You are on page 1of 6

Aç Ölür, Cahil Öldürür!

'.....aç ölür,cahil öldürür!...'


Muhsin Ertuğrul

Bu sözün sahibi koca çınar,yürekli tiyatro emekçisi Muhsin


Ertuğrul'dur. Bütün ömrünü Tiyatro ve Sinemanın ülkemizde
kurulması ve yaşatılması için seferber etmiştir. Son nefesine kadar
modern tiyatro sanatı ve toplumsal kültürünün gelişmesi için
çalışan yılmaz ve yorulmaz bir savaşçıdır. Ülkemiz tiyatrosunun ve
sinemasının bu gün bilinen anlamdaki şeklini veren önemli
kişilerin başında gelir. Onun kurmuş olduğu ve kurulmasına vesile
olduğu sanat kurumları ve yetiştirdiği sanatçılardır ki, bu gün Türk
tiyatro ve sinemasından bahsedilebilmektedir.

Bu çabaların ve emeklerini anılarında toparlamaya çalışmıştır.


Kendisinden sonra da yaptıklarının bilinmesini istemiştir. Ülkemiz
sanatı için çekilen zorlukların tekrar, tekrar yaşanmasına gönlü
razı olmamış, kendi yaptıklarının yeniden, yeniden yapılmasını
değil onların üstüne daha da gelişmesini arzulamıştır. Bu amaçla
anılarının başlığını 'Benden Sonra Tufan Olmasın' diye
özetlemiştir. Anılarını yayınlamaya ömrü yetmemiştir. Yine kendisi
gibi kültür ve sanatın toplum için su kadar ekmek kadar önemli bir
unsur olduğuna inanan Şakir Eczacıbaşı tarafından kitap olarak
1989 tarihinde yayınlanmıştır.

Muhsin Ertuğrul kurtuluş savaşı öncesi ve sonrasında yokluklar


imkânsızlıklar içerisinde çalışmış, savaş ortamlarında asker kimliği
ile dahi yurtdışında deneyim kazanıp eğitim alarak ülkemize
dönmüş bu eğitimin ve deneyimin sonuçlarını ülkesine aktarmıştır.
Açlık ve sefaletin kol gezdiği savaş yıllarında çaldığı her kapıdan
aşağı yukarı aynı tepkileri almış yinede yılmamıştır.

Yetkililer her defasında Muhsin Ertuğrul'a kendisine inandıklarını


desteklediklerini ama memleketin imkansızlıklarının ellerini
kollarını bağladığını ifade etmişlerdir. İnsanlar aç iken, sefalet diz
boyu iken, kültüre sanata nasıl para ayırtabileceklerinden
yakınmışlardır. Bu bahanelerin hiç biri onu yıldırmamış, Çağdaş
Türk Tiyatrosu’ nu kurma mücadelesini son nefesine kadar devam
ettirmiştir. Toprağı bol olsun. Artık bu çapta insanlar ülkemizde
çok az yetişmektedir.
Bu yoğun çabalarını gösterirken karşısına çıkan engellemeleri

'.....aç ölür,cahil öldürür!...' sözünü kendine düstur edinerek


aşmaya çalışmış olduğunu anılarından anlıyoruz.

Bu gün toplum olarak kimlerin bizi cahil olarak bırakmak için çaba
harcadığını biliyoruz. Hangi maksatlarla bizi oyaladıkları ve
gözlerimize perdeler çekildiği birer ,birer ortaya çıkıyor.
Yolsuzlukların krizlerin hortumların kol gezdiği bir ülke haline
geldik. Çalanın çırpanın makul ve itibarlı olduğu el üstünde
tutulduğu bir toplum olduk. Dürüst namusuyla kazanan insanların
nerdeyse kalmadığı bir zamana girdik. Herkes bir diğerine dümen
yapma peşinde. Toplu bir sessiz anlaşma içerisinde. Gücü, gücü
yetene. Toplamda bakıyorsunuz herkes bir diğerini aldatırken
kendi aldanmış.

Ülkede elde edilen milli gelirin yüzde 80’ ni nüfusun mutlu azınlığı
paylaşırken kalan yüzde 20 ise geniş halk kitleleri paylaşmak
zorunda kalıyor.Ortalama halk yoksulluk sınırında, diğeri ise
yoksul. Adaletsiz gelir dağılımı sonucu top yekun yoksulluğa doğru
çekilmek istenen bir toplum olup çıkmışız.

Bill Moyer isimli aktivisit ‘Demokrasi Yapmak’ isimli kitabında


günümüz toplumlarında güçlü seçkinlerin toplumlar için nasıl zarar
verici olduklarını anlatmaktadır. (Bill Moyer 21. yüzyılda toplumsal
dönüşüm için örgütlenme: aktivistler için kendilerinin ve
gruplarının daha etkili ve ulaşılmaya çalıştıkları barışçıl,adil ve
şiddet içermeyen toplum hedeflerine daha uyum içinde
olabilmeleri için kişisel gelişim üzerinde çalışan bir kuramcıdır.
MAP Hareket Eylem Planı kuramı ve pratiği içerinde yer almıştır.
Türkiye de Arı yayınları tarafından Doing Democracy (Demokrasi
Yapmak) kitabi çevirmen Acar Acar çevirisiyle 2004 yılında
yayınlanmıştır.)

