Professional Documents
Culture Documents
Mesut YAZICI
mesutyazici@hotmail.com
Kur’an-ı Hakim, onbir ayetinde kendi dilinin “Arapça” olduğuna vurgu yapar.[1] Bununla
iki konuyu anlatmak ister. Birincisi, neden başka dille değil de Arapça ile nazil olduğunu
anlatmaktır. Buna göre başka dille nazil olsaydı, arap kavmi mesajı algılayamayacak ve
dolayısıyla gereğini yapamayacaktır.[2] İkincisi ise, algılanabilmesi ve gereğinin
yapılabilmesi için mesajın o kavmin diliyle gelmesinin gerekliliğidir.[3] Buradan hareketle
diyebiliriz ki, Kur’an Arap dili ve belagati çerçevesinde anlaşılmış ve bu çerçevede
anlaşılabilir bir metindir. Nahl 103
طه } 1{
}2{ م ا أ نزل نا عليك ال قرآن ل تشقى
3{ إ}ل ا تذكرةلم ن يخشى
4{ اممن خ لق ال أر ض والسم اوات ال علىAتنزيل
}5{ الرحمنعل ى العرش اس تو ى
ه م ا وم ا تحت
ل ه م ا في السماوات وم ا في ال أر ض وم ا بين
6{ }الثرى
7{ } إو ن تجه ر بال قو ل فإنه يعلم السر أو خ فى
8{ }الله ل ا إله إل اه و ل ه ال أسم اء ال حسنى
Bununla birlikte bugün ikiyüz milyon arabın ancak yüz milyonu müslümandır. Öte
yandan, arapça konuşmayan Türk Cumhuriyetleri, İran, Pakistan ve Afganistan gibi
ülkeler ise müslümandır. Demekki Arapça arap kavmi için gereklidir fakat yeterli
değildir. O halde “haklı ve kuvvetli” bir kitap olan Kur’an’ın “tafsili” bir zaruret
olmaktadır. Tafsil, Kur’an arapçasında “tercüme etmek” anlamındadır. Kur’an-ı Hakim’de
Fussilet isimli bir sure vardır. Bu “tercüme edilmiş, tefsir edilmiş” anlamını da içeren bir
kelimedir.[4] Daha açık bir söyleyişle, herhangi bir olay yüz farklı dil kanalıyla
anlatılabilir. İşte Kur’an, evvelce akatça, ibranice ya da aramice seslendirilmiş çok önemli
olayları bu kez arap kavmi için “arapça” çevirisiyle anlatan bir kitaptır. Fussilet 3
Fussilet 44
Kur’an-ı Kerim türkçede Saygın Çağrı anlamına gelmektedir[5]. Bazan bu çağrı metninin
bir ayetini doğru kavramak ve çözüme kavuşturabilmek için bu makalede görüleceği
üzere belki en az yüz-yüzelli kardeş ayetle sağlamasını yapmamız gerekiyor.
Tümdengelim yöntemini kullanarak problemleri ortadan kaldırabileceğimizi
düşünüyoruz[6]. Tabir caizse tek bir fotoğraf karesini (surenin bir ayetini)
yorumlayabilmek için önkoşulumuz, bütün bir filmi (Kitab-ı Mukaddes + Kur’an-ı
Kerimi), önceden görmüş olmaktır. Elimizdeki bir film karesi, bir fotoğraf çölde üç atlıyı
gösteriyor diyelim. Çağrı filmini dikkatle seyredenler hemen hatırlayacaklar ve bu
atlıların, Peygamber Efendimizin mektuplarını taşıyan üç elçisi olduğunu
söyleyivereceklerdir. Çöldeki her üç atlı adam fotoğrafı tabii ki Çağrı filmini işaret
etmeyecektir. Fakat Çağrı filmini evvelce görmüş olanlar çöldeki bu üç atlıyı hemen doğru
teşhis edebileceklerdir . Başka bir deyişle burada filoloji-tarih işbirliğinden bahsedeceğiz.
Edebi bir metni siyasal tarihle paralel inceleyeceğiz. Konsept ve kontekst sürekli göz
önünde bulundurulacaktır. Amacımız bilimsel verilerle hakikati sergilemek olmakla
birlikte hakikatin metafiziğe ait bir kavram olduğunun da bilincindeyiz[7]. Dolayısıyla
görüleni tasvirden ziyade tasvir edilmesi gerekeni görmeye çalışacağız[8]. Çünkü neyi
aradığımızı bilmiyorsak neyi bulduğumuzu da, elimizin altındakini de bilemeyiz[9].
Mekke’de nazil olan Hac Suresi islam tarihinin en kritik dönemine ışık tutmaktadır.
Meşhur garanik hadisesi de yine bu sureyle ilgilidir. Bu ayetin nazil olduğu ortama dönecek
olursak, peygamberimizin büyük bir sosyo-ekonomik baskı altında tutulduğunu
görürüz. Kureyş yönetimi tecrid ve ambargo uygulamakta, ona iman edenleri ve etmeyi
düşünenleri yıldırmayı ve sindirmeyi hedeflemektedir. Öte yandan da kendisiyle diyaloğa
geçerek çeşitli uzlaşma teklifleri getirmektedir. İşte Hz.Muhammed böylesi zor bir
durumdadır. Ve vahy kendisine bir sıratı mustakim, yani kazandıracak bir strateji
çizmeye devam etmektedir. Başta Taberi[10] ve Zemahşeri[11] olmak üzere müfessirlerin
de zikrettiği vecihlere uygun olarak 15. ayetin türkçesi şöyledir .
