You are on page 1of 112

Salâh Birsel

Şiirin İlk ele ri


A D A M Y A Y IN L A R I
©
A d a m Y ayıncılık ve M atb aacılık A.Ş.

B irinci B asım O c a k 2001

K a p a k T a s a r ı m ı: Z e y n e p A rd a ğ

01.34.Y .0016.780
ISBN-975-418-630-8
Salâh B irsel

Şiirin İlk eleri


ŞİİRİN İLKELERİ
B u ilk eler 1947 yılında “ Y en i b ir Şiirin
tik e le rin e D o ğ ru ” adıyla “ S a n a t ve E d e b iy a t
G a z e te si” n d e y ay ım lan m ay a başlanm ış,
so n ra d a çeşitli a d la r a ltın d a p a rç a
p arça, “ V a rlık ” , “ E d e b iy a t D ü n y a sı” ,
“ K a y n a k ” , “ Y e d ite p e ” , “ B eş S a n a t” , “ P a z a r
P o stası” , “ Y a z ı” ve “ N o k ta ” d erg ile rin d e
çıkm ıştır.
K ita p o la ra k , 1952, 1954, 1976, 1986 yıllarında
d ö r t k ez basım ı yapılm ıştır.
İL K E L E R E B A Ş L A R K E N

B u kitapta, şiir sözcüğüyle, bütün sö z sanatları kavranılm ak


isteniyor.
B öyle bir görüş sanatları beşe ayıran ve en üste de şiiri ye r­
leştiren H egel'in anlayışına da uym aktadır.
Gerçi edebiyat sınırları içinde ye r alm ış bulunan tiyatronun,
bağım sızlığını ilan çarelerini araştırdığı şu yıllarda, böyle bir
toptancılık bazı karışıklıklar doğurm aya elverişli bulunabilir.
A m a nedir; rom an, şiir, h ikâye ya da tiyatro alanlarında geçer
akçe olan kurallar öyle birbirlerinden p e k ayrı şeyler değiller­
dir.
İlkeler yazılırken, gerçeğin varlığını hiçe sayan sanat anla­
yışlarıyla, “ço k kişisel” denilebilecek düşünce oyunlarına ka p ıl­
m am ağa çalışıldı. B u n u n için; edebiyat ürünleri hiç g ö zden
uzaklaştırılm adı ve varılan yargıların, sonradan şiir örnekleriy­
le doğrulanm ası yerine, şiir örneklerine dayanarak yargılar ver­
m e k yo lu n a gidildi.
İlkeler, sanatı sadece “ö z ” sanıp da şiiri, ko n u su n a bakarak
değerlendirm ek isteyenlerin yanlış görüşlerine karşı ç ıkm a k için
dü zen len d i denilebilir.
Yaygın hale k o n u lm a k istenilen şudur
Şiir bir bütündür. Şiirin kendisinden ayrı olarak, ne k o n u ­
sundan, ne anlam ından, ne özünden, ne sözcüğünden, ne ka lı­
bından, ne de biçim inden açılabilir.
A m a bu, şiir, konusu, anlam ı ve ö zü olm ayan nesnedir d e­
m e k de değildir.
B u kitabın üzerinde durduğu düşüncelerden biri de şiirin
bir zek â işi olduğudur.

9
B u yü zd en , birçok ilkelerde, şiirin, bir m atem atik p ro b lem i
ç ö zü m ü n d e k i zekâ ya eş bir çabayla d o ku n d u ğ u açıklanm ak is­
tendi.
“D u yg u lu şa ir”den “usta şair", “lirik şiir”den de “zekâ şi­
iri" anlaşılm ası gerekeceğinin belirtilmesi bundandır.
B u kitapta bir de şu ka b u l ettirilm ek isteniliyor
Sanat m odadır.
Şu var ki; her sanatın ken d i çağını yaşadığı ve yüzyıllara a k ­
tarılm ış ya p ıt diye bellediklerim izin, gerçekte, ken d i çağların­
dan öteye uzanam adıkları düşüncesi birçoklarının bağırtılarını
uyandıracaktır.
B u gibilere şu so ru la b ilir:
M odası geçm eyecek ya p ıt gö zü yle baktığım ız Leyla ile
M ec n u n ’«, H a rn a m e ’y/, o kadar uzağa gitm eyelim , F in te n ’i,
A ra b a S evdası’«; bugün kaç kişi okum aktadır?
İlkelerde; sanat ürününde, a çıklık ve seçiklik bulunm ası d ü ­
şüncesi de savu n u lm u ş ve şiirlerine birtakım çın çınlı dizeler so ­
kuşturan şairlerin hayal y o k su lu sayılacağı söylenm iştir.
B u kitap, oku yu cu , eleştirm en ve edebiyat tarihçilerinin sa­
nat kitapları karşısındaki kayıtsızlığına da yana yakıla p a rm a k
basmış, bunların, şiiri, sanat dışı ölçülerle kantara vurduklarını
ortaya çıkarm ağa çalışmıştır.
Ö te yandan; sanatçının d u ru m u da g ö zd en geçirilmiş ve sa­
natçının ilkin ne yaptığını bilm esi gereği öne sürülm üştür.
B u n u n için; o zanlar şiir üzerinde kafa yorm ağa itelenmiştir.
Şiirin okullarda öğrenileceği ilkesi ile H u g o ’nun bir o y u ­
nunda n ve Picasso ’dan la f açan ilkeler bu düşünceyi bütünle-
m e k için yazıldı.
B u ara; şairin, her şeyden önce, y o lu n u n değişik olm asına
çalışması öğretisi de ele alındı ve şair, sanatın m o d a olduğunu
söyleyen ilkenin bir sonucu o lm a k üzere, “yen i bir beğenisi olan
adam ” diye tanımlandı.
D ikkati, şu no kta ya da ç e km e k isterim
B u ilkeler, sanatçıya sanatın kapısını açacak yolları bellete­
cek değildir.

10
B ö yle bir yo lu hiçbir P o etik a, hiçbir E stetik kitabı öğrete­
m e z zaten.
A m a bu ilkeler, o za n ı kendisini bayağı 'dan, şiir - olm a­
y a n c a « sakınm ağa götürürse en b ü y ü k işi ya p m ış olacaktır.
Giderek, bu ilkeler kitabının bir düşüncesi de şiiri sevm e­
yenlere şiiri sevdirm ektir denilebilir.

10 A ra lık 1951

11
İLKELER
B U G Ü N K Ü SA N A T
N E Y A P IY O R ?

S anat, yüzyıllar yüzyılı san at, birtakım so ru lara karşılık


verm eğe savaştı.
B u g ü n k ü san at, b u g ü n kü şiir ise kendi özü üzerine kurulu
b ir sorudur.

15
Ş A İR K İM D İR ?

Ş air yeni b ir beğenisi olan adam dır.


B u n a ise b ir yoldan, b ir eğitim den, d u ru n d urun, bir ö ğ re­
tim d e n g eçilerek varılır.
A m a b u g ü n ne bu beğeniye, n e b u yola, ne de b u eğitim ve
öğretim e k u lak asan var.

16
YENİ SANATI
BEĞENM EYENLER

Y eni sanatı b eğ en m ey enlerin eskisini gerçek ten b eğ e n d ik ­


leri de çok su götürür.
N edir, F u zu lî’nin N ed im ’in bugün bizi saracak yanları ol­
m adığını dü şü n m ek bu düşüncesiz yaşam a alışm ış adam ları
haklı o larak yorm ak tad ır.
S onra bu b aylar bilirler ki, yüzyılların ku ralların a boyun
eğm ek anlayışlı g ö rü n m en in ab e c e ’si yerinedir.

17
SANATIN HIK DEYİCİLERİ

O d u ru m a geldik.
A rtık h erk es kendini sanatçıdan d ah a zeki, d ah a uyanık sa­
nabiliyor.
B u n lar sanatçıya yol g österm ek, akıl verm ek ko n u su n d a işi
yüzsüzlüğe v ard ırd ık ları gibi küfür için hiçbir fırsatı d a k açır­
m ıyorlar. H ele adlarının sonuna “D ayan, V ur, K ır” gibi b irta ­
kım k o rk u tu cu ek lem eler yapm ak açıkgözlülüğünü gösterm iş
olanlar, sanatçının alınyazısını kendi ellerinde tu ttu k ların ı söy­
lem ek ten , hiç mi hiç, çekinm iyorlar.

18
ŞİİRE G İD EN YOL

Şiiri ele geçirm ek isteyen h e r okuyucu ona bir değil, birçok


yollardan sokulm ağa çabalam alıdır.
Kimi şiirler ilk an d a soğuk gibi g ö rü n ü rlerse de başka y ö n ­
lerden araştırıld ık ların d a içimizi hem en d e ısıtıverecek güçte
çıkarlar.
Şiire giden yolun ya da yolların çetin ya d a belirsiz olm ası,
şiirin değerini azaltm ak şöyle du rsu n , usta bir sanat anlayıcısı
katın d a hazların en tad ılm az olanı yerine geçer.

19
B İÇ İM H E P B İÇ İM

B ir şiirin b ü tü n ü n d en çıkan hüzün, o şiirin k o nusundan


çok ayrı b ir e tk e n e dayanır.
K ıvrak ve şen bir konuyu geliştiren bir şiirden, b ir hüzün
havasının fışkırdığı çok görülm üştür.
İşte Z iya O sm an S a b a ’nın “ O rd a d a G eçiyor G ü n le r” adlı
şiiri

O rd a da geçiyor günler...
D u y ar gibiyim , o rd a da,
- H e r an ö m rüm tü k en irk e n -
O rd a belki bir adada
G eçiyor özlenen günler.
G eliyor ta uzaklardan,
O benim olan diyardan
K ulağım a k ad a r sesler,
V e içim den diyorum ben,
G eçiyor ru h a d en k günler.
Y alnız ren k ve ah en k günler.
B ir titreyişle arad a
S esleniyor bir çıngırak.
H e r ses uzak, uzak, uzak...
H e r ses sanki bir gülüştür.
H e r ses şarkı ve öpüştür...
A h , şu u fkun arkasında,
S onsuz b ah a r havasında,
İşitiyorum kuşların
K uşların ö tüştüğünü
İşitiyorum b ir narın

20
Ç atlay arak düştüğünü...
O rd a da geçiyor günler,
G eçiyor b ek len en günler,
G eçiyor gelm eyen günler...

D oğrusu, bu şiirde, hiçbir okuyucu, iç açan bir hava b u lu n ­


duğun u ileri sürm eğe kalkışm ayacaktır. O ysa şiirin konusu k a ­
ranlık ve gönül bunaltıcı o lm ak tan ne k a d a r d a uzaktır.

21
H U G O ’NUN BİR OYUNU

Ö yle h er şeyi beğ en iv erm enin akıllı, uslu kişilerin harcı ol­
m adığını sezinlem iş kim i ed eb iy at adam larının yeni bir şiirin il­
k eleri ad ın a ileri sü rülen bu ince sözlere güleceklerini sanırım .
B u n lara b en de uzun uzun güldüm .
A m a n edir, b ir şeyi elde etm ek uğruna katlanılacak yol
b u n d an başkası olm asa gerek
N iyet, h e r vakit y ap ıttan önce gelir.
H ele kim i zam an, H u g o ’nun bir o y u n u n d a olduğu gibi, ni­
yet b elirir de, niyeti gerçekleştirecek olan yapıt o rtalık lard a
g ö rü n m ez.1

(1) B u ra d a H u g o 'n u n C ro m w ell o y u n u n a ışık y ak ıy o ru m . G erçi y ap ılın ö n


zü y azarın n iy et ve istem in i o rta y a k o y m ak b a k ım ın d a n p ek ö n em li g e rç e k le r ta ­
şırsa da, o y u n u n k endisi b ir şey, d a h a d o ğ ru su hiçbir şey d eğildir. A m a H u g o bu
o y u n u n d a y ap am ad ığ ı şeyi d a h a so n ra k i y a p ıtla rın d a g erçek leştirm iş ve 1830'da
H enuıni, 1831’d e d e M a rio n ile L o r m e ile C ro m w ell'm ö n sö z ü n d e açığa v u rd u ğ u
tu tu m u zafe re u laştırab ilm iştir.

22
P IC A S S O V E B R A Q U E ’IN B Ü Y Ü K L Ü Ğ Ü

N iyet dedik.
Kim i de b u n a tu tu lu y o r ve sanatçının düşüncesine ark a çe­
virip varılan sonuçla yetinm eğe savaşıyor.
G erçi sanatçının tu tm a k istediği yol kim i zam an insanı p ek
ilgilendirm ezse de bilinm esi z a rar d a verm eyebilir. Ü stelik
b u n d an san at ü rü n lerin e düşünce gözüyle b ak m ak gibi yeni bir
haz d ah a elde edilir ki, bu d a hiç küçüm senm eğe gelm ez.
B ugün Picasso, B raq u e gibi ressam lar büyük adına erişm iş­
lerse bu onların, boya ya da seram iklerinin şöyle ya da böyle
oluşun d an değil, tu ttu k ları yolda anlayışla ilerlem elerindendir.
Sanatçı ilkin ne yaptığını bilm elidir.

