You are on page 1of 11

MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİNE ÖĞRENCİNİN BAKIŞI

(*) Burak YELKEN


Öğrenci

OZET

Makina Mühendisliği eğitiminde öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar çok geniş bir yel-
pazeye yayılmaktadır. Bu nedenle bir sorunun derinlemesine İncelenmesi yerine so-
runlara genel bir bakış açısıyla yaklaşmayı uygun bulduk, bu anlamda;
*Üniversite öncesi eğitimin önemi
*Ders programlarının değerlendirilmesi
*Eğitimde empati
*Öğretİm üyesi
*Yabancı dilde eğitimin İncelenmesi
*Ünİversİte-Sanayi işbirliğinin öğrenci açısından önemi
*Meslekte etiket ve meslek odalarının İncelenmesi

1. GİRİŞ

Sizlere sunacağımız bu bildiri, uzun tartışmalardan,konuyla doğrudan yada dolaylı


olarak ilgili, kaynak yayınlardan ve uzman kişilerle yaptığımız görüşmelerden derle-
nen bilgilerle oluşturuldu, Amacımızf bizler için önümüzdeki en önemli sorun olma
özelliğini koruyan eğitimimizde ve eğitimimizin geleceğimiz üzerindeki tartışılamaz
etkisinde, sorunun sahipleri olduğumuzun bilinci içerisinde, düşüncelerimizi ortaya
koymak ve eğitimimizden beklentilerimizi dile getirmektir,

Makina mühendisliği eğitim! denilince sadece yüksek öğrenim akla gelmekte ve so-
run sadece bu dar çerçeve İçerisinde değerlendirilmektedir. Oysa eğitim bir bütün
olarak ele alınmalıdır, Bugün Türkiye gerçekleri göz önüne alındığında , hiç kimse in-
sanların %100 yeteneğine dayalı bir seçimle, istediği uzmanlık öğrenimini gördüğünü
söyleyemez. Öğrenciler olarak sorunu oluşturan faktörlerin ülkemizdeki durumunu
ele alarak başlamayı uygun buluyoruz.

2. EĞİTİME GENEL BİR BAKIŞ

Makina mühendisliği eğitimini sadece üniversitede görülen eğitim ile sınırlamak ta-
mamiyle yanlıştır. Öncelikle eğitimin bir bütün olarak ele alınması, üniversite öncesi
eğitimin (ortaöğretim), genelde üniversite ve özelde makina mühendisliği eğitiminde-
ki öneminin ve etkisinin incelenmesi gerekir. Şu anda Makina Mühedisliğinde okuyan
arkadaşlardan kaçımız Makina Mühendisliğini bilinçli olarak seçmişizdir.

(*) Öğrenci, MMO Ankara Şubesi Öğrenci Komisyonu

60
Tanıdığımız bir makina mühendisi varsa, önceden makinalar ile ilgiliyseniz, veya ilgili
bir okuldan (Endüstri Meslek Lisesi,,,,) mezunsanız bilinçli bir şekilde Makina Mühen-
dişiliğini seçmeniz mümkündür. M,M,O. İstanbul Şubesinin yaptığı ankette üniversite
giriş sınavında tercih sıralaması ile ilgili soruda 789 kişinin %23.45' Makina Mühendi-
silğine ilk beş tercihinde yer vermiştir. Kalan %76.55 ise daha alt tercihlerinde yer ve-
rerek bu bölüme girmişlerdir. Bu değerlendirme de öğrencilerin üniversiteye bilinçli,
kendi yetenekleri ve ilgi alanları doğrultusunda girmedikleri görüşümüzü destekle-
mektedir.

Bilindiği gibi sınav sistemleri eğitimi etkileyen önemli faktörlerin başında gelmektedir.
Ülkemizde de Ö3S,ÖYS,Özel okullar, Anadolu ve Fen Liselerine giriş sınavları, eği-
tim sistemimizi değiştirmiş ve dünyada bir benzeri bulunmayan dershane sistemini
ve bir sektör haline gelen özel ders uygulamasını eğitim sistemimizin neredeyse te-
meli haline getirmiştir. Tüm bunların sonucu eğitimde kalite düşmüştür. Test sınavla-
rına yönelik, ezbere dayalı bir taktik sınavı karşısında kaliteden doğal olarak söz edi-
lemez. Teknik lise mezunları, ÖYS'de başarısız olmakta ve eğitimleri için gerekli olan
yüksek okullara , verilen ek puanlara rağmen girememektedirler.Temel eğitimden
sonraki aşamada öğrenciler, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda üst öğrenim kurumları-
na yönlendirilmelidir, Aksi halde yeteneğinin ve ilgisinin olmadığı alanlarda öğrenci-
nin öğrenim görmesi hem kendilerini yıl kaybına sebep olarak bunalıma sokmakta ve
hem de ailesinin mali yükünü arttırmaktadır. Çoğunlukla şans eseri girdiği bölümün
kendisine uygun olmadığını gören öğrenci gerekirse bir senesini daha feda edip tek-
rar aynı şans oyununu oynamaktadır Arkadaşlarımızın birkaçı ikinci veya üçüncü
senesinde tekrar sınava girip ilgi alanı Makina Mühensiliği ile tamamiyle farklı olan
başka bölümleri girdiler. Bunun sebeplerinde biri üniversite öncesi eğitimdeki mesleki
yönlendirmenin eksikliğidir, Diğerlerine göre şanslı olanlarımız özel dershanelerdeki
danışmanlarca yönlendirilerek tercihlerimiz yaptık Bunun da n© derece doğru olduğu
tartışılır, Çünkü burada da sizin ilgi alanınızdan çok deneme sınavlarında aldığınız
puanlara göre hangi okula, hangi bölüme girebileceğiniz dikkate alınmaktadır. Bu
yüzden de bir mühendislik bölümünün hemen altına tıp bölümünün yazılması gibi ör-
nekler yaşanmaktadır.