Yine Hac suresinin 40. ayeti zaten bu anlamı güçlendirmektedir[13]. Dikkat edilirse
burada context Allah peygamberini destekler mi, desteklemez mi, ikincisi de dış güçler bu
desteği engelleyebilirler mi, engelleyemezler mi? yönündedir. O taktirde ayetin pekçok
kardeşiyle[14] karşılaşacağız demektir. Mesela Allah peygamberi Nuh’a yardım etmiş ve
zalimlerin elinden kurtarmıştır[15]. Yani Allah’ın kendi görevlendirdiği peygamberlere
yardımı ve desteği mümkündür[16]. En’am suresi 34-35. ayetler bunu zaten yeterince
açıklamaktadır.
Mümin suresinde Firavun Haman’a bir kule yapmasını, oradan Hz.Musa’nın ilahıyla
diyalog kurarak Musa’yı yalancı çıkarabileceğini ima etmiştir ( 36,37. ayetler). Öyle
anlaşılıyor ki vahiy karşıtı olarak astroloji/astronomi yoluyla insanlar birşeyler yapmış ve
yapabileceğini ummaktadır.
Hicr suresinde denir ki, kafirlere gökte bir kapı açılsa ve oradan yükselseler bile, bize
büyü yapıldı derler ve inanmazlar…Oysa biz göğü şeytanlara karşı korumaya aldık.
Vahye kulak kabartmaya yeltenirlerse alevler içinde kalırlar(15-18. ayetler). Kaldı ki o
kapılar onlara açılmayacaktır[22].
Cin suresinde de cinlerin bundan böyle gökten haber alamadıkları zikredilir (8,9. ayetler).
Tur suresi 38. ayette keza dinleme yapabilecekleri bir merdivene sahip olamayacakları
zikredilmiştir.
Sad suresi 10. ayette aynı şekilde yükselip vahye müdahale imkanlarının olmadığı
vurgulanır.
Başka bir ifadeyle cinlerin sefihi olan şeytanın getirdiği ve getireceği haberler Allah’a ve
peygamberine iftira mahiyeindedir, onlara artık itibar edilmemelidir. Yahudilik ve
hristiyanlık gibi öğretiler Allah’tan değil şeytandandır. Nitekim ashab-I kehif Allahtan
başkasına ibadet etmeyeceklerini, aksi taktirde şeytanlık yapmış, iftira etmiş olacaklarını
zikretmişlerdir[23]. Bu şeytani iftira olgusu sad suresinde de geçmiştir.
İki davacı Davud peygamberi hakem tayin ettiklerinde, ondan adaletle hükmetmesini,
nefsani davranmamasını hatırlatmışlardır[24]. Hz. Davud eğer bu ülkede peygamber ve
hükümdar ise adaletle hükmetmelidir, nefsani çıkarlarını hesap ederek değil. Nitekim Hz.
Davud davacılara dair isabetli bir karar verdiği için, kendi kusurunu görmesi ve secdeye
kapanması kendisine nasib edilmiştir. Olayın karinelerinden bir tanesi peygambere
faslulhitab yeteneğinin verilmiş olmasıdır. Başka bir deyişle peygamberde kavrama ve
doğru hükmü çıkarabilme yeteneği vardır. Peygamber burada çok basit bir gerçeği inkar
edip nefsani bir şekilde karar vererek bir dişi koyunun gasbından ne çıkar dememiş,
sayısal üstünlük ve zenginlik sahibi davacı aleyhine karar vermiştir. Peygambere ülke
yönetimini (halife filard) getiren de zaten onun adaletle hükmetmesidir (Sad suresi
26.ayet).
Aynı tabir Bakara suresi 30. ayette yine geçecektir. Çünkü şeytan uzaysal bir boyut
olmanın ötesinde izdüşüm itibarıyla yaşayan bir gerçekliğe sahiptir. Bunlar simgesel
olarak da mevcuttur.
Mesela A’raf suresinde şeytan Allah’tan, kendisini insana hizmet etmeye zorlandığı için
alçalttığını ileri sürerek, insanları alçaltma ruhsatı ister. Allah’a küstahça meydan
okuyarak, bir şekilde insanların karşısına dikilerek onları baştan çıkaracağını
söylemiştir[25].
Oysa yine aynı surede bu sefer Şuayb peygamber sanki karşısında o şeytanı
görüyormuşcasına şeytanın sözlerine atıfla şöyle demektedir: “insanların karşısına dikilip
tehdit etmeyin, baştan çıkarmaya çalışmayın”[26].
له من آمن به وتبغونهhون عن سبيل ال, توعدون وتصدMول تقعدوا بكل صراط
فكثركم وانظروا كيف كان عاقبةAا واذكروا إ ذ كنتم قليلAوع ج
86{ }الم فسدين
Çünkü gerçekten şeytanla muhatap idi. İnsan kılığındaki Şeytan zürriyetlerine
söylüyordu[27]. Tevrat ve İncil literatüründe ademoğlu tabiri “ey peygamber” manasında
kullanılmaktadır. Demek ki Kitabı Mukaddes’te peygamberler için kullanılan bu tabir
şimdi de Saygın Çağrı Kur’anı Kerim’de Muhammed aleyhisselam için kullanılmaktadır,
onun devlet ve hükümetine işaret etmekte, ona itaat etmeyen Velid b. Muğire, Nadr b.