23
JEA N CO CTEA U ’NUN ŞİİR TANIMI

A rtık kim seyi tersin e inandıram azsınız.


D ü şü n ce ve san at ad am larının en uluları öyle buyurm uş :
Şiir açıklanam az.
O ünlü F ransız yazarı Jea n C octeau şiiri tanım lam a p ah a sı­
na şairi T a n rı’nın h u zu ru n a çıkartıp d a T a n rı’ya tren k azaları­
nın nasıl açıklanabileceğini sorduğu vakit E vren Y aratıcısının :
- T re n kazaları açıklanm az, duyulur, yollu karşılığı k en d i­
sini son d erece m em n u n eder.
D en ileb ilir ki, bu tü r bir anlayış şiiri en az yüzyıllar b o y u n ­
ca k aran lık b ir o rm an d a sü rüklenm eğe götürm üştür.
H ay ır şiir açıklanabilir.
A m a b u n u n için şiire Je a n C o c te a u ’nu n k in d en çok ayrı bir
gözle b ak m ak gerekir.
O n a d a tren kazalarının ne olduğunu değil ne olm adığını
araştıran bir görüşle varılabilir.

24
ŞİİR M AYDANOZ D EĞ İLD İR

B öyle ters bir y ö n tem le çalışm aya k atlan acak bizim m ina­
re kırm ası eleştirm en lerim izden yakında şöyle bir yargı b e k le ­
yebiliriz :
- Şiir m aydanoz değildir.
A m a bu tanım ne k a d a r güldürücü olursa olsun, ünlü bir
edebiy at ve bilim adam ım ızın(!) sözünden, o “Şiir ufuklarda
yükselen nazenin b ir b a lo n d u r” sözünden d ah a güldürücü d e ­
ğildir.

25
ŞİİR VE MATEMATİK

B ir şiir yalnız o şiire giren değil, bir de girm eyen sözcükler­


den m ey d an a gelir.
B u deyiş ilk an d a saçm a gibi gö rü n ü rse de ozanı biçim ci bir
görüşe ve sözcüklerin şiire girm eden önce birbirleriyle y eter
d ereced e çarpışm ası düşüncesine çağırm ası b akım ından dik ­
katle ele alınm alıdır.
B ir şiirin güzelliği k endi dışında bıraktığı sözcüklerin sayı­
sıyla d o ğ ru orantılıdır.

26
OKUYUCU DENEN GÜÇ

B ir şair şiirlerinin b eğ enilm em esine p ek d ik k at etm elidir.


Ç ünkü sağduyusuyla h a re k e t ettiğini sandığım ız o okuyucu
d en en güç, yargılarını hep eldeki ölçülere göre y ap ar ki, bu se­
se kapılan h er sanatçı yeni adına hiçbir şey getirem em ek zo­
ru n d a kalır.

27
ŞİİRİ ARATMAYAN DİZE

B ir dizenin tek başına çok şey anlatacağını p ek sanm ıyo­


rum .
B ir dizenin güzelliği ya da sağlam lığı ancak kendisinden
önceki ve so rak i dizelerle belli olabilir. G erçi
“ V arsın gönül aşkınla h arap olsun efen d im ” gibi bir başına
b ü tü n etkisi y apan dizeler de v ard ır am a bu n ların başka dize­
leri aratm ayışı da p ek p ek iki üç okuyuşu geçmez.

28
B A L IK T A N S O N R A Y E M

Kimi o zan lar şiirlerinde dizeleri ana bir dizeyi düzm ek için
yem o larak kullanıyor.
B u n u n yararsızlığı açıksa da şiire bir kıvraklık verdiği d ü ­
şünülebilir.
A m a çokları bu işi o belli dizeden sonraya bırak ıy o r ki bu,
onları, yem i, balığı tu ttu k ta n sonra kullanan balıkçının y ü re k ­
ler acısı d u ru m u n a sürüklüyor.

29
G E R Ç E Ğ İ N İK İL İĞ İ Ü Z E R İ N E

S an at alanını saran gerçek, h er gün içinde bin çeşit olay çal­


k alanan yaşam ın gerçeğinden başkadır.
M ad d e ve ruh dünyasının gerçeği, birçok m antıksızlıkları,
çılgınlıkları, düşüncesizlik ve bayağılıkları barındırabildiği h al­
de, san at ü rü n ü d ah a ölçülü gerçek ardından koşm ak, gerçeğin
bir kez g ö rünm üş olan ın d an çok, h er zam an ve h er y erd e y ine­
lenecek olanını araştırm ak zorundadır.
B u, san atın tem el ilkesidir.
Y aşam ın hiçbir şey öğ retm ek, an latm ak istem em esine k a r­
şılık sanatçı okuyucuyu sözlerine inandırm akla yüküm lüdür.
Bu yüzden o, yapıtının hazırlıklarını b ü tü n lerk e n m antık yasa­
ları çerçevesinde geçen ya da o sanıyı veren olayları seçm ek
yoluna gider.
Sözgelişi, D anim arkalI P ren s’in çılgınlığını ya da bilgeliğini
an latan oyunda, son p erd en in yüreğim izi bunaltm ası, o kral
döşem elerini k irleten cin ayetler zincirinin yaşam içinde b en ze­
ri o lm am asın d an değil, oyundaki gerçeğin kendisini y aşam d a­
ki g erçek ten k u rtaram am ış bulunm asından ileri gelm ektedir.
Y oksa, C lo d iu s’ün sarayındaki bıçaklam alara, biz, h er gün,
çevrem izde, hem de d ah a toplu o larak rastlam aktayız.

30
B Ü Y Ü K Y A Z A R L A R IN Y O L U

Kim i sanatçı, yazılarına kendini k arıştırm ak la sanat alan ın ­


d aki ü n ü n ü yitireceğinden işkilleniyor.
B u yüzden bu gibiler h ep b aşk aların d an laf açm ak yolunu
seçiyorlar.
O ysa, M ontaigne, G id e gibi, yüzyıllara aktarılm ış sanatçı­
lar başarıya k en d ilerin d en söz etm ek le uzanm ışlardır.
D em ek yol b ir değil.2

(2) B u y o lla rd a n h an g isin in d a h a verim li o ld u ğ u so ru su n a gelince; b u n u n k a


şılığı, b en im gibi g üçsüz b ir sa n atçın ın h arcı değildir. Y alnız ne var; bu y o lların b i­
rin d e y ü rü y en h e r insan zam an zam an k en d in i ö tek i yolun ü z e rin d e de b u lab ilir ki
bu d a o yo lların b irb irle rin d e n p e k ayrı şe y ler o lm ad ık ların ı o rta y a k oym ağa y a ­
rayabilir.

31
K O N U Ş M A V E Y A Z I D İL İ

K onuşm a dili yapm adır.


Y ani p atav atsızlık la başı hoş değildir.
A m a g ene d e o n u n doğal o ld uğundan ve yazı diline k ay ­
naklık yaptığından laf açılıyor.
B u, san atın özüne karşı işlenm iş bir suçtur.
D ü şü n ce olm ağa y önelen h er tüm ce bir kalıbı, b ir düzeni
belirler. B u kalıp ise ko n u şan ya da yazan adam ı birtakım k u ­
ralları göz ö n ü n d e b u lu n d u rm ay a götürür.
D o ğ ru su , doğal sözcüğüyle bu kuralların zihnin dışında da
m eydana gelebileceği an latılm ak isteniyorsa b u n u n b ir n o k ta ­
ya k ad a r iler tu ta r yanı bulunabilir. A m a o zam an da d ü şünce­
ye day an m ay an bir d ü zen e, b ir deyiş biçim ine nasıl güvenle ba-
kılabileceği so ru n u o rtay a çıkıyor d em ektir.
G erçeği şu ki, kon u şan adam konferansçıdır, söylevcidir,
sözcüklerini seçerek, bilerek kullanan kişidir. O , M o liere’in
güldü rü sü n d ek i gibi “N ikol, getir benim terlik lerim i” diyen öl­
çü ve düzen fukarası değildir.

32
İŞ A R E T L İ D İL

K onuşm a dilinin yazı dilinin yasa ve k u ralların a uyarak


m eydan a geldiği b en im sen d ik ten so n ra konuşm a diliyle yazı
dili arasın d a kuruluş b ak ım ın d an b ir ayrılık gözetm ek ve biri­
nin ö tek in d en çıktığını d ü şünm ek elb et gereksiz olacaktır.
G erçi kon u şm a dili zam an zam an, yüz, el, kol, baş ve b eden
işaretleriyle bütü n len d iğ i için d a h a h areketli, d ah a dolgun bi­
çim ler altın d a g ö rünebilirse d e bunu, onun yazı dili ku ralların a
baş eğm eyeceği an lam ına alm am ak gerekir.

33
Z E K Â Ş İİR İ

Ç o k ları da şiirde, zekânın kendini belli etm esine tutuluyor.


O ysa b ir şeyi belli olan şiirde zekânın varlığından çok y o k ­
luğuna inanm alıdır.
B irçoklarının, lirik şiir, gönülden dö k ü len şiir diye bağırla­
rına basm ak isteyecekleri A h m et M uhip D ra n a s’ın “ O lvido”
şiirinden aldığım şu parça, g erçekte, uzun düşüncelerden, uzun
uğraşlard an sonra, bir m atem atik problem inin çözülm esi için
gerekli çabaya eş bir zekâ ile düzülm üştür.

Söylenm em iş aşkın güzelliğiyledir


K âğıtlarda yarım bırakılm ış şiir;
İnsan yağm ur k o k an bir sab ah a karşı
H a tırla r b ir gün camı açtığını,
D u ra n bir b u lu tu , bir kuş uçtuğunu,
Ç ö k ü p p ey n ir ek m ek yediği bir taşı...
B ü tü n b u n lar aşkın güzelliğiyledir.

A şk lar uçup gitm iş olm alı bir yazla


H alay çeken kızlar misali kol kola
Y a sizler! ey geçm iş zam an etekleri
İh tiy ar ağaçlı kuytu b ah çelerd en
A y ışığı gibi sü rüklenip giden;
G eceye b ırak ıp yorgun erk ek leri
Salm an ete k le r fısıltıyla nazla.

34
E L E Ş T İR İ K U R U M L A R I

Y ığınlar yani san ata bir eğlence gözüyle b a k a n la r sanatı


çokluk cılız y aratm alard an izledikleri için ön lerin d ek i ö rn e k le ­
rin berisin d e kalm ış olan yeniliğe v arm ak ta b ir hayli zorluk çe­
kerler.
Y eniliğin anlaşılm ası ve benim senm esi çok sonra, onu se­
zip yığınlara tan ıtan b irk aç uyanık eleştirm enin ya da bu y ak ­
laştırm a işinde çıkarı b u lunan ed eb iy at sim sarlarının o rtaya
çıkm asıyla gerçekleşebilir.
Kim i zam an yeniliği getiren şairin, sözgelişi favori m o d ası­
nı yaym ış bulunm ası gibi sanatla hiç ilgisi olm ayan bir n edene
d ay an arak üne kavuşm ası da bu yeniliğin kabul edilm esinde
rol oynayabilir.
B u n lard an şu sonuç çıkar ki, yeniliğin, yeni bir sanatın ya
da d ah a genel o larak san atın anlaşılm ası öyle sağlam tem eller
üzerine o tu rtu lm u ş değildir. S anat alanında kullanılan y ö n tem ­
ler tecim alanını d o ld u ran buyrukların, yargıların hem en h e ­
m en tıpkısıdır. Y ani o rd a da kötü p aranın iyi parayı k o v duğu­
nu açıklayan G rash am yasası gereğince kö tü şiir iyi şiiri o rta ­
dan kald ırm ak tad ır. O ra d a da edebiyat sim sarları, büyük eleş­
tiri k u ru m lan , ro m an to p tan satış depoları, aktarm acı şairler
birliği piyasanın dizginlerini avuçlarında sıkm akta ve piyasayı
bozacak kitap ların sü rü m üne ya d a m eydana çıkm asına engel
olm ak için araların d a h er türlü k artel ya da trö st k u rm ak tan
çek in m e m e k te d irler.1

(3) E k o n o m i bilim i sın ırları içinde g eçer ak çe o lan “ G ra sh a m Y a s a s f ’nı e d


biyat a la n ın a a k ta rm a y ı d ü şü n e n ve k ö tü şiirin iyi şiiri k o v d u ğ u n u b e lirte n ilk b en
değilim . B e n d en ö n ce, N u ru lla h A taç, b ir yazısında, bu d ü şü n c ey e d o k u n m u ştu s a ­
nıyorum .

