You are on page 1of 7

KAZANLARDA VERİMLİLİK, YANMANIN KONTROLÜ VE BACA GAZI EMİSYONLARI(III)

Yazının birinci ve ikinci bölümlerinde kazanlarda verimlilik, yanma olayı, yanma türleri açıklanmış ve
yanmanın kontrol edilmesi için baca gazı analizlerinin yapılması ve analiz sonuçlarının değerlendirilmesi
üzerinde durulmuştu. Bu sayıda baca gazı emisyonlarının yol açtığı sera etkisi ve bu konudaki çözüm
önerileri tartışılacaktır.

EMİSYONLAR VE SERA ETKİSİ

Yanma reaksiyonu sonucunda ortaya çıkan fosil yakıt emisyonları önemli ölçüde çevre kirlenmesine yol
açmaktadırlar. Bu emisyonlar genellikle birincil ve ikincil kirleticiler olarak iki grupta değerlendirilmektedir.
Birinci kirleticiler olarak tanımlanan COX, NOX, SOX, PbOX, THC(Toplam Hidrokarbonlar), yanma dışı
reaksiyonlar ve güneşin ultraviyole(UV) ışınların etkisi ile sera etkisi gibi ikincil kirleticilere
dönüşmektedirler. Sera etkisi tüm insanlığı etkileyen ve hiç telafisi mümkün olmayan, belki de en ciddi
çevre problemidir.

Bu problem, güneş radyasyonunun hiç absorblanmadan geçmesini sağlayan atmosfer içersindeki sera
gazları nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Atmosferde bulunan sera gazları güneşten gelen kısa dalga boylu
ışınım geçmesine izin verirken, dünyanın yapmış olduğu uzun dalga boylu ışınımın geçmesine izin
vermemektedir. Böylece güneşten sağlanan ısı kazancı ile dünyanın kaybettiği ısı arasındaki denge bu
gazların atmosferdeki yoğunluğuna bağlı olarak değişir. Diğer taraftan, yeryüzünden yayılan infrared
radyasyonunun büyük bir bölümü de bu gazlar tarafından absorblanmaktadır. Bu radyasyon ısıya
dönüşmekte ve bu ısının çoğu, daha sonra infrared radyasyonu olarak yeryüzüne yansımaktadır.

Yerküre çoğunlukla su buharı, karbondioksit, vb gibi sera gazları tarafından yayılmakta olan atmosferdeki
infrared radyasyonlarıyla da ısınmaktadır. Atmosferdeki sera gazlarının miktarı sabit kaldığı sürece, yer
sıcaklığı da sabit kalacaktır. Sera gazları doğal kaynaklardan elde edildiği gibi insanlar eliyle üretilebilir
maddelerdir. Endüstri devrimden beri CO 2 ve diğer bir çok sera gazlarının atmosferdeki konsantrasyonları
önemli ölçüde artmıştır. Çünkü insanoğlu yaptığı faaliyetlerle söz konusu sera gazlarını gittikçe artan
miktarlarda yaymaktadır. Örneğin; kömür, fuel oil, doğal gaz yakılması ve ormanların tahribatı sonucu ,
atmosfere CO2 verilmektedir.

Grafik 17’ den de görüleceği gibi CO2 emisyonları çok hızlı bir şekilde artmaya devam etmektedir. CO 2
emisyonlarının yıllık % 0 oranında artması halinde bile, 2004 yılı itibarı ile 385 ppm olan atmosferdeki CO 2
oranının 2030 yılında 425 ppm ’e çıkacağı tahmin edilmektedir.

Grafik 17- 2030 yılına kadar tahmini yıllık CO2 emisyon artış oranına bağlı olarak ppm olarak
atmosferdeki CO2 miktarı

1
Geçtiğimiz yüzyılda insanlar tarafından üretilen CO 2 çok yüksek seviyelere ulaştığından atmosferdeki CO 2
konsantrasyonunun değişmesine yol açmış bu nedenle olan küresel ısınmamın 0,5 °C olduğu gözlenmiştir.
“Global ısınma” olarak adlandırılan bu durum bugün tüm dünyayı tehdit eden ciddi bir tehlike haline
gelmiştir. İlk bakışta çok önemli değilmiş gibi görünen 0,5 °C’lik sıcaklık artışı, buzul çağından günümüze
kadar geçen 18.000 yılda bu artışın 4-5 °C olduğu dikkate alındığında, 0,5°C lik artışın ciddiyeti konusunda
bir fikir verebilir. Eğer 2010 yılına kadar sera gazları emisyonları durdurulursa, bu tarihten itibaren ısı artışı
1-2 °C civarında olacaktır. Grafik 18’in incelenmesi sonucunda, yıllık CO 2 artış oranının %0 olması halinde
bile, 2030 yılına kadarki küresel ısınma miktarının 4,2 °C olacağı tahmin edilmekte olduğu görülecektir. Bu
şartlarda 2100 yılına kadar deniz seviyesi 70 cm. civarında yükselecek, bunun sonucunda ise bir çok tarım
alanı sular altında kalacaktır. İklim ve bitki örtüsü kuşaklarının kutuplara kayması sonucunda, orta ve
yüksek enlemlerde yer alan ormanlar bir bozkır haline dönüşecektir.

