You are on page 1of 106

ATATÜRK KÜLTÜR, DÎL VE TARİH YÜKSEK KURUMU

T Ü R K D İ L K U R U M U Y A Y I N L A R I N D A N 340

900. Yıldönümü Dolayısıyle

KUTADGU BİLİG
İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR

2. Baskı

T Ü R K T A R İ H K U R U M U B A S I M E V İ - A N K A R A

19 8 8
İ Ç İ N D E K İ L E R

İÇİNDEKİLER 5

ÖNSÖZ 7

AÇIKLAMA 9

I. " K U T A D G U B İ L İ C İ N A L T K A T M A N I ve B A L A S A G U N L U Y U S U F

1 . "Kutadgu Bilig" ve Karahanlılar: Hun T ü r k l e r i n d e n Karahanlılara 13


2 . Karahan'm anlamı 15
3 . Karahanlı devletinin coğrafyası , 16
4 . Karahanlı devletinin k ü l t ü r merkezleri 18
5 . Balasagunlu Yusuf 21
6 . Balasagunlu Yusuf'un felsefe, yönetim, siyaset alanındaki kaynakları 24
7 . Balasagunlu Yusuf ve eski T ü r k dünyası 28

II. " K U T A D G U B İ L İ C İ N FİLOLOJİSİ

1 . El yazmaları 38
2 . "Kutadgu Bilig" yazmalarıyle ilgili kişiler 40
3 . Yazmaların okunması 41
4 . Uygur alfabesi ve bu alfabe ile "Kutadgu Bilig" 47
5 . Karahanlı Türkçesi kılavuzu 50

IH. " K U T A D G U BİLİG"

1 . Konusu, vezni, iç b ö l ü m l e r i , ekleri 71

2 . Ana konuya giriş 72

Genel g i r i ş : I. - III. baplar 72


Bahar ş i i r i : IV. bap 72
Evren: V . bap 81
Bilgi: V I . bap 82
D i l : VII. bap 82
Bilgisizlik: VIII. bap 83
88-06 Y 151—340 İyilik: I X . bap 85
6 A. DÎLÂÇAR

Bilgi ile Aklın erdemi: X . bap 8 7

Yapıtın adı, genel konusu, 4 sahnelik diyalogdaki allegorik kişiler: X I . bap 91

3 . Ana konu:

I . b ö l ü m : X I I . - X X I I I . baplar 92
I I . b ö l ü m : X X I V . - X X X V I I I . baplar 107
III. b ö l ü m : X X X I X . - LXVII. baplar 115
Ö N S Ö Z
I V . b ö l ü m : LXVIII. - L X X X V . baplar 1 2 c

4 . Yapıtın sonundaki 3 ek (6521. - 6645. beyitler) 1 3 £

"Türk Dili"ndeki Önsöz

IV. " K U T A D G U B İ L İ C İ N DEĞERLENDİRİLMESİ


T ü r k yazınının ilk üç çağını üç ayrı dine bağlı olarak buluruz: Kök-Türklerde
1 . Genel konular 1 4 5
(552-745) Şamanlık; Uygurlarda (747-840) Buddhacılık; Karahanlılarda (932-1212)
2 . Ahlâk ve din 1 5 2
da İslâmlık. Bunlardan ikincisi Buddha dininden başka Manlclliğe, Hıristiyanlığa da
3 . İslâmlık, tasavvuf 1 5 3
bağlı bulunduğu ve özel yazıya da sahip olduğu halde, pek yaratıcı olamamış, daha
4 . Bilgi ve erdemler 1^4 çok çeviricilikle geçinmiş ve "Oğuz Kağan" destanının parçacıklarından başka büyük
5 . "Kutadgu Bilig"in mesajı 1 5 6
bir kitap ya da yazar adı bırakmamıştır. Bu yüzden T ü r k yazınının İlk üç büyük yazı
anıtını Kök-Türklere Karahanlılarda buluyoruz: Orhon Yazıtları, Kutadgu Bilig ve
V. D Ü N Y A EDEBİYATI ÇERÇEVESİ İÇERİSİNDE " K U T A D G U BİLİG" Kitabü Divanı Lûgati't-Türk; birincisinin yazarı Kök-Türklerden prens YolığTiğln,
öbürlerin yazarları Karahanlılardan Balasagun'lu Yusuf'la Kaşgar'lı Mahmut. Tarih­
A. Bir "pendname" ve "hikmet olarak" ^
leri sırasıyle 732, 1069, 1072.
B. Bir "atasözü" ve " ö z d e y i ş " t ü r ü olarak ^
C. Bir "siyasetname" olarak , • ^ Bu bir mutluluktur: Başlıklar belli, yazar adları beli, tarihler belli. Üçünün de
Ç . "Devlet bilgisi" olarak 1 i jübile yılları T ü r k Dil Kurultayı yıllarına rastlaması da başka bir mutluluk: Orhon
D . Bir "utopia", "devlet r o m a n ı " ve "prenslerin a y n a s ı " olarak 1' Yazıtları'mn 1200. yıldönümü I. Kurultay yılı, 1932'de; Kutadgu Bilig'tn 900. yılı,
XII. Kurultay yılı, 1969'da; Kitabü Divanı Lûgati't-Türk'ün 900. yılı XIII. Kurultay

VI. S O N U Ç
yılı, 1972'de, ki aynı zamanda T D K ' n ı n kuruluşunun 40. yılı olacaktır. Bir üçüncü
mutluluğa da işaret etmem gerekiyor. T ü r k yazınının bu ilk anıtlarının üçü de Ata­
"Kutadgu Bilig"de faydacılık, olumculuk yararcılık; "dmnitas"ın yanıbaşında türk'ün işaretiyle T ü r k Dil Kurumunun çalışma programına alınmış ve yayımları
"humanitas" r
birer birer gerçekleştirilmiştir. Bu arada bu dev yazı anıtlarını işleyip bugünkü
BİBLİYOGRAFYA 1
dilimize çeviren ve şimdi aramızdan ayrılmış bulunan üç emektar arkadaşımızı da
burada rahmetle anmak gerekir: Aynı sıra İle Hüseyin N a m ı k O r k u n (1901-1956),
Metin dışı: 1 . Karahanlı devletinin kronolojisi
Reşit Rahmeti Arat (1900-1964), ve A h m e t Besim Atalay (1882-1965).
2. Karahanlılar devletinin haritası

1 ağustos 1932'de, y u r t dışında iken, İstanbul gazetelerinde " O r h o n Yazıtları­


nın 1200. Yıldönümü" başlığı ile bir yazı dizisi yayımlamakla Atatürk'ün beğenisini
kazandım. Şu anda bu yazımı kitaplığımda, yayımları gerçekleştirilmiş olan bu üç
T ü r k y a z ı anıtının ve Atatürk'ün gölgesinde yazıyorum. Ö m r ü m vefa ederse, 1972'de
üçüncüsü de böyle olacaktır, inşallah.

3 n i s a n 1969 g ü n ü , k u t l a m a t o p l a n t ı s ı n d a k i k o n u ş m a m ı n önsözü:
Şu anda, en geniş anlamıyle T ü r k yazınının ilk Müslüman verimi ve T ü r k dil
ve lehçelerinin dünya çapındaki ilk başyapıtı olan Kutadgu Bilig'in yazılışının 900.
yıldönümünü kutlamak ve bu yapıtı, önünde hiçbir Türkçe örnek bulunmadan, bir
A. D Î L Â Ç A R
8

çırpıda meydana getiren Balasagun'lu Yusuf Has Hacib'in yüce adını rahmetle ana­
rak onun önünde sevgi ve övgü ile yükünmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz.
G e r e k Kutadgu Bı/ig'in gerek Balasagun'lu Yusuf'un yalnız duygusal olarak değil,
bilimsel gerçeklere göre de ulu ve yüce olduklarının tanıt ve kanıtlarını, bilgim ve
gücüm yettiği kadar önünüze sermeğe çalışacağım. Bu şerefli ve törensel görevi bana
emanet ettiklerinden dolayı kurumumuzun Y ü r ü t m e Kuruluna ve Genel Yazmanı­
mız sayın Ömer Asım Aksoy'a teşekkürlerimi bir gönül borcu olarak burada bildir­ AÇIKLAMA
mek isterim.
B u k i t a b ı , başlıca, öğrencilerle geniş halk k a t m a n l a r ı için y a z d ı m . Kutadgu
Bilig'i açık bir dille, olduğu gibi t a n ı t m a k t a n b a ş k a bir ç a b a m yoktur. T u t u m ve
a n l a t ı m ı m ı b u amaca uygun k ı l a r a k güç anlaşılır bilimsel çözümlemelere dalmaktan
kaçındım.
" T ü r k D i l i " dergimizin 1969 y ı l ı nisan s a y ı s ı n d a çıkan "Kutadgu Bilig'in 900.
Y ı l d ö n ü m ü (1069-1969) ve Balasagunlu Y u s u f " başlıklı y a z ı m ı , 3 nisan 1969 g ü n ü
T ü r k D i l K u r u m u salonunda d ü z e n l e n e n kutlama t o p l a n t ı s ı n d a k i k o n u ş m a m ı ve
a y m y ı l ı n 21 a r a l ı k g ü n ü Ankara'da " M â n e v i C i h a z l a n m â Cemiyeti" nde a y n ı a m a ç l a
v e r d i ğ i m k o n f e r a n s ı birbiriyle k a t ı ş t ı r a r a k , b u n l a r ı ayni tutuma göre g e n i ş l e t t i m ve
Kutadgu Bilig metninden ç o k s a y ı d a ilginç beyitler (atasözleri, "Bahar Şiiri",
t ü r l ü konularda özdeyişler, lirik p a r ç a l a r v.b.) seçtim, çevirilerini de ekledim. H e r
ç e v i r i n i n a y r ı n t ı l ı sözlüğünü de vermeyi f a y d a l ı bir y ö n t e m bildim.
B a ş l ı c a a m a c ı m , T ü r k y a z ı n ı n ı n b u i l k b a ş y a p ı t ı n ı ve onun b ü y ü k y a z a r ı olan
Balsagunlu Y u s u f ' u , 900. y ı l d ö n ü m l e r i d o l a y ı s ı y l e o k u r l a r ı m ı z a t a n ı t m a k , sevdirmek
ve y a p ı t l a y a z a r ı n ı n b ü y ü k l ü k l e r i n i g ö s t e r m e k t i r .
Kutadgu BiZig'in bizdeki i l k ç e v r i y a z ı s ı n ı ve çevirisini rahmetli Prof. R .
R a h m e t i A r a t 1947 ve 1959 y ı l l a r m d a verdi. B u ç e v r i y a z ı , y a p ı t ı n elde bulunan ü ç
el y a z m a s ı n ı , d e n e ş t i r m e k yoluyle s a p t a n m ı ş t ı r . Gereksiz karışıklık yaratmamak
için, b u ç e v r i y a z ı y ı b ü y ü k bir değişiklik yapmadan, aşağı y u k a r ı olduğu gibi burada
k u l l a n m a y ı uygun buldum.* O k u n u ş f a r k l a r ı n ı , metin çevirilerinin sonuna ekledi-
d i ğ i m s ö z l ü k l e r d e gösterdim, e ~ i , o ~ u , ö/~u, d a l g a l a n m a l a r ı gibi: Örneğin,

* Çevriyazıda pratik amaçla yaptığım ufak değişiklikler, daha doğrusu yalınlaştırmalar, şunlar­
dır:
1. Y a z ı ile gösterilmemiş sesleri işaretleyen a, e, ı, i , o, ö, u, ü gibi altları noktalı harfleri kul­
lanmamam; e'(== kapalı e) karfine yer vermemem; y a b a n c ı sözcüklerde â, i , ö, ü gibi uzun vokalleri
a y ı r t etmemem. ' • . ' ' < '
2. ng ( = tfl^'fj ) "digraf'ını hep gerçek ses değeriyle y harfi ile göstermem.
3. Üstleri işaretli ğ (— kaim g) ve ğ ( = sızıcı g, y ) harflerini kullanmamam, ince g'yi (— S" ) 4°
bu araya katmam; k a l ı n k ( = . Jj ^ ile ince k'yi ( = Ç ) de hep k harf i ile karşılamam.

4. d h / z / S ( = i ) , w/v/B(= J ) , k / q ( = J ) , ş ( = ^ ) , d / z ( = J,), 0 t ( = i ). ? (=
Ji )» S (— th, 0^ ¿ 1 ) , * ( = . * . ) , ' ( = ^ ) gibi harflere yer vermemem.
Buna karşılık y a b a n c ı asıllı sözcüklerde geçen j ( — j ) l i ( ~ ^ ) v e h ( = ^ ) ses değerlerini
göstermeyi doğru buldum. B u sesbilgisi incelikleri, y a z ı m ı n " K a r a h a n l ı Türkçesi K ı l a v u z u " bölümünde
gösterilmiştir. •
10 A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B t L l G İNCELEMESİ 11

yelr^/yil ( = yel), etmekr^itmek (— d ü z e n l e m e k ) , termekr-^tirmek ( = dermek), odu- Birinci b ö l ü m d e K a r a h a n l ı devletinin coğrafyası, tarihi ve k ü l t ü r ü , Balasa-
makr^udumak ( = uyumak), todu^tudı ( = b ü t ü n ) , örün,—'ürün ( = ak), küvezr^ gunlu Yusufun kişiliği, k a y n a k l a r ı ve eski T ü r k l e r l e olan ilişkisi ele alınmıştır.
kövez ( = kurumlu, kibirli), yeg~yek ( = ş e y t a n ) gibi.
İkinci b ö l ü m d e Kutadgu Bilig'in el y a z m a l a r ı , ilk okuma denemeleri* ve U y ­
Metin çevirisinde, bunu a m a c ı m a uygun k ı l m a k z o r u n l u ğ u ile k a r ş ı l a ş t ı m . Prof. gur y a z ı s ı üzerine bilgi verildikten sonra, ilk T ü r k ç e deneme olarak, K a r a h a n l ı T ü r k -
Rahmeti her halde "edebî zevk" s a ğ l a m a k a m a c ı y l e , çevirisini bize "sözlüksel"den çesinin bir gramer özeti y a p ı l m ı ş t ı r . B u geniş özet, y a p ı t t a yer alan sözcük açıklama­
(lûgavî) daha çok "anlamsal" (mealen) olarak v e r m i ş t i r . Elinizde bulunan bu y a p ı t t a larını destekleyip tamamlamak ve o k u r l a r ı n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i gereği gibi anla­
ise öğretici bir a m a ç g ü d ü l d ü ğ ü için, ç e v i r i d e sözcüklerin t a m karşılığını vermeyi m a s ı n a y a r d ı m etmek a m a c ı y l e k o n m u ş t u r .
"edebî zevk"ten y e ğ s a y d ı m . Örneğin, 4967. beyttekiyarudı bu dünya iri hem kuzı sö­
Ü ç ü n c ü b ö l ü m Kutadgu Bilig'in t a m çözümlenmesini ele almıştır. B a ş t a t ü r ­
z ü n ü s a y ı n profesör T ü r k i y e T ü r k ç e s i n e " d ü n y a n ı n her t a r a f ı ışıklara b o ğ u l d u "
lü konularla ilgili bulunan ve X I . bapa kadar s ü r e n öğretici p a r ç a l a r , özdeyişler
diye çevirmiş, benim ç e v i r i m d e ise "ışıdı d ü n y a , güneş gören y e r i de g ö r m e y e n i de"
seçilerek dilimize çevrilmiştir. Kutadgu Bilig'va. ana bölümü tartışmalı diyalog
denmiş, alttaki s ö z l ü k t e de "yarumak — ışımak, ir = g ü n e y , güneşli yer, kuz =
biçiminde olduğu için, h i k â y e n i n 3. ve 4. b ö l ü m l e r i n i sahne y a z ı s ı k a l ı b ı n a d ö k m e k
kuzey, güneş g ö r m e y e n yer" açıklaması y a p ı l m ı ş t ı r . B a ş k a bir yerde (552. beyt),
faydalı görülmüştür.
saya tegse beglik ulugluk oka, kiçiglik anuk tut örün bolguka s ö z ü n ü Prof. R a h m e t i
lehçemize şöyle ç e v i r m i ş : "sana beylik ve b ü y ü k l ü k erişirse, b u devlet i ç i n d e saç ve D ö r d ü n c ü b ö l ü m , Kutadgu Bilig'i d ü n y a e d e b i y a t ı çerçevesi içerisinde gereği
sakalının ağarması için, kendini k ü ç ü k tut ve m ü t e v a z ı ol." B e n ise ş ö y l e d e m i ş i m : gibi d e ğ e r l e n d i r m e k a m a c ı y l e a h l â k , hikmet, "pendname", ö z d e y i ş , "siyasetname",
"sana erişirse beylik, u l u l u ğ u anla; alçak g ö n ü l l ü k l e h a z ı r l a n a ğ a r m a ğ a " ; alttaki söz­ " d ü s t u r n a m e " , ü t o p y a l a r , devlet k u r a m ı ve felsefesi, yasa ve y ö n e t i m l e ilgili b a ş ­
l ü k t e de şu a ç ı k l a m a l a r ı y a p m ı ş ı m : tegmek = d e ğ m e k , e r i ş m e k , okmak /ukmak lıca y a b a n c ı y a p ı t l a r l a deneştirilmesine değinilmiştir. B u yolda bir k ı l a v u z olmak
= anlamak, kiçiklik — k ü ç ü k l ü k , alçak g ö n ü l l ü l ü k , anuk tutmak — h a z ı r l a n m a k , ü z e r e , birçok ü n l ü y a b a n c ı y a p ı t l a r ı n konusu özetlenmiş, b a ş k a l a r ı n ı n k o n u l a r ı k ı ­
örün /ürün -— ak, örün bolmak = a ğ a r m a k . Y i n e s a y ı n p r o f e s ö r 6531. beytteki saca açıklanmış, kimi y a p ı t l a r için de k ı s a bibliyografya bilgisi vermekle yetinilmiş-
hazânmu lüşüttüm'ü " h a z â n a m ı u ğ r a t t ı m " olarak T ü r k ç e m i z e ç e v i r m i ş , benim çevi­ tir.
rim ise ş ö y l e d i r : " s o n b a h a r ı m ı çiğnedim", a ç ı k l a m a m da ş ö y l e : "hazân ( F a r s ç a ) = A l t ı n c ı b ö l ü m d e Balasagunlu Y u s u f ' u n asıl a m a c ı n ı , onun, terimin klasik anla-
sonbahar, güz, k u r u m u ş , d ö k ü l m ü ş yaprak, tüşütmek = ü s t ü n e basmak, çiğnemek". m ı y l e bir h u m a n i z m a c ı o l d u ğ u n u b e l i r t m e ğ e çalışılmıştır.
Y a p ı t t a geçen gökbilim terimlerini Prof. R a h m e t i , T ü r k ç e m i z d e ş ö y l e k a r ş ı l a m ı ş t ı r :
5676 ve 6220. beyitlerde Yıldrıkh Y ı l d ı r ı k , Adgırh da A y g ı r , 6220. beytteki Yitiken'i Kutadgu Bilig'le ilgili özlü bir bibliyografya, harita ve bir Karahanlı devleti

Y e d i - K a r d e ş l e r , 6221. beytte de Erentir'i Erentir. B e n b u n l a r ı T ü r k i y e T ü r k ç e s i kronolojisi bu y a p ı t ı tamamlar.


terimleriyle karşılamışım: Yildrık = Öncü ( L a t . Procyon), Adgır = AkyndTz B u y a p ı t , Kutadgu Bilig'i halkın kolaylıkla anlayabileceği bir duruma ge­
(-Lat. Sirius), Yitiken = B ü y ü k A y ı ( L a t . Ursus m a j ö r ) , Y e d i K a r d e ş l e r , Erentir tirme denemesi olduğu için, o l d u k ç a ağır bir sorumluluk t a ş ı m a k t a d ı r . Y u k a r d a be­
de = İkizler ( L a t . Gemini). l i r t t i ğ i m gibi, a m a c ı m , T ü r k k ü l t ü r ü n ü kısa bir süre içerisinde doruklara kadar y ü k ­
seltmiş olan K a r a h a n l ı devletini, Balasagunlu Y u s u f ' u , Kutadgu Bilig'i ve genel­
Çevirilerim b a ş k a l a r m k i n d e n daima bağımsız o l d u ğ u için, değerlendirmeleri­
likle güzel ve zengin K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i sevdirmektir. S a y g ı m ve h a y r a n l ı ğ ı m
min sorumluluğunu t a ş ı m a k t a y ı m . Son y ı l l a r d a K ö k - T ü r k ç e ile Uygur ve K a r a h a n l ı
b ü y ü k olan ilk ansiklopedicimiz Balasagunlu Y u s u f ' u d o ğ r u a n l a d ı ğ ı m ı ve tanıttığı­
Türkçelerinin sözlükbilgisi a l a n ı n d a yeni y a y ı n l a r ortaya k o n m u ş , bunlar Ku-
m ı s a n ı y o r u m . S a y ı n o k u r a l a r ı m da y a p ı t ı m ı gözden g e ç i r d i k t e n sonra b u kanışa
tadgu BiKg'de geçen sözcüklerin gerçek a n l a m ı n a da ışık t u t m u ş t u r . Bunlardan bi­
v a r ı r l a r s a , emeğimin b o ş a g i t m e m i ş o l d u ğ u n u t a n ı t l a m ı ş olacaklar.
rini özellikle burada anmak isterim: 1969'da, Sovyet Bilimler Akademisine b a ğ h
Dilbilim E n s t i t ü s ü n c e Leningrad'da y a y ı m l a n a n ve K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i de içine
alan Drevnetyurkskiy Slovar' ( E s k i T ü r k ç e Sözlüğü). Okuyana kolaylık sağlamak A. Dilâçar
amacıyle, ben sözlüğümü toplu olarak y a p ı t ı n sonuna koymaktansa, onu her çevi­
ri b ö l ü m ü n ü n sonuna p a r ç a p a r ç a ekledim.

Kitap altı ana b ö l ü m e a y r ı l m ı ş t ı r : 1. " K u t a d g u Bilig"in A l t K a t m a n ı , 2. " K u -


* B u bölümde verilen resimlerden von Hammer'le ilgili olanlarını Graz Üniversitesinden Prof.
tadgu Bilig" in Filolojisi, 3. "Kutadgu B i l i g " 4. " K u t a d g u B i l i g " i n Değerlen­
Dr. Franz Sauer göndermiştir. Gerek ona gerek Hammer - Purgstall - Gesellschaft'a burada te­
dirilmesi, 5. D ü n y a E d e b i y a t ı Çerçevesi İçerisinde " K u t a d g u Bilig", 6. S o n u ç . şekkürlerimi bildirmeği bir borç bilirim.
i . "Kutadgu Bilig"in Alt Katmanı ve Baiasaguniu Yusuf

1. " K u t a d g u B i l i g " ve K a r a h a ı ı h l a r : H u n
Türklerinden Karahanhlara

Kutadgu Bilig, T ü r k l e r i n Karahanlı, İlighanlı y a d a H a k a n ı denilen dev­


leti z a m a n ı n d a , 1069 y ı l ı n d a , Baiasaguniu Yusuf'un y a z d ı ğ ı ö n e m l i ilk M ü s l ü m a n
yapıtıdır.

K a r a h a n l ı l a r ı n , A s y a T ü r k l e r i n i n X I V . y ü z y ı l a kadar k u r d u k l a r ı devletler
a r a s ı n d a k i yeri, şu tablodan kolayca a n l a ş ı l a b i l i r :

H u n l a r ( A s y a : M . Ö . 220-M.S. 216; A v r u p a : 374-496), T a b g a ç y a da T'o-pa'-


lar (436-557), K ö k - T ü r k l e r (552-745), Kutluklar (681-745), Türkeşler (690¬
766), Uygurlar (747-840), Kartuklar (766-932), K a r a h a n l ı l a r (932-1212), Harezm-
liler (1172-1231), Ç a ğ a t a y l ü a r (1227-1530; dil olarak: X I X . y ü z y ı l sonuna kadar).

T ü r k k a ğ a n l a r ı n ı n ilk M ü s l ü m a n soyu olan K a r a h a n l ı l a r ı n t ü r e y i ş i n i t ü r l ü


T ü r k k ö k l e r i n e b a ğ l a m a k isteyenler o l m u ş t u r . K i m i n e göre onlar T ' u - k i u e T ü r k l e ­
rinden, b a ş k a l a r ı n a göre U y g u r T ü r k l e r i n d e n , Y a ğ m a T ü r k l e r i n d e n , Çiğil T ü r k ­
lerinden, K a r l u k T ü r k l e r i n d e n , K a r l u k - Y a ğ m a k a r ı ş ı m ı n d a n , y a da T ü r k m e n l e r ­
den t ü r e m i ş l e r d i r . B u g ö r ü ş l e r d e n en d o ğ r u olanı, genel k a n ı ş a göre, K a r l u k görüşü
olsa gerek. K a r l u k T ü r k l e r i 747-840 y ı l l a r ı n d a Uygur birliğine bağlı bulunuyor­
l a r d ı . B u n a göre, eğer K a r l u k - K a r a h a n l ı g ö r ü ş ü n ü k a b u l edecek olursak o zaman
K a r a h a n l ı l a r çağını, ö n c e s i y l e birlikte, şu b ö l ü m l e r e a y ı r a b i l i r i z : 1. U y g u r - K a r l u k
b i r l i ğ i : 766-840; 2. İ s l â m d a n ö n c e k i K a r l u k y a d a K a r a h a n l ı devleti: 840-932;
3. M ü s l ü m a n K a r l u k y a da K a r a h a n l ı devleti: 932-1212.

840 y ı l ı n d a U y g u r - K a r l u k birliğinin ç ö k m e s i ü z e r i n e i s l â m d a n ö n c e k i K a r a h a n ­
l ı l a r devletini kuran K ü l Bilge k a ğ a n d ı r . B u n u n a r d a s ı B a z i r k a ğ a n o l m u ş , bir süre
sonra t a h t ı A b d ü l k e r i m Satuk B u ğ r a K a r a h a n ' a g e ç m i ş t i r ( ö l m . 955). Satuk B u ğ r a
K a r a h a n ' d a n ç o k ö n c e , 705-715 y ı l l a r ı n d a , A r a p l a r ı n Horasan ( k u z e y d o ğ u I r a n )
valisi K u t e y b e ibn M ü s l i m , b a t ı T ü r k l e r i n i n On-Ok devletine s a l d ı r m ı ş , Mavera-
ü n n e h i r (Transoxiana)'e kadar s o k u l m u ş , sonra Araplar 75I'de T a l a ş savaşında
Çinlileri yenilgiye u ğ r a t m ı ş , 776'da İ l i ve Ç u ı r m a k l a r ı n ı n vadilerine g i r m i ş , 792'de
ve 806'da K a r a h a n l ı l a r l a ç a r p ı ş m ı ş , 960 s ı r a l a r ı n d a d a T ü r k l e r d e n ilk olarak K a r -
A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 15
14

luklara i s l â m l ı ğ ı k a b u l e t t i r m i ş t i r . Ne v a r k i , m e n k ı b e l e r e g ö r e , K a r a i a n l ı l a r d a i s ­ 2. K a r a h a n ' ı n anlamı


l â m l ı k , K a ş g a r a sığınmak zorunda k a l m ı ş olan S a s a n l ı Prens Nasr'm etkisiyle, y u ­
karda anılan A b d ü l k e r i m Satuk B u ğ r a K a r a h a n z a m a n ı n d a , 932'de kabul e d i l m i ş ­ A l t a y mitolojisine g ö r e , evrenin b a ş t a n r ı s ı "zengin b ü y ü k " a n l a m ı n a gelen
tir. B u r a d a k i T ü r k l e r daha önce Buddha'cı (Burkancı) idiler. Kutadgu Bililg'de B a y Ülgen'dir. O , dokuz k a t l ı bir altın d a ğ ı n ı n tepesindeki gök s a r a y ı n d a otururdu.
"Burkan'm evini y a k , y ı k , orada mescit ve cemaat meydana getir" denmesi bunu İ l k a d a m ı , okyanusun dibindeki ç a m u r d a n yaratarak ona E r l i k a d ı m verdi. B a y
tanıtlar. Ulgen, y a r a t ı k l a r ı k a y ı r d ı ğ ı için ona K a y r a H a n d a denirdi. K a r ı s ı n ı n a d ı H a n ı m '
d ı ; Y a ş ı g a n , K a r ş ı t , Bahtagan, K a r a , K u ş h a n , K a n ı m ve Y a y ı k a d ı n d a da yedi
S a t u k B u ğ r a K a r a h a n ' m a r d a s ı S ü l e y m a n H a n ' d a n sonra H a r u n el-Hasan
oğlu v a r d ı . Bunlardan K a r a H a n (krş. İngilizlerin K a r a Prens'i [Black Prince,
B u ğ r a H a n ( ö l m . 992) tahta çıkmış, î l i g Nasr bin A l i 999 y ı l ı n d a B u h a r a ' y ı ele ge­
1330-1376 ]), ışıkla dolu baba o c a ğ ı n d a n k a ç a r a k k a r a n l ı k t a m u y u b a r ı n a k edindi.
çirmiş ve burada S a m a n l ı o ğ u l l a r ı n m s a l t a n a t ı n a son v e r m i ş t i r . B u arada K a r a h a n -
K a r ş ı l a ş t ı r m a l ı mitolojiye g ö r e , K a r a H a n , y ı l d ı z t a n r ı l a r ı n d a n biri olup rengi ve
hların batı k o m ş u l a r ı olan İran'daki S a m a n l ı o ğ u l l a r ı (874-999), 999 ile 1003
b a ş k a nitelikleriyle A v r u p a l ı l a r ı n Saturnus (Arap. Z ü h a l , T ü r k . Sekendir) gezege-
yılları arasında y u r t l a r ı n d a n kovulduktan ve T ü r k asıllı Gazneli Mahmut (970
niyle d e n e ş t i r i l e b i l i r . Saturnus'a eski Babilliler "kara y ı l d ı z " d e m i ş l e r d i . Altay-
-1030) tahta oturduktan sonra, K a r a h a n l ı l a r b u sınırı g ü v e n l i ğ e k a v u ş t u r m u ş ve
T ü r k mitolojisine göre, Ö t ü g e n , ana y e r y ü z ü (sonra "kutsal orman"); U l u k e n de
o s ı r a l a r d a , H a r u n el-Hasan B u ğ r a H a n ' ı n a r d a s ı olarak K a ş g a r ' d a h ü k ü m s ü r e n
s ü t n i n e d i r . K u t , d o ğ a n ı n ısı (sahibi; sonra "saadet ve bereket" a n l a m ı n a ) ; S ü r ,
Y u s u f K a d i r H a n ( h ü k . 1014-1024; ö l m . 1032) Gaznelilerle bir a n t l a ş m a y a p m ı ş t ı r .
canlıların ve nesnelerin tini (ruhu); T ü n de k ö t ü ruhtu. Yer kudun pardı, "yer k u ­
Ne v a r k i , K a d i r H a n ' ı n , birliği koruma yolunda gösterdiği ç a b a l a r ı b o ş a ç ı k a r a n t u n (bereketini) y i t i r d i " demekti. T ü r k l e r d e K a r a H a n ' ı n y a n ı b a ş ı n d a bir de Sarı
oğulları 1047'de K a r a h a n l ı devletini p a y l a ş m ı ş l a r d ı r . K a ş g a r ' d a K a d i r H a n ' ı n b ü ­ H a n (Saruhan) efsanesi v a r d ı . B a ş k a bir efsaneye göre de K a r a H a n , Moğol Han'ın
y ü k oğlu, prenslik ç a ğ ı n d a B u ğ r a Tiğin denilen S ü l e y m a n Arslan H a n ; kuzeyde T a ­ büyük oğludur.
laş, Ş â ş y a da Ç â ç ( T a ş k e n t ) ve İsficab bölgesinde K a d i r H a n ' ı n ikinci oğlu, prens­
liğinde Yağan (fil) Tiğin denilen Mahmut B u ğ r a H a n ( ö l m . 1074); orta b ö l g e d e Efsaneden bilime d ö n e c e k olursak, K a r a H a n , " b ü y ü k , b a ş h a n " demektir.
bulunan Uzgand y a d a Ö z k e n d ' d e (Fergana bölgesi) de h a n ı n i k i k ü ç ü k o ğ u l l a r ı Çinlilere uyarak, y ö n l e r d ö r t renk adiyle a n ı l ı r d ı : kuzey = k a r a ; g ü n e y = kızıl;
T u ğ r u l ile H a r u n . K a ş g a r ' d a S ü l e y m a n Arslan H a n 1056 y ı l m a kadar h ü k ü m s ü r ­ d o ğ u = g ö k (mavi); b a t ı = ak. T ü r k k a ğ a n l a r ı n d a n kuzeyde o t u r a n ı "büyük
m ü ş , yerini oğlu H a s a n bin Arslan'a (tam a d ı ve s a n ı ile: H a k a n T a v g a ç Uluğ B u ğ ­ han" s a y ı l ı r d ı . T ü r k t ö r e s i n e göre kara sanı, " b ü y ü k l ü k , y ü k s e k l i k , b a ş a t l ı k " an­
ra K a r a H a n E b u A l i H a s a n b. Arslan H a n ; ö l m . 1103) b ı r a k m ı ş t ı r . H a s a n B u ğ r a l a m ı n ı verir o l m u ş t u . Karahan'a. a n l a m d a ş olarak İlek-han y a d a llig-han s a n ı da
H a n , K a r a h a n l ı l a r a r a s ı n d a , d ü r ü s t y ö n e t i m i , bilim ve sanat a d a m l a r ı n ı k o r u m a s ı k u l l a n d ı r d ı . B ü y ü k l ü k s a n ı olarak Kara a d ı , ç o k kez öz adlara d a t a k ı l ı r d ı : K a r a
ile kendine o l a ğ a n ü s t ü bir yer, yurt sınırlarını a ş a n bir ü n s a ğ l a m ı ş ve o çağlar için T e m ü r , K a r a B u g a , K a r a Sorjay, K a r a Togma, daha s o n l a r ı K a r a Yusuf, K a r a
T ü r k l e r i n H a r u n ü ' r - r e ş i d i , Carolus Magnus'u (Charlemagne) o l m u ş t u r . K e n d i g ü ­ Osman, K a r a Vasıf, K a r a B e k i r ; boy a d l a r ı n d a n , y ö n l e r e göre A k K o y u n l u , K a r a
n ü n d e Kutadgu Bilig'deiL başka, Kaşgarlı Mahmut'un Kitabü Divanı LûgatHt- K o y u n l u (ongun, y a n i totem, k a v r a m ı da b u n a k a r ı ş m ı ş t ı r ) ; yer a d l a r ı n d a n A k Te¬
Türfe'ü (1072), ve İ m a m A b d ü l f e t t a h A b d ü l g a f a r b. e l - H ü s e y n e l - A l m a ' î ' n i n ( ö l m . rek, K a r a - O r d u v . b . gibi (burada y ö n k a v r a m ı n a u y u l m u ş t u r ) .
1093) Tarih-i Kaşgarî'si yazrimıştır. Türklerin ilk d ü n y a haritası da Kaşgarlı
E s k i T ü r k l e r d e 12 Z o d y a k burcuna ş u h a y v a n a d l a r ı v e r i l m i ş t i : ejder, kaplan,
Mahmut'un Dilara'mda çıkmıştır. K a r a h a n l ı l a r çağı şairlerinden E m i r Arslan
inek, domuz, m a y m u n , sıçan, i t , k u r b a ğ a , y ı l a n , horoz, at, t a v ş a n (Oniki hayvan
H o c a T a r h a n ' ı , E m i r Seyfeddin'i, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e y a z ı l ı y a p ı t l a r d a n d a
takvimine g ö r e : sıçgan [ s ı ç a n ] , u d [ s ı ğ ı r ] , bars [ p a r s ] , t a v ı ş g a n [ t a v ş a n ] , l u [ejder]
Y ü k n e k l i E d i p Ahmed'in X I I . y ü z y d sonunda y a d a X I I I . y ü z y d b a ş ı n d a m ü t e -
y ı l a n , yond [ a t ] , k o y [ k o y u n ] , biçin [ m a y m u n ] , taguk [ t a v u k ] , i t , tonguz [do¬
karib vezninde y a z d ı ğ ı " A t a b e t ü ' l - h a k a y i k " ( G e r ç e k l e r i n eşiği) adlı öğretici şiiri,
m u z ] ) . B u n l a r ı n y a n ı b a ş m d a ongun s a y ı l a n b i r k a ç h a y v a n a d ı d a v a r d ı : Arslan,
a y r ı c a elimizde bulunan b i r k a ç Kur'an tefsirini de burada anmak gerekir. S a y -
b u ğ r a / b o ğ r a (deve a y g ı n ) , y a ğ a n (fil), b ö r i (kurt) gibi. K a r a h a n l ı k a ğ a n l a r Arslan
ram'da d o ğ u p Yesi'de y a ş a m ı ş olan, " D i v a n - ı hikmet" y a z a r ı ve T ü r k tasavvufu­
ve B u ğ r a ongun a d l a r ı n ı a l m a ş ı k l ı olarak k u l l a n ı r l a r d ı : Örneğin, S ü l e y m a n Arslan
nun kurucusu A h m e t Y e s e v î (ölm. 1166) de b u çağın a d a m ı d ı r . H a n ( p r e n s l i ğ i n d e : B u ğ r a Tigin), k a r d e ş i Mahmut B u ğ r a H a n ( p r e n s l i ğ i n d e : Y a ­
ğ a n Tigin), S ü l e y m a n Arslan H a n ' ı n oğlu H a s a n B u ğ r a H a n , B u h a r a ' y ı ele geçiren
H a s a n B u ğ r a H a n ' d a n sonra, K a r a h a n l ı l a r devleti b i r k a ç k a ğ a n daha g ö r m ü ş ,
Nasr'ın oğlu İ b r a h i m B u ğ r a H a n ( p r e n s l i ğ i n d e : B ö r i Tigin).
sonuncular, d o ğ u d a I I I . Mehmet H a n (ölm. 1211), b a t ı d a Mehmet H a n (ölm. 1182
s ı r a l a r ı ) , ortadaki Fergana b ö l g e s i n d e de Osman H a n (ölm. 1212) o l m u ş l a r d ı r . D o ğ u ­ Karahan s a n ı n ı n duygusal bir yorumu d a v a r d ı r . B e n bunu 1932'deki I . T ü r k
dan gelen Moğol asıllı K a r a - H ı t a y ' l a r ( K ' i - t a n ) K a r a h a n l ı devletini 1212'de y ı k m ı ş , D i l K u r u l t a y ı n ı n açılışından bir g ü n önce A t a t ü r k ' ü n y ü c e k a t ı n d a i ş i t t i m . 25 ey­
devletin b a t i b ö l ü m ü de Harezmlilerin eline g e ç m i ş t i r . l ü l g ü n ü öğleden sonra D o l m a b a h ç e S a r a y ı n ı n ü s t k a t ı salonunda h a z ı r l a y ı c ı kurul-
1 6 A. D l L A Ç A R
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 17

dan b i r k a ç kişi A t a t ü r k ' ü ç e v r e l e m i ş , ertesi g ü n k ü K u r u l t a y ı n d ü z e n i n i g ö r ü ş ü y o r ­


K a r a h a n h devleti. B u devletin k a p l a d ı ğ ı topraklar, bugünkü adlarıyle şunlarla
duk. Biraz sonra, K u r u l t a y ı n birinci s ö y l e v i n i yapacak olan Samih Rifat B e y , has­
ç e v r i l i i d i : D o ğ u d a , Doğu T ü r k i s t a n m b a t ı b ö l ü m ü ( T a k l a Makan çölü ile T a r ı m
ta o l d u ğ u n d a n sendeleye sendeleye odacıların y a r d ı m ı y l e içeri girdi. E r t e s i g ü n k ü
ı r m a ğ ı çanağının b a t ı kesimi); kuzeyde, Cungarya, A l a - T a u ( A l a d a ğ ) , Tarbagatay
s ö y l e v i n i bir kez A t a t ü r k ' e okumak istiyordu. O t u r d u , o k u m a ğ a b a ş l a d ı , b i r k a ç sa­
d a ğ l a r ı , Y e d i s u bölgesi, B a l k a ş gölü, K a r a - T a u ( K a r a d a ğ ) , K ı z ı l k u m çölü, A r a l
t ı r sonra Kutadgu J3tKg'den söz ederek Karahan sanını ş ö y l e a ç ı k l a d ı : " K a r a h a n
g ö l ü ; b a t ı d a , K a r a k u r u m çölü, Amuderya (Oxus) ı r m a ğ ı ; g ü n e y d e de H i n d i s t a n ve
a d ı T ü r k l e r a r a s ı n d a h ü k ü m d a r h a n e d a n l a r ı n a mensup olmayan ve halk içerisin­
H i n d u k u ş , Pamir, K a r a k u m d a ğ l a r ı . Fergana bölgesi b u a l a n ı n ortasında bulu­
den y e t i ş e n devlet b a ş k a n l a r ı n a verilen bir s a n d ı r . B i l d i ğ i m i z Oğuz d e s t a n ı Oğuzun
nuyordu; S ı r d e r y a (Jaxarta) ve T a r ı m ı r m a k l a r ı n ı n k a y n a k l a r ı ile y u k a r ı kesimleri
b a b a s ı n ı işte b ö y l e bir K a r a h a n ' d a bulur. O s m a n l ı p a d i ş a h l a r ı n a eskiden
de K a r a h a n h t o p r a k l a r ı ü z e r i n d e y a y ı l m ı ş t ı . Y u r d u n b a t ı bölgesinde eskiden Orta
Osman Kayıhan oğlusun, İ r a n t o p l u l u k l a r ı n d a n olan S o ğ d a k l a r (Sogdiana h a l k ı ) , g ü n e y b a t ı s ı n d a , yani Bu-
Oğuz Karahan neslisin hara'nm g ü n e y i n d e de Toharistan (Orta İ r a n t o p l u l u k l a r ı n d a n olan T o h r i y a da
derlerdi." A t a t ü r k , "hanedana mensup olmayan ve halk i ç e r i s i n d e n y e t i ş e n " sözü­ T u h r i h a l k ı n ı n yurdu) yer a l m ı ş t ı ; İ r a n asıllı olmayan asıl Tohar'lar (yerli a d ı :

n ü işitince gözleri p a r l a d ı , bize b a k t ı . Prof. R a g ı p H u l u s i , Kutadgu Bi/ig'de halk T u y r e , Çin. Tu-hu-la, H i n t . T u k h ü r a , Y u n . Tokharoi) ç o k daha d o ğ u d a , D o ğ u T ü r ­

t a b a k a s ı n a kara budun d e n m i ş o l d u ğ u n u h a t ı r l a t t ı , ben de Cariyle ve E m e r s o n kah­ kistanm K a r a ş a h r , K u ç a ve Turfan b ö l g e l e r i n d e o t u r m u ş l a r d ı r .

r a m a n l a r ı a r a s ı n d a k i f a r k ı k ı s a c a şöyle a n l a t t ı m . " K a h r a m a n l a r ye K a h r a m a n
1047'deki b ö l ü n m e d e n sonra K a r a h a n h devleti c o ğ r a f y a s ı n ı n durumu şöyle
K ü l t ü " (İng. " O n Heroes, Hero-Worship, and the Heroic i n History", 1841; Reşat
i d i : Batı bölümü: M e v e r a ü n n e h i r bölgesi ve Fergana bölgesinin bir b ö l ü m ü ; A m u -
N u r i G ü n t e k i n bu y a p ı t ı Kahramanlar başlığıyle Türkçeye çevirmiştir, 1943)
d e r y a ' n ı n bir kolu olan Zerefşan ü z e r i n d e Buhara, Semerkand; A m u d e r y a ' n ı n y u ­
adlı k i t a b ı n d a I s k o ç y a l ı Cariyle, k a h r a m a n l a r ı n ı , k o y u n s ü r ü l e r i n e benzettiği, hal­
k a r ı kesiminde T i r m i d h ; S ı r d e r y a ' n m orta kesiminde F a r a b (sonraki a d ı : O t r â r ) ;
kı g ü t m e k üzere g ö k t e n i n d i r i l m i ş birer aristokrat k a h r a m a n olarak şekillendirmiş­
a y n ı ı r m a ğ ı n y u k a r ı kesiminde A n d i c a n , Oş, bunun d o ğ u s u n d a da Ö z k e n d y a da
tir. A m e r i k a l ı E m e r s o n ise Temsilci İnsanlar ( î h g . "Representative Men", 1850)
Uzgand. Devlet merkezi, önce Ö z k e n d , sonra Semerkand oldu; ikinci y a n i y a r d ı m ­
adlı k i t a b ı n d a k a h r a m a n l a r ı , bunalım g ü n l e r i n d e ulusun b ü t ü n gücünü bir odak
cı h a k a n da Buhara'da otururdu. Doğu bölümü: K u z e y d e Çu ile S ı r d e r y a ı r m a k l a r ı
gibi kendi ö z ü n d e toplayan ve b u güçle ş a h a k a l k a n , ulusun b a ğ r ı n d a n d o ğ m u ş
a r a s ı n d a k i Ş â ş y a d a Çâç (sonraki a d ı : T a ş k e n t ) , bunun d o ğ u s u n d a Talaş y a da T a ­
demokrat bir kahraman olarak t a n ı t m ı ş t ı r . Gerek S a m i h R i f a t B e y i n , gerek Prof.
raz, kuzeyinde de Isficab; Y e d i s u bölgesi, Fergana bölgesinin b ü y ü k bir b ö l ü m ü ,
R a g ı p Hulusi'nin a n l a t t ı k l a r ı K a r a h a n b u tipte bir k a h r a m a n olsa gerek" dedim.
K a r a - K ö l ' e ( K a r a g ö l ) d ö k ü l e n K a ş g a r suyu ü z e r i n d e Ordukend y a da K a ş g a r , bu­
A t a t ü r k ' ü n gözleri yine p a r l a d ı , g e r ç e k t e kendisi de b u tipte ve anlamda bir K a f a -
n u n g ü n e y i n d e Y a r k e n d (ikisi de T a r ı m ı r m a ğ ı n ı n y u k a r ı kesiminde); Issık- K ö l ' ü n
handı.
(Isıkgöl) b a t ı s ı n d a n ç ı k a n Ç u ı r m a ğ ı ü z e r i n d e K u z - O r d u y a da K a r a - O r d u , bunun
y a k ı n ı n d a da Balasagun ( S û y â b ) ; I ş ı k - K ö l ' ü n k u z e y d o ğ u s u n d a , Balkaş gölüne
3. K a r a h a n l ı devletinin coğrafyası
d ö k ü l e n İli ı r m a ğ ı ü z e r i n d e A l m a l ı k ; K a ş g a r ile A l m a l ı k a r a s ı n d a , d o ğ u s ı n ı r ı n d a
Karahanh devletinin (932-1212) X - X I I I . yüzyıllarda egemenliği altında A k s u ; k u z e y d o ğ u d a Cungarya b o z k ı r l a r ı , A l a - K ö l ( A l a g ö l ) , I r t ı ş ı r m a ğ ı ; g ü n e y d o ğ u ­
bulunan topraklarda b u g ü n , R u s l a r d a n ve Ç i n l i l e r d e n b a ş k a , Karakalpak-, T ü r k ­ da T a k l a Makan çölü ve s ı n ı r a y a k ı n Hotan şehri; g ü n e y sınıra y a k m , H i n d u k u ş
men, Özbek, K a z a k , K ı r g ı z ve Y e n i U y g u r ( T ü r k î y a da D o ğ u T ü r k l e r i denilen D o ­ ile K a r a k o r u m d a ğ l a r ı a r a s ı n d a , Gilgit. B u b ö l ü m ü n merkezi Balasagun şehri i d i ,
ğu T ü r k i s t a n h l a r ) T ü r k l e r i , g ü n e y i n bir b ö l ü m ü n d e de İ r a n asıllı Tacikler y a ş a ­ ikinci y a n i y a r d ı m c ı hakan da K a ş g a r ' d a kimi zaman d a T a l a s ' t a otururdu. Ku­
maktadır. Eskiden doğuda, Karahanhlardan önce, Uygur Türklerinin yerleştikleri tadgu Bilig yazddığı yıllarda başkent Kaşgar'dı.
K u ç a , K a r a ş a h r , T u r f a n , K a r a - H o ç o , H o ç o , B e ş b a l ı k v.b. b u g ü n Çin devletinin
m a l ı olmuş, a d l a r ı bile d e ğ i ş m i ş t i r : K a r a ş a h r yerine Y e n ç ' i gibi. B u n l a r ı n da doğu­ B a t ı d a , K a r a h a n h devletinin d ı ş ı n d a olarak, A m u d e r y a üzerinde Gürgene,
sunda bulunan eski K ö k - T ü r k a l a n ı n d a , O r h o n ı r m a ğ ı k ı y ı l a r ı n d a k i Ordu-Balık bunun g ü n e y i n d e H i v e (Harezm), daha g ü n e y d e k i K a r a k u m bölgesinde Merv, gü­
(Karakorum), K a r a - B a l g a s ü n , b u g ü n M o ğ o l i s t a n ' ı n k u z e y b ö l ü m l e r i n d e n d i r . T ü r k ­ n e y b a t ı d a da B e l h şehirleri v a r d ı . O r t a ç a ğ ı n ü n l ü ipek yolu K a r a h a n l ı l a r y u r d u n u n
lerin kutsal Ö t ü k e n o r m a n ı ve d a ğ l a r ı ise, U b s a N o r ' u n (Moğol, nor = göl) kuzeyin­ g ü n e y kesimlerinden geçerdi ( K a ş g a r , Y a r k e n d v.b.).
de, Sovyetler B i r l i ğ i n d e k i T u v a T ü r k l e r i Ö z e r k Cumhuriyeti ile M o ğ o l i s t a n sını­
rındadır. B u g ü n b u yerlerden A r a l gölü, G ü r g e n e (şimdi Urgenc) ve H i v e , K a r a k a l p a -
kistan'da; B u h a r a , Semerkand, Ş â ş ( T a ş k e n t ) , Fergana, Ö z b e k i s t a n ' d a ; Merv,
E s k i T ü r k devletlerinin t o p r a k l a r ı n ı d o ğ u d a n g ü n e y b a t ı y a d o ğ r u şöyle izleye­
Türkmenistan'da; Otrâr (Fârâb), Türkmenistan-Özbekistan sınırında; Talaş ve
biliriz: K u z e y d o ğ u d a K ö k - T ü r k , b u n u n g ü n e y b a t ı s m d a U y g u r , b u n u n da b a t ı s ı n d a
Balasagun (Sûyâb) Kırgızistan'da; Kokand, Özbekistan-Tacikistan sınırında;
A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
18

Belh Afganistan'da; İsficab, K u z - O r d u K a z a k i s t a n ' d a ; K a ş g a r (sonraki a d ı : K o c ile B u h a r a a r a s ı n d a k i b o z k ı r l a r d a , Z e r e f ş a n ı r m a ğ ı n ı n k ı y ı l a n y a k ı n ı n d a . "Türk


şih. şimdiki a d ı : Su-fu), Çin T ü r k i s t a n m d a b u l u n m a k t a d ı r . Meliğinin Ş e h r i " denilen K ö k ş i b a g a n y ı k ı l a r ı n d a K a r a h a n l ı ç a ğ ı n d a n k a l ı n a bir
mescit k a l ı n t ı s ı v a r d ı r . Semerkand'da Alp E r Torja'nm ve T ü r k k a h r a m a n l a r ı m ı ' .
4. K a r a h a n l ı devletinin k ü l t ü r merkezleri V I I - X . y ü z y ı l l a r d a n kalma, p i ş m i ş topraktan y a p ı l m ı ş heykellerinin kalıntıları
da bulunmuştur.
Karahanb devletinin belli başlı k ü l t ü r merkezleri, b a t ı d a Semerkand, B u b a r a ,
Buhara: B u g ü n Ö z b e k i s t a n ' d a bulunan B u h a r a , E s k i ç a ğ l a r d a bir Buddhisl
F â r â b (Otrâr), Çâç y a da Ş â ş ( T a ş k e n t ) , d o ğ u d a d a Balasagun ( S û y â b ) ile K a ş g a r
şehri idi. A d ı n ı n etimolojisi (Buhara < Sanskrit, vihdra = m a n a s t ı r , Çincodeki.
şehirleri idi.
ç e v r i y a z ı Pu-ho, S o ğ d a k ç a P ı e y V ) bunu t a n ı t l a m a k t a d ı r . Semerkand'la birlikte B u ­
Semerkand: İ r a n asıllı S o ğ d a k l a r m eski yurdunda, Zerefşan ı r m a ğ ı n ı n y u k a r ı
hara ş e h r i de, İ r a n asıllı topluluklardan S o ğ d a k ' l a r m o t u r d u ğ u Sogdiana bölgesinde,
kesiminde, sol k ı y ı d a bulunan bu şehrin tarihi, B ü y ü k İ s k e n d e r ' e (M. O. 356-323)
Zerefşan ı r m a ğ ı ü z e r i n d e k u r u l m u ş ve B u d d h a dinine bağlı ö n e m l i bir şehirdi.
kadar çıkar. O zamanki adı Marakanda idi. B u a d ı n kesin bir etimolojisi y a p ı l m a ­
M. Ö. V . y ü z y ı l d a Çinliler B u h a r a ' y a N u - m i d e m i ş l e r , M. S. 627'de onu. yeni adiyle
mışsa da adm -kanda p a r ç a s ı n ı n a n l a m ı n ı biliyoruz *. Çin tarihinin H a n çağında
a n m ı ş l a r ve ş e h r i n B u h a r H u d a t denilen prenslerini t a n ı m ı ş l a r d ı r . İ s l â r a m y a y ı l ı ş ı
(M. Ö. 202-M. S. 220) Semerkand'm a d ı Ç i n c e d e Sa-mo-kian ş e k l i n d e geçmiş ve
çağında, 674'te, Araplardan Ubeydullah b. Z i y a d buralara kadar sokularak şehri
K'ang-ku denilen devletin b a ş k e n t i o l m u ş t u r . B u sv :ece de şehir, s ı r a s ı y l e Mani,
ele geçirmeğe çalışmışsa da b a ş a r ı s ı z k a l m ı ş t ı r . B u s ı r a l a r d a şehirde S o ğ d a k ç a ko­
Hıristiyan ve B u d d h a dinlerinin etkisi a l t ı n d a k a l m ı ş t ı r . B u arada A k - H u n (Heph-
n u ş u l d u ğ u halde, T ü r k l e ş m e a k ı m ı g ü n d e n g ü n e k u v v e t l e n m i ş t i r . B u h a r a kralı
thalit y a da " H i n t - İ s k i t " ; yerli dilde: K ü ş â n a ) ' l a r b u b ö l g e y i ve S e m e r k a n d ' ı ele ge­
B i d u n y a da B a n d u n ö l d ü ğ ü n d e oğlu T u ğ ş â d a ç o c u k l u k çağında b u l u n d u ğ u için,
çirmiş ve orada bir " t a r l ı a n " o t u r t m u ş l a r d ı r . 705-715 y ı l l a r ı n d a A r a p l a r ı n H o r a s a n
anası K a b a ç (ya da K a y ı ğ ) ş e h r i 15 y d y ö n e t m i ş t i r . Araplardan Horasan valisi K u ­
(kuzeydoğu İ r a n ) valisi Kuteybe ibn Müslim, M a v e r a ü n n e h i r bölgesine sokulduk­
teybe bin M ü s l i m 710'da şehri ele geçirerek B u h a r a e m i r l i ğ i n i k u r m u ş , genç prens
tan sonra, Semerkand da A r a p l a r ı n eline geçmiş, fakat oradaki t a r h a n vergi ve tu­
T u ğ ş â d a bu emirliğe bağlı olarak h ü k ü m s ü r m ü ş , fakat Araplara hoş g ö r ü n e m e d i ğ i
tak vererek Kuteybe ile barış y a p m ı ş t ı r . T a r h a n m bu tutumunu b e ğ e n m e y e n halk
için ö l d ü r ü l m ü ş t ü r . T u ğ ş â d a ' n ı n oğlu K u t e y b e , Araplara b a ş e ğ m e y e b a ş l a m ı ş s a
ayaklanarak onu d e v i r m i ş , yerine b a ş k a bir tarhan g e t i r m i ş t i r . Y e n i tarhanm sert
da Buhar Hudat'larm erki gitgide sönmüş, I X . yüzyılda B u h a r a önce T a h i -
davranışı üzerine Kuteybe, S e m e r k a n d ' ı uzun bir k u ş a t m a d a n sonra ele g e ç i r m i ş ,
rî'lere, 875'te de İrandaki Samanhoğullarına geçmiştir. Bu çağda Buhara
tarlıanı atarak yerine bir Arap v a h g e t i r m i ş , a y r ı c a a s k e r î birlikler de y e r l e ş t i r m i ş ­
k a l k ı n m ı ş , B u d d h a m a n a s t ı r l a r ı y ı k ı l a r a k camiler ve medreseler y ü k s e l m i ş , şehir,
tir. Semerkand şehri bu bölgenin İ s l â m l a ş t ı r ı l m a s m d a ö n e m l i bir rol o y n a m ı ş , E m e -
i s l â m inceleme ve a r a ş t ı r m a l a r ı n ı n ö n e m l i bir merkezi o l m u ş , " C a m i ü ' s - s a h i h " in
vî'ler çağı isyanlarla geçmiş, A b b a s î ' l e r bu şehri 819'da İ r a n d a k i S a m a n l ı o ğ u l l a r ı -
y a z a r ı I X . y ü z y ı l d a burada y e t i ş m i ş , b ü y ü k T ü r k filozofu İ b n i S i n a da 980'de
na bırakmıştır. Bunlar, 900 y ı l m a kadar Tahinlerle S a f f a r î l e r l e ç a r p ı ş m a k l a birlik­
Buhara'nm Efşene k ö y ü n d e d o ğ m u ş b ü y ü m ü ş t ü r . K a r a h a n l ı l a r d a n İlig Nasr h.
te S e m e r k a n d ' ı bir k ü l t ü r , u y g a r l ı k ve İ s l â m l ı k merkezi haline g e t i r m i ş t i r . 999'da
A l i 999'da B u h a r a ' y ı S a m a n h o ğ u l l a r m d a n alarak kendi t o p r a k l a r ı n a katmıştır.
Samanlıoğuüarı devleti Gaznelilerin eliyle y ı k ı l d ı k t a n sonra, Semerkand K a r a h a n -
Y i n e K a r a h a n l ı l a r d a n Arslan H a n b. S ü l e y m a n , B u h a r a ' y ı y ü k s e l t m i ş , fakat 1141'
lılara geçmiş, 1102'de K a r a h a n l ı Arslan H a n S e m e r k a n d ' ı S e l ç u k l u l a r a b ı r a k m a k
de, Katwan savaşından sonra, İslâm olmayan Kara-Hıtay'lar Bulıaraya
zorunda k a l m ı ş , 1141'de şehir S e l ç u k l u l a r d a n , M ü s l ü m a n olmayan Moğol asıllı
sahip o l m u ş l a r d ı r .
K a r a - H ı t a y ' l a r a geçmiş, 1209'da da H a r z e m ş a h l a r b u r a y a sahip o l m u ş l a r d ı r . Se­
Fârâb ( O t r â r ) : B u g ü n T ü r k m e n i s t a n ' ı n Ö z b e k i s t a n sınırı y a k ı n ı n d a k i Kara¬
merkand'm gerek b a ş k e n t gerek k ü l t ü r merkezi b a k ı m ı n d a n d o r u ğ a erişmesi, T i ­
k u m b ö l g e s i n d e S ı r d e r y a ı r m a ğ ı n ı n sağ k ı y ı s ı y a k ı n l a r ı n d a bu a d ı t a ş ı y a n bir kasaba,
mur çağma rastlar (1336-1405); Uluğ B e y medresesi 1420 y ı b n d a n d ı r . Semerkand
ı r m a ğ ı n t a m k ı y ı s ı n d a da F â r â b - P r i s t a n a d ı n d a b a ş k a bir kasaba v a r d ı r . Eski
F â r â b ' m y e r i ise y ı k ı halinde, S ı r d e r y a ' n ı n s a ğ ı n d a , 10 k m uzakta bulunmakta­
* Soğdak. kandjkend = şehir. Türk çevresinde "şehir" a n l a m ı n a : E s k i t r a n ç a ^saöra (hşadra
okunur), Pehlevi. saâr. Yeni Farsça şahr, Osman, şehir; Sanskrit, pur, Tibet, thonkee, Çin. çeng , Mançu 2 dır. F a r s ç a d a bu şehre P â r â b , daha sonra B â r â b d e n m i ş , son olarak d a O t r â r adım
kola, Moğol, jeo, Yenisey Ostyak, kelet. K ö k - T ü r k ve Uygur Türkçesi balık (balık = çamur, kale, almıştır. F a r a b bölgesinin merkezi eskiden K a d a r (ya da K a d i r ) denilen şehirdi ve
şehir, krş. balçık; Uygur, balık begi = vali, balıklıg — şehirli). Türkçede ulus, asıl anlamı "memleket, b ü y ü k camisiyle ü n k a z a n m ı ş t ı . İ s l â m l ı k buraya S a m a n l ı o ğ u l l a r ı ç a ğ ı n d a , y a k ı n ı n ­
ülke, devlet, ulus" olmakla birlikte, "şehir" anlamına da kullanılmıştır, örneğin Kuz-Ulus — kuzeydeki
daki İsfîcâb ( b u g ü n k ü S a y r â m ) ş e h r i ele g e ç i r i l d i k t e n (840) sonra g i r m i ş t i r . B ü y ü k
şehir. Şahr, kend ve balık'la yapılan yer adlarından örnekler: Karaşahr, îranşahr, bizde Akşehir, Beyşe­
T ü r k filozofu F a r a b î , 870 y ı l l a r ı n d a , T ü r k y u r d u olarak t a n ı n a n F a r a b bölgesinin
hir v.b.; Yengı-kend (=Yeni kent, Yemşehir), Taşkent, Semerkand, Özkend (bu şehirler eski Sogdiana böl­
gesinde bulunduğu için bu adlarda kand jkend kullanılmıştır; Türkçede Areni'in kullanılması bu çağda berkitilmiş Wasîc kasabasında doğmuştur.
başlamıştır); Ordu-Bahk ( = barınak şehir; ordu — barınak), Beşbalık, Han-Balık ( = k a ğ a n şehri = Çâç y a da Şâş ( T a ş k e n t ) : S ı r d e r y a ' n ı n sağ k o l l a r ı n d a n olan Çirçik ve Kales
Pekin, Kubilay Han'ın başkenti). ç a y l a r ı n ı n suladığı bir vahada bulunan b u g ü n k ü T a ş k e n t ' i n eski a d ı Çâç'tı. Dille-
K U T A D G U B l L Î G İNCELEMESİ 21

20 A. D l L Â Ç A R
tir. 1130'da Balasagun, M ü s l ü m a n olmayan ve Moğol asıllı K a r a - H ı t a y ' l a r ı n eline
rinde ç sesi b u l u n m a d ı ğ ı için, Araplar bunu Şâş'a ç e v i r m i ş l e r d i . Çinliler de kendi geçmiş, Moğol a k ı n ı z a m a n ı n d a bu şehrin a d ı k a y b o l m u ş t u r ; son anı, 1210'da H a -
ç e v r i y a z ı l a r ı y l e bu adı Çö-çi, Çö-şi y a da sadece Ş i ş e k l i n d e k a y d e t m i ş l e r d i r . F a k a t rezmşahlar çağındadır.