35
ŞİİR SANATI

Şiir sanatı.
Kim i şair b u n u bir so run o larak benim sem ek istem iyor, bu
yüzden d e şiirleri b ir çeşit boşluktan ileri geçem iyor.
O ysa şair h er şeyden önce işinin adam ı olm ağa bakm alı
G erisi laftır, k araçalm adır.
E v et, evet, “D uygulu şair” d em ek de “ U sta şair” dem eğe
varır.

36
S A N A T T A B A Y A Ğ IL IK

B ir san at ü rü n ü n ü n başarısızlığı bir n o k tay a k a d a r hoş gö­


rülebilir.
A m a sa n a tta bayağılık hiçbir tü rlü bağışlanm az.

37
ŞİİRDE ANLAMIN YERİ

D o ğ ru su şiirin hiçbir anlam ı olm am ası değil, şiirin bu a n la­


mı bağırm am ası gerekir.
A n lam ın şiirde öyle pek önem li şeylerden olm adığını gali­
ba H aşim söylem iştir.
S o n rad an N u ru llah A taç bunu yaygın hale getirdi.
A m a H aşim b u n u d ah a çok Y ahya K em al’in şiirini güç bir
d u ru m a sokm ak için yapıyordu.

38
R O U S S E A U ’N U N Z A M A N IN D A K İ A H L A K

Jea n Jacp u es R o u sseau “Y eni H eIoise”ı niçin yazdığını


açıklarken
Z am an ım ın ahlakını gördüm de bu m ek tu p ları yayım la­
dım ,” der.
Z am anım ızın şiir anlayışlarını, şiir çalışm alarını gördüm
de bu iç d ö k m elerin i yayım ladım .”

39
Ç E ŞN İ Ü Z E R İN E

Kim i adam yazd ık larında bir çeşni bulund u ğ u n u söyleye­


rek ken d in i sanatçı diye ileri sürüyor.
Ö zelliğin şiire d eğ e r verdiğine hadi ses çıkarm ayalım am a
çeşninin ne işe yarayacağı p ek kestirilem ez.
Ç eşni.
B irçoklarını yanlış yola iteleyen bu olm adı mı?

40
BÜTÜN VE PA RÇA

Şunu ö ne alm ak isterim :


O k u y u cu larım d an kim ileri bu satırları ok u m ak yorgunlu­
ğuna k atlan ır da b enim sanat ü rü n ü n ü bütünüyle kavram ak is­
teyişim in yanı sıra zam an zam an parçan ın güzelliğiyle d e ilgi­
lendiğim i g ö rü rlerse, b u o nları şaşırtm am alıdır.
D o ğ ru su , yalnız m inare, yalnız k u b b e o lara k Süleym ani-
y e’nin bir şey o rtay a koyacağı ileri sürülem ez. A m a birliğe
ulaşm ış b ir düzen içinde g örüp sevdiğim iz o ünlü cam i bizim
kubbesin e, sü tu n ların a ya da m in arelerin e b ir başına tu tu lm a ­
m ıza ve o nları b ü tü n ü n içinden sıyırarak düşünm em ize hiç mi
hiç engel değildir.

41
S A N A T Y A R A T M A L A R I V E E R İŞ İL M E Z
ÜLKÜLER

O kuyucular b ir de iyinin kötüyü yere çaldığını, doğruluğun


sonunda arm ağan aldığını, âşığın yavuklusuna kavuştuğunu
anlatan yani yaşam da bile b en zerlerin e çok güç rastlan an ve
belki de rastlanm adığı için hoşa giden birtakım olayları k en d i­
ne konu ed in en y apıtlara b iterler. İnsanın geleceğe doğru fırla­
tılmış bir varlık olduğu göz ö n ü n d e tutulursa, onun birtakım
erişilm ez ülk ü lerle do lu p taşm ası, gerçekleri kalıplarından ta ­
şırarak k avram ası benliğinin bir yanı o larak kabul edilebilir.
K uşku y ok ki, insan aklı, çalışm alarını, ileri d oğru atılım la-
rını hep erişilm ez ü lk ü ler y ö n ü n d en düzenleyebilir.
A m a b ir yapıtta bu Z ü m rü d ü an k a tü rü n d en ülkülerin g er­
çekleştiğini g ö rm ek ya da görm em ek ne denli d o ğ rudu r?
işte so ru n u b u n o k tay a itelem ek gerek.

42
Y IK IL A N Ş E Y

Y ıllar yılı yıkılm aya çalışılan şu d u r :


- Şiire h er sözcük girem ez.
G eriy e bir de şunu ö ğ ren m ek kalıyor :
- U stalık h er sözcüğü ku llan m ak ta değil sözcükleri iyi bir
biçim de k u llan abilm ektedir.

43
Y EN İ SA N A T

Ç oğu insan y en i’ye y u k ard an bakıyor.


Y u k a rd an bak m ay an bir azlık ise b u n u n niçin eskiye b e n ­
zem ediğini soruyor.

44
Ç IN Ç IN L I D Ü Ş L E R

B en yazılarında açıklık ve seçiklik bulunm ayan yazarın a n ­


lattığı şeyi kendisinin anlam ış olacağından d a kuşkulanırım .
Şiirlerine birtak ım çın çınlı düşler so k u ştu ran ozanlar da bu
yüzden hayal yoksulu sayılm alıdır.
D üş gücü zengin olan şairin im gelerini ışıklı bir tem el üze­
rine o tu rtm ası işten bile değildir.

45
B Ü Y Ü K Ş İİR

B ir büyük şiirdir gidiyor ve kim i ozanlar büyük şiir yaza-


m am akla suçlanıyor.
B u b ü yük sözcüğüyle ne anlatılm ak istendiği p ek belli d e ­
ğildir.
Ç oğu zam an iri iri lakırdılar etm ek ve şiirin anlam ını b u ­
landıracak b ir sürü k aran lık sözcüğü dizeye sokm ak böyle bir
şiire tem el diye gösteriliyor.
İlkellik ya d a karışıklık nasıl şiirin niteliğinden değilse b ü ­
yük ya da küçük şiir yazm ak da öylece şiirin yabancısıdır.
B ir şiirin büyük olm ası, konusuna değil yapısına bakar.
C ah it Sıtkı T a ra n c ı’nın “A b b a s” şiiri h er insanın kolayca
duygulanıvereceği konuları söm ürm em iş ve şim dilerin m odası
olan birtak ım irikıyım sözcüklerle kılavuz süslere yüz v erm e­
miş bulu n m asın a karşın büyük şiirdir gene de

H aydi A b b as, vakit tam am ;


A k şam diy o rd u n işte oldu akşam ,
K u r bakalım çilingir sofram ızı;
D insin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
T am k en arın d a havuzun.
A ya h ab e r sal çıksın bu gece;
G ö rü n sü n şöyle gönlüm ce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
G ö ster h ü k m ettiğini m esafeye
Ve zam ana.
K atıp tozu du m ana,

46
V ar git,
B öyle ferm an etti C ahit,
A l getir ilk sevgiliyi B eşik taş’tan;
Y aşam ak istiyorum gençliğim i yeni baştan.

47
ŞİİR VE D Ü ZYA ZI

Yazı dili d e rk en düzyazı ile şiir arasına b ir uzaklık koym ak


gerekir.
D üzyazı yapm a ise, şiir yapm anın yapm asıdır.
A m a bu, şiirin m usikiyle bir tutulm asını g erektirm ez. Şiir
n e m elodidir, ne de b irçoklarının sandığı gibi söylenerek y a ra ­
tılm ıştır.
Şiire ille b ir an ay u rt aran m ak isteniyorsa, şiir düzyazıdan
çıkm ıştır denilebilir.'

(4) B en b u sözlerim i şiiri düzyazıya in d irg e m e k değil düzyazıyı d a şiir k a l


ç ık a rm a k için sö y lü y o ru m . B izde d ü zy azın ın h içb ir k u ra la b ağ lan m ad ığ ı ve o n u
m e y d a n a g e tire n sö zcü k ya d a tü m celerin y erlerin i d e ğ iştirm e k le ya da kim ilerini
o rta d a n k a ld ırm a k la b ir şey yitirilm eyeceği yaygın b ir sanı o la ra k b e lirm e k te d ir.
K ö tü sa n atçıların y ap ıtların ı g ö zd en geçirm ek le ed in ilen bu san ın ın ne k a d a r y a n ­
lış old u ğ u N u ru llah A ta ç . F alih R ıfkı A la y , A b d ü lh a k Ş inasi H isa r gibi y azarların
y apıtları İn celen m ek le, am a g e rç e k le n İn celen m ek le m ey d an a çıkabilir.

48
Ü S L U P Ü Z E R İN E

Ü slup için “B asit b irtak ım şeyleri karışık b ir biçim de söy­


lem ek tir” d iy en ler cam bazlık yapıyorlarsa “K arışık birtakım
şeyleri basit bir biçim de sö y lem ek tir” d iyenler cam bazlığın d a ­
ha büyüğünü yapıyorlar.
B u anlayışların ikisi de, şairi, deveyi h en d e k te n atlatm aya
değil, hendeği dev ed en atlatm ay a götürür.
G e rçek te üslup b ir şiirden, bir tab lo d an , b ir heykelden çı­
kan anlam ın ta kendisidir. B unun d a basitlik ya da karışıklıkla
alışverişi olm ayacağı kolayca görülm elidir.
B asitlik ya d a karışıklık hen ü z b ü tü n haline varm am ış tas­
lakların, k aralam aların k o n u su olabilir ancak.

49
H A M L E T ’İN S Ö Z C Ü K L E R İ

Şiir ü lk esinde sayı’nın geçerliği yoktur.


Ş iirlerine bir sürü sözcük doldurm ağa k alkan şairler bunu
hayallerin in genişliğinden çok kısırlığından yaparlar.
D ü şü n celerin d e ren k ve canlılık bulun d u ğ u n u sezinleyen
sanatçılar, bu ren k ve canlılığı dizelerine, sözcüklerin sayısına
bağlı k alm ad an , ak tarm ay a çalışm alıdırlar.
G erçeği şu ki, H a m le t’in sözcükler karşısındaki şaşkınlığı
sözcüklerin tü m ü n d en yani y ap ıttan gelen bir şaşkınlıktır, tek
sö zcükten değil. T ek sözcüğün şiirde adı o k u n m a z /

(5) B en im “ D ü n y a İşle ri" ad ıy la giriştiğim üç şiir d e n em esi bu k o n u d a acı


ö rn e k o la ra k ele alın m alıd ır. B en o şiirle rd e d ü n y a in sa n la rın ı sa y m a k ta n b aşk a bir
kaygı b eslem ed iğ im için so n u n d a eriştiğ im so n u ç y ü re k le r acısı oldu. E ğ e r o şiir­
lerle v e rm ek isted iğ im k ala b a lık ve so n su zlu k d u y g u su n u şiirin y ap ısın a d ay an d ı-
rab ilsey d im ç o k d a h a elv erişli d iz e le re u laşırd ım h erh a ld e .

50
S Ö Z O Y U N L A R IN D A K İ T E H L İ K E

M ecazlar olsun, b en z etm eler olsun yani b ir nesneyi başka


b ir nesneyle an latm ak sanatı zekânın aşağı değil yüce b ir k atı­
nı gösterir.
Z ek â ileri doğru atılışlarını ancak bu düşünce alıştırm aları,
düşünce oyunlarıyla sağlayabilir.
D o ğ ru su sağduyusuna kulak v eren h er sanatçı b u n ların g e­
reğini k ö tü lem ek ten kendisini uzaklaştırm aya çokça dikkat
eder.
A m a n edir, b en zetm eler, sıfatlar karşısında uyanık bulu-
nulm azsa yapıt tüm üyle tehlikeye düşm üş d e olabilir.
Jea n C o c te a u ’nu n şaire v eb a d an k o rk a r gibi sıfattan çek in ­
m eyi öğütlem esi işte b u uyanıklığa işaret içindir, yoksa kim i şa­
irlerim izin sandığı gibi sıfat ku llan m am ak için değil.
S ab ah attin K u d re t’in şu

U z u n d u r direkleri gem ilerin


İnsanları m ahzun.

d izelerinde de g örülen özelden genele geçişlerin ise çokluk şi­


irde canlılığını yitirdiği kolayca düşünülebilir.
A m a u sta bir sanatçının elinde b u genellem eler dokuncalı
olm ak y erin e y ararlı olm ak yolunu tu tm a k ta hiç de gecikm ez
sanırım .
Z a te n bir ozanın yapacağı en akıllı iş, bu ve bu n a b en zer
teh lik eleri b ü tü n söz o yunları karşısınde duyabilm ektir.