Haris, As b. Vail, Ebu cehil, Ebu Leheb gibilerdeki itaatsizlik, tamahkarlık ve kibir sıfatları
şeytanın sıfatlarıyla örtüştürülmektedir. Bakara suresi 30. ayette meleklerden iblis ademin
hilafetine itiraz ederek kendilerinin bu hilafete daha layık olduğunu söylüyordu. Yani
Velid b. Muğire, liderliğe kendisinin daha uygun olduğunu dile getirerek Peygamber’e
itaat etmemiştir. Bunun kardeş ayetleri Bakara 247
ve Zuhruf 31
olarak zikredilebilir. Halife kelimesi, selefin yerine geçen, öncekinin makamını dolduran
anlamındadır[28]. Yine A’raf suresinde azgın uluslar son kez uyarılarak, kendilerine
bulundukları toprağın evvelce başka azgın bir ulusa ait olduğu hatırlatılmaktadır[29].
Şimdi Davud aleyhisselam olayının detaylarına dönelim. Tefsir kitaplarının bizi
yönlendirdiği Tevrat bölümü aynen şöyledir.II Samuel 11-12. bab
.#والخر فقي ( أحد هما ثري،. واحد ة. «عاش رجل ن في مد ينة: وف عل يه قال له وعند ما د. أو رسل الرب ن اثان إلى دا ود
اشتراها ورعاها،.ة صغي ة. واحد. أو ما ال>فقي فل م ي ك@ن له سوى نع جة3 . 7 كثي ة.ر وغنم. وك ان ال>غ ني يم تل ك ق@ط>ع ان بق2
عل ى الرجل#ث@م نزل ضيف4 . تأ>ك@ل@ مما يأ>ك@ل@ وتشرب من كأ>سه وتنام في حض نه كأ نها ابنته،فك برت مع ه وم ع أبنائه
احتد م.عند ئذ5 .» بل> سط ا لع ى نع جة ال>فقي وهيأ ها له، لض يفه7 ف ام تنع أن> يذ>بح من غ نم ه وم ن بق ره ليعد طع اما،̀ال>غ ني
وعل يه أ ن> ي رد للرجل6 ، ال>جاني يستوجب ال>م وتd إ ن، «ح ي( هو الرب: غض ب داود عل ى الرجل ال>غن ي` وقال لناثان
.»نب ولم يشف قdنه ارتكب هذ ا الذgف ل . ال>فقي أربعة أضع ا
Yine sad suresinde bu sefer Davud’un oğlu Süleymanı yüce kılan sırrı ortaya koyan bir
zelleden bahsedilmektedir(30-33. ayetler). Ayetin karineleri, yani sağlıklı bir çevirisi için
analizi şart olan kelimeleri evvab – aşiyy – zikrirabb –tafika meshan tabirleridir. Sad
suresi de Mekke’de nazil olmuştur. İçinde Adem, Davud, Süleyman ve Eyyub gibi büyük
peygamberlerin zelleleri ve akabindeki tevbe-istiğfarları ders malzemesi olarak
toplanmıştır. Ayetteki evvab, Süleyman Peygamberin namaz ve zikire çok önem verdiğini
vurguluyor. Aşiyy, olayın başlangıcı olarak ikindi vaktidir, kıssanın doğru yorumu için
anahtar işlevi görmektedir. Yani Süleyman peygamber namaza çok önem vermekle
birlikte bir ikindi vakti savaş atlarını seyre dalmıştır. Derken güneşin batmasıyla ikindiyi
kaçırdığını farkeder. Büyük bir üzüntü duyarak şunları söyler “Atlara olan düşkünlüğüm
beni rabbimi zikretmekten alıkoymuş oldu. O halde tekrar Allah’ın rızasına nail olmak
için o atları bana getirin”. Derhal atların bacaklarını ve boyunlarını kesmeye başladı. İşte
Süleyman peygamberi muhteşem bir devlet sahibi kılan özelliği bu olayda yatmaktadır.Bu
ayetin bir kardeşi İşaya bölümündedir(31.bab)
الو اثقين بكثرة، الم تو كلين على ال خيل، ل لعو نAن إلى م صر طلبا ويلل لم نحدر ي
أ و يطلبوا،وس إ سرائيل, م ن غيرأن يلتفتوا إل ى قد، الم ركبات وببأس ال فرسان
ول ينقض كلم ه بل سيه ب،وم ع ذلك هفو ح كيم يجلب الشر2 .م شور ة الرب
،A بل بشراAون آله ة,ل يس الم صري3 .ل يعاقب بيت ال شرار وناصري فعلة ال ثم
يتعثر الم عين،ب يده, د الر
, وعندما يم،Aد ول يست أر واحاM وخ يوله م م جردأج سا
ويه لكان كل ه ما م عا، ويسقط الم ستعين.
Yine bunu destekler mahiyette, Zebur’da bir bölüm mevcuttur (Mezmurlar 127). Başarı
Allah’ın rızasıyla ve onun sayesinde gelecektir, ona rağmen, onun değer yargılarını
dışlayarak değil. Peygamber dahil, herkes onun planını tatbik etmeli, onun vahyi
dışındaki bir tatbikattan başarı beklentisine girmemelidir.
ب الم دينة
, وإن لم يحرس الر. يتعب ال بناؤونA فباطل، ب البيت , إن لم يبن الر
رم نM م تأخMون من ال فجر الم بكر وإلى وقت, تكدAباطل2 . يسه ر ال حار سAفباطل
.ه م نيام ج ة أح بائه ح تى و دح ا
, فإن الرب يس،الليل في سبيل ل قمة ال عيش
بناء الشبيبة م ثل4 أ. والول د ثو اب منه،ه و ذا ال بنون ميراث م ن عند الرب
3
فإنه م ل يخيبون، طوبى ل لذي مل ج عبته منه م5 . م تم رسM في يدج بارMسه ام
ح ين يوجا ه ون الخصوم في مجلس القضاء عند بو ابة الم دينة.