Çin k a y n a k l a r ı n d a şehrin en eski adına Y u - n i olarak r a s t l ı y o r u z . Şi, Çincede " t a ş "


Kaşgar (Ordu-Kent) : B u g ü n Çin T ü r k i s t a n m d a Su-fu adiyle andan K a ş g a r , (es­
a n l a m ı n a geldiği için, X I . y ü z y d d a şehrin a d ı T a ş - k e n d ' e ç e v r i l m i ş t i r . İ s l â m d a n ö n ­
k i adı K ' o ş i h ) A t a - t a ğ ' d a n ç ı k a n K ı z d s u ' n u n k o l l a r ı n d a n T ü m e n ' i n sağ k ı y ı s m d a d ı r .
ce bu bölge birden çok k ü ç ü k beylerin elinde idi. Araplar uzun ç a r p ı ş m a l a r d a n sonra
E s k i Çin k a y n a k l a r ı n d a şehrin a d ı Solek veya Sorak'm Çince ç e v r i y a z ı s ı y l e Su-lek,
b u r a s m ı ele geçirdiler, ondan sonra da T â r b a n d y a da T u r a r b a n d merkezinde T ü r k
K a ş g a r a d ı n ı n ç e v r i y a z ı s ı da K ' u ş a y a da K a - ş a ş e k l i n d e g e ç m e k t e d i r . A s ı l eski K a ş ­
asıllı melikler o t u r m u ş , ara sıra Çinliler de b ö l g e y i egemenlikleri a l t ı n a a l m ı ş l a r d ı r .
gar, T ü m e n ı r m a ğ ı n ı n az ö t e s i n d e bir tepe ü z e r i n d e , surla ç e v r i l i olarak k u r u l m u ş t u .
751 yılında Çinli vali T ü r k asdlı Ş â ş melikini ö l d ü r ü n c e , oğlu A r a p l a r ı y a r d ı m a ça­
Y ı k d a r ı b u g ü n de g ö r ü l m e k t e d i r . Çin, Hindistan, b a t ı T ü r k i s t a n , Afganistan a r a s ı n d a
ğırmış, Horasan valisi Abdurrahman b. Müslim'in emriyle Ziyad b. Salih a y n ı ydda
kervan y o l l a r ı n ı n k a v ş a k n o k t a s ı olan K a ş g a r ' m tarihi M. Ö. 76'da b a ş l a r . M. S.
Talaş (ya da Taraz, b u g ü n Talaş ı r m a ğ ı ü z e r i n d e k i E v l i y a - A t a ) y a k ı n l a r ı n d a Çinli­
V I I . y ü z y d a kadar b u r a s ı Mani, Nastur ve B u d d h a dinlerim bir y a t a ğ ı olduktan
leri yenilgiye u ğ r a t t ı k t a n sonra şehri almış ve buralara İslâmlığı iyice y e r l e ş t i r m i ş ,
sonra 640'ta Çinlilerin eline g e ç m i ş t i r . 670'te T ü r k l e r i n K a r a h a n h l a r ı da içine alan
Çinlilere ve onlara bağlı bulunan ve M ü s l ü m a n olmayan T ü r k l e r e karşı bir sur yap­
K a r l u k boyu Tibetlilerle a n l a ş a r a k Çinlileri K a ş g a r ' d a n k o v m u ş ve orada T ü r k
tırmıştır. F a k a t 806'da T ü r k l e r şehri ele geçirmişlerse de Araplar 813'te b u n u geri
y ö n e t i m i k u r m u ş , fakat 692'de Çinliler şehri yine ele geçirmişlerdir. 750'de Çinlilerin,
almışlardır. 819'da şehir S a m a n l ı o ğ u l l a r ı n a g e ç m i ş , b ö l g e n i n b a ş k e n t i B i n k a t h ol­
Uygur T ü r k l e r i ve Tibetlilerle s a v a ş t ı k l a r ı bir zamanda, Kartuklar K a ş g a r ' a girip
muş, Şafiî bilgini Ebubekir e l - K a f f a l ü ' ş - Ş â ş î ( ö l m . 975) Ş a ş ' t a g ö m ü l m ü ş t ü r . Ş a ş ,
h ü k ü m e t k u r m u ş l a r d ı r . K a r l u k t o p l u l u ğ u 840 y ı l l a r ı n d a Uygur T ü r k l e r i n e bağlı
996'da S a m a n h o ğ u l l a r ı ' n d a n K a r a h a n l ı T ü r k l e r i n e geçmiş, X I - X I I . y ü z y ı l l a r d a
k a l m ı ş ve Ö t ü k e n merkezinden idare edilmiştir. 840'ta K ı r g ı z T ü r k l e r i ' n i n Uygur
S ı r d e r y a ' m n sağ k ı y ı s ı n d a k i B a n â k e t ş e h r i T a ş k e n t ' t e n daha ç o k ö n e m k a z a n m ı ş ,
devletini y ı k m a s ı ü z e r i n e , K a r t u k l a r ı n K a r a h a n l ı k a ğ a n soyu, merkezi önce Balasa-
daha sonra şehir Moğollara ve Timurlulara geçmiştir. E s k i T a ş k e n t b u g ü n b ı r a k ı l ­
gun'da, 893'ten sonra da K a ş g a r d a bulunan ilk T ü r k İ s l â m devletini k u r m u ş t u r .
mış, yerine Y e n i T a ş k e n t p a r l a m ı ş ve Ö z b e k i s t a n ' ı n merkezi o l m u ş t u r .
B u merkez değişikliğini hakan O ğ u l c a k y a p m ı ş t ı r . Araplar K a ş g a r ' a kadar sokula-
Balasagun ( S û y â b ) : B a l â s a g û n , B a l â s a k û n y a da W a l â s a k û n denen b u eski m a m ı ş , İslâmlığı T ü r k l e r e İ r a n h l a r g e t i r m i ş t i r . İslâmlığı kabul eden ilk K a r a h a n l ı
şehrin yeri diye, kesinlikle bilinmiyorsa da, b u g ü n k ü K ı r g ı z i s t a n ' d a Çu ı r m a ğ ı vadi­ h a k a n ı Satuk A b d ü l k e r i m B u ğ r a H a n 955'te ö l m ü ş ve K a ş g a r ' m kuzeyinde A r t ı ş ' a
sinde bulunan Frunze (eski a d ı : Pişpek) b a ş k e n t i b ö l g e s i n d e k i A k - P e ş i n g ö s t e r i l m e k ­ g ö m ü l m ü ş t ü r . B ü t ü n yurdun İ s l â m l a ş m a s ı Satuk'un oğlu B a y t a s (İslamî a d ı : Musa
tedir. Şehrin V I I . y ü z y d d a n beri var o l d u ğ u , M o ğ o l l a r ı n buna G û b â l i k (goa = i y i , b. A b d ü l k e r i m ) z a m a n ı n d a t a m a m l a n m ı ş t ı r . İ s l â m K a r a h a n l ı devleti ç a ğ ı n d a d o ğ u
bâlik = şehir) dediği, b a ş k a T ü r k ç e a d l a r ı n ı n da K a r a - O r d u ( = kuzeydeki b a r ı ­ b ö l ü m ü n ü n b a ş k e n t i olan K a ş g a r , b ü y ü k bir k ü l t ü r merkezi o l m u ş , Balasagun'lu
nak, şehir), Kuz-Ordu ( a y n ı anlam), K u z - U l u ş ( a y n ı anlam), K u z - B a h k ( a y n ı an­ Y u s u f Kutadgu Bilig'i 1069 d a burada Hasan B u ğ r a H a n (ölm. 1103) zamanında
lam), K ö k - S a g u n ( = m a v i , y a n i d o ğ u d a k i şehir), daha sonra da B i l a d ı - ı sagun oldu­ t a m a m l a n m ı ş , bu y ı l l a r d a K a ş g a r l ı Mahmut Kitabü Divanı lûgati't-Türk'ü (1072),
ğu anlaşılmaktadır. Balâsagûn'un M o ğ o l c a d a "kale, ş e h i r " a n l a m ı n a gelebileceği İmam Abdülfettah Alma'î de Tarih-i Kaşgarfyi yazarak K a ş g a r ' m ve Hasan
sanılmaktadır. Sonraki ç a ğ l a r d a şehire S û y â b d e n m i ş ve y ö n e t i m i Ç i m k e n t ' i n do­ H a n çağının ü n ü n ü a r t ı r m ı ş l a r d ı r . K a ş g a r l ı Mahmut'un bir dilbilgisi k i t a b ı olan
ğusundaki Isfîcâb y a da A s b i e â b ' a ( b u g ü n k ü S a y r â n ) b a ğ l a n m ı ş t ı r . Mahmut K a ş - Kitabü cevahir'in - nahvi fi lûgatiH-Türkî adlı y a p ı t ı yitiktir. D a h a sonra, babası
gari'nin zamanına kadar (1072), S o ğ d a k dil ve k ü l t ü r ü n ü n ö n e m l i bir mezkezi olan Balasagun'da kendisi de Almahk'ta d o ğ m u ş olan Cemal K a r ş ı 1282'de K a ş g a r ' d a
bu şehri, Türklerce İslâmlığın k a b u l ü n d e n az ö n c e 942'de, o zaman B u d d h a c ı h ğ a y e r l e ş i p Mülhakatü's-sure adlı eseri y a z m ı ş t ı r . 1032-1205 y ı l l a r ı a r a s ı n d a K a ş g a r
bağlı bulunan K a r a h a n l ı T ü r k l e r i ele geçirmişlerdir. B u n l a r ı n merkez y u r d u , Çu h a k a n l a r ı ö l d ü k l e r i zaman T ü m e n ı r m a ğ ı n ı n k ı y ı s ı n d a k i t ü r b e d e g ö m ü l m ü ş l e r d i r .
ırmağı üzerinde b u g ü n k ü Semir'eçe'nin d o l a y l a r ı n d a b u l u n m u ş olsa gerek. Uzun K a ş g a r ' m g ö r k ü birdenbire 1130 y ı l ı n d a s ö n m ü ş , M ü s l ü m a n olmayan K a r a - H ı t a y ' -
çarpışmalardan sonra, Balasagun T ü r k l e r i İ s l â m l ı ğ ı 960-961 y ı l l a r ı n d a k a b u l et­ ldar bu y d d a bir a k ı n l a K a ş g a r ' d a n b a ş k a bu devletin ö b ü r şehirlerini de ele geçir­
mişlerdir. K a r a h a n h l a r ı n ilk M ü s l ü m a n h a k a n ı S a t u k A n b ü l k e r i m B u ğ r a H a n ( ö l m . mişler, K a r a h a n h l a r da 1212'de tarihe k a r ı ş m ı ş l a r d ı r .
995), Maveraünnehir bölgesini ele g e ç i r i r k e n b u r a s ı n ı merkez olarak k u l l a n m ı ş t ı r .
Harun b. Buğra H a n (ölm. 992) da 960'ta B a l â s a g û n ' u b a ş k e n t y a p m ı ş t ı r . Bala­
sagun, K a ş g a r h Mahmut'un 1072-1074 y ı l l a r ı n d a ortaya k o y d u ğ u haritanın tam 5. Balasagunlu Yusuf
ortasında yer almış bulunmaktadır. Kutadgu Bilig'iv. yazarı Yusuf Has Hacib,
Balasagun T ü r k l e r i 960-961 y ı l ı n d a İslâmlığı kabul ettikten 58 y ı l sonra, 1018
1018 y ı k sıralarında B a l â s a g û n d a d o ğ m u ş b ü y ü m ü ş t ü r . 1026'da K a r a h a n h l a r K a ş -
y ı k s ı r a l a r ı n d a , a y n ı şehirde Y u s u f a d ı n d a bir çocuk d o ğ d u . İ s l â m l ı k , y u r t t a a r t ı k
gar hanedanı, B a l â s a g û n h a k a n ı Tugan y a da Togan Han'ı yurdundan atarak, şehri
iyice y e r l e ş m i ş , k ö k salmış bulunuyordu. İ s l â m a inan b a ğ l a r ı s a ğ l a m olan a n a s ı ba-
Kaşgar'daki merkeze bağlamış ve bu i k i şehir tek bir hakan t a r a f ı n d a n yönetilmiş-
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 23
A. DİLÂÇAR

ba«ı Y u s u f ' u do&ru yolda y e t i ş t i r m e ğ e çalıştılar. Çalışkan olduğu kadar a n l a y ı ş l ı Tiler men senindin duam bu sözün; tirig tutgıl ança yaşım kıl uzun.
da olan o ğ u l l a n , her şeye merak edip kısa bir süre i ç i n d e ansiklopedik bilgi t o p l a d ı : Dilerim ben senden, duam bu s ö z d ü r ; diri tut biraz, y a ş ı m ı k ı l uzun.
Ana dilinden, A r a p ç a d a n , Farsçadar. ve memleketinde h â l â k o n u ş u l m a k t a olan Orta
Senindin kolap küç bu söz başladım; tükel kılguka küç sen ök bir İdimi
iran dillerinden S o ğ d a k ç a d a n b a ş k a , geniş dil ve y a z ı bilgisi de elde etti, F i r d e v s f -
Senden isteyerek g ü ç , b u söze b a ş l a d ı m ; tamamlamak için güç sen akd
nin Şa/mrame'sini, Farabînin ve î b n i S i n a ' n ı n A r a p ç a felsefe k i t a p l a r ı m okudu,
ver T a n r ı m !
ofsa" elere merak etti, aruza, belagat s a n a t ı n a , k e l â m a , İ s l â m bilgilerine, T ü r k ata-
Kadııj teg bodum erdi, ok teg koni tuz; ya teg eğri boldı, eğildim tor/ittim.
Mizleriue. folkloruna, devlet ö r g ü t ü n e , felsefeye, B u d d h a c ı l ı ğ a , a h l â k a , toplumbili­
K a y ı n (ağacı) gibi idi boyun, ok gibi d o ğ r u d ü z ; y a y gibi eğri
mi», m a t e m a t i ğ e , astronomiye, h e k i m l i ğ e , d ü ş yorumu s a n a t ı n a d a l d ı , a y r ı c a okçu­
oldu, e ğ i l d i m b ü k ü l d ü m .
luk, avcılık, k u ş ç u l u k gibi T ü r k sporlarını da ö ğ r e n d i , s a t r a n ç ve çevgen ( İ n g . polo)
ovuıılarına da y a b a n c ı k a l m a d ı . B u gerçekleri Kutadgu Bilig'i okurken öğreni­
SÖZLÜK
yoruz. G ö r ü ş ü , d ü ş ü n ü ş ü , usa v u r m a s ı çok keskin olan Y u s u f ' u n ö ğ r e n i m a y r ı n t ı ­
yandru almak = geri almak merjgü = bengi, ebedî
larını yalandan bilmiyorsak da, felsefe, a h l â k ve toplumbilim a l a n ı n d a aşağı y u k a r ı
negü kılgay = ne yapacağım tutçı — daimî
çağdaşı olan i k i T ü r k filozofunu a n l a y ı ş l a o k u d u ğ u n u , o n l a r ı n ö ğ r e t i l e r i n i benimse­
tegürmek — değdirmek tirig = diri
diğini biliyoruz. Bunlardan biri, F a r a b î (870?-950), ikincisi de B u h a r a ' n m Efşene elig = 1. elli, 2. el törütmek = türetmek, yaratmak
k ö y ü n d e d o ğ m u ş olan İ b n i Sina (980-1037) idi. Y u s u f ' u n d o ğ u m u n d a n 50-60 y ı l erki = belki, sanki sansız = sayısız
önce Farabî bu d ü n y a d a n g ö ç m ü ş t ü , fakat İ b n i Sina h â l â y a ş a m a k t a olup Yusuf- nelük = niçin tilemek = dilemek
urı doğduğu zaman, y a n i 1018 yılı s ı r a l a r ı n d a Hazer denizinin g ü n e y d o ğ u köşesinde, t ü n n e k = dürmek, bağlamak senindin — senden
emdi = imdi, şimdi tutgıl = tut (emir kipi)
İran'ın Gürcan şehrinde bulunuyordu. Balasagun'lu Y u s u f d o ğ r u d a n d o ğ r u y a İ b n i
marja = bana ança = biraz
Sina'nın çömezi olup olmadığı bilinmiyorsak da, gerek onun gerek F a r a b î ' n i n y a z ı ­
tatığ = tat, zevk kolmak = dilemek, istemek
larını o k u m u ş ve onların görüşlerini b e n i m s e m i ş o l m a s ı n d a ş ü p h e yoktur. Başka barça = her k ü ç = güç
öğretmenlerin y a r d ı m ı ile kendini y e t i ş t i r d i k t e n sonra, Kutadgu Bilig'i yazdığı agu = ağı, zehir tükel = tamam
sıralarda, 1068-1069'da, kendini vaktinden önce y a ş l a n m ı ş , h a s t a m i z a ç bir kişi ola­ kişen = bağ, köstek tükel kılmak = tamamlamak
rak buluyoruz. K i t a b ı n d a v e r d i ğ i ö ğ ü t l e r d e sık sık "az yemek" ten söz a ç t ı ğ ı n a ve külünmek = eli ayağı zayıf olmak birmek — vermek
inanmak = adım atmak ök/ög — akıl
"boğazdan hem can girer hem h a s t a l ı k " d e d i ğ i n e göre, Y u s u f ' u n mide h a s t a l ı ğ ı
adak — ayak kılguka — kılmağa
çektiği sezilebilir. Doktorlardan da y a k ı n m a k t a d ı r Yusuf. O y ı l l a r d a y a ş ı ancak 50'
tünermek = kararmak kadın ~ k a y ı n (ağacı)
yi bulmuş olduğu halde, o kendini çok y a ş l a n m ı ş d u y m a k t a d ı r . "Otuzun t o p l a d ı ­ yarumak — parlamak teg = gibi
ğını clü geri aldı, altmış elini değdirirse ne y a p a c a ğ ı m ? " , " g e n ç l i ğ i m d e ok gibi i d i m , körügli = görür bod = boy
şimdi yay gibi o l m u ş u m " diye d ü ş ü n m e k t e ve y a k ı n m a s ı n ı ş ö y l e devam ettirmek­ karak = gözbebeği ya ~ yay
tedir: munsuz = dertsiz törjitmek = eğmek, eğrilmek, b ü k ü l m e k .
İdi = sahip, Tanrı

Otuz yığmışın yandru aldı elig; negü kılgay altmış tegürse elig? Balasagun'lu Y u s u f Kutadgu Bilig'i Balasagun da yazmağa başladı, 1068
Otuzun yığdığını geri aldı elli; ne y a p a c a ğ ı m a l t m ı ş d e ğ d i r i r s e elini? y ı l ı n d a memleketinden aynlarak D o ğ u K a r a h a n l ı devletinin merkezi olan K a ş g a r ' a
Negü kıldım erki elig men sana; nelük türdün emdi bu öçke maya? gitti. Orada d a bir b u ç u k y ı l ç a l ı ş t ı k t a n sonra, 1069 (Hicrî 462) y ı l ı n d a bunu ta­
Ne y a p t ı m sanki elli ben sana; n i ç i n b a ğ l a d ı n ş i m d i b u ö c ü b a n a ? mamlayarak, g ü n ü n h ü k ü m d a r ı olan, S ü l e y m a n Arslan H a n ' ı n oğlu H a k a n T a v g a ç
B u ğ r a K a r a H a n E b u A l i Hasan'a ( h ü k . 1056-1103) sundu. H a k a n y a z ı y ı b e ğ e n d i ,
Tatıg erdi barça yiğitlik işim; agu kıldı emdi marja yir aşını.
ö d ü l olarak da Balasagun'lu Y u s u f a has hâcib ("mabeyinci", sonraki yazarlara göre
Zevk i d i her gençlik i ş i m ; zehir etti ş i m d i bana y e d i ğ i m aşı.
ulug has hâcib, y a n i "baş mabeyinci", F r . grand chambellan, A l m . Oberhofmar¬
Kişensiz külündi manumaz adak; tünerdi yarumaz körügli karak. schall) a d ı n ı verdi. A r a p ç a olan bu s a n ı n T ü r k ç e s i tayan « ' d u r .
K ö s t e k s i z zayıfladı, a d ı m atamaz oldu a y a k ; k a r a r d ı , parlamaz oldu gö­
Balasagun'lu Yusufun, çağdaşı olan ve o y ı l l a r d a K a ş g a r ' d a y a ş a m a k t a oldu­
ren göz bebeği.
ğu akla gelen Kitabü Divanı lûgatih-Türk (1072-1074) yazarı, hakan ailesinden
Ay munsuz îdim mengü tutçı tirig; ölümke törüttüy bu sansız lirig.
Mahmut'u t a n ı m ı ş o l d u ğ u n u g ö s t e r i r bir belge yoktur. Ne Kutadgu Bi/ig'de ne de
E y dertsiz T a n r ı m , ebedî, d a i m î diri; ö l ü m e t ü r e t t i n b u s a y ı s ı z dirileri. Kitabü Divanı lûgati't-Türk'te Y u s u f ' l a Mahmut'un birbirinin y a p ı t ı n ı görmüş
24 A. D Î L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 25

o l d u k l a r ı m t a n ı t l a y a n bir bilgiye r a s t l a n a m a m a k t a d ı r ; b a ş k a kitaplarda da aranan adlı y a p ı t ı n d a b ü t ü n insanlık i ç i n ö r n e k olacak ideal bir toplum d ü z e n i n i n , bir
t a n ı t ı b u l a m ı y o r u z . K a ş g a r l ı Mahmut da Balasagun'lu Y u s u f gibi ansiklopedisi bir "devlet"in esaslarını a ç ı k l a m ı ş t ı r . K u r a m d a var olan bu devlet, adalet ve erdem
bilgindi. B u tipte bir sözlük olan Kitabii Divanı lûgati't-Türk, dil, lehçe bilgisi, üzerine k u r u l m u ş olup, toplumsal, sosyalist ilkelere d a y a n m a k t a d ı r . B u ilkelerin en
edebiyat, etnografya, folklor, tarih, coğrafya, mitoloji a l a n ı n d a n toplanan bilgi ö n e m l i s i olan ö ğ r e t i m i n b a ş r o l d e b u l u n m a s ı ve her ş e y i n ö ğ r e t i m ve bilgi ile ölçül­
ile doludur. Türkçeci olduğu kadar T ü r k ç ü de i d i o. K i t a b ı n ı n i l k s a t ı r l a r ı n d a şöyle mesidir. B ö y l e bir devlette bilim a d a m l a r ı n a yer v e r i l d i ğ i halde, mitolojideki taıı-
demektedir: " Y ü c e Tanrı'nın devlet güneşini T ü r k b u r ç l a r ı n d a d o ğ d u r m u ş o l d u ğ u n u r d a r ı n ve k a h r a m a n l a r ı n ve b u n l a r ı y a p ı t l a r ı n a konu yapan şairlerin yeri yoktur.
ve onların mülkleri üzerinde göklerin b ü t ü n dairlerini d ö n d ü r m ü ş bulunduğunu Homeros da mitolojik k o n u l a r ı y l e gençlere şaşırtıcı ve y a n l ı ş fikirler aşıladığı ve
gördüm. Tanrı onlara T ü r k adını verdi ve onları y e r y ü z ü n e ilbay k d d ı . Z a m a n ı m ı ­ a h l â k l a r ı n ı b o z d u ğ u için, ideal devletin y ö n e t i m i n d e a ç ı k t a b ı r a k ı l m ı ş t ı r .
zın H a k a n l a r ı m onlardan çıkardı; d ü n y a milletlerinin idare y u l a r ı n ı o n l a r ı n ellerine
Eflatun'un Kanunlar ya da Yasama Bilgisi adlı y a p ı t ı n d a , ideal devlet, gerçeğe
verdi... Derdini dinletebilmek ve Türklerin g ö n l ü n ü almak için o n l a r ı n dilleriyle ko­
daha y a k l a ş t ı r d m ı ş b u l u n m a k t a d ı r . B i r önceki y a p ı t ı n d a , y a n i Devlethe, şairlere,
n u ş m a k t a n başka yol yoktur" (Besim Atalay çevirisi, cilt I , s. 3-4). 1072'de Kitabi!
aile h a y a t ı n a ve kişisel m ü l k i y e t e yer v e r m e d i ğ i halde, E f l a t u n , bu y a p ı t ı n d a , de­
Divanı lûgati't-Türk'ü y a z m a ğ a b a ş l a y a n ve onu 1074'te bitirip B a ğ d a t ' t a A b b a s î
netleme ve sansür edilme k o ş u l u y l e , şairlere de, aile h a y a t ı n a da, kişisel m ü l k i y e t e
halifesi E b u l K a s ı m Abdullah'a sunan K a ş g a r l ı Mahmut'un, Balasagunlu Yusuf
de yer vermiştir.
1068'de ICaşgar'a vardığı zaman B a ğ d a t ' t a b u l u n m u ş olabilme olasdığı akla gele­
bilir. Eflatun'da a h l â k şu ilkelere bağlı olarak belirmektedir: İ y i y i aramak insanlar­
da bulunan d o ğ a l bir güçtür. E r d e m , bilgidir ve bilgiden d o ğ a r . İ n s a n i y i h u y l u ola­
Kutadgu Biliğ'i Türk hakanına sunduğu zaman Balasagun'lu Y u s u f sağlığı rak y a r a t d m ı ş t ı r , kusurlu d a v r a n ı ş l a r ı istemeyerek yapar. R u h bedenden daha ö¬
sarsılmış, gözü zayıflamış, i h t i y a r l ı k t a n ve d e r m a n s ı z l ı k t a n y a k m a n , 50'sini h e n ü z nemlidir. R u h u n başlıca d ö r t erdemi v a r d ı r : bilgelik, adalet, pek g ö z l ü l ü k ve ılım­
geçmiş bir a d a m d ı . Ondan sonra fazla y a ş a y a m a m ı ş olsa gerek. H a k a n H a s a n B u ğ r a lılık. K ı v a n ç , k ı v a n ç olarak ne i y i ne de k ö t ü d ü r . İ n s a n , t a b i a t ı n c a , sosyal bir can­
H a n 1103 ydma kadar tahtta b u l u n d u ğ u n a göre, Balasagun'lu Y u s u f onun zama­ l ı d ı r . B i r t o p l u l u ğ u n içine düşebileceği en ağır h a s t a l ı k , akıl karışıklığı ve her işin
n ı n d a ö l m ü ş t ü r denebilir. K a ş g a r ' d a mı, yoksa memleketi olan Balasagun'da m ı ü s t ü n d e b u l u n m a s ı gereken a m a c ı n b u l u n m a m a s ı d ı r . Ö n e m l i toplum s o r u n l a r ı , bilgi,
g ö m ü l ü olduğu belli değildir. Her i k i şehir de 1130'da, M ü s l ü m a n olmayan K a r a
yetenek ve beceriye dayanılarak elde edilmelidir. U s , i n s a n ı n en y ü k s e k doğal
- H ı t a y ' I ı l a r m eline geçmişti.
yetişidir.

Aristo'ya gelince, siyaset a l a n ı n d a "Politika" (Politika) ve "Ana Y a s a l a r "


6. Balasagun'lu Yusuf'un felsefe, y ö n e t i m , siyaset a l a n ı n d a k i kaynakları (Politeiai) a d l ı i k i y a p ı t ı v a r d ı r . Ü ç b ö l ü m l ü "Politika"da, önce bir ideal devletin
k u r a m ı a n l a t ı l d ı k t a n sonra, h ü k ü m e t i n şekli ve usulleri h a k k ı n d a pratik fikirler ile­
Kutadgu Bilig, esas b a k ı m ı n d a n bir "siyasetname" ( y ö n e t i m k u r a m ı yazısı)
r i s ü r ü l m ü ş t ü r . Son b ö l ü m d e ise ideal devletin ç ö z ü m l e n m e s i n e girişilmişse de, bu
bir "pendname" (öğüt yazısı), bir ü t o p y a , a y n ı zamanda T ü r k l e r i n belli b a ş l ı ilk
deneme y a r ı d a k a l m ı ş t ı r . Aristo b u alanda Eflatun'un etkisi a l t ı n d a k a l m ı ş s a da,
İslâmî y a p ı t ı olduğuna göre, onun k a y n a k l a r ı n ı ilk b ü y ü k M ü s l ü m a n filozoflarda
y ö n t e m b a k ı m ı n d a n ondan a y r ı l m ı ş ve siyaset, toplumbilim a l a n ı n d a biyoloji in­
ve onlara fikir ve görüş a k t a r m ı ş olan B a t ı l ı d ü ş ü n ü r l e r d e , y a n i Eflatun'la Aris­
celemelerinde k u l l a n d ı ğ ı y ö n e t e m e b a ş v u r m u ş t u r . Aristo'ya göre d o ğ a bir erektir
to'da aramak gerekir.
ve d o ğ a a d ı n ı v e r e b i l d i ğ i m i z ş e y , e ş y a n ı n iyice geliştiği zaman aldığı haldir. B u ba­
İslâm felsefesinin babası saydan Kûfe'li E l - K i n d î (çalışması 850 sıralarında k ı m d a n Aristo'da devlet, "erek" (telos) ve "evrim" ( a n a p t y s s ö , ekselissö) k a v r a m ­
Basra ile B a ğ d a t ' t a ) , t u t a r l ı bir sistem k u r a m a m ı ş ve onun E f l a t u n ' l a Aristo'nun l a r ı n a d a y a n ı r . Devlet doğal bir oluş olup i y i bir y a ş a m için k u r u l m u ş t u r . Devlet­
görüşlerini İslâmlıkla b a ğ d a ş t ı r m a deneyi ehli-sünnet M ü s l ü m a n filozoflarmca k a ­ lerin gerçek h ü k ü m d a r ı yasalar o l d u ğ u gibi, h ü k ü m e t l e r de y a s a l a r ı n h i z m e t ç i l e r i ­
bul edilmemiştir. B u başarısızlıktan sonra, a y n ı konuyu Farab T ü r k l e r i n d e n b ü y ü k dir. Y u r t l a r ı n ı keyfe bağlı olarak y ö n e t e n k ı y ı c ı (tyran) h ü k ü m d a r l a r l a , y a s a y a
filozof F a r a b î (870 ?-950) ele almış, istenilen bireşimi t a m bir b a ş a r ı ile y a p m ı ş ve b a ğ l ı olarak y ö n e t e n h ü k ü m d a r l a r a r a s ı n d a fark v a r d ı r . H a l k , toplu olarak y a r g ı ­
onu, B r ı n a r a ' m n Ersene k ö y ü n d e d o ğ m u ş olan ikinci b ü y ü k T ü r k filozofu î b n i Sina' lamak, kendi h ü k ü m d a r l a r ı n ı s e ç m e k , o n l a r ı sorguya ç e k m e k gibi d o ğ a l haklara
y a (980-1037) a k t a r m ı ş t ı r . sahiptir.

F a r a b î ' n i n k a y n a k l a r ı olan Eflatun'la Aristo, gerek a h l â k gerek siyaset a l a n ı n d a B a t ı n ı n , y a n i Eflatun'la Aristo'nun b u fikir ve ilkelerini F a r a b î ele almış ve
meydana getirdikleri y a p ı t l a r ve orada açıkladıkları ana fikirler ş u n l a r d ı r : B u alan­ M ü s l ü m a n bir filozof olarak İ s l â m ı n g ö r ü ş l e r i y l e b a ğ d a ş t ı r m a ğ a çalışmıştır. Farabî'
da Eflatun'un i k i b a ş y a p ı t ı v a r d ı r : "Devlet" (Politeia) ile " K a n u n l a r y a d a Y a s a m a nin b u alanda meydana getirdiği b a ş l ı c a y a p ı t l a r şunlardır: Ma'ani-Ü'l-akl (Ak­
B i l i m i " (Nomoi e peri nomothesias). Ü l k ü c ü l ü ğ ü n b a b a s ı olan E f l a t u n , "Devlet" l ı n a n l a m ı ) , Risale fi ârâ-i ehlVl-medinetı'l fazıla (Erdemler ü l k e s i h a k k ı n d a ri-
26 A. DÎLÂÇAR KTJTADGU BİLİG İNCELEMESİ 27

sale), Kitabü'l cem beyne rayeyiı'l hakimeyn îflatunü'l ilâhî ve Aristatalis (İki tüH-medeniyye, İ b n i Sina da Kitabiıs-siyase adlı kitaplarında, (siyâset= atını
bilgenin, ilâhî Eflatun'la Aristo'nun o y l a r ı m d e n e ş t i r e r e k b i r l e ş t i r e n kitap), Es-si- idare, seyislik etme). Y a r a t a n ile y a r a t ı k a r a s ı n d a k i b a ğ ı n t ı y ı a y n ı yolda açıkla­
yasetü'l-medeniyye (Devlet siyaseti h a k k ı n d a ) . mış, sâni '(yapan, Tanrı) ile masnû' ( y a p ı l m ı ş ) , mâlik (sahip) ile memlûk (kul), ve
sâyis (idare eden) ile messûs (idare edilen) a r a s ı n d a k i f a r k ı g ö s t e r m i ş , devlet b a ş k a ­
Farabî'nun us (akd) k u r a m ı n d a , a d ı akl olduğu halde, a k ı l demekle ruh, nefs
nının ulusa, ulusun da b a ş k a n a olan b o r ç l a r ı n ı b e l i r t m i ş , valilerle b ü y ü k l e r i n y ö ­
anlaşılmaktadır, çünkü Aristo'nun Kitabü'n-nefs'mde (Peri psykhës) de açıklan­
netim k o ş u l l a r ı n ı , t u t u m l a r ı n ı ve e ğ i t i m i n ö n e m i n i açıkça a n l a t m ı ş t ı r .
dığı gibi, insanın tutulur, görülür v ü c u d u n u t ü m l ü ğ e e r i ş t i r e n ruh'tur (Aristo'da:
entelekheia). Daha doğrusu anlak'm (intellect) i k i y ü z ü (aspet) v a r d ı r : biri akıl, öbü­ İ b n i S i n a ' n ı n felsefesi, siyasetten b a ş k a , din, a h l â k , sudur, vahiy k a v r a m l a r ı
r ü m/j. Aristo'nun bu y a p ı t ı n ı derince incelemiş olan F a r a b î ' n i n " M a ' a n i ü ' l - a k l " - a l a n ı n d a da, Y u n a n filozoflarının ve F a r a b î ' n i n fikirlerine u y m a k t a ve İslâmm
mda us'un türleri şöyle sınıflandırılmıştır: 1. K ı l g ı s a l (amelî) us; 2. kuramsal (na­ i n a n ç l a r ı y l e b a ğ d a ş m a k t a d ı r . İ b n i Sina din a l a n ı n d a i m a n ı aklın y a n ı n d a onun ta­
zarî) us ya da bilimsel us: iki a l t - b ö l ü m ü v a r d ı r : a. var s a y ı l ı (bilkuvve, m ü m k ü n ) m a m l a y ı c ı s ı ve kemali olarak kabul eder; bunlar birbiriyle b a ğ d a ş a m a y a n i k i a y r ı
us, b. var oluşlu (bilfiil) us; 3. asığlandmış (müstefâd) us; 4. etkin (faal) us. k a v r a m değildir. A h l â k konusunda İ b n i Sina " t a n r ı s a l a h l â k " ı ( Y u n . theodikia =
T a n r ı adaleti) "insanlık a h l â k ı " n d a n a y ı r ı r . B i r i n c i alanda, İ s l â m d a "hayrihi ve
Eflatun'un "devlet" inde olduğu gibi, F a r a b î "devlet" inde de, insanlar doğal
şerrihi min Allah ta ala" ( = i y i l i k ve k ö t ü l ü k y ü c e T a n r ı ' d a n d ı r ) i a n a n c ı v a r s a da ve
c

bir gerekirlik duygusuyle bir yere birikerek, kendilerinden ü s t ü n s a y d ı k l a r ı bir kişi­


İ b n i Sina, E f l a t u n ' a dayanarak, kaderin mutlak bir y a r a s ı o l d u ğ u n a ve her ş e y ne
nin b u y r u ğ u altına girmiş ve bir "devlet" k u r m u ş l a r d ı r . " H ü k ü m d a r " denilen bu
için y a r a t ı l m ı ş s a onu y a p a c a ğ ı n a , her ş e y i n o l a c a ğ ı n a v a r a c a ğ ı n a , bazı k ö t ü l ü k l e r i n
kişi i y i ya da k ö t ü olabilirse de, filozofun k u r a m ı n d a k i devletin b a ş ı n d a bir filozof
kulun istemine bağlı olmayarak T a n r ı ' d a n (irade-i k ü l l i y e ' d e n ) geldiğine i n a n ı y o r s a
bulunduğu için h ü k ü m d a r k ö t ü olamaz. F a r a b î ' n i n "deufet"indeki hükümdar da
da, kula ve onun işlediği g ü n a h ı y a l n ı z ve y a l n ı z kadere b ı r a k m a z . İ b n i Sina'ya göre,
i y i olup insanlığın b ü t ü n erdemlerini ve olumlu felsefesini kendi ö z ü n d e t o p l a m ı ş t ı r .
insandan (irade-i cüziye'den) ü ç t ü r l ü k ö t ü l ü k ç ı k a b i l i r : 1. İlgisizlikten ve eksiklik­
Farabî bir Müslümandı, T a n r ı ' d a n b a ş k a , Peygambere de i n a n ı y o r d u . B u kav­ ten, 2. A c ı , tasa ve iç s ı k ı n t ı s ı n d a n , 3. A h l â k b o z u k l u ğ u n d a n . A s ü günah s a y ı l a n ı bu­
r a m l a r ı da Eflatun-Aristo felsefesiyle b a ğ d a ş t ı r a r a k k e n d i "devlet" ine mal edebil­ dur ve k u l bundan sorumludur, ceza g ö r e c e k t i r . A n c a k , v â c i b ü ' l - v ü c u d ' u n ( = z o r u n -
di. Eflatun'un aşkın (müteal, transcendant) bir "idea"sı vardı. Yeni-Eflatunculuk lu v a r l ı k ) , y a r a t ı k l a r ı ü z e r i n d e t ü k e n m e z inayeti v a r d ı r .
(Néoplatonisme) I I I . y ü z y ı l d a bunu aşkın ve d e n e y ü s t ü ( m ü t e a l î , transcendantal)
Sokrat'la Eflatun'dan esinlenen İ b n i Sina, erdem konusunda, b u n l a r ı ruhta
yüksekliklerden "feyz" ve "sudur" (émanation) yoluyle ve gizemli bir şekilde y e r y ü ­
bulunan güçlerle k a r ş ı l a ş t ı r ı r : ö r n e ğ i n , öfke bir r u h g ü c ü , fakat y i ğ i t l i k birer dem­
züne indirdi. Plötinos'un bu felsefesine göre, evrende, egemen olan bir neden (illet,
dir; yine cinsel istek bir r u h gücü, cinsel a h l â k ise bir erdem s a y ı l ı r ; aklın a y ı r d etme
cause), bir ilke (mebde, principe), aşkın bir bir y a da birlik (vahdet, u n i t é ) v a r d ı r .
y e t e n e ğ i bir r u h g ü c ü d ü r , hikmet ise bir erdemdir. R u h güçleri bir araya gelerek bir
Her şey bundan "feyz" yoluyle çıkar: B ü y ü k neden y a d a ilkeden t a n r ı s a l us (akıl,
denge kurarlarsa, erdem olarak bunun karşılığı adalettir. Aristo'da olduğu gibi, İbni
(raison), bundan d ü n y a ruhu, bundan d a daha aşağı bir d ü z e y d e bulunan birey r u h ­
Sina'da da erdem tek bir kılışa bağlı o l m a y ı p , a l ı ş k a n l ı ğ a , genel tutuma, h u y a da­
ları ve nesnel eşya. S a m î dinlerde (Musevîlik, İslâmlık) T a n r ı ile k u l a r a s ı n d a bir
y a n ı r . Sokrat'ta olduğu gibi, İ b n i Sina'da da a h l â k ı n ereği kut'tur (saadet, Y u n .
u ç u r u m b u l u n m u ş , fakat A r î ırkların mitolojisinde insan, titanlar ve y a r ı - t a n r ı l a r
eudaimonia). G e r ç e k k u t da, İ b n i S i n a ' n ı n tasavvufa dayanan k a n ı ş ı n a g ö r e , insan
yoluyle tanrdardan türemiştir. Yeni-Eflatunculuk bu i k i sistemi "feyz" yoluyle
aklının "akl-ı evvel" e b i t i ş m e s i y l e (ittisal'iyle) elde edilir.
bağdaştırmış, İslâmlık "feyz" i "peygamber" k a v r a m ı ile k a r ş ı l a m ı ş t ı r . F a r a b î ' y e
göre, "nebi" (peygamber, y a l a v a ç ) b ö y l e bir v a r l ı k olup, vahy ( r é v é l a t i o n ) ve ilham Sudur ve vahiy konusunda İ b n i S i n a ' n ı n k a n ı ş l a r ı ş ö y l e d i r : Sudur bir çeşit
(inspiration) onu T a n n ' y a bağlamıştır. Y i n e F a r a b î ' y e g ö r e , "devlet" i n b a ş ı olan yaratma, kendi özüne zorunlu olmayan bir ş e y i kendisinden a y ı r ı p ona bir v a r l ı k
h ü k ü m d a r , sanki "yalavaçlık hırkasını" (hırka-i n ü b ü v v e t ) g i y m i ş olan bir b a ş k a n vermektir.Bu sudur y a d a "feyezan" (emanation) t ü r l ü a ş a m a ve evrelerden geçmiş
olarak ulusunu güden bir ü s t ü n kişidir. Ulus b ü t ü n u m u t l a r ı n ı ona b a ğ l a y a r a k y ü ­ ve b ö y l e c e İ l k Neden kendinde b i r i k m i ş olan i y i l i ğ i n y e r y ü z ü n e inerek t ü r l ü kişi ve
r ü m e k t e , b a ş k a n ile ulus çözülmez bir birlik, birleşik bir r u h olarak y a ş a m a k t a d ı r . nesnelerde belirip y a ş a m a s ı n ı , y a y d m a s m ı s a ğ l a m ı ş t ı r . V a h i y , g e r ç e k t e , Cebrail ile
k o n u ş m a ^ - i i i ı u r i a u ^ m a s . V a h y i k a L u i oden k u l , önce, iıcümiaenuıiş üstün bir akıl
F a r a b î ' y e g ö r e , i i h l â k ancak d i n i L i r t o p l u l u k .meydana g e l i r m i ş olan bir
olarak, kutsal bir güç ( k u v v e t ü ' l - k u d s i y e ) e d i n m i ş , sonra bu ü s t ü n aklın kendisine
devlette olgunluğa erişir. Bilgisiz ve k ö t ü bir devlette halk yer, içer, çocuk d o ğ u ­
v e r d i ğ i sezgi ile v a h y i a n l a y a b i l m i ş t i r .
rur, ama daima hayvan gibi y a ş a r . Eğer devlet b a ş k a n ı bilgin, i y i , â d i l , merhametli
ve sözünde duran bir kişi ise, halka d o ğ r u yolu gösterir, onu her b a k ı m d a n y ü k s e l ­ Eflatun'la Aristo'da g ö r d ü ğ ü m ü z gibi, F a r a b î ' d e ve İ b n i Sina'da da bilgi çok
tir. Bunu yapabilmek için de kendinde 12 erdem t o p l a m ı ş o l m a s ı gerekir. Kendine ö n e m l i bir yer t u t m a k t a d ı r . B u n l a r a göre, insan ahirette nasibini, y e r y ü z ü n d e k a ­
iki y a da üç, gerekirse daha çok y a r d ı m c ı alabilir. B u n a u y a r a k , F a r a b î Es-siyase- zandığı bilgiye göre alacak, ahirette bilgiye g ö r e yer verilecektir. B u , Eflatun'da ğe-
28 A. D İ L A Ç A R

K U T A D G U B İ L i G İNCELEMESİ 29
çen "us insanın en y ü k s e k d o ğ a l y e t e n e ğ i d i r " sözün k d g ı s a l (pratik) a h l â k a ç e v r i l m i ş
şeklidir. İlerde göreceğimiz gibi, Kutadgu Bilig'de çok, hem de pek çok ö n e m l i bir " T ü r k ulusunun yurdunu, t ö r e s i n i y ö n e t m i ş , d ü z e n l e m i ş " ; b a ş k a bir yerde de üze
yer tutan bilgi görüşü, E f l a t u n ve Aristo'dan sonra I s l â m d a da ö n s ı r a y a alınmış teyri basmasar asra yir telinmeser Türk budun ilinin törünin kem artatı?, y a n i "yu­
olan bir konudur, l s l â m a göre, bilgi toplamak ve ö ğ r e n m e k her M ü s l ü m a n m farzı­
k a r ı d a gök çökmezse, aşağıda yer delinmezse, T ü r k ulusu, yurdunu, t ö r e n i k i m bo­
dır. 1615'te B o t a n c ı z a d e Y a h y a Efendi'nin Tarih-i saf tuhfetü'l-ahbab (Saf tarih,
zabilir?" B u r a d a tuta birmek " y ö n e t m e k " , iti birmek " d ü z e n l e m e k " , törü de " t ü r e ,
ahbaplara a r m a ğ a n ) adh k i t a b ı n d a d e n d i ğ i gibi, "bilimle ilgili b u T a n r ı y a s a s ı bi­
gelenek, y a s a " a n l a m m a d ı r l a r . Balasagun'lu Y u s u f da T ü r k l e r i n bu geleneğine uya­
reylerin başı olanlar için çok daha kesindir. B i l i m p a d i ş a h l ı k t a n ü s t ü n d ü r . B ü t ü n
rak Kutadgu Bilig'ini bir t ö r ü ve y a s a k i t a b ı olarak y a z m ı ş t ı r .
beylerin, h a k a n l a r ı n , senin b u y r u ğ u n a girmelerini istersen, bilim ve k ü l t ü r yolunu
Kutadgu Bilig a y n ı zamanda, b a ş t a n b a ş a , eski ç a ğ l a r d a n kalma T ü r k ata­
seç, bu yolda çaba göster (Necdet S a k a o ğ l u ç e v i r i s i , 1969). Ve g ü n ü m ü z d e de y ü c e
sözleri ve bilge sözleri ile y u ğ r u l m u ş t u r . B u sözleri şu ü ç sınıfa a y ı r a b i l i r i z : 1. Avıçga
A t a t ü r k ' ü n şu ö z d e y i ş i a y n ı d ü ş ü n c e n i n , inanışın ve ö ğ ü t ü n t e k r a r l a n ı p d o ğ r u l a n -
sözi (yaşlı insan, ata sözü) y a da öglüg sözi (akıllı kişi sözü) y a da ukuşlug sözi
m a s ı d ı r : "Hayatta en h a k i k î m ü r ş i t ilimdir." Balasagunlu Yusuf da Kutadgu
(anlayışlı kişi sözü) y a da karı sözi (yaşlı insan, ihtiyar s ö z ü ) ; 2. Biliglig sözi (bilge
Bilig'ini bu temel üzerine o t u r t m u ş t u r .
s ö z ü ) ; 3. Şair sözi.

7. Balasagun'lu Yusuf ve eski T ü r k dünyası Y a p ı t t a geçen en ü n l ü a t a s ö z ü ş u d u r :

Ukuş körki til ol, bu til körki söz,


Balasagun'lu Y u s u f y a l n ı z Arap ve İ r a n d i l ve k ü l t ü r l e r i n i , h a t t â B a t ı d a k i
Kişi körki yüz ol, bu yüz körki köz.
klasik bilgileri değil, I s l â m d a n önceki T ü r k d ü n y a s ı n ı ve k ü l t ü r ü n ü de i y i biliyordu.
A r a p ç a y ı "tazi tili", F a r s ç a y ı da "tejik t i l i " olarak t a n ı m ı ş , Musa, İ s a ve İ s k e n d e r A k l ı n süsü dildir, dilin s ü s ü s ö z ,
h i k â y e ve m e n k ı b e l e r i n i n de y a b a n c ı s ı k a l m a m ı ş t ı . B u adlar ve bunlarla ilgili bilgi İ n s a n ı n süsü y ü z d ü r , y ü z ü n süsü de göz.
Kutadgu Bilig'de geçiyor, Şahname'deki kahraman tiplerine de orada rastlarız, E n eski ç a ğ l a r d a n beri b ü t ü n T ü r k d ü n y a s m d a sevilmiş ve y a y d m ı ş olan b u atasözü,
î y i ve k ö t ü insan konusunu a n l a t ı r k e n Balasagun'lu Y u s u f Şa/ıraame'den aktara­ çok kere e ş y a üzerine de y a z d ı r d ı . O n a , b u topraklarda y a p ı l a n kazdardan ç ı k a n eski
rak "Feridun ö v ü l d ü , D a h h a k s ö v ü l d ü " demektedir. B a ş k a bir yerde, akd konusun­ k ü p l e r , kaplar üzerinde de r a s t l a n m ı ş t ı r .
da da " N û ş i n - R e v a n a k ı l gözü ile d ü n y a y ı a y d ı n l a t t ı " k a y d ı g e ç m e k t e d i r . Şahna-
K i t a p t a geçen öbür a t a s ö z l e r i n d e n ş u n l a r da ö r n e k olarak burada anılabilir:
me'nin T ü r k l e r l e ilgili bir p a r ç a s ı olarak, Balasagun'lu Y u s u f , İranhlarm Afrâsi-
Uruglug kişi ölse urgı kalır
y â b dedikleri Tona A l p - E r T ü r k k a h r a m a n ı n ı a n l a t m a k t a d ı r . İ y i bir insan olarak
tanman, i y i ad b ı r a k a n ve kitaplara geçen b ü y ü k T ü r k begi ö r n e ğ i olarak Kutadgu Soylu biri ölse dahi soyu k a l ı r .
Bilig'de Torja A l p - E r g ö s t e r i l m e k t e d i r : bilgi ve erdem sahibi, a n l a y ı ş l ı ve seçkin Ukuşsuz biligsiz bedütmez özüg
bir y i ğ i t . Bu üstünlüklerinden d o l a y ı Torja A l p - E r kitaplara geçmiş o l m a s a y d ı
A k d s ı z ve bilgisiz kimse kendini y ü k s e l t e m e z .
onu k i m t a n ı y a b i l e c e k t i ? diye s o r u l m a k t a d ı r . B i l i n d i ğ i gibi, F e r i d u n ülkesini b ö l e ­
Ukuşlug kişike işi tap ukuş
rek, oğulları Tur'la î r ' e b ı r a k m ı ş , T u r a n k a ğ a n ı Torja A l p - E r , İ r a n l ı M i n u ç i h r ' i n
oğlu Nüzer'i ö l d ü r m ü ş t ü r . Y i n e Torja A l p - E r a d ı ile ilgili olarak, V I I I . y ü z y d d a Akıllı bir kimseye aklı t a m olan bir eştir.
K ö k - T ü r k l e r , 714 y ı l ı n d a B e ş b a h k ' t a i d a m edilen kahraman Torja Tiğin için her y d Küvenme kıvı kutka kutlug kişi
v
°ğ (= v a s
) töreni yapmışlardır (Torja T i ğ i n y o ğ u k i Kitabü Divan-ı Lûgatît inanma özün kutka atlıg kişi
Türk'te aynen v e r i l m i ş t i r ) . Divanü lûgati't-Türk'e g ö r e , tona sözü "bebür" (Fr.
E y k u t a k a v u ş m u ş olan kimse, geçici kuta g ü v e n m e ,
l é o p a r d ) denen h a y v a n ı n a d ı olup kahramanlara ad olarak verilirdi. A y r ı c a tona
E y ü n k a z a n m ı ş olan kimse, k u t a inanma.
alp sözü de Kutadgu Bilig'de " y i ğ i t , cesur, k a h r a m a n " anlamma k u l l a n d m ı ş t ı r .
Örün süt bile kirşe edgü kılık,
Baiasaguoitt Y usai yasa ve y ö n e t i m a l a n ı n d a Kutadgu Biiig'i yazarken eski ulum tutmagınca evürmez yorık
T ü r k geleneklerine sıkı sıkı bağlı k a l m ı ş t ı r . T ü r k l e r ö t e d e n beri, y a p t ı k l a r ı alanlarla E ğ e r iyilik a n a n ı n ak s ü t ü ile i n s a n ı n özüne girerse,
ele geçirdikleri ü l k e l e r d e y ö n e t i m k u r m a k ve y a s a d ü z e n l e m e k l e tanınmışlardı. O, ö l ü n c e y e kadar yolunu ş a ş ı r m a z .
H u k u k f a k ü l t e l e r i m i z T ü r k l e r i n bu n i t e l i ğ i ile ö v ü n e b i l i r . K ö k - T ü r k l e r i n 732 y ı l ı n ­
Bu edgü kılu tur ay edgü kişi,
da diktikleri y a z ı t a n ı t l a r ı n d a sık sık şöyle denmektedir: ilig tutıp törüğ itmiş, y a da
Karımaz bolur edgü merjgü yaşı
Türk budunın ilin törüsin tutabirmiş iti birmiş, y a n i "yurdu y ö n e t i p d ü z e n l e m i ş " ,
İ y i l i k y a p m a k t a devam et ey i y i k i ş i ,
İ y i l i k kocamaz, onun ö m r ü e b e d î d i r .
K U T A D G U BÎLÎG İNCELEMESİ 31
30 A. D Î L A Ç A R

SÖZLÜK Kayu işke ivşe uzar kiç kalur


ive kalmış işler ökünçlüg bolur t
ukuş = anlayış, akıl l a v ı = geçici, kısa süren
kork — görk, güzellik, süs kutlug — kuta, saadete ermiş H a n g i i ş t e acele edilirse, iş uzar ve gecikir,
til = dil atUg = adlı, ü n sahibi Acele ile y a p ı l a n işler p i ş m a n l ı k l a biter.
köz = göz örün = açık renk, ak
uruk = soy bile — ile, birlikte
uruklug = soylu kılık = huy, gidiş SÖZLÜK
bedütmek = büyültmek, yükseltmek evürmek = evirmek, çevirmek
ukuşlug = anlayışlı, akıllı yonk/yorıg = y ü r ü m e , gidiş, yol Bayat = Tanrı Övke — öfke
iş/eş — eş kanmak = kocamak, yaşlanmak bedümek = büyümek çm = gerçek, doğru
küvenmek — güvenmek bolmak = olmak tilek = dilek sevüg = sevgili
merjgü = bengi, ebedî tap — elverir, yeter k ü n — gün. tuş = eş, denk, benzer
itilmek /etilraek = düzelmek bağırsak — iyi, cana yakın
Bayat fazlı birle bedür ol kişi, öküş = çok sevitmek = sevdirmek
TUekin bulur künde itlür işi tıkmak = anlamak, kavramak körmek = görmek
emgek = emek m ü n — suç, kabahat
T a n r ı fazlı ile b ü y ü r insan,
ıdmak = göndermek, tevcih etmek barçm = ipekli kumaş
Dileğine k a v u ş u r , günden güne d ü z e l i r işi. yurım = paçavra töz = esas, cevher, matah
yamıt = karşılık kayu = hangi
Kişi ögrenür bilgi artar öküş,
orurja = orununa, yerine ivmek/evmek = acele etmek
Neçe öğrenip uksa bolnıaz ukuş
buşmak = canı sıkılmak kiç = geç
İnsan birçok ş e y öğrenir, bilgisi artar, yalrjuk = insan, kişi ive/eve — acele ile
F a k a t ne kadar öğrense ve anlasa aklı elde edemez. kalı = eğer, artık ökünçlük == pişmanlık

Kişi emgek ıdsa kişi yurnına,


Bu kut kayda bolsa boyun bir yaraş?
Yanutı kişilik kılur ornırja
Kah öznese kutka kadgun kür eş.
E ğ e r bir kişi bir insan p a r ç a s ı n a e m e ğ i n i geçirirse,
B u k u t nerede ise boyun eğ, u y u ş ,
K a r ş ı l ı k olarak o ona i n s a n l ı k yapar.
Eğer k u t a k a r ş ı gelirsen kaygu ile b o ğ u ş u r s u n .
Kutadgu Bilig'de bilge sözleri i k i sınıfa a y r ı l ı r : 1. A d ı andmayan bilgelerin
Kelir kut tuta bilmese sen barır,
sözü, 2. sanı verilen T ü r k beglerinden aktardan sözler. Birincilerden ş u n l a r ö r n e k
Birür ney yiyü bilmese sen alır.
olarak buraya alınabilir:
K u t gelir, onu t u t m a s ı n ı bilmezsen gider,
Buşı bolsa yalrjuk biligsiz bolur,
Mal verir, yemesini bilmezsen, alır.
Kah övke kelse ukuşsuz kılur
İ n s a n kızarsa bilgisiz duruma d ü ş e r , Konilik öze boldı beglik uh.
Eğer öfke gelirse, o onu a k d s ı z a ç e v i r i r . D o ğ r u l u k ü z e r i n d e kurulan beylik ulu olur.

Biliglig sözi çın sevüg can tuşı Ağış teg bu edgü agumaz kişi.

Bilge sözü gerçekten sevgili can gibidir. Y o k u ş ç ı k m a k gibidir i y i l i k , herkes y o k u ş ç ı k a m a z ,

Kişide bağırsak öz i§k: özi


Tükel bolsa nimet bulunmaz yigü,
İnsanın kendisi, kendi işine b a ş k a s ı n d a n daha y a k ı n d ı r . Tükel bolsa nimet tüker yaş timiş.
Sevitse kişi kör mün erdem başı Nimet t a m olursa yiyecek bulunmaz,

B i r insan kendini sevdirirse, kusuru b a ş erdem s a y ı l a b i l i r Nimet t a m olursa i n s a n ı n y a ş ı t ü k e n i r , d e m i ş .

Biliglig sözi korse baran tözî. Bu bilge sözi ol biligsiz közi.

Bilginin sözü ipekli k u m a ş a benzer. Bilgenin s ö z ü bilgisiz için göz olur.


K U T A D G U B İ L t G İNCELEMESİ 33
32 A. D l L Â Ç A R

Biliglig bilig virdi bilgin köre,


Kayu başka kirşe kuğu kırtışı,
Köni çın kişi bolsa közke süre.
Kuğu teg örül] kılgu köylin kişi.
Bilgili bilgi verdi, bilgin g ö r s ü n ,
A r t ı k b a ş a girerse k u ğ u rengi, insan ç a k ş m a l ı , k i
D o ğ r u , d ü r ü s t kişi bulursa onu gözüne s ü r s ü n .
Gönlü de k u ğ u gibi ak olsun.
İlig boynı kılça ükekçe başı.
Bayat kimke birse ukuş ög, bilig,
K a ğ a n ı n b o y n u kıl, b a ş ı da b u r ç gibidir.
Kamug arzularka yetildi elig.
T a n r ı kime akıl, a n l a y ı ş , bilgi /verirse, Neçe kılgu işler bor içse kalur,
Neçe kılmagu iş esürse kelür.
B ü t ü n a r z u l a r ı n a eli y e t i ş i r .
K d ı n m a s ı gereken nice işler ş a r a p y ü z ü n d e n k a l ı r ,
Bor içme, zinaka yaguma hazer,
K ı l m ı n a m a s ı gereken nice işler de s a r h o ş l u k t a n gelir.
Bu iki çıgaylık tonını keder.
Rica birle havfnı kanat sen kılın,
Ş a r a p i ç m e , zinaya y a n a ş m a , dikkatli ol,
Bu iki arakı yolug sen alın.
B u ikisi insana fakirlik elbisesini giydirir.
R i c a ile korkuyu sen kendine kanat k d ,
Apa oğlanı körse arkış sanı, B u ikisi a r a s ı n d a k i yolu sen al kendine.
örüg türgü bolmaz örügler kanı.

İ n s a n oğlunu g ö r ü r s e n onu kervan san, SÖZLÜK

K o n a k yerinde çok kalmak olmaz, ö b ü r konaklar nerde? tirmek/termek — dermek, toplamak esürmek — sarhoş olmak
nelük — nelik, örneklik, g ö s t e r i aelik esrük = sarhoş
ükek = burç arakı — arası
SÖZLÜK

Kutadgu Bilig'de adı a n ı l m a y a n bilgelerin sözleri bu niteliktedir. Bunların


kayda — nerede kirmek = girmek
birmek = vermek kunş = yüz rengi y a n ı b a ş m d a , s a n ı verilerek T ü r k beylerinden a k t a r ı l a n s ö z l e r d e n ş u n l a r ö r n e k ola­
boyun birmek — boyun eğmek örün = açık renk, ak r a k burada s ı r a l a n a b i l i r :
yaraşmak =- uyuşmak, yaraşmak, yaranmak könül — gönül
kamug = bütün, hep A . Ötüken begi ( E s k i T ü r k l e r i n kutsal d a ğ ı ve o r m a n ı , K ö k - T ü r k devletinin merkezi.
öznemek = karşı gelmek
kadgu = kaygu yerilmek = yetişmek B a t ı b ö l g e s i n d e , Uygur ve K a r a h a n l ı T ü r k l e r i n i n de k u z e y d o ğ u s u n d a idi. O
kadgun = kaygu ile elig = el zamanki Türk-Moğol inanışlarına g ö r e , Y e r ana t a n r ı ç a s ı Ö t ü k e n [Moğol.
küreşmek = güreşmek, boğuşmak yagumak = yanaşmak, yaklaşmak E t ü g e n ] ile s ü t n i n e U l u k e n burada o t u r u r l a r d ı ) :
barmak = varmak, gitmek, uzaklaşmak çıgaylık = fakirlik
nen = şey, mal, matah ton = don, elbise Budunka begi artuk ödrüm kerek,
könilik = doğruluk kedmek = giymek Könül til köni kılkı ködrüm kerek.
öze == üstünde, üzerinde apa /aba = aba, ana, baba, abla
H a l k i ç i n begin ç o k seçkin o l m a s ı gerek,
ağmak = ağmak, yokuş çıkmak apa oğlanı =c insan
G ö n l ü , d i l i d ü r ü s t , h u y u n u n d a seçkin o l m a s ı gerek.
teg = gibi arkış = kervan
tükel = tam. sanmak = sanmak, saymak Biliglig ukuşlug budunka talu,
yigü/yegü —' yiyecek sam = san Akı hem közi tok ne könli tolu.
riikemek — tükenmclc örüg/öriik konak yeri
tünek/temek = demek turgu = durgu BUgili, a k d l ı , h a l k a d a v r a n ı ş ı seçkin,
kanı = nerede başka = başa C ö m e r t , g ö z ü tok, g ö n l ü dolu.

Kamug edgüke bolsa elgi uzun,


Tire bildin ahun yiyü bilmedir),
Uvutlug silig hem kılınçı tüzün.
Bu ahun yığıp bir nelük birmedin.
B ü t ü n iyiliklere elini u z a t m a l ı d ı r ,
Derleyebildin a l t ı m , yemesini bilmedin,
Terbiyeli, temiz, edimleri de soylu işi.
B u altını yığıp b a ş k a s ı n a bir g ö s t e r m e l i k vermedin.
K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ 35
34 A. DİLÂÇAR

Bu agzıy misali üngür sanı teg, F . Böke yuvgusu:


Sözünğ çıksa andın sehar tanı teg. Köyül arzulasa yırak yir yaguk,
B u ağız misalini bir i n gibi san, Könül birle maysa kişi arzulap,
S ö z ü n oradan ç ı k a r s a o seher esintisi gibi olur. Tegır arzuka terk yagukluk ulap.
G ö n ü l arzularsa ı r a k y e r y a k ı n olur,
SÖZLÜK
E ğ e r insan hararetle ve arzu ile y ü r ü r s e
ödrulmek — ayrılmak, seçilmek akı = cömert Arzulanan ş e y e ç a b u k y a k l a ş ı r ve ona k a v u ş u r .
kılık = huy, tabiat, karakter edgü — iyi, iyilik
ködriun = seçkin uvutlug = terbiyeli, namuslu SÖZLÜK
ukuşlug = anlayışlı, akılh silig = temiz, silik
üngür = in, mağara unur = güçlü, kudretli
talulamak — seçmek küınç — icraat, iş, edim
tan = sabah ve akşam serin esintisi biliglik = bilgili, bilen
talu = seçkin, i y i , m ü m t a z tüzün = asil, soylu
emgek = emek yaraglıg = yarayan, yakışan
B. Uç Ordu begi: ıdmak = göndermek, salmak, yaymak özi = özü, kendi
emgek ıdmak = emeği geçmek kıldı kılmaz — doğru davranan
Kişi emgek ıdsa sana belgülüg,
belüglüg = belli, gerçek aymak = söylemek
Unuma ol emgekni bolma ülüg. ölüg = ölü kutadgu — gönençli, refah içinde
Birinin emeği geçerse sana g e r ç e k t e n , aya/ay = ey kutadmak = gönençli kılmak, gönençli duruma
U n u t m a o emeği, ö l ü gibi olma. boluglı = olmuş, olan gelmek
tegürmek = götürmek
C. Uç Ordu hanı:
G. ila atlığı:
Aya beg boluglı budunka ulug,
Kü çav at tilese tuz ekmek yitür,
Bedüt edgü tutgıl tapugçı kulug.
Tiriglik tilese anı ok yetür.
E y beg olan, h a l k ı n ulusu,
K i m ü n l ü ad, ş ö h r e t istiyorsa tuz etmek yedir,
Y ü k s e l t , i y i davran i ş y a r k u l l a r ı n a .
Y a ş a m a k istiyorsa ona yine yedir.
Yalavaç söz iltür yanutı kolur,
Ğ. İla begi:
Yanut söz eşittir) tegür ay unur.
Biligsizke devlet kelür erse kut,
Elçi söz iletir, a n ı t ı n ı ister,
Budun barça buzlur bolur ilke yut.
Y a n ı t s ö z ü n ü i ş i t t i n , g ö t ü r onu ey g ü ç l ü kişi.
Bilgisize devlet ve k u t gelirse
Ç. Yağma begi:
B ü t ü n halk bozulur, y u r t i ç i n de bir y ı k ı m olur.
Aya beg işig iş biliglike bir,
H . İl Kend begi:
Yaraglıg özi kıldı kılmaz kişi
Ajun tutguka er ukuşlug kerek,
E y beg, i ş i iş bilene ver,
Budun baguka ög kerek hem yürek.
i ş e yarayana, d o ğ r u davranana
A c u n u y ö n e t m e k için i n s a n ı n akıllı olması gerek
D . Türk hanı: H a l k k ü t l e s i n i y ö n e t e b i l m e k için de hem akıl hem y ü r e k gerek.
Kınama yalavaç söz aysa köni. Törülüg köni beg kut ol belgülüg,
K ı n a m a , elçi sözünü d o ğ r u s ö y l e r s e . Kuiı birle tegrür tazüke ülüg.

E. Ulug Kend begi: T ö r ü y ü g ö z e t e n d o ğ r u beg saadettir gerçekten

Kut ol beg budunka kutadgu kerek, Onun saadetinden herkese hisse ulaşır.