51
S O K R A T E S ’T E N Ö Ğ R E N İ L E N D E R S

Kim i o k u rla r d a bu ilkelerin o rta m alı düşünceleri aşam a­


dığına tu tu lu rsa o n lara karşılığım şu d u r :
- İlkin bildiğim izi iyi bilelim .
D o ğ ru su bizim bildiğim izi bildiğim iz bile çok su g ö tü rü r.6

(6) Ş im di b en b u ilk elerin o r ta m alı d ü şü n c e le ri aşam ad ığ ın ı sö y le d im ya,


lık b irin in çık ıp , “ İşte b u n u k e n d i d e itira f e d iy o r,” diye b e n im b u y azd ık larım ı
aşağılam ası y ak ın d ır. B u b a k ım d a n C e n a b ’ın, “ B u m e m le k e tte fazla b e n d e n iz d e ­
m eyin, in a n a n la r ç ık a r," d em esi b ir p e y g a m b e r sözü o la ra k g ö rü n ü y o r.

52
L İR İK Ş İİR

Kim i sanatçı da “ B en lirik o zan ım ” diye övünüyor.


B ugünkü günde içtenliğe ulaşm ış kim i şiirler lirik adına
bağlanabilir. B u n a diyecek yok.
A m a bu sözcük çokluk birtak ım karanlık söz oyunlarına
karşılık tu tu lm ak tad ır.
E lb et şiirin böyle belirsiz ve yararsız terim lerle açık lan m a­
sına akıl erdirilem ez.
D oğrusu “B en hesap bilir bir saym anım .”, “B en siyah d e ri­
li bir zenciyim .” tüm celeri “B en lirik ozanım .” sözünden d ah a
saçm a değildir.

53
Ç E L İŞ K İ Ü Z E R İ N E

K im ileri bir yazıyı içinde çelişki bu lu n u p bulunm adığına


göre d eğ erlen d iriy o r.
O ysa güzel bir yazı, g erçek ten güzel bir yazı, birtakım çe­
lişkilerin k arm asın d an başka bir şey değildir.

54
D E Ğ İŞ M E Y E N S A N A T

B ir şair h e r şeyden önce yolunun değişik olm asına çalışm a­


lıdır.
G eçen zam an boyunca şiir, sanatçılarının hep aynı yolu
seçm eleri yüzünden hiç değişm em iş ya d a p ek az değişm iştir.

55
S E Ç İL M İŞ B İÇ İM

Şiir, biçim ler içinden bir biçim dir.


E n olgun biçim değil.
B izde, tam olduğu düşüncesini uyandıran B ehçet N ecati-
gil’in şu :

Ç ekelim üstüm üze


O eski yalnızlığı,
U fu k ta gün sönüyor,
A sfaltta, gerim izde
T ak silerin çığlığı,
Ç ark lar dönüyor.

dizeleri bile yüzde yüz çok daha başka, çok d ah a değişik bir ya­
pıyla örülm üş de olabilirdi.

56
G ÖNÜL AKLI

Bilinç verilerinin duyu verileriyle pek öyle ilişiği b u lu n m a­


dığı yerleşm iş bir kam o lara k görü n m ek le lirik şiir yazanların
alışverişlerinin de zihinle değil, gönülle olabileceği san ılm ak ta­
dır.
Bu d ü şüncenin sav u n ucularından F ransız şairi M ax Jacob
G enç B ir Şaire Ö ğütler adlı kitab ın d a lirikliğe kaynak olarak
bilinçaltını gösterirse de b u n u n denetim li bir bilinçaltı olduğu­
nu da belirtir.
Bizce bilinç verilerini en süzülm üş, en arınm ış duygular d i­
ye kabul etm ek ya d a gönül coşkularına aklın coşkuları gözüy­
le b ak m ak konuya yeni açılar kazandırabilir.
P ascal’ın “G ö n ü l ak lı” deyim iyle an latm ak istediği de aşa­
ğı yukarı bu olsa gerek.

57
S Ü T T E N D U Y U L A N E S T E T İK H A Z

Şairin kaygılarından biri de şiirinin yaşam la dolup taşm ası


olm alıdır.
Y aşam .
Je a n - M arie G u y a u ’nun bir b a rd a k sütte bile estetik haz-
d an laf açm ası bu yaşam ın d eğerine işarettir.7

(7) B ir y ap ıtın y aşam la d o lu p taşm ası için ozan ın çok, am a p e k ço k yaşam


olm ası, yani b irço k şey lerle b u ru n b u ru n a gelm esi g erek ir. A lm a n şairi R ilk e, M a i­
le L a u rid s B rig g e'n in N o tla rı’nda b a k ın bu k o n u d a n e le r y azıyor “ İn san b ir dize
için b irço k şe h irler, a d a m la r ve eşy alar g ö rm eli, h a y v a n la r tan ım alıd ır. K uşların
nasıl u çtu ğ u n u sezm elid ir. K ü çü k çiçek lerin sa b a h la rı hangi k ım ıld an ışlarla açtığı­
nı bilm elid ir. B ilin m ey en se m tle rd e k i yolları, b e k le n m e d ik ra slan tıları; acay ip ve
tu h a f b aşlay an ço cu k lu k h astalık ların ı; sessiz, k a p a n ık o d a la rd a geçen g ü n leri ve
d en iz k ıy ısın d ak i sab ah ları; d enizi; denizleri; ü stü m ü zd e n esen ve b ü tü n y ıldızlar­
la u çan y o lcu lu k g ecelerin i d ü şü n e b ilm elid ir. B ü tü n b u n ların hep sin i d ü şü n e b il­
m ek de yetm ez. İn san ın , b irb irin d e n ayrı b irç o k sevda g e c e le rin e a it anıları o!;na-
lıdır; d o ğ u ra n k a d ın la rın h ay k ırışların a ait, içine k a p a n a n , hafif, b ey az, uy u y an lo ­
ğ u sa lara ait an ıları o lm alıd ır. A m a, hem de can çekişen kim selerin y a n ın d a o tu r ­
m uş b u lu n m alıd ır; k esik k esik g ü rü ltü d u y u la n , p e n c e re si açık o d a d a ö lü le rle d u r ­
m uş olm alıd ır. V e insanın an ıları olm ası da yetm ez. A n ıla r ço k sa o n ları u n u tab il-
m elidir, ve in sanın , a n ıla r g elecek diye b e k le m e k te b ü y ü k sa b rı o lm alıd ır. Ç ü n k ü
a n ılar d a h en ü z, o değild ir. A n ıla r, an cak h ü crelerim izd e y erleştik leri, b ak ış ve h a ­
re k e tle rim iz d e o k u n d u k la rı, isim sizleştikleri ve a rtık bizd en ay ırt e d ilem ed ik leri
z am an , işte an cak o v ak it, u m u lm ad ık b ir s a a tle , b ir d izen in ilk sözcüğü, an ıların
o rta sın d a n ve an ıla rd a n d o ğ ar."

58
E T R A FA B U Y U R A N Ü SLU P

S anat üslup değildir, d erle r ya inanm ayın.


S anat bal gibi üsluptur.
A m a üslubun b ir teh lik e olm aya varm am ası g erekir elbet.
S anat ü rü n ü n ü n do k u m ası dışına fırlayan, onu zorlayan,
onun ü stü n e çıkıp etra fa buyurm aya başlayan üslup çokluk sa­
natı öldürür.

59
Y Ü K SEK SESLE O K U Y U N

N ecati C um alı d ö rd ü n cü şiir kitabını ilan ediyor Y üksek


Sesle O kuyun.
B u, kitap adı o lara k insana b ir şeyler düşündürebiliyorsa
da şiirin o büyülü alanı ü zerinde p ek büyük gerçeklere p arm ak
basm ışa benzem ez.
Şiir ne g ram ofonla d u yu ru lu r ne de yüksek sesle yayılabi­
lir.
A m a gene de bu düşünceyi um ursam ayanlar var diyeceksi­
niz.
D o ğ ru şiirin sesle b irlikte bulunduğunu, ses olm adan d ü ­
şünülem eyeceğini kabul ed en lerin sayısı h er nedense k a b a rık ­
tır.
O ysa, şiirin sesle yayılm ası, yazılm asından çok d ah a ayrı
bir şeydir. İkincisi baştan başa bir işçilik so ru n u d u r. O yunun
sahneye konulm ası neyse, bu da odur.

60
NEZLELİ ŞİİR OKUYUCULARI

Şiirin sesle birlik te yatıp kalkacağı düşüncesini g ü d en ler


“Şiir y azm ak ” y erine “Şiir sö y lem ek ” deyim ini kullanm ak eği­
lim indedirler.
B u n lar nezleli ya d a falsolu b ir sesin şiirin yanı sıra b u lu n ­
m asında hiçbir kandırıcı zorunluluk ileri sürem edikleri gibi şi­
irin bir m usiki o lduğunu k ab u llen m ek ten de çekinm ezler.

61
N İÇ İN Y E M E K Y İY O R S U N U Z ?

B ir so ru ştu rm a a ç ıld ı:
- N için şiir yazıyorsunuz?
E v et niçin şiir yazıyorsunuz?
B u sesleniş, ilk anda, insana, önem li b ir konu karşısında
kalınılm ış duygusunu veriyor. H ele sanat üzerinde hiç kafa
yorm am ışları m ey d an a çıkarm ak b akım ından b u sorunun bir
d eğer taşıyabileceği d e düşünülebilir.
A m a sayın soru ştu rm acının b u ra d a küçük b ir noktayı sav­
sakladığı k abul edilm elidir.
Kim i so ru lar akıldan geçirilm ek içindir sadece.
B u denli soruları bir ikinci kişiye duyurm ak, d uyuranın ze­
kâsına işaret sayılm az sanırım .
Sözgelişi, niçin y em ek yiyorsunuz, niçin uyku uyuyorsu­
nuz? soruları gibi.

62
ŞİİRİN ALANI

İnsanın şiire zekâsıyla yaklaşm ası oldukça güçtür. H ele


körpe yaşlarda bu, h em en h em en olanaksızdır.
B ir defa halkım ız beğeni işlerinde kafanın büyük bir payı
olabileceğine, kaynağı belirsiz bir önyargıyla karşı çık m ak ta­
dır. S onra, b ü y ü k ler olsun, d elikanlılar olsun, h er türlü okur,
şiire duyu org an ların ı kam çılayan bir nesne gözüyle bakm aya
eğilim lidir. O n u n için g erek gençler, gerekse zihnin verdiği
hazzı en b üyük haz diye bellem em iş o lan lar şiiri hevesleriyle
yakalam ak isterler.
Şiirin akılla kavranm ası çok sonra, duyuların verilerine k u ­
lak veren alışkanlıkların giderilm esi ve zekânın düzen yaratıcı
ışığı altın d a yol alınm asıyla belirebilir.

63
TÜRK ŞİİRİNİN M EZBAHALIK HALİ

B ir gün b ir şairin şu sözüyle irkildim :


- B en T ü rk şiirine ineği getirdim .
Son 100 yıl içinde T ü rk edebiyatının m ezbahalık halini işte
bu tü rlü d ü şü n en ler düzenledi.
B u n lar y en i’yi İtalyan şairi M arin etti gibi çoraplarının re n ­
gine bağlı sanıyorlar.

64
E D E B İY A T T A R İ H Ç İ L E R İ , O N L A R Y O K M U ?

E d eb iy a tta, şunu g etirm enin, b u n u g ö tü rm en in anlam ı


yoktur. G erek li olan, iyi ve değerli bir yapıt yaratabilm ektir.
Şunu, b u n u g ö tü rü p g etirm enin sanat olduğunu bizim e d e ­
biyat tarihçilerim iz çık arm ıştır ortaya.
Y eni k o n u lar sağladığı için T evfik F ik re t’i ozan diye başı­
m ıza saran lar da o nlardır.

65
G E R Ç E K Ü Z E R İN E

D o ğ ru su bir ozanı ü n d en üne sürükleyecek şey gerçek yo­


lunu görebilm ektir.
O yoldan gitm ek ikinci d ereced e kalır.

66
KANT

K ant sanatı yanlış y o llara sü rü k lem ek için te r döküyordu.


Yargı G ücünün Eleştirisi adlı k itab ın d a y ü ce’yi güzel’den
de üstün b ir d eğ er yargısı o larak ileri sürüşü b u n u n açık ve se­
çik bir örneğidir.

67
ŞİİRİN UZUNLUĞU

Şiirin b ir de belli b ir uzunluğu olm alıdır.


K im i şair b ir iki dizeyle güzelliğe vardığına inanıyor am a
gerçek te bu, ağaç y erin e y ap rak la yetinm ek isteyen gönül yok­
sullarının işidir.
Şiir b ir b ü tü n etkisi y apacak nefese ulaşabilm elidir.8
C ah it K ü leb i’nin 16 dizeden m eydana gelm iş olan “Ç a re ”
adlı şiiri b u ilkeye gösterilebilecek en iyi ö rnektir.