Dünya malından geçip Allah’ın rızası için zikre yönelmesi ona hem dünyayı hem de
ahireti kazandırmıştır. Bu ayeti böyle izah eden tefsirlere rağmen, “atları sevdiysem Allah
rızası için” diye tefsir etmek dünyevi çıkarları, mal sevgisini meşrulaştırmaya matuf
olabilir diye düşünüyoruz. Bu ise consepte aykırıdır. Suheyb Rumi bu ayeti “atları
sevdiysem Allah rızası için” diye anlasaydı herhalde mallarını Mekke’de bırakıp hicrete
katılmazdı. Keza Hz. Ebu Bekir Sıddık mallarını dağıtmak yerine ikiye üçe katlamayı
yeğlerdi. Müminler müşrik kureyşle uzlaşıp Mekke’de zevkusefa sürerler, Medine islam
devletinin rüyasını bile göremezlerdi. Oysa, bırakalım at kesmeyi, mesela Matta
İncili/18, bizi cehenneme sokacak işler yaptırıyorlarsa, o organlarımızı kesip
kurtulmamızı tavsiye eder.
Bütün bunları topalayıp Hac suresi 15. ayete bağlayalım. Artık bundan böyle astrologlar,
kahinler, falcılar, büyücüler ve bunların tesirindeki yahudi ve hristiyanlar eskisi gibi etkin
olamayacaklardır. Onların vahye karşı durabilecek güçleri yoktur. Allah’ın izni sayesinde
(rızası değil) bir nebze iş yapabiliyorlardı. Artık onları da yapamayacaklar, çünkü Allah
kendi peygamberi Muhammed Mustafa aleyhindeki oluşumlara geçit vermeyecekdi.
Nitekim Türkçe çeviriler içinde Hüseyin Atay da bu manaları tercih etmiştir[34]. Çünkü
onlar şu an el-mağdub aleyhim ve ed-dalliyn cümlesinden sayılmaktadırlar[35].Ayetlerle
ilan edilen husus bundan ibarettir.
Yukarıda vahyin bu zor durumda bile uzlaşma öngörmediğini belirttik. Zira uzlaşma
olgusu bu süreçte gündemdeydi. Kureyşin işine gelecekti. Hazır peygamber efendimiz de
bir miktar huzursuz ve yorgun iken bir oldu bittiyle hareketinin önü kesilebilirdi.İşte
şeytan ayetleri diye meşhur garanik hadisesi böyle bulanık bir zamanda vuku bulmuş
gözüküyor[36].Peygamberimizin bir manevrayla çıkış aradığı, çözüm aradığı, muhalif
kavminin islamı için çareler düşündüğü anlaşılıyor.
Hac suresi 52-54 . ayetlerde gelişen olay muhtemelen şudur. Peygamberimiz Necm
suresini okumak suretiyle putperest Kureyş’i islama çağırırken, sıra lat menat ve uzza gibi
putlara tapmanın yerilmesi kısmına gelmişti. Fakat bu sefer muhtemelen cemaatten bir ses
o esnada onların “şefaati umulan yüce varlıklar” olduğunu vurgulayınca peygamberimiz
itiraz etmemiş ve ikrar etmiş olacak ki oradakiler topluca secdeye kapanmışlar, bunu
uzlaşmanın bir sinyali olarak algılamıştır. Oysa çok geçmeden vahiy gelmiş ve
peygamberimiz uyarılmış, stratejik bir yanlışın önüne geçilmiştir.[37] Benzer bir ayet İsra
suresi 73
ك من ال علم م ا لك
ا ول ئن اتبعت أه و اءه م بعد ماج اءOا عربيAوكذك أ نزل ناه ح كم
ل
37{ قM ول واaه من لويh}من الل
yıne şeytanın Peygambere ve iman sahiplerine musallat olacağı, fakat iman sahiplerinin
ayetlere muracaat ve onları tatbik ederek ondan korunabilecekleri, zikir sayesinde
kurtuluşa erecekleri hatırlatılmıştır.
Şeytan mahiyet olarak kibir, tamah, yılanlık, sinsilik, yavaşlık, gaflet, durgunluk, uyku,
rehavet gibi manalara da gelmektedir. Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır denirken
yukarda sayılan sıfatlar insanın aleyhinedir denilmektedir. İnsan bu sıfatları taşıyıp
kendisine ve başkasına zarar vermesin, şayet bir insanda bu sıfatları görürseniz şeytandan
kaçar gibi ondan uzak durun, ihtiyatlı olun denilmiştir. Mesela içki şeytanın ameli
denilmiştir, çünkü uyku verir, uyuşturur, hikmetli insanı rezil hale sokar(Maide 90-91.
ayetler). Keza Bedir savaşı öncesinde müminleri saran uykuya da şeytan denilmiştir(Enfal
11. ayet). Dolayısıyla şeytanla uzlaşma yerine hicret motifi işlenmiştir. Rızkı verenin Allah
olduğu, herkese rızık verdiği, ashab-I kehif gibi imanlı kalmak için imansızlardan uzakta
yaşayanlara veya muhacir olanlara da rızık vereceği zikredilmiştir (Hud 113. ayet).
İncil’de de insanın yalnız ekmekle yaşamayacağı, gerçek bir yaşam için iman ve ameli
salihin gereği vurgulanmış (Matta 4/4), kainattaki en basit canlılara bile Allahın rızık
verdiğini (Matta 6/25-34), mucahid ve muhacirlere de herhalde Allahın rızık vereceği
zikredilmiştir (Hud 6. ayet).