Kutadsu budun karnı todgu kerek. I . Türk buyruku:

K u t t u r o beg h a l k ı i ç i n , h a l k ı n gönençli o l m a s ı gerek, Körür köz yarukı oğul kız okı.


Gönençli h a l k ı n k a r n ı d o y m u ş o l m a s ı gerek. G ö r ü r gözün ışığıdırlar erkek ve k ı z e v l â t l a r , g e r ç e k t e n .
36 A. D Î L Â Ç A R
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
SÖZLÜK
Kamug nerjke vakt ol küni belgülüg,
bedütmek = büyültmek, yükseltmek kü çav = şan, şöhret
tutmak = tutmak, idare etmek, davranmak tilemek = dilemek Nefes tın tokırka sanı belgülüg.
tapugçı = işyar, memur tiriglig = dirilik, yaşama Her ş e y i n v a k t i v a r d ı r , g ü n ü bellidir,
yalavaç = elçi yitürmek/yedürmek = yedirmek Canlıların soluk alıp verme s a y ı s ı belidir
iltürmek = iletmek o k = y me (pekitme edatı)
yanut = y a n ı t , cevap k d i i r e r s e _ geüjge, gelse Usal yalrjuk oglı öküş nen tirer,
kolmak = istemek, dilemek b a r ç a _ bütün, hep Yigüke tgirmü sakınmaz birer
todgu = doymuş, tok buzlur = bozulur
Gafil insan oğlu çok m a l toplar,
todgurmak = doyurmak, tatmin etmek yut = belâ, yıkım
yaguk = yakm _ mleket
Y e m e ğ e u l a ş a c a k m ı b u n u bir d ü ş ü n m e z .
me

manmak = yürümek basgok = kütle, som Biligsizke devlet yaraşsa kelip,


tegirmek = varmak, ulaşmak ög kıl
Biligligke artuk yaraşur bilip
= a

terk = çabuk törülüg = t ö r ü y ü gözeten


ulamak = yaklaşıp k a v u ş m a k belüglüg = gerçekten
Bilgisize de devlet gelebilir, y a r a ş ı r ,
kü = ün, san tözü = her, herkes F a k a t bilgiliye daha çok y a r a ş ı r , d e ğ e r i n i bildiği için.
kü at = ünlü ad ülüg = hisse
Merjilig kayu ol marja ay yora,
okı = gerçekten (pekitme edatı) oğul kız = erkek ve kız evlâtlar
Kişi kutluğu kim kişiler ara
Kutadgu Bilig'de b u nitelikte olan sözlerin son bir t ü r ü de "şair sözleri" dir. Neşe nedir, bana s ö y l e ve a ç ı k l a ,
B u kişilerin de a d ı v e r i l m e m i ş , y a l n ı z "şair sözi" d e n m i ş t i r . Ö r n e k l e r i ş u n l a r d ı r : İ n s a n l a r a r a s ı n d a k u t a erişen k i m d i r ?

Ağır yük kişike kılınç arkuki


Kerek erke himmet mürüvvet teni,
İ n a t ç ı k ı k insan için ağır bir y ü k t ü r .
Yavuz yunçıg andın yırasa örji.
H i m m e t ile m ü r ü v v e t i n denk olması gerekir SÖZLÜK
K ö t ü l e r l e işe y a r a m a y a n t ü l ü k i ş i l e r i n ondan u z a k l a ş m a s ı için.
ermek = olmak, imek negü = ne
Bilig kıymetini biliglig bilir, erse = ise anar = onda
kerek erke == olması gerek nen = şey, mal
Ukuşka ağırlık biligdin kelir
ten =- denk belüglüg = belli, belirli
Bilginin d e ğ e r i n i bilgin bilir, yavuz = kötü tın = tin, ruh, soluk
Anlayışa saygı bilgiden gelir. yunçıg = zayıf, işe yaramayan tm toku* — soluk ahp veren, canlı
andın — ondan san = sayı
tşirj tüşse ivme sabır birle ayt.
yıramak ~ uzaklaşmak, ıraklaşmak usal — gafil, iş bilmeyen
Birine işin düşerse acele etme, s a b ı r l a s ö y l e . örji = türlü, başka başka yalrjuk = insan, cariye
ağırlık -= saygı, değer bilme öküş = çok
Kayu edgü öknür kör edgü üçün.
ivmek = acele etmek tirmek = dermek, toplamak
H a n g i i y i y i g ö r m ü ş s ü n k i i y ü i ğ i n d e n d o l a y ı p i ş m a n olsun. ökünmek = pişman olmak, yakınmak yigü/yegü = yeme içme
sözlemek = söylemek tegmek = değmek, erişmek
Sözüg yakşı sözle idi saknu öz, yakşı =• iyi, güzel sakınmak — düşünmek
Ayıttukta sözle yana terkin üz. idi /edi = çok men ilik = sevinç, neşe, memnunluk
S ö z ü güzel ve çok d i k k a t l i olarak s ö y l e , sak = dikkatli, işte uyanık yormak = yormak, açıklamak
yana -= yine arktık = aykm, ters
S o r u l d u ğ u n d a yine derli toplu, ç a b u k s ö y l e ve kes.
terkin — toplu, kısa, çabuk arkuk kişi ~ inatçı adam
Negü bar ajunda anar hilesiz, üzmek — kesmek arkuk küuıç inatçılık
Negü hile bar kim arjar çaresiz.
A c u n d a ne v a r k i onda hile bulunmasm,
N e bile v a r k i ona ç a r e b u l u n m a s ı n ?
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 39

bu ses a y ı r t ı b u l u n m a d ı ğ ı n ı sanarak, o k u m a l a r ı n ı ve ç e v r i y a z d a r ı n ı buna göre yap­


m ı ş l a r d ı r . Örneğin, V â m b é r y Kutadgu Bilik, Radloff Kutadgu Pilik; Vâmbéry
bititim, Radloff pididim; V â m b e r y iki, Radloff igi; V â m b é r y ilik, Radloff elik; V â m ­
b é r y başi, Radloff pajı; V â m b é r y söz, Radloff sös; V â m b é r y ati, Radloff adı; V â m ­
b é r y kişi, Radloff kiji; V â m b é r y bilsa, Radloff pilze; V â m b é r y butun, Radloff
püdün; V â m b é r y Kün-tokti, Radloff Kün-toktı; V â m b é r y etkü, Radloff etkü v.b.
D a n i m a r k a l ı T ü r k o l o g Vilhelm Thomsen (1842-1927), 1897'de D o ğ u Bilginlerinin
I L "Kutadgu Bilig"in Filolojisi Paristeki 11. U l u s l a r a r a s ı Kongresinde y a p t ı ğ ı bilimsel bildirisiyle b u y a n l ı ş l a r ı d ü ­
zeltti, 1901'de de B u d a p e ş t e ' d e çıkan Keleti Szemle dergisinin 2. s a y ı s ı n d a (s.
1. E l yazmaları
241-259) b u konu üzerine "Sur le s y s t è m e des consonnes dans l a langue Ouigoure"
Y e r y ü z ü n d e Kutadgu Bilig'in ü ç y a z m a nüshası bulunmaktadır: b a ş l ı k l ı bir makale y a y ı m l a d ı . B u n a göre, V â m b é r y ile Radloff'un az y u k a r d a göste­
1. Viyana nüshası: i l k ortaya çıkan n ü s h a , Herat'ta ( k u z e y b a t ı Afganistan) rilen y a n l ı ş l a r ı , a y n ı sıra ile, şöyle d ü z e l t i l d i : Kutadyu Bilig, bitidim ( = yazdım),
1439 y ı l ı n d a ç o k k ö t ü bir Uygur y a z ı s ı y l e yazılı (185 + 5 sayfa, 915 beyt) n ü s h a ­ iki, elig ( = e l ) , 6aşı, söz, atı ( = a d ı ) , kişi, bilse, bolur ( = olur), bütün, Kün-toydı (Gün-
d ı r . Balasagun'lu Yusuf, y a p ı t m d a k i 3. ekte (beyt 6623-6624), Kutadgu Bilig'i 18 d o ğ d u ) , edgü ( = i y i ) . T ü r k D i l K u r u m u , ortaya k o y d u ğ u b u y a z m a n ı n tıpkıbası­
ayda y a z ı p Hicrî 462 y ı l ı n d a , y a n i Milâdî 1069-1070'te, t a m a m l a d ı ğ ı n ı s ö y l ü y o r m ı n d a n (1942, önsözle: 1 4 4 + 2 0 0 s.) sonra, R e ş i t R a h m e t i A r a t ' m (1900-1964) ç e v -
(yıl altmış iki erdi tön yüz bile... tukel on sekiz ayda aydım bu söz). Yusuf, k i t a b ı n ı y a z ı s ı n ı (1947, b u ve ö b ü r yazmalar a r a s ı n d a k i f a r k l a r ı g ö s t e r e r e k ve önsözle; Ku­
Arap harfleriyle değil, o k u n a k l ı güzel Uygur harfleriyle y a z m ı ş olsa gerek, k i b u tadgu Bilig I: Metin, 6645 beyt, L I X -j- 656 s.) y a y ı m l a m ı ş , T ü r k T a r i h K u t m u da
n ü s h a , ne y a z ı k k i , ortada yoktur. 1439 n ü s h a s ı n d a k i bozukluklardan m ü s t e n s i h l e r bu y a p ı t ı n , yine R e ş i t Rahmeti'nin eliyle y a p ı l m ı ş ç e v i r i s i n i 1949'da y a y ı n a l a n ı n a
sorumludur. B u el y a z m a s ı önce Tokat'a, oradan da 1474'te F e n a r i o ğ l u K a d ı A l i ç ı k a r m ı ş t ı r (Kutadgu Bilig II: Tercüme, XXVIII + 477 s . ) . F a k a t A ç ı k l a m a ile
Efendinin eliyle istanbul'a g e t i r i l m i ş , F a t i h Sultan Mehmed'in h o c a s ı Hayreddin S ö z l ü k ciltlerini ç ı k a r m a ğ a , ne y a z ı k k i , Rahmeti'nin ö m r ü vefa e t m e m i ş t i r .
Efendinin ( ö l m . 1475) adiyle a n ı l a n cuma mescidi m o l l a l a r ı n d a n Hoca H a c ı Dellal
2. Kahire nüshası: Arap harfleriyle y a z d ı b u n ü s h a (5800 beyt)„ 1896'da K a ­
bunu k o m ş u s u Nalbant Hamza'dan s a t ı n almıştır. B u konuda, y a z m a n ı n sonunda
hire H ı d i v l i k K i t a p l ı ğ ı n ı n A l m a n m ü d ü r ü D r . Moritz t a r a f ı n d a n ortaya çıkarılmış,
U y g u r harfleriyle y a z ı l ı kasidede (s. 185-189) verilen bilgi ş ö y l e d i r : b u y a z m a Hicrî
W . Radloff bundan hemen f a y d a l a n m ı ş t ı r . T ü r k D i l K u r u m u , K a h i r e ' d e k i b ü y ü k e l ­
843 K o y u n y ı l ı n ı n 4 muharrem'inde ( = 18 haziran 1439), y a n i telif tarihinden 370
çiliğimizin aracılığıyle b u y a z m a n ı n fotokopisini getirterek 1943'te t ı p k ı b a s ı m ı n ı
y ı l sonra, ş i m d i k i A f g a n i s t a n ' ı n Herat ş e h r i n d e t a m a m l a n m ı ş t ı r . "Hicrî 879 Y ı l a n
(14 + 392 s.) y a y ı m l a m ı ş t ı r .
y ı l ı n d a ( = M i l â d î 1474) Abdurrezzak Ş e y h z a d e B a h ş ı i ç i n Fenarizade K a d ı A l i
istanbul'dan mektup g ö n d e r e r e k , Tokat'tan getirttiler." Y a z m a n ı n son 190. sayfa­ 3. Fergana nüshası: 445 s a y f a l ı k ve 6095 beytlik b u n ü s h a da Arap harfleriyle
s ı n d a 5 beytlik bir gazel v a r d ı r , Abdurrezzak imzalı. B u n d a n sonra d a ş u k a y ı t gel­ y a z d ı d ı r ve n ü s h a l a r ı n en yetkinidir. 1914'te Z e k i Velidi (Togan, 1891-1970),
mektedir: "Hayreddin c u m a mescidinde oturan biz H a c ı D e l l a l b u k i t a b ı Nalbant bunu T ü r k i s t a n ' ı n Fergana ilinin N e m e n g â h ş e h r i n d e b u l m u ş ve onu R u s l a r a t a n ı t ­
Hamza'dan s a t ı n a l d ı k . " ( Y a z m a n ı n 1. s a y f a s ı n d a , U y g u r harfleriyle b a ş k a biri m ı ş t ı r . B u el y a z m a s ı bir a r a l ı k ortadan yok olduktan sonra, 1924'te B u h a r a ' l ı
t a r a f ı n d a n y a z ı l m ı ş 4 s a t ı r l ı k "bal ş e r b e t i " tarifi b u l u n m a k t a d ı r ) . ö ğ r e t m e n F ı t n a t t a r a f ı n d a n yine b u l u n m u ş ve bir y a z ı ile T a ş k e n t ' t e bir kez daha

Y ı l l a r sonra, A v u s t u r y a l ı d o ğ u bilgini Joseph v o n Hammer-Purgstall (1774 t a n ı t d m ı ş t ı r . 1934 y ı l ı n d a Sovyet Bilimler Akademisi b u y a z m a n ı n fotokopisini

-1856), 1796 s ı r a l a r ı n d a diplomat olarak istanbul'da bulunurken, s a h a f l a r ı n bilgi­ T ü r k D i l K u r u m u n a a r m a ğ a n e t m i ş , K u r u m da bunun t ı p k ı b a s ı m ı n ı 1943'te y a y ı m ­

sizliğinden faydalanarak, b u paha biçilmez y a z m a y ı yok p a h a s ı n a s a t ı n a l m ı ş , V i ­ l a m ı ş t ı r (24 + 447 s.). B u y a z m a ş i m d i T a ş k e n t ' t e b u l u n m a k t a d ı r .

yana S a r a y ı K i t a p l ı ğ ı n a v e r m i ş t i r . Y a z m a n ı n ilk y a y ı m ı n ı Macarlardan Armin


V â m b e r y (1832-1913; Uigurische Sprachdenkmäler und das Kutadgu Bilik, Viyana
1870, I V + 263 s.), ikincisini de Alman asıllı Ruslardan Wilhelm Radloff (1837¬
1919; Das Kutadgu Bilik des Jusuf Chasshadschib aus Bälasagun, tıpkı basım, X I I I
+ 200 s., Petersburg 1890, ç e v r i y a z ı ve ç e v i r i 2 b ö l ü m , X C I I I + XXIV +
560 s., Petersburg 1891-1910) y a p m ı ş t ı r .

Gerek \ û m b e r y gerek Radloff. Kutadgu Bilig y a z m a s ı n d a b, d, g; p, t, k v . b .


sesler a y r ı harflerle birbirinden kesin olarak a y ı r t e d i l m e d i ğ i için, y a p ı t ı n dilinde
40 A. DİLÂÇAR K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 41

3. Y a z m a l a r ı n o k u n m a s ı
2. "Kutadgu B i l i g " y a z m a l a r ı y l e ilgili kişiler
im

Kutadgu Bilig'ia V i y a n a n ü s h a s ı n d a n ç ı k a r d a n s a ğ d a n sola d o ğ r u okunan


Uygur harfleriyle y a z d ı KUTADGU BİLİG a d ı

ABMIN VAMBERY JOSEPH FREIHERR von WILHEIM RADLOFF


(1832.1913) HAMMEH-PURGSTALL (1837-1918)
(1774-1856)

•A

/*o9&/<U - > • - O A y şan/ •<•*£> / * " '*

' J.V> V — i - . f i . . « ^ ^o«> w

Kutadgu Bilig'in Viyana nüshasından (s. 22) alınan bir p a r ç a (bap X I ,


beyt 350 - 353)

Çevriyazı:
Sözüm söyledim men bitidim bitig,
Sunup iki ajunnı tutgu elig.
Kitab atı urdum Kutadgu Bilig,
Kutadsu ohglıka tutsu elig.
Kişi iki ajunnı tutsa kutun,
Kutadmış bolur bu sözüm çın bütün.
Bu Kün-Togdı ilig tidim söz başı,
Yörügin, ay ayın ay edgü kişil
Çeviri:
S ö z ü m ü s ö y l e d i m ben, k i t a b ı y a z d ı m ,
U z a n ı p i k i d ü n y a y ı tutan bir eldir.
K i t a b ı n a d ı n ı koydum K u t a d g u Bilig,
K u t l u olsun okuyana, elini tutsun.
VILHELM THOMSEN SERGEY E . MAİOV K i ş i i k i d ü n y a y ı kutla tutarsa,
(1842-1927) (1880.1957) K u t l a n m ı ş olur, b u s ö z ü m d o ğ r u , b ü t ü n d ü r .
Önce K ü n - T o g d ı beyden söze b a ş l a d ı m ,
Y o r a r a k a ç ı k l a y ı m , ey i y i k i ş i !
42 A. DÎLÂÇAR
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ

 . V â m b e r y ' n i n , U y g u r harfleri d ö k t ü r ü p 1870'te Viyana'da yayımladığı


V i y a n a n ü s h a s ı Kutadgu Bilig'm başlığı: K U D A T K U B Î L l K

W. Radloff'un Uygur harfleri d ö k t ü r ü p 1890'da Petersburg'da y a y ı m l a d


V i y a n a n ü s h a s ı Kutadgu Bilig'in başlığı: K U D A T K U BİLÎK

. . p H - m po*.

• ir^r,^ o—' J - ^ - -
2
A ^ - 1
O^A)

A . V â m b e r y ' n i n y a y ı m l a d ı ğ ı Kutadgu Bilig'den bir p a r ç a : s. 88, bap X I I •>—'/-\) f s


' 0^~ J
(2) |N'"ISYA\
başı. Önceki sayfada verilen metnin a y n ı .
W . Radloff'un y a y ı m l a d ı ğ ı Kutadgn BiKg'den bir p a r ç a : s. 88, bap X I ba
Bir ö n c e k i sayfadaki metnin a y n ı .

Sözün sözıetim men bititim bitik Cö3yK cöclâAİM MâH, »İAİAİM- nUİK,
sürüb iki agun ni tutsun ilik
CyHyn iri anyHHbi TyTcyH âlİK!
Kitab ati urdum Kudatku Bilik
kudat jku okik lifc tutfcı ilik a
KİTan aAfei y p A y M KyAaTky-nilİK,

Kisi iki agun ni bilsa kutun Ky^aTcy, oşykjibiFja T j r c y âlİKÎ


kudat mis bolur bu sözüm din butun
Kİjkİ iri auyHHbi niİ3â kyjıyH
Bu Kün-tokti ilik tedim söz basi
jorukm aja jin ej etkü kisi KyAaTMbim noJiyp ny cö3yM *imh nyAyH.

A. V â m b e r y ' n i n ç e v r i y a z ı s ı (s. 89). Çevirisi için ö n c e k i sayfaya b a k ı n ı z .


I l y KyH-TokTbi-âliK Tâ^iM c ö c naJKM
JöpirİH ajajbm, â âray idari!

W . Radloff'un ç e v r i y a z ı s ı : I I / I , s. 38-39.
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 45
44 A. DlLÂÇAR

Radloff ç e v r i y a z ı s ı n ı n L a t i n harflerine çevrilmişi:

Sözük söslâdim man, pididim pidik,


Sunup acunnı tutsun alikl

Kitap adı urdum Qudatqu-pilik,


Çudatsu oyualıya tutsu alikl

Kiji igi acunnı pilza qudun


Çudatmış polur pu sözüm çın püdün.
Kutadgu Bilig'in Arap harfleriyle y a z ı l ı Fergana n ü s h a s ı n d a n ç ı k a r ı l a n KU­
Pu Kün-toqtı-alik tadim sös pajı
TADGU BİLİG adı
Yörigin ayayın, a atkü kiji.

Sözüg sözlâdim mân, bitidir», bitig,


Sunub iki acanny tutsun âlig !
Kitab aty urdum Qutadyu-bilig,
Qutadyu oqyylyqa tutsu âlig .
Kisi iki acunny bilsâ qutun,
Çutadmys boiur bu sözüm cyn bütün.
Bu K'dn-toydy âlig tâdim söz basy, Fergana n ü s h a s ı n d a n bir p a r ç a ; metin, önceki sayfalarda verilen metnin a y n ı ­
d ı r ; y a l n ı z , son m ı s r a d a yörigin sözcüğü yerine tüzükin ( = düzeyim, düzenleyim)
Jörügin djajyn, d ddgü kisi! kullanılmıştır.

Kitab atı urdum Kutadgu Bilig,


V . Thomsen'm 1901'de ("Keleti Szemle" I I ) , V â m b e r y ' n i n (1870) ve R a d l o f f
un (1900) ç e v r i y a z d a r r n d a k i y a n l ı ş l a r ı d ü z e l t m e s i Kutadsu okıglıka tutsu elig.

Sözüm sözledim men bitidim bitig,


Sunub iki ajunnı tutgu elig.

Kişi iki ajunnı tutsa kutun,


Kutadmış bolur bu sözüm çın bütün.

Bu Kün-Togde ilig tidim söz başı,


Tüzükin, ayayın ey edgü kişi.
46 A. D Î L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 47

1. Kutadgu Bilig'in V i y a n a n ü s h a s ı n d a "Bahar Ş i i r i " nin b a ş ı (Yaruk Yaz Çevriyazı:


Faslı = Parlak B a h a r Mevsimi, bap I V , beyt 63-66) Togardın ese keldi öndün yili,
Ağun itgüke açtı uştmah yoh.
1
Yağız yir yıpar toldı kafur kitip,
Bezenmek tiler dünya körkin itip.
trinçig kışıg sürdi yazkı esin,

i l u ? Yaruk yaz yana kurdı devlet yasın.


Yaşık yandı bolgay yana ornına,
Balık kudrıkındın Kozı burnına.
Çeviri:

1 D o ğ u d a n eserek geldi bahar yeli,


A c u n u bezeyerek açtı cennetin yolunu.
Y a ğ ı z yer miskle doldu, k â f u r gitti.
î M D ü n y a görke b ü r ü n e r e k bezenmek isteyor.
Sefil kışı s ü r d ü g ö t ü r d ü bahar esintisi,

1 - t 1 j A y d ı n bahar yine kurdu saadet y a y ı n ı .


Güneş d ö n d ü yine yerine,
t B a l ı k burcunun k u y r u ğ u n d a n K u z u ' n u n burnuna.
1 4. Uygur alfabesi ve bu alfabe ile "Kutadgu B i l i g "
4 i
t
1 i
t K U T A D G U B Î L İ G adının, klasik Uygur harfleriyle s a ğ d a n sola yazılışı (ya­
i 4 zan: A . D i l â ç a r )

K-u-t-a-d-g-u B-i-l-i-g'in hecelenmesi:

giMB ugdatuK
Kut-ad-gu Bil-ig sözünün ç ö z ü m l e n m e s i :
kut — k u t , saadet
-ad- = " k ı l m a k " k a v r a m ı n ı k a t a n fiil eki
-gu = "kdan, k d ı c ı " k a v r a m ı n ı veren sıfat eki
2. A y n ı metnin Sergey E . Malov'un ("Pamyatniki Drevnetyurkskoy Pis'men- bil- = "bilmek" k a v r a m ı
-ig = fiilden isim yapan ek
nosti", Moskova-Leningrad 1951, s. 237) klasik U y g u r harfleriyle d ü z e n l e d i ğ i şekli
b ü t ü n ü n a n l a m ı : "kutlu kılıcı bilgi"
A. D İ L Â Ç A R
K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ

U Y G U R A L F A B E S İ
U Y G U R A L F A B E S İ

G e n e l Alfabe "Kutadgu Büig"de


Ses "Kutadgu Bilig"de
G e n e l Alfabe Ses
değeri
Sonda Ortada Başta Başta Sonda değeri
Sonda Ortada Başta Başta Sonda

M, A +~ / >
1- ö. e
m

& e
~* <• J L ir n

* > J 4 A i
T) (gen/z n'sı,)

A 0, U, V
> A M Jf r

* ö, ü
¥ * V s. ?

tS -& • o b, p
> * As» t

£ n
f c, Ç = - 0- —-o- V

1 1 <3 <f, S
-* w, f

« s drh b (x) y

L \ •> <r g. h, k
z

•> n
0
« 4
y AA ;
i t t c
Sotır dolgusu
K U T A D G U B Î L İ G İNCELEMESİ 51

"Classification of the T u r k i c Languages", Philologiae Turcicae F u n d a m e n t a adh


kollektif y a p ı t t a , cilt I , Wiesbaden 1949, s. 5-8). B u sınıflama, " g ü n e y d o ğ u " y a da
"Orta A s y a " koluna "Doğu T ü r k ü t " kolu d e m i ş , " g ü n e y b a t ı " y a da " O ğ u z " kolunu
da " B a t ı T ü r k ü t " kolu şeklinde a d l a n d ı r m ı ş t ı r . Birinci kola ş u n l a r girer: eski taba­
kadan K ö k - T ü r k ç e , E s k i Uygur T ü r k ç e s i , orta tabakadan K a r a h a n h T ü r k ç e s i ,
H a r e z m T ü r k ç e s i , Ç a ğ a t a y T ü r k ç e s i , yeni tabakadan da Özbek T ü r k ç e s i , Y e n i U y ­
gur T ü r k ç e s i ile T a r a n c ı , S a r ı Uygur ve Salar T ü r k ç e l e r i , i k i n c i , y a n i B a t ı kolun
5. K A R A H A N L I T Ü R K Ç E S Î KILAVUZU
ü y e l e r i de ş u n l a r d ı r : eski tabakadan E s k i Anadolu T ü r k ç e s i (Selçuklu ve E s k i Os­
m a n l ı ) , orta tabakadan Orta O s m a n l ı c a , yeni tabakadan da T ü r k i y e T ü r k ç e s i (Ana­
T ü r k edebiyatının, ilk ü ç çağını ü ç a y r ı dine bağlı olarak buluruz: K ö k - T ü r k l e r -
dolu ve R u m e l i ağızları ve G ü n e y K ı r ı m lehçesiyle birlikte), Gagauz T ü r k ç e s i , Aze­
de (552-745) Ş a m a n l ı k ; U y g u r l a r d a (747-840) B u d d h a c ı l ı k ; K a r a b a n h l a r d a (932¬
r i T ü r k ç e s i ( t ü r l ü a ğ ı z l a n ile birlikte; K a ş k a y ve E y n a l l u lehçeleri; a y r ı c a Halac ve
1212) d a İ s l â m b k . Bunlardan ikincisi B u d d b a dininden b a ş k a M a n i c i l i ğ e , Hristi-
a y r ı bir sınıfa girmesi gereken Horasan T ü r k ç e s i , ve T ü r k m e n Türkçesi (türlü
y a n l ı ğ a d a bağlı b u l u n d u ğ u ve özel y a z d a r a da sahip o l d u ğ u halde, pek y a r a t ı c ı ola­
ağızları ve Truhmence ile birlikte). K r ş . A . D i l â ç a r : " D i l , Diller ve Dilcilik", T . D .
m a m ı ş , daha çok ç e v i r i c i l i k ve ticaretle geçinmiş ve "Oğuz K a ğ a n " d e s t a n ı n ı n par­
K . , A n k a r a 1968, s. 84-93 ve kitaba ekli T ü r k d i l ve lehçeleri s ı n ı f l a m a tablosu:
ç a c ı k l a r ı n d a n b a ş k a b ü y ü k bir y a p ı t , y a da yazar a d ı b ı r a k m a m ı ş t ı r . B u y ü z d e n
orada T ü r k dilleri K u z e y (periferik olarak Y a k u t ve Çuvaş) Orta (Altay ve K ı p ç a k )
T ü r k y a z ı n ı n ı n ilk ü ç b ü y ü k a n ı t ı n ı K ö k - T ü r k l e r l e Karahanklarda buluyoruz:
ve G ü n e y (1. g ü n e y d o ğ u : K ö k - T ü r k ç e d e n b u g ü n k ü Salar lehçesine kadar, 2. g ü n e y ­
Orhon ve Yenisey yazıtları, Kutadgu Bilig ve Kitabü Divânı lûgati't-Türk.
b a t ı : E s k i O ğ u z c a d a n b u g ü n k ü T r u h m e n lehçesine kadar) paraleller ü z e r i n e sınıf­
Birincisinin y a z a r ı Kök-Türklerden prens Yohg Tegin, öbürlerinin yazarları,
l a n m ı ş , K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i y l e T ü r k i y e T ü r k ç e s i g ü n e y paraleli ü z e r i n d e gösterilmiş­
Karahanlılardan Balasagun'lu Y u s u f ve K a ş g a r ' l ı Mahmut. T a r i h l e r i : sırasıyle
tir. K a r a h a n h T ü r k ç e s i ile T ü r k i y e T ü r k ç e s i n i n y a k ı n l ı k ve dallanma dereceleri
732, 1069, 1072.
böyledir.
Son otuz y ı l d a n beri K ö k - T ü r k ç e ile U y g u r T ü r k ç e s i n i " E s k i T ü r k ç e " (Alm. K a r a h a n h T ü r k ç e s i ç o ğ u n l u k l a Arap alfabesiyle y a z d ı b u l u n m a k t a d ı r . Uygur
A l t t ü r k i s c h ) a d ı altmda bir grupta toplamak a r t ı k alışkı o l m u ş t u r (bkz. A . v . G a b a i n : harflerini Kutadgu Bilig'in V i y a n a y a z m a s ı ile Atabetü'l-hakaik'in 1444 tarih­
Alttürkische Grammatik, Leipzig 1941, 2. bas. 1950, ve Dos Alttürkische, l i Semerkand ve 1480 tarihli istanbul y a z m a l a r ı n d a buluruz. Her i k i y a p ı t ı n Arap
Philologiae Turcicae F u n d a m e n t a a d l ı kollektif y a p ı t t a , cilt I , Wiesbaden 1949, harfleriyle y a z ı l ı y a z m a l a r ı da v a r d ı r . K a r a h a n h T ü r k ç e s i n i n başlıca a n ı t l a r ı şun­
s. 21-45). K a r a h a n h y a d a H a k a n i y e T ü r k ç e s i n e , ondan ç o k ö n c e , 1928'de, Cari l a r d ı r : 1. Balasagun'lu Y u s u f H a s H a c i b : Kutadgu Bilig (1069), 2. Kaşgarlı
Brockelmann "Orta T ü r k ç e " ( A l m . M i t t e l t ü r k i s c h , bkz. "Mitteltürkisches Wort­ Mahmut: Kitabü Divanı lûgatVt-Türk (1072), bu y a z a r ı n daha önce yazdığı
schatz a d l ı sözlüğü, B u d a p e s t - L e i p z i g 1928) d e m i ş t i . K a r a h a n h T ü r k ç e s i , a y n ı za­ Kitabü Cevahiri'n-nahvi fi lûgatVt-Türkî yitiktir, 3. Yüknek'li Edip Ahmet:
manda, İslâmlığın k a b u l ü n d e n (960) sonra, bu orta devrede, Orta A s y a ' d a art arda Atabetü'l-hakaik ( = "gerçeklerin eşiği", 121 rubaîlik öğretici şiir, X I I I . yüzyıl­
s ı r a l a n a n ü ç klasik T ü r k y a z ı dilinin birincisidir; i k i n c i olarak H a r e z m T ü r k ç e s i da y a z d m ı ş olsa gerek).
( X I I I - X I V . y ü z y ı l l a r ) , ü ç ü n c ü olarak da Ç a ğ a t a y T ü r k ç e s i n i n k l a s i k öncesi ve kla­ A s d E s k i T ü r k ç e , yani K ö k - T ü r k ve E s k i K ı r g ı z (Yenisey) y a z ı t l a r ı , lü ( = ej­
sik çağları gelir ( X I V - X V I . y ü z y ı l l a r ) , bunun d e v a m ı X X . y ü z y ı l d a Ö z b e k T ü r k ç e ­ derha, Ç incede n) , manaslar (= g ü n a h l a r ı m , S o ğ d a k ç a d a n ) gibi b i r k a ç yabancı
sine gelir d a y a n ı r . C. Brockelmann b u ü ç T ü r k y a z ı dilinin gramerini şu b a ş l ı k a l t ı n ­ asıllı sözcük bir tarafa brrakdacak olursa, yaklaşık olarak öz Türkçe sayda-
da y a y ı m l a m ı ş t ı r : Orta Asya İslâm Yazı Dillerinin Doğu Türkçe Grameri (Ost¬ bilir. B u n a k a r ş d ı k Uygur T ü r k ç e s i , dile giren b i r ç o k y a b a n c ı din ve bilim terimle­
t ü r k i s c h e Grammatik der islamischen Litteratursprachen Mittelasiens, L e i d e n 1954). rinden d o l a y ı t ü r l ü dillerden a l ı n t ı l a r l a epey y ü k l ü d ü r : örneğin, Çinceden bakşı
Sovyetler' B i r l i ğ i n d e ise Eski Türkçe (Rus. Drevnetyurkskiy), V I I . - X I I I . yüzyd { = hoca), M o ğ o l c a d a n küji ( = buhur), Sanskrit dilinden erdini ( = mücevher),
T ü r k y a z ı dillerini içine a l m a k t a d ı r (bkz. A k a d e m i y a N a u k S S S R , I n s t i t u t Y a z ı k o - Toharcadan çantal ( = cellât), T i b e t ç e d e n isman ( = i l â ç ) , Turfan Pehlevicesinden
znaniya: "Drevnetyurkskiy Slovar'", Leningrad 1969, r e d a k t ö r l e r : V . M . Nadelyaev, anoşag ( = bengi, ebedî), Sakacadan don ( = giysi, don), S o ğ d a k ç a d a n tamu (=
D . M . Nasilov, E . R . T e n i ş e v , A . M . Ş ç e r b a k ) . cehennem), P a r t ç a d a n amvardişn ( = t o p l a n t ı ) , S ü r y a n c a d a n böz ( = bez), Y u n a n -
cadan arkon ( = b a ş k a n , birinci). H a t t a , bu ç a ğ d a A r a p ç a d a n da sözcük almaya b a ş ­
K a r a h a n h T ü r k ç e s i , T ü r k d i l ve lehçeleri s ı n ı f l a m a s ı n d a genel olarak " g ü n e y ­
l a n m ı ş t ı , tawlat ( = devlet) gibi.
d o ğ u " y a da "Orta A s y a " kolundan s a y d ı r . B u kol da " g ü n e y b a t ı " y a d a " O ğ u z "
K a r a h a n h T Ü T k ç c s i n d o , hn eski a l ı n t ı l a r d a n I d r r o ğ u , M « « l i i m a o î ı ' K . d o l a y ı s t y l e ,
k o l u n a en y a k ı n olan k o l d u r . K i m i s ı m f l a y i c ı l a r b u i k i k o l u " T ü r k ü t " (=Tüık'ler;
a t d m ı ş , Çinceden burhan ( = put, Buddha), taıvgaç (1. Çinli, 2. B u ğ r a H a n ' ı n sanı,
-üt, eski alıntı olarak ç o ğ u l eki) a d ı a l t ı n d a b i r l e ş t i r m i ş l e r d i r (bkz. K a r l H . Menges:
A. DlLÂÇAR
K U T A D G Ü B İ L İ G İNCELEMESİ

"majeste" a n l a m ı n a ) , S o ğ d a k ç a d a n ajun ( = d ü n y a ) , tamu ( = cehennem), uştmal}


k u l l a n d ı ğ ı i ç i n , bu uzun vokallerden y a l n ı z uzun ö'yı g ö s t e r m e olanağını bulabil­
(-= cennet), Sanskrit dilinden yek = şeytan, muyan (< punya = Buddhacı
miş ve bunu çift "elif" le i ş a r e t l e m i ş t i r : o o t ( o l l = ad), aac (j-SI = aç, tok
imarethane, hayrat), şart ( = t ü c c a r ) , Buhara ( < vihâra — m a n a s t ı r ) gibi az
olmayan), aar = s ı r t l a n ) , aay (¿11 = ay), aaş ( J,\\ = aş), aak ( ¿11
s a y ı d a alıntı k a l m ı ş , buna karşılık, yine M ü s l ü m a n l ı k d o l a y ı s ı y l e , F a r s ç a d a n ve A -
r a p ç a d a n daha ç o k s a y ı d a a l ı n t ı g i r m i ş t i r : ö r n e ğ i n , F a r s ç a d a n 6or ( = ş a r a p ) , pend ak), gibi. U z u n vokal ile k ı s a vokal, y a p ı s a l ( s t n ı c t u r a l ) " k a r ş ı n l ı k " (opposition,

( = ö ğ ü t ) , namaz, cülap ( < gulab = gül suyu), A r a p ç a d a n hacib (= mabeynci, F r . pertinence, İ n g . relevance) d u r u m u n d a d ı r , y a n i anlam f a r k ı yaparlar; k r ş . lek,

T ü r k ç e s i : tayanu), halal ( = h e l â l ) , haram, hüccet, hile, hendese, dua, ömür, şair, y a n i k ı s a a ile at = at, beygir, aç- = a ç m a k , aş- = aşmak.
vefa, cefa gibi. F a k a t b u i k i dilden gelen a l ı n t ı l a r ı n s a y ı s ı , K a r a h a n h l a r ç a ğ ı n d a n
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e , genel olarak ve b ü y ü k ölçüde, k a p a l ı e (e) ile i a r a s ı n d a
sonra, hele Ç a ğ a t a y T ü r k ç e s i ç a ğ ı n d a , T ü r k ç e y i bozguna u ğ r a t ı r c a s m a kabaran y a ­
o y n a k l ı k v a r d ı r : Örneğin, "yemek" a n l a m ı n a yemek ~ yimek, "il, v i l â y e t " a n l a m ı n a
b a n c ı akını kadar b ü y ü k değildir. Kuladgu Bilig, b u b a k ı m d a n , r a h a t ç a okunabilen
Ü ~ il, " i ş i t m e k " anlamma işitmek ~ işitmek, " d ü z e l t m e k " a n l a m ı n a etmek ~
T ü r k ç e bir y a p ı t d u r u m u n d a d ı r .
itmek. K a p a l ı e ile açık e de, uzun ve k ı s a vokallerde o l d u ğ u gibi, y a p ı s a l "karşınlık'"
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i n sözcük hazinesi, E s k i T ü r k ç e n i n k i n e bakarak daha ge­
(opposition) durumunda olup anlam f a r k ı yaparlar: Örneğin, k a p a l ı e ile yil/yil
linmiş, y a z ı t dilinden daha ç o k bir edebî y a z ı diline y a r a ş ı r , doyurucu b o l l u ğ a k a v u ş ­
yel, r ü z g â r , fakat açık e ile yel = cin, cin ç a r p m a s ı ; k a p a l ı 6 ile er- /ir- = utanmak
m u ş t u r . E s k i sözcük ve deyimlerden k i m i a r t ı k kullandmaz o l m u ş t u r : ö r n e ğ i n ,
("Divan"da: er ir boldu = adam u t a n d ı ) , fakat açık e ile er = er, adam. B u leh­
"serseri" a n l a m ı n a bünteg jbüntüg, "dedeler, ecdat" anlamma ecit apa, " ö y l e " anla­
çede teme ~ teve ~ tevey/tewey ~ tewi ~ tewi gibi çeşitlikler de dikkati çeker. D a h a
m ı n a ançulayu, " k a ğ a n oturup b ü t ü n yoksul h a l k ı t o p l a d ı m " anlamma kağan olu-
az ö l ç ü d e b ö y l e bir o y n a k l ı k o ~ i , a ~ e, a ~ ı ve ı ~ u vokalleri a r a s ı n d a da
rıp vok çıgay budunıg kop kubratdım. B u son c ü m l e d e k i oturmak Karahanlı Türkçe-
vardır. Örnekler: arınçu ~ erinçü ( = günah); aşaç ~ eşiç r*~> aşıç (= çömlek,
sinde olturmak ( > bizde ş i m d i oturmak) ş e k l i n d e d i r , "toplamak, toplatmak" an­
tencere, aş pişirilecek kap; ahmga ~ ılımga ( = bir san); arkın ~ arktın ( = ge­
l a m ı n a olan kubratmak jkobratmak ise y a l n ı z Kök—Türkçede k u l l a n d m ı ş olan bir söz­
c ü k t ü r (eski T u n a Bulgar T ü r k l e r i n i n ilk k a ğ a n l a r ı n d a n birinin a d ı Kobrat idi, lecek y ı l ) ; 6 u / ı t ~ bulut ( = bulut); yorık ~ yoruk ( = g i d i ş , h u y ) . A y r ı c a ı ~~ t

ö l m . 642 sıraları). " E ş , zevce" a n l a m ı n a yutuzjyotuz, " b o ş u n a " anlamma yıta, a r a s ı n d a d a bir oynakhk g ö r ü l m e k t e d i r : Ö r n e k l e r , ış ~ iş ( = i ş ) ; tıl ~ lil ( = dil),

"sola, kuzeye" a n l a m ı n a yırgaru, "zengin, g ö n e n ç l i " a n l a m ı n a yılsıg, "kdavuz" an­ tıhkmak ( = k o n u ş m a k ) , lilemek ( = dilemek), tilek ( = dilek); ıs ~ ıs ( = ısı) k ö ­
l a m ı n a yerçi, "yine" a n l a m ı n a yiçe /yeçe, " y a r g ı y ı yerine getiren g ö r e v l i " a n l a m ı n a k ü n d e n isimek/isinmek/ısınmak ( = ı s ı n m a k ) ve isig/ısıg ( = s ı c a k ) ; biç- ( = biç­
yorgan gibi sözcükler de a r t ı k kullandmaz olanlar a r a s ı n d a d ı r . K i m i s ö z c ü k l e r de mek) k ö k ü n d e n hem biçek ( = b ı ç a k ) , biçeklemek ( = b ı ç a k l a m a k ) , hem bıçmak
t ü r l ü değişikliklere u ğ r a m ı ş l a r d ı r : Örneğin, v o k a l konusunda ve yine y- s ı r a s ı n d a n , ( = b i ç m e k , kesmek), bıçgu ( = b ı ç k ı ) , bıçguç ( = makas); b ö y l e olmakla birlikte,
K ö k - T ü r k ç e yügerü, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yukaru /yokaru ( = y u k a r ı ) , K ö k - T ü r k ç e bu ı ~ i o y n a k l ı ğ ı ince-kalın vokal a y ı r t m a u y d u ğ u için, u y u m k u r a l ı n a dokunma­
yımşak, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yumşak ( = y u m u ş a k ) , K ö k - T ü r k ç e yegirmi, K a r a h a n ­ m a k t a d ı r . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i sözcük b a ş ı o'nun T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e yt' y a çev­
lı T ü r k ç e s i yegirmi jyigirmi ( = y i r m i ) . B u n a k a r ş ı l ı k , K ö k - T ü r k ç e n i n sözcük h a z i ­ rilmesi de g ö r ü l m ü ş t ü r , opratmak>yıpratmak, gibi.
nesinden b i r ç o k öğe, şekil ve anlam d e ğ i ş t i r m e d e n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de k u l ­
l a n ı l m a ğ a devam e t m i ş t i r : ö r n e ğ i n , "yas, matem" anlamma yog, " k o ş m a k " anla­ K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e , sözcük k ö k l e r i n d e k i "vokal durumu" ( F r . etat vocali-
m ı n a yilgürmek, "yine" a n l a m ı n a yeme, " s o ğ u k t a n h a y v a n l a r ı n k ı r d m a s ı " a n l a m ı ­ que, Macar, hangrend) ile ek k a t ı l ı r k e n meydana gelen "vokal u y u m u " ( F r . h a r ı ı ı o -
n a yut, "misk" a n l a m ı n a yıpar, "inci" a n l a m ı n a yinçü, "ince" a n l a m ı n a yinçge, nie vocalique, Macar, hangrande illeszkedes) o l a y l a r ı n d a y a l n ı z ince-kalın (ya da
"dişi deve" a n l a m ı n a inen /inan ve tkir (erkek deve: buğra, iğdiş e d i l m i ş deve: ö n - a r k a , F r . palato-velaire; y a n i i, e, e, ö, ü ile o, ı, o, u dizileri a r a s ı n d a k i fark) far­
atan), "fakir" a n l a m ı n a çıgay, " ş e y , m a l " a n l a m ı n a nerj, " h a y v a n " a n l a m ı n a yılkı, k ı g ö z e t i l e r e k i ş l e r ; bizdeki y u v a r l a k - d ü z (labial-dlabial), y a n i dudaksd ö, ii, u, u
"bitirmek, sona erdirmek" a n l a m ı n a yetürmek, "at" a n l a m ı n a K ö k - T ü r k ç e yunt, ile d ü z i, ğ, e, a, ı f a r k ı kesin bir kural değildir. B ü t ü n g ü n e y T ü r k l e h ç e l e r i n d e ol­
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yund, K ö k - T ü r k ç e Tenri = Tanrı, gök; Karahanlı Türkçesi d u ğ u gibi, o ve ö vokaUeri aslî olarak y a l n ı z ilk hecede yer alabilir, örneğin bizde kol,
Tenri = T a n r ı , kalık, kök — g ö k ( Ş a m a r d ı k ve M ü s l ü m a n l ı k f a r k ı ) . koldan, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de kol, koldın, fakat Altay T ü r k ç e s i n d e kol, h,l-
* don; a y n ı ş e k i l d e , örneğin bizde özüne, sözüne, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e (onun) özüne/
Karahanlı Türkçesinin vokal ("-ünlü") düzeni ( A l m . Vokalbestand) o l d u k ç a zen­ özine, sözüne/sözirje (ö y a l n ı z birinci hecede, eklerde u y u m ö ile değil, ü, i, e ile). Ön-
gindir. Ortak T ü r k ç e d e k i 9'lu v o k a l dizisini, o l d u ğ u gibi K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de arka f a r k ı g ö z e t m e ilkesi bizdeki durumdan daha kesin o l m u ş t u r , örneğin inanmak
buluruz: Ö n d e n a r k a y a d o ğ r u i, $ ( k a p a l ı e), e (açık e), ö, ü, a, ı, o, u. B u n l a r ı n y a n ı ­ (bizde i - a ile inanmak), alımla (bizde e - a ile elma), kardaş (bizde a - « de kardeş)
ltanında uzun vokaller de v a r d ı r . K a ş g a r i ı Mahmut, Divan iada, Arap harflerini
gibi. V o k a l durumu ve uyumu ö r n e k l e r i : tüp - tüpi ( = dip, dibi), tüpi ( = tipi),
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 55
54 A. DİLÂÇAR

tüpü ( = tepe), karşu ( = k a r ş ı ) , sözi ( = sözü), yüzi ( = y ü z ü ) , köki ( = kökü), Kök-Türkçe Karahanlı Türkçesi Türkiye Türkçesi

belgü ( = belge), üçün ( = için), ahun ( = a l t ı n ) , yaşıl ( = yeşil), yonmak ( = yü­


adak adak ayak
r ü m e k ) , yulduz ( = y ı l d ı z ) , boguz/boğaz ( = b o ğ a z ) , okımak ( = okumak); y a p ı ek­ yadag yadag yaya, yayan
lerinde ukuşlug ( = anlayışlı, akıllı), edgülük ( = iyilik), ofcıg/i ( = okuyan), /curı adyır adyır aygır
( = kuru), süpründi ( = s ü p r ü n t ü ) , ölümçi ( = ö l ü m c ü , ö l ü m c ü l ) , ögdı ( = ö v d ü , advy aöıy ayı
alkış); isim ve fiil ç e k i m i n d e ölümüg ( = ö l ü m ü ) , körkü ( = g ö r k ü ) , korkine ( = gör- adırmak adırmak ayırmak
bod bod boy
k ü u e ) , io/ıı ( = donu), fceZir, kelgey (— gelir, gelecek), ftoZur, bolgay ( = olur, olacak),
bedük bedük büyük
kötürdi (— g ö t ü r d ü , k a l d ı r d ı ) , kördi ( = g ö r d ü ) , iiirdi ( = d ü r d ü ) , turdı ( = durdu), edgü edgü eyü ^> iyi
boldı ( = olacak), öldi (— öldü), loldı ( = doldu), ötti ( = ö t t ü ) , ödürmiş ( = seçil­ kodmak kodmak koymak
miş), tutmasunı ( = t u t m a s ı n ı ) , unun ( = unuttu), yitürdiim ( = yitirdim), bedü- kudruk kudruk kuyruk
lür ( = b ü y ü t ü r ) , yelkütür ( = avundurur), uçturmak, açuk (= a ç t ı r m a k , açık), udımak udımak uyumak
alturmak (— a l d ı r m a k ) , biltürmek ( = bildirmek). B i z d e o l d u ğ u gibi, K a r a h a n l ı
B u o l a y ı n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i ile T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a pek ç o k örnekleri
T ü r k ç e s i n d e de ç e k i m d e y a da y a p ı genişlemesinde vokali yitirip derilme ( F r . cont¬ v a r d ı r : kadış > kayış; bıdık > bıyık, gibi.
raction) o l a y ı v a r d ı r : Örneğin, y a p ı d a kılk <~ kılık ( = k ı l ı k , kılış, gidiş, b u y ) ; kö-
A y n ı şekilde b u üç T ü r k lehçesi a r a s ı n d a bir b > p > / geçişi de vardır.
züngü •—< közngü ( = ayna); ç e k i m d e kögüs - kögsin (= göğsün), ukuş ( = a n l a y ı ş ) ,
Örneğin:
-e hali ukşa; bozulmak - bozlur ( = bozulur), kötürmek ( = götürmek, kaldırmak)
kötrüp (— g ö t ü r ü p ) . Konson d ü ş m e s i ö r n e ğ i : yuvga > yuga = katmer, yufka. Kök Türkçe Karahanlı Türkçesi Türkiye Türkçesi

öbke öpke öfke


Konson ("ünsüz") düzeni ş ö y l e d i r : p a t l a y ı c d a r d a n b,p; d, t; g, k, k (q); sızıcılar­
dan çift dudak fc'si (¡3, w, <Jj>), peltek (dişler arası) d (S, i ) , h (y), y (ğ); ıslıklı ve Y i n e a y n ı şekilde b u ü ç T ü r k lehçesi a r a s ı n d a , sözcük sonu ve o r t a s ı n d a 6 5
w > v, ve 6 > w > 0 geçişi de g ö r ü l m e k t e d i r . Ö r n e ğ i n :
h ı ş ı r t ı l ı l a r d a n s, z; ş; s ü r t ü n ü k l e r d e n ç; genzellerden m, n, n ('i!) a k ı c d a r d a n r, l, k a ­
im, artdamak i'si(i); y a r ı vokallerden y. B u n a göre K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e aslî olarak Kök-Türkçe K a r a h a n l ı Türkçesi Türkiye Türkçesi

f, v ve c yoktur; ancak y a b a n c ı dillerden a l ı n t ı olan s ö z c ü k l e r d e k u l l a n ı l m ı ş t ı r ; j sab sat* sav


sesi de almtdarda, ara sıra T ü r k asıllı s ö z c ü k l e r d e de g e ç m e k t e d i r . K ö k - T ü r k ç e d e ab aw av
h sesi b u l u n m a d ı ğ ı gibi K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de aslî olarak yoktur; bunun yerini eb ew ev
sub suw su
h ve k t u t m a k t a d ı r . A y n ı şekilde v sesi. 6 ve ¡3 ( ı _ 3 ) U e k a r ş ı l a n m ı ş t ı r ( k o l a y l ı k olsun
sebinmek seminmek sevinmek
diy e biz Kutadgu B?'Kg'in metninde w yerine v; -( yerine g, S yerine de d kullandık. yabız yaıvuz yavuz
K a r a h a n l ı konson d ü z e n i n d e n ö r n e k l e r : öıv ( t_3 I I = av), oSafc ( j | = ayak), yablak yauılak yavlak ( = k ö t ü )
yalabaç yalavoaç yalavaç
aksak ( aksak), ayız ( j „ p ( = ağız), T ü r k ç e s ö z c ü k olarak ajmuk ( ' j j ^ j I tabışyan tauıışyan tavşan
yalbarmak yahoarmak yalvarmak
= ak ş a p ) , S o ğ d a k asıllı alıntı olarak ajun ( j j "j \ = acun, d ü n y a ) , A r a p ç a asıllı
kulabuz jkulavuz /
sözcük olarak fark ( Jj^J = fark), vafa ( L i j = vefa), hacib (^__>-fJ .=mabeynci,
? kulaguz kılavuz

Türkçesi: tayarju). Türkçe s ö z c ü k l e r d e n ohsamak ( = o k ş a m a k ) , ohsunmak (= B a ş k a bir k ı s a l m a ö r n e ğ i : K a r a h a n l ı Türkçesiyorınçga, (Oğuz l e h ç e s i : yorınça),


T ü r k i y e T ü r k ç e s i yonca.
pişman olmak), yer yer w ( ¡ . 3 ) yerine / ( ı_j) de g e ç m e k t e d i r , y a p a g u yerine yafgu
Belli k o ş u l l a r l a , K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e k i sözcük b a ş ı 6'ler
( = bir san a d ı ) ; yaıvuz yerine yafuz; yawaş yerine yafaş; uıvut ( = ut), yerine ufut
bizde v (hece sonu r'den önce) v e p ; fe'lar g (ince vokallerden ö n c e ) ; kimi i'Ier de d ol­
gibi.
m u ş t u r (koşulsuz). Genel eğilim b ö y l e ise de, ince vokallerden önce sözcük b a ş ı /c'ler,
K a r a h a n l ı T i i r k ç c r i n d e i H . K o k - T ü r k c e d eki d sesinden, daha sonraki y se­ ve her durumda t'ler de v a r d ı r . K i m i yerlerde de 6'Ier d ü ş m ü ş , bu d ü ş m e y e k a r ş d ı k ,
sine bir geçiş d e ğ e r i n d e d i r . Ö r n e ğ i n : k i m i yerlerde de b a ş a v k a t d m ı ş t ı r . Ö r n e k l e r :
56 A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 57

Kök-Türkçe Karahanlı Türkçesi T ü r k i y e Türkçesi K a r a h a n b T ü r k ç e s i y l e T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a , sözcük başı t : d geçişini


bir kurala b a ğ l a m a k g ü ç t ü r : ince - k a b n vokal f a r k ı buna bir kural s a y ı l a m a z . İ n c e
burmak barmak varmak ve kahn vokallerden önce gelen b i r ç o k sözcük başı t'Ier d'ye ç e v r ü m e y i p i - olarak kal­
bermek bermek vermek mıştır. Ö r n e ğ i n :
bar bar var
bolmak tan tan tan
bolmak olmak
taş taş taş
urmak urmak vurmak
Tenri Tenri . Tanrı
İ n c e vokallerden önce k > g: ter ter ter
keçmek keçmek geçmek ülkü tilkü tilki
kelmek kelmek gelmek tırnak jtıranak tırnak tırnak
kezmek kezmek gezmek tok tok tok
kirmek kirmek girmek toz toz toz
kiyik keyik geyik törü törü törü
kök kök gök tutmak tutmak tutmak
köl köl göl tüketmek tüketmek tüketmek
köz köz göz
K a r a h a n b T ü r k ç e s i n d e , e ile e'de o l d u ğ u gibi, n ile rj a r a s ı n d a da
küç küç güÇ ş ı n l ı k " (opposition) v a r d ı r , y a n i bu i k i ses a y ı r t ı anlam f a r k ı yapar. Ö r n e ğ i n : men
kümüş kiimüş gümüş
( = ben) ile mey ( = y ü z d e k i ben), ton ( = giysi, don) ile ton (— don, buz tutma),
kün kün gün
kan ( = damardaki kan) ile kay ( = baba), on (on, 10) ile oy ( = kolay), en ( = en,
İ n c e vokallerden önce k : k genişlik) ile en ( = yanak, y ü z ) , bin ( = bin-mek) ile bin ( = bin, 1000) gibi. Bizde
ş i m d i d ü z ra ile s ö y l e n e n ve yazdan b i r ç o k sözcükler eskiden geniz //'si ile s ö y l e n i r
kesmek kesmek kesmek
ve y a z d ı r d ı , sana ( = sana), inek (= inek), sinek ( = sinek), ön ( = ö n ) , tırnak
kiçig kiçig küçük
(— t ı r n a k ) , yanılmak ( = y a n d m a k ) , beniz ( = beniz), teniz ( = deniz), anlamak
kişi kişi kişi
( = anlamak), yalrjuz ( = y a l n ı z ) , tay ( = tan) gibi.
köpük köpük köpük
küp küp küp K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n b T ü r k ç e s i n d e k i sözlük içi ve sonu b i r ç o k g (fe)'Ier
Türkiye Türkçesinde düşmüştür. Örneğin:
S ö z c ü k b a ş ı n d a t > d geçişi:

tabar tawar kergek kergek gerek


davar
dağ emgek emgek emek
tag tag
tegmek tegmek değmek eşgek /eşyek eşek

temür temür demir yumurtga yumurta

tirig tirig diri kısga kısga kısa

tıl tıl İtil dil kulkak kulkak kulak

tolmdk tolmak dolmak kaygık kayık

tokuz tokuz kazganç kazganç kazanç


dokuz
tökmek tökmek dökmek sıçgan sıçan (fare)

tört tört dört yalgan yalan (Kara­

Uırmak turmak durmak hanlı T .


yalan=yalın, çıplak
tuymak tuymak duymak
yavgan yavan
tünmek tünmek dürtmek
saııgçı satıgıç satıcı
lüşmek tüşmek düşmek
58 A. D l L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 59

orgak orak şahitlik, tanuklug = tanıklı, şahitli; edgiilük — iyilik ("edgülük"), edgülüg =
tirig tirig diri i y i ("edgülü"); körklülük = g ö r k l ü l ü k , güzellik, körklüg — g ö r k l ü , güzel. K a r a h a n -
ulug ulug ulu lı T ü r k ç e s i n d e sözcük i ç i kimi -7c-/-g-'ler, bizde « ' y e ç e v r i l m i ş t i r , takagu > tavuk;
ölüg ölüg ölü kagrulmak > kavrulmak; sögmek /sökmek > sövmek (söğmek) gibi.
elig elig el
tarlag B u T ü r k lehçesinde ç ~ ş (s); z ~ s; z<—• r gibi ses d a l g a l a n m a l a r ı vardır.
tarlag tarla
katıg Ö r n e ğ i n : Ç ~ f (s) konusunda: yapçurmak/yawçurmak <~ yapşurmak ( = yapıştır­
katıg katı
çerig mak), çagılamak •—• şagılamak ~ jagılamak ( = ç a ğ l a m a k ) , çöpik •—' şöpik ( = çör
çerig çeri
kışlag çöp), (diz) çökmek ~ sökmek, çökürmek ~ sökünmek ( = diz ç ö k m e k , ç ö k ü n m e k ) ;
kışlag kışla, kışlak
z r-^ s konusunda: bilmez ~ bilmes (— bilmez), yalyuz .—> yalyus ( = y ı l n ı z ) ; z>—> r
—— kapug kapu > kapı
konusunda: kız (— k ı z ) ~ kır-kın ( = cariye), Sekentiz ~ Sekentir ( = Z ü h a l ge­
kıdıg kıyı
zegeni, Saturnus); -z- konusunda şu duruma da dikkat etmek gerekir: K a r a h a n h
ekşig ekşi
süyüg T ü r k ç e s i söz - sözlemek = s ö y l e m e k . K i m i yerlerde s ö z ü k içi -şt- bileşiği -ç-'ye
süyüg süngü
sürjük ç e v r i l m i ş t i r , örneğin "cennet" a n l a m ı n a S o ğ d a k asıllı uştmah m ,
uçmak'a çevrildiği
süyük (= kemik)
gibi, yine "cennet" a n l a m ı y l e .
K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e , sözcüğün ilk hecesinde n (9)'den ö n ­
K ö k - T ü r k ç e - K a r a h a n h T ü r k ç e s i - T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e y ' n i n özel bir du­
ce gelen ş i m d i bizdeki 6 sesinin karşılığını m ş e k l i n d e buluruz. Ö r n e ğ i n :
rumu v a r d ı r . Y u k a r ı d a , sözcük i ç i k i m i -d- ve -<5-'lerin bizde -j-'ye ç e v r i l d i ğ i n i gör­
Kök-Türkçe Karahanh Türkçesi Türkiye Türkçesi d ü k : adak /adak > ayak; kedmek jkeömek > giymek; odunmak /udunmak > uyan­
mak, gibi. B u n d a n b a ş k a , anlam f a r k ı ile y : s'nin k a r ş ı l a ş m a s ı da v a r d ı r . Ö r n e ğ i n :
mana mana bana
K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n h T ü r k ç e s i yaz = bahar, yay = y a z ; bizde yaz = yaz;
men /ben men /ben ben
K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e yazmak = y a y m a k ; bizde yazmak = yazı
men ben ( y ü z d e k i )
yazmak ( E s k i ve Orta T ü r k ç e d e : bitimek = yazmak). Sözcük başlarında: "ağaç"
menigü /benigü jmenkü mengü/bengü bengi (ebedî)
a n l a m ı n a K ö k - T ü r k ç e ıgaç, K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e yıgaç, T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e ağaç.
meyiz /men giz beniz
Y i n e sözcük b a ş l a r ı n d a : K ö k - T ü r k ç e yürüy, Karahanh Türkçesinde ürüy/örüy
meyzemek benzemek
( = ak, açık renk); K ö k - T ü r k ç e ırak, K a r a h a n h T ü r k ç e s i yırak, Türkiye Türkçesi
mir; /biy miy bin ( = 1000)
ırak /yırak; "hayvan i n i " a n l a m ı n a K a r a h a n h T ü r k ç e s i yin jyın/in, Türkiye Türkçesi
minmek /binmek minmek /münmek binmek
in; K a r a h a n h T ü r k ç e s i yıpar ~ ıpar = i y i k o k u , misk; K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n h
monçuk /munçuk monçuk boncuk
T ü r k ç e s i yinçge fyinçke, T ü r k i y e T ü r k ç e s i ince; K a r a h a n h T ü r k ç e s i yinçü, yıp, yı-
mügüz müyüz boynuz
lımak, yılgın, yıglamak /ıglamak, yilig, T ü r k i y e T ü r k ç e s i a y n ı sıra ile inci, ip, ıhmak,
K a r a h a n h T ü r k ç e s i ile T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a sözcük i ç i -m- ^ -re- çeşit­ ılgın (ağacı), ağlamak, ilik. K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e k i opratmakhn bizde yıpratmak
lenmesi de v a r d ı r : yeme ~ yine, gibi. Tersine olarak -y- > -m- deği ş i m i de görül­ olduğuna yukarda işaret edilmişti.
m ü ş t ü r . Ö r n e ğ i n : köylek > gömlek.
K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e sözcük i ç i ses ve hece d ü ş m e l e r i v a r d ı r . Örneğin berk
K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e , yer yer, sözcük i ç i n d e -t- ~ -d- d a l g a l a n m a s ı v a r d ı r . > bek ( = pek, s a ğ l a m ) , birle > bile ( = bile, ile); k r ş . hamak (= bağlamak),
Ö r n e ğ i n : artuk ~ arduk ( = a r t ı k ) , yultuz ~ yulduz ( = y d d ı z ) , olturmak ~ otaıtr- bundan -g eki ile isim olarak bag (— b a ğ ) , bag'dan -la eki ile fiil bağlamak (= bağ­
mak (— oturmak), körketmek ~ körkedmek ( = g ü z e l l e ş t i r m e k ) gibi. A y n ı ş e k i l d e , l a m a k ) ; yine k r ş . " y a v a ş " a n l a m ı n a Uygur T ü r k ç e s i akuru, Karahanh Türkçesi
sözcük i ç i n d e , yer yer de sonunda, -k- ~ -g- d a l g a l a n m a s ı n a da r a s t l a n m a k t a d ı r . akru/akrun. Ortada hece d ü ş m e s i ö r n e ğ i : kagadaş > kadaş {= arkadaş), sayış
Ö r n e ğ i n : yörkemek ~ yörgemek ( = sarmak), içkü ~ içgü ( = i ç k i ) , yelkitmek ~yel- > saş ( = ö d e m e , s a y ı ş ) . K a r a h a n h T ü r k ç e s i - T ü r k i y e T ü r k ç e s i k a r ş ı l a ş t ı r m a s ı
gitmek ( = d a l g a l a n d ı r m a k ) , ekirmek ~ eğirmek ( = e ğ i r m e k ) , sekirtmek ~ seğirt­ y a p ı l ı r s a , b i r ç o k sözcük i ç i hece d ü ş m e s i ö r n e k l e r i ortaya ç ı k a r . Ö r n e ğ i n : yapurgak
mek ( = seğir, k o ş m a k , k o ş t u r m a k ) . S ö z c ü k s o n l a r ı n d a bu -k ve -g çeşitlenmesi bir ( = bizde: yaprak), yogurkan (bizde-.yorgan), kurugsak ( = bizde: kursak), tavışgan
a y ı r t niteliği k a z a n m a k t a d ı r : -k sesi isimlik, -g sesi de s ı f a t l ı k g ö r e v i n d e , -lık ile-Zıg ( = bizde: tavşan). B u n a k a r ş ı l ı k K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e hece a r t m a s ı örneği olarak:
gibi (krş. bizde -hk ile -lı). Ö r n e k l e r : adaklık = a y a k l ı k (isim), adaklıg = ayaklı Ortak T ü r k ç e (Uygur v.b.) alma /olma /alma. bizde elma, fakat K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n ­
(sıfat); belgülük = belge, belirlilik, belüglüg — belli, belirli; tanukluk = tanıklık, de almıla/alımla. Özellikle s a y ı a d l a r ı n d a ikizleme (gemination) olayları: ikki
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 61
60 A. D l L Â Ç A R

-in h a l i : Emin öpkesi uçdı = a d a m ı n öfkesi geçti.