Yıllık CO2 artış oranının %0 olması halinde bile, 2030 yılına kadarki küresel ısınma
miktarının 4,2 °C olacağı tahmin edilmektedir. Bu şartlarda 2100 yılına kadar deniz
seviyesi 70 cm. civarında yükselecek, bunun sonucunda ise bir çok tarım alanı sular
altında kalacaktır.

Grafik 18- Yıllık CO2 emisyon artış oranına bağlı olarak 2030 yılına kadar tahmini global ısınma miktarı

2
Bu nedenle CO2 gibi sera gazı emisyonları çevre ve toplum sağlığı açısından son derece ciddiye alınması
gereken emisyonlardır. Sera gazı oluşumuna yol açmamak veya bu oluşumu minimize etmek için enerji
kaynağı olarak, doğalgaz gibi spesifik CO2 emisyonu düşük olan yakıtlara geçiş teşvik edilmeli ve sera gazı
emisyonuna yol açmayan alternatif enerji kaynakları bulunması gerekmektedir.

Sera gazlarının emisyonlarının artması, sera gazı konsantrasyonlarının da artmasına sebebiyet


vermektedir. Ayrıca bu gazların hemen hepsinin 100 yıl civarında ömürleri vardır. Bu süre içerisinde , çok
uzak bölgelerde dahil olmak üzere bütün atmosfere eşit bir şekilde dağılırlar. Ve böylelikle tüm dünyada
küresel ısınmaya sebebiyet veririler. Başlanmış olan küresel ısınmanın geriye dönüşü hemen hemen hiç
mümkün değildir. Çünkü sera gazlarının atmosferdeki ömürlerinin çok uzun olmalarının yanısıra ,
okyanusların ısı kapasiteleri de küresel ısınmayı 30-40 yıl geciktirecektir. Bundan dolayı sera gazları
emisyonlarının azaltılmasından sonra, küresel ısınmanın emisyonlarının azaltılmasından sonra, küresel
ısınmanın durdurulabilmesi için ayrıca 30-40 yıl gerekecektir.

3
Şekil 4 : İnsan kaynaklı sera gazlarının etkilerinin sebepleri, sektörlere ait takribi katkı
miktarları

Şekil 4 de sektörlere göre sera gazlarının etkileri görülmektedir. Bu etkilerin en fazlasının fosil yakıtlar
kullanılarak elde edilen Enerji kaynaklı olduğu görülmektedir.

4
SERA GAZLARI VE KÜRESEL ISINMAYA OLAN KATKI ORANLARI

İZ GAZLARI KATKI ORANI EMİSYON KAYNAKLARI


CO2 %50  Kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtların yakılması
 Sprey kutulardaki aeresoller
 Buzdolapları ve soğutuculardaki soğutma gazları
CFC (Kloro Floro Karbon) %22
 Elektronik sanayinde kullanılan temizleyiciler
 Klima sistemleri
 Pirinç tarlaları
 Sığır yetiştirme alanları
 Biyomayasının yakılması
CH4 %14
 Çöp toplama alanları
 Doğalgaz kaçakları
 Kömür madenleri
 Trafik
O3 (Ozon) %7  Termik santrallerdeki yanmalar
 Tropikal ormanların yok olması
N2O %4  Tarımda suni gübre kullanımı
 Stratosfer üst tabakalarındaki su buharı
Su buharı %3
konsantrasyonu artışı
Tablo 9- Sera Gazları Ve Küresel Isınmaya Olan Katkı Oranları

ENERJİ KULLANIMININ SERA ETKİSİ ÜZERİNDE YARATTIĞI SONUÇLAR:

Elektrik üretiminde Kömür, Petrol, Doğalgaz, taşıtları çalıştırmak üzere petrol, konutları ısıtmak amacıyla
kömür-petrol-doğalgaz gibi belli başlı enerji kullanımları, esas itibariyle CO 2 ve bunun yanında atmosferin
aşağı tabakalarında ozon oluşumuna yol açan azot oksitleri (NO X) ve Metan (CH4) emisyonları ile, bu gün
yaşanan küresel ısınmaya % 50 oranında katkıda bulunmaktadır. Enerji kullanımı , insan kaynaklı CO 2
emisyonlarına % 80 oranında katkıda bulunmakta iken insan kaynaklı NO X emisyonlarının hemen hemen
tamamı ve metan emisyonlarının % 30’u da enerji kullanımından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle küresel
ısınmaya; enerji kaynaklı CO 2 emisyonları % 40, enerji kaynaklı NO X emisyonları % 6, enerji kaynaklı CH 4
emisyonları %4 oranında katkıda bulunmaktadır.