Görüldüğü üzere İslam düşüncesinin sağlam bir zemini zaten mevcuttur. Yirmibirinci
yüzyılda Kur’an mealleri hazırlayacak bilim adamlarımız, artık post-modernizmin ılık
rüzgarlarının etkisiyle, geçen asırda inkar edilmek istenen kültürel mirası sahiplenmeleri
koşuluyla, taşların gediğe koyulduğu eserler meydana getirebilirler. Kitabı Mukaddes
Kuranı Kerime, Kuranı Kerim de Kitabı Mukaddese homojen bir şekilde bağlıdır. Böylesi
güçlü bir bağı koparmaya çalışmak sosyal bilimlerin ruhuna aykırıdır. Bu bağı inkar
etmek gerçekleri arama iddiasıyla da bağdaşmaz diye düşünüyoruz.
“ŞEYTAN AYETLERİ” OLGUSU
Bütün oryantalistlerin bildiği üzere Tevrat ve İncil metinleri sağlıklı değildir, muharreftir;
zaman içinde bir takım değişikliklere uğramış bulunmaktadır. Başka bir deyişle bu kutsal
kitapların asli kelimeleri ve dolayısıyla da manaları korunamamıştır. Sonuçta bu kutsal
metinlerin mesajlarında da büyük ölçüde sapmalar meydana gelmiştir. Kur’an metni ise
asli kelimeleriyle korunmuştur. Fakat “mealler ve tefsirler” incelendiğinde bu kelimelere
dair bütün manaları ortaya koyabildikleri söylenemez. Hatta pek çok yerde asli kelimeleri
meal bazında tahrif ettikleri ileri sürülebilir. Hac suresi 52-54. ayetlere bakalım
إل ا إ ذاaي
لو ا نبMك من ر سول وم ا أرسلنا من قبل
تم نىأ ل قى الشيطان في أم نيته فينسخ الله م ا
يلقي الشيطان ثم يحكم الله آياته والله عليم
52{ }ح كيم
للذين في قلوبه مAل يجعلم ا يلقي الشيطان فتنة
ن ل في شقاق م رض وال قاسية قلوبه م إون الظالمي
53{ دM }بعي
في م نواق من ر بك ؤ , ن أ وتوا ال علم أ نه ال ح
وليعلم لا ذي
به فتخبت له قلوبه م إون الله له اد لا ذين آمنوا إل ى
54{ Mستقيم,}صراطم
ayette şeytanın “bir şey” ilka ettiğinden[39], Allahu tealanın ise şeytanın ilka ettiği . 52
“bu şeyi” nesh ettiği belirtiliyor. 53. ve 54. ayette ise bu ilka ve nesh işinin munafıkları
tesbit etmek, müminleri de güçlendirmek için icra edildiği vurgulanmaktadır. Şeytan ve
zürriyetinin[40] ortaya attığı “şirki öngören” tez ve görüşler Allah tarafından yeni bir
ayetle iptal edilirken, bu tür şirkle uzlaşmacı tezlere ve görüşlere uyanların büyük
yanılgıda oldukları bildirilmektedir. Mümin 12’de yine böyle bir uzlaşma tezinden
ifadesinden, yani “Allah’a ortak koşmak إو ن يشرك به ؤت م نواbahsolunur. Özellikle
durumunda iman edersiniz” cümlesinden anlaşılıyor ki müşrikler şirk üzere bir imanı
.( Rasul’e itaati ) kabul etmektedirler
ذل كم بأنه إ ذا دعي الله وح ده كفرتم إو ن يشرك به ؤت م نوا فالحكم ل له ال علي
12{ }ال كبير
Taberi ve Zemahşeri’nin “Garanik olayı” adıyla takdim ettiği olay, rivayetlerindeki senet
zinciri ve metin muhtevası bakımından kabuledilemez olsa bile, son derece önemli sosyal
bir realitedir. Garanik rivayetinin kanıtları yetersiz olsa bile, Kureyş’in uzlaşmayı
dayatması[41] ve Resul’ün de bir ictihatla[42] ve çok kısa bir süre hüsn-ü zanla uzlaşmış
gözükmesi bir realitedir.Zemahşeri bu olayı şu ifadelerle özetler:
}19{ ع ز ى
أف رأ يتم اللات وال
20{ }وم ناة الثال ثة ال أخ رى
diye başlayan bir beyit döküldü ) ( ألغران يق تلكBunun akabinde, nasıl olduysa
dudaklarından. Diyordu ki ( lat, menat, uzza yüce kuğulardır, prenslerdir, onların da
şefaatleri umulur ). Bunun üzerine oradaki müşrik cemaat secdeye kapandı.[44] Bu bir
]uzlaşmaydı.[45
Olayı daha anlaşılır kılmaya çalışalım. Bilindiği üzere Kur’an’ın oluşum süreci dış
etkenlere bağlıdır. Olaylara bağlı olarak nazil olan ayetler vardır. Mesela
muvafıkat-ı Ömer başlığı altında bir takım ayetler vardır ki Hz. Ömer’in sözleri
muvafakat-ı ilahiyeye mazhar olmuş ve aynen Kur’an metni olmuştur. Başka bir
deyişle bir insan sözü Kur’an ayeti olarak, ayet formunda ortaya çıkabilmektedir.