( = i k i ) , yetti ( = yedi, 7), sekkiz ( = sekiz), k r ş . elig/ellig ( = elli, 50). Ses g ö ç ü m ü
(métath'èse) ö r n e k l e r i n d e n : yağmur > yamgur; öğrenmek > örgenmek; çagmur > -e h a l i : Aşka barmak = a ş a (yemeğe) gitmek; men evge barıgh men = ben
çamgur = şalgam; karhgaç > kırlangıç = k ı r l a n g ı ç k u ş u ; sarmusak > samursak eve gitmek ü z e r e y i m ; menin közüme nen ilerdi = benim g ö z ü m e bir ş e y
= s a r ı m s a k , s a r m ı s a k . k r ş . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i çaklanmak, eçkü, otra, T ü r k i y e T ü r k - dişti.
çesi çalkanmak, keçi, orta. -de h a l i : Kişi evde tıkıştı = halk evde t ı k d d ı (sıkıştı).

K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e ses benzeşmesi, ister uyarlama (accomodation), ister -den h a l i : Tilde çıkar edgü söz = dilden çıkar i y i söz, yaş közdin savruldı
ö z ü m l e m e (assimilation) derecesinde olsun, bizdekinden daha sınırlıdır. Örneğin: — y §> gözden savruldu.
a

-şd- genel olarak -sı-'ye ç e v r i l m e z , fiil ç e k i m i n d e bilişdi ( = bilişti, t a n ı ş t ı ) , öpüşdü -le h a l i : Yılkı otlap anın etlenür — h a y v a n otlar, onunla etlenir (not. anın
(= ö p ü ş t ü ) , ulaşdı ( = u l a ş t ı ) , fakat bunun y a n ı n d a , isim ç e k i m i n d e , ö r n e ğ i n taş­ = onun, anın = onun i ç i n , onunla); tokşıp anın keçtimiz — çarpıştık,
tın ( = d ı ş t a n ) ; •pd-'nin durumu da b ö y l e d i r , y a n i genel olarak -pd- > -pt- uyarla­ onun i ç i n geciktik; aşhg tarıg anın öner = yemeklik b u ğ d a y onunla bi­
m a s ı yoktur: kap - kapdı ( = k a p t ı ) , öpdi ( = ö p t ü ) , fakat isim ç e k i m i n d e örneğin ter; tün/e bulu örtense — t a n l a y ı n bulut k ı z a r ı r s a ; tümle yerine tünle
kaptan ( = kap'tan). B u n a k a r ş ı l ı k -id- > -tt- ö z ü m l e m e s i v a r d ı r : katmak'tan katdı bile sözü de k u l l a n d ı r .
değil, kattı; kitmek'ten, kitdi değil, kitti ( = gitti); -çd- > -çt u y a r l a m a s ı k a r ı ş ı k t ı r :
-r h a l i : Tenrigerü tapgın öter = T a n r ı y a k a r ş ı t a p k ı s m ı ö d e r ; kış yaygaru
feeçmefe'ten keçdi değil, keçti (— geçti), saçmak'tan saçlım ( = s a ç t ı m ) , fakat saçdı
sövlenür — kış bahara d o ğ r u f ı s d d a y o r ; aşıg başra kakar = yemeği
( = s a ç t ı ) ; açma/c'tan açtımız ( = açtık) ve açdı ( = a ç t ı ) ; kaçmak'tan hem kaçtı hem
b a ş ı n a k a k a r ; içkerü kirmek = içeri girmek; yokaru = yukarı; taşırım
kaçdı ( = k a ç t ı ) gibi; -kd- > -kt- u y a r l a m a s ı da a y n ı k a r ı ş ı k d u r u m d a d ı r : Örneğin
= dışardan.
çaktı, çekti, fakat bakmak'tan hem baktı, hem bakdı ( = b a k t ı ) , içmefc'ten hem içti
hem içdi ( = i ç t i ) , isim ç e k i m i n d e keyikten (— geyikten), kılıktan ( = kdıktan). -ce h a l i : Tilekçe turu = dileğine göre (dilediği gibi); öküz adakı bolgınça buza-
gu başı bolsa yeg = ö k ü z a y a ğ ı o l a c a ğ ı n a b u z a ğ ı b a ş ı olmak yeğdir;
*
barça = v a r ı c a ( v a r ı kadar), solça = solca (sol taraftan),
Çekim bilgisi (Inflexion): -siz h a l i : Yiğit yazuksuz bolmas = genç g ü n a h s ı z olmaz; oğlak yiliksiz, oğlan
I . îsim çekimi (Déclinaison): Çoğul eki: -lar/-ler; eski çoğul ekleri: -t ve -ert, ör­ biligsiz = oğlak iliksiz, oğlan bilgisiz.
neğin oğul - oğlu = oğullar, tegin - tegit = prensler; er - eren — erler, îsîm tamlaması: öküz adakı = ö k ü z a y a ğ ı , buzagu başı = buzağı başı,
ört - örten = alevler.
taglar başı — d a ğ başı.
hal ekleri:
Sıfat tamlaması: Köni törü — d o ğ r u yasa, edgü kişi = i y i adam.
- i h a l i (accusativus) : -ni/-ni; -n; -g; -ıj-i
Sıfatlarda ölçüştürme: Ü s t ü n l ü k i ç i n -rak/-rek e k i : bedük — b ü y ü k - bedük-
-in hali (genitivus): -nın j-nirj /-nun /-nün
rek = daha büyük, edgü = i y i - edgürek = daha iyi, yakşı/yahşi
-e hali (dativus): -ka/-ke; -ga/-ge; -a/-e
= i y i , güzel - yakşırak — daha i y i , daha g ü z e l , az - azrak — daha az.
-de hali (locativus): -da/-de; -ta/-te
E n ü s t ü n l ü k derecesi: en e d a t ı : en yavlak = en k ö t ü , «g aZim = en
-den hali (ablativus): -da/-de; -den/-din/-dun/-dün; -tın/-tin
altta.
-le hali (instrumentalis) : -re; -la/-le
Sayı adları: Bir, iki (ikki), üç, tört, beş, altı, yeti (yetti), sekiz (sekkiz), tokuz, on,
-r hali (directivus): -garu/-geri/ -gerü; -karu/-kerü; ra/-re/-ru/-rü; -ar/-er;-r
yigirmi/yigirme, ottuz... yüz, mir/ (bin), tümen — on bin ( k r ş . Kök—Türk­
-ce hali (aequativus) : -ça/-çe ç e : 62 i ç i n , iki yetmiş y a d a altmış artukı iki, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i : altmış
-siz hali (privativus) : -sız /-siz j-suz /-süz iki). S ı r a s a y ı s ı (ordinal): birinç, ilk, ör)di, ikinç/ikinçi /ikilenç, üçünç /
Ö r n e k (paradigma): y a k t ı h a l : ev; - i h a l i : evni/evin; -in h a l i : evnin; -e h a l i : üçüreçü, törtünç = birinci, ikinci v.b. Ü l e ş t i r m e s a y ı l a r ı (distributif):
evge; -de h a l i : evde; -den h a l i : evde /evdin /evden; -le h a l i : evin/evle; -r h a l i : ftirer, ikkişer v.b. Topluluk s a y d a r ı (collectif): biregü her biri, ikigü = her
evgerü; -ce h a l i : evçe; -siz hali: evsiz. ikisi, üçegü/üçegün — her ü ç ü . A y r ı c a : ikiz — îkiz;üçgil/üçgül = üçlü,
Cümle örnekleri: üçgen.

- i h a l i : Ol bu evni evsindi = o, b u evi kendi evi s a y d ı ; ol anın evin arkadı Zamirler:

= o, onun evini y o k l a d ı ; 6 « er ol açıg todurgan = bu adam o açı doyu­ Kişi zamirleri: men, sen, ol; biz, siz (sizler), olar /anlar. Z a m i r çekim ö r n e ğ i :
r a n d ı r ; bulun bolup başı tığdı = tutsak olup b a ş eğdi. men = ben, meni/menig = beni, menin = benim, mana/manar
62 A. D Î L A Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 63

= bana, meniıj — benim, minde/meninde = bende, minde/meni din / geldim, geldin v.b. Olumsuz: Men kelmedim men, sen kelmedirj sen = gel­
minin /menden = benden, menin = benim a r a c ı k ğ ı m l a , benle, mensiz/ medim, gelmediıı v.b. Soru: keldir/mü? = geldin m i ? Oğuz l e h ç e s i : Ben kel-
meninsiz = bensiz. dük, sen keldük = geldim, geldin v.b.
Kişi ek zamirleri: T e k i l -m/-im, -/-i, -si/-i; çoğul -miz/-imiz, -rjiz/-iniz, -lan/ 3. -miş'li geçmiş zaman: E k t a b a n ı : -m"ş: ben kelmiş (ben), sen kelmiş (sen),

-leri (hepsi v o k a l u y u m u ili). ol kelmiş (ol); biz kelmiş (biz), siz kelmiş (siz), olar kelmiş (olar); kelmiş turur
g e l m i ş t i r v.b., kelmiş bolmak = gelmiş olmak, kelmiş erdi = gelmişti,
İşaret zamirleri: bu, bular ( = b u n l a r ) , ol, olar ( = onlar).
kelmiş ermiş — gelmişmiş.
Soru zamirleri: kim?, ne?, koyusu? ( = h a n g i s i ? ) , ayu her marja sen, kayusu
4. Gelecek zaman: E k : -ga/-gay, -ge/-gey: kelge men, kelge sen, kelge/kelgey;
yarar? = s ö y l e y i ver bana hangisi y a r a r ? kelge biz, kelge siz, kelgeler /kelgeyler = geleceğim, geleceksin, gelecek v.b.
Ozedönüşlü zamirler: öz, kendü/kendi ( = kendi). 5. Koşul - dilek kipi: ek t a b a n ı : -s-: kelsem, kelsen, kelse; kelsebiz, kelseniz,
Belirsiz zamirler: kim: kimürjde ukus bolsa aslı bolur = kimde a n l a y ı ş olur­ kelseler = gelsem, gelsen v.b. kelmesem v.b. = gelmesem; kelseıje = gel-
sa soylu olur. ikindi /ekindi = ö b ü r ü , öteki. sene; kelse bolur — gelse olur, g e l e b ü i r ; keldi erse — geldi ise; kelmesem erdi
Bağıntı zamirler ( F a r s ç a d a n a l ı n t ı ) : kim ( = k i ) : Bu söz kim sen aydın = bu = gelmesemdi; kelse bolmaz — gelmek olmaz, gelinmez.
söz k i sen s ö y l e d i n ( = s ö y l e d i ğ i n s ö z ) ; ne teg kim tiledi-me boldı kamug 6. Buyruk kipi: ek: -gil/-gıl v.b.: Keli = gel!, kelgil = gel, kelsün = gel­
= ne gibi ( ş e y l e r ) k i diledim, oldu hepsi ( = ne diledimse hepsi oldu; sin, kelmesün — gelmesin, kelelim — gelelim, keleyin = geleyim, kelme-
d i l e d i ğ i m ş e y l e r i n hepsi oldu). yin = gelmeyim, kelmen = gelmeyiniz.
II. Fiil çekimi (Conjugaison): Koşaç (copula): Olumlu: 0 (sıfır), ö r n e ğ i n : buki- 7. Kelmek fiilinin b a ş k a t ü r e v ve o r t a ç l a r ı n d a n : Kelmeli = gelmeli; keligi
tab asıglıg = h u kitap f a y d a l ı ( d ı r ) ; ol (— ...dır), örneğin: Ukuş körki til ol, = geleceği; kelgülük — gelecekli; kelesi = gelesi; kelmeksizin = gelmek­
kişi körki yüz ol = a k l ı n s ü s ü dildir, i n s a n ı n süsü y ü z d ü r ; turur ( = ...dır), sizin; kelmegince = gelmeyince; kelmedin jkelmedip — gelmeden; kelgüsüz
ö r n e ğ i n : Bu kitab yakşı turur = bu kitap, i y i , güzeldir; bolmak ( = olmak), = geleceksiz (gelecek d e ğ i l ) ; ol kelirmü erki? — o gelir m i ? (dersin); erki
ö r n e ğ i n : Sen kim bolur sen? = sen k i m olursun? (sen k i m s i n ) ; 6ar ( = vaT), = ş ü p h e ve soru e d a t ı ; kele = gele; kelgeli = geleli; keliben = gelince;
ö r n e ğ i n : Kudugda suv bar = k u y u d a su var. Olumsuz: ermes ( = olmaz), kelgü = gelme zamanı; kelip/kelipen = gelip; kelgeç — gelir gelmez;
ö r n e ğ i n : Kamug kişi tüz ermes = her insan bir olmaz; yok ( = y o k ) ; ö r n e ğ i n : kelgen — gelen; yana kelmişde — yine g e l d i ğ i n d e ; kelmişindin berü — gel­
aşıçta çig yok = tencerede y a ğ yok. Soru: mu?/mü?, ö r n e ğ i n : Sende yarmak d i ğ i n d e n beri; nelük kelmişin — n a s ı l geldiğini; kelmişi bar — geldiği (gel-
bar mu? = sende p a r a v a r m ı ? G e ç m i ş l i k : Erdim, erdin, erdi, erdimiz, erdiniz, mişliği) var; kelmiş kün = gelindiği g ü n ; kelmek kerek biz = gelmeliyiz, gel­
erdiler ( = i d i m , i d i n , i d i v . b . ) , ö r n e ğ i n : Ben anda erdim, sen anda erdin, ol memiz gerek; kelür erken — gelirken; kelmiş er — gelmiş a d a m ; keldeçi er
anda erdi, biz anda erdimiz, siziler) anda erdiniz, olar anda erdiler = ben ora­ = gelici adam; ol kişi ol bizge kelegen = o adam bize çok gelendir; ol kişi ol
da i d i m , sen orada i d i n v . b . L e h ç e l e r d e : Olumsuz: Dag ol, tegül, ö r n e ğ i n : bizge keligrek = o adam bize gelmeyi k u r m u ş t u r ; ol kişi bizge kelgülük erdi
Argu l e h ç e s i n d e ol andag dag ol = o, ö y l e değil; Oğuz lehçesinde bu at tas = o adam bize gelmekte h a k l ı i d i ; men sizge keligli men = ben size gelmek
tegül = b u at k ö t ü d e ğ i l . B a ş k a ö r n e k l e r : Sen biligli (sen) = sen bilgilisin; ü z e r e y i m ; kelgüçi = çok gelen; kelegen = g e l m i ş ; kelig = geliş, gelme;
neçe eğri erse yol edgü = ne k a d a r eğri olsa y o l iyidir; bu turguyer ermes = bu o kelmek keldi = o, bir geliş geldi; keldügüm — g e l d i ğ i m ; keldüki kelmedüki
durulacak yer d e ğ i l d i r . = geldiği gelmediği, gelip g e l m e d i ğ i ; kelişlig = gelişli; kelişlig barışlıg ev
— gelişli gidişli ev; kelgelimet = gelmek i ç i n ; ol keldi erinç — belki g e l m i ş ­
Tam yüklemlik fiil ( î n g . finite verb of complete predication): Mastar eki: -mak/
tir; aparj kelmese — eğer gelmezse; kelgür — gelerek; keleyuk = geldi;
-mekl bar-mak, kel-mek — v a r m a k , gelmek.
kelmegü = gelmemeli; marja kelmedük = bana g e l m e d i ğ i n i ; marja kelmekin
Ö r n e k (paradigma): 1. Geniş zaman: E k t a b a n ı -r; menkelir men, sen kelir sen, ol = bana gelmeyi; kelü bermek = geli vermek; kelgili bolmk = gelecek olf-
kelir ol; biz kelir biz, siz(ler) kelir siz(ler), olar kelir olar = ben gelirim, sen ge­ m a k ; kelürtmek = getirtmek; kelirtmek; keçip kelirtmek = g e ç i r m e k ; ke-
lirsin v . b . O l u m s u z : men kelmes men v.b. = ben gelmem. Soru: sen kelirmü lürmek/kelirmek = getirmek; kele turmak = gele durmak; kelgirmek =
sen? = sen gelir m i s i n ? v . b . Oğuz l e h ç e s i : men kelen y a d a men kelirin = gele yazmak, gelmek istemek fakat gelememek; kelişmek = g e l i ş m e k ; kel-
gelirim v.b. türmek jkeldürmek — getirmek ( < * geltirmek); kelsemek = gelmek istemek;
2 . -dVli geçmiş zaman: E k t a b a n ı -d- (-di- v . b . ) : men keldim men, sen keldin keligsemek -— gelmek istemek; kelimsinmek = gelir görünmek; kelgin
sen, ol keldi ol; biz keldimiz biz, siz(ler) keldiniz siz(ler), olar keldiler olar — = gelgin (gelgit'teki medd); kelin = gelin ( g ü v e y i n i n eşi).
64 A. DİLÂÇAR
K U T A D G Ü BİLÎG İNCELEMESİ 65

Zarflar, Edatlar, Bağlaçlar, Ünlemler: az = az; öküş, yavlak, köp = çok; uş


y ı l d ı z ı ; 24. -gu/-gü/-ku/-kü: oğlan - oglaga/oglangu = bolluk i ç i n d e b ü y ü y e n ;
= şimdi, i ş t e ; munu = i ş t e , g ö r ! ; tutçı = daima; kayra = y i n e ; imdi/
bugragu = buğra (erkek deve) gibi; " k a r ş m l ı k " değeri ile de karak =
emdi = şimdi; terk/terkin = tez, ç a b u k ; -in/-m/-un/-ün ekiyle edatlar:
göz - karagu — k ö r ; 25. -ıl/-gıl: baş - başıl jbaşgıl — b a ş ı n d a a k ı bulunan;
astın = alt, aşağı; o/im = alt; öndün = önce; üstün; burun = önce;
26. -k: k ü ç ü l t m e eki olarak çöp - çöpik = çör ç ö p ; 27. -kanj-ken: baş - baş-
soZdın = sola, ondın = s a ğ a ; öndin = ileri, ileriye; /cedıre = geri, geriye;
gan — b ü y ü k bir balığın a d ı ; tarkan jtarhan = bir bey sanı; 28. -kın/-kün:
ol mendin burun bardı = o benden önce v a r d ı ; bakar soldın, ondın, hem
ikirçkün - ikircim, t e r e d d ü t ; kökürçkün = g ü v e r c i n ; kökegün = g ö k si­
öndin, kedin = bakar sola, sağa, bem ileriye, geriye; asra = alt, aşağı;
nek; 29. -kı/-ki: o k ş a m a l ı k olarak, atakı = b a b a c ı ğ ı m ; 30. -ki: içreki =
aşak = aşağı; üze = üzeri, ü s t , ü s t ü n d e ; kodı = aşağıya, arkası sıra;
i ç e r d e bulunan; evdeki = evde bulunan; 31. -kıya/-kiye: k ü ç ü l t m e eki ola­
örü = y u k a r ı , yukarıya; karşı/karşu = karşı; kiy/ked = sonra; öndün
rak, közkiye/közgine = gözceğiz; sözkiye / sözgine = sözceğiz; 32. -lag:
= önce; basa — sonra; aşnu = önce; tabaru — ...e doğru; yokaru =
baş - başlag = başıboş b ı r a k d m ı ş ; 33. -lak; kış • kışlak, ot - otlak; 34.
y u k a r ı ; kerü/kirü = geri; berü = beri; ança = ö y l e , o kadar; anda =
•lan/-len: arslan, burslan = arslan, kaplan; 35. -h/-li: biligli = bilgili;
orada; andag = ö y l e , ö y l e c e ; mundag = b ö y l e , b ö y l z c e ; munda = bura­
da; öni/önin = b a ş k a ; hiç ( F a r s ç a d a n ) = b i ç ; neçe = ne k a d a r ? , k a ç ? ; 36. -lig/-lig: sıfat eki, adakhg = ayaklı; biliglig = bilgili; 37. -lık/-lik:

neme = nasd?, neçün/nelük = niçin?; kaçan = ne zaman?, eğer; kah genel olarak isim eki, edgü — i y i - edgülük = iyilik; aç - açlık, fakat

= nasd?, eğer; kança = nereye?; kanda/kayda = nerede?; kanı = nere? kış - kışlık = kışlık, kış i ç i n h a z ı r l a n m ı ş ; 38. -m: tarım = tekinlere ve

kayu = bangi?, b i r k a ç ; ma, ok, kop, takı = pekitme e d a t l a r ı ; apan = hatunlara hitap; 39: -mukj-mük: karamuk = bir çiçek ve h a s t a l ı k ; kızlamuk
eğer; birle/bile = ile, ve; azu = y a d a ; hem ( F a r s ç a d a n ) = bem, ve; = k ı z a m ı k ; 40. -n: ne - nen = ş e y , m a l ; ot - otun = odun; 41. -ntij-ndi:
ya = ya; kerek — gerek; va ( A r a p ç a d a n ) = ve; takı = dahij de; ay/ ikinti/ikindi — ikinci, i k i n d i ; 42. -rak/-rek: sıfatlarda ölçüştürme eki,
aya = ey!; ya = y a ! ; hay = hey! edgü - edgürek — daha i y i ; az - azrak = daha az; 43. -sak/suk: bağır
= b a ğ ı r - bağırsak = merhametli; tavar - tavarsak — davar, zenginlik
* * seven; tan = şaşılacak ş e y - tarjsuk — ş a ş d a c a k , acayip; 44. -sıg: oğlan-
Sözcük yapısı: sıg = çocuk huylu; kulsıg = k u l a benzeyen; 45. -sız/-siz j-suz/-süz: yok-
sunlama eki, yazuksuz = günahsız; ög = ana - ögsüz = öksüz; ög =
I . İsimden isim ve sıfat yapan (dSnominal) ekler:
akd - ögsüz = akılsız; 46. -ş: bag — b a ğ - 6agış = parmak ve b a ş k a or­
1. -aç/-eç: aş - aşaç = tencere, aş k a b ı ; 2. -agu/-egü: iki - iftegü = her
g a n l a r ı n ek yerleri, k a m ı ş ı n b o ğ u m l a r ı ; 47. -şın/-şin: kökşin = göğümsü;
i k i s i ; 3. -agut: alp - alpagut = s e ç k i n y i ğ i t , uragut — k a d ı n ; 4. -ak: baş
48. - i : eski çoğul eki, oğul - oght = o ğ l a n l a r ; tegin - tegit — t e g i n ' l e ı , prens­
- başak — ok temreni, ok b a ş a ğ ı ; yol-yolak = keçi yolu; 5. -an/-en: oğul - oğ­
ler; 49. -uk: ağır = ağır - agruk = ağırlık, y ü k ; 50. -zük: bilek - bilezük
lan = o ğ l a n ; 6. -ar/-er: bir - birer — birer; 7. -ç: o k ş a m a l ı k olarak ata
= bilezik.
- «Maç; oreo - anaç; 8. -ça/-çe: yetişmişince = y e t t i ğ i kadar; tilekçe — di­
leğe g ö r e ; 6ar = var - 6arça = b ü t ü n ; . 9 . -çı/-çi: kapug - kapugçı = ka­ II. Fiilden isim ve sıfat yapan (déverbal) ekler:
p ı c ı ; kuş - Jiusçı = k u ş ç u ; yol - yolçu = yolcu; 10. -çık/-çik: baka =
1. -aç/-eç: kömmek = g ö m m e k - kömeç = g ö m e ç ; 2. -aganj-egen: baragan
k u r b a ğ a - bakaçuk — küçük kurbağa; oğul - ogulçuk — ana r a h m i ; sı-
= sık sık v a r a n ; kelegen — sık sık gelen; 3. -çı/-çi: akmak - akıncı = ak­
gırçık = sığırcık k u ş u ; 11. -çın/-çin/-şın-/şin: kökçin/kökşin — g ö k ren­
ıncı; ummak - umduçı — dilenci; 4. -çekj-çük: bürünmek - bütünçük —
ginde; 6a/ıi: - balıkçın = balıkçd k u ş ; 12. -çuk: kaya - kayaçuk — hoş
bürüncük; 5. -dı/-di/-du/-dü: ögmek — ö v m e k - ögdi = a l k ı ş ; ummak -
kokulu bir d a ğ otu; 13. -dam/-dem: er - erdem; bir - birtem = uzun s ü r e ;
umdu = dilek, istek; 6. -duk/-dük: barduk yerde = vardan yerde; uş kel-
14. -daş/-deş: karın • karındaş; adaş = a r k a d a ş ; karjdaş = babaları bir
düğüm bu = gelişim ş i m d i ; bilmiş yek bilmedük kişiden yeg — t a n ı n m ı ş
olan; 15. -dı/-di: ö = ö n - ör/di jöndü — b i r i n c i ; 16. -dıç/-diç: sag — s a ğ ,
ş e y t a n t a n ı n m a d ı k adamdan y e ğ d i r ; 7. -erjri: sözenri = s a ç m a sapan s ö y l e ­
gerçek - sağdıç = i y i dost, s a ğ d ı ç ; 17. -duruk/-dörük: boyunduruk, kümül-
y e n ; 8. -g/-k: batıg = batak, derin yer; yaruk — yerik; anumak = ha­
düruk — at göğüslüğü; 18. -düz; kün - kündüz — g ü n d ü z ; 19. -e: ög —
z ı r l a n m a k - anuk — h a z ı r ; yazmak = ş a ş m a k , yandmak - yazuk — şaş-
a k d - öge — a k ı l l ı ; 20. -en: eski ç o ğ u l e k i , er - eren = adamlar; ört —
kı, suç, günah; bedümek — büyümek - bedük — b ü y ü k ; 9. gaç/-geçj
m

alev, y a n a n ş e y - örten = alevler; 21. -gak/-gek/-kak/-kek: er • erkek = her


-kaç/ -keç: kısmak - kısgaç = k ı s k a ç ; -gakf-gek: kap- kavgak — kapak;
h a y v a n ı n e r k e ğ i ; 22. -garu f-gerü /-kam/-kerü: Tenrigerü/Tenrikeri — Tan-
ycıpuş = y a p ı ş m a k - yapuşgak — dikenli bir ot, her işe k a r ı ş a n kim­
r ı ' y a y ö n e l e r e k ; 23. -gen: yeti - yetigen — Y e d i K a r d e ş l e r ( B ü y ü k A y ı ) t a k ı m -
se; tutmak - tutgak — d ü ş m a n ı n g ö z c ü l e r i n i y a k a l a y a n asker; 10. -gan/
66 A. DİLÂÇAR
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 67

-gen/-kan/-ken: kabargan = kabartı; todgurgan = ber zaman doyuran;


I I I . İsim ve sıfattan fiil yapan (dénominal) ekler:
basmak - basgan = çekiç; 11. -ga/-ge: bilmek - bilge = bilge, bilgin;
1. -a-j-e-: aş - aşamak = yemek yemek; y a ş - yaşamak; küç - küçemek
örnek = d ü ş ü n ü p anlamak - öge = ç o k a k ı l l ı ve y a ş l ı kimse; 12. -gın/-gin/
= güç kullanmak, zorlamak^ 2. -ad/-ed-: kut - kutadmak = kutlu kılmak;
-kın/-kin: kaçgın = kaçan; tutkun = tutsak; termek = dermek - terkin
3. -ar/ur: yaş - yaşaıjurmak — a. göz y a ş a r m a k , b. y a ş l a n m a k ; 4. -ar-/
= derli toplu olan; 13. -glıj-gli: barıglı — v a r a c a k olan; keligli = gelecek
-er- j-ur-[-ür: köl = göl - kölermek = göl haline gelmek; tün — gece -
olan; 14. -gu/-git: tabsis, içgü = i ç k i ; yegü = yiyecek; alet, bıçgu = bıçkı;
tünermek = gece olmak; 5. -ga-/-ge-: bulgamak = bulanmak, karışmak;
süpürgü = süpürge; soyut isim, külgü = gülüş; turgu = duraklama;
6. -gar: suv = su - suvgarmak = sulamak; 7. -1-/-İ-: kan - kanımak
akı öggüsi, saran sökgiisi = c ö m e r t ö v g ü s ü , c i m r i s ö v g ü s ü ; " k ı l a n " değeri
= kanamak; öl = ı s l a k - ölimek = ı s l a n m a k ; 8. -ık-j-uk-: yastamak =
ile sıfat eki, kutadgu = k u t l u k ı l a n (kutadmak = kutlu k ı l m a k ) ; "gerekli"
yaslanmak - yastuk = yastık; 9. -la-/-le-: kök - köklemek = sıkı bağla­
a n l a m ı y l e , yamagu = y a m a n m a s ı gerekli; karın todgu = k a r ı n doyuracak;
mak; kış - kışlamak = k ı ş l a m a k ; azıg - azıglamak = azı dişi ile ı s ı r m a k ;
bolgu = olması gereken; kelgü = gelecek, gelmesi beklenen; keçgü = ge­
10. -lan- f-len-: kök - köklenmek = zengin olmak, sıkı b a ğ l a m a k ; 11. -laş-/
çecek, geçmesi beklenen; kirgü = girmesi beklenen; 15. -guçij'-güçi: barguçı
-leş-: kök - kökleşmek = ilişip sokulmak; 12. -ra-j-re-: kökremek = kük-
= v a r ı c ı , v a r m a k t a olan; kelgüçi — gelmekte olan; 16. -gukj-gük: tapuzmak
remek; 13. -rı-j-ri-: semrimek = semirmek; 14. -sa/-se-: suv = su - suv-
= bilmece sormak ve s ö y l e m e k - tapuzguk = bilmece; 17. -gulukj-gülük:
samak = susamak; bahksamak = canı b a l ı k istemek; kagunsamak = canı
todgurguluk — doyurma h a k k ı ; kedgülük = giyecek; turguluk = durula­
k a v u n istemek; 15. -sı-/-ci: suv - suvsımak = sulanmak; 16. -sır-/-sire-:
cak; 18. -ıj-i: kazmak - kazı = k a z ı l ı p ç ı k a r ı l a n ş e y ; akmak - akı = cö­
baş-başsıramak = b a ş ı n ı yitirmek; 17. -ta-/-te-: iz - izdemek/istemek = iz­
mert, akı veren; könmek — d o ğ r u l m a k - köni = d o ğ r u ; 19. -ım/-im\-um/
lemek, istemek; sor; = son - soıjdamak = arkasından kovalamak; ün -
-üm: akmak - akım; bilmek - bilim; istemek - istem — arzu; ölmek - ölüm;
ündemek = ünlemek; 18. -taş-/-teş-: kök - kökteşmek = ilişip sokulmak.
20. -m/-'in: akmak • akın; eğmek - eğin = s ı r t , e ğ i n ; tügmek = düğmek
IV. Fiilden fiil yapan (déverbal) ekler: B u ekler, fiil k ö k ü n e k a t ı l m a k l a kılmış
- düğün = d ü ğ ü n ; kelmek = gelmek - kelin = gelin ( = g ü v e y i n i n e ş i ) ;
(aspect, A l m . Aktionsart), ç a t ı (voix), hatta kip (mode) f a r k ı meydana geti­
21. -k: todmak = doymak - tok; körmek = g ö r m e k - kork = görk, gö­
rirler. K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e bunlar çok çeşitlidir. Örneğin, bir tek keçmek
rünüş, güzellik; kılmak - kılk = k ı l ı k , g i d i ş , h u y ; 22. -I: kızıl, yaşıl = yeşil;
( = geçmek) fiili, t ü r l ü eklerin k a t ı l m a s ı y l e 10 kılınış, Çatı ve kip m a s t a r ı
yasıl — y a s s ı ; tükel = t a m a m ı y l e , b ü s b ü t ü n : 23. -maçj-meç: kavurmaç =
d o ğ u r u r : keç-il-mek = geçilmek (edilgen, passif); keç-iş-mek = geçişmek
kavrulmuş b u ğ d a y ; 24. -mak/-mek: ökmek = y ı ğ m a k - ökmek = toplan­
(karşılıklı ve işteşlik, r é c i p r o q u e , contributif); keç-it-mek = g e ç t i r m e k , geç­
mış olan ş e y , k a d ı n k u l a k l a r ı n a t a k ı l a n a l t ı n , g ü m ü ş halka; 25. -man/-men:
mesini s a ğ l a m a k (edimli, effectif); keç-rüm-sin-ek = geçer g ö r ü n m e k (gö-
örtmek - örtmen = dam, y ü z e y ; 26. -me: tügmek = d ü ğ m e k - tügme =
r ü n ü r d e l i k , apparitionnel, simulatif); keç-rüş-mek = birbirini g e ç m e k (ya­
düğme; 27. -maguj-megü: birmegü = verilemeyen; bulmagu — bulunama­
r ı ş m a , c o m p é t i t i f ) ; keç-set-mek = g e ç m e k umudunda bulunmak (umutlan­
yan; 28. -mışj-miş: eşitmiş söz = i ş i t i l m i ş s ö z ; sınamış kişig = sınanmış
ma, L a t . sperabilis); keç-tür-mek /keç-ürt-mek = g e ç i r t m e k (ettirgen, facti­
adam; 29. -nç/-nçu/-nçü: kılmak - kılınç = i ş , k ı l m a ; sevinç; kizlençü =
tif); keç-ün-mek = g e ç i n m e k (öze d ö n ü ş l ü , r é f l é c h i ) ; keç-ür-se-mek = ge­
gizli; 30. -ndij-nti: süpürmek - süpründi = s ü p r ü n t ü ; akmak - akındı =
ç i r m e k istemek (kurma, isteme, d é s i d é r a t i f ) ; keç-i-ber-mek = geçivermek
akıntı; süründiçi = s ü r ü n t ü a d a m ; 31. -n: yalınmak — soyunmak - yalın
( k o l a y l ı k , tezlik, facilitatif, h â t i f ) . Bunlar çekim (conjugaison) değil, mastar
= çıplak, k ı n d a n ç ı k m ı ş ; 32. -r/-ar/-er/-ur/-ür: akar suv = akar su; ko­
(infinitif) k a l ı p l a r ı d ı r .
rur köz = görür g ö z ; togmak = d o ğ m a k - togar = doğu; 33. -rıj-ri:
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e edilgen (passif) fiilin aldığı ekler ş u n l a r d ı r : -l-, -n-,
eğmek = e ğ m e k - eğri = e ğ r i ; 34. -ş: biliş; tokuş; uruş = vuruş; ökmek
-l-n-, -l-l-, -l-ş-, -k-, -duk-, -u-. Ö r n e k l e r : körmek - körülmek = g ö r ü l m e k ; atmak ••
— y ı ğ m a k , biriktirmek - öküş = ç o k ; 35. -t: ölüt = birbirini öldürme;
atılmak; kılmak - kılınmak; okımak - okılmak/okınmak = okumak; ekmek - e-
bermek = vermek - bert = efendisinin k ö l e d e n her y d aldığı vergi; 36.
kinmek = ekilmek; tökmek - töklünmek = dökülmek; savlamak - suvlanmak =
-taçıj-teçil-daçıl-deçi: öldeçi; öldeçi sıçgan muş taşakı kaşır = ölecek sıçan
sulanmak; açmak - açlınmak — a ç ı l m a k ; işlemek - işlelmek = işlenmek; açmak
kedinin h a y a s ı n ı k a ş ı r ; aymak = s ö y l e m e k - aydaçı — s ö y l e y e c e k ; 37. -ug:
- açlışmak = a ç d m a k ; basmak - basıkmak /bassıkmak = b a s ı l m a k ; bulmak - bul-
kap- kapug = k a p ı ; 38. -yuk: bulgamak = b u l a n m a k - bulgayak — b u l a n ı k ;
dukmak = bulunmak; boşamak - boşumak — boşalmak, boşanmak; çav - çav-
usmak = sanmak - usal = u y a n ı k olmayan, usal kişi = gafU, iş bilmeyen, lanmak /çavikmak = sanlanmak.
usayuk er = gafii adam; 39. - ; : umak = gücü y e t m e k - uz — usta,
Öze d ö n ü ş l ü l ü k (réfléchi) ekleri ş u n l a r d ı r : -n-, -k-, -t: Örnekler: körmek
mahir; uçmak - uçuz = değersiz, ucuz; boğmak — boguz = boğaz.
-körünmek = g ö r ü n m e k ; örtmek - örtünmek; bilmek - bilinmek = kendini bilmek,
K U T A D G U BÎLÎG İNCELEMESİ 69

68 A. DİLÂÇAR
görmek. B a ş k a bir y e ğ i n l e m e eki de -ı-/-i-/-u-/-ü- sayılabilir. Örnekler: aşmak
( = a ş m a k , tepeyi ö b ü r y a n a geçmek) - aşumak = a ş m a k , k o ş m a k ; sanmak (=
itiraf etmek; ekmek - ekinmek = kendisi için ekmek; suvlamak - suvlanmak =
sanmak) - sanamak = saymak, ü s t ü n y e ğ i n l e n m i ş i sakmak — saymak (sak =
sulanmak, su haline gelmek; boğmak - bogunmak = b o ğ u l m a k ; korkmak - kor-
işte u y a n ı k ve zeyrek olan). D a h a b a ş k a y e ğ i n l e m e l e r : şaşmak - şaşurmak = şa­
kunmak = korkmak ve korkusunu gizlemek; ekmek - ekilmek; kutgarmak - kur­
ş ı r m a k ; savmak - savurmak. İsim k ö k ü n d e n y e ğ i n l e m e ö r n e ğ i : kölık = gölge -
tulmak /kutulmak = kurtulmak; örmek/örlenmek = belirmek; savmak - savıl­
kölige = koyu gölge.
mak = savulmak; armak - arsıkmak = aldanmak; bir - birikmek = birikmek;
bilmek - bilge - bilgetmek = akdlanmak. *

K a r ş d ı k h h k ve işteşlik ( r é c i p r o q u e , contributif) ekleri ş u n l a r d ı r : -ş- ve -laş-/ K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i , g ö r ü l d ü ğ ü gibi, o l d u k ç a zengin bir T ü r k dilidir, d ü z e n i


-leş-. Ö r n e k l e r : kesmek - kesişmek; öpmek - öpüşmek; tanumak - tanuşmak = da­ geniş, k ı v r a k , k u r a l l a r ı da d i l tarihimizi ses, b i ç i m , dizim ve anlam gelişmesi b a k ı ­
nışmak; kaçmak - kaçışmak; sözlemek - sözleşmek; beklemek - bekleşmek; örtmek m ı n d a n b ü y ü k ölçüde a y d ı n l a t a n . Ö r n e ğ i n , istemek fiili K a r a h a n l ı T i i r k ç e s i n d e bu­
örtüşmek. l u n d u ğ u gibi, Uygur T ü r k ç e s i n d e de v a r d ı r . U y g u r c a , "istemek, aramak" demek olan
İ s t e k (désidératif ) eki olan -sa- /-se-, K a r a h a n l ı Tiirkçesinde çok ve pek çok i ş ­ bu fiilin a n l a m d a ş ı olarak izdemek'i de k u l l a n m ı ş , K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i de istemeksin
lektir. Ö r n e k l e r : savsamak = susamak; açmak - açsamak = a ç m a k istemek; y u - y a n m a irtemek /irdemek'i de katarak, b u n l a r ı "istemek, aramak, a r k a s ı n a d ü ş m e k "
k a r d a k i kagunsamak, balıksamak ö r n e k l e r i n e çiniştürük — fındığa benzer bir y e m i ş a n l a m ı n a a l m ı ş t ı r . B u r a d a is- k ö k ü n ü b ı r a k ı p iz- ve ir'-i ele a l ı r s a k , bunlar is-'in
çiniştürüksemek = canı ç i n i ş t ü r ü k istemek ö r n e ğ i n i de k a t a b ü i r i z . k ö k a n l a m ı n a geniş ölçüde ışık t u t a c a k l a r d ı r : iz = "izlemek, a r k a s ı n d a n gitmek,
izini b ı r a k m a m a k , peşinden k o ş m a k " ; ir-/er- = "izlemek, a r k a s ı n d a n gitmek"
G ö r ü n ü r d e l i k (apparitionnel, simulatif) genellikle -sin-, -sir-, -issin- ve -imsir-
( K ö k - T ü r k harfleriyle y a z ı h T o n y u k u k ve M o y u n - ç u r u y a z ı t l a r ı ) . H e r i k i k ö k t e n de
ekleri ile y a p d ı r . Ö r n e k l e r : kelmek - kelimsinmek = gelir g ö r ü n m e k ; külmek - kü-
istemek'in "bir ş e y i izlemek, onun p e ş i n d e n k o ş m a k " k a v r a m ı n a bağlı bir sözcük
lümsinmek /külsirmek = g ü l ü m s e r g ö r ü n m e k ; kaçrunsınmak = kaçırır görünmek.
o l d u ğ u meydana çıkmaktadır.
S ı k l a ş t ı r m a ( f r é q u e n t a t i f ) ve yineleme ( i t é r a t i f ) ekleri genellikle -ı- ve -is-'tir.
Bizde imrenmek k a l ı b ı n d a bir sözcük v a r d ı r ; sözlük onu "görülen bir ş e y i edin­
Örneğin, kazmak - kazımak; tammak - tamışmak — sık sık damlamak. Yaklaş­
me y a da bir y i y e c e ğ i yeme i s t e ğ i n i d u y m a k " ş e k l i n d e t a n ı m l a m ı ş t ı r . F a k a t , bu söz­
ma (approximatif) kılmışı genel olarak -gar- /-gir- eki ile a n l a t ı l ı r . Örneğin, tamla-
c ü ğ ü n k ö k ü ve k ö k a n l a m ı nedir? K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i b u soruna yine ışık tutmak­
mak - tamgurmak — damlay ay azmak; kelmek - kelgirmek = geleyazmak, gibi.
t a d ı r . B u l e h ç e d e amul ve amrak, *am- k ö k ü n e bağlı olarak, "rahat, sakin", amurt-
Ettirgen - oldurgan (factitif, causatif) k d ı n ı ş ekleri ş u n l a r d ı r : -ar-/-er-/-ir-/
mak d a " y a t ı ş t ı r m a k " a n l a m ı n a gelmekte, Uygurcada a y n ı amrak sözcüğü "sevgili";
-ur- /-ür-, -dar- /-der- /-dur- /-tur-, -duz- /-düz- /-tuz-, -gar- /-ger- j-gur- /-gür-, -n-,
amranmak, "sevmek"; amsak "zevk, e ğ i l i m " ; amul da "halim, y u m u ş a k h u y l u " an­
-rar-, -t-j-ıt-/-it-. Ö r n e k l e r : çıkmak - çıkarmak;.kitmek - kitermek = gidermek;
l a m l a r ı n ı vermektedir. B ö y l e c e , " y u m u ş a k , dingin" k a v r a m l a r ı n d a n "yumuşak
kopmak - koparmak = yerinden oynatmak; basmak - basurmak = bastırmak;
h u y l u , sevimli, cana y a k m " a g e ç i l m e k t e , b i z i m imrenmek'te de "sevimli bir ş e y e hay­
yakmak = yaklaşmak - yakarmak — yaklaştırmak; yummak - yumdurmak
ran olmak, onu edinmek istemek" a n l a m ı n a v a r d m a k t a d ı r .
= toplamak; kanmak - kondurmak jkanturmak = kandırmak; kaçmak - kaç-
turmak = kaçırtmak; törjmek - töndermek = döndürmek; ölmek - öldürmek; D a h a b a ş k a bir s ö z c ü ğ ü m ü z : uçkur; bizdeki t a n ı m ı ş ö y l e : " E s k i b i ç i m ş a l v a r
tökmek - töktürmek = döktürmek; bilmek • bildüzmek = bildirmek; bulmak- ve iç donunu bele b a ğ l a m a k y a d a torba, kese ağzını b ü z m e k i ç i n bunlara geçirilen
bulduzmak = buldurmak; armak = yorulmak - argarmak/argurmak — yor­ b a ğ . " B u sözcüğün k ö k ü n ü ve k ö k a n l a m ı n ı bulmak için yine K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i
mak; turmak - turgurmak = durdurmak; tegmek - tegürmek — değirmek; icöre- bize y a r d ı m a k o ş m a k t a d ı r . B u l e h ç e y e g ö r e , uçkur'un eski şekli içkur'dm, çözümle­
mek • köngermek /köndgermek /köngürmek jköndgürtmek = doğrultmak; kanamak mesi de ş ö y l e : iç = iç + kur = k u ş a k , kemer; uç/cur'un k ö k a n l a m ı : "iç k u ş a k ,
- kartanmak = sağaltmak; kutgarmak /kutrarmak = kurtarmak; abımak - abıd- iç kemer". Ne y a z ı k k i K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i n K a ş g a r l ı Mahmut'un eliyle y a z ı l ı
mak/abıtmak = gizlemek; bitimek - bititmek = yazdırmak; okımak - okumak gramer yitiktir. K a ş g a r h , Divan'mia ( I , 25), bunu şu sözlerle bildirmektedir:
= okutmak; bakmak - bakılmak = b a k t ı r m a k ; kaçmak - kaçıtmak = kaçtırmak. "Çoğul, tekil, obartma, k ü ç ü l t m e gibi 'i'rab' l a ilgili ş e y l e r y a z ı l m a m ı ş t ı r . Çünkü
onun için a y r ı c a bir kitap yazarak a d ı n ı Kitabü Cevahiri*n-nahvi fi Lûgati't-Türkî"
Y e ğ i n m e l i (intensif) k d ı n ı ş ı g ö s t e r e n izler de elde b u l u n m a k t a d ı r , -t- ve -d-
koydum. Y ü c e T a n r ı n ı n dileğiyle, n a h i v ile ilgili kurallar orada b i l d i r i l m i ş t i r . B ö y ­
(-<5-)'nin -y-'ye k a y m a s ı gibi. Ö r n e k l e r : kotmak/koômak = bırakmak, yeğinlenmişi
le olmakla birlikte, K a ş g a r h Mahmut, Diflan'mda da bu alanda bol bilgi ser-
koymak = koymak; b u n l a r ı n her ü ç ü n ü de Dilara'da buluyoruz. B u n u n y a n ı b a -
piştirmiştir.
ş ı a d a -Ô- ve -5-z-'nin -r-'ye k a y m a s ı d a b i r y e ğ i n l e m e s a y ı l a b i l i r , köömek ( = g ö z l e ­
mek), kööezmek ( = g ö z e t m e k ) , közetmek ( = g ö z e t m e k ) , y e ğ i n l e n m i ş i körmek =
70 A. DİLÂÇAR

K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i y a l n ı z ses, şekil ve dizim gelişmesi b a k ı m ı n d a n değil, an­


lam gelişmesi b a k ı m ı n d a n da b u g ü n k ü dilimizi a y d ı n l a t m a k t a d ı r . Örneğin, sakın­
maksın asd a n l a m ı " d ü ş ü n m e k " , silik'in asd a n l a m ı " a r ı , temiz" (silig kız = temiz
kız, bakire), biitün'ün bir içlek a n l a m ı da " d o ğ r u , d ü r ü s t " t ü r (çın bütün kişi = gü­
venilir, d ü r ü s t k i ş i ) ; kötürmek ü ç anlama gelir: 1. g ö t ü r m e k , 2. y ü k s e l t m e k , 3. kal­
d ı r m a k . Yazık, eskiden yazuk ş e k l i y l e " g ü n a h " ; yavuz, " k ö t ü " ; yaman da " k ö t ü "
ve " ş e y t a n " a n l a m ı n a i d i ; şaşurmak, " s ı k ı ş t ı r m a k " d a demekti. E s k i d e n "inat et-
III. Kutadgu Bilig
mek"e igemek; "hasta olmak"a iglemek/iglelmek (ig = h a s t a l ı k ) ; "mezar"a y e r ç ü ;
"vakit, zaman"a ogur; "ayna"ya közüngü; "selâmlamak"a esenlemek; "fakir"e
1. Konusu, vezni, i ç b ö l ü m l e r i , ekleri
çıgay; "zengin"e bay; " c ö m e r t " e akı; "cimri"ye de saran denirdi.
"Kişileri her i k i d ü n y a d a k u t ' a (saadete) e r i ş t i r m e y e y a r a y a n bilgi" a n l a m ı n a
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i ikileme (hendiadyoin), s ö z c ü k k o ş a c ı (Alm. Zwillingsform),
gelen Kutadgu Bilig (kut = saadet, -ad = oldurgan fiil eki, -gu = "kılan"
b a ş t a n uyak ( a l l i t é r a t i o n ) ve y a n s ı m a ( o n o m a t o p é e ) b a k ı m ı n d a n da zengindir. Ör­
değeri ile sıfat eki; bilig = bilgi) T ü r k y a z ı n ı n ı n elde bulunan en eski I s l â m î
neğin, yag yaguk = y a k ı n l a r , h ı s ı m l a r ; kut kıv = k u t , saadet; sanı sakışı yok
verimidir. Gerek T ü r k l ü k , gerek İ s l â m l ı k b a k ı m ı n d a n , y a z ı s a n a t ı ve a h l â k bilgisi
= s a y ı s ı z ; uruş tokuş = u ğ r a ş m a ve s a v a ş m a ; edgü yavlak = iyi kötü; evürdi
ile ö ğ ü t a l a n ı n d a göğüs k a b a r t ı c ı b ü y ü k bir b a ş y a p ı t t ı r . Ö n ü n d e k o ş u k y a da d ü z y a z ı
tevürdi = evirdi çevirdi; tes tegirme = des değirmi; balu balu = ninni; toz
hiç bir T ü r k ç e örneği, benzeri y a da k ı l a v u z u bulunmayan Balasagun'lu Y u s u f b u
tuman, toz toprak — toz duman, toz toprak; çıgıl tıgıl — çığd t ı ğ d ; şart surt =
y a p ı t ı , önsöz ve giriş eklemeden, 85 bapa a y r ı l m ı ş 6520 beyit halinde ve m ü t e k a r i p
zart zurt; şar şar, çak çuk ( y a n s ı m a l a r ) v.b.
(faulün, f a û l ü n , f a u l ü n , faûl, y a n i .--/ .--/ .--/ . - ) vezninde, öğretici bir
destan (épopée didactique) y a da siyasetname olarak y a z m ı ş t ı r . D i l i K a r a h a n l ı
Türkçesi olup b u b a k ı m d a n K a ş g a r l ı Mahmut'un Kitabü Divanı lûgatiH-TürVüyle
birleşir.

T ü r k yurdunda ve yurt d ı ş ı n d a çok beğenilen b u destana sonradan i k i kez ö n ­


söz şeklinde katmalar y a p d m ı ş t ı r . Bunlardan ilki şu b i ç i m d e d i r : B a ş a 77 beyittik bir
giriş, sona 3 b a p l ı k 125 beyit ve b a ş t a k i 77 beytin sonuna, bu şekilde sayısı 88'e y ü k ­
selmiş olan bap b a ş l ı k l a r ı n ı n dizini ( F i h r i s t ü ' l - e b v a b ) . İ k i n c i k a t m a ise, ilk katma­
n ı n b a ş ı n a getirilen 38 s a t ı r l ı k d ü z y a z ı ö n s ö z ü d ü r . Sonradan y a p d a n b u eklerle
beyit sayısı 6645'e y ü k s e l i r ; sona d o ğ r u yer yer b o ş l u k l a r da v a r d ı r . Sondaki 3
bapbk ek, Y u s u f ' u n kaleminden çıkmıştır.
B u eklerde yer almış olan F a r s ve Arap asıllı sözlere (örneğin, T ü r k . ilig y a da
beg yerine A r a p . melik, daha sonra F a r s . padişah; T ü r k . ukuş [ = a n l a y ı ş ] yerine F a r s .
hired [ = a n l a y ı ş , z e k â ] ) b a k ı l a c a k olursa, bu eklerin b a t ı d a F a r s ç a n ı n ağır b a s t ı ­
ğı Semerkand gibi bir b ö l g e d e y a p ı l m ı ş olduğu anlaşılır.
Kutadgu Bilig'in y a p ı s ı , sahneye k o n m u ş âllegorik, d ö r t kişi a r a s ı n d a geçen
bir m ü n a z a r a y a y a da a t a s ö z l e r i ve bilge deyimleriyle süslenmiş diyaloglu bir sah­
ne y a z ı s ı n a benzer. Konu, k u t ' u n (saadetin) elde edilmesidir. D ö r t reen'i (şeyi,
temel ilkeyi) temsil eden k o n u ş a n l a r ş u n l a r d ı r : 1. Koni törü'yü (doğru yasayı)
temsil eden K ü n - T o ğ d ı a d ı n d a k i ilig ( h ü k ü m d a r ) ; 2. ivut'u (saadeti) temsil eden
A y - T o l d ı a d ı n d a k i vezir; 3. V e z i r i n , ukuş'u (anlayış) temsil eden Ö g d ü l m i ş admdaki
oğlu; 4. Ögdülmiş'in, akıbeti (hayat ve d ü n y a n ı n sonu, ahiret) temsil eden O d -
gurmış a d ı n d a k i k a r d e ş i y a da a k r a b a s ı . K o n u ş m a l a r ve m ü n a z a r a l a r (kitapta b u
terim k u l l a n d m ı ş t ı r ) daima i k ü i olarak bu d ö r t k i ş i a r a s ı n d a geçer; a r k a d a ş , u ş a k ,
haberci ve m ü r i t g i b i i k i n c i derecedeki k i ş i l e r ö n e m l i b i r r o l o y n a m a z l a r .
72 A. D Î L Â Ç A B . K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 73

D a h a sonraki ilk k a t m a l ı n ü s h a d a , ney yerine nik şerif (şerefli iyi), ukuş yerine 9 . Safta yili koptı karanfil yıdın,
hired (zekâ) akıbet yerine kanaat (ve afiyet); i k i n c i k a t m a l ı n ü s h a d a da ney yerine Ajun barça bütrü yıpar burdı kin.
ulıığ ağır ul ( b ü y ü k şerefli zemin), " d ö r t temel" s a y ı l a n allegorik ilkelerden koni 10 . Kaz, ördek, kuğu, kıl kalıkıg tudı,
törü yerine adalet; kut yerine devlet; ukuş yerine akıl; akıbet yerine de kanaat k u l l a n ı l ­ Kakılayu kaynar yokaru kodı.
mıştır. 11. Kayusu kopar, kör, kayusu konar,
* * Kayusu çapar, kör, koyu suv içer.
*
12 . Kökiş, turna kökte ünün yaykular,
2. A n a konuya giriş:
Tizilmiş titir teg uçar yilkürer.
B u d ö r t k i ş i n i n h i k â y e s i , k i t a b ı n X I I . b a b ı y l e b a ş l a r , i l k 11 bapta Balasagun- 13 . Ular kuş ünin tüzdi, ünder işin,
lu Yusuf, İ s l â m d a k i t ü r l ü usul gereklerini yerine getirdikten sonra, genel görüşleri­ Silig kız okır teg köyül birmişin.
n i a ç ı k l a m ı ş t ı r . U s u l gereklikleri ş u n l a r d ı r : Allaha h a m d ü sena ( I . bap, beyt 1-33)
14 . Ünin ötti keklig, küler katgura,
H z . Peygambere ( I I . bap, beyt 34-48) ve D ö r t Sahabeye (ilk d ö r t halife: H z . E b u -
Kızıl ağzı kan teg kaşı kap kara.
bekir, H z . Ö m e r , H z . Osman, H z . Ali) s e l â t ü s e l â m ( I I I . bap, beyt 49-62). F a k a t
15. Kara çumguk ötti sıta tumşıkın,
Y u s u f koyu S ü n n î M ü s l ü m a n o l d u ğ u kadar k o y u T ü r k ç ü ve T ü r k ç e c i d i r de: k a l ı p l a ş ­
Üni oglagu kız, üni teg yakın.
mış bazı f o r m ü l l e r i n dışında Allah'a Teyri ( T a n r ı ) , H z . Peygambere Yalavaç
( K ö k - T ü r k ç e yalabaç = elçi) y a da Savcı ( K ö k - T ü r k ç e sabçı = haberci), D ö r t Sa­ 16 . Çiçeklikte sandvaç öter miy ünün,
habeye de Tört Eş der. Okır sun İbri tünün hem künün.

17 . Elik, külmiz oynar çiçekler öze,


B u usul gerekliklerinden sonra, I V . bapta, Kutadgu Bilig'm. en lirik p a r ç a s ı
Sıgun, muygak agnar yorır tip keze.
gelir: B a h a r ı n (yaz yaruk faslı), a r d ı n d a n da H a s a n B u ğ r a H a n ' ı n ö v g ü s ü ve y a z ı ­
n ı n ona s u n u l m a s ı , hepsi 61 beyt (beyt 63-123). 18 . Kalık kaşı tügdi, közi yaş saçar,
Çiçek yazdı yüz, kör, küler katgurar.
Bahar Şiiri 19 . Buödte ajun öziye bakıp,
Küvenip, sevinip ediye bakıp.
Aslı; Yaruk Yaz Faslı, Ulug Buğra Han Ögdişi
20. İletü maya açtı dünya sözin,
1 . Togardın ese keldi öydün yili, Ayur: "Körmediymü bu hakan yüzin?
Ajun itgüke açtı uştmah yolı.
21. Udır erdiy erse tur aç emdi köz,
2 . Yağız yir yıpar toldı kafur kitip,
Eşitmediy erse eşit minde söz.
Bezenmek tiler dünya körkin itip.
22 . Tümen yılda berü tul erdim tulaş,
3 . İrinçig kışıg sürdi yazkı esin,
Bu tul donı suçlup örüy kedtim as.
Yaruk yaz yana kurdı devlet yasın.
23 . Bezendim, begim boldı hakan ulug,
4 . Yaşık yandı bolgay yana ornıya,
Ötündüm, munu kolsa canım yulug.
Balık kudrukındın Kozı burnıya.
24. Bulu kökredi, urdı nevbet tugı,
i 5 . Kurımış yıgaçlar tonandı yaşıl,
Yaşın yaşnadı, tarttı hakan tugı.
Bezendi yipün, al, sarig, kök, kızıl.
6 . Yağız yir yaşıl torku yüzke badı, 25. Biri kında çıktı sunup il tutar,

Hıtay arkışı yadtı Tavgaç edi. Biri küsi çavı ajunka yeter.

7 . Y a z ı , tag, kır, oprı löşendi yadıp, 26. Ajun tutu Tavgaç Ulug Buğra Han,
îtindi koli, kaşı kök, al kedip. Kutadsu atı birsü iki cihan.

8 . Tümen tü çiçekler yazıldı küle, 27. Ay din izzi, devletka naşir muini
Yıpar toldı, kafur ajun yıd bile. Ay milletka tac, ay yayıg kutka örkl
K U T A D G U B Î L l G İNCELEMESİ 75
74 A. D İ L Â Ç A R

28. Bayat birdi barça tilemiş tilek, 47. Bayat birdi devlet, ay terken kutı,
Anıy şükri kılgu okıp miy atı.
Bayat ok bolu birsü arka yülek.
29 . Ay dünya cemali, uluglukka körkl 48 . İdi kiçki söz ol meselde kelir,

Ay mülketka nur, ay yayıg kutka ör/c! Ata ornı atı ogulka kalır.

30 . Bolu birdi evren ilig birdi taht, 49. Ata ornı kaldı atı ma bile,

Tuta birsü Tenri bu taht birle baht. Adın ma takı bolsu miy miy ula.

31. Ajun tındı ornap bu hakan öze, 50 . Talu ney tayuk tultı miy miy elig,

Anın idtı dünya lanuklar tüze. Munu kıl tayukı Kutadgu Bilig.

32 . Esirdin keligli kalık kuşları, 51 . Olarnıy tayukı kelir hem barır,


Meniy bu tayuk boldı meyil kalır.
Kayu ray-i hindi, kayu kayşan.
33 . Öger atın, ündep ünin türtüşüp, 52 . Neçe tirşe dünya tüker alkınur,

Küvenç birle avnur sevinçke tuşup. Bitişe kalır söz ajun tezginür.
53 . Kitabka bitindi bu hakan atı,
34 . Bu türlüg çiçek yirde munça bediz,
Yazı, tag, kır, opn yaşıl kök meniz. Bu at meyü kaldı ay terken kutı.

35 . Kayusı yıdı birle tapnur tapug, 54. Ya Rab, üste devlet tükel kıl tilek,
Kayu körk meyiz birle açtı kapug. Kamug işte bolgıl sen arka yülek.

36. Kayusı elig sundı, tütsüg tutar, 55 . Severin esen tut yağısın kötür,

Kayu büvkirer kin ajun yıd kopar. Sevinçin tolu tut sakınçm kotur.

37. Kayusı togardın tutar mir/ tayuk, 56 . Yağa turşu yağmur yazılsa çiçek,
Kayusı batardın tapugçı anuk. Kunmuş yıgaçtm salınsu küjek.

38. Tapugka kelip kut kapugda turur, 57. Bolu birsü evren tuçı evrilü,
Kodı bolsu düşman başı kavrılu.
Kapugda turuglı tapugda turur.
39 . Bu yaylıg topugka itindi ajun, 58. Yağız yir bakır bolmagınça kızıl,

Yağı boynı eğdi kötürdi özün. Ya otta çiçek önmegince yaşıl,

40. Ajunda çavı bardı hakan küsi, 59. Tirilsüni terken kutı miy kutun,
Körümegli közlerde kitti usı. Yahnsunı körmez karakı otun.
60. Takı ma negü erse arzu tilek,
41 . Ajun inçke tegdi tüzüldi törü,
Bayat ok bolu birsü arka yülek.
Törü birle atın kopurdı örü.
61 . Sevinçin, avınçın, küvençin ili,
42 . Akı süretin kim köreyin tise,
Aşasu yaşasunı Lukman yılı".
Kelip körsü hakan yüzini usa.
Çeviri: Parlak Bahar Faslı, Ulu Buğra Han Övgüsü
43 . Cefasız vefalıg tilese kutun,
1. D o ğ u d a n eserek geldi bahar yeli,
' Yüzi kör, kıhncı vefa ol bütün.
A c u n u bezeyerek açtı cennetin yolunu.
44. Asıg kolsa barça özüy yaşsızın, 2 . Y a ğ ı z yer miskle doldu, k â f u r gitti,
Berü kel tapug kıl köyül bir ısın. D ü n y a g ö r k e b ü r ü n e r e k bezenmek istiyor.
45 . Tözün kılkı alçak bağırsak köyül. 3 . Sefil kışı s ü r d ü g ö t ü r d ü bahar esintisi,
Köreyin tise kel mum kör, amul. A y d ı n bahar yine k u r d u saadet y a y ı n ı .