Dershaneler bir anlamda eğitim sistemimizin ayıbıdır, yanlışıdır. Şu bir gerçektir ki bir
öğrencinin herhangi bir dershaneye gitmeden üniversiteyi kazanmasının şansı çok
düşüktür, Bu durum ilk başta eğitim sisteminde eşitsizliği doğurmaktadır. Maddi ola-
nakları yeterli olmayan öğrenci dershaneye gidemeyecek ve büyük bir olasılıkla üni-
versiteye girme şansı azalacaktır.Öğrencilerin dershaneye gitmesinin bize© iki sebe-
bi vardır; ortaöğretimde verilen öğretimin yetersiz olması v© üniversiteye giriş sınav-
larında bilgiden daha çok test tekniğinin yarıştırılmasıdır. Bunlar ancak ortaöğretim-
deki öğretimin kalitesinin yükseltilmesi, mesleki yönlendirmenin temel eğitimin he-
men arkasından yapılmaya başlanması ve üniversiteye giriş sınavlarının tekrar göz-
den geçirilip gerekli düzenlemelerin yapılması il© mümkündür.Elbette ne istediğini bi-
lerek, bilinçli bir şekilde Makina Mühendisliğini seçen öğrenci istekli olacaktır. Bu du-
rum is© kesinlikle öğrencinin verimini v© eğitimin kalitesini arttıracaktır, (Böylece ger-
çek anlamda makina mühendisi sayısında bir artış olacaktır). Bu durum sadece öğ-
renci için değil öğretim üyesi içinde faydalıdır. Çünkü öğretim üyesinin karşısında sa-
dece üniversiteyi bitirip diploma alma amacı olan öğrenci değil, sürekli bilginin peşin-
de koşan, gerçek bir makina mühendisi olmak isteyen bir öğrenci olacaktır.

_ _ _ _ _ ^ . 61 .
Bu noktada ortaöğretimde yapılması gereken mesleki yönlendirmeyi sadece ortaöğ-
retimdeki öğretmenlerimize yıkmak, doğru olmamakla beraber onlara yapılan bir
haksızlıktır. Bu konudaki sorumluluğun bir kısmı üniversitedeki öğretim üyelerine ve
meslek odalarına da düşmektedir. Öğretim üyeleri ve meslek sahibi mühendisler en
azından öğrencilere mesleki yönledirmede yardımcı olabilirler, hatta bizlerde bölüm-
de okuyan öğrenciler olarak böyle bir çalışmaya katılabiliriz. Başta da değindiğimiz
gibi sistemi bir bütün olarak ele almalıyız. Meslek odalarının, üniversitelerin, ortaöğ-
retimdeki görevlilerin ve sanayideki kuruluşların mutlaka ortak bir amaç için biraraya
gelmesi gerekmektedir. Bu ortak amaç» özelde makina mühendisliği eğitimini genel-
de ise eğitim sistemimizi daha iyi daha kaliteli bir noktaya çekipsyeni gelen nesilleri
hem mesleki açıdan kaliteli bir eğtimle donatmak, hem de aydın birer insan olarak
yetiştirmek olmalıdır.

Ortaöğretimde verilen eğitimin kalitesi incelendiğinde hiçte iç açıcı durumda olmadığı


görülmektedir» Eğitim ezbere dayalı kalıpçı ve deneysellikten uzaktır. Öğrenciler
araştırmaya, düşünmeye değil ezbere yöneltilmektedirler. Ortaöğretimde öğrenciye
dayatılan ezbere dayalı öğrenim üniversitede okuyan bir öğrencide bulunmaması ge-
reken, zararlı bir yöntemdir. Ancak ne yazık ki bu özelliler üniversitede kendisini gös-
termektedir. Örnek olarak kütüphane alışkanlığımızı gösterebiliriz,

Öğrencilerde yerleşmiş bir kütüphane kültürü yoktur. Bunun en büyük sebebi araştır-
ma yetimizin gelişmemiş olmasıdır. Öyle ki birçok öğrenci kullanma olanağı olan kü-
tüphaneleri (adını, yerini) dahi bilmemektedir, Bu noktada eğitim sistemimizi eleştirdi-
ğimiz kadar öğrenci olarak kendimizi de bundan sorumlu tutup bu eksiğimizi tamam-
lamak durumundayız.

Bir üniversitenin eğitim sistemindeki işlevini iki ana başlıkta toplayabiliriz; sosyal ve
mesleki eğitim. Üniversitedeki eğitimden anlamamız gereken bir noktada özelde ma-
kina mühendisliği için öğrenciye mühendislik bilincinin, felsefesinin verilmesidir. Bu
özellik örneğin karşılaşılan bir sorun karşısında sistematik hareket edip, günü birlik
geçiştirmeler yerine sorunu yaratan noktayı bulup kesin çözüme gitmektir. Ülkemizde
genellikle üniversitenin tek amacının mesleki eğitim yapması olduğu görüşü çoğun-
luktadır. Sosyal eğitimin önemi henüz kavranamamıştır

Sosyal eğitim dolaylı olarak yapılmaktadır. Öncelikle kampus ortamı önemli bir fak-
tördür. Kampus havası yaratılan bir üniversitedeki sosyal etkilişim öğrencinin aktif ol-
masını sağlamada direkt etkilidir. Öğrenciler, kazandıkları mühendislik yetilerini sos-
yal ortamlardaki bir takım organizasyonlarla uygulama imkanı bulmaktadırlar. Bu sı-
rada mühendislikte alman formasyon başka bir alanda kullanılmaktadır. Sosyal or-
tamların, göreceli olarak insanların daha verimli oldukları potansiyellerini arttırıp kul-
landıkları ortamların oluşturulması gerekir, Sosyal ortamı sağlanmış üniversitelerin
başarı oranı daha yüksektir. Bu ortamlarda yetişmiş inanların özgüvenleri, iletişileri
daha iyidir. Bu özellikler, örneğin İş görüşmelerinde daha da genel olarak tüm haya-
tında etkisini göstermektedir.