“Şeytan Ayetleri” de böyle anlaşılabilir. Bu sefer Hz. Ömer gibi tevhid müdafii bir
değil de, mesela Velid bin Mugire gibi şirk müdafii birinin dayatmaya çalıştığı söz
olarak karşımıza çıkar. Makalede sunulan ayetlerden de açıkça anlaşılacağı üzere,
Peygamberimize Kur’an içinde putperestliği de meşrulaştırması empoze edilmiştir.
Bu şahıslara şeytan, empoze ettikleri fikriyatı Kur’an müfredatı durumuna getirme
gayretine de ayet denilerek şeytan ayetleri, şeytani tavır kavramı oluşmuştur.
Peygamber efendimiz bu “ şirk ile uzlaşma” ictihadından ve noktasından ilahi
ikazla uzaklaştırılarak kendisine “Hicret” yolu açılmıştır. Aşağıda sunulan ayetler
şirkin “uzlaşma yanlısı” fenomenini kanıtlar mahiyettedir.
Zümer 64-66
}قل أ فغير الله تأم روني أ عبد أ,يه ا ال جاه لون {64
ك ل ئنن م ن قبل ولقد حأو ي إل يك إول ى لا ذي
ن من ال خاسرين { أ شركت ل يحبطن عم لك ول تكون
65
}بل الله فاعبد وكن م ن الشاكرين {66
Raad 36-39
İsra 73-75
!1- OTURMAYACAKSIN
Sana ve söylediklerine, özellikle de Kur’an’a saygı duymayanlarla birlikte oturma.
Munafıkların saygısızlıklarına tanık olduğunda oturmaya devam etme, onları terket,
yoksa onlarla uzlaşmış olursun, onlar gibi muamele görürsün.
Nisa 140
ن أ ولياء م ن دون المؤ م نين لا ذين يتخذون ال كافري
Aا 139
أ يبتغون عنده م ال عزة فإن العزة ل hله ج م يع
وقد نزل عليكم في ال كتابأن إ ذا سمعتم آيات اللhه
يكفر به ا ويسته أز به ا فل تقعدوا م عه م ح تى يخوضوا
ث غيره إ نكم إ ذAام ثله مإن اللhه ج ام عفي ح دي M
Aا 140
ي ج ه نم ج م يع الم نافقين وال كافرين ف
ح من الhله قالوا أل م لا ذين يتربصون بكم فإن كان ل كم فت
نكن م عكم إو ن كانل لكافرين نصيب قالوا ألم نستحو ذ
عليكم ونم نعكممن المؤ م نين فاللhه يحكم بينكم يو م
الم م نين سبيل ال قيامة ول ن يجعل اللhه ل لكافرين على ؤ
}{141
إن الم نافقين يخادعون اللhههو و خ ادعه م إو ذا قام وا
إل ى الصلة قاموا كسال ى يرآؤون الناس ول يذكرون
}الhله إ ل قليل142{ A
م,ذبذبين بين لذك ل إلى ه ـؤ لء ول إلى ه ـؤ لء وم ن
}يضلل اللhه فلن تجد ل ه سبيل143{ A
ن أ ول ياء م ن دون يا أ ي,ه ا لا ذين آم نوال تتخذوا ال كافري
ن أ تريدونأ ن تجعلوا ل hله عليكم سلطانAام,بينAا { المؤ م ني
}144
إن الم نافقين في الدرك ال سفل من النار ول ن تجد ل ه م
}نصيرAا {145
En’am 68
إو ذا رأيت لا ذين يخوضون في آياتنا فأعرض عنه م
ح تى يخوضوا في ح ديث Mغيره وإم ا ينسينك الشيطان
}فل تقعد بعد الذكرى م ع ال وق م الظالم ين {68
وم ا على الذين يتقون من ح سابه مم ن شي ء Mول ـكن
}ذكرى ل عله م يتقون {69
وذر لا ذين اتخذوا دينه مل عبAا وله وAا وغرته م ال حياة
الد,نيا وذكر بهأ ن تبسل نفس بما كسبت ليسله ا
م ن دون اللhه لو ي ول شفيع إو ن تعدل كل عدل Mل
ن أ بسلوا بما كسبوا له م شراب ؤي خ ذ م نه ا أول ـئك لا ذي
}من ح م يم Mوعذابأل يم بم ا كانوا يكفرون {70
!2- KOVMAYACAKSIN
En’am 52
ك من ول تطرد الذين يدعون ر به م بالغداة وال عشي يريدون وج ه ه ما علي
ح سابه مم ن شي ء Mوم ا من ح سابك عليه مم ن شي ء Mفتطرده م فتكون م ن
}الظالم ين {52
Hud 29,30
ك إل ك إل بشرAام ثلنا وما نراك اتبع
فقال المل لا ذين كفروا م ن وق مه م ا نرا
ل بل نظن,كم كاذبين { ن ه م أر اذل نا بادي الرأي وم ا نرى ل كم علينا من فض Mلا ذي
}27
قال ياوقم أرأ يتم إن كنت على بينةMمن ر بي وآتاني رح م ةم ن عنده فعم يت
ه ون {28}عليكم أ نلزم كموه ا أو نتم له ا كار
ي إل على الhله وم آأ نا بطار د الذين آم نواويا وق م ل أ سأل كم عليه م ال Aإن أ ج ر
ي أر اكم قو مAا تجه لون {29 إ} نه مم,ل قو ر به م لو ـكن
}وياوقم م ن ينصرني من اللhه إ ن طرد,ته مأ فل تذكرون {30
ول إ ني م لك ول أ قولول ل كم عندي خ زآئن الhله ولأ علم ال غيب ول أ ق ول أق
ل لذين تزدر يأ عينكم ل ن يؤ تيه م اللhه خ يرAا الhله أ علم بم ا في أ نفسه م إ ني إ ذAا
ل}من الظالم ين {31
Şuara 144
111{ }قال وا أ ؤن من لك واتبعك ال أر ذلون
}112{ قال وم ا علمي بم ا كانوا يعم لون
113{ }إن ح سابه م إل ا على ر بيلو تشعرون
}114{ وم ا أنا بطار د المؤ م نين
115{ بين,}إن أ نا إلا نذيرم
Bakara 13
فه اءأ ل إ نه م ه م,إو ذا قيلله م آم نوا كم ا آمن الناس قالوا أ ؤن م ن كم ا آمن الس
13{ فه اء لو ـكن ل يعلمون,}الس
Sonuç:
Arapça Kur’an’da değil ama, Kur’an meallerinde yer yer “şeytan ayetleri” fenomenine
rastlanır. Arapça Kur’an, mealleşme sürecinde mutlak surette bir tahrifat geçirir. Buna
ilka-i şeytan denilebilir. Çünkü özelde peygamberimizin hayatına, genelde de dinler
tarihine , sami dillere ve edebi sanatlara hakim olunmadan arapça Kur’an metnini
kavramak mümkün değildir. Dahası, bu branşlarda hakimiyet sağlansa bile Kur’an
kelimelerini birebir başka bir lisana aktarmak da mümkün değildir. Barındırdığı belagat
unsurları ve sanatları çeviriyi imkansız kılar. Bunlarla birlikte meallerdeki tutarsızlıkların
Allah’ın yardımıyla zaman içinde ehil insanlarca düzeltilmesine de nesih denilebilir.