46. Ay edgü kılınç aslı edgü urug, 4 . Güneş d ö n d ü yine yerine,


Ajun kalmasunı siziysiz kurug. Balık burcunun k u y r u ğ u n d a n Kuzu'nun burnuna.
A. D İ L Â Ç A R

K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 77
5 . K u r u m u ş ağaçlar d o n a n d ı y e ş i l l e ,
Bezendi mor, al, sarı, y e ş i l , k ı z d renklerle. 2 4 . B u l u t k ü k r e d i , v u r d u n ö b e t davulunu,
6 . Y a ğ ı z yer, y e ş i l i p e ğ i y ü z ü n e b ü r ü d ü , Şimşek çaktı, çekti hakanın tuğunu.
Orta Çin k e r v a n ı d a y a y d ı Ç i n k u m a ş ı n ı . 25 . B i r i k ı n ı n d a n çıkıp (ona) iller b a ş b u ğ l u ğ u n u sunar,
7 . O v a , d a ğ , k ı r , dere bunu y a y ı p d ü ş e n d i l e r , B i r i (onun) güzel ü n ü n ü acuna y e t i ş t i r i r .
S ü s l e n d i y a m a ç , k ı y ı yeşil, al giyerek. 2 6 . A c u n a egemen oldu T a v g a ç U l u ğ B u ğ r a H a n ,
8 . Onbinlerce çiçek, t ü r l ü t ü r l ü , g ü l e r e k açıldı, K u t l u olsun a d ı her i k i d ü n y a d a .
Misk ve k â f u r kokusuyle doldu acun. 27 . E y dinin izzeti, devletin n a s r - ı muini,
9. Saba yeliyle k a l k t ı karanfil kokusu, E y milletin t a c ı , ey d ö n e k k u t u n y u l a r ı .
B ü t ü n acuna b a ş t a n b a ş a misk kokusu s a ç d d ı . 28 . T a n r ı verdi d i l e d i ğ i n dileklerin b ü t ü n ü n ü ,
10. K a z , ördek, kuğu, yaban ördeği gökü kapladı, T a n r ı her zaman olu versin (sana) arka ve destek.
Ötüş b a ğ ı r t ı s ı y l e y u k a r ı aşağı kaynaşıyorlar. 2 9 . E y d ü n y a n ı n güzelliği, u l u l u ğ u n g ö r k ü ,
11. B a k , k i m i k a l k ı y o r , k i m i konuyor, E y s a l t a n a t ı n ışığı, ey d ö n e k huylu saadetin y u l a r ı n ı tutan,
B a k , k i m i y ü z ü y o r , k i m i su i ç i y o r . 30 . Olu verdi felek sana saltanat, taht verdi,
12 . Guguk, turna g ö k t e ses y a n k d a r ı b ı r a k ı y o r , S ü r e k l i etsin T a n r ı t a h t ı n l a b a h t ı n ı .
Dizümiş dişi develer gibi, u ç u p kanat ç ı r p ı y o r . 31. A c u n dindi, hakan (taht) ü z e r i n d e y e r l e ş i n c e ,
13. E r k e k keklik sesini d ü z e n l e y e r e k eşine sesleniyor, B u n d a n d o l a y ı b ü t ü n d ü n y a değerli a r m a ğ a n l a r g ö n d e r d i .
G ö n ü l v e r d i ğ i temiz kızı çağırır gibi onu ç a ğ ı r ı y o r . 32 . Esirden gelen g ö k k u ş l a r ı ,
14. Y ü k s e k sesle ö t t ü keklik, g ü l m e k t e n katılarak, K i m i Hindistandan k i m i Bizanstan.
K ı z d ağzı k a n gibi, k a ş ı kapkara. 33 . A d ı n ı ö v e r l e r , ü n ü n ü çağırıp y a r ı ş a r a k ,
15. K a r a karga (kuzgun) ö t ü y o r , güneş ışını g a g a s ı y l e , G ü v e n c e ve sevince k a v u ş u p avunarak.
Sesi nazik bir kızın sesi gibi (cana) y a k m . 3 4 . B u t ü r l ü çiçek, yerde bunca bezek,
16. Çiçeklikte b ü l b ü l ö t ü y o r b i n ezgi ile, O v a , d a ğ , k ı r , dere, m a v i gök, g ö r ü n ü ş .
Gece g ü n d ü z i b r a n i sureleri (Mezmur) okuyor. 35 . K i m i kokusu ile kulluk eder,
17. D i ş i karaca, erkek k a r a c a ç i ç e k l e r ü s t ü n d e oynuyor, K i m i güzel g ö r ü n ü ş ü ile k a p ı y ı a ç a r .
E r k e k geyik, dişi geyik debelenerek, y ü r ü y e r e k geziyor. 36 . K i m i elini u z a t ı p t ü t s ü tutar,
18 . G ö k kaşını ç a t t ı , gözü y a ş s a ç m a ğ a b a ş l a d ı , K i m i misk kokusu s a ç a r , acun kokularla dolar.
Çiçek açtı y ü z ü n ü , bak g ü l m e k t e n katıbyor. 37 . K i m i d o ğ u d a n bin a r m a ğ a n sunar,
19. B u zaman acun kendi kendine b a k t ı , K i m i b a t ı d a n k u l l u k ç u olmaya h a z ı r olur.
G ü v e n i p , sevinip m ü l k ü n e b a k t ı .
3 8 . K u E u ğ a gelen k u t (saadet) k a p ı d a durur,
20. (Gözü) bana ilişince, a ç t ı d ü n y a s ö z ü n ü , Kapıda duran kullukta durur.
Dedi: "Görmedin mi h a k a n ı n y ü z ü n ü ? 3 9 . B u gibi kulluk için h a z ı r l a n d ı acun,
21. U y u y o r d u n ise, kalk aç ş i m d i g ö z ü n ü , D ü ş m a n boyun eğdi, ö z ü n ü ortadan k a l d ı r d ı .
İ ş i t m e d i n ise, işit benden s ö z ü m ü . 4 0 . Acunda ü n ü y a y d d ı , h a k a n ı n h o ş kokusu,
2 2 . Binlerce y d d a n beri d u l i d i m , benzi soluk, (Onu) g ö r m e y e n gözlerden a k d k a ç t ı .
B u dul giysimi ç ı k a r ı p beyaz k a k ı m giydim. 41. A c u n erince k a v u ş t u , t ö r e düzeldi,
2 3 . Bezendim, beyim ulu h a k a n oldu, A d ı n ı t ö r e ile y ü k s e l t t i .
D i l e d i m : İsterse canım feda olsun. 42 . K i m c ö m e r d i n y ü z ü n ü g ö r e y i m derse,
Gelip h a k a n ı n y ü z ü n ü g ö r s ü n .
K U T A D G U B I L İ G İNCELEMESİ
78 A. D İ L Â Ç A R

43 . Cefasız, vefalı kutluyu g ö r m e k dileyen,


y a n ı k = ışık, parıltı, parlak yıd = koku
Gelsin h a k a n ı n y ü z ü n ü görsün; onun b ü t ü n işleri v e f a l ı d ı r . bile — ile
yaz = bahar
4 4 . Zarar g ö r m e d e n hep fayda dilersen, ögdiş = övgü
kopmak = kalkmak
barça — bütün, hep
B e r i gel, kulluk et, gönül ver, ısın. togar = doğar, doğu
bütürü/bütrü = tamamıyle, baştan başa
45 . Soylu, alçak gönüller, merhametli birini örj = ö n taraf, doğu, bahar
burmak = koku saçmak
y i l = yel
G ö r e y i m dersen, gel bunu gör ve sakinleş. kin — misk; yıpar misk = misk
ajun = acun, dünya
4 6 . E y i y i kılışlı, aslı i y i soydan olan (hakan) kıl = yaban ördeği
itgü/edgü = iyi, iyilik, üstünlük
kalık = gök
A c u n sizsiz kupkuru k a l m a s ı n . uştmah /uçmak = cennet
yagrz = yağız, kızıl ile kara arası tumak = kapamak, örtmek, kaplamak
4 7 . T a n r ı , devlet, saadet verdi (sana), ey h ü k ü m d a r ! kakılamak = bağırarak ötmek
yir = yer
Onun ş ü k r ü n ü k ı l m a k gerek, a d ı n ı b i n kez okuyarak. yıpar — misk kodı = aşağı
4 8 . Sahibi eski bir söz şu meselde geçer, kitmek = gitmek kayu = kim, kimi
körk = görk, güzellik körmek = görmek, bakmak
A t a n ı n yeri, a d ı oğula k a l ı r .
itmek = hazırlamak, düzenlemek çapmak = yüzmek
4 9 . A t a n ı n yeri, a d ı ile birlikte (sana) k a l d ı , irinçig = sefil, bahtsız suv —- su

B u n d a n b a ş k a l a r ı da b i n bin k a t d s ı n . esin = esinti, yel kökiş = guguk


yana = yine, gene iin = ses
5 0 . S e ç k i n nesneler, armağanlar sundu (ona) binlerce el, yarjkulamak = yankılamak, ses vermek
ya = yay; yasm = y a y ı m
(Sen de) bunu "Kutadgu B i l i g " i a r m a ğ a n et. yaşık = güneş (burç olarak) titir = dişi deve
51 . Onların a r m a ğ a n ı gelir, geçer, yanmak = dönmek, gerilemek teg = gibi, dek

Benim b u a r m a ğ a n ı m e b e d î olarak k a l ı r . bolmak = olmak yilkiimek = yel estirmek, kanat çırpmak


orun z
- yer ular (kuş) = erkek keklik
52 . D ü n y a (malı) ne kadar toplansa t ü k e n i r , yok olur, kudruk = kuyruk tiizmek = düzenlemek
Söz y a z d ı r s a k a l ı r , acunu d o l a ş ı r . kozı = kuzu iş = eş
53 . K i t a b a y a z d d ı b u h a k a n ı n a d ı , yıgaç = ağaç ündemek = ünlemek, seslenmek
yaşıl = yeşil silig = temiz; silig km = bakire
B u ad e b e d î k a l d ı ey k u t l u h ü k ü m d a r .
yipün/yepün/yepin = lotus çiçeğinin rengi, p : okımak = okumak, çağırmak
5 4 . Y a R a b , a r t ı r (onun) devletini, dileklerimin b ü t ü n ü n ü kızıl, firfiri körjül = gönül
tamamla, sang = san birrnisin = vermiş gibi
Her işinde sen (ona) arka, destek ol. kök = mavi, yeşil külmek katgurmak = gülmekten katılmak
torku = ipek kara çumguk = kara karga, kuzgun
55 . (Onun) s e v d i ğ i n i esen tut, d ü ş m a n ı n ı yok et,
bamak = bağlamak, örgü yapmak sıta = güneş ışını
Sevincini dolu t u t , endişesini b o ş a l t . gıtay = Orta Çin tumşuk = gaga
5 6 . Y a ğ a dursun y a ğ m u r , açılsın çiçekler, arkış. = kervan oglagu = nazik
K u r u m u ş a ğ a ç t a n salınsın p e r ç e m l e r . yadmak = yaymak, açmak, sermek sandvaç/sanduvaç = bülbül
Tavgaç = Çin; Türklerde oymak adı mirj = bin, 1000
5 7 . Felek daima evrile versin,
ed = k u m a ş , ipekli dokuma, eşya s u n î b r i = İbrani sureleri (Mezmur)
D ü ş m a n ı n başı daima eğik kalsın. yazı — ova t ü n = gece
, 5 8 . Y a ğ ı z yer k ı z d b a k ı r oluncaya kadar, tag = dağ elik/ilik = dişi karaca
oprı = çukur, dere külroiz/kübnüz — erkek karaca
Y a da a t e ş t e n y e ş i l çiçek bitinceye kadar, öze = üzerinde, y u k a r ı d a
itinmek = süslenmek, hazırlanmak
5 9 . Devletli h ü k ü m d a r b i n k u t i ç i n d e y a ş a s ı n , kedmek = giymek sıgun = erkek geyik

İ y i gözle b a k m a y a n l a r ı n gözü a t e ş t e y a n s ı n . kol = y a m a ç muygak = dişi geyik


kaş = k ı y ı a ğ n a m a k = debelenmek, k ı v r a n m a k
60 . B a ş k a ne gibi arzu, dileği varsa,
tümen — on bin yonmak = yürümek
T a n r ı ona daima arka, destek olsun. tip /tep (temek'ten) = üsteleme edatı
tii = t ü r , çeşit
kezmek = gezmek, dolaşmak
61 . S e v i n ç , d i r l i k , g ü v e n ç i ç i n d e y u r d u n u (yönetsin), yazılmak = y a y ı l m a k , açılmak
tüğmek = düğmek, düğümlemek, çatmak
Y a ş ı Lokman yılını aşsın!" külmek = gülmek
K Ü T A D G U B Î L t G İNCELEMESİ 3L
80 A. DİLÂÇAR

kılın ç =s icraat, isler, edi allanmak = yok olmak, bitmek, tükenmek


köz — göz örk = yular asıg — fayda bitimek = yazmak
yazmak — yaymak, çözmek, açmak evren = felek, devran kolmak = dilemek, istemek tezginmek — dönmek, dolaşmak
kör = gör!, bak! tuta birsü — sürekli olsun yas — zarar; yasaran = zarar görmeden terken kutı = h ü k ü m d a r kutu
öd = zaman birle = ile tapug kılmak = hizmet etmek üstemek = artırmak
öz Özürje = kendi kendine turmak = dinmek, dinlenmek bir — ver tükel = bütün; tükel kılmak — tamamlamak
küvenmek = güvenmek ornamak = yerleşmek tüsün s= soylu, asil tilek = dilek
ed = mülk, servet, hazine anın = bundan dolayı kılık = huy, yaradılış, gönül kamug = hepsi, b ü t ü n
iletmek /eletmek = iletmek, ilişmek ıdmak = göndermek bağırsak — mehametli bolgıl! = ol!
marja — bana tarjuk = değerli armağan mum = bunu severin = sevdiğini
aymak = demek, söylemek tüze /töze = her biri, bütün amulmak s= sakinleşmek yağı = düşman
udır erdirj — uyuyordun kelmek — gelmek edgü s= iyi kötürmek = götürmek, yok etmek
erse = ise r a y - ı hindi = (Hindistan mihracesi) Hintten ge­ urug = kuşak, soy sakine =s düşünce, endişe
turmak = kalkmak, durmak len kuş «zirjsiz = sizsiz koturmak = boşaltmak, ortadan kaldtrmak
emdi — imdi, şimdi kaysari = (Doğu Roma, Bizans imparatoru) kurug = kuru yazılmak = y a y ı l m a k , açılmak
eşitmek — işitmek Bizanstan gelen kuş terken = hükümdar yıgaç = ağaç
mimle — benden ögmek — Övmek amrj = onun k ü j e k — perçem, zülüf
berü — beri ündemek = ünlemek, çağırmak idi = sahip bolu birsü = olu versin
tul = dul türtüşmek = y a r ı ş m a k kiçki/keçgü = geçmiş, eski; idi çiçki = sahibi tuçı = her vakit, daima
erdim — idim küvenç = güvenç, umut, neşe eski ko<U = aşağı
tulas = benzi soluk k ü v e n ç sevinç = mutlu sevinç adın = başka kavrılmak = eğilmek, kıvrılmak
ton = giysi, don, elbise tuşmak — k a v u ş m a k ma — dahi bolmagmca = oluncaya kadar
suçulmak = soyunmak bediz = süs, bezek takı =ss dahi, bundan başka; admmatakı s= = bun- ot = ateş, ot
örürj = açık renkte, beyaz meniz = beniz, görünüş dan başkaları da önmek = bitmek, yetişmek
as =s kakım kayusu = kimi ulanmak — katılmak tirilmck = dirilmek, y a ş a m a k
Ötümnek — dilemek, rica etmek tapunmak = kulluk etmek talu = seçme, seçkin yolmamak — alevlenmek, yanmak
mıınu — bunu, şunu tapug = kulluk, hizmet, tapma nen = eşya, nesne körmez — i y i gözle bakmayan
kolmak = istemek tapugçu = kul, hizmetçi, işyar, memur olaraırj = onların karak = göz
yulug = vergi, fidye kapug = kapı kelir hem barır = gelir ve geçer negü ™ ne gibi
buht =s bulut, gök elig — el merjü = ebedî a vinç s= dirlik, huzur
kökremek = kükremek, gürlemek sunmak = uzatmak, sunmak neçe — ne kadar asasu = arşın
urmak = vurmak büvkirmek = saçmak tirmek /termek = dermek, toplamak yaşasunı = yaşı
nevbet = nöbet kin = misk kokusu tükemek = tükenmek yaşagu — hayat, y a ş a m
tug = 1. davul, 2. t u ğ kopmak = kopup gelmek, dolmak; kop = çok
tartmak = çekmek togar = doğu
yaşm = şimşek batar = batı
yaşnamak = şimşek çakmak Y a p ı t t a b u bahar ş i i r i n d e n ve B u ğ r a H a n ö v g ü s ü n d e n b a ş k a , y e r y e r , g ü n e ş i n
anuk = hazır, anık
i l tutmak = yurda sahip olmak turuglı = duran b a t m a s ı n ı , g ü n ü n k a r a r m a s ı n ı , gece k a r a n l ı ğ ı m , g ü n ü n a ğ a r m a s ı n ı , ş a f a ğ ı n sökme­
küsi/küji = güzel, h o ş kokulu yarjlıg = gibi, t ü r ; yarj = biçim, çeşit sini ve g ü n e ş i n d o ğ m a s ı n ı betimleyen p a r ç a l a r d a Y u s u f ' u n g ü ç l ü bir ş a i r o l d u ğ u n u
çav = Ün, şqhret yağı = düşman g ö s t e r i r ; b u p a r ç a l a r d a n ö r n e k l e r ileride verilecektir.
yetmek ==• yetiştirmek, götürmek kütürmek = götürmek, ortadan kaldırmak
kutadsu = kutlu; kutadsu birsü = kutlu körümegli = göremeyen Y u k a r d a k i ş i i r i verdikten, ö v g ü s ü n ü y a p t ı k t a n , y a p ı t ı n ı n a d ı n ı , a n l a m ı n ı ve
oluversin us — akıl konusunu a ç ı k l a d ı k t a n sonra, V . b a p t a , B a î a s a g u n ' l u Y u s u f evreni a n l a t ı r (beyt
at — ad i n ç ss asayiş, düzenlik, güvenlik 124-147): 7 gezegen (yuldus, o ç a ğ ı n k a v r a y ı ş ı y l e ) ve 12 b u r ç (ü&efe). Gezegenler,
biçmek = vermek tegmek = değmek, k a v u ş m a k
T ü r k ç e a d l a r ı y l e : Sekentir ( S a t ü r n , A r a p . Z ü h a l , L a t . Saturnus), Orjay (Jüpiter,
Bayat — T a u n tüzülmek = düzelmek, düzene girmek
A r a p . M ü ş t e r i , L a t . J ü p i t e r ) , Kürüd (Mars, A r a p . Merih, L a t . Mars), Yaşık (Güneş,
tilek = dilek t ö r ü = töre, nizam, ö r f
ok — zaman, vakit o ç a ğ ı n k a v r a y ı ş ı y l e gezegen olarak; a y r ı c a kün = güneş, g ü n ) , Sevit (Çulpan,
kopurmak = kaldırmak, yükseltmek
bolu birsü = olu versin ÖrÜ = y u k a n Çobanyıldızı. Arap. Zühre, L a t . Venüs), Arzutifak (Arzrtiîek, Utarit, Arap. U t a -
yiüek = destek; yiilemek desteklemek akı — cömert rid, Lat. Mercurius), Yaîçık ( A y , o ç a ğ ı n k a v r a y ı ş ı y l e gezegen o l a r a k ; ayrıca,
yayık = dönek huylu tim ek — demek
82 A. D Î L Â Ç A R KTJTADGU B İ L l G İNCELEMESİ 83

ay = a y ) . B u r ç l a r , mart'tan b a ş l a y a r a k : Kozı ( K o ç , Arap. H a m e l , L a t . Aries; mun a ç ı k l a m a s ı n ı şöyle y a p m ı ş : " D i l , d ü n y a n ı n hem en i y i , hem en k ö t ü ş e y i d i r ;


kozı = kuzu), Ud (Boğa, Arap. Sevr, L a t . T a u r u s ; ud = inek, sığır), Erentir bu fark, dili kullanma b i ç i m i n d e n d o ğ a r . " Balasagunlu Y u s u f dilin erdemini, kusu­
(İkizler, Arap. C e v z â , L a t . Gemini), Kuçık ( Y e n g e ç , Arap. S e r e t â n , L a t . Cancer), runu, f a y d a s ı n ı ve z a r a r ı n ı bir araya getirmekle, b u gerçeği B i z a n s l ı yazardan 200
Arşları (Aslan, Arap. E s e d , L a t . L e o ) , Bugdaybaşı ( B a ş a k , Arap. S ü n b ü l e , L a t . y d önce bize s ö y l e m i ş oldu. Y u s u f ' a göre d i l , T a n r ı ' n ı n kişioğluna bağışladığı en
Virgo), Ülgü (Terazi, Arap. M î z â n , L a t . L i b r a ; ülgü = ölçü), Çadan (Akrep, Arap. değerli a r m a ğ a n ı d ı r ; iyiye k u l l n d m a h d ı r . B i l g i n i n ve a n l a y ı ş ı n t e r c ü m a n ı dildir;
Akreb, L a t . Scorpius; çadan = akrep), Ya ( Y a y , Arap. K a v s , L a t . Sagittarius),- kişi ölür, sözü k a l ı r . B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş l e r d e n :
Oğlak (Oğlak, Arap. Cedî, L a t . Capricornus), Könek ( K o v a , Arap. Delv, L a t . A q u ­
arius; könek = k o v a , su k a b ı ) , Balık ( B a l ı k , Arap. H û t , L a t . Pisces). Mevsimler: Mini emgetür til idi ök telim,
Yaz (bahar), Yay (yaz), Küz (güz), Kış (kış). Başım kesmesüni keseyin tilim.
Bilip sözlese söz biligke sanur,
VI-X. baplarda Yusuf, genel olarak, kendi d ü n y a g ö r ü ş ü n ü ö z e t l e y i p şu ü ç
Biligsiz sözi öz başını yiyür.
nokta ü z e r i n d e d u r m a k t a d ı r : bilgi, dil ve iyilik.
Öküş sözleme, söz birer sözle az,
V I . bap (beyt: 148-161), yalrjuk oğlanıma, y a n i k i ş i o ğ l u n u n , kendi değerine
Tümen söz tügünin bu bir sözde yaz.
bilig (bügi) ve ukuş (akıl, anlayış) ile eriştiğini konu e t m i ş t i r . B u n a göre, bilgi her
şeyin üstündedir, ona değer b i ç i l m e z , ü s t ü n bir v a r l ı k t ı r , b i r erdem, bir g ü ç t ü r . Biligsiz karagu turur belgülüg,
Kişioğlu onunla ö v ü n e b i l i r . Bilgi a n l a y ı ş l a edinilir, bunu d a T a n r ı bize v e r m i ş t i r . Yon ay biligsiz bilig al ülüg.
B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş l e r d e n : Kişi togdı, öldi, sözi kaldı, kör!
Özi bardı yalrjuk, atı kaldı, kör!
Ukuş kayda bolsa ulugluk bulur,
Beni pek çok ü z ü y o r g e r ç e k t e n , dil sahibi olmak,
Bilig kimde bolsa bedüklük akur.
B a ş ı m ı kesmesinler, ben keseyim dilimi.
Biligni bedük bil ukuşnı ulug,
Bilerek s ö y l e n e n söz bilgi s a y d ı r ,
Bu iki bedütür ödürmiş kulug.
Bilgisizin sözü kendi b a ş ı n ı yer.
Yon ay biligsiz, igirjni ota,
Çok k o n u ş m a , sözü az ve birer birer s ö y l e ,
Biligsiz otın sen ay bilge kuta.
Y ü z bin sözün d ü ğ ü m ü n ü b u bir sözde çöz.
A n l a y ı ş nerede olursa (orası) ululuk bulur,
BUgisiz k ö r d ü r , besbelli,
Bilgi kimde olursa (o) b ü y ü k l ü k k a z a n ı r .
Y ü r ü ey bügisiz, bilgiden p a y al.
Bilgiyi b ü y ü k bil, anlayış d a ulu,
K i ş i d o ğ d u , ö l d ü , sözü k a l d ı , bak!
B u i k i (şey) y ü k s e l t i r seçkin k u l u .
Özü gitti insanm, a d ı k a l d ı , b a k !
Git, ey bilgisiz, h a s t a l ı ğ ı n ı onult,
BUgisizin ilâcını sen s ö y l e , ey bilge, kurtar. SÖZLÜK

SÖZLÜK mini = beni togmak = doğmak


emgetmek = emek çektirmek, yormak, ü z m e k körmek = görmek, bakmak
ödürmek = seçmek otçı = hekim, ilâç yapan idi = sahip barmak = gitmek, varmak, ayrılmak
yonmak = yürümek, gitmek otamak = onultmak, sağaltmak ök = pekitme edatı, "öz kendi", "gerçekten" yalrjuk = insan
ig = hastalık aymak = söylemek gibi at = a d
ot = ilâç kutarmak /kutgarmak = kurtarmak telim = çok öküş = çok
sanmak = saymak sözlemek = söylemek, konuşmak
V I I . b a b ı n (beyt: 162-191) konusu, dilin erdemi (erdem), k u s u r u (mün), fay­ karagu = kör tümen ~ on bin
dası (asıg) ve z a r a r ı (yas) d ı r . B i z a n s l ı yazar M a k s i m ö s Planoudes'in (1260-1310) turur = -dır tügün = düğüm
a n l a t t ı ğ ı n a göre, ü n l ü Y u n a n h a y v a n h i k â y e l e r i y a z a r ı Aisopos'un efendisi, b u k ö ­ belgülüg = belli, besbelli yazmak = çözmek, yaymak.
lesini bir g ü n ç a r ş ı y a g ö n d e r i p orada b u l d u ğ u en i y i ş e y i s a t ı n a l m a s ı n ı i s t e m i ş , ülüg = pay, nasip
Aisopös d a g i t m i ş bir d i l ahp eve g e t i r m i ş ; b i r b a ş k a g ü n efendisi onu en k ö t ü ş e y i V I I I . bapta (beyt: 192-229), Balasagunlu Y u s u f kendi ö z r ü n ü şöyle s ö y l e r :
satın almak ü z e r e yine ç a r ş ı y a g ö n d e r m i ş , b u kez k ö l e y i n e d i l ç e î i r n ı i ş ve b u duru- •. y a p ı t ı n ı bilgisizler için değil, bilginler i ç i n y a z m ı ş t ı r , bundan d o l a y ı , çekinerek, bilgi-
81 A. DİLÂÇAR K Ü T A D G Ü BİLİG İNCELEMESİ

lilcrdcn özür dilemektedir; y a n ı l m ı ş y a da şaşırmış olabilir; a n l a y ı ş h l a r bu sürçmeleri Bügü, bilge begler, budunka başı,
düzeltsinler; söz anlayan adam, söz eden için azizdir. B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş ­ Kılıç birle itmiş biligsiz işi.
lerden: A k ı l l ı , bilgili beyler, halkın b a ş ı olanlar,
Budun tili yavlak sini sözlegey, K d ı ç l a görmüşlerdir bilgisizin işini.
Kişi kılkı kirliiç etirjni yigey.
H a l k ı n dili k ö t ü d ü r , seni çekiştirir, SÖZLLK

K i ş i n i n y a r a t ı l ı ş ı kıskançtır, etini yer. budun = halk asıg ~ fayda


yavlak = k ö t ü tutmak = tutmak, yönetmek
Bu yalnuk atı boldı yaıjluk üçün,
sini = seni k ö k = gök
Bu yaıjluk uruldı bu yalnuk üçün.
gözlemek — söylemek, dile düşürmek, çekiştirmek yarutmak = aydınlatmak
B u insan (yalnuk) a d ı yandan (yarjluk) i ç i n oldu, kılık — huy, yaradılış ajun = acun, d ü n y a

B u yandan (yarjluk) da insan (yalnuk) için oldu. kirtüç — kıskanç, çekemeyen ukuşlug = anlayışlı olma
yalnuk — insan kerek = gerek
Biligsiz biligligle boldı yağı,
yarjluk = yanılan basguk — egemen olma
Biligsiz biligligke kıldı çogı. unnak = vurmak, yapmak, takmak ög = akıl
Bilgisiz bilgiliye d ü ş m a n oldu, yağı = düşman artak s= kötü, bozulmuş
çogı — savaş bulgak — karışıklık
Bilgisiz bilgiliye s a v a ş y a p t ı .
burunduk yular, burunduruk itümek = yetmek
Burunduklug ol söz tive burnu teg, tive = deve ukuş = ayîayış, usa vurma, muhakeme
Barur kança yetse titir boynu teg. teg = gibi kodmak = bir tarafa bırakmak
k a n ç a = nereye tegürmek = değirmek
Y u l a r h d ı r söz deve burnu gibi,
yetmek — yedeğinde götürmek ötrü = sonra, hemen
Gider nereye yedekte g ö t ü r ü l ü r s e dişi devenin boynu gibi.
titir == dişi deve elig = el
Kamug edgülükler bilig asgı ol, kamug — bütün bügü = akıllı
Bilig birle buldı mesel kökke yol, edgülük = iyilik itmek = etmek, yapmak.

B ü t ü n iyilikler bilginin f a y d a s ı d ı r ,
Bilgi ile g ö k e bile (örneğin) y o l bulunur.
Biliglig çıkarmasa bilgin tilin, I X . bapta (beyt: 230-286), Balasagunlu Y u s u f iyilik etmenin (edgülük kılmak
Yarutmaz anın bilgi yatsa yalın. = h a y ı r işlemek) ö v g ü s ü n ü y a p m ı ş ve bu işin f a y d a l a r ı n ı açıklamıştır, i y i l i k etmek
Bilgili (ortaya) ç ı k a r m a z s a bilgin dilini, b ü y ü k bir erdemdir. H a y ı r işlemek, suç bağışlamak, verilen sözü tutmak b u erdeme
A y d ı n l a t m a z (etrafını) onun bilgisi, ydlarca yatsa bile. b a ğ l ı d ı r l a r . K i ş i ölür, y a p t ı ğ ı iyilik kalır, y a ş a r ve kişiyi tarihte y a ş a t ı r , T ü r k Leylerin­

Ajun tutguka er ukuşlug kerek, den Torja Alp E r ' i n (Fars. Afrasiyab) kitaplarda h â l â y a ş a d ı ğ ı gibi. T o n a Alp Kr
seçkin bir kahraman olduğu kadar, y ü k s e k bilgi ve erdeme de sahipti. B u nitelikleri
Budun basguka ög kerek hem yürek.
göstermiş ve ö n e m l i k ı l g ı l a r d a b u l u n m u ş o l m a s a y d ı , şimdi onu k i m t a n ı y a c a k t ı i
Acunu t u t m a k için insana anlayış gerek,
B u baptaki önemli özdeyişlerden:
H a l k a egemen olmak için hem akd gerek, hem y ü r e k .
I Ukuş birle aslur kişi artakı, Tiriglikni mün kıl, asıg edgülük,
Bilig birle süzlür budun bulgakı. Yarın bolga edgü yigü, kedgülük.
Bu ikin itümese kodgıl bilig, Y a ş a m ı n ı sermaye yap, faizi iyiliktir,
Kıhçka tegürgil sen ötrü elig. Y a r ı n olur (sana) i y i yiyecek, giyecek.
A n l a y ı ş l a asılır kişinin k ö t ü s ü ,
tsizke söküş edgü ögdi bulur,
Bilgi ile süzülür h a l k ı n karışıklığı.
Özürjke baka kör, kayusın kolur?
B u ikisi yetmezse bilgiyi b ı r a k , K ö t ü y e sövgii; ivi alkış bulur.
K ı l ı c a değdir sen hemen elini. Özüne bak gör, hangisini ister?
86 A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 87

Bilig kimde erse ajun begleri, bügü = akıllı takı = dahi


başlamak = kılavuzluk etmek, baş olmak ked = daha... (ölçüştürmede obartma ve pekitme)
Törü edgü urmış kişi yigleri.
bayumak = zenginleştirmek burun = çıkıntı, sivrilmiş, önde bulunan
Bilgi kimde olmuşsa d ü n y a beylerinin,
kara = (kara budun) = halk tabakası aslı = asil
İ y i y a s a k o y a n y e ğ kişiler (onlar o l m u ş t u r ) . bayhk = zenginlik nara = başka
Begü beg kim erse biligke yakın, tura = kalkan b a r ç a = hep, bütün
kah = eğer yılkı = hayvan
Biliglig kişig kılmış özke yakın.
tegmek — değmek, rastlamak, isabet etmek mum = bnmi
Elig urmış işke bakıp işlemiş, İJ | I
e = eşik ukuş = anlayış, usa vurma
Bilig işke tutmış budun başlamış. orun = yer k ö r k = görk, güzellik, süs

İlin itmiş ötrü bayumış kara, tör = odanm baş köşesi »1 = ...-dır, olur.

Kara baylıkın kılmış özke tura. Y a p ı t ı n X . b a b ı (beyt: 287-349), bilgi ile a k l ı n erdemi ve f a y d a l a r ı konusuna
A k ı l l ı bey k i m olmuşsa, bilgiye y a k m , a y r d m ı ş t ı r . D a h a önceki baplarda o l d u ğ u gibi, Balsagunlu Y u s u f bu konuyu da öz­
B i l g d i kişileri kendisine y a k l a ş t ı r m ı ş t ı r . deyişlerle ele a l m ı ş , işlemiş, genişletmiş ve a ç ı k l a m ı ş t ı r . B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş ­
E l v u r d u ğ u işe b a k ı p işlemiş, lerden:

B ü g i , iş (yolunu) t u t m u ş , halka kdavuz o l m u ş t u r . Ukuş ol yula teg karanku tüni,


Y u r d u n u d ü z e n l e m i ş , sonra h a l k ı zenginleştirmiştir. Bilig ol yarukluk yarutti sini.
H a l k ı n zenginliğini kendine kalkan e t m i ş t i r . Ukuşun agar ol, bilgin bedür,
Kalı bilgeke tegse ilde orun, Bu iki bile er ağırlık körür.
Ol il boldı törde takı ked burun.
A k d meşale gibidir, k a r a n l ı k gecede,
E ğ e r b i l g ü i y e eşikte (bir) yer rastlarsa,
Bilgi ışıktır, a y d ı n l a t a n seni.
O eşik b a ş k ö ş e d e n daha öne alınmış olur.
K i ş i akdla y ü k s e l i r , bilgi ile b ü y ü r ,
İki türlüg ol, kör, bu aslı kişi,
B u ikisi ile kişi s a y g ı görür.
Biri beg, biri bilge, yalnuk başı.
İ k i t ü r l ü olur, bak!, soylu kişi, ( B u konuda örnek olarak, Balasagunlu Y u s u f , İ r a n l ı l a r d a Nüşin R e v a n ' m "akd
gözü" [ukuş közi] ile d ü n y a y ı a y d ı n l a t t ı ğ ı n ı , y a s a y ı d o ğ r u l u k l a u y g u l a d ı ğ ı n ı ve
B i r i bey, biri bilgin, (bunlar) insanlığın b a ş ı .
böylece h a l k ı zenginleştirdiğini, tarihte bir ad b ı r a k t ı ğ ı n ı a n m a k t a d ı r . )
Anında naru barça yılkı sanı,
Tilese munı tut, tilese anı. Kah tilve ursa, kör, ölse kişi,
Onlardan b a ş k a hepsini h a y v a n san, Ölüm yok anar, hem birilmez şişi.

İstersen b u n u tut, istersen onu. E ğ e r (bir) deli vurup, bak! ö l d ü r ü r s e birini,

Ukuş körki til ol, bu til körki söz, Ö l ü m yoktur ona, ve zarar verilmez.

Kişi körki yüz ol, bu yüz körki köz. Ukuşka turur bu ağırlık itig,

A k l ı n s ü s ü dildir, dilin s ü s ü söz, Ukuşsuz kişi bir avuçça tetig.


Körü barsa yakşı ayur bu sözüg,
K i ş i n i n s ü s ü y ü z d ü r , y ü z ü n süsü de göz. ( Ü n l ü atasözü) Ukuşsuz, biligsiz bedütmez özüg.
Körü barsa barça urur bu kedük,
SÖZLÜK
Ukuşlug, biliglig, kör, aslı ked ök.
tiriglik = dirilik, hayat, yaşantı, yaşam isiz = k ö t ü
miiıı — sermaye söküş /söğüş — sövgü, küfür B u saygı anlayışa yönetilmiştir (itilmiştir),
asıg = fayda, k â r , faiz ögdi ~ alkış
A n l a y ı ş s ı z k i ş i bir a v u ç b a l ç ı k t ı r .
edgülük = iyilik kayu = hangi
yigii = yiyecek kolmak = istemek D i k k a t edilirse, i y i s ö y l e m i ş şu s ö z ü ,
kedgülük = giyecek yig = y e ğ A n l a y ı ş s ı z , bügisiz, y ü k s e l t e m e z kendini.
A. D Î L Â Ç A R K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ 89

D i k k a t edilirse, herkes (sırtına) giysi vurur, Ökünçlüg bolur tutşı övke işi,
A n l a y ı ş l ı , bilgili, giysi ile değil, aslı, özü (ile değerlidir). Yazuklug bolur işte buşsa kişi.
P i ş m a n l ı k olur k o m ş u s u öfkeli işin,
Yağız yir öze yalnuk ogh elig
Y a n ı l m a olur i ş t e kişi öfkelenirse.
Köıürdi, kamugka yetürdi bilig.
Y a ğ ı z yer üzerine insan oğlu elini Ukuşlug kerek ked ödürse kişig,
U z a t t ı ; her şeye bilgisi ile erişti. Biliglig kerek ked bütürse işig.

Bu iört nen azın azha tutma negü, A n l a y ı ş l ı olmak gerek, i y i seçmek isterse kişi,

Bügü sözlemiş söz eşügü, ögü. Bilgili olmak gerek, i y i b a ş a r m a k isterse kişi.

Bolur ölrü işler bütün hem bışıg,


Bu tönte biri ot, birisi yağı,
L'çünçi ig ol, kör, tiriglik agı. Biliglig kişiler bışıg yir aşıg.
Sonunda işler doğru ve olgun olur.
Basası bilig ol bularda biri,
Bilgili kişiler pişmiş yer aşı.
Bu i ö r t ney uçuz tutma, yüksek töri.

Ş u d ö r t şeyin azını az tutma hani, Bu bir kaç nen ol, kör, kişike yavuz,

A k ı l l ı n ı n söylediği sözü işit, ö v . Mum bilse yalnuk ılıkar et öz.

B u d ö r t t e n biri a t e ş , biri d ü ş m a n , Bularda birisi bu lil yalganı,


Üçüncüsü h a s t a l ı k , h a y a t ı n t u z a ğ ı . Mum da basası sözüg kıyganı.

S o n r a s ı , bilgidir bunlardan biri, Uçünçi takı bir bor işçe seve,


B u d ö r t şeyi değersiz sayma ( k ü ç ü m s e m e ) , y ü k s e k t i r değeri. Siziksiz bu er boldı birtem yava.
Yıpar kizlese sen yıdı belgürer,
Takı biri erke bu arkuk kıhnç,
Bilig kizlese sen tilig ülgüler.
Bu arkuk kıhnçhgka bolmaz sevinç.
Miski gizlersen kokusu belli olur,
Y a n a bir arıgsız bu kılkı otun,
Bilgiyi gizlersen dilin o y n a m a s ı n d a n (belli olur).
Kişiler evinde bu koprur tütün.
Bilig bayhk ol, bir çıgay bolgusuz,
Tegip ogrı tevlig anı algusuz. Yana bir tili il buşı övkelig,
Ulıtır kişig sökse açsa tilig.
Bilgi bir zenginliktir, h i ç fakir olamaz.
Hırsız, dolandırıcı onu ele geçiremez. Ş u b i r k a ç ş e y , bak, kişiye k ö t ü d ü r ,
Kişen ol keşike bilig hem ukuş, B u n u bilirse insan, dır eti, özü.
Kişenlig yaragsızka barmaz öküş. Bunlardan biri dil y a l a n ı d ı r ,
(Bir) k ö s t e k t i r k i ş i y e bilgi ve a n l a y ı ş , Bundan sonra gelen de sözden d ö n m e k t i r .
K ö s t e k l e n e n (kişi) yakışıksız (şeylere) pek gitmez.
Ü ç ü n c ü s ü de içki i ç m e y i sever,
Biligsizke bilgi kılınçı yağı, Şüphesiz bu adam sürekli b o ş u n a y a ş a m ı ş olur.
Adın bolmasa tap bu iki çogı,
B i r i de ihsanın inatçılığıdır,
Bdgisizin, bildiği ve y a p t ı ğ ı d ı r d ü ş m a n ı ,
B u inatçılıkla sevinç olmaz.
B a ş k a (düşmanı) olmasa bile, yeter bu i k i rezalet.
Biligligke bilgi tükel ton, aş ol, B i r yakışıksızlık d a kaba huydur,
(Bunlar) kişi evlerinde duman k a l d ı r ı r .
Biligsiz kılınçı yavuz koldaş ol.
B i i g ü i y e , bilgi yeter giysi ve yiyecektir, B i r i de d i l l i ( k o n u ş k a n ) , kızgın, öfkeli ( o l m a k t ı r ) .
Bilgisizin k u g u a r ı , ona k ö t ü a r k a d a ş olur. B ü k e r (kırar) i n s a n ı , s ö k ü p açarsa dilini.
90 A. DİLÂÇAE K U T A D G U B t L t G İNCELEMESİ 91

SÖZLÜK
Balasagunlu Yusuf, yukarda ö n e m l i konu olarak ayırdığı bilgi, dil ve iyilik'teıı,
yula = meşale en çok bilgi üzerinde d u r m u ş t u r . B u y a z ı n ı n b a ş ı n d a belirtildiği gibi, bilgiye son de­
çıgay = fakir
kararjku = karanlık
bolgusuz = olamaz rece ö n e m verme ilkesi Y u n a n filozoflarından Eflatun'dan, Aristo'dan, ve M ü s l ü ­
tün — gece m a n l ı k t a n T ü r k filozofu F a r a b i yolu ile K a r a h a n l ı yazarlara, bu arada Balasagun­
tegmek = değmek, ele geçirmek
yarukluk = ışık, aydınlık ogn = hırsız lu Yusuf'a geçmiştir. Yusuf, en y ü k s e k erdem olarak tanıttığı ve uzun uzun
yaratmak = aydınlatmak tevlig = dolandırıcı
ü z e r i n d e d u r d u ğ u , ö v d ü ğ ü bilgiye, i n s a n l ı k niteliğini b a ğ l a y ı p , onu insanı h a y v a n ­
ağmak = yükselmek algusuz = alamaz
bedümek = büyümek dan a y ı r a n smır olarak t a n ı y o r . Kutadgu BiKg'in sonundaki ü ç ü n c ü , son ekte, bu
kişen = köstek
ağırlık = saygı, beğeni, alkış yaragsız = yakışıksız ilkeyi h a t ı r l a t ı p hem kendini ö ğ ü t l e m i ş , hem de bu gerçeği bize k o r k u n ç bir beyitle
kah = eğer öküş/üküş = çok özetlemiştir:
tilrc/telve = deli adın = başka
şişi = zarar Bilig bil, kişi bol, bedütgil özün,
tap == yeter, elverir
tetig/titik = çamur, balçık Ya yılkı atangıl, kişide yıra\
Çog = gürültü, kavga, rezalet
1

yakşı = iyi, yahşi tükel — tamam, bütün B i l g i bil, adam ol, y ü k s e l t kendini,
aymak = söylemek ton — giysi, don Y a da hayvan adını al, insanlardan ı r a k l a ş ! (beyt: 6611)
bedütmek = büyütmek, yükseltmek yavuz = k ö t ü
barsamak = varmak koldaş = arkadaş
körü barsa = görü varılırsa, dikkat edilirse ökünçlüg = pişmanlık B u gerçekleri, ilke ve erdemleri b ö y l e c e ö n ü m ü z e serdikten sonra, y a p ı t ı n X I .
kedük = giysi, elbise tutşı = komşu b a b ı n d a (beyt: 350-397), Balasagunlu Yusuf, k i t a b ı n adını, a n l a m ı n ı ve kendisinin
ked = pekitme edatı
yazuklug = yanılma, suç işleme
ök = kendi, özü sağlık durumunu açıklar. T a v g a ç H a s a n B u ğ r a H a n ' a s u n d u ğ u y a p ı t ı n a d ı Kutadgu
buşmak = öfkelenmek, sinirlenmek
öze = üzerinde, üstünde Bilig'Air; okuyana kutlu olsun, elinden tutup yol göstersin; "uzanıp i k i d ü n y a y ı ,
ödürmek — seçmek
yalrjuk oglı = insan oğlu b u r a s ı n ı ve ahreti elinde tutan bir y a p ı t t ı r ; kişi yer y ü z ü n d e iken bu i k i d ü n y a y ı
bütürmek = başarmak
elig = el
ö t r ü — sonra, sonunda elinde tutarsa kuta erişir." B u a ç ı k l a m a d a n sonra, yazar, k i t a b ı n allegorik konusunu
kötürmek = götürmek, yükseltmek
bışıg = olgun, pişmiş ve b u allegoriyi oynayan d ö r t k i ş i y i bize sunar: 1. Y u k a r d a belirtildiği gibi, 1. h ü k ü m ­
kamug — bütün, her şey
ılıkmak = ılunak
yetürmek = erişmek
dar, bey y a da ilig, Kün-Togdı, d o ğ r u y a s a y ı (köni törü), 2. vezir Ay-Toldı, saadeti
et öz/etüz = et ve öz, gövde
nen = şey, nesne (kut), 3. vezirin oğlu ve a r d a s ı Ögdülmiş, a n l a y ı ş ı (ukuş), 4. bunun k a r d e ş i , zahit Od-
yalgan = yalan
negü = nasıl, ne, niçin, hani
basa — sonra gurmış da d ü n y a işlerinin sonunu (akıbet) temsil eder. Kün-Togdı, "doğan g ü n e ş " tir;
kügü = akıllı Ay-Toldı, "dolunay" d ı r ; Ögdülmiş, " ö v ü l m ü ş " (ögmek = ö v m e k ) , Odgurmış da
kıymak = vazgeçmek
ögmek = övmek
kıygan = sözünden dönen " u y a n m ı ş " (odgurmak = uyanmak) a n l a m ı n ı t a ş ı r . Balasagunlu Y u s u f kendinden
ot = ateş, ot
takı = dahi, de
yağı = düşman
söz etmeden önce, gençliğe seslenerek şöyle der: " E y genç, gençliğini b o ş geçirme,
bor = şarap, içki
ig = hastalık faydalan, ç a b u k geçer, d o ğ r u l u k yolundan ş a ş m a . "
işçe/içse = içme
ag = ağ, tuzak Yusuf, otuzundan sonra sağlığı sarsılmış olan bir a d a m d ı r . K i t a b ı n ı y a z d ı ğ ı
siziksiz/seziksiz = sezmeden, şüphesiz
tiriglik = dirilik, y a ş a m
birtem = sürekli, biteviye zaman a l t m ı ş ı n a y a k l a ş m ı ş bulunuyordu. K e n d i a n l a t ı ş ı y l e , otuz y a ş ı n d a iken ok
basa = sonra, sonunda
yava = boşuna gibi dimdik, saçları da kuzgun t ü y ü gibi s i m s i y a h t ı ; fakat "otuzun g e t i r d i ğ i n i elli
bular — bunlar
erke = ere, adama
uçuz = değersiz götürmüş", ş i m d i a l t m ı ş a merdiven d a y a d ı ğ ı n d a , otuzundaki dimdik ok, k ı v r ı k ,
arkuk = aykırı
tutmak = »aymak b ü k ü k bir y a y a çevrilmiş, b a ş ı n d a k i kuzgun t ü y ü de k u ğ u l a r ı n ak t ü y ü n e b e n z e m i ş -
arkuk kıhnç = a y k ı r ı iş görme, inatçılık
tör = değer ti. B u b e n z e t i ş l e r , Yusuf'un öz kaleminden çıkmıştır. B a ğ r ı y a n ı k t ı r Y u s u f ' u n : A d ı m
yana = yine, de
yıpar = misk
arıgsız = yakışıksız, kirli a t a m ı y o r , gözü i y i g ö r m ü y o r . T a n r ı ' y a y a k a r ı y o r : " E y T a n r ı m , beni biraz daha y a ­
kizlemek = gizlemek
kıîk = huy ş a t , bu y a p ı t ı m ı tamamlayabilmem için bana g ü ç , kuvvet bağışla, Kutadgu Bilig'-
yıd = koku
otun/utun = ahlâksız, çirkin, k a b a
belgürmek = belirmek i m i t a m a m l a y ı m ; g ü n a h ı m ç o k t u r , kara t o p r a ğ a g i r d i ğ i m d e y a r l ı g a m a n ı bana u l a ş ­
kopurmak = yerinden kaldırmak, koparmak
ülgülemek = tartmak, terazi gibi aşağı yul t ı r , b ü t ü n i n a n ç sahiplerini de y a r l ı ğ a . "
:arı tütün = duman
oynamak
* *
buşı = kızgın, öfkeli *
bayhk = zenginlik
ulıtmak = bükmek. Bu genel giriş baplarından sonra, X I I . b a p l a (beyt 398) ' " K u t a d g u B i l i g "
n asd h i k â y e s i başlar ve LXXXV. babın o r t a s ı n a (beyt 6424) dek s ü r e r . B u
92 A. DİLÂÇAR KTJTADGTJ B I L Î G İ N C E L E M E S İ 93

geniş h i k â y e d e , yer yer t ü r l ü ansiklopedik bilgilere de yer v e r i l m i ş t i r : 1. Devletin n i ­ adaleti onda bulanlara şeker verilecek; zorba olan ve d o ğ r u l u k t a n k a ç a n l a r a da acı
teliği, 2. Adaletin n i t e l i ğ i , 3. B a b a ö ğ ü t ü , 4. A l d ı n niteliği, 5. Devlet ve ordu öro-ütü H i n t otu i ç i r i l e c e k t i ; bu işte beyin y a r g ı bıçağı keskin ve amansız o l a c a k t ı . B e y i n
6. B a ş b u ğ - g ö r e v l i ilişkisi, 7. D o ğ r u y a s a ve h a k , 8. H a l k t a b a k a l a r ı n ı n sınıflanması a d ı , K ü n - T o g d ı , güneşten alınmıştı. G ü n e ş , A y gibi k ü ç ü l m e z , p a r l a k l ı ğ ı değişmez,
9. Ş e h i r l i görgüsü, 10. Devlet d ü z e l t i m i , 11. D ü n y a d a k i ö d e v l e r i m i z ve ahret. 12. G ö k a y d ı n l a t ı r fakat kendinden bir ş e y eksilmez, onun sıcaklığı ile çiçekler açdır. G ü n e ş i n
cisimleri, b u n l a r ı n devimi, d ü ş y o r u m u ; v.b. Y a p ı t t a k i K ü n - T o g d ı , A v - T o l d ı . Ö<>- burcu olan Arslan da güçlü ve ulu g ö n ü l l ü d ü r , evren ç a r k ı n d a yeri değişmez. A y ' ı n
d ü l m i ş ve O d g u r m ı ş h i k â y e s i , y a p ı b a k ı m ı n d a n d ö r t perdelik bir sahne yazısına ben­ burcu olan Akrep, insanı sokar, evren ç a r k ı n d a yeri oynar.
zer. Kesintisiz perdeler halinde olan devimleri, bilimsel t a r t ı ş m a l a r ı , gidiş gelişleri G ü n l e r geçtikçe beyle vezir t ü r l ü konular ü z e r i n d e durup t a r t ı ş m a l a r d a bulun­
g r u p l a y ı p d ö r d e a y ı r a r a k , b u h i k â y e y i d ö r t perde halinde ele alacağız. H i ç bir d ü z ­ dular: dilin erdemi, mutluluk (kut kıvhk) gibi. K ü n - T o g d ı , A y - T o l d ı ' n m d ü ş ü n c e ­
y a z ı parçası bulunmayan ve sonuna dek süreli olarak k o ş u l d u geçen bu y a p ı t , bastan lerini ve k o n u ş m a s ı n ı çok beğendi. Ona vezir giysisi ile, kdığını tamamlamak üzere,
b a ş a özdeyişlerle doludur. I . ve I I . b ö l ü m l e r i d ü z olarak a n l a t t ı k , ö n e m l i ö z d e v i s l e r i m ü h ü r , t u ğ , davul, k u ş a k ve zırh verdi. T ü z e l i , doğru ve erdemli bir y ö n e t i m d e n son­
de sonda toplayarak asılları ile birlikte T ü r k i y e T ü r k ç e s i n i de verdik, sözlük de ekle­ ra, vezir y a ş l a n d ı , h a s t a l a n d ı ve y a t a ğ a d ü ş t ü . B e y ç o k ü z ü l d ü , vezirini görmeğe gel­
dik. I I I . ve I V . b ö l ü m l e r i ö z e t l e y e r e k , ç o ğ u n l u k l a , asıllarına daima uygun olarak di, d u a etti, a l t ı n , gümüş t o p l a m ı ş t ı , p i ş m a n oldu, fakirlere d a ğ ı t t ı , ağladı, fakat he­
sahne yazısı şekline koyduk; ö z d e y i ş l e r i s e r p i ş t i r d i k . İ l e r d e bu y a p ı t ı n t a m a m ı l e h ç e - kimler bir k u r t u l u ş yolu bulamaddar (Moliere gibi Y u s u f da otacı ve e&çi'lerden y a k ı n ­
mize çevrilerek ş a h n e y a z ı s ı b i ç i m i n e s o k u l m u ş o l d u ğ u n u g ö r m e k isteriz. m a k t a d ı r ) . D u r u m u ağırlaşmca A y - T o l d ı , oğlu Ögdülmiş'i ( ö v ü l m ü ş ) çağırdı, onun
anlayışını, anlağını denedi, gönlü k a n d ı , sevindi ve ona son baba ö ğ ü t l e r i n i verdi
3. A n a konu (aşağıya b a k ı n ı z ) . Beye de bir kumaru bitig (vasiyetname) y a z ı p ona adalet v e merha­
metten a y r d m a m a s ı n ı vasiyet, öksüz kalacak oğlunu d a emanet ettikten sonra gözle­
I. bölüm (bap XII - XXIII, beyt: 398-1547)
r i n i b u d ü n y a y a k a p a d ı . Ögdülmiş de yasa girdi ve bir süre bey vezirsiz k a l d ı .
Eskiden K ü n - T o g d ı ( g ü n d o ğ d u ) a d ı n d a b i r ilig (bey, b a ş b u ğ ) v a r d ı . K e n d
ısı Ö l ü m döşeğinde A y - T o l d ı ' n m Ögdülmiş'e v e r d i ğ i baba ö ğ ü t ü (ata pendi, beyt 1278¬
köni törü, yani "doğru y a s a " a d a m ı olduğu ve bilgili a d a m l a r ı k o r u d u ğ u için yurt,
1341; seçme p a r ç a l a r ) :
gerek adalet, gerek a h l â k ve gerek geçim, g ö n e n ç b a k ı m ı n d a n i y i bir durumda i d i .
1 . Könül, til köni tut, Bayatka tapın,
B e y i n b a ş b a k a n ı (vezir) o l m a d ı ğ ı için y ö n e t i m y ü k ü n ü n b ü t ü n ü kendi o m u z l a r ı n a
ç ö k m ü ş t ü . A y - T o l d ı (dolunay) a d ı n d a genç, a k d l ı ve bilgin bir y u r t t a ş , bevin ü n ü n ü Usanma, yarınlık işinni itin.

i ş i t e r e k ve ona y a r d ı m c ı bir adam g e r e k t i ğ i n i duyarak, g ö r e v almak üzere yerini yur­ G ö n l ü n ü , dilini i y i tut, T a n r ı y a t a p ı n ,
dunu b ı r a k ı p b a ş k e n t e geldi. U z u n bir süre gurbet a c d a r ı n ı ç e k t i , sonunda K ü s c m i ş Savsama, y a r ı n k i işini d ü z e n l e .
( = istekli) a d ı n d a bir a r k a d a ş buldu. B u adam A y - T o l d ı ' n ı n isteğini s a r a y ı n haci- 2 . Kamug edgü isiz Bayat hükmi bil,
biiıe (mabeynci) a n l a t t ı , onun a r a c d ı ğ ı y l e A y - T o l d ı saraya g ö t ü r ü l ü p beye t a n ı t d d ı Bayatka ınangıl, Anıy tapgı kıl.
ve uzun bir sorgu ve denemeden sonra v e z i r l i ğ e a t a n d ı , b ö y l e c e de A y - T o l d ı s a b r ı n B ü t ü n iyilik ve k ö t ü l ü k l e r i T a n r ı h ü k m ü bil,
ve nazik d a v r a n ı ş ı n ö d ü l ü n ü almış oldu. A y - T o l d ı , beye, bir h i z m e t ç i olarak geldi­ T a n r ı y a inan, Onun kulu ol.
ğini, hizmet etmenin bir erdem o l d u ğ u n u , kendisinin kut'u (saadet) temsil ettiğini
3 . Negü kim kerekin Anından tile,
kuta erişmek i ç i n , ç o k kez, k ı z m a m a k , göz y u m m a k g e r e k t i ğ i n i söyledi. A d ı olan
Anı da adın yok saya küç bile.
"ay-toldı"ya (dolunay) i ş a r e t ederek, saadetin a y a benzediğini, daima b ü y ü y ü p
Ne gibi gerekliğin varsa O n d a n dile,
k ü ç ü l d ü ğ ü n ü , talihe ve zenginliğe i n a n m a n ı n ve g ü v e n m e n i n d o ğ r u olmadığını d a
Ondan b a ş k a seninle olacak güç yoktur.
bildirdi. B i r t a r t ı ş m a sırasında A y - T o l d ı cebinden bir top ç ı k a r a r a k üzerine oturdu
ve temsil ettiği saadetin top gibi oynak o l d u ğ u n u , adını almış b u l u n d u ğ u A y ' ı n d a 4 . Ağır tut negü erse yarlıgların,

yerini, evini, hacmini, şeklini daima değiştirdiğinden d o l a y ı , saadetin g ü v e n i l i r bir Ağır kılga Tenri bu kün hem yarın.
ş e y olmadığını b u top denemesiyle göstermiş oldu. B u n a k a r ş d ı k , her g ü n süregelen Ne olursa olsun b u y r u k l a r ı n ı dinle,
bu t a r t ı ş m a l a r ı n birinde, bey de, temsil ettiği adaletin, d o ğ r u l u k , ö d ü l ve ceza üze­ Tanrı senin ö d ü l ü n ü verir b u g ü n de y a r ı n da.
rine k u r u l d u ğ u n u a n l a t t ı ve b u n l a r ı simgelerle göstermek için, birbirine b a l l a n ­ 5 . Yorıkırj köni tut yanılma öşür/,
mış üç ayaklı ve dengesi t a m , gümüş bir taht ü s t ü n e oturarak, eline b ü y ü k bir Könül, til kiçig tut, bedütme sözün.
b ı ç a k a l d ı , soluna a c ı H i n t otu, s a ğ m a da şeker koydu. B ı ç a k , y a r g ı y ı ; H i n t otu D a v r a n ı ş l a r ı n d o ğ r u olsun, kendini y a n ı l t m a ,
c e z a y ı ; ş e k e r de ö d ü l ü simgeliyordu. Haksızlığa uğrayıp beyin k a p ı s ı n a s ı ğ m a n ve
G ö n l ü n ü , ddini a l ç a k tut, s ö z ü n ü obartma.
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 95
94 A. D İ L Â Ç A R

6 . Özürj otka atma bu dünya üçün, 15 . Tilinde çıkarma bu yalgan sözüg,


Bu yalgan sözün er uçuzlar özüg.
Kişi nenin alma küçeme küçün.
K e n d i n i ateşe atma bu d ü n y a için, Dilinden yalan söz ç ı k a r m a ,
Kimseden bir ş e y alma g ü c ü n ü zorlayarak. Y a l a n söz i n s a n ı n ö z ü n ü değersizlendirir.
16. Kadaş, yak yagukka yakınlık ula,
7 . Kayu işte bolsa yorık utru tut,
Ulugka, kiçigke sevüg bol küle,
Yorık utru tutsa, sana örge kut.
Tuz, etmekni kin tut, kişike yitür.
Hangi i ş t e olsa onu uz dille k a r ş d a ,
K a r d e ş hısım akrabaya y a k ı n l ı k ula (göster),
U z dille k a r ş d a r s a n , saadet sana b a ğ l a n ı r .
B ü y ü ğ e , k ü ç ü ğ e s e v g ü i ol, gülerek.

8 . Tilinni küdezgil, közüyni küdez, T u z u n u , e k m e ğ i n i bol tut, b a ş k a l a r ı n a yedir.

Boguzurj küdezgil, halal yigil, az. 17. Bolu birse devlet, küvezlenmegil,

D ü i n i gözetle, g ö z ü n ü gözetle, Usa edgülük kıl, isiz kılmagıl.

Boğazını gözetle, belâl ye, az ye. Olu verirse saadet, kibirlenme,


Susa iyilik e t m e ğ e , k ö t ü l ü k yapma.
9 . Budun munka bolsa, yırak tur, saça,
18. Tayanma tirilikke, tüş teg keçer,
Kara bulgakııja katılma, kaça.
Küvenme kivi kutka, kuş teg uçar.
H a l k k a r g a ş a d a olursa, ı r a k dur, dağıl,
G ü v e n m e hayata, d ü ş gibi geçer,
A v a m ı n karışıklığına katdma, k a ç .
G ü v e n m e süreksiz saadete, k u ş gibi u ç a r .
10. Kişi yası kolma, özün kılma yas, 19 . Tiriglig yava kılma, edgü kılın,
Neçe edgülük kıl; hava, arzu bas. Keçer kün içinde kerekin alın.
Başkasının z a r a r ı n ı isteme, kendin de zarar verme, H a y a t ı boş g e ç i r m e , i y i l i k yap,
Çok iydik yap; heves, a r z u l a r ı n a h â k i m ol. Geçmiş g ü n l e r d e n gerekeni (ibreti) al.

20 . Bor içme, fesadka katılma, yıra,


11 . Kayu işke kirşe, çıkışını kör,
Zina kılma, fasik atanma kara.
Çıkış körmese, iş bolur erke kor.
Ş a r a p i ç m e , fesada katdma, ı r a k l a ş ,
Hangi işe girersen, ç ı k ı ş m a bak,
Zina işleme, s a p k ı n olmakla k a r a a d l a n d ı r ı l m a .
Çıkışı g ö r ü l m e y e n işler insana zararh olur.
21. Bu bordın kopar mirj yazukka yürek,
12 . Kah kelse övken katıglan serin, Zinadın kaçar kut, yüzünke sudar.
Serimlik kişinin sevinci yarın. B u i ç k i d e n hareket eder bin g ü n a h a y ü r e k ,

Eğer öfken gelirse, k a t d a ş , sabret, Zinadan saadet k a ç a r , (zina işleyenin) y ü z ü n e t ü k ü r ü r .

S a b ı r l ı k i ş i n i n sevinci y a r ı n (sonra) gelir. 22. Saya sözledim söz, kumaru atı,


Unıtma bu sözler, kör/ülke biti.
13 . Öiümüg unuma, anuk tur, sakın, Sana sözlerimi s ö y l e d i m , a d ı vasiyettir,
Özürjni unıtma, tübünke bakın. U n u t m a bu sözleri, gönlüne yaz.
Ö l ü m ü unutma, a n ı k dur, d ü ş ü n ,
K e n d i n i unutma, aslını, sonunu d ü ş ü n . SÖZLÜK

korjül = gönül itinmek = hazırlamak, düzenlemek


14. Kiriş körü sen, çıkış kıl nenin,
til = dil kamug = bütün
Sözün sözlemegil, meğer öz tenin. koni = doğru edgü = iyi
Girişine göre çıkışım yap malın, Bayat = Tanrı isiz = kötü
usanmak = savsamak negü = ne gibi
Söz s ö y l e m e , eğer senin özüne denk değilse.
96 A. D Î L Â Ç A R
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 97

adın = başka anuk = anık, u y a n ı k


ağır tutmak = önem vermek, saygı göstermek, sakınmak — düşünmek Bilgi:
dinlemek tüb := dip, asıl, k ö k Ukuş kadrini hem ukuşlug bilir,
yarlıg = buyruk bakınmak = sonunu düşünmek
agu* kılmak =s ağırlamak, değerlendirmek kiriş = giriş, varidat, gelir Bilig satsa bilge, biliglig alır.
yonk s= gidiş, davramş ten = denk A n l a y ı ş ı n değerini a n l a y ı ş l ı olan bilir,
bedütmek = b ü y ü t m e k , obartmak yalgan = yalan
ot = ateş, od ucuzlamak = değerini düşürmek, alay etmek Bilgi satsa b ü g i n , bilgili alır.
nen = mal, şey kadaş = kardeş,
küçemck = zor, güç göstermek, zulmetmek yak yaguk = yakınlar, akrabalar Gurbet:
kayu = hangi ulamak = ulamak, uzatmak, katılmak
Yatıg yarlıkagıl, içür bir yigü,
yonk = uz, y u m u ş a k sevüg = sevgih
utra = karşı küle = gülerek Umeg edgü tutgıl, ay bilge bügül
utru tutmak = karşılamak etmek = ekmek
Y a b a n c ı y ı bağışla, onu içir, yedir,
örmek — bağlamak, örmek kirj = bol
küdezmek = gözetmek, korumak küvezlenmek = kibirlenmek Y o l c u y a i y i davran, ey akıllı bilgin!
köz = göz usamak = susamak
boguz = boğaz tayanmak = dayanmak, güvenmek Halka iyilik:
yimek ' yemek tiriglik = dirilik, y a ş a m
muti = sapınç, bun, karışıklık tüş = düş Bu yanhg bolur bu kişi edgüsi,
saçmak — dağıtmak, saçmak kivi = kısa, süresiz Kişi edgüsü ol budun yüdgüsi.
kora (budun) = avam yava = boş
yas = zarar, ziyan bor = şarap, içki O adam olur i n s a n l a r ı n iyisi k i ,
kolmak — istemek yıramak = ıraklaşmak (İnsanların iyisi) h a l k ı n k a y g ı s ı n ı taşır.
nece = nice, çok fasik = (Arap.) = fisk işlemiş, sapkın
hava — heves, aşk, merak atanmak = ad almak, adlandırılmak Kimirj devleti baş kötürse örü,
hava arzu = merak, ihtiras kopmak s= hareket etmek çıkmak Kamug edgü kılgu budunka törü.
kor = zarar mirj = 1000
K i m i n olgunluğu b a ş ı m y u k a r ı yükseltirse,
kah = eğer yazuk = günah
H a l k a hep i y i yasa u y g u l a m a h d ı r .
katıglamak = katüaşmak, kendini tutmak sudamak — t ü k ü r m e k
ser inmek = sabretmek kumam = vasiyet Kimirj elgi bolsa budunka uzun,
serimlig = sabırlı bitimck — yazmak. Silig bolgu kılkı, kılınçı tüzün.