Mesleki eğitim İse sadece belirlenen ders programı île gerçekleştirilmez. Bu konuda
dahi eksiklerimiz vardır. Teorik olarak alınan bilgilerin mutlaka pratikte görülmesi ve
uygulanması gerekmektedir,

i
— 62 - — • — - — -
Çünkü hepimizin bildiği gibi üç çeşit öğrenme şekli vardır; birincisi okuyarak, ikincisi
dinleyerek ve görerek, üçüncüsü ise yaşayarak. En önemlisi ve en etkili üçüncüsüdür
yani bizzat öğrencinin katılımı ile gerçekleşen uygulamalı eğitim. Bugünün koşulla-
rında bu ancak laboratuarlarda ve stajlarda uygulanabilmektedir. Buradaki uygula-
malar mesleki eğitimde önemli biryer tutmaktadır. Bu yüzden laboratuvarlar mümkün
olduğu kadar teknolojiye ayak uyduracak şekilde donatılmalı ve uygulama saatleri
arttırılmalı ve öğrencinin kendisine çalışma fırsatı verilmelidir, Staj konusunda ise
önecelikle staj yapan öğrencinin esas amacı defter doldurmak değil öğrendiklerini
görme, pratik öğrenme olduğunu bilmesi gerekmektedir. Bu konuda öğretim üyeleri
ve asistanlar staj dönemlerinde Öğrencileri bizzat(mümkün olan) işyerlerinde ziyaret
edip görmelidirler. Bu ayrıca üniversite ve sanayi arasındaki iletişim içinde fayda
sağlayacaktır,

3. MÂKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ

1980 senesinden sonra ülkemizdeki üniversite sayısı hızla artmıştır. Bu artımlara çe-
şitli çevrelerden haklı kaygılarla karşı çıkılmıştır. Ancak şu anda üzerinde durulması
gereken esas nokta, bu üniversitelerin gelişme süreçlerinin çok dikkatli olarak izlen-
mesi olmalıdır. Üniversite sayısı artarken verilen eğitimin kalitesi gözönündü tutulma-
lıdır.

Mesleki eğitim, teknik ağırlıklı ancak bunun yanında insanları ezbere değil, düşün-
meye, tartışmaya ve yaratmaya götüren, üretici üretime dönük, okul-üretim ilişkisini
kurmuş bir eğitim olmalı. Mühendislik eğitimi öğrenciyi yalnızca diploma sahibi yap-
ma amacında olmamalı hayata da hazırlamalıdır.

Eğitim sistemi bizde deneme-yanılma yöntemi ile yönlendirilmektedir. Sistem bir yer-
den alınıp aynen uygulanmak isteniyor, Böylelikle aynı başarının sağlanacağı, aynı
verimin alınacağı zannediliyor. Oysa alınan sistem ne kadar iyi olursa olsun olanak-
lar uygun olmadığında başarısız olunabilir, Ki bizler bunu yakın dönemde kredili sis-
temde gördük. Oysa ki içinde bulunulan şartlar kendi özgün sistemini yaratır. Oluştu-
rulacak program için yurtdışındaki herhangi bir örneğin aynen aktarılmasındansa, ül-
kemiz koşulları gozonüne alınmalı ve kendine özgü bir program yaratılmalıdır, Aksi
taktirde varolan sorunlarla üniversite ders müfredatının belirlenmesinde uluslararası
normlara uyulması gereklidir. Derslerin sürekli incelenip, iyileştirilmesi gerekir. Bunlar
bir başka üniversitede nasıldır, bir başka ülkede nasıldır. İncelenip eşdeğer midir, al-
tında mıdır, üzerinde olduğu yanlar nedir. Bunları sürekli eleştirmek gerekir. Böylece
eğitimin kalitesinde belli bir çizgi yakalanabilir.

Bir örnek olması açısından Wisconsin, Penn State , Drexel Canagıe Mellon ile Gazi,
O.D.T.Ü., İ.T.Ü. ve Boğaziçi Üniversitelerinin Makina Mühendisliği Bölümlerinin ders
programları karşılaştırılarak incelenmiştir. Yurt dışındaki üniversiteler ile Türkiye'deki
üniversiteler arasında görülen İlk fark birinci sınıf derslerinde temel derslerin yoğun-
luğudur. Bunun temel nedeni ortaöğretimde verilen eğitimin yetersizliğidir. Bu eksiklik
birinci sınıfta giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu derslere bölüm öğretim görevlileri
gelmediğinden bu dersler ile bölüm dersleri arasındaki bağlantının kurulmasında ek-
siklik görülmektedir.

63
Bu yüzden gerek temel derslerin verilmesinin gerçek amaca yönelik olması, gerekse
öğrencinin en kısa zamanda bölüm öğretim görevlilerini tanıması ve bölüme alışması
açısından temel dersler bölüm öğretim görevlileri tarafından verilmelidir.
Ayrıca meslek dersleri mümkün olabildiğince birinci sınıftan itibaren verilmeye baş-
lanmalıdır.

Üniiversite, artık Öğrenciye matematik» fizik, kimya, türkçe gibi derslerin baştan öğre-
tildiği yer olmamalıdır. Bunun yeri ortaöğretimdir, Bu noktada ortaöğretimde verilen
eğitimin eksikliği bir kez daha görülmektedir. Üniversitede görülen temel derslerin
esas amacı bu derslerin bölüm içindeki derslere yönelik olarak temel oluşturması,
öğrenciye öğreniminde yardımcı olmasıdır Birinci sınıf dersleri içindeki bir eksiklikte
Makina Mühendisliğini tanıtıcı bir dersin olmayışıdır. (Makina Mühendisliğine Giriş)
gibi. Bu dersin amacı Makina Mühendsiliğinin anabilim dallarını tanıtmak ve öğrenci-
ye bir temel oluşturmak olmalıdır.