(8) B e n im b u ilk em ilk o la ra k , b ir d erg id e yayım landığı v a k it şair-o y u n c


rım ızd a n O rh o n M. A rıb u rn u b en i S a n a t D o s tla rı’nd a k ıstıra ra k tam b ir sa a t kısa
şiirlerin d e güzel o lab ileceğ i ü z e rin d e b ir söylev geçti bana.
D o ğ ru su b e n ilk em in b u tü rlü y o ru m la n acağ ın ı hiç ak lım a g etirm e m iştim .
İşin e n d a z e y e d ay an d ığ ın ı sö y le m e k b en im gibi sa n a t y o lu n d a büy ü k te rle r d ö k e n ,
ya d a d ö k m e k istey en b ir kişinin h arcı o lm asa g erek . B en “ Şiirin b ir d e belli bir
u zu n lu ğ u o lm a lıd ır.” d e rk e n o belli sözcüğüyle y e le r d e re c e d e b ü tü n lü k d ü şü n c e ­
sini ö n e sü rm ü ştü m ; y o k sa kısa şiirlerin de u zu n la r k a d a r, d ah ası, o n la rd a n çok d a ­
ha güzel o la b ile c e k le rin e in an ırım .
D a h a sın ın d ah ası D e sta n gibi uzun ya d a çok uzun şiirlerin b irço k te m a 'la rı
g eliştirm ek z o ru n d a k alm aları y ü zü n d en b aşarıy a erişe b ile c e k le rin i p e k olan ak sız
g ö rü rü m . B u n la r b aşarıy a e rişseler d e k en d ilerin i b ir çeşit y av an lık tan ya da yap-
m acık lık tan k u rta rm a k ta hayli z o rlu k çe k e rle r.
L e y lâ ile M ecn u n , H iis-n ü A ş k gibi d e s ta n la ra b u g ü n h âlâ başu cu k ita la rı gö­
züyle b a k m a m ız ise o n la rın ç a p la rın d a n çok, p a rç a -g ü z e llik ’leri ta ş ım a la rın d a n ile­
ri g elm ek ted ir.
Şu bilin m eli ki, n e b u n la r, ne de ö b ü r d e s ta n la r bize b ü tü n -e tk i’si verem ez.
B ü tü n e tk i’si d e sta n ın , h e rh a n g i b ir d e sta n ın ö zü n d e n değildir.
O n u n için d erli to p lu b ir şair, h a y a tın d a d estan yazm ak gibi b ir hafifliğe d ü ş­
m e k te n k en d isin i alık o y m ay ı b ilm elid ir. B ir şairin te k b ir k o n u çev resin d e yazılm ış
birk aç güzel şiiri v arsa o n u n b u n ları b irta k ım y apm acık b ağ larla b irb irin e e k le m e ­
ye ve sa n a lın ö zd en liğ in e ay k ırı o lan d e s ta n kılığına so k m a y a hiç d e h a k k ı y o k tu r.
S on y ıllard a e d e b iy a t p iy asasın d an şiirin çek ilm ek üzere o lu şu n u bu d e sta n
yazıcı ve k ışk ırtıcıların ın a rtm a sın d a a ra m a k p ek yanlış o lm asa g erek .

68
B u şiirin d ah a az sayıda dizeyle yazılabileceğini düşünm ek
ya da savunm ak p ek yakışıksız k açar sanırım .

B u yerlerin havası ağacığım


B ize yaram adı,
G ü n b eg ü n zayıflıyoruz
N e üst ne baş kaldı.

Sen h er gün akşam a k a d a r ağacığım


A n ay a h asret, b ab ay a h asret,
E km eğe, insan yüzüne,
S o k ak lara hasret.

L avanta kok u ları gelir uzak m ahallelerden,


Y el estikçe sıra sıra k av a k la r sallanır,
B ir fakirlik, b ir yalnızlık, bir gurbet
İnsan nasıl olsa k atlanır.

T ü rk iy e uçsuz bucaksız, ağacığım ,


B u y erlerin havası bize yaram adı,
K alkıp başk a şeh irlere gidelim artık
Ç are kalm adı.

69
T A K L İT Ç İ Ş A İR L E R

Ç ağ lan gözden geçirin, k ö tü ve anlayışsız sanatçıların h ep ­


ten u sta şairlerin p açaların a yapıştıklarını, o n lara tebelleş ol­
dukların ı görürsünüz.
B u tak litçiler en büyük hü n eri kendi çaplarının üstündeki
şairlerin yaratm aların ı, çalışm alarını yinelem ekte ya da a k ta r­
m ak ta b ulurlar.
A ynı çağ içindeki san at ürünlerinin gerek konu gerekse y a­
pıtı işleyiş b ak ım ın d an b iribirlerini andırm aları, hele kim ileri­
nin ö rn e k b elledikleri y ap ıtlard an ayırt edilem eyecek bir hale
düşm eleri h ep bu y aratm a yetersizliğine dayanır.
B u n a karşılık kellifelli şairlerin de küçük şairlere öykün-
m ek te ya d a o nları k o v alam ak ta birincilerden hiç de aşağı kal­
m adık ları söylenm elidir. B u n lar d urum ları bakım ından, ö rn ek
tu ttu k la rı şiirin gerek tiğ inde ken d ilerin d en aşırıldığı sanısını
uyand ırab ilecek lerin i u m duklarından, T anrının günü, henüz
üne kavuşm am ış san at d ergilerinde pırıldayan şiirlere m akas
vurm ayı büyük b ir başarıyla sü rd ü rü rler.
Bu kutsal görevi yalnız şairlerin değil rom ancıların, hikâye-
cilerin, eleştirm en lerin k atın d a da izleyebiliriz. H ele eleştir­
m enler, incelem e ya da eleştiri yapıyor yollu yorum lara zaten
elverişli b u lu n an yazılarıyla, bu işi teknik bir konu sınırlarına
u laştırm ak ta p ek u stad ırlar. G erçi kim i eleştirm en, düşünceyi
kendisin d en aşırm ış olduğu genç yazarın adını yazısına alm ak ­
la bir do ğ ru lu k dersi v eriyora benzerse de aslında bu, kendini
o genç y azarlarla karşılaştırm ak ve genç yazarı yere çaldıktan
sonra b ir p u n d u n a getirip kendisini yüceler yücesi ilan etm ek
işine b ir b asam ak tan b aşk a bir şey değildir.

70
D em ek , aynı çağ içine giren yap ıtların birbirine benzem esi
kötü sanatçıların iyileri, b ü y ü k lerin de küçükleri tam b ir n a ­
m usluluk ve bağlılıkla kopya etm elerin d e n ileri geliyor?
H ayır.
B u taklitçiliğin yanı sıra, bir de kendi çağının güçlü, ya da
güçsüz b ü tü n y ap ıtlarına dam gasını basan, yapıtların d o k u n u ­
şunda kendisini belli ed en b ir dü n y a görüşünden, bir yaşam a
üslubundan da laf açm ağa g erek vardır.
A m a, bu, apayrı bir sorun.

71
ŞİİR İÇİN OKUL

Şiir o k u llard a öğrenilir.


R esim d e atölyelerde.
A m a b ugün şiir ü zerinde açıklam alara ve yorum lara giri­
şen hiçbir o kul tanım ıyoruz.
E vvelleri bu, m eslek te ilerlem iş u sta şairlere düşerm iş.
Ö yleyse h er şeyi b ırak ıp şiir okulları açalım diyeceksiniz.
E vet.
Y alnız b en im bu sö zlerim den o soğuk, o öğretici k o şu k lar­
dan y ana olduğum sanılm am ah.
Şiirin öylesi hiçbir y erde belletilm ez.

72
SANAT VE MESLEK

B aşkaları da yazdı
S anatçı sanatını m eslek haline getirm elidir.
R ö n esan sın kazancı, çağım ızın yoksulluğu işte b u rd a n geli­
yor.

73
M İL Y O N L A R IN Ş İİR İ

Ç okları, m ilyonların tiyatrosu, m ilyonların şiiri diye tu ttu r­


m uş; san atın yığınlara, halka seslenm esi, gerektiğini savunup
duruy o rlar.
B u gibilerin ne d em ek istediklerini iyice bildiklerini kabul
etm ek hayli güç olm akla birlikte kim i n o k talar üzerinde m e­
ram ları anlaşılabilir.
M ilyonların şiiri, m ilyonların sanatından laf açan lar çokluk
bu deyiş üzerin d e anlaşm ış görünm üyorlar. Kim isi bu deyişle
sanatın yığınlarca anlaşılm asını ö n erirk en başkaları bunu, h al­
kın d ertlerin i, üzü n tü lerin i ele alan sanat diye tanım lam aya
kalkışıyorlar. B ir üçüncü çeşit savunucu ise geniş topluluklarca
beğenilen, p o h p o h lan an k itap ların o geniş top lu lu k ların d e rt­
lerini deşen yap ıtlar old u ğ unu söylem eyi yeğliyorlar.
A k sak lık açık o larak g ö rü n m ek te d ir sanırım .
B ir kez, m ilyonların ya da üçlerin, beşlerin d ertle rin d en laf
açm ak san atın olan ak ları sorunuyla ilgilidir ki, b unun, sanatın
değerlendirilm esi işi olan, m ilyonlara genişlem ek işiyle k arıştı­
rılm am ası gerekir.
S onra, san atın üç beşin mi, yoksa m ilyonların mı acı ve se­
vinçlerini eşelem esi gerekeceği, san ata alan gösterm ek ve sa­
n attan o alan içinde at oynatm ayı istem ek anlam ına geleceği
için bu, d ah a başlangıçta, sanatın varlığına bir saldırganlığı ya
da b ir saygısızlığı h ab e r verm ektedir.
D em ek oluyor ki, m ilyonların san atın d an yığınlara sesle­
nen yapıtları anlayanlar, bu terim i m ilyonların d ertleri karşılı­
ğı tu tan lard a n d ah a sağlam bir yolda ilerlem ektedirler.

74
A L K IŞ L A N A N Y A D A Y U H A L A N A N Y A P IT L A R

Peki yığınlarca beğenilen, alkışlanan yapıt ne d em ek tir?


A zlığın olsun, bir kişinin, iki kişinin olsun değerli bulup da
çokların um ursam adığı y apıtları aşağılık mı sayıyoruz?
Sanım o ki, d eğ erlen d irm e işinin, yapıta alkış tu tan ya da
yuha çeken insanların sayısından çok d ah a değişik tem el üzeri­
ne o tu rd u ğ u n u n bilinm esi zam anı gelm iştir.
A m a çevrem ize b ak arsanız, işler hiç de bu denli ele alın ­
m am ak tad ır. K alabalıkların beğenm eleri, h o r görm eleri ço k ­
luk san at alanıyla ilgili olm ayan ölçülerle y ü rü tü lm ek ted ir. K a­
labalık lar bir yapıta akıllarıyla değil de m urdarilikleriyle y ak ­
laşm ayı istiyorlar. B u yüzden de sanat ü rü n ü n ü n tartılm ası,
k an tara vurulm ası işinde çok yanıltıcı sonuçlara varıyorlar.

75
KANTAR SORUNU

D o ğ ru su , b ir yapıtın nesnel o larak ölçülm esi, insanın, k e n ­


dinden , çev resin d en gelen b irtak ım önyargılardan, bilinçaltı
v erilerin d en , d eğerlendirilm esi istenen yapıtla ilgisi olm ayan
d uygu lard an ve d ah a bir sürü birinci d ereced ek i şaşırtm a araç­
ların d an tem izlenm esiyle gerçekleşebileceği için, kendisini
böyle bir dizi zorluğa sokm ası gerekeceği üzerinde bir d ü şü n ­
ceye varm am ış olan halk, çoğu zam an, bir yapıtın iyisiyle k ö tü ­
sünü b irb irin d en ayıram ayacak bir d u ru m d a bulunur. O n u n
için iyi b ir kitabın k o k u su n u alm ak, ancak arıklaşm ış ve yüzyıl­
lard an geçe geçe süzülm üş, incelm iş bir beğeniye göre ay arla­
n an ve yanıltıcı birtak ım duygularla önyargılardan kendini
k u rta rm a k başarısını eld e ed en b irkaç kişiye nasip olabiliyor.

76
D E S C A R T E S ’IN G Ö S T E R D İ Ğ İ Y O L

A lay a alınm asın


Y eni b ir şiire erişm ek isteyen h e r ozan işe, san a tta n k u şk u ­
lanm ak la başlam alıdır.
D escartes gerçek arayıcılarına bu yolu d ah a on yedinci
yüzyılda gösteriyordu.

77
A R A Ş T IR M A B İT E R M İ?

Ç oğu kim se “ araştırm a” sözcüğünü hafife alm ak tan çekin­


m iyor.
Bu b ay lara göre “S anat araştırm ad ır”, “ Şair araştırm alar
y apan k işid ir” tüm celeri bir no k tay a k ad a r anlam lıdır. O n o k ­
tad an so n ra ise yapıt görünm elidir.
D o ğ ru su n u ararsanız, bu bayların istedikleri çok ayrı bir
şeydir. O n la r m o to rla işleyen arabaya at koşm aya çabalıyorlar.
İşin k ö tü sü kim i zam an b u n d a başarı da elde ediyorlar. A m a
b u n u n , hem kendilerini hem de kendilerine inanm ak bahtsızlı­
ğını g ö steren leri ald atm ak tan başka bir işe yaradığı yok.
Sanat, sanat!
S an atta araştırm an ın bitm esi değil sürgit olm ası d ü şü n ü le­
bilir.