B u bölümden b a ş k a özdeyişler: K i m i n eli halka uzarsa (halkı elde ederse),


H u y u temiz olmalı, edüeri de soylu.
Dünya:
Kut:
Bu irsel yayıg kılkı kurtga o/un,
Bu kutka inanma, usa edgü kıl,
Kılmçı kız ol, korse yaşı uzun.
Bu kün munda erse, yarın anda bil.
B u dirişmez, d ö n e k h u y l u k o c a k a r ı d ü n y a ,
B u talihe inanma, i y i l i k e t m e ğ i d ü ş ü n ,
D a v r a n ı ş ı k ı z gibi, bakarsan y a ş ı b ü y ü k .
B u g ü n bunda ise, y a r ı n orada b ü .
Erej kolsa, emgek tutaşı barır,
Sana tegse beglik, ulugluk oka,
Sevinç kolsa, kadgu tutaşı yorır.
Kiçiglik anuk tut, örün bolguka.
R a h a t l ı k istersen, emekle (zahmetle) k o m ş u olarak gelir,
Sana erişirse beylik, u l u l u ğ u anla,
S e v i n ç istersen, k a y g ı y a k o m ş u olarak y ü r ü r .
Alçak gönüllükle hazırlan ağarmağa.
Yasa:
Acele:
İdi edgü beglik, takı edgürek,
Kayu işke ivşe uzar, kiç kalur,
Törü ol; anı tüz yorıtgu kerek.
İve kılmış işler ökünçlüg bolur.
Bey beylik iyidir, (fakat) daha iyisi,
H a n g i i ş t e acele edilirse, uzar, g e ç k a l ı r .
Y a s a d ı r ( t ö r ü ) ; onu d ü z ( d o ğ r u ) y ü r ü t m e k gerekir.
Acele edilen işler p i ş m a n l ı k l a olur (biter).
A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ

Kız: Tutum:
Kişig satgamasa küvezlik bile,
Bu muniag kişiler bolur idi kız,
Basıtmasa özde kiçigke küle,
Bu kız kızhkı kaldı kız atı kız.
K i ş i l e r i kibirlikle tahkir etmemeli,
B ö y l e kişiler çok k ı t olur,
K e n d i n i çiğnetmemeli k ü ç ü k l e r i n gülüncüne.
B u değerli nadirlikten, nadirin a d ı k ı z kaldı. (Nadire)
Boşuna:
Yükselme: Yavahk bile borka baş sokmasa,
Tegimsiz tapug birle, törke tegir, Yavahkka boşlag neyin saçmasa.
Yaragsız yaratışa, kör ilke tegir. Boşuna içkiye baş sokmamalı,
i l e r l e m e m i ş kimse, g ö r e v i (çalışması) ile y ü k s e k oruna erişir, Boşu b o ş u n a malını s a ç m a m a h .
Elverişsiz, yaransa da, k a p ı eşiğine v a r ı r .
Oyun:

Uz Dil: Oyunka katılmasa elgin, tilin.

Akar suv, yorık lil, bu kut turmadı, Kânilik öze tutsa kılkı, yayın.

Ajun tezginürler, yarıp tınmadı. O y u n a k a t d m a m a l ı elle, dille,

A k a r su, uz dil, ve kut, durmadan, D o ğ r u l u k üzere y ö n e t m e l i d i r huyunu, d a v a m ş ı m .

Acunu dolaşırlar, yorulup dinlenmeden. Yayıg kut kişeni bu neyler lurıır,


Bu yayhg basa kulnı kaçmaz, kahır.
Huy: K a y p a k saadetin kösteği bu ş e y l e r d i r .
Mini bulguçı kılkı alçak kerek, B ö y l e y a p ı l d ı k t a n .sonra saadet k a ç a m a z , kalır.
Köyül kodkı, til sözde yumşak kerek. Yalan:
B e n i (saadeti) b u l a n ı n h u y u y u m u ş a k olmalı, Özüm toplamaz ney biri yalgan ol,
G ö n l ü alçak, d ü i de k o n u ş m a d a y u m u ş a k olmalı, Munıyda basası bu küç kılgan ol.
B e n i m kabul e t m e d i ğ i m ş e y l e r d e n biri y a l a n d ı r ,
Ilımlılık:
B u n d a n sonra, z u l ü m y a p a n d ı r .
Özini küdezse, ayı ertmese,
Açgözlülük:
Yavuz, yunçıg işke yakın turmasa.
Suk erse kılınçı, yig erse özi,
K e n d i n i gözetmeli, aşırı g e ç m e m e l i ( v a r m a m a l ı ) ,
K ö t ü , ç i r k i n işe y a n a ş m a m a n . tvek erse kılkı, uvutsuz közi.
Açgözlü ise edişi, çiğ ise özü,
Denge: Aceleci ise huyu, y ü z s ü z ise gözü,
Teni birle tutsa tirilmiş neyin, Öfke:
Yorık tüzse kılkı, kılına yayın.
Buşı erse işte, yime övkelig,
Dengeli olarak idare etmeli d e r i l m i ş m a l ı ,
Yava erse borçı, ya kıygan elig.
Ustaca d ü z e n l e m e l i huyunu, işini, hareket t a r z ı n ı ,
Sinirli ise i ş t e , öfkeli de ise,
Büyük-Küçük: F a y d a s ı z (olarak, b o ş u n a ) işkici ise, y a da doğru değilse eli.
özinde ulugka tapug kılsa öz, Bu yayhg kişiler yaramaz maya,
özinde kiçigke süçig tutsa söz. Ayu birdim emdi açuklug saya.

Kendinden b ü y ü k olana s a y g ı göstermeli, B u t ü r l ü kişiler yaramaz bana,

Kendinden k ü ç ü k olana t a t l ı idare etmeli sözünü. S ö y l e y i verdim imdi sana a ç ı k olarak.


100 A. DİLÂÇAR K Ü T A D G U BİLİG İNCELEMESİ

İyilik: İyi - Kötü:

llig aydı: edgü bu kılkı yayı, llig aydı: edgü iki türlüg ol,
Tusulur bolur halkka asgı öyi. Munıyda biri çın tutar edgü yol.
B e y dedi: iyinin huyu, t a r z ı , Bey dedi: i y i iki t ü r l ü olur,
Y a r a r l ı , halka faydah olmak; budur rengi. Bunlardan biri d o ğ r u c a tutar iyilik yolunu.

Tözü halkka barça kilur edgülüg, Bir edgü bolur, kör, anadan togup,
Yana minnet urmaz kişike külük. Yorır ol köni çın, kör, edgü bolup,
B ü t ü n halka hep iyilik eder, B i r i i y i olur, bak!, anadan d o ğ m a ,
Y i n e de minnetini vurmaz kişiye (boşuna), soylu adam. Y ü r ü r o doğru d ü r ü s t , i y i olarak.

Öz asgın tilemez, kişike asıg, Takı biri edgü, kör, ötgünç bolur,
Birür ol, asıgdın bu kolmaz yanıg. İsizke ktılsa ol isiz kılur.

Kendinin f a y d a s ı n ı dilemez, b a ş k a s ı n a y a r a r l ı olur, B i r i de i y i olur, bak!, taklit ederek,

Verir o, f a y d a n ı n istemez karşılığını. K ö t ü y e k a t ı l ı r s a o k ö t ü l ü k yapar.

İki türlüg ol, kör, bu isiz yime,


Doğruluk: îkigüni bir tip isizke sama.
llig aydı: körgil köni er özi, İ k i t ü r l ü olur, bak!, bu k ö t ü yine,
Tili, köyli birle biriker sözi. İ k i s i de bir deyip k ö t ü sayma.
B e y dedi: gör, d o ğ r u k i ş i n i n ö z ü n ü , Toga isiz ol, kör, munıyda biri.
D i l i , gönlü ile bir olur sözü. Bu er ölmegince anmaz kiri,

Taşı teg içi ol, içi teg taşı, D o ğ u ş t a n k ö t ü d ü r , bak!, bunlardan biri,

Bu yayhg bolur ol köni çın kişi. B u adam ö l m e y i n c e temizlenemez kiri.

Dışı, i ç i gibi olur, içi de dışı gibi, Takı biri ötgünç bolur bu isiz,
B u insan d o ğ r u , gerçek kişi olur. İşi edgü bolsa, tüzer bu ma iz.
B i r i de taklit ederek k ö t ü olur,
Köyülin çıkarsa ayada urup,
A r k a d a ş ı i y i olursa, o da yolunu düzenler.
Yorısa uyadmasa, yalyuk körüp.
G ö n l ü n ü çıkarım a y a s ı n a koyarak, Toga edgüdin tutçı edgü kelir,
Y ü r ü m e l i d i r utanmadan, i n s a n l a r ı g ö r ü p . Ajun budnı andın asıglar alır.
D o ğ u ş t a n i y i olandan daima iyilik gelir,
Könilik kerek erke kopsa kutun,
D ü n y a h a l k ı ondan faydalar alır.
Könilik atı ol kişilik, bütün.
Toga isiz erse ayar yok otı,
D o ğ r u l u k gerek insana, y ü k s e l m e k için kuta,
Ajunka bela ol budunka yutı.
D o ğ r u l u ğ u n adıdır insanlık, inan!
D o ğ u ş t a n k ö t ü ise ona çare yoktur,
İnsan-lnsanhk: D ü n y a y a bela olur, halka da k ı r a n .

Kız ermez bu yalyuk, kişilik kız ol, Bu edgü ağış teg, ağır agguka,

Az ermez bu yalyuk, könilik az ol. Yavuz ney iniş ol, uçuz bulguka.

A z r a k değildir insan, i n s a n l ı k a z r a k t ı r , B u i y i , y o k u ş gibidir, g ü ç t ü r ç ı k a n için,


Az değildir insan, d o ğ r u l u k azdır. K ö t ü ş e y iniştir, kolay bulunur.
K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ 103
A. DÎLAÇAR

Biliglig kişiler et öz yavrıtur,


Bu edgii on ol, kör, isizlik bu sol,
Bilig birle avnur canın semritür.
Solandın tamu ornı, uştmahı on ol.
İyilik sağdadır, bak!, k ö t ü l ü k de solda, Et öz ülgi barça boguzdın kirür,
Senin solun cehennemin yeridir, cennet ise s a ğ d a d ı r . Bu can ülgi, çın söz kulaktın kırür.

Dil ve Söz: Bilig belgüsi, kör, iki ney turur,


Bu iki bile er kızıl en urur.
Kara baş yağısı kızıl til turur,
Biri til turur, kör, birisi boguz,
Neçe baş yidi bu takı ma yiyür.
Bu iki basa tutsa asgı ögüz.
K a r a başın düşmanı kızd dddir,
Nice baş yedi bu, yine de yemektedir. K a r a budunun ( a v a m ı n ) k a r n ı doyarsa, bak!, ö k ü z gibi yatar,

Tirig sözlenmese idi ök muhal, Boş sözle avunur, ö z ü n ü semirtir.

Meğer iki türlüh kişi ol bilin, Yese, doysa, yatsa, bir h a y v a n d ı r ,


Birisi biligsiz, Misi ağın. B u hayvan diye s a p t a d ı ğ ı m ı n ) huyudur.
Y a ş a y a n ı n hiç k o n u ş m a m a s ı olamaz, Bilgili kişiler gövdelerini y ı p r a t ı r ,
Ancak iki t ü r kişi olabilir (bunlar), bunu bil, B ü g i ile avunur, c a n l a r ı n ı semirtirler.
Biri bilgisiz, ö b ü r ü de dilsiz.
G ö v d e n i n nasibi hep b o ğ a z d a n girer,
Biligsiz sözi yirke suv leg turur, Canın nasibi, d o ğ r u söz, kulaktan girer.
Akıtsa suvug, yirde nimet önür.
Bilginin belirtisi, bak!, i k i ş e y d i r ,
Bilgilinin sözü yer için su gibidir,
B u i k i ile insan mutlu olur.
Suyunu akıtırsa yerde nimet biter.
B i r i d ü d i r , bak!, birisi de b o ğ a z ,
Biligsiz kişi könli kum teg turur,
B u ikisine söz geçirirse çok fayda g ö r ü r .
Ögüz kirşe tolmaz, ap ot, yem önür.
Biligsiz kişinin gönlü kum(sal) gibidir, Söz ve Susma:
Irmak girse dolmaz, ot, y e m bitmez.
Bu Ay-Toldı aydı: söz ornı sır ol,
Ayıtmahk erkek turur ay ilig, Söz ülgi on ol, sözlegüsi bir ol,
Cevabı tişi ol, yetürse bilig,
Biri sözlegü ol, tokuzı tıdıg,
Tişike bir erkek bolur kör, eri, Tıdıg söz tüpi, aslı barça yıdıg.
Anındın togar togsa iki urı.
A y - T o l d ı dedi: sözün yeri sırdır,
Sormak erkektir, ey bey, S ö z ü n sayısı (bölümü) ondur, s ö y l e n e b i l e n i birdir,
Cevabı dişidir, bilgi (bu işe) yeterse,
B i r i söylenebilir, dokuzu y a s a k l a n m ı ş t ı r ,
Dişiye bir erkek koca olur, bak!, Y a s a k sözün dibi, ash hep k ö t ü d ü r .
Ondan, doğacaksa, i k i erkek çocuk d o ğ a r .
Söz asgı bile, kör, yağız yirdeki
Boş Söz ve Boğaz: Yaşıl kökke yoklar, bolur tördeki.

Kara karnı todsa, kör, ud teg yatur, Kah sözleyü bilmese til sözüg,
Yava sözke avnur, özin semritür. Yaşıl kökte erse, kör, indrür özüg.

Söz sayesinde, bak!, y a ğ ı z yerdeki,


Yise, todsa, yatsa bu yılkı turur.
M a v i g ö k e değer, b a ş k ö ş e y e geçen olur.
Bu yılkı tiküdüm bu kılkı turur.
A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 105

E ğ e r d i l söz s ö y l e m e s i n i bilmezse, Haramka katılma? yime kılma kiiç?


M a v i g ö k t e k i n i , b a k ! , (yere) Çağırıp i n d i r i r . Kişi kanı tökme, hasım kılma Öç.

Okiiş söz eşitgil, telim sözleme, H a r a m a k a t ı l m a ve zor k u l l a n m a ,


K i ş i k a n ı d ö k m e , d ü ş m a n olma, k i n besleme.
Ukus birle sözle, bilgi birle tiz.
Çok söz i ş i t (dinle), fazla s ö y l e m e , Kiçig erken öğret ogulka bilig?
A n l a y ı ş ile s ö y l e , b i l g i ile d ü z e n l e . Kiçigde bilig bilse kötrür elig.
K ü ç ü ğ e erken ö ğ r e t , o ğ u l a da b i l g i ,
Tilig sokse bolınaz telim Öggüsi?
K ü ç ü k k e n bilgi öğrenirse, elini y ü k s e l t i r .
Söziig Öggüsi bar yime sökgüsi.

Kamug teprenigli bu sansız kalın? SÖZLÜK

Tanukluk birür bir Bayatıg tilin. irsel/ersel = değişken, dirişmez kız = 1. kız, 2. değerli, pahalı, nadir şey
yayıg = dönek kızlık = değerliklik, nadirlik
Dile s ö v m e k olmaz, ç o k t u r Ö v g ü s ü ,
kılk — huy, gidiş at = ad
S ö z ü n ö v g ü s ü de v a r , s ö v g ü s ü de. kurtga = kocakarı tegimsiz — ilerlememiş
erej/erinj/erinç = rahatlık, huzur tapug — hizmet, görev
B ü t ü n canlılar, b u sayısız kalabalık,
kolmak = istemek tapugçı = görevli, memur
T a n ı k l ı k verir, tek b i r T a n r ı d i l i y l e . tör ~ yüksek orun
emgek = emek, çaba
tutaşı = yakın, komşu yaragsız — işe yaramaz, elverişsiz
•Toldı'mn beye vasiyeti ( p a r ç a l a r ) : kadgu = kaygı il /el = kapı eşiği;
yonmak = yürümek suv — su
Bela? küç yirinde sen edgü kılın,
idi = sahip, bey, Tanrı yarık til = uz ve usta dil
Budunug sevindürgil? elgin? tilin. takı ~ daha tezginmek — dönmek
Bela, z u l ü m yerine sen i y i l i k y a p , edgürek = daha iyi tınmak = dinlemek
tüz = düz, doğru kodkı = uysal, y u m u ş a k
H a l k ı n ı sevindir, elinle, d i l i n l e .
yat = yabancı küdezmek/ködizmek = gözetmek
Törü tüz? yorıtgıl budunka koni? yigü/yegü = yedir a y ı = aşırı, çok
ümeg = yolcu ertmek — geçmek
Künün edgü bolgay könilik küni.
bügü = akıllı yavuz = kötü
Yasa d ü z e n l e , h a l k ı d o ğ r u yürüt yarjlıg = insan, adam yunçıg — yakışmaz, çirkin
K i , g ü n ü n i y i olsun, d o ğ r u l u k ( k ı y a m e t ) gününde yüdmek = yüklemek, yüklenmek, taşımak yakın t ur inak — yanaşmak
Iıaş kötürmek = başını yükseltmek ten =s denk
Kiivezlenme artuk? kötürme köyül, elig uzamak — el uzatmak, elde etmek teni birle = dengeli, ölçülü olarak
inanç kilgu ermez bu dünya? tönüL silig = temiz, a n tutmak = idare etmek, yönetmek
Çok kibirlenme, g ö n l ü n ü y ü k s e l t m e , tüzün /tözün = soylu tirilmek /terilmek — derilmek, toplanmak
usmak = düşünmek nerj = mal, şey
İ n a n m a k olmaz b u d ü n y a y a , d ö n ( v a z g e ç ) .
tegmek — değmek, erişmek york = uz, ustaca
okmak /ukmak — anlamak yorık tüzmek = ustaca düzenlemek
I Kişi neyi alma, yime tokme kan,
kiçiklik = küçüklük, alçakgönüllülük yarj = tarz (davranış)
1
Bu iki yazukka uhr çıksa can. anuk tutmak = hazırlanmak tapug kılmak — saygı göstermek
K i ş i l e r i n m a i m ı alma, k a n da d ö k m e , örürj /ürürj = ak süçig = tatlı
örürj bohnak = ağarmak satgamak = çiğnemek, hakaret etmek
B u i k i g ü n a h t a n inler (insan), cani ç ı k a r k e n .
kayu = hangi küvezlik = kibir
Saran bolma, ilig? akı bol? akı? ivmek /evmek = acele etmek basılmak = çiğnetmek, bastırmak
Kalır meyü ölmez akılık atı. kiç = geç külmek — gülmek
ökünç = pişmanlık yava = gereksiz, faydasız, boş
Cimri olma, bey, c ö m e r t o l , c ö m e r t , yavalık bile = boşuna
mundag = böyîe
L u a c r t l i k ebedidir, Öiıuez c ö m e r t l i ğ i n a d ı . idi/edi = çok bor = şarap, içki
106 A. DÎLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 107

boşlag = boşu boşuna iz — yol tüp = dip, asıl, kok k ü ç — güç kullanma
könilik = doğruluk tutçı = daima barça — hep törü = yasa, kanun
öze/öze = ü s t , üzeri budm = budunu, h a l k ı yıdıg = k ö t ü tüzmek = düzenlemek
yayıg — dönek, kaypak andın = ondan asgı bile = faydası ile, sayesinde yontmak = y ü r t m e k , y ö n e t m e k
t ur ur = ...dır (durur) a ğ a r = ona yoklamak = değmek, yoklamak, yükselmek bolgay = olsun
bu yarjhg = bu şekilde, böyle ot = ilâç, çare tör = odanın en önemli yeri, başköşe köniük künİ = • kıyamet günü (doğruluk günü)
basa = sonra yut — yıkım, kıran kah = eğer küvez/kövez = kurumlu,
taplaroak = kabul etmek, razı olmak ağış = " yükseliş, y o k u ş çıkma özügmek/öçükmek = çağırmak küvezlenmck = kibirlenmek
yalgan = yalan ağır = ağır, güç Öküş = çok artuk — fazla, çok, askın
ol = olur, ...dır agguk = y o k u ş çıkan telim — fazla kötürmek = yükseltmek
k ü ç — güç, zor, zulüm uçuz = ucuz, değersiz, kolay tizmek = dizmek, düzenlemek törjüLmek = dönmek, vazgeçmek
kılgan = kılan, yapan on = sağ taraf sökmek — sövmek yime = dalü, da
suk = açgözlü isîzlik = k ö t ü l ü k bolmaz — olmaz tökmek = dökmek
yig = olmamış, çiğ tamu = cehennem öggü = övgü yazuk = günah
ivek = aceleci orm = orunu, yeri bar = var ulımak = ulumak, inlemek
uvutsuz = utanmaz, gözü doymaz, yüzsüz uştmah = cennet teprenigli = deprenen, canlı saran = cimri
buşı — öfkeli, sinirli yağı = düşman sansız = sayısız akı — cömert
yime/yeme = dahi, de, yine tirig = diri, y a ş a y a n kaim = kalabalık öç = Öç, kin
borçı = içkici ök = hiç (onay ve o î u m s u z l a m a edatı) birmek = vermek oğul = oğul
kıygan = eğri, doğru olmayan muhal (Arap.) = olursuz, o l a n a k s ı z , imkânsız Bayat = T a n n
ayu birmek = söyleyi vermek agm = dilsiz
açuklug — açık olarak yirke = yere, yer için
II. bölüm [bap XXIV-XXXVIII, beyt: 1548-3186)
tusulmak = yaramak, faydalı olmak önmek = bitki, bitmek
asıg = fayda ögüz — ı r m a k
A y - T o l d ı ' n m y a s ı bitince, K ü n - T o g d ı onun oğlu Ö g d ü l m i ş ' i s a r a y a çağırıp te­
ÖTJ = renk ap = olumsuzluk edatı
tözü barça = her, bütün, hep selli etti, ö ğ ü t verdi, sonra ona "ben sana b a b a l ı k edeyim, sen de b a n a oğul o l " dedi.
a y ı t m a k = söylemek, sormak
yana = yine de tişi = dişi Ö g d ü l m i ş t e ş e k k ü r etti ve b a b a s ı n ı n y a z d ı ğ ı mektubu beye verdi. B e y vasiyet-mek-
kiilük sa soylu, ünlü er — koca tubu okudu, g ö z l e r i n d e n y a ş a k t ı . Ö g d ü l m i ş de ü z ü l d ü , k a l k t ı evine gitti, b a b a s ı
yamg — karşılık u n — erkek e v l â t A y - T o l d ı i ç i n "cenaze a ş ı " (yog aşı) y a p t ı , fakirlere g ü m ü ş ve ipekli k u m a ş d a ğ ı t t ı .
kÖrgil = gör, bak kara (budan) — avam
Bey de eski vezirin vasiyetini okuduktan sonra, yurdu i ç i n d o ğ r u kanunlar (köni
birikmek = bir olmak todmak = doymak
taş = dış törü) y a p t ı , her t a r a f ı d ü z e n l e d i , h a l k ı z e n g i n l e ş t i r d i , halk da beye d u a etti.
ud = öküz
teg = gibi yava = boş
B i r süre sonra, bey kitap okurken Ö g d ü l m i ş a k l ı n a geldi ve onu s a r a y a ç a ğ ı r t ­
çın = doğru, gerçek semritmek = semirtmek
aya = a v u ç içi, aya yılkı = hayvan tı. Ö g d ü l m i ş huzura ç ı k t ı , bey ona "babadan sonra felek sana neler y a p t ı ? " diye
urmak = vurmak, koymak tikmek = saptamak, tespit etmek sordu. Ö g d ü l m i ş ü z ü n t ü i ç i n d e o l d u ğ u n u , fakat beyi g ö r ü n c e y ü z ü n ü n güldüğünü
yonmak = yürümek, dolaşmak et Öz/etöz = v ü c u t , gövde, et ve öz s ö y l e d i . B e y ona t ü r l ü sorular sordu, bilgisini denedi, Ö g d ü l m i ş hepsine uygun ce­
uyadmak — utanmak y a v r ı t m a k = zayıflatmak, yıpratmak vaplar verdi, bey de genci hizmetine a l d ı ve onu y e t i ş t i r m e ğ e k a r a r verdi. O gün­
kopmak — kopmak, kalkmak, yükselmek ülüg — pay, hisse, nasip
lerde bey ona f a y d a l ı ve k ö t ü ş e y l e r i n neler o l d u ğ u n u sordu. Ö g d ü l m i ş f a y d a l ı ş e y ­
bütünmek = inanmak boguz — boğaz
kız = azrak, nadir
1
kirmek = girmek lerin: 1. i y i l i k (edgülük), 2. u t a n ç (uvut), 3. d o ğ r u l u k (könilik); k ö t ü ş e y l e r i n de:
ermez = olmaz, değildir Çm =s doğru, gerçek 1. inat (arkuk kılınç), 2. y a l a n (yalgan), 3. cimrilik (saranlık) o l d u ğ u n u bildirdi. B e y
Ötgünç — Ödünç belgü = belge, alamet bu cevaplardan memnun oldu ve ona b a ş k a bir soru sordu: " İ n s a n anadan m ı bilgin
ötgütunek = taklit etmek, yansılamak kızıl erj urmak /en kızartmak = mutlu olmak, olarak d o ğ a r , yoksa y a ş ı i l e r l e d i k ç e m i ö ğ r e n i r ? " B u soruyu Ö g d ü l m i ş ş ö y l e cevap­
isiz = k ö t ü fayda görmek
l a n d ı r d ı : " İ n s a n bilgisiz d o ğ a r ve y a ş l a n d ı k ç a öğrenir. Ç a l ı ş m a k l a elde edilemeyen
ikigü = ikisi basa tutmak = h â k i m olmak, sözünü geçirmek
samak — saymak orun = yer ş e y a k ı l d ı r : T a n r ı onu i n s a n ı n h a m u r u n a katar. İ n s a n a k ı l d a n b a ş k a b ü t ü n erdemleri
toga = doğuştan ülüg = parça, bölüm ö ğ r e n i r ve b ö y l e c e bilgisi g e l i ş i r . " B e y b u c e v a p l a r ı d a b e ğ e n d i ve genci y e t i ş t i r m e ­
iş = eş, arkadaş sözlegüsî = söyîenebilen ğe devam e t t i . Onu g ü n d e n g ü n e kendine yaklaştırdı, ona i n a n d ı ve b ü t ü n işleri
mg = da, dahi (pekitme edatı) iıdıg = , . ahkoyuhnuş, yasaklanmış onun eline verdi. Sonunda d a ona ü n , m ü h ü r , at, k o ş u m ve hilat vererek vezir y a p t ı .
108 A. D İ L Â Ç A B . K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ 109

3. Sü başı (ordu b a ş k o m u t a n ı ) : Ordu b a ş k o m u t a n ı cesur, gözü pek, ç e v i k , sert


Ögdülmiş doğru k a n u n l a r ı ç ı k a r m a ğ a devam etti, yurt düzeni sağlamlaştı, h a l k ı n
ve t e c r ü b e l i bir adam olmalıdır. Tedbirli, u y a n ı k , soğukkanlı, temkinli ve a y n ı za­
gönenci a r t t ı , bey de r a h a t l a d ı .
manda c ö m e r t ve sofrası açık bir ü s t ü n asker olmalıdır. B ü t ü n malını askere dağıt­
B i r gün bey, Ö g d ü l m i ş ' t e n temsil ettiği anlayışın (ukuş) t a n ı m ı n ı istedi, vezir de
malı, dost ve silâh a r k a d a ş ı edinmeli ve etrafına seçkin kimseler t o p l a m a l ı . K e n d i ­
bu t a n ı m ı şöyle y a p t ı : " A n l a y ı ş bir m e ş a l e d i r , k ö r için gözdür, ölü v ü c u t için can, dil­
siz için de s ö z d ü r " (Yula ol ukuş, kör, karaguka köz; Ölüg tenke can ol, ağın tilke söz.) sine bir at, silâh ve yeter giysi sahibi olmak yeter. K a h r a m a n a d ı k a z a n ı p d ü n y a y a

A n l a y ı ş ı n belirtileri de ş u n l a r d ı r : "Akıllı adam d o ğ r u d u r , y u m u ş a k huyludur, dingindir ü n salması kendi kazancı o l a c a k t ı r . Ailesi basit o l m a l ı ; eş, çoluk çocuk, mal m ü l k

ve çok sabırlıdır." B a ş k a bir gün bey, vezirine şunu sordu: "Gönül k ı v a n c ı nedir, ikinci derecede k a l m a l ı , ç ü n k ü asıl işi cenktir. Ü s t ü n isteğini kılıçla bildirmeli, vur­

göz k ı v a n c ı n e ? " Vezirin c e v a b ı : "Göz için, sevdiği y ü z ü g ö r m e k k ı v a n ç t ı r ; gönül mak, a l m a l ı ve ü n k a z a n m a l ı d ı r : "Gelin kızın sevinci d ü ğ ü n geceleridir; y i ğ i t , kahra­
için arzusuna k a v u ş m a k k ı v a n ç t ı r . " B u n u n arkasmdan bey şu soruyu y e t i ş t i r d i : man erin ö v ü n c ü s a v a ş g ü n l e r i d i r " (Kelin kız sevinci kilden tünleri; kör, alp er küven-
"Sevgilinin belirtisi nedir?" Vezirin c e v a b ı : "Göz için, bakarken her ş e y ö r t ü l ü ola- çi çerig künleri). S i l â h a r k a d a ş l a r ı n a i y i b a k m a l ı , onları her b a k ı m d a n d o y u r m a h d ı r .
bdir, fakat gönül için ö r t ü yoktur. Seven insan y ü z ü n d e n bellidir." Ö l ü m d e n k o r k m a m a l ı , öcünü almadan d ü ş m a n d a n y ü z ç e v i r m e m e l i d i r . Asker şere­
fine sahip olmalı, halka karşı d a alçak gönüllü olmah, k ö t ü dil k u l l a n m a m a l ı d ı r . H e y ­
B u anlayışla b ü g i ve gözle gönül konusundaki k o n u ş m a d a n sonra, devlet ve saray
betli, fakat kibirli o l m a m a l ı d ı r . Ordu siyasetini bilmelidir. O, d ü ş m a n a k a r ş ı domuz
ö r g ü t ü ele alınarak, beyden, y a n i h ü k ü m d a r d a n , b u y r u k ç u l a r d a n görevlilere (tapug-
gibi i n a t ç ı , kurt gibi güçlü, a y ı gibi azdı ve yaban sığırı gibi kinci, k ı r m ı z ı t i l k i gibi
çı) ve içkicibaşıya kadar b ü t ü n y ö n e t i c i ve görevlilerin durumu, onlarda aranan ni­
hüeci olmah, deve aygırı gibi de öç g ü t m e l i d i r . S a k s a ğ a n d a n daha i h t i y a t l ı davran­
telikler görüşüldü ve ülküsel bir saray g ö r e v l i l e r i ö r g ü t ü tablosu y a p d d ı . Kutadgu
malı, gözünü k a y a kuzgunu gibi uzaklara ç e v i r m e l i d i r . Aslan gibi alicenap olmalı,
Bilig'in d e v l e t ç i l i k b a k ı m ı n d a n en önemli b ö l ü m l e r i n d e n biri olan bu baplarm a y r ı n ­
b a y k u ş gibi, geceleri uykusuz k a l m a l ı d ı r . T u z u , ekmeği ve y e m e ğ i bol; a t ı , giysisi ve
tıları şunlardır:
silâhı da buna göre olmalıdır. D o ğ r u s ö y l e m e l i ve sözüne g ü v e n k a t m a l ı d ı r . D i r i ş k e n
1. Beg: Bey, d o ğ a r k e n beylikle d o ğ a r ; görerek öğrenir. T a n r ı kime beylik ve­
ve kesin k a r a r l ı olmalı ve askerlerini tutabilmelidir; seçkin askere ve keşif k o l l a r ı n a
rirse, ona işi ile oranlı akıl ve gönül de verir. B e y cesur, kahraman, güçlü ve pek y ü ­
ö n e m vermelidir. K o n a k yerlerini ve n ö b e t işini düzenlemeli, sorguya ç e k m e k üzere
rekli olmalıdır. Bilgili, akıllı, c ö m e r t ve y u m u ş a k huylu, gözü tok, gönlü zengin ol­
d ü ş m a n askeri (til) yakalamaya ve d ü ş m a n a til vermemeye çalışmalıdır. S a v a ş a ace­
m a l ı ; iyiye el u z a t m a l ı , merhametli ve adil olmalı. G ü n a h t a n s a k ı n m a l ı ve temiz
le etmemeli, tedbir almalı, d ü ş m a n ı rahat b ı r a k m a m a l ı d ı r . E l ç i g ö n d e r e r e k b a r ı ş
olmalı. Y a n l ı ş hareket etmemek i ç i n daima titiz d a v r a n m a l ı . Sabırlı ve dingin ol­
y a p m a ğ a çalışırken d ü ş m a n ı sözle o y a l a m a l ı ve asker toplayarak s a v a ş a girmelidir.
malı, aceleden k a ç ı n m a l ı , ölçülü davranan, s a k ı n g a n ve u y a n ı k olmalı ve sözünde
D ü ş m a n a y a l ı n h ü c u m etmeli, ağırlığını d ü ş m a n a b ı r a k m a m a l ı d ı r . Pusuya yatma­
d u r m a l ı d ı r . Çıkardığı kanunlar d o ğ r u (köni törü) olmalı, kendi de zalim o l m a m a l ı ;
v e f a k â r olmalı, cefakâr o l m a m a l ı . Ş u d ö r t ş e y d e n k a ç ı n m a l ı : 1. A c e l e c ü i k , 2. cimrilik, sını, d ü ş m a n a y i ğ i t asker göstermesini b ü m e l i ; önce uzaktan okla, sonra y a k ı n d a n

3. öfke, 4. inat. A ğ z ı n d a n ç ı k a n söz şekerden daha t a t l ı olmalı. K e n d i , v ü c u t ç a güzel kılıç ve balta ile s a v a ş m a h d ı r . D ü ş m a n k a ç a r s a onu ölçülü olarak izlemeli, esir y a k a ­

y ü z l ü olmalı, saçı sakalı d ü z g ü n , y a k ı ş ı k l ı ve orta boylu olmalı; i y i ad ve ü n sahibi layan askeri ö v m e l i ve ona ö d ü l vermeli, yaralanan askerlerine i y i bakmah, y a r a sar­

olmalı. B o y u çok uzun o l m a m a l ı (kısa boylu ve bodur kimseler h n ç ı n olur). İ ç k i malı, ölen varsa ailesine' b a k m a l ı d ı r . B ö y l e bir insan orduya b a ş olursa, bey, y u r t ve
i ç m e m e l i , vaktini oyuna vermemeli, kibirli o l m a m a l ı , gelenek, görenek ve y a s a y ı halk iç ve dış g ü v e n e erişir. Vezirle ordu b a ş k o m u t a n ı yurdun d ü z e n i n i ve dizginini
gözetmeli. Kısacası, b ü t ü n erdemleri herkesten ü s t ü n olmalı. İ n s a n l a r d o ğ u ş t a n bir­ ellerinde tutar, vezir kalemle, b a ş k o m u t a n da kılıçla. Y u r d u alan onu kılıçla a l m ı ş ­
dirler, fakat bilgi edinmekle er erden y ü k s e k ve b ü y ü k olur. t ı r . Y u r d u tutan d a onu kalemle t u t m u ş t u r (Kılıç birle aldı, kör, il alguçı; kalem birle
bastı ol il basguçı). G ö r ü l d ü ğ ü gibi, bu sü başı b ö l ü m ü n d e , Balasagunlu Y u s u f , y a ş a ­
2. Vezir: Vezir, beylerin eli demektir; vezir i y i olursa bey rahat eder ve temeli
dığı çağın bir genelkurmay b a ş k a n ı bilgisini ö n ü m ü z e sermiş b u l u n m a k t a d ı r : Ordu
sağlamlaşır. Vezir, halk a r a s ı n d a y ü k s e l m i ş , aklı gönlü eren ve işe candan b a ğ h bir
ö r g ü t ü , asker, s d â h l a r , s a v a ş , strateji, taktik, ordu a h l â k ı v.b., kendi ansiklopedik
insan olmalı. Bilgisi deniz gibi, kendi de çok becerikli olmalı. Soylu bir aileden gel­
bilgisinin salt bir b ö l ü m ü olarak.
meli ve d ü r ü s t d a v r a n m a l ı . Y a s a a d a m ı olmalı, beyin y ü z ü n ü g ü l d ü r m e l i . E l i n i halk
üzerine sevgi ile u z a t m a l ı . N a m u s l u , t o k g ö z l ü ve nazik olmalı. Y ü z ü güzel ve d ü z g ü n , 4. Ulug hacib (ulu mabeyinci): G ü v e n i l i r , d o ğ r u ve i y i bir kişi o l m a l ı d ı r . Soyu
kendisi de heybetli, d o ğ r u , y u m u ş a k huylu ve adil olmalı. Hesap bilmeli, anlayışlı temiz, gözü tok, anlayışlı, bügisi geniş, yeyintiye k a r ş ı sert, ince d a v r a n ı ş l ı , u y a n ı k ,
olmah, y a z ı bilmeli, alçak g ö n ü l l ü , t a t l ı dilli, dingin d a v r a n ı ş l ı ve olgun olmalı. y a k ı ş ı k l ı , ü s t ü b a ş ı temiz, gönül sahibi, dili y u m u ş a k , güler y ü z l ü , alçak g ö n ü l l ü ,
Merhametli, u y a n ı k olmalı ve işe y a r a y a n ı yaramayandan a y ı r t edebilmelidir. E m a ­ k u l a ğ ı delik, sabırlı, erdem ve kalem sahibi olmalıdır. K ı s a c a , kendisinde şu on erdem
nete k a r ş ı titiz, erdem sahibi olmah, kendi dengini kendisine a r k a d a ş seçmeli. Vezir, b u l u n m a l ı d ı r : 1. keskin göz (yiti köz), 2. delik kulak (sak kulgak), 3. geniş g ö n ü l (kirj
beyin danışmanıdır. V e z i r i y i olursa, hem beyin işi t a m olur. h e m y u r t d ü z e n e girer, körfül), 4. y a k ı ş ı k l ı y ü z , 5. sevimli gork, 6. orta boy, 7. uz dil, 8. anlayış (ukuş), 9.
halk da kuta k a v u ş u r . akd (ög), 10. bilgi (bilig), d a v r a n ı ş l a r ı da bunlara denk olmalıdır. Y a s a , usul ve t ö r e -
110 A. D İ L Â Ç A R KUTADGTJ BİLİG İNCELEMESİ m

ııin yerine getirilmesini bilmelidir. Devlet s a y m a n ı n a , görevlilere, gelen giden elçile­ 8. Agıcı (hazinedar): A l t ı n ve g ü m ü ş cana ilâç o l d u ğ u için, h a z i n e d a r ı n d o ğ r u ve
re, b u n l a r ı n k ı l a v u z l a r ı n a , t ö r e n l e r e , fakir f u k a r a n ı n dileklerine dikkat etmeli, hak- güvenilir bir adam olması gerekir. B u adam, altın g ö r d ü ğ ü zaman y ü r e ğ i y u m u ş a y ı p
sızbğm önüne geçmeli, uygunsuz kişilerin h a k k ı n d a n gelmeli, her i ş t e ihtiyath dav­ ahlâkı b o z u l m a m a l ı ; çok mal g ö r m ü ş , gözü d o y m u ş ve Allahtan korkar olmalı. He­
r a n m a l ı , y a l a n c ı o l m a m a l ı , k ö t ü h u y l a r ı o l m a m a l ı , sır s a k l a m a s ı n ı bilmeli, görmemesi lâli haramdan a y ı r d etmeli. B u işe gönlü ile bağlı, u y a n ı k , ihtiyath ve a n l a y ı ş l ı bir
gereken şeyleri görmemiş gibi olmalı ve kendisine h â k i m olmahdır. Beyine k a r ş ı ge­ kişi olmalı. İ ç k i i ç m e m e l i , ç ü n k ü içkili insan c ö m e r t d a v r a n ı r , malı ş u n a buna dağı­
reken s a y g ı y ı beslemeli ve onunla k o n u ş m a y o l ve y ö n t e m i bilmelidir. U l u hacib, t ı r . H a z i n e d a r ı n , bunun tersine, eli sıkı olması gerekir; o, beyini zengin etmeli, daima
vezirin y a r d ı m c ı s ı sayılır. u y a n ı k olmalı ve m a l ı hesaplı t u t m a l ı . A k ı l l ı ve zeki olması v a z g e ç i l m e z bir k o ş u l d u r ,

5. Kapug başçısı (kapı amiri ve t e ş r i f a t ç ı ) : S a d ı k olmalı, protokol y o l l a r ı n ı bil­ ç ü n k ü hesap akılla y a p ı l ı r . H a z i n e d a r ı n a y n ı zamanda i y i bir sayman ve hesap kay­

meli; gece saray nöbetçilerini gereken yerlere dikmeli, nerden geldikleri belli olmayan dını i y i b ü e n bir adam olması gerekir. Y ı l ı n ı , a y ı n ı , g ü n ü n ü bilmeli, h e s a p l a r ı buna

y a b a n c ı l a r ı s o r u ş t u r m a k , sabahleyin de g ö r e v l i l e r i t o p l a y ı p beyin huzuruna ç ı k a r m a ­ göre deftere geçirmeli; her ş e y k a y d a bağlı o l m a h d ı r ; söz ancak yazdmakla k a l ı r , yoksa

lı, sonra saray görevlilerinin dileklerini toplayarak beye bildirmeli, ö d ü l ve üstele­ uçar. Hazinedar y a l n ı z hesap bilmekle k a l m a m a l ı , hendese de bilmeli, derin hesap­

meleri beyle görüşmeli, beyin b u y r u k l a r ı n ı gerekenlere bildirmeli; yemek tepsisini lar hendese ile y a p d ı r . Hazinedar, bilgili, akıllı, d a v r a n ı ş l a r ı da doğru o l m a l ı d ı r . G ö ­

denetlemeli, beyin ü n ü n ü s a n m ı yemek konusunda da y ü k s e k t u t m a l ı , ş a r a p ç ı y ı , d ö - z ü n ü i y i gözetlemeli, dilini de i y i t u t m a l ı d ı r . Her ş e y i n değerini ve a l ı ş v e r i ş yapma­

şekçiyi, aşçıyı, t u ğ c u y u gözetlemeli, d o ğ a n c ı y ı , a v c ı ve o k ç u l a r ı da daima h a z ı r bulun­ sını bilmeli, savsaklamadan k a ç ı n m a l ı , para verilme emri çıkınca a l a c a k l ı y a hemen

durmalıdır. Bunlarla daima ilgilenmeli, h a k l a r ı n ı vermeli ve her t ü r l ü gereksemelerini p a r a y ı ödemelidir.

karşdamalıdır. Disiplini sıkı tutmah, fakat her işte h a k t a n ı r , a l ç a k gönüEü, t a t l ı 9. Aş-başçı (aşçıbaşı): R u h u ve eli teiniz, g ü v e n i l i r ve olgun bir adam olması
dilli ve güler y ü z l ü olmalıdır. S a v a ş t a , avda, cirit oyununda ve yurt gezilerinde beyi gerekir; yoksa beyin yemesi içmesi tehlikeye girer. Yemekleri zevkle ve vaktinde ha­
korumak, muhafız a l a y ı n ı n d ü z e n l e n m e s i n d e b a ş k o m u t a n a y a r d ı m etmelidir. Zaten zırlamak, ü ş e n m e m e l i ve emeğini esirgememelidir. Ö m ü r değil, yemek azizdir. Aşçı-
k a p ı amiri, b i r ç o k alanlarda, b a ş k o m u t a n ı n y a r d ı m c ı s ı s a y d ı r . b a ş ı m n y ü z ü , k ı y a f e t i temiz ve gözü tok olmalıdır. K i r d e n , pislikten k a ç ı n m a l ı . E l i
6. Yalavaç (elçi): D ı ş a gönderüecek elçi seçkin, a n l a y ı ş l ı , b i l g ü i , serin k a n l ı , ter­ daima temiz olmalıdır. Y a m a k l a r ı n ı n temizliğine de dikkat etmelidir. S a d ı k olmalı,
biyeli, görgülü, ince d a v r a n ı ş h , k o n u ş m a s ı n ı bilir, g ü v e n i l i r , doğru, devletine ve beyi­ beyini çok sevmeli, yemek vaktinde elini ç a b u k t u t m a l ı , sofra göreneğini i y i bilme­
ne içten bağlı, ince d ü ş ü n ü ş l ü o l m a h d ı r . Çok kitap o k u m u ş , kafası dolu, söz s ö y l e m e ­ l i ve kusurda b u l u n m a m a l ı d ı r .
sini bilen, şiirden de anlayan, kendisi de şair olan bir kişi olmalı, astronomiden, he­ 10. İdişçi başı (içkicibaşı): U z u n y ı l l a r d e n e n m i ş , g ü v e n k a z a n m ı ş , gözü, gönlü
kimlikten, d ü ş yorumundan, söz yorumundan, hesaptan, geometriden de a n l a m a l ı . tok, doğru bir adam olması gerekir. İ ç k i h a z ı r l a m a s ı n ı ve onu i y i muhafaza etmesini
T a v l a ve s a t r a n ç o y u n l a r ı n ı da bilmeli, usta c i r i t ç i , o k ç u , k u ş ç u ve a v c ı da olmak, bilen biri olmalı. Elinde ü ç t ü r l ü i ç k i b u l u n m a l ı : Sindirim içkisi, kuvvet içkisi, ve m ü s -
kısacası her alanda geniş bilgi ve edi sahabi olarak t a n ı n m ı ş ve s i v r i l m i ş b u l u n m a l ı ­ hiliçkisi. K u r u y a da y a ş meyva, i ç k i ve ş a r a p hep onun elinden geçer. B u n d a n d o l a y ı
dır. B ö y l e bir adam hem devletinin hem beyinin y ü z ü n ü a ğ a r t ı r , değerini y ü k s e l t i r , aşçı ve içkicinin temiz ve g ü v e n i l i r kimseler olması gerekir; b u n l a r ı n bilgili ve akıllı
böyle olmazsa dış memleketlerde yurdun d e ğ e r i d ü ş e r . E l ç i sn- s a k l a m a s ı n ı bUmeli. o l m a l a r ı d a vazgeçilmez bir k o ş u l d u r . İçkicibaşı çok titiz olmalı, i ç k i y i kendi eli ile
İçki i ç m e m e l i ve özünü b a s k ı a l t ı n d a t u t m a l ı d ı r , ç ü n k ü " ş a r a p k a r ı n a girerse, sözü k a r ı ş t ı r m a k ve m i i h ü r l e y e r e k s a k l a m a l ı d ı r . İ ç k i y e k a r ı ş t ı r ı l a n o t l a r ı d a i y i seçmeli ve
dışarı çıkarır, bu çıkan söz de kendisini y a k a r " (Karınka süçig kirşe çıkrur sözüg, kendi eli ile k a t m a h d ı r . G ü l balını, gül ş u r u b u n u kendi y a p m a l ı d ı r . İ ç k i d a ğ ı t a n k a -
bu çıkmış söz ök yandru örter özüg; örtemek = y a k m a k ) . Elçi y a k ı ş ı k l ı , boylu boslu, dehçüeri (saki) güzel y ü z l ü gençlerden seçmeli, fidan boylu, beyaz tenli, k ı r m ı z ı ya­
belleği güçlü, k o n u ş k a n , fakat sır saklama a l a n ı n d a ağzı sıkı o l m a h d ı r . n a l d ı bu gençlere renkli ipek elbiseler giydirmelidir; sunulan i ç k i l e r d e de k d , t ü y gibi

7. Bitigçi ılımga (saray kalemi y a z m a n ı ) : H e r ş e y d e n önce, saray yazmanı şeyler b u l u n m a m a h d ı r .

sır saklamasını bilmelidir. B u b a k ı m d a n y a z m a n , vezirin y a r d ı m c ı s ı saydabilir. D e v ­ Saray g ö r e v l e r i n i n ülküsel nitelikleri b ö y l e c e uzun u z a d ı y a g ö r ü ş ü l d ü k t e n sonra,
letin ve s a r a y ı n b ü t ü n s ı r l a n bu i k i k i ş i d e bulunur; ağızları sıkı o l m a l ı d ı r , ç ü n k ü bu görevlilerin (tapugçi), beyler ü z e r i n d e k i h a k l a r ı da bu m ü n a z a r a s ı r a s ı n d a ele alın­
"ağzını bir in say, sözün oradan ç ı k a r s a seher yeli gibi olur" ( B u ağzın misali ür/ür dı. Önce Ögdülmiş, beye, "kullar ü z e r i n d e beyin h a k k ı var da, beyler ü z e r i n d e kulla­
sanı teg; sözün çıksa andın seher tanı teg; sabah, a k ş a m esen serin yel). Y a z m a n bil­ r ı n h a k k ı yok m u ? " diye sordu. B e y de, vezirinden, bu h a k l a r ı n neler o l d u ğ u n u söy­
gili ve akıllı, yazısı güzel ve ü s l u p sahibi o l m a h d ı r . E l ç i k o n u ş m a s ı n ı bildiği gibi, lemesini istedi. B u buyruk üzerine Ögdülmiş bu h a k l a r ı birer birer s a y d ı : 1. B e y , gö­
yazman da y a z m a s ı n ı bilmeli. G ö z ü tok o l m a l ı , tamah bilmemeli, a l t ı n ve g ü m ü ş e revliyi i$e koymadan önce ona giyecek vermeli, onun yiyecek ve içeceğini h a z ı r l a m a ­
k a p ı l m a m a l ı , g ö r e v i n e b a ğ l ı o l m a l ı . Y a z m a n da i ç k i i ç m e m e l i ; i ç k i i ç e n i n eline s ı r ve lıdır; 2. görevliler canla başla beyi koruduktan için, bey o n l a r ı n h a k k ı n ı ödemeli
y a z ı işi b ı r a k d m a z . onlara sevecen d a v r a n m a l ı ; g ö r e v l i k a p ı d a umut ile hizmet eder, bey onun u m d u ğ u -
112 A. DlLAÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 113

ııu vermezse iyiseverlik gider; 3. bey, g ö r e v l i y e , işe y a r a d ı ğ ı oranda b a ğ ı ş t a bulunma­ Tiri bildin altun, yiyü bilmedir/,
lı, bizmeti o r a n ı n d a da onun h a k k ı n ı vermelidir; 4. g ö r e v d e i k i t ü r l ü insan bulunur, Bu altun yığıp bir nelük birmedirj.
biri h ü r , biri kul. K u l , kendi isteği dışında hizmete a h n d ı ğ ı i ç i n , dayak yiyebilir, fa­ A l t m dermesini b ü d i n , yemesini bilmedin,
kat h ü r görevlilere iyilik yolunun daima açık t u t u l m a s ı gerekir; 5. f a y d a l ı insan, k u l B u altını y ı ğ ı p , bir (tanesini) niçin vermedin? (başkasına)
bile olsa, o ğ u l d a n daha y a k ı n olduğu i ç i n , bey, k u l a da merhamet g ö s t e r m e l i d i r ;
Ukuş ol anı yalnuk öğrenmedi,
6. Asker, beylerin kanat t ü y ü olduğu için, askerlere i y i bakmak gerekir; yurdu tutan
Tadu birle katlıp törütür idi.
som altm ile kılıçtır, orduyu daima memun etmeli.
A n l a y ı ş , insanın (çalışmakla) öğrenmediği ş e y d i r ,
Genel olarak da, halktan ve ordudan aldığı y a r d ı m a karşılık, beyin daima cö­
T a b i a t ı ile k a r ı ş t ı r a r a k y a r a t ı r Tanrı.
mert olması gerekmektedir. D ü n y a n ı n her yerinde "cimri s ö v ü l ü r , c ö m e r t ö v ü l ü r "
(saranka söküş, akika ögdü). Köni, çın kişi bolsa közke süre.
D o ğ r u , d ü r ü s t kişi bulursan gözüne s ü r .
B u m ü n a z a r a ve t a r t ı ş m a l a r d a n sonra, bey, ukuş (anlayış) sahibi vezirin göster­
diği yoldan y ü r ü y e r e k , g ö n l ü n ü d o ğ r u l t t u , i y i ve d o ğ r u kanunlar ç ı k a r t t ı , yurdunu Bu emgek neçe bogzı, eğni üçün,
k a l k ı n d ı r d ı , kurt ile k u z u eşit oldu. Vezir, can yakıcılığın ve kıyıcılığın nedenlerini Tir er nen, yimez, ölse emger küçün.
s a v s a m a - b o ş l a m a d a (usal bolmak), z a y ı f k i ş i l e r d e (basıncak er) ve tamahta (suk) bu­ B u nice emekler b o ğ a z ı , sırtı içindir,
larak, b u n l a r ı beye a n l a t t ı . B e y d ü ş ü n d ü , bu işleri yoluna koymak için Ogdülmiş'e Mal derler, yiyemez, ö l d ü ğ ü n d e z u l m ü n azabını çeker.
bir y a r d ı m c ı bulmak gerekliğini duydu, ve vezire, a k r a b a l a r ı a r a s ı n d a b ö y l e bir kim­
Aya beg, işig iş biliglike bir,
senin bulunup b u l u n m a d ı ğ ı n ı sordu. O g d ü l m i ş , "var, a d ı Odgurmış'tır ( U y a n m ı ş ) ,
Yaraglıg köni, tüz yorıglıka bir.
akıllıdır, ama kendini ibadete v e r m i ş bir zahittir, d a ğ a ç ı k a r a k inzivaya çekilmiştir."
dedi. Bey, O d g u r m ı ş ' a mektup y a z ı p , ona vezirinin eliyle u l a ş t ı r d m a s m a karar verdi. E y bey, işi, iş bdene ver,

B u bölümdeki özdeyişlerden: Y a r a y a n a , d o ğ r u d ü r ü s t hareket edene ver.

Biligsizke devlet kelür erse kut,


Ata pendini sen katıg tut, katıg,
Budun barça buzlur bolur, ilke yut.
Kutadgay künürj birge künde tatıg.
Bügisize devlet, saadet gelirse
B a b a ö ğ ü t ü n ü sen sıkı tut, sıkı,
B ü t ü n halk bozulur, y u r t için de y ı k ı m olur.
K u t l u olur g ü n ü n , verir (sana) her g ü n tat.

Atanı ananı sevindür, tapın, Kişi könli bag ol, yaşargu suvı,

Yanut birge tapgun, tümen min asıg. Bu begler sözi birle edgü savı.

A t a n ı , a n a n ı sevindir, onlara hizmet et, K i ş i n i n g ö n l ü bir b a h ç e d i r , onu y a ş a t a n su,


K a r ş ı l ı k verir hizmetin, onbinlerce fayda. Beylerin sözü ile i y i s a v l a r ı d ı r .

Kimi emgek ıdsa sana belgülüg, Bağırsak Bayat, kör, ödürmiş kulın,
Unıtma ol emgekni, bolma ölüg. Kişide ukuş birle kılkm tilin.
• B i r i belli bir emek salarsa sana, A c ı y ı c ı T a n r ı , bak, seçtiği kulun
U n u t m a o emeği, ölü gibi olma. Gidişini ve dilini a n l a y ı ş l a kösteklemiştir.

Vruglug kişi ölse, urgı kalır. Bilig seçildi kişi yılkıdın,


Soylu kişi ölse, soyu k a l ı r . Biligde bedüdrek negü bar adın?
B ü g i a y ı r d ı insanı hayvandan,
Kamu bolgu nenke bolur belgü ten,
Bilgiden daha b ü y ü k b a ş k a ne v a r ?
Kiçigde bedügince ol bolgu ten.
B ü t ü n olacak şeylerin (kendi) belirtisi olur, Ukup ttrjlayu al kişi arbuzı'
K ü ç ü k l ü k t e n b ü y ü y ü n c e y e kadar (kendi) belitisi olur. Dinleyerek a n l a m a ğ a çalış, i n s a n l a r ı n k a r p u z u !
114 A. DILÂÇAR
KTJTÂDGTJ B Î L İ G İ N C E L E M E S İ 115

Eşitmek ked ol sözlemekte körü. eğin — sırt eşitmek = işitmek, dinlemek


Dinlemek elbette s ö y l e m e k t e n ü s t ü n d ü r . emgemek = zahmet, sıkıntı çekmek k ö r ü — göre fazla, üstün
k ü ç — güç, zor, zulüm sav — yer, toprak
Eşitmek bile boldı bilge kişi. tüz = düz, dürüst ıt = it, köpek
yonghg = hareket eden, yürüyen. tuş = bir şeyin karşısı
Dinlemekle insan bilgin olur.
barca = b ü t ü n kayda = nerede
Sozüg sözlemese sav ahun sanı, il — yurt, memleket anuk = hazır, orada
yut — yıkım, felâket baldu = balta
Bakır böldı tildin çıkarsa anı.
sav = kıssa, özdeyiş sakçı = koruyucu, sakla yıcı
S ö y l e n m e y e n s ö z ü yerdeki a l t ı n san,
bağırsak — merhametli, acıyıcı urmak — vurmak
B a k ı r olur dilden ç ı k a r ı r s a n onu. Bayat = Tanrı bcrge = kamçı
Ödürmek — seçmek bütmek = bitmek, yara kapanmak
Kör, arslan bolu birse ıtka başı, kişemek = kösteklemek terk = çabuk, tez
bu U barça arslan bolur Öz tuşı. kılk/kıhk — gidiş, huy sökmek ~ yarmak, y ı r t m a k
B a k , aslan itlere b a ş oluverirse, yılkı = hayvan açıg — acı
bedrürek = daha büyük bitimek = yazmak
B ü t ü n itler arslan olur k a r ş ı l a r ı n d a k i n e .
adın = başka kodmak = koymak
Tanuk kayda bolsa bu hüccet anuk. ukmak = anlamak bügü /bükü = hakîm
tınlamak = dinlemek ozakı ~ önceki
T a n ı k nerede ise h ü c c e t o r a d a d ı r .
arbuz — karpuz timek — demek, söz etmek.
ked = elbette; pekitme edatı
Kılıç baldu boldı bu il sakçısı.
K ı l ı ç , balta yurdun koruyucusu oldu.
III. bölüm (bap XXXIX -LXVII, beyt: 3187-4933)
Urup berge başı büter, terk söner,
Odgurmış'a mektup yazmak için, bey, divit k â ğ ı t istedi. Sözüne T a n r ı adını
Tilin sökse bütmez açığı yılın.
anarak b a ş l a d ı , O d g u r m ı ş ' m erdemlerini, zekâsını, anlayışlı o l d u ğ u n u i ş i t t i ğ i n i ve
Vurulan k a m ç ı n ı n b a ş ı ( y a r a s ı ) k a p a n ı r ç a b u k , söner. memnun o l d u ğ u n u söyledi. Sonra sözlerine şöyle devam etti: "Sana Ögdülmiş'i
Dilin y ı r t t ı ğ ı ise k a p a n m a z , acır y ı l l a r c a . g ö n d e r i y o r u m , onunla birlikte bana gel. ibadet için tek b a ş ı n a d a ğ a çıkmışsın, fa­

Bitip kodmasa erdi bilge, bügü, kat b u ibadet uzun s ü r m ü ş . Gel burada y a ş a ; akraba akrabadan f a y d a l a n s ı n . Bilgi
edin. Bilgisiz olarak edilen ibadetten fayda gelmez. İ k i t ü r l ü insana insan derler:
Bizinde ozakıg kim erdi tigü?
biri öğreten, ö b ü r ü öğrenen. Ü ç ü n c ü t ü r ü h a y v a n d ı r , bundan k a ç ı n . Bilgisizin iba­
Y a z ı p k o y m a s a l a r d ı bilgeler, hakimler,
detinden, bilgüinin u y u m a s ı n ı n s e v a b ı daha ç o k t u r . K ö y ve şehir içinde y a p ı l a c a k
Bizden öncekilerden k i m s ö z edebilirdi?
çok ibadet v a r d ı r . Gel, halka f a y d a l ı ol. Y e t i m , dul, güçsüz, k ö r , k ö t ü r ü m , topallara

SÖZLÜK
y a r d ı m etmek, fakirlere para d a ğ ı t m a k da ibadettir. B a ş k a l a r ı n a faydan dokunsun,
gel! F a r z n a m a z l a r ı n ı da cemaatla k d . Gel, halk t o p l u l u ğ u n d a n uzak kalma". B e y ,
pend (Fars.) = öğüt uruglug — soylu y a z d ı ğ ı b u mektubu veziri Ogdülmiş'e verdi. O da onu alıp evine g ö t ü r d ü ve y a t t ı .
kabg = katı, sıkı urug — soy
tatıg = tat, ' Lezzet nerj = mal, ş e y Turna torku kalkan kötürdi usun,
tapınmak = hizmet etmek terj = denk, eşit, kendi; iyelik eki
Yaruk yüz küler teg yarudı ajun.
yanut = karşılık, y a n ı t bedümek — büyümek
tapug = hizmet tirmek ~ dermek (Güneşin) fışkıran k a l k a n ı ( y ü z ü n ü örten) ipek k u m a ş ı omuzuyla sıyırıp a t t ı ,
tümen = 10000 n e l ü k — niçin, neden
G ü l e r parlak y ü z gibi acun ışıdı.
tümen mirj = 10000 X 1000 yalrjuk = insan
asıg — fayda tadu = insanın tabiatı
törütmel = yaratmak SÖZLÜK
emgek = emek
ıdmak = salmak İdi = sahip, T a n r ı turna = fışkıran uşun = omuzun ucu
çm — doğru, dürüst torku — ipek kumaş
öliig — ölü boguz — boğaz kotiirmek = sıyırıp atmak yarumak — ışımak
116 A. D l L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 117

Sabah olunca Ö'gdülmiş k a l k t ı , atma binip d a ğ a çıktı, O d g u r m ı ş ' m k a p ı s m ı kendisini sana çok s e v d i r m i ş ; onun için bu a y ı p l a r sana erdem gibi görünmüş. Â d e m
çaldı. Odgurmış ibadetini b ı r a k a r a k geldi k a p ı y ı a ç t ı , Öğdülmiş'le kucaklaşarak cennette g ü n a h işleyince T a n r ı bu d ü n y a y ı ona zindan y a p t ı . B u d ü n y a n ı n saadeti
öpüştü, onu içeri aldı, a k r a b a l a r ı n ı sordu, niçin d a ğ a çıkıp y a n ı n a geldiğini anla­ insanı T a n r ı ' d a n uzaklaştırır. D i n için asıl y ı k ı m budur. A l ç a k gönüllülük ancak fa­
mak istedi. Ogdülmiş onu özlediğini, onun d ü n y a d a n çekilmiş y a ş a m a s ı n ı a r t ı k is­ kirlikle sağlanabilir. D ü n y a malını toplamak neye y a r a r ? D ü n y a y a çıplak gelmiş
temediğini, şehre inmenin doğru olacağını bildirdi. B ö y l e c e m ü n a z a r a b a ş l a d ı : olan insan bu d ü n y a d a n yine çıplak gidecektir. D ü n y a y ı gönenince dini y ü z ü s t ü

Ö G D Ü L M İ Ş : İnsan kendi isteği ile yol y ü r ü r s e s ı k ı n t ı ç e k m e z . Niçin kendine b ı r a k ı r . B u d ü n y a malının üç niteliği v a r d ı r : O, y a helâl, y a şüpheli, ya da h a r a m d ı r .

böyle eziyet ediyorsun? H a y a t ı n ucu nimet ise, dibi mihnettir; başı mihnet ise, sonu nimet olur. Akıllı ve ağır­
başlı insan, gelecek olanı hazırlar. B u d ü n y a misafirhanesinde çok fazla şey aranmaz.
O D G U R M I Ş : Dinimin esenliğini, kendimin k u r t u l u ş u n u b u yolda g ö r d ü ğ ü m
Y e r y ü z ü n d e k i b ü t ü n t a d ı m ve eğlence şu üç ş e y d e n o l m a d ı r : 1. Y e m e k - i ç m e k , 2. erkeği
için. Dünya işleriyle u ğ r a ş a n kimse ibadet ve ahiret işini yerine getiremez.
avutan kadm, 3. sağlıkla y a ş a m a k . B u n l a r ı n en gerekli olanı, sağlıkla y a ş a m a k t ı r .
Ö G D Ü L M İ Ş : İnsan, h a y a t ı n d a kendini y ü k s e l t m e k ve a d ı n ı y a ş a t m a k için Y e m e k - i ç m e k zevki üç p a r m a k l ı k boğaz içindir (bu tatgın üç emek boguzka turur).
başkalarına faydalı olmalıdır. Evlenmeli ve çoluk çocuk sahibi olmalıdır. Ö l d ü k t e n K a d m zevkini de sıkıntı izler. Y e r y ü z ü n d e insanı ü ç d ü ş m a n bekler: I . D ü n y a n ı n ken­
sonra evlâdı kalan bir baba için " y a ş a m ı y o r " denemez. di, 2. g ö v d e , 3. ş e y t a n . Ş e y t a n din hırsızıdır. G ö v d e ise t a m bir av köpeğine benzer;
semirirse sahibinin h a k k ı n ı t a n ı m a z , azar. Y a ş a m ı n b ü t ü n ü tam üç gün s ü r e r : D ü n ,
O D G U R M I Ş : Eğer çoluk çocuk i y i ve h a y ı r l ı olursa, bu iş senin dediğin gibi
b u g ü n , y a r ı n ; bundan ötesi birkaç d ü ş ve gecedir. B u n d a n b a ş k a daha ne varsa onu
olur. Fakat evlât hayırsız çıkarsa, hayatta seni inletir. Çoluk çocuk insana d ü ş ­
y a ş a m sayma, ister şeker, helva,ister arpa, d a r ı , y e m i ş olsun, doyup yatan sabah yine
mandır, küçücük bir sineğin kocaman file d ü ş m a n o l d u ğ u gibi. D ü ş m a n k ü ç ü k t ü r
aç kalkar (şeker, helva yigli, ya arpa, ü r ü r , todup yatsa, tanda yana aç turur). Geçmiş
diye onu hiç küçümsememeli.
ile gelecek arasını bir d ü ş ü n , y a ş a r k e n sesini bu kadar y ü k s e l t m e (keçürmiş keç.ürgü
Ö G D Ü L M İ Ş : Doğru, insanı dalgı uykusundan u y a n d ı r a n d ü ş m a n d ı r . İ y i insa­ ara bir tüşün, tirilikke munça bedütme ünün). Y a ş a m l a ö l ü m a r a s ı n d a k i bir karış yolda
nın düşmanı belli olur. D ü ş m a n ile çarpışa çarpışa i n s a n ı n a d ı b ü y ü r . F a k a t unutma, k o p a r ı l a n bu g ü r ü l t ü değer m i ?
cefa edenlere karşı ses ç ı k a r m a d a n vefa g ö s t e r m e l i s i n ; sana k i m söverse onu ö v m e -
lisin. Can yakıcıları bağışlamalısın, din yolu budur. D a ğ d a n i n d ü n y a y a katd. T e k Ö G D Ü L M İ Ş : Y a z ı k l ı kulunu T a n r ı daima y a r l ı g a r . D a ğ a ç ı k m a k gerekmez.
başına burada kapanmaktan ne fayda umuyorsun? Sen erinci, isteği ve ergiyi gözün­ B ü t ü n halk işini b ı r a k ı p d a ğ a çekilirse, d ü n y a bozulur, insan soyu yok olurdu. Ahiret
le görmedin, gümüşe, altına sahip o l m a d ı n . Ne buldun k i sonra ondan v a z g e ç t i n ? d a ğ d a değil, d ü n y a d a , y e r y ü z ü n d e k a z a n d ı r , insanlar a r a s ı n d a y a ş a m a k l a . Tanrı
Erkek o kimsedir k i , bir isteğini bulur ve ondan m e r t ç e y ü z ç e v i r i r . b ü t ü n bu halk için i k i ev y a r a t m ı ş t ı r : B i r i cennet, ö b ü r ü cehennem. K u l a da i k i göz
ve i k i kulak v e r m i ş t i r ; biri ile d ü n y a y a bakarsa, ö b ü r ü ile ahirete b a k m a l ı d ı r . T a n r ı
O D G U R M I Ş : İsteğin nedir, ne y a p m a m ı istiyorsun?
kula iki de el v e r m i ş t i r ; birini bu d ü n y a için k u l l a n ı r s a n , ö b ü r ü n ü ahiret için kullan.
Ö G D Ü L M İ Ş : B e y seni gereksiyor. Çağrıcı olarak beni y o l l a d ı , (mektubu ve¬ İ k i "dünyayı da T a n r ı y a r a t t ı , birini bulunca k o ş , ö b ü r ü n ü de ara. T a n r ı , kulunu
rir). acıkan ve doyan y a r a t ı k olarak d ü n y a y a koydu; yemek ve giysi y a ş a n t ı ilâçlarıdır.
Helâl d ü n y a azığı bulmak gerek. Y a l n ı z ibadete g ü v e n e r e k , ibadette aşırılığa gitme­
O D G U R M I Ş : (mektubu okuduktan ve bir süre d ü ş ü n d ü k t e n sonra) B a n a bir
meli. B u n l a r ı cevapla, kanarsam seni b ı r a k ı p geri d ö n e r i m .
akd öğret; ne y a p m a l ı ?