Makina Mühendisliği öğrencilerinin eğitiminde görülen bir eksiklik te sosyal dersler-


dir. Bunların sonucu öğrenci bir topluluk önünde konuşma, tartışma , sunum yapabil-
me yeteneklerini geç kazanabilmektedir. Buna birinci sınıfta türkçe dersinden başla-
nabilir. Bu ders kapsamında türkçenin yazım kurallarını tekrar etmektense öğrenciler
belli bir konuda sunum yapabilir, bir konuyu tartışabilirler. Ayrıca bu derste bir söz-
leşmenin hazırlanması gibi meslek hayatında gereken konular gösterilebilinir.

Makina Mühendisliği sanıldığı gibi sadece makina ile İlgili değil onun kullanıcısı olan
insan ile de ilgilidir. İnsanlar yeterince tanımak , onların psikolojisini anlamak çok
önemlidir,

4. EĞİTİMDE EMPATİ

Üniversitede görevli olan öğretim üyesinin iki özelliği vardı; bilmadamı ve eğitmenlik
sıfatı. Öğretim üyesinin bilim adamlığı ve eğitmenliğini birbirinden ayırmak imkansız-
dır. Ancak bilmadamlığı karakteri ağır basmaktadır, EğitmenlikÖğretim üyesinin bilim
adamlığı ve eğitmenliğini birbirinden ayırmak imkansızdır. Ancak bilimadamlığı ka-
rakteri ağır basmaktadır. Eğitmenlik özel bir eğitim alınmasını gerektirdiği kadar za-
manla deneyimler sonucu kazanılan kişisel bir özelliktir. Öğretim üyesinin bir eğitmen
olarak öğrenciye rehberlik etme onu yönlendirme görevi vardır, Bunu en basit şekil-
de tecrübelerini anlatarak yapabilir. Eğitmenin öğrenciden deneyimli olduğu bir ger-
çektir ve deneyim günümüzde en az bilgi kadar değerlidir.

Ortaöğretimde var olan öğrecl- öğretmen-veli üçgeni üniversitede yoktur. Üniversite-


de her öğrenci kendi velisidir, yani sorumluluk sadece öğrenciye aittir. Bu yüzden
mevcut olan danışmanlık sistemi büyük önem taşımaktadır, Danışmanlık öğretim
üyesinin esas görevlerinden birisidir ve iki kolda yapılmaktadır. Birincisi sosyal danış-
manlık, ikinicisi ise ders seçiminde yapılan danışmanlık hizmetidir. Öğretim üyesi da-
nışmanlık görevini üstlendiği zaman ancak ders seçimi konusunda danışmanlık ya-
pabilmektedir, yani her dönemin başında öğrenci ders seçimi konusunda danışmanı-
nı yanlızca bir defa görmekte ve bununla kalmaktadır. Bu bize henüz danışmanlık
sistemi hakkında yeterine bilgi sahibi olamadığımızı veya çeşitli olanaksızlıklardan
dolayı sistemi iyici benimseyemediğimizi göstermektedir,

^ — — — — ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ 6 4 ^ ^ _ _ _ ^ ^
Öğretim üyesi bir eğitmen olarak eğitim psikolojisini bilmelidir. Bunun İçin gerekirse
pedogıjik formasyon eğitimi almalıdır, Eğitmenliğin zamanla kazanılan ve kişisel bir
özellik olduğuna değinmiştik.
Ancak eğitim gibi bir konunun şansa bırakılamayacak kadar önemli olduğunu düşü-
nüyoruz, Eğitim psikolojisinden anlayan öğretim üyesi öğrencileri ile daha çok ilgile-
nir ve yardımcı olur. Birçok meslek grubunda (doktorluk, hemşerilik, sosyal çalışma-
lar.,.) çalışanlara empati kurma becerilerini artırmak amacı ile özel eğitim verilmekte-
dir, Öğretim üyesi bu bakımdan diğer meslek gruplarına göre son derece avantajlı bir
pozisyondadır.Çünkü öğretim üyesi o hayatı yaşamış bizzat içinde bulunmuştur. Bu
yüzden az önce bahsettiğimiz pedegojik formasyon eğitimi henüz öğrenci psikoloji-
sinden kurtulmamış öğrenci ile öğretim üyesi arasında geçiş dönemini oluşturan
asistanlık döneminde verilebilir,

Öğretim üyeleri için ise durum biraz daha farklıdır. Çoğunlukla öğrenciye bireysel
yaklaşarak bir topluluk olarak görmekte, daha çok öğrenci milleti yaklaşımında bu-
lunmaktadırlar, Bundan dolayı da araya belli bîr sınır koymaktadırlar Tabi ki öğrenci
ve öğretim üyesi arasında öğrenme ciddiyetini kaybetmeyecek kadar mesafe olmal-
dır. Ancak sanırız bu mesafe olması gerekenden daha fazladır Empati yetişkin ben-
likten yetişkin benliğe yapıldığından öğrenciye bir birey olarak yaklaşmayan öğretim
üyesi empati olanağını büyük ölçüde kaybetmektedir. İnsanlar arasında iletişim ön-
yargılarla değil, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile birbirine yardımı olma ilkeleri İle sağ-
lanır. İletişimdeki gelişmenin ulaştığı son nokta günümüz teknolojisidir. Kısaca ileti-
şim uygarlığımızı ayakta tutan ve geliştiren her şeyin kaynağıdır,

5. ÖĞRETİM ÜYESİ

Herhangi bir eğitim programının kalbi öğretim üyesidir. Bütün diğer vasıtalar yeterli
iyi vasıflı ve ileriyi gören bir öğretim üyesine yardımcı olmak üzere ikinci derecede
önemlidir, Bu yüzden eğitimin kalitesi öğretim üyesi ile doğrudan ilişkilidir. Asistanlar
alınırken, akademik unvanları, kadroları verilirken belli bir standartta tutmak gerekir,
bu da zamanla kendiliğinden yerleşecek ve eğitimn kalitesinin belli bir seviyede tutul-
masını sağlayacaktır.