78
YANLIŞ BİR SANI

Kim i san atçılar da kendilerini sözcüklerin büyüsüne k ap ­


tırm ak tan k u rtaram ıy o rlar.
B u n lar h erhangi b ir sözcüğü şiirlerinde güzel b ir biçim de
kullanm ak d u ru rk en çabalarını cicili bicili sözcükler araştırm a
ve kullan m ad a yitiriyorlar ki, bu d a “Şiire şu sözcük girer, şu
sözcük g irm ez” yolundaki yanlış sanının bir başka kılıkla hâlâ
p eren d e attığım gösteriyor.
A şağıdaki şiirde şairin; katır, A b d ü lk erim , Siirt, B eytüşşe-
bab, çır çır gibi az kullanılm ış ya d a hiç kullanılm am ış sözcük­
lerden y ararlan m ay a kalkıştığı ve b u n u n la okuyucu üzerinde
bir tep ed e n inm e etkisi u y andırm ak istediği açık o larak g ö rü l­
m ekted ir. H ele A b d ü lk erim , B eytüşşebab sözcüklerinin bir de
çın çınlı b ir ses taşım ası bu sanıyı güçlendirecek n itelik ted ir

B ozm uş âsâbım ı bindiğim katır,


G eceyi, o rm an ı kem iren çırçır,
K atırcı A b d ü lk e rim ’in hikâyesi,
H e r taşın, h er ağacın gölgesi,
E tra fa b ak ın arak gidiyoruz...
Ö yle b ir yere varm ış ki yolum uz;
S iirt’le B ey tü şşebab arası.
Bıçak açm ıyor ağzımızı.
D ağ lar tek in değil
K öyler yakın değil
Su m u d u r, rü zg âr m ıdır akan,
B elirsiz aşağıdan...

79
K anlı b ir h an çer gibi çıkıyor ay,
V ay b enim vay halim e vay!
Sanki “d u r!” diyecek bir yerden birisi
Y a bu k u rt sesi, ya bu kuş sesi!...

N edir, şairin, dizelerini d ü zerk en şiiri yalnız bu yöne d a ­


yandırm am ış olm ası ve şiirin, sözcüklerden çok ayrı b ir şey ol­
duğun u bilen bir anlayışla çalışm ış bulunm ası şiiri ay ak ta tu ta ­
bilm ektedir.

80
G E R Ç E K Ü Z E R İN E Y Ö N T E M

B enim bu yazdıklarım da birtak ım yanılm alar vardır.


B unu, kendim inanıyor değil de, böyle olduğunu san acak ­
ların d a çıkabileceğini ve böylelerinin çokça olacağını d ü şün­
düğüm için söylüyorum .
Ö yle olsa da ne çıkar?
B irtakım yanılm alara d ü şm eden gerçeğin kavranılm asına
olanak var m ıdır?

81
SAĞLAM BİR ŞİİRE ÖRNEK

R ü ştü O n u r’un, g erçekten rah m etli R üştü O n u r’un şu


“M em n u n iy et” şiiri usum dan hiç çıkm ayan bir şiirdir :

B en d en z a ra r gelm ez
K o v anındaki arıya
Y uvasındaki kuşa;
B en k endi halim de yaşarım
Ş apkam ın altında.
Sebepsiz gülüşüm cad d elerd e
M em nuniyetim den;
V e b u çılgınlık delicesine
İçim den geliyor.
Dilsiz değilim susam an
Ö yle ö lü ler gibi
B u güzel dünya ortasında.

B en bu şiiri, heceyle aruzun o bilinen seslerinden kendini


kurtarm ış saydığım gibi, onda, özgür şiirlerin p ek azm a nasip
olan bir sağlam lık da bulurum .
B u n d an başka; şairin, dizelerinde, yinelem elerle düş aşırı­
lıklarına yer verm eyişi, ileri bir anlayışı o rtay a koym aktadır.

82
KUŞKU CULUK

G erçeğin ard ın d an koşan bir sanatçı k uşkunun ışığı altında


yürüyebilm elidir.
A m a kuşku, insanı gerçeğin yok sayılm asına değil, gerçe­
ğin karşısında başka g erçekler d e b u lunduğu so n ucuna g ö tü r­
düğü süre güzel ve yararlıdır.
K uşkuculuğu M o n taig ne d e böyle anlıyordu.

83
D İZ E L E R

B ir dize n edir, y aşan tılar mı?


G ö z k ırp m ad an karşılık veriyorum : evet.
A m a dizenin m ey d an a gelebilm esi için yaşantıların canlılı­
ğını, etk i gücünü yitirm esi, d ah a doğrusu canlılığını, etki gücü­
nü sanatçının kafasında yer alan evrene aktarm ası b ek len m eli­
dir. B u da duyguların bizi avuçlarının içine aldığı, gönlüm üze,
zihnim ize baskı yaptığı süre, bizim sağlam dize adına bir şey
k urm am ıza o lan ak olm adığı anlam ına gelir.
Y aşan tılar bize, hiç mi hiç, egem en d u ru m d a b u lu n m am a­
lıdır.
İsten ilecek şey O n ları, bizim buyruğum uz altında tu ta b il­
m ektir.
D o ğ ru su yaşan tıların a tu tsak âşık kişilerin, gerçek âşık ki­
şilerin, o rtay a b ü yük b ir yapıt koyabilecekleri düşünülem ez.
B u gibilerin yazılarında rastlanılan yer yer renklilik ve gönül
zenginliği b elirtileri yapıtın b ü tü n ü n ü kaplayan ölçüsüzlük ve
oransızlık yanında küçük bir ışık o lm ak tan ileri gidem ez.
C h o d erlo s d e L aclos’nun T ehlikeli A lakalar'ı yazarken
âşık olm adığını yani aşkının ya da aşklarının coşkularına kapıl­
m adığını biz bu ro m an ın çok içli bir sevi rom anı o luşundan çı­
karıyoruz.
M m e de L afay ette için de aynı şeyi söyleyebiliriz.9

(9) D u y g u la ra eg e m e n o lm a k g e rek tiğ i d ü şü n c esin e y ab an cı k alm ay an F r


sız o z a n la rın d a n M ax Ja co b , aslan y ü rek li M ax Ja c o b , B ir Ü niversiteliye ö ğ ü tle r
adlı k ita b ın d a anlayışlı o lab ilm ek için acı çek m e k am a b u acıya d a eg e m e n o lm ak
g erek tiğ i d ü şü n c esin i sa v u n u r.

84
EN D A ZEY İ AŞAN Ö V G Ü

Ö vgünün b ir endazesi olduğu ve b unun övülen şiirin d eğ e­


riyle sınırlı bu lu n d u ğ u h erk esçe bilinen bir gerçek tir değil mi?
N erd eee?
Y azılm ış eleştiri ya d a övgüleri gözden geçirin, b u n ların y a­
kıtın nesnel değeri y erin e övgücü ya d a sövgücünün özel duy­
gu ya da eğilim lerini belirttiğini görürsünüz.
O ysa, ö te yan d a b ir şiire bel bağlam ak için onun, m akbul
sayılan anlayıcılar değil, herhangi bir kim se tara fın d an övül­
müş olm asını bekleyen binlerce okuyucu vardır.

85
BİR ŞARKI

“Şiire şu sözcük girer, şu sözcük girm ez” yolundaki yanlış


sanı şiiri b ir k o n u san an ların görüşüne dayanır.
O ysa, şiirin b ir b ü tü n ya d a bağım sız ve özel biçim li bir ya­
pı olduğu düşü n ü lecek olursa b ü tü n ü n dışında başka bir nes­
neyle ilgilenm ek gerekeceği ya da ilgilenm e d u ru m u n d a b unun
sanat ü rü n ü n ü n anlam ını etkileyeceği kolaylıkla kabul ed ileb i­
lir.
Şiirin b ü tü n ü n ü u n u tm aya yönelen çırpınışlar bir vazo ya
d a testin in o rtay a k oyduğu biçim ya da anlam la değil d e vazo
ya da testinin çok b erisin d e kalan ve o biçim ya d a anlam la hiç
de alışverişi olm ayan pişm iş-toprak ya d a kille didişm eye b e n ­
zer.
V azo ya da testi k o n u su n d a kim senin kilden ya da pişmiş-
to p ra k ta n söz etm esi beklenm ediği halde şiir ü zerinde sözcük­
lerden laf açılm ası o n ların bir başlarına da bir anlam taşım ala­
rın d an ileri g elm ek ted ir elbet.
S ö z g e lişi:
“ Ö m rü m seni sevm ekle nihayet b u laca k tır.” dizesinde “ni­
hayet b u lm ak ” fiilindeki anlam ın, bir başına ele alınırsa, “ Ö m ­
rüm seni sevm ekle nihayet b u laca k tır.” dizesinden çıkan a n ­
lam la hiçbir girdisi çıktısı yoktur.
B u rad ak i anlam dizeyi yapan o beş sözcüğün çok üstüne ya
da çok ilerisine geçebildiği halde gerek “ nihayet b u lm ak ” söz­
cüğünün g erekse ö b ü r sözcüklerin bir başına olan anlam ları
çok ayrı bir düzeni, alanı ilgilendirir.
B ütün b u n lara karşılık ozanın sözcüklere yüz verm eyen bir
insan olduğu da sanılm am alıdır. Şair sözcüklerle ilgilenir. D a ­
hası, sadece on larla ilgilenir. A m a bu ilgi şiirin b ü tü n ü n ü kav­
rayan çalışm alar açısından olabilir ancak.

86
G E N E D E Ğ İR M E N Ü Z E R İN E

S an attan anlam ak, g erçekten, üç beş kişiden öteye geçem i­


yor.
S anat ü rü n ü n ü d eğ e rlen d irirk en yanılm alara, sapıtm alara
kapılm am ak için b ir b eğeni ve san at eğitim inden geçm ek ge­
rektiğine sadece bu üç beş kişi inan ıy o r çünkü.
A m a, üç beş kişinin beğenisine göre ayarlanm ış bir yapıtın
da öyle halkı eğ lendirecek, avutacak, bir yönü p ek y o k tu r d e­
nilebilir. B u b ak ım d an V alery ’nin b ir şiiri, S haw ’ın b ir oyunu
belli bir o k u n m a sınırını hiç mi hiç aşam ayacaktır. Z a te n bu ya­
pıtların kalab alık larca beğenilm esini istem ek d e yapıtın k ö tü ­
lüğünü, kaknem liğini peşin o lara k kab u l etm ek le b ird ir.10
N ed ir D o n K işot gibi, K a ra m a zo f K ardeşler gibi büyük sa-
vılarca o k u n an k itap lar da değerli olabiliyorlar. Y alnız b u n la­
rın yığınlarca beğenilm esi, onların gerçek ten seviyeli olm ala­
rından çok, halkı oyalayacak yöntem i de içerm elerine d ay an ­
m aktadır.
K aldı ki, kalabalığın o yapıtları beğenisi ile azlığın b eğeni­
si arasında da ayrılık vardır. Y ığınlar, D o n K işo t’un değirm ene
saldırm ası karşısında k ab a k ab a sırıtm aya hazırlanırken, azlık,
o olayda, insanlığı k em iren d ertle rin depreştiğini görm esini bi­
lir.

(10) X V III. yüzyıl p a p a z la rın d a n A b b é P ré v o st'n u n o eşsiz se v d a ro m an ı M


n o n L escaut için G id e ’in “ B u k ila p k arşısın d a bir rah atsızlık d u y u y o ru m , çok oku-
\ ueusu v ar." d em esi d e b u değil m i?

87
SANATIN KENDİ YASALARI

H e r san at ü rü n ü n ü n başlangıcında bir öndüşünce vardır.


Y apıtın tab an ın ı bu ö n düşünce o lu ştu ru r am a yapıt b ü tü n ­
lenip b ittik ten so n ra on d an, hiç mi hiç, iz kalm az. K alsa da b u ­
nun o ön d ü şü n ce ile pek ilgisi yoktur.
D en ileb ilir ki, san at ü rü n ü n ü n taşm a ya da harcına b ağlan­
m ayan birtak ım yasaları, kuralları vardır.
Şiirin kuruluş an ın d a b eliren öndüşüncenin, sonraları nasıl
kılık değiştirdiğini, dahası, kim i zam an nasıl tanınm ayacak d u ­
ru m a geldiğini can lan d ırm ak için, bu rad a B ehçet N ecatigil’in
şiir araştırm aların d an b irkaç ö rn e k verm eyi yararlı bulurum .
“ Ö lü U tan ıy o r” adlı şiirin kulisinden derlediğim aşağıdaki üç
parça bize adı geçen şiirin yaratılış seyrini biraz olsun g ö ster­
m ekted ir. Ü çüncü p arça şiirin son ve bitm iş biçim idir.