,יהו™ה¢
חל¢ב
ž זœ
שם מ בœי¢ ו,םª
™ ןª קדªמ
œ י¢
הע™ ו,י™םœ
ל מž
ית אž ט א̄הל®ה; בžי¢ו--לž
ית אž
ם לבª
קד œ ,™ה
ªמ הר™ה
™ שםœ
™ תק מ
ž ע¢י¢ו
.שם יהו™הž ™א ב
קרœי¢ו
Saygınlık ise takva prensiplerinin halen sadece islam dininde bulunduğunu gösteren ayeti işaret
eder: “Allah katında en saygın olanınız en takvalı olanınızdır”Hucurat 13. Nitekim “Kur’an zaten
sadece takvalı olanlara hidayet verir”Bakara 2.
Bkz Yazıcı Mesut, Türkçede Necib Mahfuz, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara 1997 ]6[
.s.41,42
Bu yöntemde yazarın bütün eserleri dikkatle taranmıştır. Yazarın allusion (tevriye, telmih,
teşbihleri) kullanım sıklığı gözlemlenmiş ve görülmüştür ki mesela, bir romanındaki
kahramanların Hüseyin ve Abbas isimleri taşıyor olmasında kurgu vardır. Her iki isim de Kerbela
Vakası’nın içindedir. Kahire’de makamı olan Hz.Hüseyin yazarın diline doladığı bir
kahramandır. Romanda ise, linç edilmekte olan Abbas bu esnada ilk bakışta yakınındaki arkadaşı
Hüseyine seslenir gibi feryad etmektedir : “Yetiş Hüseyin! Yetiş Hüseyin! ”. (Oysa nerede o ödlek
Hüseyin, nerede o meded umulan Peygamber torunu Hz.Hüseyin). Yazar yakını zikretmiş, uzağı
kastetmiştir. Kur’an’ın edebi uslubu da böyledir.Yusuf suresinin 42. ve 50. ayetlerindeki rab,
zikir, rasul kelimelerinin kullanımı böyledir.
Burada Yakub aleyhisselam ruyasında göğe yükseltilerek, bir nevi makama çağrılarak yakında
devlet sahibi olacağı kendisine bildirilmiştir. Hz.Muhammed de İsra hadisesinde benzer bir olay
yaşamıştır. Sanki burada, şimdiki yahudilerin Yakub a.s’ın dini ve devletiyle benzerliklerinin
bulunmadığı, tam aksine Muhammed Mustafa’nın Yakub’a yahudilerden zihniyet itibarıyla çok
daha yakın olduğu gösterilmektedir
A’raf 40 ]22[
Kehif 14 ]23[
Sad 22 ]24[
A’raf 16-17 ]25[
araf 86 ]26[
kehif 50 ]27[
araf 142, ayrıca nur 55, enam 133, hud 57, araf 129, 169, meryem 59 ]28[
araf 69, 74 ]29[
…Taberi, Zemahşeri, Begavi, Suyuti, Ebussuud, Bursevi, Alusi ]30[
.Nitekim Zebur (Mezmurlar 32) bu konuya temas etmiştir ]31[
1 وليس في روح ه،Aب خط يئ ة , ج ل لاذ ي ل ي حسب له الر ط وبى للر2 .ط وبى للذ ي غف رت آثام ه وست رت خط اياه
فقد كانت يد ك ثق يل ة ال وطأ ة4 ،وه ي النه ار كل ه, ع ن العت رافب الذنب بليت عظ ام ي في ت أ,ح ين سكت3 .غش
: قل ت. ول أكتم إثمي، عترف لك بخط يئت ي5 حتى ت حولت نض ارتي إل ى جف اف حر الص ي ف أ،A وليلAعلينه ارا
بخط اياه وقت ما ي جد كفل تب لغhM تقي,له ذ ا ليعت رف لك كل6 صف حت ع ن إثم خط يئت يAاh حق،أ عترف للربب مع اصي
بت رانيم به جة الن جاة تط وقن ي. في الض يق تحرسن ي، نت ست ر لي7 أ.لي ه سي ول الت جارب الطامي ة. إ
8 كال حص انMل ت كونوا بل عقل 9 . عين ي ت رعاك. أ نصحك. أ علمك أو رشد ك الط ريق لات ي ت سلكه ا:,يقول الرب
م ا ال واثق ب الرب فالرح مة.كث ير ة هي أوج اع ال شرار أ10 .والبغل ؛ لاذ ي ل يط يع إل إذ ا ضبط بال جام وقيد ب ال حب ل
تحيط به.