Hayat şartlarının gittikçe zorlaşmasından dolayı öğrenci haklı olarak öncelikle bir dip-
loma sahibi olmak için üniversiteye geliyor, Bundan yaşadığı sosyal çevrenin etkisi
büyüktür. Bu noktada eğitmene düşen görev öğrenciye diploma almaktan çok bilgi-
nin önemli olduğunu, ileriye dönük düşünmek gerektiğini aşılayarak onu araştırmaya
ve düşünmeye yöneltmesidir. Öğretim üyesi öğrenci düşüncesini uyarması, gayrete
getirmesi İçin sürekli ve enerjik bir şekilde teknolojideki ve bilimdeki yeni gelişmeleri
özlemeli ve öğretim tekniklerindeki yenilikleri incelemelidir. Eğer üniversitede verilen
derslerde her yıl aynı bilgiler verilir teknoloji ve bilimdeki yenilikler aktarılmazsa veya
sınav önceleri soru bankalarının ortada dolaştığı görülüyorsa öğretim üyelerinin ve
verilen eğitimin güncelliğinden ve kalitesinden söz edilemez. Öğretim üyesi gerekli
bilim atmosferini sağlamalı ve mühendislik öğrencilerine gerekeni vermelidir. Ayrıca
öğrencilerle görüşmeli ve danışmanlık yapmalıdır. Üniversiteyi toplum ayarına kuran
devlet, öğretim üyesinden çağdaş ölçülerde eğitime daha fazla katkı koymasını iste-
meli ve buanlamda olanaklarını da düzenlemelidir. Örneğin öğretim üyesinin görevle-
rinden biri olan araştırma çalışmalarını yapabilmesi için gerekli maddi imkanı sağlan-
malıdır,
^ - — ^ ^ ^ — - ^ ^ - — ^ ^ ^ ^ 65 • • •
Makina mühendisliği bölümü verdiği eğitimi deeğerlendîreek riterler koymalıdır. Öğ-
retim üyesinin başarısı akademik kariyerindeki başarısı ile paralel tutulmamalidir.
Eğitimin düzeyi çift taraflı değerlendirilmelidir yani Öğretim üyesi ve öğrenci arasında
çift yönlü bir iletişim kurulmalıdır, Bunu sağlamak için son zamanlarda gittikçe yay-
gınlaşan, öğrencilerin aldıkları eğitim ve öğretim üyeleri hakkında doldurdukları an-
ketler değerlendirilmektedir, Yurtdışındaki birçok okulda uygulanması

6. ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞBİRLİĞİNİN ÖĞRENCİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Ülkemiz teknoloji transfer eden bir ülkedir. Teknoloji hazır alırken mühendislik deste-
ği ile alıyoruz. Yani mühendisin mühendislik fonksiyonları yerine getirilmiş bir paketi
alıyoruz. Biz mühendislere düşen sadece bekçilik yapmaktır. Bu ülkede gerçekten
mühendislik fonksiyonunu yerine getiren çok azınlıktadır Paranın para kazandığı bir
ortamda mühendislik hizmetinin gerçek anlamda ne derece yapılabilindiği tartışılma-
lıdır, Bunun ortadan kaldırılması ancak üretimin gerçekleşmesi ile mümkündür. Mü-
hendis üretimin olduğu yerde vardır. Sıfırdan var etmek için vardır.

Üniversiteler, bir ülkenin geleceğini hazırlayan, ekonomisine doğrudan katkı verebile-


cek genç beyinleri yetirştiren kurmaylardır. Yetişen gençlerin sanayinin problemlerin-
den uzak olması düşünülemez, Sanayi İçin önemli olan, malı üretmek ve ürettiği malı
pazarlamaktır. Bununla birlikte temel hedef ise ülke kalkınmasına katkıda bulunmak,
AR-Ge faaliyetlerinin desteğiyle yenilik, kalite ve fiyat faktörlerine bağlı bir birlikteliği
sağlamaktır Bu noktada üniversite-sanayi işbirliğinin önemi ortaya çıkmaktadır, Sa-
nayinin kadroları üniversiteye göre daha statiktir. Üniversiteye lisans yüksek lisans
veya doktora için gelen kişiler öğretimleri bittikten sonra yerlerin yeni kişilere, yeni
beyinlere bırakırlar. Bu durum üniversitelerde daha dinamik , canlı ve yaratıcı bir ya-
pı oluşmasını sağlar. Eğitimin, üniversitenin sanayiciler açısından önemi, sanayide
istihdam edilecek genç mühendislerin işgücünü kalitesi ile ilgilidir, Sanayinin çoğun-
lukla tercihi piyasa şartlarında yetişmiş kişilerin istihdam edilebilmesidir. Ancak sana-
yii üniversite eğitiminden sonra istihdam edilecek bu kişiler için işyerlerinde tekrar bir
eğitime (meslek içi eğitime) ihtiyaç duymaktadır.

Sanayide firmalar rekabet varolma mücadelesi içindedirler ve çalışan kişiler de aynı


rekabet ortamında yetişmek ve yarışmak zorundadırlar. Bunu bir eğitim kurum olarak
üniversiteler öğrencilerine kazandırmakla yükümlüdürler Bu öncelikle İyi yetişmiş öğ-
rencilerini istihdam talebi olan alanlara yönlendirerek sağlanabilir. Bununla birlikte
uygulamaya yönelik, kişileri araştırmaya ve piyasa şartlarına uymaya zorlayan bir
eğitim nitelikli işgücünün yaratılması için gereklidir. Ayrıca mesleğe atılacak olan
genç mezunların İşgücü planlaması yapılırken sanayiden gelen talebin de göz önüne
alınması gerekmektedir. Bu özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için gereklidir.