B irinci biçim

E lim hiçbir işe yatm adı öm rüm ce


B aşınıza kaldım
Şim di öldüm , cen azem e gelince
K alkm ası lazım.

B ü tü n ö m rü m sizleri sıkıntıya sokm akla geçti


B ir angarya ad eta
İşte şim di öldüm , y atakta..
Y ine başınıza kaldım belli

E lim hiçbir işe yatm adı


Y aşadım sayenizde

88
Siz güzel ve faydalı..
M innetle doluyum hepinize.

Sağlığım da ayrı çektiniz.


Ö lü m ü m d e ayrı
Bu son zahm etiniz
Y apıverin bari.

İkinci biçim

Elim hiçbir işe yatm adı


Faydasız bir öm ü r sürdüm
Siz de olm asaydınız
A çlıktan ölürdüm .

Sırtınıza bir yük oldum ad e ta


Ö ldüm , yine size düştü derdi
B ir yardım ınız d ah a lazım şimdi
Size zah m et son defa.

Ü çüncü biçim

E lim hiçbir işe yatm adı,


Ö m ü r sü rd ü m faydasız.
Y aşam az, ö lürdüm
Siz olm asanız.

P ek çoğunuz benim için sıkıntıya girdi,


Sırtınızda yük gibiydim adeta.
B ir yardım ınız d ah a lazım şimdi
Size zahm et, son defa.

O rm a n la rd an o d u n u m u getirdiğiniz gibi,
F ırın lard a h am urum u pişirdiğiniz gibi,
L ü tfen beni m ezarım a bırakıverin
Bildiğiniz gibi.

89
İLKELERİN ROLÜ

K im ileri şiir yazm ak için böyle uzayıp giden b irtak ım ilke­


lerin gereksizliğine inanabilir. D oğrusu, b en b u ra d a şiiri kolay
yazılır b ir hale getirm eye değil, zorluğuna işarete çabalıyo-

(11) B u ra d a "E v lilik n e d ir? ", " H e r g enç kız n e le r b ilm e lid ir? ” tü rü n d e n b
yağılığı k e n d ilerin e am aç ed in e n b irta k ım k ita p la rın d a hiç değilse so ru n ları gün
ışığına çık a rm a k b a k ım ın d a n y a ra rla rı bu lu n acağ ı k ab u l ed ilm elid ir. İlk e le re bu
açıdan b ak m a k , o n ların d a h a h o şg ö rü y le k arşılan m asın a yarayabilir.

90
K E N D İ Ç A Ğ IN I Y A Ş A M A K

B ir sanatçı ancak k endi çağını yaşam akla yeni bir sanata


varabilir.
A m a k endi çağını yaşam ak, zam anının beğenisine, d ü şü n ü ­
şüne sıkı sıkıya b ağlanm akla değil de, eski çağların beğenisine,
düşün ü şü n e aldırm am ak la olur.

91
EĞLENCE ARAYAN HALK

Kim i de, sanat ü rü n ü hem değerli olsun, hem de halkın il­


gisini uyanık tu tsu n diyor.
B ence bu düşünce de tem elsizdir.
İlkin, şundan : Sanatçı halkı oyalam akla yüküm lü değildir.
S anatçının halkı gü ld ü rm ek gibi bir düşüncesi olm ası, onun sa­
nat ku ralların ı, san at ilkelerini bir yana bırakm ası d em ektir.
S onra şu n d an H alkın sanat ü rü n ü n ü anlam adan, o n d an hoş­
lanm ası isteniliyorsa, bu da boşuna bir yorgunluktur.
H alkın d ah a çok eğlenebileceği şeyler vardır.
B u rad a bir ro m an için söylenm iş bir sözü hatırlıyorum
“ E ğ len m ek isteyenler başka y an a!”
E v et başk a yakalara.
A m a azlığın, G id e ’in deyişiyle E fendi A d a m la r’ın, sınırı il­
le genişlesin denilecekse, yapılacak iş çok başk ad ır :
Y ığınları da san at ve beğeni eğitim inden geçirm ek.

92
A L M A N U S U L U V E N IE T Z S C H E

B ir n o k ta d aha
Sanatın h alka d o ğ ru genişlem esini isteyenler de gene eleş­
tirm en ler, aydınlardır. M ilyonlar kendi ad ların a yapılan ta rtış ­
m alara, sövüşm elere b an a m ısın dem ed en y aşam aktadırlar.
N ietzsche, A lm an u lusunun budalılığını dünyanın d ö rt bir
bucağına b an g ır b an g ır y ayarken, A lm an ulusu, değil N ietzsc-
h e ’in sözlerini N ietzsch e’nin kendisini bile sezinleyem eyecek
k ad a r dom uz etin e ve b irasına göm ülm üştü.

93
ŞAİRİN KİŞİLİĞİ

Şair, gerçeğin bir y orum una, o rta d a dolaşan dille söylem ek


gerekirse, tefsirine ulaşm ış kişidir. G erçeğe belli bir açıdan d e ­
ğil, herh ag i bir aralık tan bile bakm asını becerem ey en bir a d a ­
m a nasıl sanatçı denileceğini benim aklım alm az doğrusu.
A ynı n ed e n e d ay an arak, “D üşünceleri ne olursa olsun, şa­
irlerin öyle bir içgüdüleri v ard ır ki, bu d oğru yolu bulm ak ve
sağlam şiire v arm ak ta o n ları h er zam an için d este k le r” diyen­
lerin, yani o şairin kişiliğine inanm ayanların sözlerini d e yersiz
bulurum ben.
Şu, k abul edilm eli ki, ren k ler, sesler, tatlar dünyasıyla ilgi­
li açık ve seçik düşünceleri bulunm ayan bir insanın sade suya
bulguru, aşu re diye ön ü m ü ze sürm esi hiç de olanaksız değildir.

94
ÖLÇÜ

B ir san at ü rü n ü n d e gereksiz olan da gerekli olan k ad ar ge­


reklidir.
Y alnız gereksiz olanın b ir y erd e durm ası, bir yerde b itm e­
si g erek ir ki usta sanatçı işte b u n u bilendir.
A m a kim i san at ü rü n leri de salt gereksiz öğelerle dolup
taştığı için güzel ad ın a hak kazanm ışlardır.
Şu “ K ırk İkindi Y a ğ m u r la rın ı okuyalım

S abahları âşık değilim dedim


H a k ik a te n de öyleyim dir.
H e r sab ah ra h a t neşeli olurum
H a tta sesim e b ak m ad a n tü rk ü söylerim

H erk es gibi işime giderim ben de


Ç alışm ak sanki özlediğim bir şeydir
S onra yavaş yavaş o aklım a gelir
H avam b u lu tlan ır gitgide.

P eşinde k o şm ak tan yorgun düşerim .


Ç ekilm ez o lu r artık şehir
Bilirim şim di k ırlarda
B ir hayvan sakince suya eğilm iştir
T re n le r geçip giderken küçük kuşlar
D u rm a d an yer değiştirir telg raf tellerinde.

N ecati C u m alı’nın yazdığı bu şiir yu k ard a söylediklerim e


uym uyor m u?

95
K O L A Y Ş İİR

K im ileri de, kolay yazılm ış, dam gasıyla, kimi şiirlerin yüzü­
ne k ara çalm ak istiyorlar.
O ysa A h m et M uhip D ra n a s’ın şu “ A tlık arın ca” şiirinden
de anlaşılacağı üzere, kolay yazılm ış duygusunu veren şiirler,
gerçek te, büyük bir çaba, büyük bir em ekle d o k u n m u şlard ır

N e çektik böyle gülünceyedek


E h işte şeniz hep b u düğünde
K arım şen b ir d eliler evinde
Y irm isinde hem şirem V a n ’da
B abam ta h ta tezgâhının üstünde
B en bir hayal atının sırtında
V e anam m ahzun ölünceyedek..

K olay yazılan şiirler bu ve b u gibiler değil, zorum su bir çeş­


ni taşıyanlardır.

96
COŞKULAR

Şiir coşkuyla yazılm az.


C oşkuyla yazılm ış etkisini uyan d ıran şiirler bile hesaplı bir
düşünce, hesaplı bir duyguyla düzülm üştür.
G erçeği şu ki o zanlar, coşkuyu duyularıyla değil uslarıyla
kavram ak istem eği yeğlerler.
C o şkunun yeri; günah çık artm a ya d a evlenm e önerisi y ap ­
ına gibi yürek hoplatıcı sah n e le rd ed ir ancak.

97
M AKBER

B enim “G ü z in ” ü zerin e yazdığım şiirlerin güzel d ah a doğ­


rusu o k a d a r güzel olm am asının nedeni de budur.
O şiirlerin kim i d izelerindeki k o rkunç başarısızlık, benim o
şiirleri yazdığım zam anki coşkularım ın bir sanat ü rü n ü n ü yok
ed ecek k a d a r güçlü o luşuna d ayanm aktadır.
H â m id ’in M a k b er'i için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
M a kb er'e boğucu b ir hava v eren “haşiv”lerle “zaafı te-
l i f ’lerin, gönül k ab arm aların ın şairin yakasına yapıştığı an lar­
da çiziştirilm iş old u ğ u n u k abul etm ek hiç de yanlış değildir. K i­
tabın inci gibi parıld ay an dizelerini ise H am id, duygularının
baskısından k u rtu ld u ğ u o m utlu saatlerin d e yaratm ış olm alı­
dır.
Z a te n M a k b er'in, F atm a H a n ım ’ın ölü m ü n d en çok önce
yazılm aya başlanm ası; bu, şiiri tragedya sanan şairin, ölüm ün
insana verebileceği d erin coşkularla sarsılm aya hiç de n iy etlen ­
m em iş old u ğ u n u açık b ir biçim de belli etm ek ted ir.

98
İYİ DUY G ULA R

C oşk u n u n yanı sıra bir d e “iyi du y g u lar” gözden geçirilm e­


lidir.
İyi duygularla k ö tü edeb iy at yapılacağını F ransız yazarı
A ndré G id e söyler.
Y alnız bu sözden b ir y ap ıtta iyi duyguların bulunm am ası
gerektiği sonucu çıkarılm am alıdır. B u rad a salt iyi duygulara
yer verip sanatı u m u rsam adan yazı çiziştirenler suçlandırılm ak
istenm ektedir.
Y oksa yurtseverlik, o n urluluk, ağırbaşlılık ya d a duygulu­
luk ile do lu p taşm ış k itap lar çoktur. B öyleleri d ah a çoktur.

99
O K U R L A R V E E L E Ş T İR M E N L E R , Ş U B E N C İL
Y A R A T IK L A R

O k u rla rın ed eb iy at ü rü n ü n ü d eğ erlen d irm e işinde hiçbir


sağlam tem ele d ay an m ad ık ları artık açıkça söylenm elidir.
B u gibiler şiir ya d a ro m an a eğlence gözüyle b ak tık ları gi­
bi o n lard a, do ğruluğu k en dilerince bellenm iş düşüncelerin, o r­
ta m alı sözlerin y inelenm esine de p ek d ik k at ederler.
O k u rla rın bu tu tu m u kolaylıkla açıklanabilir. O n lar kendi
dü şü n celerin e san at y ap ıtların d a rastlam ak la bu düşüncelere
kendilerin in d ah a ö n ce varm ış olduklarını d ü şü n erek sonsuz
bir haz du y arlar. O ysa k endi görüşlerine uym ayan d üşünceler
kendi uslarına b ir saldırışı ya da bir saygısızlığı dile getirm esi
ya da hiç olm azsa böyle bir olasılığı taşım ası bak ım ın d an bu
bayları haklı o larak fitil etm ek ted ir.
O k u y u cu bencildir, kendini beğenm iştir.
O san at yapıtı karşısında bile ken d in d en bir şey verm ek is­
tem ez.
S anat ü rü n ü ö n ü n d e boyun eğm enin o n u r kırıcı olduğunu
okuyucu, kendi küçük ruh hesaplarına d ay an arak çok önceden
görm üştür.
E leştirm en de böyledir.
E leştirm en in beğeneceği b ir yapıt çokluk kendi ününe ve
çıkarına d o k u n m ay an ve o kunduğu zam an anlaşılm asında zo r­
luk bu lu n m ay an o rta çap ta k itaplardır.
K endilerini beğenm e, sanatçıyı da beğendirm e d u ru m u n d a
gören eleştirm en ler kendi anlayış ve beğenilerini aşan bir ya­
pıtla karşılaşabilecekleri olasılığını hiç mi hiç k abullenm ek is­
tem ezler. D o ğ ru su şu ki, okuyucu k atın d a olsun, eleştirm en
katınd a olsun aşağının bayağısı bir yapıt karalayan am a o k u y u ­

100
cu ya d a eleştirm en i şak şak lam ak tan geri kalm ayan sanatçı(l),
ince b ir zek â ile ö rülm üş b ir k itap yazan am a okuyucu d a ya da
eleştirm en denilen bencil y aratık la rın sersem liklerini ve a n la­
yışsızlıklarını yüzlerine v u rm ak ta n çekinm eyen sanatçıdan yeğ
tu tu lu r.12

(12) P a sc a l’ın “ O n la r b ilm ed ik leri şeye sövgü y a ğ d ırıy o rla r” sö z ü n ü ş u ra c


ta an m a m a izin b u y ru lu r m u?..