11 اهت ف وا ياج ميع ال مستق يمي القل وب.يه ا ال برار وابته جوا,اف رح وا بالرب أ.
Benzer bir tutum ne yazık ki hemen hemen bütün meallere sirayet etmiş, birçok ayet ve ]32[
surenin bu şekilde içi boşaltılmıştır. Sanki klasik müfessirler ismet nedir bilmeyen, peygamber
karşıtı varlıklar olarak düşünülmüştür. Meallerde Hz. Musa’nın buzağıya tapmakla mürted
olmuş ümmetini öldürtmesi ismete? Mugayir bulunmuş ve Hz.Musa’ya budist rahip elbisesi
giydirilmiş. Kuranı Kerim Bakara 54 / Kitabı Mukaddes Çıkış 32 /27
İşin en ilginç tarafı, Bedir savaşına az kala nazil olan bu ayeti (Bakara 54) içini boşaltarak çarpıtan
zihniyet, o savaşı hangi ayetlerin hazırladığını izah etmekte zorlanacaktır. Hz. Musa’yı budist
rahip kılan bir zihniyet, Bedrin aslanları bu kadar şanlı idi dedirten Çanakkale destanını izah
etmekte de zorlanacaktır. Zira Çanakkale zaferi Bedir zaferi ruhuyla kazanılmıştır. Bedir
zaferinin de Musa aleyhisselam ruhuyla kazanılması gibi.
.Rahman suresinin son ayetiyle Matta 23. Babın son ayeti ]33[
Atay Hüseyin. Kuran Turkce Ceviri, İstanbul 1998 s.332 ]34[
Taberi, Beğavi, Suyuti, Ebussuud …fatiha suresi ]35[
Keşşaf c .3 s. 161 ]36[
[37] Kur’an’ın oluşum süreci genelde dış etkenlere bağlıdır. Mesela, muvafakat-ı Ömer diye
meşhur 15 kadar ayet vardır ki bunlar Hz. Ömer’e ait olup Allah’ın onayıyla aynen Kur’an metni
olmuşlardır. İşte şeytan ayetleri adıyla geçen konu da böyle bir şeydir. Bir insan sözünün KUR’AN
olarak ortaya çıkması. Bu sefer müşriklerin dayatmaya çalıştığı sözler manasındadır.
Peygamberimize Kur’an içinde putperestliği de meşrulaştırmayı empoze etmeye çalışan şahıslara
şeytan, empoze ettiği fikriyatı Kur’an müfredatı durumuna getirme gayretine ayet denilerek
şeytan ayetleri, şeytanca tavır denilmiştir.. Bu davranış kalıbı bugün dahi devam etmekte, ne yazık
ki Kuran mealleri şeytan ayetleri kıvamına dönüşebilmektedir. Şu ayet çok dikkat çekicidir.
Kalem suresi 9. “ İsterler ki taviz ver de onlar da taviz versinler
8{ }فل ا تط ع ال مكذ بين
Az kalsin seni sana vahyettigimiz ayetlerin disinda bize karsi iftira eder duruma ]38[
dusureceklerdi.Ve sen de onlarin koalisyonunda yer alacaktin. Seni ayetlerimizle
yonlendirmeseydik az kalsin onlarla isbirligine giriyordun Bunu yapsaydin dunyada da
.ahirettede oteki insanlara nazaran iki kat azap cekerdin. Kimse de seni elimizden kurtaramazdi
Sana gelen vahiyden sonra yine onlara uyacak olursan seni Allahin elinden kimse kurtaramaz.
[39] Araf 200,201
200{ له إن ه س ميع عليمhط ان نز غ فاس تعذ ب ال
و} إ ما ي نز غنك من الشي
201{ بصر ون,إ} ن الذ ين تاق واإ ذا مسه م طائ ف من الشيط انذت ك ر وا فإ ذا هم م
Fussilet 36
36{ و} إ ما ي نز غنك من الشيط ان نز غ فاس تعذ ب الله إنه هو السميع الع ليم
له عليه و إن ه لف سقو إن الشياطين ليوح ون إ لى أو ليآئه م ليج ادلوكم و إنhو ل تأ كلوا مما لم يذ ك ر اسم ال
لمش ك ون
ر أ طعتموهم إن كم
[42]Enbiya 78,79. Bu ayetlerde Davud ve oğlu Süleyman’ın bir davada farklı görüşte
oldukları, Süleyman’ın fetva ve ictihadının daha isabetli olduğu vurgulanır. Hem
peygamberlerin de kararlarında isabet etmeyebileceği, hem de oğulun babadan daha
isabetli olabileceği zımnen bildirilir.
[43] Hud 12
ك إن ما
ك تارك بع ض ما ي وحى إ ليكو ضآئ ق به صد رك أ ن ي ق ولوا لول أ نز ل عليه ك زن أو ج اء مع ه مل
فلع ل
12{ و كيلMله على ك لش يءhأ} نت نذري و ال
Kalem 48
48{ }فاصبر لحكم ربك و لا تكن كصاحب الحوت إ ذن ادى و هو مكظ وم