Üniversitede üretilen bilim, akademik çalışmalar, işe yarar gerçekten ekonomiye lo-
komotif olarak nitelikte olmalı yani yapılan çalışmalar teorik bazda olsun, deneysel
bazda olsun laboratuar çalışmaları olsun alınıp herhangi bir yerde hayata geçirilmeli-
dir. Eğer yapılan tüm bu çalışmalar rafta durup toz bağlıyorsa üniversiterin üreteci ,
lokomotif görevlerini yapamadıklarını (bilim açısından) gösterir. Bir yıl içindebölüm-
den ne kadar gerçekten uygulanabilir, İşe yarar proje çıkarsa bu görev yerine getiril-
miş olur. Bunu için de sanayi ile işbirliği gerekir,

^ ^ - " 66 • — — — — ^ — — ~ ~ - ~ ~
Bu işbirliği için yurtdışından , özellikle Almanya'dan örnek verebiliriz BMW, Volkswa-
gen gib ifirmaiar ve bölgelerindeki üniversiteler birbirlerinihem ekonomik açıdan hem
de eğitim açısından desteklemektedirler, Firmanın Ar-Ge çalışmalarını üniversite
yapmaktadır, üniversite ise kendi yetiştirdiği elemanlarını direkt, birebir gerçek bilgi-
lerle karşılaştırmaktadır. Böylelikle daha İyi bir eğitim ve daha iyi bir sanayi ortaya
çıkmaktadır. Bizim üniversitelerimizde ise bazı devlet kuruluşlarının verdiği projeler
dışında çok büyük İşe yarar projeler yapılmış değildir. Üniversîte-sanayi arasındaki
bu yakınlaşmayı sağlamak üzere üniversitelerde lisans, doktora ve tez çalışmaların-
da sanayinin problemlerinden yararlanma yoluna gidilebilinir. Böylece sanayinin bek-
leyen birçok probleminin üzerine gitme olanağı da doğmuş olur,

7. MESLEKTE ETİKET VE MESLEK ODALARİ

Bazı toplumlarda olduğu gibi bizde de etiket çok önemlidir, Bilginin dışında etiketlerin
arkasına saklanmak, bazen bir de kart bulmak çoğu zaman pek çok problemi çözer
gözükmektedir. Tabi ki bu etiketlerin» onların taşıyanın mesleki alanda yeterli düzey-
de performansa sahip olduğu belirleyen bir niteliği yoktur. Ancak pek çok alanda şu
veya bu üniversitenin mezununu arıyoruz şeklindeki İlanlar bu niteliğin olduğu kanısı-
nın yaygın olduğunu göstermektedir,

Bu durumun böyle sürüp gitmesindeki en büyük sebep hemen hemen hiç kimsenin
bu olguya sesini çıkarmamasıdır. Böylelikle diplomanız, etiketiniz varsa meslek oda-
nıza üye olup, hemen bir işte çalışmaya başlayabilirsiniz,

Öncelikle öğretim üyelerini fşu veya bu üniversite mezunun arıyoruz" şeklindeki ilan-
lara karşı çıkmaları gerekirken sessiz bu duruma göz yümdukarının gösergesidir.
Öğrenciler ve mezunlar da bu duruma ses çıkarmamaktadırlar, Oysa ki yaşamlarının
en üretken en enerjik yıllarını harcamışlardır, Meslek odalarımız dahi bu konuda ses-
sizdir. Sanki bu olaya yabancıdırlar.

Bu sorunun çözümü açıktır, üniversite eğitimi sonrası değişik amaçlarla insanlarda


belli bir konuda bilgi birikimi arayan veya araması gereken kuruluşlara bırakılmalıdır.
Meslek kuruluşları kendi yöntemlerin il© eğitim görmüş kişilere, meslek ünvarlarını
vermeli ondan sonra üye yapmalıdır. Böylece öğrenci, eğitim görürken kendisine ar-
kasına saklanacağı bir unvan verilmeyeceğini bilecek, derslere ve eğitimeolana ilgi-
sin, mesleği öğrenme yolunda değiştirecektir. Aldığı eğitimi sorgulayacak ve daha
iyisini isteyecektir. Ayrıca öğretim üyelerini ve bölümlerin eğitimdeki başarıları ger-
çekçi bir anlamda otokontrole tabi tutulacaktır.

Makina mühendisliği mesleğinde arzulanan batı normlarını yakalamamız için eğitim


alanında meslek odalarının yetki ve sorumluluklarını arttırmaktan çok bu konudaki
sorumsuzluğun azaltılması gereklidir. Profesyonel mühendislik anlayışı bunu gerekti-
rir. Meslek odaları, mesleklerine sahip çıkmalı, etiketlerine değil üyelerinin bilgi dü-
zeylerine bakmalıdır, Bu amaçla meslek odalarına düşen temel görev eğitim çalış-
malarına ağırlık vermek olmalıdır.