Ö G D Ü L M İ Ş : Bey, t ü z e l i ve h a k t a n ı r bir beydir. B ö y l e bir insanın y ü z ü n ü gö­ O D G U R M I Ş : (başını elleri a r a s ı n a alıp bir süre d ü ş ü n d ü k t e n sonra): E y kar­
ren kutlu olur. Doğruluğa dayanan yasa bu g ö k ü n d i r e ğ i d i r . G ö n ü l k i m i severse, deş sana zahmet oldu ama gönlüm, a n l a t t ı ğ ı n işi b e ğ e n m e d i , ondan çekiniyor. G ö n ­
göz daima onu görür; göz nereye bakarsa, orada o u ç a r . B e y seni g ö r m e k istiyor; l ü n beğenmediği işe girmek tehlikelidir. Beni özürlü g ö r m e n i dilerim. K e n d i n i T a n r ı
"gidelim" demekten b a ş k a bir sözüm yoktur. B a n a d a n ı ş t m , fikrimi sordun. İ y i , k u l l u ğ u n a v e r m i ş bir kimsenin, insana kulluk etmesi y a k ı ş ı r m ı ? Sen şehre d ö n ,
ben bu işte kendi y a r a r ı m ı d ü ş ü n m ü y o r u m . D a n ı ş m a d a kendi y a r a r ı n ı düşünenlerle gerektiğinde ben seni arar bulurum.
görüşmek doğru değil. B e n h a l k ı d ü ş ü n ü y o r u m . K a l k , şehre inelim, insanlara k a r ı ş ,
Ö G D Ü L M İ Ş : B e n seni zorlamam. A m a , beye bir cevap yaz, beni u t a n d ı r m a .
onlar gibi y a ş a , M ü s l ü m a n l a r a f a y d a l ı ol, onların işini gör, cennette yerin olur.
O D G U R M I Ş : (divit, k â ğ ı t alarak beye mektup yazar): T a n r ı adiyle, ey bey!
O D G U R M I Ş : ( d ü n y a n ı n akıbetini temsil eden O d g u r m ı ş , d ü n y a n m a y ı p l a r ı n ı ,
T a n r ı ' y a ö v g ü olsun. O birdir ve v a r d ı r . Y e r i , göğü O y a r a t t ı . Y a r a t t ı ğ ı kubbe evin
yani kusurlarını uzun bir monologla a n l a t ı r : Odgurmış, d a l g ı d a n u v a n m ı ş , gerçeği
iç! b a l ç ı k t a n y a p ı l m ı ş t ı r ve k a r a n l ı k t ı r : valini i'."mm egı-mm gii>-ü bu çvi guucj ile
aıııaımş demektir, odgurmakjodgarmak = d ü ş ü n c e sonunda anlama): B u dünya
a y d ı n l a t t ı . A l t ı kara toprak ile mavi sudur, ü s t ü s ü z ü l m ü ş yel ile ateştir. Bey'e d u a c ı
118 A. DILAÇAR KUTADGÜ BILIG INCELEMESI 119

olarak bu mektubu y a z ı y o r u m ; ey tez anlar insan, sana s e l â m eder, sağlık d ü e r i m . B ö y l e olunca Ögdülmiş uyudu, sabaha k a r ş ı başını k a l d ı r d ı ,
B a n a b a ğ ı ş l a d ı ğ ı n mektubu okudum, f e r m a n ı n d a y a z d ı öğütleri ö ğ r e n d i m . F a k a t
Togardın butıklandı ot teg yalın,
d ü ş ü n d ü m , ben oraya gidersem, saydığınız iyiliklerin a r k a s ı n d a n k ö t ü l ü k l e r gelecek.
Yarudı yanı yüz açar teg kelin.
Ç ü n k ü , bir kere ben istediğiniz hizmet ve g ö r e v l e r i bilmiyorum. Bende görenek,
Kopa keldi örlep sıta kalkanı,
d ü z e n bilgisi (törü toku) yok; bu bilgiden yoksun olan görev alamaz. Sonra, şu ü z ü c ü
Ajun menzi boldı örün erdini.
d ü n y a beni ç o k üzecektir. K u l u n kula kulluk etmesi y a k ı ş m a z . E l i m d e olan şeyler,
D o ğ u d a n dal budak saldı ateş gibi alev,
yiyecek ve giyecek bana yeter. B u n l a r ı yaradan T a n r ı m bana eksik etmez. B e n ö-
A y d ı n l a d ı gelin, y ü z ü n ü yeni açmış gibi.
lümsiiz bir y a ş a m isterim, i h t i y a r l ı ğ ı olmayan bir gençlik isterim, daima diri ve sağ
olmak isterim, t ü k e n m e z bir zenginliğe sahip olmak isterim. B u d ö r t i s t e ğ i m i sağla­ K o p a geldi y ü k s e l e r e k güneşin ışınlı k a l k a n ı ,
y a c a k g ü c ü n ü z varsa, gelir size kulluk ederim. B u gidecek can bir emanettir, emanet D ü n y a n ı n benzi oldu ak cevher gibi.
olan bir ş e y b a ş k a s ı n a b ı r a k ı l m a z . E y beyim, d a l g ı d a olma, burada ben sana d u a c ı
o l a y ı m , sen kendine f a y d a l ı ol, sana ve bana insanlardan fayda yoktur. Beni kendi SÖZLÜK

halime b ı r a k (mektubu tamamlar, k a t l a y ı p b a ğ l a r , Ögdülmiş'e verir ve der): B a k , togar = doğu örü = cevher akı

s ö z ü m ü y a z d ı m , sana a n l a t t ı k l a r ı m ı da bunlara k a t a r s ı n , beni kendi halime b ı r a k . butıklanmak = dal budak salmak erdini = iri inci, cevher
ot = ateş rumî k ı z = mecaz olarak, batmakta olan gü-
Sen elçisin, elçi işittiği sözü olduğu gibi a n l a t ı r s a ona ö l ü m ve ceza yoktur.
yalın = alev n e ş , batı güneşi

Ö G D İ J L M T Ş : Söylediğin sözlerin hepsini i ş i t t i m . Ş i m d i bana izin ver, mektubu­ yarumak = ışımak, aydınlamak kırtış — y ü z rengi, beniz, deri
y a n ı = yine kalık = göle, hava
nu beye g ö t ü r e y i m , fakat, i y i biliyorsun, o beni buraya gönderecektir. Sen oraya git­
örlemek = y ü k s e l m e k örj = renk
m e d i k ç e o rahat edemeyecektir.
sıta = güneş ışını, mızrak yün = yün, yün tüyü

O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , b ö y l e s ö y l e m e . Ben oraya gitmem. Zahmet edip yine Güneş b ö y l e d o ğ d u k t a n sonra Ö g d ü l m i ş k a l k t ı , giyindi, saraya gidip beyin hu­
b u r a y a gelme. zuruna çıktı ve cevap-mektubu ona sundu. B e y , mektubu okuduktan ve Ögdülmiş'i
Ö G D Ü L M İ Ş : Sana söyleyecek b a ş k a sözüm yok. A r t ı k gidiyorum. dinledikten sonra, ü z ü n t ü s ü n ü bildirerek "ben ona ipek g ö n d e r d i m , o ise diken işle­
miş" (ayar torku ıdıım, tiken çiknemiş; çiknemek = sıkı dikmek, teli sıkı işlemek)
O d g u r m ı ş k a r d e ş i n i uğurladı. O da atma binerek geri d ö n d ü . O a k ş a m evinde
dedi. V e hemen şunu ekledi: "Ama d o ğ r u s ö y l e m i ş , d o ğ r u söz sert ve kırıcı (irig)
dinlendi,
olur, z a r a r ı yok."

Yaşık yirke yandı, yüzin kizledi, A z sonra bey yine Odgurmış'ı g ö r m e k istedi ve bey olarak d a ğ a , onun y a n m a
Kalık menzi kiş teg bolup örledi. gitmeyi d ü ş ü n d ü . F a k a t Ögdülmiş bunu uygun bulmayarak, kendi gidebileceğini
bildirdi. B u n u n üzerine bey, O d g u r m ı ş ' a ikinci bir mektup y a z d ı : "Esirgeyen ve yar-
Acun türtti yüzke kömür teg bodug,
hgayan T a n r ı adiyle. E y olgun insan, bey seni çok ö v e r e k , sağlık dileyerek sana se­
Körür köz yumuldı, udıdı odug.
l â m g ö n d e r i y o r . Mektubunu okudum, k a r d e ş i n i n a n l a t t ı k l a r ı n ı da dinledim. F a k a t
G ü n e ş yere d o ğ r u eğildi, y ü z ü n ü gizledi, benim s ö z ü m ü de dinle. K a l k buraya gel, halk a r a s ı n a k a r ı ş , helâl d ü n y a m a l ı kazan,

G ö k ü n benzi samur gibi belirdi. açları doyur, ç ı p l a k l a r ı giydir. T a n r ı ' n m k u l l a r ı n a f a y d a l ı ol. B e n seni M ü s l ü m a n l a r ı n
f a y d a l a n m a s ı için buraya ç a ğ ı r ı y o r u m , hem de ü s t e l e m e ve direnme ile, ç ü n k ü fay­
D ü n y a y ü z ü n e k ö m ü r gibi boya s ü r d ü , dasız kimse diriler a r a s ı n d a bir ö l ü d ü r . B u sözü ş i m d i yeter say, akla ve bilgiye kar­
G ö r ü r gözler yumuldu, u y a n ı k l a r da u y u d u . şı direnme. D a h a b a ş k a ne gibi s ö y l e y e c e ğ i m varsa, k a r d e ş i n e emanet ettim, ondan
işiteceksin" (mektubu m ü h ü r l e y i p katlar, b a ğ l a r , Ögdülmiş'e verir ve der:) Ög­
SÖZLÜK. d ü l m i ş , bunu g ö t ü r k a r d e ş i n e ver, bildiklerini de ağızdan söyle, daha ne gerekiyorsa
yap, gayret et, onu şehre getirmeye çalış."
yaşık = güneş örlemek = belirmek
yanmak = yana dönmek, alçalmak türtmek = sürmek, sıvamak
Ögdülmiş mektubu aldı, evine gitti, a k ş a m oldu,
kalık — gök, bava bodug = boya
merdiz — beniz udımak — uyumak Yüzin kizledi yirke rumî kızı.
kiş = samur odug — dinç, u y a n ı k Ajun kırtışı boldı zengi rengi.
A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 121
120

Kalık bütrü tuttı kara kuş öni, lar. Birinci t ü r ü daha iyidir. T ö r e , yol ve y ö n t e m i bilmek gerekir, erken k a l k m a l ı ,
Ajun barça toldı kara kuş yürji. alçak gönüllü, kurumsuz olmalı; her işi ç a b u k ve vaktinde y a p m a l ı ; gözü, k u l a ğ ı
tetikte b u l u n m a l ı ; dilini tutak, akıllı ve doğru adam, iyi huylu olmalı. İ y i görevli
Y ü z ü n ü yere gizledi r u m î kızı,
ç a b u k y ü k s e l i r . U ş a k l ı k t a n (ayakçı) y ü k s e l m e k için alt a ş a m a l a r ş u n l a r d ı r : 1. İ y i
D ü n y a n ı n y ü z ü zenci rengi gibi oldu.
nişancı ve gözü pek ise görevli, o k ç u ve y a y c ı (ok yaçı). olur; 2. g ü v e n i l i r , d o ğ r u bir
H a v a t a m a m ı y l e tuttu k a r a k u ş rengini, kişi ise m ü h ü r d a r (tamgaçı) olur; 3. temiz ve güzel y ü z l ü ise içki d a ğ ı t a n (idişçi) olur;
B ü t ü n d ü n y a doldu k a r a k u ş t ü y ü y l e . 4. y a z ı ve hesap işlerinden anlarsa hazinedar (agıçı) olur; 5. anlayışlı ve kalem sahi­
Ögdülnıiş y a t t ı , uyudu, sabaha k a r ş ı , bi biri ise yazman (bitigçi) olur. Genel olarak, g ö r ü l m e y e c e k şeylere bakmamak,
sözü kısa ve öz söylemeli, beyin ö n ü n d e elleri k a v u ş t u r m a l ı , a y a k l a r ı b i t i ş t i r m e k ,
Kara lün kötürmiş etekin örü,
sağ eli sol elin ü s t ü n e k o y m a l ı , k a p ı d a n girerken önce sağ a y a ğ ı a t m a l ı , bir ş e y sunar­
Yaşık koptı yirdin kötürdi başın, ken elleri aşağı s a r k ı t m a k , i k i diz üzerine ç ö k m e k , sonra eli uzatıp sunmalı. B u yolda
Yaruk yüz küler teg yirişti tişin. i y i iş gören y ü k s e l i r . A ş a m a l a r ş u n l a r d ı r : 1. Hil-başı ( t a k ı m başı), 2. on-otag (on çadır
k o m u t a n ı ) , 3. sü-.başı (ordu k o m u t a n ı ) , 4. il-başı ( v i l â y e t , eyalet valisi), 5. hacib
K a r a r d ı k gece y u k a r ı k a l d ı r m ı ş t ı eteğini,
(mabeynci; T ü r k ç e s i : tayaıju), 6. agıçı (hazinedar), 7. ılımga (sır k â t i b i ) , 8. öge (saray
Güneş y ü k s e l d i yerden, başını k a l d ı r d ı ,
d a n ı ş m a n ı ) , 9. kök-ayuk (alçak g ö n ü l l ü ve ulu baş d a n ı ş m a n ) , 10. ınanç-beg (inal,
A y d ı n , güler y ü z gibi dişlerini gösterdi.
mutemet), 11. çagrı-beg (doğan beyi), 12. tigin-beg (köle beyi), 13. çavh-beg ( ü n l ü bey),
14. yavgu ( y ü k s e k idareci), 15. yugruş (bakandan bir a ş a m a aşağı), 16. il-beg (içişleri
SÖZLÜK
b a k a n ı ) , 17. er-ögi (vezirden bir a ş a m a aşağı, tek bir kişinin sanı), 18. vezir ( b a ş b a k a n ) .
tün = gece yirişmek = çıplak olarak göstermek
B a y a ğ ı tapugçülar da töşekçi (döşekçi), kuşçu (kuşçu), aşçı (aşçı) gibi a d a m l a r d ı r .
örü = y u k a r ı tiş = diş
yaruk = aydın
F a k a t k u l nekadar yükselirse y ü k s e l s i n , kulun a d ı yine kuldur. Ş u üç ş e y e dikkat
etmelidir: 1. Y a n a r ateş, 2. akar su, 3. beylerin ü n ü , sanı. Ş u üç ş e y d e n de uzak dur­
Sabah olunca Ögdülmiş a t ı n a binip yine O d g u r m ı ş ' a gitti. Onun evine yakla­
m a l ı : 1. beylik taslama, 2. yalan, 3. açgözlülük. Görevliler dedikodu y a p m a m a l ı ,
şınca a t ı n d a n indi ve y ü r ü y e r e k evine y a k l a ş t ı , k a p ı y ı çaldı. Odgurmış ibadetini
d o ğ r u y u gizlememeli, y ü k s e k sesle g ü l m e m e k , b a ş k a l a r ı bakarken t ı r n a k kesmemek.
b ı r a k a r a k hemen k a p ı y ı açıp k a r d e ş i n i içeri aldı.
Ş u ü ç ş e y g ö r e v l i n i n başını y i y e b ü i r : 1. Beylerin sözünü tutmamak, 2. g ü v e n i k ö t ü y e
O D G U R M I Ş : E y k a r d e ş i m , niye yine zahmet ettin? Sana son s ö z ü m ü s ö y l e ­ kullanmak, 3. uygunsuz işler g ö r m e k . İ ş t e bey b ö y l e , g ö r e v l i de ö y l e olur. B e n söy­
miştim. Niçin benu bu işe zorluyorsun? ledim, sen dinledin, görevde nasıl b u l u n a c a ğ ı n ı iyice öğrendin.
O D G U R M I Ş : E v e t , b u sözleri dinledim. Sana soracak bir sözüm daha var.
Ö G D Ü L M İ Ş : K a r d e ş i m , bana g ü c e n m e , beyin b u y r u ğ u ile geldim. Sana ondan
B e n beyin hizmetine girmek için şehre inersem her gün onun kapısına gitmek gereke­
bir mektup var (mektubu verir).
cek. Orada i n s a n l a r ı n d o s t l u k l a r ı n ı nasıl t a n ı y a b i l e c e ğ i m ? Onlarla i l i ş k i m nasd ol-
O D G U R M I Ş (mektubu okuduktan sonra): K a r d e ş i m , senin ne eksiğin var k i m a k d ı r ? B u n u da anlatırmısın ?
bey bu kadar direniyor? Ö G D Ü L M İ Ş : K a p ı d a k i insanlarla i y i geçinmek, onlarla k a r d e ş , dost olmalı.
Oradaki insanlar ü ç sınıftır: 1. Senin b ü y ü k l e r i n ; bunlara saygı göster. 2. Sana denk
Ö G D Ü L M İ Ş : Şehir ve kasabalarda b i r ç o k iyilikler v a r d ı r . Orada da çalışarak
olanlar; bunlarla d o s t ç a geçin. 3. Senden sonra gelen k ü ç ü k l e r ; bunlarla ciddî ol,
Tanrı k a y r a s ı n a erişir ve ödüllenebilirsin. Gel şehire inelim.
d ü ş m a n l ı k kazanma. K a p ı d a k ö t ü a r k a d a ş edinme, ç ı k a r ı n için dostluk etme. Dost
O D G U R M I Ş : G ö r e v e girmek ve ö d e v alabilmek için gereken t ö r e y i , göreneği, y a da a r k a d a ş denen adam, sevinç ve k a y g ı d a , i y i ve k ö t ü zamanlarda insana fayda­
yollan bilmem. lı olan kimsedir. T u z ve ekmek yedir ve g ü l e r y ü z göster; bu i k i d a v r a n ı ş i n s a n ı ken­

Ö G D Ü L M İ Ş : B u iş sandığın kadar güç değüdir. İ n s a n bilmediğini öğrenebüir. dine ısındırır. İ k i y ü z l ü d ü ş m a n v a r d ı r : 1. D i n d ü ş m a n ı ; bu kâfirdir. 2. Ç ı k a r y ü z ü n ­


den d ü ş m a n ; bunlarla barışabilirsin, fakat din d ü ş m a n ı iJe uğraş ve ç a r p ı ş . Ş u i k i
O D G U R M I Ş : B u görevler nelerdir ve nasd y a p d ı r ? Anlat b a k a l ı m .
t ü r l ü insandan uzak dur: 1. K a r a ç a k c ı ve söz taşıyıcı, 2. i k i y ü z l ü , çıkarcı. Sen ken­
Ö G D Ü L M İ Ş : Ş i m d i beni dinle. (Balasagunlu Yusuf, b u m ü n a z a r a d a devlet dine s a y g ı gösterilmesini istersen, b a ş k a l a r ı n a saygı göster. G ö n ü l sırrını herkese aç­
ö r g ü t ü n ü ve hizmet d ü z e n i n i , y o l ve y ö n t e m i n i inceden inceye a n l a t m a k t a d ı r ) , i k i ma, her işe el sokma, dedikoduya u y m a . Sana "siz" direne "siz", "sen" direne de
t ü r l ü tapugçı (görevli) v a r d ı r : 1. Ç o c u k k e n g ö r e v e girenler, 2. sonradan g ö r e v e alman- "sen" de.
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 123
122 A. D t L Â Ç A R

O D G - U R M I Ş : B u sözleri dinledim, iyi. Ş e h r e gidersem halk a r a ş m a k a r ı ş m a k , h h e l â l olmalıdır. Zina işlemerneye de çalış, bozgunculuk e t r a f ı n d a da d o l a ş m a . Çift­
onlarla ilişki kurmak nasd o l m a l ı ? B u n u da a n l a t ı r m ı s m ? çilerin elleri geniş olur, onlar T a n r ı n ı n v e r d i ğ i n d e n harcarlar. Bunlara k a t ı l , onlara
O G D U L M İ Ş : Kara budun (avam) denen alt toplumun niteliği ve huyu t a m a m ı y - g ü l e r y ü z göster. 9. Sofıcıiar (satıgçılar): Bunlar mal alıp satarlar, alışveriş yapar,
Ie başkadır. Görgüsüz olur. İlişkilerinde t ö r e ve görenek yoktur. Onlarla i y i davran, k a z a n ç peşindedirler. D o ğ u d a n b a t ı y a kadar d ü n y a y ı dolaşır, istediğini bulur sana
ama a r k a d a ş l ı k etme. B o ğ a z d a n b a ş k a bir k a y g d a r ı yoktur. B u alt toplumun k a r n ı getirkler: T ü r l ü ipekler, kara samur k ü r k ü gibi. Orta Çin ( H ı t a y ) k e r v a n l a r ı inci di­
doyarsa, ileri geri k o n u ş m a ğ a b a ş l a r ; iyice sıkıya alınmazsa, baş k a l d ı r ı r , sözünü ge­ zileri getirir. S a t ı c d a r m k a z a n ç ve y i t i m (asıg-yas) h e s a p l a r ı çok incedir, dikkatli
çirmeye çalışır, kendini egemen g ö r m e k ister. Onların yiyecek içeceklerini eksik etme, ol. Bunlar çok yolculuk ettikleri için yolcularla, bunlarla, k e r v a n c ı l a r l a i y i geçin.
onlara karşı y u m u ş a k dil kullan ve çok k o n u ş m a . G ö r e v l i l e r d e n ve bey'in a d a m l a r ı n ­ 10. Hayvan yetiştirenler (igdişçiler): Ordunun binek a t l a r ı n ı , a y g ı r l a r ı ve y ü k hayvan­
dan başka, halk t o p l u l u ğ u n d a şu katmanlar bulunur (Balasagunlu Yusuf, önce açık­ l a r ı n ı bunlar y e t i ş t i r i r . A y r ı c a k ı m ı z , s ü t , y ü n , y a ğ , y o ğ u r t , peynir (kurul), yaygı
ladığı saray ve devlet örgütlerinden sonra, burada toplumun t ü r l ü k a t m a n l a r ı n ı say­ (yadım), keçe (kidiz) de bunlardan gelir. Bunlarda görgü ve bilgi aranmaz. Bilgisiz
m a k t a d ı r ) : 1. Ali oğulları (Alevî'ler), yani H z . Peygamberin soyu ve torunları. ve k a b a insanlardır, ama onlarla i y i geçinmeli, t a t l ı dil k u l l a n m a l ı . Onlara pek k a t ı l ­
Bunlara sevgi ve saygı göstermelisin, onların içini dışını a r a ş t ı r m a , kendilerine i y i ma. 11. El sanatları uzmanları (uzlar): Bunlar demirci (temürçi), ayakkabıcı (etükçı),
bak ve y a r d ı m d a bulun. 2. Bilginler (âlimler): b u n l a r ı n bügisi h a l k ı n yolunu a y d ı n ­ derici (kumaçı), cilâcı (sırçı), b o y a c ı (bedizci) ve o k ç u - y a y c ı (okçı yaçı) gibi orta halli
latır. Onları pek çok sev ve kendilerine saygı göster. Bilgilerini öğrenmeğe çalış, çün­ insanlardır. B u y a ş a r a bir sermayedir, onurla iyi ad k a z a n m a ğ a çalışmalıdır. E l sanat­
k ü onlar meşale gibidir, etraflarını a y d ı n l a t ı r l a r . K e n d i m a l ı n d a n onlara pay çıkar, l a r ı u s t a l a r ı ile tanış ve onlarla i y i geçin. 12. Fakirler ( ç ı g a y l a r ) : B u n l a r a dal ve iyi­
onları yedir, içir. Onları dinle. Bunlar b a ş a geçip s ü r ü y ü d o ğ r u yola götürsünler. 3. lik et. Onları yedir, içir, giydir; sana dua ederler. K a r ş ı l ı k olarak mal bekleme; on­
ife/cim/er(otaçdar): B ü t ü n h a s t a l ı k l a r a ve a ğ r d a r a b a k ı p i n s a n ı sağaltır, onulturlar. lara acı, ve i y i davran. İ ş t e , O d g u r m ı ş , şehre inersen, halk t o p l u l u ğ u n u n t ü r l ü kat­
Gerekli kimselerdir. Y a ş a m ve sağlık işi onlarsız olmaz. Bunlarla i y i geçin, onları m a n l a r ı n a giren bu gibi insanlar göreceksin. Herkesle i y i geçinmen gerekir.
kendine y a k ı n tut ve h a k l a r ı n ı gözet. 4. Efsuncular (muazzimler): Cin ve perilerin Ö G D Ü L M İ Ş (devamla): E ğ e r orada evlenmek istersen, çok dikkatli ol ve i y i
çarpışmasından ileri gelen h a s t a h k l a r ı bunlar sağaltır. B u gibi h a s t a l ı k l a r ı bunlara kız ara. K i m i alacaksan, soyu sopu ve ailesi de i y i olsun. Alacaksan, el değmemiş ve
okutmak gerekir. Efsuncularla i y i d a v r a n m a l ı . H e k i m , efsuncunun s ö z ü n ü b e ğ e n m e z , senden başka erkek y ü z ü g ö r m e m i ş olan bir aile kızı a l m a ğ a çalış, i ş t e sana i k i k o ş u l :
efsuncu da hekime değer vermez. Birinin sözüne göre ilâç alınırsa h a s t a l ı ğ a i y i gelir, 1. Evleneceksen, kendinden aşağı derecede biri ile evlen; kendinden y ü k s e k ailelere
ö b ü r ü n ü n sözüne göre de muska t a ş ı r s a n cinler senden uzaklaşır. 5. Düş yoranlar y a k l a ş m a , sonra onun kölesi olursun; 2. onda y ü z güzelliği arama, güzel huy ara.
(tüş y o r g u ç d a r ) : D ü ş yormak bir bilimdir. D ü ş görünce, yoran kimse onu iyiye çe­ Ş u ü ç t ü r l ü k a d ı n l a evlenme: 1. zengin k a d ı n , 2. güzel k a d ı n , 3. y ü k s e k soylu (urug-
virir, düş b ö y l e c e i y i çıkar ve insan sevinir. D ü ş k ö t ü ise, fakirlere sadaka vermek, lug) kadm. Ç ü n k ü zengin k a d ı n , m a l ı n a g ü v e n e r e k , dilini u z a t ı r , b a ş ı n a kakar; güzel
v ü c u d u onun k ö t ü l ü ğ ü n d e n kurtarmak gerekir. K ö t ü düş görünce T a n r ı ' y a s ı ğ m m a h . k a d ı n baş belâsı olup seni maskara eder; y ü k s e k soylu k a d ı n y ü k s e k t e n k o n u ş u r .
E y düş yoran kimse d ü ş ü i y i incele ve iyiye yor. D ü ş yoranlarla da i y i geçinmelidir. Sen namuslu, temiz kız (sakmık tişi) ara. B ö y l e birini bulursan, ö b ü r üç şeyi - zen­
6. Yıldız falcıları ( y u l d u z ç d a r ) : B u da bir bilim ve çok gerekli bir ş e y d i r , bu yd, ay, ginliği, güzelliği, soyluluğu - da onda bir arada b u l a c a k s ı n . K a d ı n ı n güzelliği onun
gün hesabı. Geometri (hendese) ve hesap (hesab) okumalısın, ç a r p m a (darb) ve b ö l m e h u y u ve d a v r a n ı ş ı d ı r (kılık). Sakmık tişi (sakıngan, iffet sahibi dişi) bulursan, ç a b u k
(taksim) o k u m a l ı ve kesirleri (kesir) öğrenmelisin. İ k i ile k a t l a m a y ı (tazif) ve ikiye davran ve onunla hemen evlen. B u evlilikten çocuk d o ğ a r s a , oğlunu ve kızını evde ye­
b ö l m e y i (tansif) de bilmelisin. Sonra s a y ı k ö k ü n ü (aded cezri) ele al, bundan toplama­ t i ş t i r , eğit, öğret, eğitimci i y i bir adam tut; bu işi b a ş k a ellere b ı r a k m a ; s ü t ninesi de
ya (cemi), a y ı r m a y a (tefrik) ve ö l ç m e y e (misahat) geç, yedi kat feleği (yiti kat felek) tutabilirsin. Oğlun y e t i ş i n c e k ı z al, kızını da ere ver. Oğlunu başıboş d o l a ş m a y a bı­
avucunda tut, cebir (cebr-ü mükabel) oku ve Eukleides'in (Oklides) kapısını çal. Y d - rakma. Kızını da ç a b u k evlendir. K a d ı n l a r ı daima evde koru; k a d ı n ı n içi, dışı gibi ol­
dız falcısı b u n l a r ı bilir, b u ve gelecek d ü n y a y ı birbirinden hesap ile a y ı r a r a k elinde maz. Y a b a n c ı y ı eve sokma; k a d ı n ı çok d ı ş a r ı y a ç ı k a r m a , ç ü n k ü k a d ı n l a r ı sokakta gö­
tutar. G ü n ve a y l a r ı n da kutlusu ve kutsuzu v a r d ı r . B u n u y ı l d ı z falcdarma sor, fakat ren göz onların gönlünü çeler; göz görmezse gönül arzu etmez. Yemekte, i ç m e k t e k a ­
dediklerine inanma. H e r ş e y i bden y a l n ı z T a n n ' d ı r . 7. Şairler (şairler): Bunlar söz d ı n l a r ı erkeklere katma, ç ü n k ü k a d ı n ı n aslı ettir (tişi aslı et ol). F a k a t k a d ı n a s a y g ı
dizen kimselerdir. İ n s a n l a r ı ö v e r l e r y a da yererler. B u n l a r ı n dili k ı l ı ç t a n daha keskin­ göster, ne isterse ver (ağır tut tişig sen, negü kolsa bir). E v i n k a p ı s ı n ı kilitli tut. K a d ı n
dir. Denizden, değerli t a ş , inci ve yakut ç ı k a r a n insanlara benzerler. B i r i n i överlerse zahmetle süren ve y e t i ş e n bir ağaca benzer; m e y v a s ı zehirdir, onlara k a r ş ı açlık duy­
onun ü n ü b ü t ü n y e r y ü z ü n e y a y ı l ı r , yererlerse insanın adı k ö t ü k a i n . B u nedenle on­ ma (cefa birle önmiş, igidmiş yıgaç; yimisi agu ol, ayar bolma aç). Binlerce ü n l ü kişi­
larla iyi geçin, ö v ü l m e k istersen b u n l a r ı sevindir, kendini b u n l a r ı n dilinden s a t ı n al. leri k a d ı n l a r diri olarak yere g ö m m ü ş l e r d i r (tişiler anıyirke kömdi tirig). E v d e k i hiz­
8. Tarımcılar ( t a r ı g ç d a r ) : Gerekli insanlardır. H e r canlı bunlardan f a y d a l a n ı r . Sen m e t ç i l e r e (dig asrakı) yivecek, içecek ver. onlara i r i davran. G ü r l e r i n e göre onlara
de bunlara y a n a ş A e a r t ı k b c ğ a z ve yiyecek için k a y g n a n ı n a . Boğazının ve sırtının ma- iş ver; güçlerinden y u k a r ı iş verirsen T a n r ı ' y ı k a r ş ı n d a bulursun. Ü z m e , can y a k m a ,
KUTADGU BlLÎG İNCELEMESİ 125
124 A. D Î L Â Ç A B .

(ogı) ver; diş kirası (tiş teri) da ver, k i d ı r d t ı (çogı = gürültü) kesilsin. Y e m e ğ e adam
onlar da Tanrı'mn kuludur. A l ç a k gönüllü ol, b ü y ü ğ e alçak g ö n ü l l ü l ü k yakışır. Geliri­
çağıran ve y e m e ğ e gidenler d ö r t t ü r l ü d ü r : 1. çağrddığı her y e m e ğ e gider, yer, fakat
ne göre giderini ayarla; doğru yoldan y ü r ü . E l i n darda ise b a ş k a l a r ı n a sızlanma. His­
seli işlere girişme ve b ö y l e işe mal y a t ı r m a . E v i n b ü y ü k , işlek yollara y a k ı n olmasm, b a ş k a l a r ı n ı evine çağırmaz, 2. y e m e ğ e gider, yer, kendi de onu çağırır, 3. çağrıldığı

taşan ırmağa k o m ş u olma, hisara y a k ı n oturma. B u üç k o m ş u l u ğ u n sana z a r a r ı do­ halde gitmez, kendisi de y e m e ğ e kimse ç a ğ ı r m a z , 4. y e m e ğ e gitmez, ama başkasını

kunur. E v almak istersen k o m ş u n u sor, yer almak istersen suyunu sor. E y k a r d e ş i m y e m e ğ e çağırır. B u sonuncu en iyisidir. İ ş t e y e m e ğ e çağrı konusu budur, O d g u r m ı ş .

Odgurmış, alt toplum dediğim işte budur, d a v r a n ı ş ı da b ö y l e d i r . B u n l a r ı anladmsa, E ğ e r insanlar arasına k a r ı ş m a k istersen b ö y l e davranman gerekir.
artık soracak bir şeyin k a l m a m ı ş t ı r . O D G U R M I Ş (uzun monolog halinde): B u d ü n y a d a uzun süre k a l m a y a c a ğ ı ­
O D G U R M I Ş : B u n l a r ı dinledim. F a k a t sana soracak bir ş e y i m daha var. Ben mıza göre, insanı bu kadar zahmetlere sokmak, mal toplatmak neye y a r a r ? insan
şehre inip insanlara k a r ı ş ı r s a m , onlara gidip gelirsem, beni y e m e ğ e çağırırlarsa, ben d ü n y a peşinden koşarsa ibadeti bir tarafa b ı r a k ı r . Ben şehre inersem daima insan­
de onları çağnırsam, yol ve görenek nedir, nasd gidilir, yemek yenir, nasıl çağırdır, larla u ğ r a ş a c a ğ ı m , ibadete v a k i t b u l a m a y a c a ğ ı m , D ü n y a y a y ü z ç e v i r i p , olanla ye­
şölene gitme töresi (aşka barma töresi) nedir? tinmeli. A r t ı k y a ş l a n m ı ş ı m , i h t i y a r l ı k t a y a p ı l a c a k işleri gençken y a p m a ğ a çalışmalı.
E y bey, sonunda elinde kalacak olan i k i bez parçasıdır. S ı c a k t a bu kadar terleyecek,
O G D U L M İ Ş : Y e m e k şöleni t ü r l e r i ş u n l a r d ı r : 1. D ü ğ ü n y e m e ğ i (küdenke aş),
s o ğ u k t a da bu kadar titreyecek ve sonunda i k i istek elde edeceksin. Bunlardan biri
2. sünnet yemeği (sünnet aşı), 3. ad, san alma aşı (at aşı), 4. d o ğ u m y e m e ğ i (togum
mal, ikincisi yurtta sözü geçen bir adam olmak. D ü n y a y ı yenen iskender, denizi
aşı), 5. arkadaş y e m e ğ i (koldaş aşı), 6. cenaze aşı (yog aşı)*. E ş , dost, a r k a d a ş y e m e ğ i n ­
y a r ı p aşan Musa, ölüleri dirilten İsa ş i m d i nerede? Y o k l a r ! B e n g ö n l ü m ü kurtara­
den başka şölenlere gitme. G ö n l ü n y a r a l a n ı r , k a l a b a l ı k olur, sarhoş olurlar, kavga
rak T a n r ı ' y a u l a ş t ı r d ı m . Y a l n ı z Onu istiyorum. Beni bırakın. T a n r ı m bana yeter
çıkar, yediğin içine sinmez. B o ğ a z n u sıkı tut, onun kölesi olma. Yemekte göreneğe
bir destektir. Giymek için koyun y ü n ü , yemek için de arpa aşı bana yeter. B u d ü n ­
göre davran. Senden b ü y ü k kişi y e m e ğ e b a ş l a d ı k t a n sonra elini uzat; ö n ü n d e ne var­
y a işini b ı r a k m a d ı k ç a insan ahiret işini yapamaz. B u h a y a t ı b o ş u n a harcama. B e y
sa sağ elinle al, ye, b a ş k a l a r ı n ı n l o k m a s ı n a dokunma. Sofrada b ı ç a k ç ı k a r m a ve ke­
benden hiç y a r a r l a n a m a y a c a k t ı r . Sevgili k a r d e ş i m Ögdülmiş, benim için kendini ü z ­
mik sıyırma. Obur (kovdaş) olma, yemeği ısır ve azar azar çiğne, yerken sofra üzerine
me.
sürünme. Ne kadar tok olursan ol, sana sunulan ş e y i al ve s u n a n ı memnun ederek
iştah ile ye, ev h a n ı m ı da seni görerek memnun olsun. İ n s a n gönlü incedir, o bir sır­ Ö G D Ü L M İ Ş : E v e t , şimdi ben gerçeğin yolunu a n l a d ı m , diyecek s ö z ü m kalma­
çaya benzer, kaba söz s ö y l e m e , kırılır. Y e m e ğ i ölçü ile ye; unutma, hastalık b o ğ a z ­ dı. Gerçeğe boyun e ğ i y o r u m ve oyunu b ı r a k ı y o r u m . Ş i m d i ben gideyim. B e n i m için
dan girer. Sana uygun olmayan şeyleri yeme. Gençsen soğuk şeyler kullan, k a n ı n bun­
T a n r ı ' y a dua et.
ları ısıtır. Yaşın kırkı geçmişse y e m e ğ i n i sıcak şeylerle ayarla. A l t m ı ş ı n ı aşmışsan,
soğuk şeylere y a n a ş m a . K u r u l u k ve s o ğ u k l u k artarsa, sıcak ve y a ş şeyleri hazırla. İ n ­ Ögdülmiş sözünü kesti, v e d a l a ş t ı , atma binerek şehre doğru yola çıktı. E v e va­
sanın doğal özelliği (tab = tabiat) kızıl, sarı, ak y a d a kara olur; b u n l a r ı n her biri ö b ü r ­ r ı n c a yedi, i ç t i ve d ü ş ü n c e y e daldı. Sonra,
lerine düşmandır. A z yemeli! " A z " adlı ilâcı al ve ö y l e y a ş a . R a h a t y a ş a m a k istersen
dil" adh eti ye. Y a ş l a n d ı ğ ı halde b u n l a r ı öğrenip olgun kişi (bügü) o l a m a m ı ş y a r a t ı k ­ Yaşık badı yüzke kara yüz bağı,
lara "insan " (kişi) değil, "hayvan" (yılkı) demelidir. B u s ö y l e d i k l e r i m yemek çağrısına Ajun toldı bütrü kara yir togı.
gitmek (aşka barmak) içindir. B i r de b a ş k a l a r ı n ı y e m e ğ e ç a ğ ı r m a (aşka okımak) ve bu­
Küjek yazdı rumi kızı örtti yüz,
nun yolları vardır. Y e m e ğ e konuk ç a ğ ı r m a k istersen, ev bark, sofra, tabak, minder,
Kara saç bodugı ajun toldı tüz.
yiyecek, içecek temiz (silig) olmalıdır. Sen çağrını geniş tut, gelen gelir, gelmeyen
gelmez. Kimsenin h a t ı r ı kalmaz. Herkese yiyecek, içecek y e t i ş t i r . İster arpa suyu Tükel zengi yüzi urundı kalık,
(Arap. fuka'), ister sofra suyu (Fars. mîzâb), ister bal suyu (Fars. cüleybin), ister gül Uçar tındı kodtı yorıglı yorık.
suyu (cülâb < Fars. gulâb) ver. B ü y ü k l e r sofradan k a l k t ı k t a n sonra, k ü ç ü k l e r e y i ­ Güneş b a ğ l a d ı y ü z ü n e kara y ü z b a ğ m ı ,
yecek, içecek verilmelidir. Sonra, yemek sonu çerezi (Arap. nukul, nukl) ve meyva B ü t ü n d ü n y a doldu kara yer tozu ile.
(yımış) ver; kuru ve y a ş y e m i ş y a n ı n d a biraz d a semirten yiyecek simiş /semiş) bu­
lunsun. Sofrada bulunanlara a r m a ğ a n (bıçış) d a ğ ı t , gücün yeterse ipekli k u m a n P e r ç e m l e r i n i y ü z ü n e y a y d ı r u m î kızı (batı güneşi),
K a r a saç b o y a s ı y l e doldu d ü n y a d ü p e d ü z .

* Kaşgarh Mahmut'un Kitabü Divanı Lûgati't-Türk'ünde boşlug aşı (izin aşı) diye bir aş da aml-
Tarnamryle zenci y ü z ü y l e ö r t ü n d ü g ö k .
maktadır: bm/ug "irin" demektir. H ı s ı m d a n b i r i u z a k t ı m M m i > H i j H zaman, d ö n ü ş ü n d e hep birlikte
boşug üjit yenirdi. U ç a n l a r dindi, y ü r ü y ü ş t e o l a n l a r ı n devimi durdu.
126
A. D l L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 127

SÖZLÜK
Ögdülmiş bunu uygun b u l m a d ı , bey t a r a f ı n d a n ü ç ü n c ü kez O d g u r m ı ş ' a gidebilece­
bamak = bağlamak
ğini bildirdi. B u kez mektup y a z m a ğ a da gereklik yoktu, ç ü n k ü , eski bir sözdür,
t ü z = d ü z

bütrii = b ü t ü n ,
urnnmak = örtünmek "elçi g ü v e n i l i r kimse olursa, ona mekiup vermek gerekmez." K a l d ı k i Ögdülmiş
tog _ toz tınmak = dinmek k a r d e ş i n i h a k l ı ç ı k a r a r a k ona ş u n u s ö y l e y e c e k t i : "Senin temelli olarak şehirde otur­
kujek — perçem kodmak = durdurmak, bırakmak
yazmak = yavmak ı / . m a n ı istemiyoruz. Y a l n ı z b i r k a ç g ü n için bizi g ö r m e ğ e gel, bey seni bir g ö r m e k isti­
. , ' ' yonglı/yonglıg = yürüyen, devinen yor." Ögdülmiş, beyle anlaştı, k a l k t ı evine gitti ve,
bodug = boya y o ^ n k = d e m

Y a t t ı , az sonra k a l k t ı , Mars gezegeni (Bakır sokma) tepeden y a n a y a t m ı ş t ı Kızıl yüz öni oıjdı, boldı sarig,
Y i n e b a k t ı , Ü l k e r yıldızının başı alçalnnş, Akrep (Cadan) y ü k s e l m i ş t i . Y i n e b a k t ı Ajun boldı altım öıji teg arıg.
sonunda: ' Yaşık türtti yüzke sarig zafaran,
Özin kıldı mina öıji teg cihan.
Kalık kın ışı tuttı kafur bodug,
Abir bürkirer teg, tünerdi kalık, Kalık bütrü tuttı sevügler kaşı,

f/) j
! S l t a k
°pn yirdin, yadıldı butik. Ajun boldı zengi habeş kırlısı.
(Güneşin) kızd y ü z ü soldu, oldu sarı,
Yaşık örledi, yirde koptı togı,
D ü n y a oldu a r ı altın rengi gibi.
Yaka keldi aşnu tokuz al tugı.
Güneş s ü r d ü y ü z ü n e sarı safran,
G ö k k a b u ğ u n u n y ü z ü tuttu k â f u r rengini,
Kendine mine rengi (çaldı) cihan.
Güzel koku s e r p ü i r gibi, a l a c a l a n d ı gök,
B ü t ü n g ö k ü âşık k a ş l a r ı doldurdu,
G ü n e ş ışınları y ü k s e l d i yerden, y a y ı l d ı dalları.
D ü n y a oldu zenci h a b e ş teni (gibi).
G ü n e ş y ü k s e l d i , yerden koptu toz,
SÖZLÜK
Y a k l a ş m a ğ a b a ş l a d ı dokuz al t u ğ u .
örj = renk mina = mine
SÖZLÜK onmak = solmak kalık = gök
kalık = gök j ı ı , , sarig = sarı bütrü = bütün
° yauıhnak = yayılmak
k ı r t ı , = y ü z , kabuk b u ^ h k = ^ teg = gibi tutmak = tutmak, kaplamak, doldurmak
bodug = boya, renk y a | l k = g f c ı e ş y a ş ı k = güneş sevüg = sevgili, âşık
abir (Arap. <abîr) = hoş koku 3 r ı e n ı n e t = b e l i r m e k ; türtmek = dürtmek, sürmek kırtıs = beniz, ten
biukırmek = serpmek t o g l = ^
teg _ gibi y a J ; a i e l m e t _ yaklaşık B ö y l e olunca, Ögdülmiş y a t t ı , uyudu. B i r ara u y a n d ı , b ü l b ü l seslerini işitti,

tunermek = alacalanmak gümüş rengini almak aşnu = erken, başlangıçta yine y a t t ı , sonra,
sıta = güneş ışını
Kalık yırttı kedmiş kara könlekin,
Açıkdı yaruk yüz, kötürdi eğin.
Ögdülmiş, "kalkan, m ı z r a k l a r ı y l e ufuktan g ö z ü k ü r k e n " k a l k t ı , saraya gitti ve
Küle baktı, örlep talu kız yüzi,
beyin yanma çıktı. O d g u r m ı ş ' l a y a p t ı ğ ı k o n u ş m a y ı beye a n l a t t ı . B e y b u n l a r ı işi­
tince gözleri y a ş a r d ı . D ü ş ü n d ü , Odgurmış'ı h a k l ı buldu ve "biz ona kıyıcılık ediyo­ Yarudı bu dünya iri hem kuzı.
ruz ' dedi, "onu b u r a y a getiremeyiz. K a r d e ş i n i , burada bana yol göstermesi için Toga keldi, örlep çıkardı yüzin,
buraya ç a ğ ı r d ı m . F a k a t s ö y l e d i k l e r i doğru olduğu için, onu zorlamak d o ğ r u olmaz Yaruk kıldı dünya kolin hem özin.
D ü n y a n ı n h u y u b ö y l e d i r , peşine düşersen senden k a ç a r , vazgeçersen sana y a k l a ş ı r G ö k y ı r t t ı g i y m i ş o l d u ğ u k a r a gömleği,
Biraz bekleyelim."
A ç d d ı parlak y ü z ü , beri aldı bezi (peçeyi).
G ü l e r e k b a k t ı , y ü k s e l d i kızın seçkin y ü z ü ,
IV. bölüm (bap LXIII - LXXXV, beyt: 4934-F6520)
Işıdı bu d ü n y a , güneş gören yeri de, g ö r m e y e n i de.
B i r k a ç p i n sonra bey ö g d n l m i f i çağırdı. Odgnrrnıs'm y ü z ü n ü g ö r m e k i s t e d i ğ i - Doğu verdi, y ü k s e l d i , ç ı k a r d ı y ü z ü n ü ,
nı, fakat o şehre inmemekte direndiği için, kendisi g i t m e ğ i d ü ş ü n d ü ğ ü n ü söyledi. Parlak k d d ı d ü n y a , vadisini de, deresini dc.
A. DÎLÂÇAR K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ 129
128

SÖZLÜK O d g u r m ı ş , d a ğ d a k i evinden şehre y ü r ü y e r e k geldi. Onu beklemekte olan Ög­


kedraek — giymek talu = seçkin dülmiş k a r ş d a y ı p içeri aldı, yiyecek, içecek ç ı k a r d ı ve hemen beye haber gönderdi.
körjlek = gömlek yarumak = ışımak Bey sevindi ve o n l a r ı saraya çağırdı. Saraya gittiklerinde selâmı önce bey verdi,
yaruk = ışın, parlak ir = güney, güneşli yer Odgurmış selâmı k a r ş d a n d ı r d ı .
kötürmek = götürmek, beri almak kuz = kuzey, güneş görmeyen yer
eğin = küçük bez parçası, peçe togmak = doğmak B E Y : E y , O d g u r m ı ş , uzak yerlerden y a y a olarak buraya kadar geldin, zahmet­
eğin kötürmek = peçeyi açmak, serbestlemek kol = vadi lere k a t l a n d ı n .
örmek = belirmek, yükselmek öz = dere
O D G U R M I Ş : G ö n ü l d e n arzulanırsa uzak yer y a k ı n olur.
Ve Ögdülmiş k a l k t ı , y ı k a n d ı , atma binerek yola çıktı. Odgurmış'm d a ğ d a k i B E Y : Sen beni görünce selâm vermedin, sana selâmı veren ben oldum. Niçin
evine v a r d ı , k a p ı y ı çaldı. Odgurmış çıktı. K a r d e ş i n i g ö r ü n c e "Niçin yine geldin,
acaba?
niçin bu işi u z a t ı y o r s u n " diyerek onu içeri aldı.
O D G U R M I Ş : B e n bunu bderek y a p t ı m . S e l â m insana s e l â m e t yoludur. Selâm
Ö'GDÜLMİŞ: B e y seni serbest b ı r a k t ı ; seni şöyle bir ziyaret için çağırıyor,
veren kişi, k a r ş ı s ı n d a k i n e g ü v e n verir, selâmı alan d a kendinin g ü v e n l i k t e olduğunu
sürekli olarak şehirde kalmak için değil. H i ç bir işte ö l ç ü y ü k a ç ı r m a , ö l ç ü y ü a ş a n
anlar. B u n d a n d o l a y ı , b ü y ü k l e r i n k ü ç ü k l e r e selâm vermesi gerekir. Sen s e l â m ver­
çığırından çıkar.
mekle bana g ü v e n verdin.
O D G U R M I Ş : B u söz alda y a k ı n d ı r . Ş i m d i sen git, evde bekle, ben önce sana
B E Y : Sana soracağım var. B a n a iyilik yolunu gösterir misin? Beni öğütle, fay­
gelirim sonra d ü ş ü n ü r ü z .
d a l a n a y ı m . İ y i ise senin yoluna gireyim.
Ö G D Ü L M İ Ş : S a k ı n sözünü t u t m a z l ı k etme. Güneş b a t ı p y ü z ü n ü gizledikten,
O D G U R M I Ş (269 beytlik uzun monolog): Sana feleğin v e r d i ğ i ibret yeter.
d ü n y a y ü z ü n e k ö m ü r gibi siyah bir deri b a ğ l a d ı k t a n sonra, seni evde beklerim.
Senden önce d ü n y a n m egemenliğini ele geçirmiş olanlar ş i m d i nerede ? Nereye gitti­
B u a n l a ş m a üzerine Ögdülmiş şehre d ö n d ü ve d o ğ r u beyin s a r a y ı n a gitti, anlaş­ ler ? İ b r e t l e d ü ş ü n . Ö l ü y ü gören h i ç kimse diri kalmaz. Sen de ö l ü m e h a z ı r l a n . Eğer
m a y ı beye bildirdi ve yine evine d ö n d ü .
iyilik y a p t ı n s a , ö d ü l ü n ü alacaksın. İ b a d e t i b ı r a k m a , para d a ğ ı t , açı doyur, çıplağı
Yaşık yirke indi, yüzin kizledi, giydir ve sevaba gir. Eğer yurtta bir kimse bir gece aç kalırsa, onu T a n r ı sana sora­
c a k t ı r ; d o ğ r u l u k yolundan ş a ş m a ; göçünü ö n d e n gönder. S a r a y ı n ne değeri v a r ? . E y
Kararıp tuman tozdı dünya tadı.
d ü n y a beyi, bu d ü n y a bir z i n d a n d ı r . B i r de ötesi, "orası" var. Orasmı ö l ü m s ü z y a ş a m
Ajun tul tonın kedti, kaşın tügüp,
yeri olarak kabul et. R u h u n u temizle. Hazinene ve askerine g ü v e n m e . Herkese
Kalık, yek yüzi teg, karardı, onup.
karşı y ü z ü n ü açık ve alnını pek tut. H e r işi bilgi ile işle. İ n s a n d a n kalan, i y i y a da k ö t ü
Kamug teprenür tındı, yumdı közi, a d d ı r . Dalgılı olma, harama el uzatma, ş a r a p i ç m e , karışık ve bozuk işlere katdma.
Çogı, ün kesildi tirigler sözi. B u gibi şeyler s a r a y ı , k ö ş k ü , kaleyi y ı k a r . B e y l i k dediğin, ancak yasa ü e ayakta du­
Güneş yere indi, y ü z ü n ü gizledi, rur. D i n i n d ü n y a ile birleştirilmesi güçtür. H a l k a k a r ş ı sevgin sürekli olsun; çok kibir­
K a r a r ı p d ü n y a y ı duman tozudu t a m a m ı y l e . lenme. Ş u ü ç işe seçkin kimseler ara: i . Adalet b a k a n ı (kadı), 2. beyin a r d a s ı olacak
D ü n y a dul giysisi giydi, k a ş ı n ı ç a t t ı , kimse (halifet), 3. b a ş b a k a n (vezir). B u n l a r ı n d o ğ r u , bilgin, tok ve g ü v e n d i r kimseler
Gök, ş e y t a n y ü z ü gibi, k a r a r d ı , solarak. olması gerekir. B u ü ç yerde işe yaramayan insanlar bulunursa, yurdun, h a l k ı n işi

B ü t ü n k ı m d d a y a n l a r dindi, yumdular gözlerini, k ö t ü olur. A l t m , g ü m ü ş , tahd, ipekli ve sırmalı işlemeler, sincap, samur k ü r k l e r i , Çin
ve Bizans (Rumî) k u m a ş l a r ı , at, dişi deve, koyun, kul, cariye, geyik, k u ğ u , Arap mal­
• G ü r ü l t ü , ses, dmlerin sözü kesildi.
ları (tazî) bunlar b o ş şeylerdir. E y bey, benim b i l d i ğ i m bu kadar. S ö z ü m ü tutarsan
SÖZLÜK y a r ı n f a y d a s ı n ı g ö r ü r s ü n . E ğ e r tutmassan g ü n a h ı sende kalır.

tuman = duman yeg/yek = şeytan


B E Y ( a ğ l a y a r a k ) : B u sözlerin üzerine b u beylik a r t ı k bana bir y ı k ı m oldu. İ y i ­
tozmak = tozumak, toz yükseltmek onmak = solmak
ce a n l a d ı m , ben kendimi ateşe a t m ı ş ı m . E y O d g u r m ı ş , dua et, T a n r ı beni kurtarsın.
tudı/todu = t a m a m ı y l e , b ü t ü n teprenmek = teprenmek, kımıldamak
tul = dul t ı n m a k = dinmek O D G U R M I Ş : T a n r ı , y a r d ı m ı n ı senden esirgemesin. Merhamet de etsin. E y bey,
ton = giysi, don çogı = gürültü kendini unutma, i y ü i k yap. ( A y a ğ a kalkarak): S ö z ü m bu kadar.
jkedmek — giymek ün — ? e S

tügmek = düğümlemek, çatmak tirig — diri B E Y : Biraz daha otur. A ç s ı n , b i ı ş e y i e r ye (yiyecek ve içecek getirtir).
130 A. D Î L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 131

O D G U R M I Ş : (birkaç lokma a l d ı k t a n ve b i r k a ç y u d u m su i ç t i k t e n sonra): b u n l a r ı birbirinden a y r ı tut, fakat zorlama. Zenginlerin y ü k ü n ü orta hallilere, orta
T a n r ı y a ş ü k ü r . ( K a l k a r a k ) : T a n r ı beraberince olsun! hanilerin y ü k ü n ü de fakirlere y ü k l e m e . Y ö n e t i m i n i n a l t ı n d a bulunan (raiyyet) hal­
Odgurmış, Ögdülmiş'le saraydan ayrdarak bir süre birlikte y ü r ü d ü l e r , sonra k ı n senin üzerinde üç h a k k ı v a r d ı r : 1. G ü m ü ş a y a r ı n ı n (kümiş lyarı) k o r u n m a s ı , 2.
Odgurmış k a r d e ş i n i b ı r a k t ı ve tek b a ş m a d a ğ a çıktı. Ö g d ü l m i ş , üzgün ve bitkin, h a l k ı n d o ğ r u yasa de (köni törii) y ö n e t i l m e s i , 3. ulaşım y o l l a r ı n ı n güven a l t ı n a alın­
eve döndü, y a t t ı fakat u y u y a m a d ı . ması. Senin de halk üzerinde ü ç h a k k ı n v a r d ı r : 1. Buyruklara saygı, 2. vergderi vak­
tinde ö d e m e , 3. senin dostunu dost, d ü ş m a n ı n ı da d ü ş m a n t a n ı m a . D a i m a ş u n u d ü ­
Togardın yaşik baş kötürdi örü,
ş ü n : kendim ö l e y i m , adım i y i kalsın.
Kuğu kırlışı boldı dünya tolu.

Yaşık koptı kögsin kötürdi örü, B E Y : Sözlerini, öğütlerini i ş i t t i m ve sevindim, alkış sana. T a n r ı yardımcım

Ajun toldı kafur saçar teg tolu. olsun, b u n l a r ı yerine getireceğim. Y a l n ı z , sen de bana bağlı olarak y a r d ı m et b u işte.

Firişte yüzi teg yarudı ajun, Ö g d ü l m i ş söz verdi ve saraydan a y r d d ı . B e y de, veziri de sözlerinde durdu­
Kalık boldı kafur saçar teg yüzün. lar ve y u r d u gönenç içinde y ö n e t t i l e r . F a k a t bir süre sonra Ögdülmiş g ö n l ü n ü yok­
D o ğ u d a n güneş başını y u k a r ı k a l d ı r d ı , l a d ı . V i c d a n ı n a danıştı, günlerini gerektiği gibi geçirmediğini anladı. İçinin t a m a m ı y -

K u ğ u g ö r ü n ü ş l ü oldu b ü t ü n d ü n y a . le a r ı n m a s ı n ı istedi ve kendi kendine şöyle k o n u ş t u .

G ü n e ş çıktı, göğsünü y ü k s e l t t i , Ö G D Ü L M İ Ş : Dalgı içinde kendimi mutlu s a n d ı m ve bu dalgı i ç i n d e ö m r ü m


D ü n y a doldu saçdan k â f u r l a . t ü k e n d i . Ş i m d i gecem k a r a r m a k t a d ı r . B i r ö k ü z gibi y a ş a d ı m , sakalım k u r u ota dön­
d ü , y a ş ı m ilerledi, g ü n a h l a r ı m ı n b a ğ ı ş l a n m a s ı için a ğ l a m a k ve haykırmaktayım.
Melek y ü z ü gibi p a r d d a d ı d ü n y a ,
T ö v b e etmeli ve pişmanlık g ö s t e r m e l i y i m . F a k a t acele etmemeli, bir bilene d a n ı ş m a -
G ö k y ü z ü k â f u r saçdmış gibi oldu.
l ı y ı m . İ n s a n , işinde ancak d a n ı ş m a k l a b a ş a r ı y a varabilir. K a r d e ş i m O d g u r m ı ş ' a gi­
deyim ve fikrini s o r a y ı m .
SÖZLÜK

togar = doğu kögüs = göğüs E r t e s i sabah Ögdülmiş önce saraya gitti ve niyetini bildirerek beyden izin is­
yaşık = güneş firişte (Fars.) = melek tedi. B e y i n iznini s a ğ l a d ı k t a n ve selâm g ö t ü r m e ö d e v i n i de üzerine a l d ı k t a n sonra,
kötürmek = götürmek, kaldırmak yaramak = parlamak
evine d ö n d ü ve düşünceler içinde- u y u m a ğ a çahştı. F a k a t u y u y a m ı y o r d u , d ı ş a r ı y a
örü = yukarı kalık = gök
baktı,
kırlıs = dış görünüş

Böylece sabah olunca Ögdülmiş k a l k t ı , saraya gitti. B e y , Odgurmış'ın ne yap­ Baka kördi öndün Karakuş togup
Kopa keldi, yirdin yalın teg bolup.
tığını, ne olduğunu sordu. Ögdülmiş de olanı a n l a t t ı . B e y , d ü n y a n ı n , bir h ü k ü m d a r
olarak kendisine a r t ı k zehir o l d u ğ u n u , b u y ü k ü a r t ı k t a ş ı y a m a y a c a ğ ı n ı söyledi. Yarudı basa Yıldrık, Adgır bile,
Ögdülmiş onu avundurmaya çalışarak, yurdunu d ü z e n e koymak yolunda şöyle ko­ Tizildi Erentir. Özin belgüle.
nuştu :
Sükiç koptı örlep kalikka ağıp,
Ö G D Ü L M İ Ş : T a n r ı ' y a kulluk, halka d a hizmet et. Onlara k a r ş ı k a t ı y ü r e k l e
Ünün sumlıdı suri Ibri okup.
davranma, sevgi göster. A ş ı r ı isteklerini akd ile yenerek, i ç i n d e kabaran öz v a r l ı ­
ğının başını bilgi ile ez. A d a m l a r ı n ı önce memnun et, sonra ODİardan iş iste. K â f i r ­ Kötürdi yaşık baktı meşrik tapa,
lerle savaş. İslâmlığı y a y m a ğ a çalış. B ö y l e yaparsan i k i d ü n y a d a senin olur. Körür ağdı yirdin yokaru kopa.