“Genel olarak seçkin bir azınlık muazzam bir politik, ekonomik ve


toplumsal gücü elinde tutar. Bu güçlü seçkinler genellikle etkilerini
genel ferah ve nüfusun, çoğunluğu pahasına kendilerine çıkar
sağlamak için kullanırlar."

Tarihçi Arnold Toynbee dünyadaki gerçek mücadelenin her zaman


çıkar çevreleri ve toplumsal adalet arasında olduğu
değerlendirmesinde bulunmuştur. Bu önemli bir tespittir. Tüm
felsefeler ve toplumsal çözüm içeren ideolojilere dayanan
ekonomik modeller dahil temel oyun bunun üzerine kurulur yani.
Dünyanın neresine giderseniz gidin bu oyun hep böyle oynanır.

“Her zaman çıkar çevreleri ve toplumsal adalet arasında verilen


savaş"

Temel mücadele budur.

'.....aç ölür,cahil öldürür!...'

Biz tekrar Muhsin Ertuğrul’a dönelim. Bu noktada aç demek biraz


doğru olmaz. Açlık yerine yoksulluk daha doğru bir kavram olur.
Anadolu insanı hasletleriyle dayanışma duygusu ile kimseyi aç
bırakmaz. Temelde yoksulluk diye bir şey yoktur ancak yoksulluğa
mahkum edilmiş insanlar vardır. Cehalet, açlığın ve yoksulluğun
zeminini oluşturuyor. Bu sürekli yoksulluğa ve yoksunluğa uyutan
en güzel ilaç da cehalet batağıdır.

Muhsin Ertuğrul’ un yaşadıkları olayların benzerini bizde ondan


çok sonraları doksanlı yılların başında yaşadık. Küçükçekmece
Belediyesi o zamanlar Avcılar’ ı da içine alıyordu.Belediye
başkanıyla bir görüşme ayarladık. Maksadımız belediyenin tiyatro
için ne gibi kolaylıklar yapacağını varsa Kültür Merkezi projesi olup
olmadığını öğrenmekti. Görüşmede ne çok kültür sanat meraklısı
olduğunu bu konulara hep ilgili olduğunu bahsettikten sonra:

‘...kültür ve sanata tabiidir ki altyapı sağlayacağız, bu bizim için


önemli; ama gel gelelim imkanlar o kadar kısıtlı ki; bakın, bu
kapıda bekleyen ne çok aç ve çaresiz insan var. Tabi ki öncelikle
bunların karnını doyurmak önceliğimiz. Bu insanlar bizim halkımız
bu insanlara aş ve iş bulamadan kültür ve sanata katkı
sağlamamız zor’ minvalinden sözler kullanmıştı.

Biz kendimiz için bir şey istememiştik ama bu durumdan


utanmıştık. Kapıda bekleyen insanları gördük içler acısıydı. Ancak
Küçükçekmece halkını bu üç beş kişi temsil etmiyordu. Bu
düşüncelerle oradan ayrıldık. Biz kendi imkansızlıklarımızla
oyunumuzu çıkardık, Avcılar halkına Güngören’ de, Avcılar
kampüsünde tiyatro gösterileri sunduk.

Bu tavrı uzun süre çözememiştim. Bu belediye başkanı


skandallarla görevden alındı ve uzun süre mahkemeler devam
etti. Ceza aldı mı bilmiyorum. Ama aç insanların arkasına
sığınacak kadar aciz bu kadroların, aç insanlar için Kültür
Merkezleri için harcamadıkları paraları bu insanlara da
harcamadıkları ortaya çıktı. Ancak kendi hesabını, küpünü
doldurmakla meşgul olduğu belli oldu. Onlar gitti bu yazıda dahi
ismini anmak kimsenin aklına gelmiyor. Toplum için onlar artık bir
hiç. Siz siz olun faydalı bir iş yapın, bir eser ortaya koyun isminiz
sonsuza kadar anılsın.Bence politikacılar en önce bu vizyonda
olmalıdır.

Unutmayın ki

SANAT UZUN; HAYAT KISA

Bizler de o zamanlar ne kadar cahilmişiz bunu görememişiz.


Cahillik gözümüzün önüne gerilen perdelerin birer birer
kalkmasıyla azalıyor. Bazen düşünüyorum, hala gözümün önünde,
ne çok perdem vardır. Kim bilir? Hangi durum ve tecrübe bana bu
perdeleri görmemi ve kaldırma cesaretini verecek. Kim bilir? Her
perdeyi yırtıp attığımızda ne kadar zavallı ve çaresiz, biçare
bırakıldığımızı görmek bana acı vermiyor. En azından zararın
neresinden dönersem kardır diyorum.