67
8. YABANCI DİLDE EĞİTİM

Günümüzde üniversiteler yabancı dil açısından incelendiğinde özel üniversitelerin tü-


mü ve devlet üniversitelerinin 46(sı tamamıyla yabancı dille eğitim sundukları görül-
mektedir. 64 devlet üniversitesi de programlarını 1/3 oranında yabancı dille vermek-
tedir. Bunların yanı sıra tamamıyla Türkçe eğitim veren devlet üniversiteleri de var-
dır, Her üniversite kendi şartlarına ve yabancı dilde eğitim verebilecek öğretim ele-
manı sayısına göre eğitim dilini seçmiştir. Yani aynı alanlarda eğitim veren üniversi-
telerin eğitim dilinde bir birlik yoktur,

Yabancı dille eğitimin olumlu ve olumsuz yönlerini incelersek; yabanı dille eğitimin en
önemli avantajı işverenlerin büyük bir kısmının kuruluşunda çalıştıracağı
mühendislerde* yabancı dil aramasıdır, Bunu aramalarının sebebi ise yabancı ülke-
lerle ticari ve teknolojik ilişkilerde yabancı dilin önemli derecede etkin olmasıdır. Ayrı-
ca kendini mesleki alanda gelişirmek isteyen bir mühendisin yabancı ülkelerde ya-
yımlanmış teknik ve bilimsel yayınların takibinde yabancı dilin (özellikle ingilizce'nin)
önemli bîr rolü vardır.

Yurtdışında eğitimi (doktora ve yüksek lisans çalışmaları) devam ettirmek isteyen ki-
şilerin doğal olarak o ülkenin dilini bilmeleri zorunludur. Ayrıca üniversitelerde okutu-
lan ders kitaplarının ingilizce basımlarının, Türkçe olanlara oranla içeriğinin, kalitesi-
nin ve sayısının fazla olması da ülkemizde yabancı dille eğitimde bir avantajdır. Bü-
tün bu avantajlardan öte yabancı dille eğitimin asıl amacı ve bu tür eğitimi benimse-
yenlere göre yabancı bir dilin eğitim dili olarak kullanıldığında daha iyi Öğrenildiği ve
alan öğrenciler tarafından kavranmasında da herhangi bir olumsuz yanı olmadığıdır.

Dil, düşünce ve kültür arasındaki karşılıklı etkileşim yadsınamaz, Bu nedenle bir ya-
bancı dil bilmenin ister akdemisyen olsun ister herhangi bir meslek sahibi olsun her
insana faydalı olduğu,onun ufkunu genişlettiği başka dillerin, kültürlerin düşünme tar-
zını öğrettiği ber gerçektir. Gerek iş yaşamında gerekse günlük yaşamda başka dil-
lerde de sunulan olanaklardan yararlanmak, yabancı dilde yayımlanan kitapları, der-
gileri okuyabilmek, haber, belgesel ve film leri izleyebilmek kuşkusuz sayısız yararlar
sağlar. Ancak yukarıda belirttiğimiz bütün bu avantajlar yabancı dildeeğitim yapma-
nın değil yabancı dil bilmenin avantajlarıdır, Bizce asıl üstünde durulması gereken
nokta burasıdır. Yükseköğretimde amaç ile araç karıştırılmaktadır Alan dersleri öğ-
retiminde yabancı dil bir araç olarak kullanılmalıdır. Asıl amaç yabancı dil aracılığıyla
alan derslerinin öğretilmişidir.

Yabancı dil bilmenin avantajlarından sonra yabancı dilde eğitim yapmanın olumsuz
yanlarını İnceleyelim. Bu konuda katkıda bulunacak olan Orta Doğu Teknik Üniversi-
tesindeki öğrenci ve öğretim elemanlarının yabancı dille eğitimi değerlendirdikleri
anketin sonuçlarını vererek başlayalım, Ankete çeşitli bölümlerden katılan toplam
186 öğrencinin yüzde 44'ü İngilizce'nin eğitim dili olarak kullanılmasına karşıdır. Öğ-
rencilere alan derslerinin yoğun bir İngilizce programı ile desteklenip tamamen Türk-
çe yapılmasının uygun olup olmayacağı sorulduğunda öğrencilerin yüzde 48'i bu so-
ruya "evet" yanıtını vermiştir. Öğrencilerin büyük bir bölümünün yabancı dilde eğitim-
den memnun olmadıklarını göstermektedir.

68
Öğrenci ve öğretim elemanları anketinin sonuçları öğrencilerin büyük bir kesiminin
ingilizce yapılan derslere katılma ve dili kullanmada zorluk çektiklerini göstermekte-
dir. Toplanan veriler öğrencilerin düşüncelerini sözcüklere dökemediklerini soru sor-
madıklarını ve ingilizce tartışmalara katılamadıklarını göstermektedir, İngilizce'nin
eğitim dili olarak kullanılması öğrencilerin kendi alanlarında okuma becerilerini geliş-
tirse de bu dili kullanarak ders içi etkinliklerine katılmalarını engellemekedir, Ayrıca
anket sonuçlarından biri de öğretim elemanlarının kullandığı dilin nicelik ve nitelik
olarak yeterli olmadığıdır.

Yabancı dilide eğitimin elbette kendine göre bir mantığı vardır; Bu yolla bilim dünya-
sına daha kolay girilebileceği, yabancı bilim çevreleriyle etkileşimin daha kolay ola-
cağı düşünülmektedir, Ancak Japonya, Almanya ve birçok Avrupa ülkesindeki uygu-
lama karşısında bu savı desteklemek kolay görünmemektedir. Birkaç istisna dışında
bütün ülkelerde eğitim o ülkenin anadilinde yapılmaktadır, Doğal olan da budur. Öte
yandan özellikle anadili öğretiminin yeterine başarılı olmadığı durumlarda iki dili bi-
reyler yerine yarım dilli kimselerle karşılaşılması da yabancı dilde eğitimin en önemli
sakıncaları arasındadır, Yabancı dilde eğltmin öğrencilere bu dilde iletişim yetileri ka-
zandırmaktan çok uzak olduğu ve alan derslerinin kavranmasında da zorluklar yarat-
tığı bir gerçektir,

Cumhuriyet Türkiye'sinde 1950'li yıllarda başlatılan yabancı dille eğitim sürecine


