Professional Documents
Culture Documents
GÜÇ
Questions of Travel
YOLCULUK SORULARI1
ELIZABETH BISHOP
The Moose2
GEYIK
Grace Bulmer Bowers İçin
2
Published in ÇN - Çeviri Edebiyatı, No. 17
akşam üstü geç vakit
bir otobüs batıya gidiyor,
ön camı pembelik saçıyor,
pembelik metalden sıçrayıp,
çentikli yanının
aşınmış mavi boyasını sıyırıp geçiyor;
Karaağaçlara elveda,
çiftliğe, köpeğe elveda.
Otobüs kalkar, Işık
daha artar; sis,
tuzlu ve hafif, oynar yerinden,
gitgide yaklaşır.
Soğuk ve yuvarlak tanecikleri
belirir, kayar ve yerleşirler
beyaz tavukların tüylerine,
kurşuni parlak lahanalar,
Van gülleri
ve havariler gibi duran bakla çiçeklerinin üstüne;
Ay çıktı,
saçlı saçaklı, kışırlı, kıymıklı
New Brunswick ormanlarına girince;
ay ışığı ve sis ağaçlarda
yün yapağının otlaktaki
çalılarda yakalanması gibi.
durmadan
konuşuyorlar, Sonsuzluğa dek:
adlar geçiyor,
nihayet herşey apaçık;
adam ne dedi, kadın ne dedi,
kim sigortalı olmuştu;
Geçilmez ormandan
bir geyik çıkıp gelmiş
ve orda duruyor, durmak değil,
yolun ortasında sanki bir heyulâ.
Yaklaşıp kokluyor
otobüsün sıcak kaportasını.
Kocaman boynuzsuz,
bir kilise gibi yüksek,
bir ev gibi yalın,
(ya da evler gibi güvenli).
Bir erkek sesi bize güven veriyor,
“hiç bir zararı yok…”
Bazı yolcular
çocukça ve alçak sesle
fısıldaştılar hayretlerini,
“Gerçekten kocaman yaratıklar.”
“Aa! ne çirkin!”
“Bakın, bir dişi o!”
O usul usul
otobüsü inceliyor,
görkemli, başka bir dünyadan gelmiş.
Neden, neden bizlerde
(hepimizde) bu tatlı
mutluluk duygusu?
Sessiz sürücümüz
R harflerini yuvarlayarak,
“Garip yaratıklar” dedi.
“Hadi, bakın, bakın, hadi!”
Sonra vitesi değiştirdi.
Bir saniye daha,
başımızı arkaya döndürünce
ay ışığı vurmuş şosede
geyik görülüyordu;
sonra hafif
bir geyik kokusu
ve boğazı yakan bir benzin kokusu.
W.S. Merwin
Translated by Nilüfer Mizanoğlu
Reddy
HECELER
YENİ TÜRKÜ
GÖRMEK İSTEMEK
KARA TAHTA
SARICIKLAR