Önümüzdeki cehalet perdesini bizler gözlerimize çektik. O


perdeler bizimdir. Bizden başkası yıkamaz. Eğer yıkılmasını
istemezsek bizde yıkamayız. Bir gerçek var ki insana kendisi için
bir perdenin var olabileceğini ancak sanat hissettirebilir. Ve dahi
bu perdelerden kurtulma irade ve cesaretini sanatın büyüsü
verebilir. İnsanın ruhuna inip onunla aldı verdi yapabilen, insanı
insan yapan yegane şey sanat yapabilme gücüdür. Sanatın
yaratığı heyecan ve sevgi gücü kişiyi bu yolda sarar. Onu ‘ben’
olma yolunda hür bir insan olmasına ışık tutar. Hür iradesiyle
doğruyu yanlışı ayırt etme gücüne yardımcı olur. Toplumsal
vicdanı tazeleyip iyi ve güzeli her daim başat bir yaşam alanı
yapmaya çalışır. Sanatın temel işlevi bu minvalde olmalıdır.

Bu gün dünyada pek çok sivil oluşum sanatın gücünü kullanarak


sürdürülebilir bir kalkınma yolunda çalışmalar yapmaktadır.
Yoksullukla mücadelede sanatla toplumların ve bireylerin
gelişimini hedeflemektedir.
Kendi gücünün farkında olan bir insan bugünün toplumunda bir
meslek sahibi olduğunda kendisinin ve ailesinin geçimini
sağlayacak gelişimi elde edebilir. Tabi ki mesleğinin gerektirdiği
bilgi tecrübe ve eğitimi almalı. Bu konuda gerekli çabayı
göstermeli.Zorluklarla baş etme iradesi insanın içinde var olan bir
içgüdüdür.

Onu çaresizliğe ve cehalete iten önünde kavurucu bir sıcaklıkla


duran gerçeğin ışığını görememesidir. Bunu siz ona
gösteremezsiniz. Hatta ‘bu ışık işte bak, gör’ dememelisiniz. Her
ferdin kendi perdeleri olduğu gibi kendi güneşi de vardır. Ona
müdahale hakkı kimsenin olamaz.

…..müşkül nerede ise,


çare oradadır.
(Mevlana)

Yalnız bu yolda insanoğlu farkında olsa da olmasa da bir arayış


içersindedir. Farkına varmadan bazen bir roman bir şiir bir film
bazen bir oyunda kendini bulduğunu düşünür. Sonra unutur gider
bu duyguyu. Bu unutulmuş gibi görünen duygular bir gün bir
yolda küçük bir çocuğa yardım etmenizi sağlar. Ya da bir
güvercinin camınıza konup yuva yapması halinde camınız kirlense
dahi yavrular uçana kadar o camı hiç açmamanızı sağlar. Yada bir
önemli görevde iseniz; kalıcı ve önemli işler yapıp sizden sonra
gelenlere de bir şeyler bırakmanızı sağlar. Hasılı biraz da olsa
insan olduğunuzu hissetmenizi sağlar.

'.....aç ölür,cahil öldürür!...'

Bugün görünen oki, topluma zarar verenler yoksulluk değil,cehalet


batağına itilenlerdir. Anadolu insanın bir deyimi vardır; diploma
cehaleti kaldırmaz. Toplumu yoksul bırakmak isteyenler bu
cehaleti körüklemektedir. Toplumlar dinamik canlı organizmalar
gibidir. Ulusal kalkınma ve toplumsal gelişme için sanat en gerekli
harçtır. Toplumsal bilinci canlı tutar, kamu vicdanını toplumun
sağlıklı yeşermesi için kullanmasına ön ayak olur.
Toplum dinamik yapısı ile her zaman ve koşulda farklı olsa da
temel bazı hassasiyetler üzerine kuruludur. Bu hassasiyetlerin
insanileştirilmesi toplumsal gelişmeyi artırır. Uygarlık toplumsal
gelişme ile ölçülür. Sanat bu hassasiyetlerin insanileştirilmesi için
en önemli araçtır. Sanatına sahip olmayan toplumlar geleceğini
inşa edemezler.

Bu nedenle kamu kesimi ve sivil oluşumlar bütünüyle sanat


yapılan ortamları çoğaltmayı kendilerine asli iş olarak
edinmelidirler. Altyapı yatırımları yapılmalı, kültür merkezleri
kurulmalı. Yarışmalar ve ödüllerle sanat yapanlar teşvik
edilmelidir. Bir bütün olarak istikrarlı bir ekonomi ve gelişmiş bir
toplumsal hedef, bu hedefe ancak böylesi bir zengin sanat ortamı
yaratarak ulaşabiliriz. Ekonomisi düzelmiş bir toplum dahi
olsanız,insani gelişmeyi sağlayamayabilirsiniz.

Unutmayın!!
'.....aç ölür,cahil öldürür!...'

Ali ALTUN

You might also like