101
SANAT VE MODA

Ş im dilerde san atın m oda olduğu ve h er çağın kendi sanatı


b u lun d u ğ u kale alınm ak istenm iyor. B unun nedeni o rtad a
M o d a sözcüğüyle hafiflikler, bayağılıklar, tatsızlıklar a n la­
şılıyor çoğu kez.
O ysa m oda; san atın ya da belli bir çağ sanatının öyle uzun
boylu tu tu n am ay acağ ın a işaret yolunda kullanılm aktadır.
D o ğ ru su , sınırı çizilmiş bir çağ içindeki sanatın sürgit o la­
cağını, yani yüzyıllara d oğru taşacağını sanm ak çokça iyim ser
olm ak ve b u rn u h av alard a dolaşm akla birdir.
B eğeni dediğim iz şey, yani zevk, insanlara göre değiştikten
sonra, k u şak lara göre haydi haydi değişir. B öyle olunca da b e ­
ğenisi başkalaşm ış ya da yepyeni bir alana kaym ış bir to p lu m ­
d an, eski beğeniye u yularak yazılm ış yapıtları baştacı etm esini
nasıl isteyebiliriz?

102
Ç A L IK U Ş U

S anatın özüyle ilgilenenlere, m am utlar, p tero d a k tilü sler gi­


bi soyu o rta d a n silinm iş y aratık la r gözüyle bakılırsa yeridir h a ­
ni.
S anatın özü.
B aşını çevirip de b u n u n la aşna fişnelik eden kaldı mı ki?
H em en h em en hepim iz, yapıtta, şundan ya da b u n d an laf
açılm ış olm asını ya da olm am asını yapıtın başarıya ulaşıp ulaş­
m am asından yeğ tutu y o ru z. Y apıtın, ötesine, berisine tak ılm a­
yıp bize estetik bir haz verip verm ediğine bak m ak hiçbirim izin
aklına gelm iyor.
D ağarcıklarım ızı yoklayalım ; R eşat N u ri’nin Ç alıkuşu'nu
F e rid e ’nin çileli y aşan tılar içinde kıvranm asından sevdiğim izi
g ö rü rü z.1'

(13) B en , şiirlerim d e, k en d i adım ı k u llandığım vakit, b a n a k ızan ların say


nın bir hayli k a b a rık o lu şu , işte b u , e s te tik h az d en ilen şeye kulak asm ayıp, sa n at
ü rü n ü n ü salt k o n u su y la ö lçen lerin ç o ğ u n lu k ta o lm asın d an d ır.
İşi an lay ıp d a, k afak âğ ıd ım d ak i ad y erin e “ H aciv at" adını ku llan m ağ a b aşla­
yınca b u n la rd a n b ir b ö lü ğ ü n ü n y atıştığını g ö rd ü m . Y atışm ay an b ir b ö lü k o k u r ise,
şiirlerim d e k ızacak d a h a b aşk a y erler b u lm a k la ya da y u m u rtla m a k ta gecikm edi.
B enim b u ilk e le r k ita b ın d a d a sık sık k endi şiirlerim d en ya da kendi b aşım a g e le n ­
le rd e n açışım b irço k ların ı sin irle n d ire c e k tir sanırım .
N e y ap ay ım ki, en çok k en d i şiirlerim i ve k en d im i biliyorum ; d ü şü n c elerim i
d o ğ ru la m a k için ö rn e k g etirm e k g erek liğ i zam an da, dilim e, ilk, o n la r tak ılıy o rlar.

103
G Ü Z E L S Ö Z C Ü K L E R Y A P IC IL IĞ I

B enim ilk elerd e savunduğum d üşüncelere b ak a rak şiiri


“G üzel S özcükler Y apıcılığı” ile bir tu ttu ğ u m sanılm am alıdır.
“ G üzel Sözcükler Y apıcılığı” divan şairleriyle hececilerin
büyük b ir d ik k at ve gösterişle ele aldığı boş ve k o f b ir sanattır.

104
M AVİ KUŞ

B aşka b ir ilkede d e yazdım :


Y a p ıtlar “g erçek ten d ah a g erçek ” olm aya bakm alıdır.
G e rçek te n d ah a gerçeği ya da sadece gerçeği ele geçirm e­
m iş yapıtlar, u y d u ru k lu k tan öteye geçem ezler.
B ir hay aller ve d ü şler dünyası üzerine o tu rtu lm u ş gibi gö­
rü n e n M aurice M ae te rlin ck ’in M avi K u ş 'u tü rü n d e n y aratılar
bile, tem elini araştırın , gerçeği bir sim ge içinde verm eye çalı­
şırlar. B öylelerinin g erçek ten uzaklaştıklarını söylem ek h a k ­
sızlıkların en büyüğüdür.

105
SOLUK SORUNU

Kim i sanatçı nefesli oluşunu b elirten b ir yapıt o rtay a koy­


d u k ta n so n ra artık h er tü rlü çalışm anın sona erdiğini sanıyor.
B u d u ru m ise bu gibileri az zam an d a y eteneklerini yitirm e­
ye ve ed e b iy a tta n ayrılm aya götürüyor.
D em ek sırf kum aşı o lduğunu b elirtm ek yeterli değil.
E vet, sanatçı bu n a bir d e çalışm asını k atm alıd ır.14

(14) Bu söy led iğ im iz d u ru m a d ü şü p d e e d e b iy a tın yakasını sa lıv e rm ek inc


ğini g ö ste re m e y e n le r, ço k lu k . B alzac'ın bir ro m a n ın d a k i b e n z e rle ri gibi, ö m ü rle ri­
nin son g ü n lerin i, g en çlere öğ ü t v erm ey e, yol g ö ste rm e y e b ağ lıy o rla r ki bu d a b u ­
lanık su d a k i b alık avını d a h a içinden çıkılm az so n u ç la ra sü rü k lü y o r.

106
SANATTA EKSİKLİK

Şiirin tam biçim ini alm ası, olgunlaşm ası hiçbir vakit b ek le­
nem ez.
İyi bir şiir bile, h e r zam an için kim i eksiklikler taşır.
A m a bu eksiklikler, şiire hiç d e kö tü d ed irte cek o ra n d a ol­
m am alıdır.
G en ç yaşta ölen am a çok uzun öm ürlü şiirler yazm ış olan
M uzaffer T ayyip U slu ’nun şu aşağıdaki şiirinde kim i tö k ezle­
m eler kimi cılızlıklar v ard ır herhalde.
Sözgelişi yedinci, sekizinci ve dokuzuncu dizelerde “ için”
sözcüğünün üç kez yinelenm iş olm ası kaçınılm ası g erek en bir
k u su r o larak belirm ek ted ir.
A m a şiiri okuyun, göreceksiniz ki pek az şiire nasip olan
bir tatlılık sizi, d ah a ilk dizeden, ne diyorum , ilk sözcükten sa r­
m aya b a ş la y a c a k tır:

Bilm elisiniz ki insan kardeşlerim


D eniz d en ilen bir şey v ard ır yeryüzünde
V e gökyüzü m avidir ekseriya
S onra aklınızda bulunsun
N e o lur ne olm az
A klınızda bulunsun
Y alnız yaşam ak için geldik bu dünyaya
B aşka hiçbir şey için değil
M esut olabilm em iz içindir
N e varsa bu dünyada
G ö k y ü zü n d en tu tu n da
A ğaçların m eyvesine

107
H a tta gölgesine varıncaya k ad a r
N e varsa bu dünyada
M esut olabilm em iz içindir
A k lınızda bulunsun.

108
H O M E R O S ’U N A C IK L I D U R U M U

S an atın m oda old u ğ u n u h erk es biliyor.


G elgelelim b irço k ları ed eb iy at tarihleriyle m üzelerin ne
işe yarayacağını k estirem edikleri için bu düşünceye yanaşm ak
istem iyorlar.
O ysa, ed eb iy at k itap ların ın yalanlarla, hiç değilse yanılm a­
larla dolu olduğu ve m ü zelere giren yapıtların d ah a çok ra st­
lantılara ve d o stlu k lara bağlı kaldığı d ü şü n ü lü r ve H om eros,
D a n te gibi ululukları san at tarihlerince ayyuka çıkarılan o zan ­
ları bugün kaç kişinin okuduğu hesaplanırsa b u k o n u yüzün­
den k afalard a b elirecek d u rak sam aların p ek öyle ipe sapa g e­
lir şeyler olm adıkları kolayca m eydana çıkabilir.
Şunu gerçek bellem eli ki, okuyucu, eline aldığı b ir öykü ya
da resim de, ilk k endi çevresini görm ek, kendini an latan bir
renk, b ir eşya ya da bir yaşam parçasını sezm ek ister. K endi ça­
ğını d o ld u ran aşklar, cinayetler, evlilikler, p a ra d alavereleri ne
k a d a r değersiz ve yüz kızartıcı bir dille anlatılm ış olursa olsun,
kendi çağının dışında geçm iş olaylardan çok sarar onu.
U zağa gitm eyelim . H o m e ro s’un bugünkü acılı d u ru m u n u
O d iseu s’un sırtın d a b ir serj ya da m ulin, altında da bir O ldsm o-
bile bulunm ayışı hazırlam ıştır.

109
U S İL E G Ö N Ü L

Ç oğu y azarlar usa, hazzın kaynakları arasın d a en geniş ye­


ri ayırm ak tan çekindikleri gibi ruhu, gönlün ve usun üstünde
bir veriym iş gibi g ö sterm ek heveslisidirler.
E d g ar A ilen P o e da b u n lard a n biridir.
B u A m erik a n ozanı, şiirin alanını, h er nedense, kalbin sa r­
hoşluğu adını verdiği tu tk u d a n ve usun bir kanışı o larak tan ım ­
ladığı g erçek ten sıyırıp, ru h u n esriklik haline bağlanm aya çalı­
şır.
B en b u n u hiç anlam am ışım dır.
în sa n nasıl o lu r da, b ü tü n b ed en p arçaların ın hesabını k e n ­
di bağ rın d a to p lay an usu; gönlün, ru h u n buy ru ğ u n d a görür?
Nasıl, nasıl?

110
H E G E L ’İN Y A N IL G IS I

K im i o k u rlar d a benim bu söylediklerim de yer yer çelişki­


lere rastlanıldığım düşünebilir.
G erçeği şu ki böyle h er yönü kavram ak isteyen bir k itap ta
çelişkiye düşm em ek adam akıllı zordur. A m a b u ra d a karşıt
kavram ları pek başka b ir anlayışla ele alm ak ve onların b irb ir­
lerini yalanladığı değil birbirlerini bütünlediği sonucuna v a r­
m ak d ah a yerinde olur.
H em bu denli bir d avranış içinde olan herkes, H egel gibi
ayrı kav ram lara, k arşıt k avram gözüyle b ak m ak yanılgısından
da kendini koruyabilir.

111
Salâh Birsel
Şiirin İlk ele ri

Bu kitap ta çağd aş e d eb iy a tım ızın ön d e gelen şair ve den em e


yazarların d an Salâh B irsel’in daha ön ce ayrı ayrı yayım lan m ış
üç kitabının bir arada basım ını bulacaksınız.

Şiirin İlkeleri, ülkem izde şiir sanatının gizlerini açıklayan ilk kitaptır.

Şiirin kuram sal yan ı üstünde düşün m ek isteyenlerin her zam an


yardım ına koşacak bir tem el başvuru kitabı.

Sen B en i S ev , karşılıklı kon u şm alard an ku rulm uş, iki edebiyat

kişisinin “ikili fiskos”lan çevresinde edebiyatın tem el sorunlanna,


içine alay öğesi de katarak yaklaşım lar getiriyor.

Seyirci Sahneye Çıkıyor ise, Salâh Birsel’in çeşitli dönem lerde kendi
yapıtları üstüne yaptığı açıklam alardan seçm eleri içeriyor.

Salâh Birsel (1919-1999), şiirleri, denem eleri ve günlükleriyle çağdaş


ed ebiyatım ızın doruklarından biri. Şiirde, duyarlığı geri çekip,
alaycı, d ü şü n ceyi öne çıkaran b içem iyle ken d in e özgü bir yer
edindi. Denemede, dilin olanaklannı genişleten, rahat okunurluğu
ve ilginç konularıyla bu türün geniş okur kesim lerince sevilm esini
sağladı. K azandığı çok sayıda ödülün yan ı sıra, çok okunan bir
y a za r olm asıyla da okurların h er za m a n gözde yazarların d an
biri oldu.

9789754186307

You might also like