Aşağıdaki grafikte elektrik enerjisinin ve fosil yakıtların kullanımı ile çevreye verilen CO2 emisyonlarının
katkı payları gösterilmektedir.

Grafik 19- Çeşitli enerji kaynaklarının yaydığı spesifik CO 2 emisyonları

5
6. SONUÇ

Enerji üretimi ve tüketimi sırasında yapılan çalışmaların büyük bir çoğunluğu çevre üzerinde olumsuz
etkiler yaratmaktadır. Şekil 4’te de görüldüğü gibi sera gazlarının %50’si enerji faaliyetleri sonucunda
ortaya çıkmaktadır. Yaşamımızı sürdürmek için, hem çevreye hem de enerjiye ihtiyacımız olduğu ve her
birinin vazgeçilmez bir zorunluluk olduğu bir gerçektir. Bu nedenle yaşamımızı sürdürmek ve gelecek
kuşaklara yaşanılabilir bir dünya bırakmak için, enerji ve çevrenin uyumlu bir denge oluşturduğu optimal
çözümler bulmak ve bu çözümleri hayata geçirmek de bir zorunluluk haline gelmiştir. 70’li yılların başında
enerji ekonomisi tartışmaları, 80’li yıllarda ise çevre yönetimi tartışmaları gündemimize girmiştir. Bu
tartışmalar giderek olgunlaşmış ve 90’lı yıllarda çevre yönetimi ve kalite kavramları uyumlaştırılarak
tartışma ve çözüm önerileri daha üst düzeylere taşınmıştır.

Günümüzde bu tartışmalar, “kirliliğin kaynağında önlenmesi” ve “temiz üretim” ilkelerinin benimsenmesi


bağlamında, çağdaş çevre politikalarının üretim ve proseslerin çevreye zararlı atık oluşumunu azaltacak ve
hatta yok edecek biçimde yeniden tasarlanması üzerinde odaklanmış bulunmaktadır. Bu çerçevede
“sürdürülebilir çevre” ve “sürdürülebilir enerji”nin birbirine paralel olması gerektiği üzerinde durulmaktadır.
Sürdürülebilir enerji kavramı, tüm birincil enerji kaynaklarından yapılan enerji üretiminin yüksek verimle
temiz teknolojilerle değerlendirilmesini, tükenir fosil enerji kaynaklarının yenilenebilir enerji kaynakları ile
ikame edilmesini, bir enerji çevriminde atık biçiminde ortaya çıkan enerjinin, bir başka çevrimde girdi
olarak kullanılması anlamına gelmektedir.

Sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir enerji kavramları çerçevesinde yapılan tartışmalar ülkeleri 1992 Rio
Doruğu’nda “İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması” ile “1997 Kyoto Sözleşmesi”ni imzalamaya yöneltmiştir.
Ne yazık ki Türkiye ağır fosil yakıt kullanımına dayalı enerji politikası ve çevre sorunlarına gerekli duyarlığı
göstermeyen yaklaşımı nedeni ile sözü edilen uluslararası anlaşma ve sözleşmelere taraf olmamış az
sayıda ülkeden biridir. Türkiye bu sözleşmelere taraf olmadığı içindir ki, ağır fosil yakıt bağımlılığına dayalı
enerji politikası sonucunda kendi topraklarında oluşabilecek iklim değişikliklerinin belirti, etki ve sonuçlarını
incelememekte ve bu konuda alınması gerekli önlemler geliştirmek için herhangi bir çalışma
yürütmemektedir. Oysa bu konudaki çalışmalar, içinde yaşadığımız çevrenin ve genel anlamda dünyanın
en temel gereksinimlerinden biri haline gelmiştir.

Üye olmak için kapısına dayandığımız AB çevre konusunda belirli ilke ve politikalar oluşturmuş ve bu
politikaların topluluk genelinde yaygınlaştırılması için oldukça ciddi çalışmalar yürütmektedir. Türkiye çevre
ve enerji konusundaki politikalarını AB’nin bu konudaki mevzuatı ile uyumlu hale getirmenin yollarını

6
aramalıdır. Bu süreçte yapılması gereken tek şey sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir enerji ilkesinden
hareketle yeni enerji politikaları üretebilmektir.

KAYNAKÇA:

1. A.ÖZGENÇ- Kazanlarda Verimlilik, Yanmanın Kontrolü ve Baca Gazı Emisyonları (I), Termodinamik Dergisi,
Aralık 2004
2. A.ÖZGENÇ- Kazanlarda Verimlilik, Yanmanın Kontrolü ve Baca Gazı Emisyonları (II), Termodinamik Dergisi,
Ocak 2005
3. www.mmo.org.tr
4. www.samsun.emo.org.tr
5. www.kimyamuhendisi.com
6. www.rshm.saglik.gov.tr
7. www.isisan.com.tr
8. www.cevre.gov.tr

You might also like