YÖK ile başlayan dönem içinde büyük bir hız verilmiştir. Gerekçe de batının ulaştığı
noktaya , onların dili ile eğitim yapılarak ulaşılabileceği savıdır, Bu sav eğitim çevre-
lerinde bilimsel olarak hiç tartışılmamış ve yalnızca atanmışların kararlarıyla ne ku-
ramsal ne de deneysel bilimsel olarak hiç tartışılmamış ve yalnızca atanmışların ka-
ralarıyla ne kurumsal ne de deneysel bir dayanağı olmadan uygulamaya konulmuş-
tur. Merkeziyetçi hiyerarşik, antidemokratik ve buyurgan donanımlı YÖK ve bu siste-
min yöneticileri olan atanmışlar, tarihi tekerrür ettirmişlerdir. Çağdaş demokrasilerin
ve bilimsel anlayışın en temel ilkeleri olan katılımcılğm ve paylaşımcılığın olmadığ,
bilim insanlarının susturulduğu ve atanmışların tek egemen olduğu sistem içinde uy-
gulamaya konulan yabanı dille eğitim , çürüyen (eğitim) sistemin cilasından başka bir
şey değildir.

Yabancı dilde eğitimin avantajlarını, kendimize göre sıraladıktan sonra şu uyarıya


yapmıştık; bunlar, yabancı dilde eğitimin değil , yabancı dil bilmenin avantajlarıdır.
Yabancı dil öğrenmenin yolu da eğitimden geçmektedir. Yabancı dilde eğitim başka-
dır. Yabancı dilde eğitimi bu kadar yerdikten ve bu uygulamaya son verilmesini iste-
dikten sonra buna karşı bir alternatif sunma zorunluluğu vardır. Üstelik de yabancı dil
hatta diller bilmenin avantajlarını sıraladıktan v© bilgi çağına girdiğimiz dünyada ya-
banı diller bilmenin zorunluluğunu belirttikten sonra tamamıyla Türkçe yapılacak eği-
timi savunmanın da bir mantığı yoktur. Bu aşamada çözüm de öğrencilere uygula-
nan (yukarda belirttiğimiz) anket sonucunda çıkmaktadır. Araştırmaya katılan öğren-
cilerin önemli bir bölümü eğitimin tamamıyla Türkçe yapılmasını buna ek olarak ta
yoğun bir şekilde yabancı dil eğitiminin verilmesini istermektedir, O halde yapılması
gereken yabancı bir dilin ingilizce'nin ) ikinci bir dil olarak en iyi ve en etkin bir şekil-
de nasıl öğretilebileceğinin araştırılmasıdır,

*Bu kısma sadece mühendislik mesleği açısından bakılmıştır,

_ 69
9. SONUÇ

Makina Mühendisliği Eğitiminde günümüzde izlenen yol, geçmişten beri süregelen


yapının rastgele reformlarla düzenlenmesinden öteye gidememektedir. Bu bildiriyi
hazırlarken yaptığımız araştırmalar uzmanlarla yaptığımız görüşmeler ve tartışmala-
rımız bizlere bazı düşünceler kazandırdı ve gördük ki yapılan çalışmalar bir çeşit
kendini tekrar etme. Oysa bu ülkede yaşayan bizler, örneklerini yurt dışından aldığı-
mız ve tıpatıp uygulamaya çalıştığımız eğitim sistemleri yerine, geçmişteki doğru uy-
gulamaları (Köy Enstitüsü gibi ) ve mevcut şartları, ihtiyaçları ve kaynakları doğru
olarak belirlemeli, gelişmeleri takip edip geliştiren olmalıyız. Örneğin üniversitede te-
mel derslerin yanında Makina Mühendisliğine giriş dersi ayrıca sosya dersler de ve-
rilmelidir, Kampus ortamı sağlanmalı, kütüphaneler zenginleştirilmeli ve günün her
saati açık hale getirilmelidir. Öğretim üyeleri asistanlık dönemlerinde formasyon
dersleri almalıdırlar. Üniversiteler akreditasyona tabi tutulmalıdır Ölü laboratuvarlar
değil öğrencinin pratik yapma imkanı bulacağı ortam sağlanmalıdır.

Sempozyumlarda bildiri sonuçları, üretilen fikirleri ilgili yerlere ulaştırmak esastır. Bi-
zim ulaşmak İstediğimiz kesimler Makina Mühendisliği öğrencileri, öğretim üyeleri,
meslek odaları, sanayiciler ve özellikle milletvekilleridir. Şu anda mecliste yüze yakın
mühendis -mimar vardır. Mühendislik sorumlulukları altına gerekli yasa tasarılarını
çıkarmada önayak olmalıdırlar.

KAYNAKÇA

[1]. Prof Dr. Macit TÖK8OY, Üniversite Eğitim ve Meslek İlişkileri İçin Yeni Bir Mo-
del, MMO İzmir Şubesi Ocak 1993 Bülteni,

[2].Prof. Dr. Akar ÖCAL, Üniversite Sanayi İşbirliği ve Anadolu üniversitesi, MMO,
Eskişehir Şubesi Eylül-Ekim 1995 Bülteni

[3], Elk. Müh. Savaş ÖZAYDEMİR, İş Dünyasının Üniversiteden Beklentileri, MMO


Eskişehir Şubesi EylühEkim 1995 Bülteni

[4], Server TANİLLİ, Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz? Cem Yayınları, 8, Baskı, Ocak 1996

[5]. Latif MUTLU, Eğitim Düşünceleri Dünyada ve Türkiye'de Yüksek Öğretim, Ana
Yayıncılık, 1. Baskı Ocak 1997.

[6]. Alp ESİN, İyi Bir Makina Mühendisi Nasıl Olunur?, Konferans notları,

Burak YELKEN
1976 Yılında Ankara'da doğdu, İlk,orta, lise öğrenimini Ankara'da tamamladı, 1994 yılında Ankara lise-
si'nde tamamladı. Halen GÜMMF Makine Mühendisliği Bölümde 4. sınıf öğrencisi olarak okumaktadır.

70

You might also like