B E Y : İ y i , ö y l e ise b u işler için bana y a r d ı m et, y u r d u d ü z e n e k o y a l ı m . Butıklandı yirde yokaru sıta,


Kalık menzi boldı yalın teg ota.
Ö G D Ü L M İ Ş : Y u r d u n k u r u l u ş d ü z e n i ş ö y l e d i r : Önce bilginler (bilge alim) gelir,
bunlara saygı göster. Sonra yurtta d ü z e n g ü c ü n ü s a ğ l a y a n l a r (muhtesib), bunların Sevük külçirer teg yarudı ajun,
güçlü olması gerekir. D a h a sonra y ö n e t i m g ö r e v l i l e r i (tapugçı), eğer ö n l e y e m e z s e n Sakınç kısga boldı, sevinçler uzun.
sana karşı gelenler bunlar olacaktır. Son olarak da halk t a b a k a s ı (kara budun), k i B a k t ı ve gördü k i önce Müşteri doğup.
zengin (bay), orta halli (ortu kişi) ve fakir (çıgay) olarak üçe b ö l ü n ü r . Y a s a l a r ı uygula, Y ü k s e l d i yerden, alev gibi olup.
K D T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 133
132 A. DtLÂÇAR

beyin i y ü i ğ i için çalış. E v e t , doğru söz acıdır. Ş i m d i beyden y ü z ç e v i r m e k sana y a k ı ş ­


Sonra p a r l a d ı Oncu y d d ı z ı A k y d d ı z ile,
maz. B e y seni aldı, b ü y ü t t ü , y ü k s e l t t i , sana y e t k i verdi; git, bey için çalış ve kut
Diziye ikizler de girdi. (Bunlar) kendine i ş a r e t olsun.
içinde y a ş a . İyiliğe k a r ş ı iyilik g ö s t e r m e k gerekir.
Seher k u ş u kopup belirdi, göke y ü k s e l d i ,
Sesini y a b a n c ı bir ddde duyurdu, İ b r a n i sureleri okuyarak. Ö G D Ü L M İ Ş : B u söylediklerini bilmiyord um, şimdi b u n l a r ı öğrenmiş bulunuyo­
rum. İ s t e ğ i m d e n v a z g e ç t i m . T a n r ı bana destek ve y a r d ı m c ı olsun. Sen de b a ş a r d ı
Başını k a l d ı r d ı , d o ğ u y a b a k t ı , güneşi buldu,
olmam için dua et. E s e n kal.
Onun yerden y u k a r ı y ü k s e l d i ğ i n i gördü.
Ögdülmiş k a r d e ş i y l e v e d a l a ş t ı , atma binip eve döndü, yemeğini yedi ve
Yerden y u k a r ı b u d a k l a n d ı güneşin ışınları,
dinlenmeye çekildi.
G ö k ü n benzi alev ve ateş gibi oldu.
Kodı ıdtı kesme yaruk yüz tudı,
Sevgilinin güler y ü z ü gibi p a r l a d ı d ü n y a ,
Kalık tul tonı kedti, bilin badı.
K a y g ı kısaldı, sevinç uzadı.
Yaşık yazdı bolgay örüglüg saçı,
SÖZLÜK
Tigin kiş öıji tuttı dünya içi.
baka körmek = bakıp görmek sumbmak = yabancı bir dilde konuşmak
öndün = önce s u n tbri = İbrani suresi, Mezmur Odundı, baka kördi kötrüp başın,
K a r a k u ş (yulduz) = Müşteri (Jüpiter) sökmek = başını kaldırarak görünmek Kalık kız küler teg yirişti tişin.
kopa kelmek = başını gösterip yükselmek yaşık — güneş
yahn = alev meşrik (Arap.) = doğu Yaşık baş kötürdi, yüz açtı yanı,
yarumak = parlamak tapmak = bulmak Ajun bütrü tuttı örün küş öni.
basa = sonra butıklamnak = budaklanmak
Yıldnk — Öncü, , Procyon ( K ü ç ü k K ö p e k , yani sıta — güneş ışını Serbest b ı r a k t ı zülfünü, parlak y ü z ü n ü ö r t t ü ,
Canis Minör takımyıldızının a yıldızı) ineniz = beniz
G ö k dul giysisi giydi, belini b a ğ l a d ı .
Adgır = Aygır, Akyıldız, Sirius ( B ü y ü k K ö p e k , ot = ateş, ot
yani Canis Majör takımyıldızının a yıldızı) sevük = sevgili
G ü n e ş çözmüş olsa gerek ö r ü l m ü ş saçını,
tizilmek = diziye, sıraya girmek külmek = gülmek
Sincap ve samur rengini tuttu d ü n y a n ı n içi.
sükiç = seher kuşu, güneşi söken kuş sakınç = düşünce, k a y g ı
örlenmek = belirmek kısga = kısa
(Ögdülmiş) u y a n d ı , b a k ı p g ö r d ü , k a l d ı r a r a k başını
Sabah olunca Ögdülmiş k a l k t ı , atma binip onu d a ğ a d o ğ r u s ü r d ü , Odgurmış'ın G ö k kızların gülmesi gibi dişlerini a r a l a d ı .
kapısını çaldı. Odgurmış ibadeti b ı r a k ı p k a r d e ş i n i k a r ş ı l a d ı , oturttu ve k o n u ş m a b a ş ­
ladı. Güneş başını k a l d ı r d ı , y ü z ü n ü açtı yine,
B ü t ü n d ü n y a tuttu a k k u ş rengini.
O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , yine niçin geldin? Seni biraz ç ö k m ü ş g ö r ü y o r u m . B i r
derdin mi v a r ? SÖZLÜK

Ö G D Ü L M İ Ş : A l ı n yazısı (ödlek) beni okla v u r d u , beni u y a n d ı r d ı . B e n t ö v b e kodmak — koymak tigi = sincap, tiğin
ıdmak = salmak kiş = samur
ederek T a n r ı ' y a y a k a r ı p beni y a r k g a m a s m ı dilemeliyim. S ö y l e , bu durumda ne yap­
kesme = zülüf odurunak /udunmak = uyanmak
mak gerek?
tumak = kapatmak, örtmek kötürmek = götürmek, kaldırmak
kahk = gök külmek = gülmek
O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , i y i bir ş e y e niyet etmişsin. F a k a t senin sarayda bulun­
tul = dul \ yirişmek = dudakları, dişleri aralamak, gülüm-
man daha i y i olacaktır. B u r a s ı d a benim i ç i n iyidir. Y u r t senden f a y d a l a n a c a k t ı r ,
ton — giysi, don semek
halk senin iyiliğin için dua edecektir. G ö r e v i n d e n çekilirsen, senin yerine k ö t ü bir kedmek = giymek tiş = diş
adam geçebilir. Y a p t ı ğ ı n iydikleri bozma ve b o z u l m a s ı n a fırsat verme. B e n d ü n y a ve bamak = bağlamak yarjı = yine

devletin ne olduğunu g ö r m e d i m , a r t ı k oraya, şehre, gidemem. Sen oraya d ö n . K i ­ yaşık :


güneş bütrü = bütün
yazmak — yaymak, çözmek örüı] /ürün ~ ak
min soyu babadan temiz ise ondan y u r d a i y i l i k ve fayda gelir. E ğ e r ana hırsızlık su­
yazdı bolgay = çözmüş olsa gerek
y u n u gizlice alır ve bundan bir oğul d o ğ a r s a , o, y u r t i ç i n bir y ı k ı m olur. Ş i m d i git,
A. D İ L Â Ç A R KTJTADGU B Î L l G İNCELEMESİ 135
134

Ögdülmiş k a l k t ı , k a h v a l t ı s ı n ı y a p t ı , atma hinip saraya gitti, beyin huzuruna Ö G D Ü L M İ Ş : Çok güzel bir d ü ş . Y ü k s e l m e k iyidir, saygınlığa erişmek demektir.
Merdiven onurdur; her basamak d a bir öz s a y g ı y a y ü k s e l m e y i gösterir; k a p t a k i su­
çıktı.
B E Y : O ol^un insanın, O d g u r m ı ş ' m sağlığı n a s d d ı r ? B e n i m için dua ediyor mu ? y u alıp i ç m e k , kendin ve t o r u n l a r ı n uzun y a ş a m a erecektir demektir; göklere u ç m a k

Ö G D Ü L M İ Ş : K a r d e ş i m orada y a l n ı z l ı k i ç i n d e bizim için dua ediyor. G ü n a h ı ise y ü k s e k l e r e ç ı k m a k , T a n r ı b ü t ü n isteklerini yerine getirecektir a n l a m ı n a d ı r .

biz işleriz, d u a y ı o eder. O D G U R M I Ş : G ö r d ü ğ ü m d ü ş ü n yorumu bu değddir. Merdivenin tepesine ka­


B E Y : Benim sana i n a n c ı m ve g ü v e n i m var. Sen işleri yola koy, ben de biraz dar, y a ş ı m m b u g ü n k ü sayısı olan ellinci b a s a m a ğ a kadar ç ı k m a m , y a ş a m ı m ı n t ü k e n -
dinleneyim. mesidir. A t l ı , çocuklarımı b a b a s ı z b ı r a k a n kişidir. B e n suyun b ü t ü n ü n ü i ç t i m ; su,
eğer y a r ı s ı içilirse ve öbür y a r ı s ı bırakılırsa, daha y a ş a y a c a k s ı n demektir, fakat bü­
Ö G D Ü L M İ Ş : Bey, sen rahatla, b ü t ü n ç a b a ve dertler bana k a l s ı n ; ben a r t ı k
t ü n ü içüirse y a ş a m ı n t a m a m l a n m ı ş , b i t m i ş t i r a n l a m ı çıkar. Mavi gökte boşluğa ka­
kendimi sana b a ğ l a m ı ş ı m . Sen şu üç t ü r l ü insana değer ver: 1. Cesur (alp) insan,
r ı ş m a m , c a n ı m ı n y ü r e ğ i m d e n ç ı k a r a k bir daha geri d ö n m e m e k üzere u ç m u ş olma­
2. akıllı ve bilge (biigü bilge) insan, 3. a n l a y ı ş l ı ve beceriklli (tetig uz) insan. B e n i biri
sını gösterir. T a n r ı m bunları bana d ü ş ü m d e gösterdi. B e n gidiyorum, sana son b i r k a ç
çekiştirirse, bunu önce bana bildir.
söz s ö y l e y e y i m (99 beyt): D o ğ r u adam ol, y a r a t ı k l a r a karşı y u m u ş a k davran, gönlü­
B E Y : G ü c ü n y e t t i ğ i kadar her işini kendin yap, bana g ü v e n m e , ben sana yar­
n ü ve adini bir ederek T a n r ı ' y a ibadet kd. D ü n y a düşüncelerini kısa tut; acele ederken
d ı m ederim.
dingin ol, k ı z a r k e n de uysal ol. Ö l ü m ü unutma, b ü t ü n hazırlıklarını yap. D ü n y a y a
B u k o n u ş m a d a n sonra Ö g d ü l m i ş saraydan a y r d d ı , evine d ö n d ü . Y u r d u i y i y ö n e t ­ imrenip tamah etme. Tanrı'nın y a r g ı s ı n a b a ş eğ. Sırası d ü ş t ü k ç e halka f a y d a l ı ol.
ti; bey r a h a t l a d ı , halk erince k a v u ş t u , zaman ve aylar geçti, d ü n y a güzelliğini bul­ D o ğ r u söyle, elin açık, gönlün de a l ç a k olsun. İsteklerini ölçülü tut. H a l k a y ü k y ü k ­
du. Bir süre sonra, Ö g d ü l m i ş u y u m a k üzere iken k a p ı d a sesler işitti. H i z m e t ç i k o ş u p leme; y ü k ü kendin taşı. Malmı m ü l k ü n ü , g ü n a h l a r ı n d a n a r ı n m a n için, d a ğ ı t . İ n s a n ­
k a p ı y ı açtı, biri ona: "Beni O d g u r m ı ş g ö n d e r d i , k a r d e ş i n i g ö r m e k istiyor, ona sözü lık adını t a ş ı y a b i l m e k için i k i ş e y gerekir: 1. A c ı m a h olmak, 2. eli açık olmak. E l i açık
v a r m ı ş " dedi ve gitti. A z sonra Ö g d ü l m i ş de d a ğ a çıktı, k a r d e ş i n i buldu. Odgurmış olan kişi g ü m ü ş d a ğ ı t a n değildir; eli açık olan canını esirgemeyerek, insanın h a k k ı n ı
uzanıp y a t m ı ş , abasını ü z e r i n e ç e k m i ş , b a ş ı n ı da koluna d a y a m ı ş t ı . veren kişidir. D ü n y a d a ün, san sahibi olmak i k i ş e y e b a ğ h d ı r : 1. mal, m ü l k , 2. onur.
Ö G D Ü L M İ Ş : Ne oldu sana k a r d e ş i m ? Seni g ö r d ü m g ö n l ü m y a r a l a n d ı . D ü n y a y a gönül verme. D ü n y a ve kut günleri bir gölgedir. B e n gidiyorum, duada
O D G Ü R M I Ş : E y k a r d e ş i m , yolum g ö r ü n d ü , d ü n y a d a n ayrdmak üzereyim. beni unutma; d ö n , evine git ve beye benden selâm söyle.
Y ü z ü n ü bir kez daha g ö r e y i m dedim.
Ö G D Ü L M İ Ş : Seni hasta b ı r a k ı p nasd giderim?
Ö G D Ü L M İ Ş : Niçin b ö y l e k ö t ü şeyler s ö y l i y o r s u n ? Öleceğini neden a n l a d ı n ?
O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , haydi git. S a ğ ol, g ö z ü n d e n y a ş d ö k m e .
O D G U R M I Ş : D ü ş ü m d e T a n r ı bana ö l ü m ü gösterdi.
Ö G D Ü L M İ Ş : İ n s a n u y k u d a d ü ş g ö r ü r , fakat yorucular onu iyiye yorabilir. Ögdülmiş k a l k ı p Odgurmış'ı k u c a k l a d ı , ö p t ü ve ü z ü n t ü ile evden ç ı k a r a k atma
Doğru yorabilmek için d ü ş y o r m a bilimini i y i öğrenmiş olmak gerekir. Gece d ü ş ü , binip eve d ö n d ü . Y e m e k yedikten sonra,
gündüz d ü ş ü n d e n f a r k l ı d ı r . K i m i d ü ş l e r mevsimlere bağlıdır. Mevsim bahar, d ü ş ü gö­ Yaşik yirke indi, yüzin kizledi,
ren de genç ise ve her ş e y i k ı z d , yeri de kara g ö r m ü ş s e , belli k i k a n ı a r t m ı ş ; k a n almak Kalık karşu keldi, izin izledi.
gerekir. Mevsim yaz, d ü ş ü g ö r e n de d e l i k a n l ı ise ve her ş e y i sarı ve pembe g ö r m ü ş s e ,
G ü n e ş yere indi, y ü z ü n ü gizledi,
belli k i safrası a r t m ı ş t ı r ; midesini b o ş a l t m a k , kendisine de kudret h e l v a s ı vermek ge­
Gök y ü z ü k a r ş ı d a n bunun izini izledi.
rekir. Mevsim güz, d ü ş ü g ö r e n de geçkin ise ve siyah d a ğ , k u y u ve ç u k u r g ö r m ü ş s e ,
belli k i kara b a l g a m ı (sevda) a r t m ı ş t ı r ; ilâç i ç i r m e l i ve beynini temizlemelidir. Mev­ Ögdülmiş y a t t ı , fakat ü z ü n t ü d e n u y k u t u t m a d ı .
sim kış, d ü ş ü gören de ihtiyar ise, ve akarsu y a da buz, kar ve dolu g ö r m ü ş s e , belli k i Ajun menzi boldı habeş kinişi.
balgamı a r t m ı ş t ı r ; sıcak ş e y l e r yedirmeli. D ü ş ü n k a r ı ş ı k t ü r ü de v a r d ı r . K i m i düşler D ü n y a n ı n benzi h a b e ş y ü z ü n e d ö n d ü .
de ş e y t a n d a n gelir; y ı k a n m a l ı d ı r . K i m i d ü ş l e r i n yorumu yoktur. P e k i k a r d e ş i m , sen
Ö g d ü l m i ş k a l k t ı , dolaştı, yine y a t t ı . A z sonra,
nasıl bir düş g ö r d ü n ? A n l a t b a k a l ı m .
Yüzün kizledi yirke rumi kızı,
O D G U R M I Ş : D ü ş ü m d e bir merdiven g ö r d ü m ; elli b a s a m a ğ ı v a r d ı ; y ü k s e k ve
Ajun menzi boldı bu zengi yüzi.
geniş, k a r ş ı m d a duruyordu. B a s a m a k l a r a basarak y u k a r ı ç ı k t ı m , s a y d ı m , t a m elli ba­
samak; son basamakta b i r a t l ı bana su u z a t t ı , elinden a l d ı m ve hepsini i ç t i m ; sonra Y ü z ü n ü gizledi yere, b a t ı güneşi,
havaya y ü k s e l e r e k göke u ç t u m , kayboldum. D ü n y a n ı n benzi zenci y ü z ü n e d ö n d ü .
A. D İ L Â Ç A B . K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 137
136

Y i n e uyku t u t m a d ı , Ögdülmiş k a l k t ı , d ı ş a r ı y a b a k t ı , sana uzun ö m ü r versin, k a r d e ş i n bu d ü n y a d a n g ö ç t ü gitti" dedi ve onu ö ğ ü t l e d i :


" A ğ l a m a , her d o ğ a n ölür, d ü n y a d a ne bey ne k u l ne de peygamber k a l ı r . " Ögdülmiş
Kör, Ülker savulmış, uçukmış tüne
y ü k s e k sesle a ğ l a m a ğ a başladı, d ö v ü n d ü . K u m a r u yine onu a v u n d u r m a ğ a çalıştı ve
G ö r d ü , Ü l k e r yıldızı s a v u l m u ş , gece de sonuna v a r m a k ü z e r e y d i , ö ğ ü t l e d i : " T a n r ı ' n m b u y r u ğ u n a gönlünle, aklınla ve dilinle baş eğ. B u ö l ü m l ü canı
(uçukmak = sonuna varmak) ona T a n r ı v e r m i ş t i , şimdi geri aldı. K a r d e ş i n i n g ö m ü t ü n ü bir gör, ö y l e geri d ö n " .
Biraz y a t t ı , uyudu, yine u y a n d ı , d ı ş a r ı y a b a k t ı , Ögdülmiş kardeşinin g ö m ü t ü n ü g ö r d ü , ağladı, ona seslendi: " K a r d e ş i m , bir kalk,
y ü z ü n ü g ö r e y i m . Seninle geçirdiğimiz g ü n l e r acaba bir düş m ü y d ü , yoksa gerçek m i ?
Togardın Karakuş kopup örledi,
Gözlerimden silinip gittin (bundan sonra metin beş yerde eksik; Ögdülmiş az sonra
Yağı ot kötürmiş teg ot yıldrıdı.
şehre inmiş ve kardeşinin ruhu için b i r ş e y l e r y a p m ı ş olacak). Bey, O d g u r m ı ş ' ı n ölmüş
Yitiken kötürdi yana baş örü, o l d u ğ u n u duyunca vezirinin y a n m a gitti ve başsağlığı diledi. Ölene dua ile y a r d ı m
Törjittti yana Yıldrık, Adgır naru. etmesini, bu ö l ü m ü ibret olarak a l m a s ı n ı öğütledi. Ögdülmiş neler g ö r d ü ğ ü n ü , ö l ü m
Erentir başı indi yirke yaguk, döşeğinde Odgurmış'ın neler söylemiş o l d u ğ u n u beye a n l a t t ı . K a r d e ş i n i n a n m a l ı k
Yaşık baş kötürdi, yüz açtı yaruk. olarak b ı r a k t ı ğ ı ç a n a k ile değneği beyin önüne koydu. B e y değneği aldı, çanağı da
vezirine b ı r a k t ı , az sonra saraya d ö n d ü .
D o ğ u d a n Müşteri çıkıp belirdi,
D ü ş m a n ateş y ü k s e l t m i ş gibi ateş p a r l a d ı . Y a s günleri geçince, Ögdülmiş saraya gitti ve g ü c ü n ü toplayarak işe başladı.
B i r g ü n bey onu y a n ı n a çağırıp işlerin nasd gittiğini sordu. Vezir, h a l k ı n durumu çok
B ü y ü k A y ı yine başını k a l d ı r d ı ,
i y i o l d u ğ u n u bildirdi. K o n u ş m a snasmda Ögdülmiş beye, şu üç şeyin k ö t ü o l d u ğ u n u
Y a n a d ö n d ü Öncü, A k y ı l d ı z tarafma.
s ö y l e d i : "1. k ö p e k , 2. av k u ş u , 3. g ö v d e . İ y i c e yola gelmeleri için b u n l a r ı aç bırak­
ikizler burcu başını indirdi yere y a k ı n , malıdır. Her şeyin sonu ö l ü m d ü r . Bey, ç o k y a ş a , T a n r ı senin soyunu kesmesin, fa­
Güneş başını gösterdi, parlak y ü z ü n ü açtı. kat y a ş a m a n ister kısa, ister uzun olsun, a d ı n a r t ı k iyiye çıkmış ve d ü n y a y a y a y d -
mıştır. D o s t l a r ı n çok olsun, d ü ş m a n l a r ı n dağılsın, yurdun da genişlesin ve gelişsin."
SÖZLÜK
Ögdülmiş sözünü bitirdi, yeri ö p t ü ve beyin y a n ı n d a n a y r ı l a r a k evine gitti. Ertesi
togar = doğu törjitmek = döndürmek, dönmek sabah yine işinin b a ş ı n d a bulundu, buyruklar verdi, kendisi de çalıştı, işler düzeldi.
K a r a k u ş = Müşteri, Jüpiter, başka bir adı: Yıldrık = ö n c ü , Procyon ( K ü ç ü k K ö p e k , yani
Onay Canis Minör takımyıldızının a yıldızı) Körjül til köni tuttı, tüzdi yorık,
örlcmek /örlenmek = belirmek Adgır = Aygır, A k y ı l d ı z , Sirius ( B ü y ü k Köpek, Kamug eğriler köndi, itti kılık,
yağı = düşman yani Canis Majör takımyıldızının a yıldızı)
İtildi ajun, arttı edgü dua,
ot = ateş, od yana = yine
yıldramak = parlamak naru = bir yana Kutadtı küni künde edgü dua.
Yitiken/Yetigen = Yedi Kardeşler, B ü y ü k A y ı , Erentir = İkizler burcu, Gemini
Gönül, d i l d o ğ r u l u k (yolunu) tuttu, d ü z e l d i gidiş,
Ürsus Majör yaguk = yakın
B ü t ü n eğriler düzeldi, d o ğ r u l d u gidiş.
örü = yukarı yaruk = parlak
Düzene girdi d ü n y a , a r t t ı h a y ı r dua,
B ö y l e olunca Ögdülmiş k a l k t ı , " d ü n y a n ı n y ü z ü altın rengine b ü r ü n ü p gök y ü ­ K u t l u k ı l d ı ( d ü n y a y ı ) , g ü n d e n güne h a y ı r dua.
zü de alev gibi olunca" giyinip saraya, beyi g ö r m e y e gitti. B e y onu çok düşünceli ve
SÖZLÜK
üzgün buldu. Ögdülmiş olanı a n l a t t ı . B e y de acımağa b a ş l a d ı , ağladı ve h a s t a y ı bı­
r a k ı p şehre dönmesinin d o ğ r u olmadığını s ö y l e d i . Ö g d ü l m i ş , k a r d e ş i n i n söz dinleme­ köni = doğru itmek /etmek = düzelmek, düzene girmek
tüzmek = düzelmek kıbk = kılış, edi, gidiş
diğini a n l a t t ı . O zaman bey, h a s t a y ı , kendisini ve vezirini kurtarabilmek için halka
yorık = gidiş edgü = iyi, b a y ı r
sadaka d a ğ ı t m a k , dertleri ile ilgilenmek ve onlara sevgi g ö s t e r m e k b u y r u ğ u n u verdi. könmek = düzelmek, iyileşmek, doğrulamak kutadmak = kutlu kılmak
Ögdülmiş k a l k ı p evine gitti, b i r k a ç g ü n bekledikten sonra, acı ve ü z ü n t ü içerisinde
"Onlar gitti, fakat iyi a d l a r ı k a l d ı . B u adlar daima saygı ile a n d a c a k t ı r . B ö y l e
yine saraya gitti ve d a ğ a çıkıp k a r d e ş i n i bir kez daha g ö r m e k için beyden izin istedi.
kişiler, gerçekten insan mıdır, yoksa y a p t ı k l a r ı iş melek işi midir? E y bilgin kişi, bir
Bey seve seve bu izni verdi, Ögdülmiş yine atma binip Odgurmış'ın evine gitti. B u
de görü ver d ü n y a n ı n b u g ü n k ü durumunu. Bilgili u c u z l a m ı ş , değerini y i t i r m i ş , bir
kez k a p ı y ı O d g u r ı m ş d e ğ i l , onun ç ö m e z i K u m a n ı ( = Vasiyet) a ç t ı , ç ü n k ü Odgurrnış
tarafa çekilmiş, tutunuyor. A k ı l l ı dilsiz olmuş, a ğ z ı m a ç m ı y o r . Helâlin ancak a d ı
ö l ü m döşeğinde bile değildi. K u m a r u , Ögdülmiş'i g ö z y a ş l a r ı ile k a r ş d a d ı ve "Tanrı
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 139
138 A. DÎLÂÇAR

k a l m ı ş , haram k a p ı ş ı l ı y o r , buna d o y a n y o k . G ü v e n i l i r kimse k a l m a m ı ş , vefa yerini Temam erguvan teg kızıl merjzim erdi,

cefaya b ı r a k m ı ş . D o ğ r u yolda y ü r ü y e n a d a m nerede? Bu kün zaferan urgın ende tariftim.


T a m erguvan gibi kızd i d i benzim,
Küdezsü Ugan Terjri imanımız,
B u g ü n safran tohumu ektim y ü z ü m e .
Kötürsü bu fitne, bela isiz iz.
Korusun Güçlü Tanrı imanımızı, Yıparsıg kara başka kafur aşudum,
G ö t ü r s ü n b u fitneyi, b e l â y ı v e k ö t ü izleri. T olun teg tolu yüz kayuka ilettim?
Misk gibi kara b a ş ı m a k â f u r ö r t t ü m ,
SÖZLÜK
Dolun(ay) gibi dolgun y ü z ü nereye ilettim?
küdezmek = korumak isiz — kötü
Ugan = gücü yeter, kadir
Yaruk yaz teg erdim, tümen tü çiçeklig,
+ Hazanmu tüşüttüm, kamugnı kurıttım.
Y ı l 462, bu y a p ı t ı y a z ı p bitirdim. E y o k u y u c u , bundan hisse al. Hangi yola gi­ Parlak bahar gibi i d i m , önbin renk çiçeklerle,
deceğini az çok a ç ı k l a d ı m . B e n kendime ü n , s a n y a da i y i a d dilemedim. B u n u oku­ S o n b a h a r ı m ı çiğnedim, hepsini kuruttum.
yan, benim için d u a eder diye d ü ş ü n m e d i m .
Kadın teg bodum erdi, ok teg koni, tüz,
Unuma mini ay okıglı tirig, Ya teg eğri boldı, eğildim tör/ittim.
Özüm dünya kodsa töşense yirig.
K a y ı n (ağacı) gibi i d i boyum, ok gibi d o ğ r u , d ü z ,
U n u t m a b e n i ey y a ş a m a k t a olan okuyucu, Y a y gibi eğri oldu, e ğ i l d i m , b ü k ü l d ü m .
B e n d ü n y a y ı b ı r a k ı p yere ( t o p r a ğ a ) döşensem.
Yalın keldim erdi, yalıt] kirgü yirke,
SÖZLÜK
Nelük dünyaka özni munça işittim?
okıglı ~ okuyan kodmak = koymak, bırakmak
Y a l ı n geldimdi, y a l ı n gireceğim yere,
tirig = diri, y a ş a y a n
Niçin d ü n y a y a kendimi bunca ı s ı t t ı m ?
E y T a n r ı m , b ü t ü n sana i n a n a n l a r ı y a r l ı ğ a , b ü t ü n g ü n a h l a r ı m ı d a bağışla. Doğ­
Sen ök sen yazuk yarlıkaglı İdim bir,
ru yolu göstermiş olan S a v c ı y a b i n s e l â m . E y T a n r ı m , k o m ş u n olan O'nun D ö r t
Eşine de benden t ü k e n m e z s e l â m u l a ş t ı r . Suyurka mini sen, yazukum unıttım.
Sensin g ü n a h l a r ı m ı y a r l ı g a y a n T a n r ı m biricik,
4. Y a p ı t ı n sonundaki 3 ek (beyt: 6521-6645) Bağışla beni sen, g ü n a h l a r ı m ı unuttum.

Kutadgu Bilig'in aslı burada biter, y a p ı t ı n sonundaki ekler başlar. Bunlar


SÖZLÜK
üç tanedir (125 beyt). Birincisinde, Balasagunlu Y u s u f , gençliğine açır ve yaşhlığını
a n l a t ı r . İkincisinde, y a ş a m a k t a o l d u ğ u çağın b o z u k l u ğ u n u ve d o s t l a r ı n ı n çektiği yorıglı = yürüyen yaz = bahar
ü z g ü y ü söyler. Ü ç ü n c ü s ü n d e de kendi kendini ö ğ ü t l e r ve bdginin ö v g ü s ü n ü yineler. ıdmak = göndermek, salmak, geçirmek erdim " idim
tüpi = tipi tümen = 10000
Birinci ekten (beyt: 6521—6564) beyitler: t ü = renk
yil = yel
Yorıglı bulu teg yigitlikni ıdttm, isiz /esiz = y a z ı k ! hazan (Fars.) - sonbahar, güz
terz — tez, çabuk tüşütmck = üstüne basmak, çiğnemek
Tüpi yil keçer teg tiriglig tükettim.
kaçılmak = kaçırtmak kadırj = k a y ı n ağacı
Y ü r ü y e n bulut gibi gençliğimi g e ç i r d i m , koni — doğru
urug = tokum
T i p i yeli geçer gibi y a ş a m ı m ı t ü k e t t i m . en = y ü z , çehre y a = yay

tarıtmak = ektirmek, ekmek törjitmek — eğmek, eğilmek, b ü k ü l m e k


İsizim yiğitlik, isizim yiğitlik,
yıpar = misk nelük = niçin, neden
Tuta bilemedim men sini, terk kaçıttım. işitmek = ısıtmak
aşumak = örtmek
Y a z ı k gençliğime, y a z ı k gençliğime. kayuka = nereye ök = pekitme, obartma edatı
Tutabilemedim ben seni, tez k a ç ı r d ı m . y a n ı k = parlak uysurkamak = bağışlamak
140 A. DÎLAÇAR
KUTADGTJ B I L I G INCELEMESI 141

İ k i n c i ekten (beyt: 6565-6604) beyitler:


İlahi, ruzi kıl sevüg Savçı yüzin,
Turayı, harayı, ajunug kezeyi, Yime Tört Eşinin yüzüni köreyi.
Vefalıg kim erki ajunda tileyi? T a n r ı m , nasip eyle sevgili S a v c ı n ı n y ü z ü n ü ,
K a l k a y ı m , v a r a y ı m , d ü n y a y ı gezeyim, B i r de D ö r t Eşinin y ü z ü n ü g ö r m e y i .
V e f a l ı k i m var k i d ü n y a d a , a r a y a y ı m ? SÖZLÜK
turmak = kalkmak, durmak artamak = bozulmak, -kötüleşmek
Kamug arzu buldum, kişi bulmadım men,
barmak = varmak, gitmek, kaybolmak negü = niçin, nasıl, ne gibi
Kah bulsa arzum yüzine bahayı.
kezmek = gezmek örjdi = yasa, örf, görenek
B ü t ü n a r z u l a r ı m ı buldum, insan b u l m a d ı m ben, erki — soru ve şüpbe edatı kodmâk = koymak, bırakmak
E ğ e r bu arzumu bulsam, y ü z ü n e bir b a k a y ı m . tilemek = aramak, dilemek kayu == hangi
kah = eğer öd — zaman, çağ
Apan bulsa men bir vefalıg, akı er, aparj /aban — eğer tuşmak = rastlamak, kavuşmak
Eginke yüdeyi, közümke urayı. eğin = sırt, eğin kayda = nerede

E ğ e r bulursam v e f a l ı , c ö m e r t kişi, yüdmek — yüklemek, yüklenmek iltmek/eltmek = iletmek, götürmek


urmak = vurmak, sürmek son = son, artık
S ı r t ı m a y ü k l e y e y i m , gözüme s ü r e y i m .
yimek = yemek yonmak = yürümek, hareket etmek
Yigüm ot köki bolsu, yağmur suvı tap, suv — su yaramak == yaramak,, uygun gelmek, bağdaşmak
tap /tapı = bir şeyi yeter saymak, yetinmek çadan = akrep
Ediz kum tüneyi, tagar ton kedeyi.
ediz = yüksek, yüksek yer, yığın tikmek = sokmak, delmek
Y i y e c e ğ i m ot k ö k ü olsun, y a ğ m u r suyu yeter,
tagar = çul, çuval çıbun/çıbm = sinek
B i r k u m y ı ğ ı n ı n d a t ü n e y i m , çul giysi giyeyim. ton = giysi, don sormak = emmek, sormak
kedmek = giymek ruzi kılmak (Fars.) = ihsan etmek, nasip eyle-
Atı kaldı yalrjuk, kişi kılkı bardı,
yalnuk = insan mek
Bu kılk kança bardı ?, udu r. en harayı. kılk /kılık = kılmış, huy, gidiş, nitelik Savçı = Savcı (haber getiren), Peygamber
A d ı k a l d ı insanın, i n s a n ( l ı k ) niteliği kayboldu, udu — arka, art Tört Eş = D ö r t Eş (ilk dört Sahabeler)

B u nitelik nereye gitti?, a r d ı n d a n ben gideyim. nelük = neden? yime/yeme = yine, dahi, bir de

Nelük artadı halk, negü ön di kodtı? Ü ç ü n c ü ve son ekten (beyt: 6505-6645) beyitler:
Koyu ödke tuştum, ya kayda turayı? Biligsiz yürek, til negüke yarar?
Neden bozuldu halk, n i ç i n göreneği b ı r a k t ı ? Bilig birle, suv teg kamugka yara.
H a n g i ç a ğ a r a s t l a d ı m , y a nerede d u r a y ı m ? BUgisiz y ü r e k , dd neye y a r a r ?

Kamug edgü bardı, törü örjdi iltti, Bdgi ile, su gibi, k a m u y a yara.

Kişi sonı kaldı, ne edgü bulayı? Neçe bildin erse takı bir tile,

B ü t ü n iyiler gitti, y a s a ve göreneği de g ö t ü r d ü l e r , Biligli tegir, kör, tilekke sora.

K i ş i a r t ı ğ ı k a l d ı , iyileri nasd b u l a y ı m ? Ne kadar da bilsen, bir ara,


Bilgili, bak, ddediğine sorarak erişir.
i Olar bardı, kaldım bularnı bile men,
Bilig bir teniz ol, uçı yok tüpi,
Negü teg yorıyı, ne kılkın yarayı?
Neçe suv kötürgey semürgük sora.
Onlar gitti, bunlarla k a l d ı m ben,
Bügi bir denizdir, ucu, dibi yok,
Nasıl hareket edeyim, ne gibi huylarla b a ğ d a ş a y ı m ?
Ne kadar su g ö t ü r e b ü i r (eğer) serçe emerse?
Çadan teg tikerler , çıbun teg sorarlar,
Bilig bil, kişi bol, bedütgil özürj,
Köpek teg ürerler, koyusun urayı?
Ya yılkı atangıl, kişide yıra.
Akrep gib sokarlar, sinek gibi emerler,
B i l g i b i l , adam ol, y ü k s e l t k e n d i n i ,
K ö p e k gibi ü r e r l e r , hangisini v u r a y ı m ?
Y a da h a y v a n a d m ı al, insanlardan ı r a k l a ş .
K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ
142 A. DİLÂÇAR

Ay Yusuf, kerek sözni sözle köni,


Elig sundum us men biligni tilep,
Kereksiz sözüg kizle, kılga kora.
Sözüg sözke tizdim, şaşurdum ura.
E l u z a t t ı m , işte ben bilgi dileyerek, E y Yusuf, gereken ve d o ğ r u sözü söyle,
Gereksiz sözü gizle, z a r a r ı olur.
S ö z ü söze k a t t ı m , y a n y a n a sıkıştırdım.
Sar; a ok sığındım, Bayat, sen küdez,
Keyik tagı kördüm bu Türkçe sözüg,
Bu gaflet usındın mini odgura.
Anı akru tuttum yakurdum ara.
Sana sığındım, T a n r ı m , sen koru,
G e y i k gibi g ö r d ü m bu T ü r k ç e sözü,
B u gaflet sanısından beni u y a n d ı r .
Onu y a v a ş ç a tuttum, onu aldatarak y a k l a ş t ı r d ı m .
Sana yazdı, sindin küredi özüm,
Sıkadım, sevittim, köyül birdi terk,
Bu kün sıgnu keldim sana yalvara.
Takı ma beliler birerde yere.
O k ş a d ı m , sevdirdim, gönül verdi tez, Sana k a r ş ı g ü n a h işledim, senden k a ç t ı özüm,
B u g ü n s ı ğ ı n m a y a geldim sana, yalvararak.
Y i n e de ü r k ü y o r , ara sıra irkiliyor.
Ya Rab, yarlikagil kamug müminig,
Sunup tutmışımça ederdim sözüg,
Telim rahmetiydin tükel turgura.
Kelü birdi ötrü yıparı bura.
Y a R a b , y a r l ı ğ a b ü t ü n iman sahiplerini,
E l uzatarak t u t t u ğ u m d a s ü r d ü r d ü m sözü,
Bol rahmetinden hepsini alakoyma.
Geli verdi sonra misk kokusu.
Tegür Savçımızka tümen miy selâm,
Köni sözledim söz, irig hem açıg,
Tözü Tört Eşiye takı ertüre.
Koni sözni yüdgen ukuşlug ere.
Eriştir S a v c ı m ı z a y ü z binlerce selâm,
D o ğ r u s ö y l e d i m sözü, sert ve acı,
D ö r t A r k a d a ş ı n ı n her birine de erdire.
D o ğ r u söze dayanabilen akıllı insandır.

Okıglıka artuk ağır kelmesün, SÖZLÜK

özüm uzn koldum aça hem yora.


sormak = aramak, sormak eıkamak = okşamak, el ile sığamak
O k u y a n a fazla ağır gelmesin, legmek = erişmek, değmek sevitmek = kendini sevdirmek
B e n i m ö z r ü m ü diledim, a ç ı k l a y a r a k ve yoraTak. tenis = deniz terk — tez
tüp = dip takı = dahi, yine de
Yıl altmış iki erdi, tört yüz bile, neçe = ne kadar, nice ma = pekitme edatı
semiirgük/semü-gük = "büç, büç" diye öten belirjmek = ürkmek
Bu söz sözledim men, tutup can süre.
küçük knş, semgur, serçe birerde = ara sıra, bir bir
Y d dört y ü z altmış iki idi, edütmek = b ü y ü t m e k , yükseltmek yermek/ermek = beğenmemek, irkilmek
B u sözleri s ö y l e r k e n ve t u t t u ğ u m can sürerken. yılkı = hayvan edennek = izlemek, kovalamak, sürdürmek
atanmak — ad almak ötrü — sonra
Tükel on sekiz ayda aydım bu söz, yıramak = ıraklaşmak yıpar = misk
Ödürdüm, adırdım, söz evdip tire. sunmak = el uzatmak, sunmak burmak = iyi koku yaymak
us = işte köni — doğru
T a m on sekiz ayda s ö y l e d i m bu sözleri,
btilemek = dilemek irig - jfi, s e rt
S e ç t i m , a y ı r d ı m , söz t o p l a y ı p derleyerek.
tizznek ~ dizmek, katmak açıg - acı
keyik = geyik yüdmek = yüklenmek
Y a d ı m tü çiçek teg yıdı kin burar, tag = ...dek, ...ca, gibi yüdgen = yüklenebilen, dayanabilen
Ötünüm men, itnü tükettim, tura. «kru = yavaş, yavaşça artuk = artık, fazla
Çeşitli çiçek y a y g ı s ı gibi kokusu misk b u r a m ı , yakurmak = y a k l a ş t ı r m a k uzr (Arap.) = özür
armak = aldatmak kolmak = istemek, dilemek
H i k â y e ettim ben, kesin olarak t a m a m l a d ı m , (işte) duruyor.
A. D İ L Â Ç A R
144

itnü kesin, bitmiş olarak


aça = açıklayarak
yora = yorumlayarak, yorarak tüketmek == tamamlamak
kor = zarar
tükel = tam
aymak = söylemek ok = fiilde pekitme edatı
ödürmek = seçmek küdmek = gütmek, korumak
adırmak — ayırmak usmak — sanmak
evdimek = toplamak odgurmak = uyandırmak
yazmak = günah işlemek
tirmek/termek = dermek, derlemek
küremek = kaçmak
IV. "Kutadgu Bilig"iıı Değerlendirilmesi
yadım = yaygı, sergi
tü = renk, çeşit telim = bol, çok

yıd = koku tugurmak = durdurmak, alakoymak 1. Genel konular


kin = misk tegürmek = eriştirmek, ulatmak, değirmek
ölünmek — hikâye etmek tözü/tözi — her bir Karahanlı devleti i k i ulusal ansiklopedici y e t i ş t i r m i ş t i r , ikisi de T ü r k ç ü ve
T ü r k ç e c i : biri Balasagunlu Yusuf, ö b ü r ü K a ş g a r l ı Mahmut. Y a p ı t ı n ı , Türkçenin en­
ginliğini ve güzelliğini göstererek, Araplara T ü r k ç e ö ğ r e t m e k a m a c ı y l e yazan K a ş ­
garlı, dilci, etnograf, t a r i h ç i , gramerci, diyalektolog, coğrafyacı, h a r i t a c ı , folklorcu,
şair, paremiyolog ( = atasözü bilgini) ve Arabist olarak b e l i r m i ş , Balasagunlu Y u ­
suf da şu alanlarda ansiklopedicüiğini ortaya s e r m i ş t i r : D i n , mitoloji ve diıder tarihi,
felsefe, r u h b ü i m , bilgi k u r a m ı , eğitim-öğretim, aile düzeni, a h l â k , k a d ı n , içki, a t a s ö z ü
bilimi, y a s a ve t ö r e bdgisi, devlet ve saray ö r g ü t ü , siyaset ve diplomatlık, ordu ve
sü sülemek (strateji ve taktik), tarih, coğrafya, budun bilgisi, t ö r e n ve şölen d ü z e n i ,
sofra görgüsü, ulusal spor ve oyunlar, düş yorma, gökbilim, matematik, zooloji,
edebiyat, şiir sanatı, sahne sanatı, sağlık bilgisi, aşçdık, t a r ı m , h a y v a n c d ı k ve ü r ü n ­
ler, tecim, mal, el s a n a t l a r ı , maliye, para, u l a ş ı m .

Genel amacı ülküsel ve t ü k e l bir kişinin, ülküsel bir devletin ve başbuğun nasd
olmak gerektiğini, yurt b a ş b u ğ u n a ve y u r t t a ş l a r a düşen ö d e v l e r i ve a h l â k k u r a l l a r ı ­
n ı b ü d i r m e k ise de, Balasagunlu Y u s u f yukarda s ı r a l a n a n k o n u l a r ı n a y r m t d a r ı n a da
girmiştir. B u ansiklopedik y a p ı t t a serpdi, yer yer de düzenli ve toplu olarak bulunan
bu bilgi p a r ç a l a r ı n ı şöyle özetleyebiliriz:

G ö k b i l i m a l a n ı n d a , Balasagunlu Yusuf, y a p ı t ı n ı n V . b a b ı n d a 7 kat euren'de


( = felek) d o l a ş a n 7 yulduz'u ( = y ı l d ı z , gezegen) T ü r k ç e a d l a r ı y l e s a y m ı ş , 12 ü/cefc'in
( = burç) a d l a r m ı da T ü r k ç e olarak v e r m i ş t i r . Kutadgu Bilig'in hikâye bölümlerin­
de ( I I I . ve I V . bölümler) de, Ogdülmiş a k ş a m yatarken, sabah d a kalkarken, Yusuf,
gerçek bir ozan kalemiyle g ü n ü n k a r a r m a s ı n ı ve a ğ a r m a s ı n ı b e t i m l e d i ğ i sırada, t a m
bir uranograf ( = gök y ü z ü n ü betimleyen bilgin) gibi a y ı n , gezegenlerin ve t a k ı m y d -
d ı z l a r m gecenin g ö k y ü z ü n d e devinim yolunu çizmiş ve belli saatlerde nerede bulun­
d u k l a r ı n ı birer birer b ü d i r m i ş t i r : Ülker, Yitiken ( = Y e d i K a r d e ş l e r ) , Yıldrık (=
Öncü), Adgır ( = A k y d d ı z ) v.b. Coğrafya a l a n ı n d a , yazar, mevsimleri saymış, y a p ı ­
tının t ü r l ü yerlerinde de d ö r t ana y ö n ü a n m ı ş t ı r : kuz ( = kuzey), ir ( = g ü n e y ) ,
doğar ( = doğu), batar ( = b a t ı ) . A y r ı c a ajun ( = acun, d ü n y a ) , kalık ( = gök), tolun
( = dolunay), bulu ( = bulut), yaşın ( = şimşek), korum ( = k a y a ) , ögüz ( = ı r m a k ) ,
r u f (•= k a y n a k ) , oprı (-= dere, ç u k u r ) , 3z ( = - dere, v a d i ) , 7.-oZ(= vadi, y a m a ç ) , ley
( = b a t a k l ı k ) , yazı ( = ova) gibi coğrafya terimlerini de betimler gibi k u l l a n m ı ş t ı r .
A. D Î L Â Ç A R K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ 147
146

B u alanda Rum ( = Bizans), İran, Hind, Maçin ( = y u k a r ı Çin), Hıtay ( = orta Çin) dem, L a t . sanguis) sıcak t a b i a t l ı o l m a n ı n , 4. balgam ( L a t . phlegma) da soğuk ta-
y u r t l a r ı n a d a d e ğ i n m i ş , Çin-Tiirkistan ipek yolunun ve arfas'larrn ( = kervan) öne­ biath o l m a n ı n k a y n a ğ ı d ı r ; bu d ö r t temel öğenin, insan v ü c u d u n d a k i çokluğu
mini de b i l m i ş t i r . y a d a azlığı, h a s t a l ı k d o ğ u r u r . O çağın hekimliğine göre, Y u s u f bunları çok iyi
Matematik a l a n ı n d a , y u k a r d a g ö r d ü ğ ü m ü z gibi, y d d ı z f a l c d a r m ı ( Y u l d u z ç d a r ) biliyordu (bap L X X - V I : Ogdülmiş'in Odgurmış'a düş yorumunu a n l a t m a s ı ) .
a n l a t ı r k e n , bu bilimin başlıca b ö l ü m l e r i n i ve işlemlerini ö n ü m ü z e s e r m i ş t i r : Oklides Balasagunlu Yusuf, bilgi ve bilgi k u r a m ı n ı da ele almıştır. Önce, kendi terimle­
( = Eukleides), hendese, hesap, darb, taksim, tefrik, kesir, tazif (— 2 ile ç a r p m a ) , rine göre, us, " a k ı l " d ı r ( L a t . mens), ukuş da " a n l a y ı ş " ( L a t . intellectus). Y u s u f ' u n
tansif ( = 2 ile b ö l m e ) , cezir ( = k ö k ) , misahat ( = ölçme), ceor-ü mukabel ( = cebir) ö z d e y i ş l e r i n d e n biri "anlayışı bir m e ş a l e " y e benzetir (yula ol ukuş) ve " k ö r için bir
v.b. R e n k a d l a r ı Kuladgu Biliğ'âe çok boldur: "renk, boya" a n l a m ı n a : tu, bodug, g ö z " (karaguka köz) o l d u ğ u n u söyler. Y u n a n l d a r d a n Homëros da "ışık" dernek olan

çüvüt, ön; sonra al, kızıl, kızgul ( = boz ile k ı r arası), çal (— alaca ile k ı r arası), arsal phös sözcüğünü "insan" a n l a m ı n a da kullanmıştır.' E f l a t u n , gözü, içimize konmuş,

( = kumral), yaşıl ( = y e ş i l ) , kök (= mavi), sarig (= sarı), yağız, kara, ak, örüıj y a n ı p bitmeyen ve d ı ş a r ı y a yansdayan bir t a n r ı s a l ateş diye t a n ı r . Iç ye diş ışınların

( = açık renk, ak), yipün jyepün ( = lotus çiçeğinin rengi, parlak kızd, firfiri) v.b. b i r l e ş m e s i n d e n de d u y u ve bilgi doğar. Sanskrit d ü i n d e 'veda, "bilgi" demek olduğu
gibi, a y n ı k ö k t e n Latince video sözcüğü de " g ö r m e k " a n l a m ı n a gelir. Y u s u f a göre
Y a p ı t ı n I V . b a b ı n d a imrendirici "Bahar Ş i i r i " , a y n ı zamanda zooloji terimleri
(bap: X X V I , X X V I I ) , insan bilgisiz d o ğ a r . T a n r ı ona akd.(us) ve a n l a y ı ş (ukuş) ve­
k i t a b ı n d a n k o p a r ı l m ı ş bir sayfa gibi geliyor okuyana: Art arda kozı ( = kuzu), kıl (=
rir, b u yolla da insan bilgi edinir. B u konu B a t ı d a da. John Locke'dan (1632-1704;
yaban ördeği), kökiş ( = guguk), titir ( = dişi deve), ular ( = erkek keklik), kara
Essay Concerning Human Understanding, 1690) David Hume'a (1711-1776;
çumguk ( = k a r a karga, kuzgun), sandvaç ( = b ü l b ü l ) , elik ( = dişi karaca), külmiz
Enquiry Concerning Human Understanding, 1748), Immanuel K a n t ' a (1724-1804;
( = erkek karaca), sıgun ( = erkek geyik), muygak ( = dişi geyik), as ( = k a k ı m )
Kritik der reinen Vernunft, 1781-1787, Kritik der praktischen Vernunft, 1790)
v.b. Y a p ı t ı n b a ş k a yerlerinde de k u ş l a r d a n kuğu y a da ürün kuş ( = k u ğ u ) , kara kuş
ve g ü n ü m ü z e dek filozofları ve psikologları u ğ r a ş t ı r m ı ş , "insanoğlunun anlayış
( = k a y a k a r t a l ı , t a v ş a n c d ) , çavlı (= ş a h i n ) , turna, kaz, ördek/ödirek, ügi ( = bay­
yetisi", bunun ölçüsü ve niteliği tartışdmıştır. Balasagunlu Yusuf'un ileri sür­
k u ş ) , semürgük ( = semgür, " b ü k , b ü k " ö t e n , serçeye benzer k ü ç ü k k u ş ) , yugak
düğü gibi, görgücülüğü (İng. empiricism) kuran Locke'a göre de bilgi "innate"
(— kaz'a benzer bir su kuşu) v.b.*
(vehbî, d o ğ u ş t a var olan) değil, sonra beş duyu, y a n i algı (idrak, perception)
Balsagunlu Yusuf, genç denecek bir y a ş t a sağlığı sarsılmış olduğu i ç i n h a s t a l ı ­
yoluyle edinilir. Locke'un bu yargısını izleyen D a v i d Hume, algıların bizi alda­
ğın, hekimlerin (emçi, otaçi) ve i l â ç l a r ı n y a b a n c ı s ı k a l m a m ı ş t ı r . O çağın i n a n ç l a r ı n a
t a b i l e c e ğ i m ileri s ü r m ü ş ve bu y ü z d e n , algı yoluyle elde edilen bilgiye güvenile­
göre Y u s u f da Aristo'dan k a l m a 4 b a ş h c a " k a r ş ı t l ı k " ilkesini (sıcak, soğuk, k u r u , y a ş )
m e y e c e ğ i n i s ö y l e y e r e k şüpheciliği (scepticism) d o ğ u r m u ş t u r . D a h a sonra K a n t da
b e n i m s e m i ş , Hippokrates'in ortaya k o y d u ğ u 4 "hdt" ( Y u n . khole, melankhole, aima,
"insanın a n l a y ı ş ı " nı ele alarak onun sınırlı o l d u ğ u n u b i l d i r m i ş , bu sınırları çizmiş ve
phlegma) g ö r ü ş ü n e de k a t ı l m ı ş t ı r . B u n a göre, insandaki 4 "hdt" ( = temel sıvı, L a t .
k u r a l l a r ı n ı formüllemiştr> Balasagunlu Y u s u f ne belirli bir görgücü ne de belirli bir
humor) ve o ç a ğ d a k i hekimlerin i n a n d ı ğ ı n a göre, b u n l a r ı n etkileri ş ö y l e d i r : 1. sarig
şüphecidir. O n a göre, insan y a l n ı z algı yoluyle değil, akd ve anlayışla ve hele bilgin­
( = sarı safra, ö d , L a t . biliş) ters, aksi t a b i a t l ı o l m a n ı n , 2. sevda ( = k a r a safra,
leri dinlemekle, işittiğini usa vurmakla öğrenir. B u nedenle Balasagunlu Yusufta
manihulya, Lat. melancholia) ü z g ü n , neşesiz t a b i a t l ı o l m a n ı n , 3. kan (Arap. şüphecilik a r a m a n ı n yeri yoktur. Aristo'ya ve K a n t ' a göre, bilgi, "ulam" (kategori)
* Kitabü Divan-ı Lügati'-t-Türk ele alındığında, bu listeye kuş adlarından birçok katmalar ya­ denilen genel k a v r a m k a l ı p l a r ı n a d ö k ü l d ü k t e n sonra edinilir (Aristo'ya göre 10, K a n t ' -
pılabilir: imi kuş ( = devekuşu), korday ( = kaşıkçıkuşu), yun kuş ( = tavus), huburga /kaburga ( = bay­ a göre 5 ulam). K a n t ' a göre biricik s a l t ı k (mutlak, absolute) k a v r a m , d o ğ u ş t a var
kuş), us ( = akbaba), laçm ( = doğan), karkuy jkırkuy ( = atmaca), turumtay ( = şakin), süglin olan T a n r ı k a v r a m ı d ı r . Balasagunlu Yusuf, K a n t ' m y a da Aristo'nun "ulam" l a r ı n a
( = sülün), çuhk ( = çulluk), luruga \torıga (== çayırkuşu), übgük ( = ibibik), sığırçuk ( = sığırcık),
b a ş v u r m a m ı ş s a da, genel ve saltık k a v r a m olarak, T a n r ı k a v r a m ı n ı , doğal ve imana
karlıgaç ( = kırlangıç), kökürçken Ikökürçkün ( = güvercin), lofcıgu jtakagu ( = tavuk), erkek takıgu
bağlı bir k a v r a m diye kabul e t m i ş t i r . Bilgi konusunda Balasagunlu Y u s u f saltıkçı
( = horoz), t ü r ü saptanamayanlardan on, yanan ( = bir karga türü), tartar ( = kumruya benzer bir
kuş) v.b. K a r a h a n l ı Türkçesinde hayvan adlan pek çeşitli ve boldur. Örneğin, "deve" için şu karşılıklar (absolutist) ve y a n d m a z c ı (infallibilist) değildir. O n a göre insanın bilgisi sınırlı ola­
var: tive/teve = deve, 6ugro = deve aygırı, atan = iğdiş edilmiş deve, titir = dişi deve, botuk = bilir, fakat bilgi, bize göre, b ü g i d i r . İ n s a n , insan ölçüşünce b ü i n e n bilgi ile yetinme­
ana sütünden kesilmiş deve yavrusu, torum = genç deve. Bitki adları da çeşitlidir, sünük = çınar, lidir. Bilgi bir g ü ç , bir erdemdir. Bilgisiz insanm hayvandan f a r k ı yoktur; bu gibi
söküt = söğüt, ketırik = gürgen, tograk = kavak, kadın = kayın, tavüguç = kızıl söğüt; kebez = insanlar yer y ü z ü n d e hayvan gibi yer ( F r . v é g é t e r ) , içer, eğlenir, ölür, giderler. Bdgi
pamuk, yogafe = ceviz, kasık = fındık, şekirtük = fıstık; sarig erük — kayısı, tülüg erük = şeftali,
ve y a n l ı ş konusunda bkz. E r n s t Mach: Erkenntnis und Irrtum (1905, 5. bas. 1926;
kara erük = erik; vurma = turp, sarig — h a v u ç , çamgur = şalgam, bütürge = patlıcan; buğday,
F r . dan ç e v i r i : S a b r i E s a t Ander [ S i y a v u ş g i l ] : "Bilgi ve H a t a " , 1935). B ü i m i n sınır­
arpa, yügür/ügür = dan, murç = karabiber, adrtfc . = a y r ı k otu, azgan = kuşburnu, artuç = ardıç,
yitim = ketentohumu, yorınçga = yonca; kagun = kavun, arbuz = karpuz, yigde = iğde, kabak, l a r ı için bkz. R . K u r t h : Von den Grenzendes Wissenschafts, M ü n c h e n 1953. Bilmek,
alma 'ulunla — olma, armut, üzüm, nıya = ayva, soğun [soğan ~ s o ğ a n , samursck jsarmusak =^ sa- inanmak ve ş ü p h e l e n m e k konusu için bk. K.'Vv. Lowitii: JVissen, glauben und Skep-
rımısak, v.b.
148 A. DİLÂÇAR
KUTADGU BlLİG İNCELEMESİ 149

sis, Göttingen 1963. Çağdaş bilgi k u r a m l a r ı için bkz. T . E . H d t : Contemporary


tutmak. B u üç n o k t a n ı n en önemlisi köni iörü'dür. T ö r ü y a da yasa, her devlette bu­
Theories of Knowledge, New Y o r k 1961.
lunur; ne var k i kimi yasalar " d o ğ r u " (köni) olmayabilir. Balasagunlu Yusuf, törü
Tarih, Türk eskilikleri, atasözleri ve edebiyat alanında, Kutadgu Bi/ig'de sözcüğünü hemen her yerde köni sıfatı ile birlikte k u l l a n m ı ş ve ilig'i, köni olmayan
Musa'dan, İ s a ' d a n , B ü y ü k İ s k e n d e r ' d e n , Lokman'dan ve T ü r k b ü y ü ğ ü Alp E r - yasa ç ı k a r m a k t a n sakmdırmıştır. Osmanlıcada adalet ile hakkaniyet a y r ı a y r ı şeyler­
Turja'dan söz edildiğini yukarda g ö r d ü k . Y a p ı t t a sık sık T ü r k atasözlerinin serpişti- dir. Adalet, devletin çıkardığı yasaya göre d o ğ r u y u y a n l ı ş t a n , s u ç t a n a y ı r a n yazılı
rildiği de dikkatimizi çekti. H a t t a bu sözleri, y a z a r ı n a d l a n d ı r d ı ğ ı n a göre sınıflan­ bir y a r g ı ve esastır. Hakkaniyet ise i y i y i k ö t ü d e n , d o ğ r u y u eğriden a y ı r m a k ü z e r e
d ı r m ı ş t ı k ; birinci sınıfta: Avıçga sözi (yaşlı insan sözü, asıl a t a s ö z ü ) , ögrüg sözi (akıllı T a n r ı n ı n bizlere, k u l l a r ı n ı n bilinç ve v i c d a n ı n a k o y d u ğ u duygudur. Balasagunlu Y u ­
insan sözü), ukuşlıg sözi (anlayışlı insan sözü); ikinci sınıfta: Biliglig sözi (büğe sözü); suf köni demekle "adalet" i değil "hakkaniyet" i anlatmak istemiştir. Y a z a r , törü
üçüncü sınıfta: Şair sözi. B u n d a n b a ş k a , Balasagunlu Yusuf, bölge paremiyolojisi ( = yasa) sözcüğüne köni ( = doğru) sıfatını eklemekle, b u g ü n "hukuk devleti"
( = a t a s ö z ü bilimi) de y a p m ı ş ve Ö t ü k e n begi, U ç Ordu begi, U ç Ordu h a n ı , Y a ğ m a (Alm. Rechtsstaat) dediğimiz devlet t ü r ü n ü n niteliğini anlatmak istemiştir; y a n i ,
begi, T ü r k h a n ı , Ulugkeııd begi, B ö k e yavgusu, H a atlıgı, i l a begi, İ l k e n d begi, T ü r k devlet y ö n e t i m i n i n , temel insanlık h a k l a r ı n ı n , y u r t t a ş ı n yasal k o r u n m a s ı n ı n , anayasa
buyruku gibi b ü y ü k l e r i n tarihe geçmiş olan ü n l ü sözlerini de y a p ı t ı n a almıştır. Y a ­ ve yasal düzenle s a p t a n m a s ı ve b ü t ü n b u n l a r ı n inanca altına alınması, k i iörü'nün
p ı t t a k i atasözlerini sayısı yüzlercedir. devlet y a s a l a r ı n ı n ü s t ü n d e bulunan ahlâk d u y g u l a r ı n a ve insan h a k l a r ı n a dayanan
"temel yasa" (Alm. G ı u n d r e c h t ) demektir.
Balasagunlu Yusuf, İ r a n ve Arap e d e b i y a t ı n ı , hele F i r d e v s î ' n i n .Saftraame'sini
de i y i biliyordu. Aruzu, vezinleri iyice öğrenmişti. Ö n ü n d e h i ç bir T ü r k ç e ö r n e k bu­ İlig ve y u r t t a ş l a r a r a s ı n d a bulunan saymaca a n l a ş m a n ı n ikinci b ö l ü m ü ilig'in
l u n m a d ı ğ ı halde, kendisi m ü t e k a r i p vezninde, T ü r k e d e b i y a t ı n ı n ilk y a p ı t ı m ortaya isteklerini ve halktan beklediklerini ele a l m a k t a d ı r . Y i n e üçlü olarak: 1. B u y r u k l a r ı
k o y m u ş t u r . A y n ı zamanda H i n t , S o ğ d a k ve İ b r a n i e d e b i y a t ı n ı n y a b a n c ı s ı d a kal­ yerine getirmek ("köni t ö r ü " ye göre), 2. vergileri vaktinde ö d e m e k , 3. ilig'in dostla­
m a m ı ş ve b i r k a ç yerde özellikle sun İbriyi (— İ b r a n î sureleri), y a n i Mezmuru an- rını dost, d ü ş m a n l a r ı n ı da d ü ş m a n bilmek. B u n a karşı, devlet g ö r e v l i l e r i n i n (tapugçı)
mıştır. Y a b a n c ı dillerden her halde F a r s ç a y ı , A r a p ç a y ı , S o ğ d a k ç a y ı ve Ç i n c e y i de de ilig ü z e r i n d e h a k l a r ı v a r d ı r . B u konu bu b a ş l ı k l a a y r ı bir "bap" olarak Kutadgu
biliyordu. Y a z ı s a n a t ı a l a n ı n d a , d ü z ş i i r d e n b a ş k a , dramatik-allegorik sahne s a n a t ı BiKg'de işlenmiştir. Görevlilerin ilig ü z e r i n d e k i h a k k ı , "hakkaniyet", insancd tu­
kendisini etkilemişti. B u sanattan esinlenerek, Kutadgu BiKg'ini canlı bir diyalog, tum, usa y a t k ı n buyruk, yedirme içirme, i y i balam, emek değerlendirme ve ödülle-
yer yer de gerçek bir sahne yazısı olarak kaleme aldı. B u kadarla kalmayarak, y a p ı ­ medir.
t ı n ı n k a h r a m a n l a r ı n ı allegorik kişiler k d ı ğ ı y l e sahneye çdcardı.
İki t a r a f l ı bu esaslara göre, halk, ilig'in y ö n e t i m i , b u y r u ğ u , "raiyyet" i a l t ı n d a
*
* * bulunur, dinci erkini k u ş a n m ı ş olan dig'i "dinin izzeti" (din izzi), "şeriatın dini",
"devletin n a s r - ı muini" olarak t a n ı r . O, dengesi tam olan üç a y a k l ı bir oturacakta
Kutadgu BsZıg'in devlet, y u r t t a ş l ı k , yasa, saray ö r g ü t ü , görevliler, yönetim, yer almış y a r g ı ç t ı r ; y a n ı n d a kılıç, acı ot ve şeker v a r d ı r . K ı l ı c ı y l e y a r g ı l a r , s u ç l u l a r a
t ö r e , ordu ve toplum k a t m a n l a r ı konusunda v e r d i ğ i bilgiler, ilerde y a b a n c ı alanda acı ot içirir, haksızlığa uğramış olanların h a k k ı n ı arar ve şekerle o n l a r ı n g ö n l ü n ü alır.
k a r ş ı l a ş t ı r d m a k üzere, burada özetleyelim. Y u r d u n , devletin ve h ü k ü m e t i n b a ş ı n d a Bey (ilig), bey olarak ve beylikle doğar. O, hem k d ı ç , hem kalem a d a m ı d ı r , askerdir,
ilig sanını t a ş ı y a n bir b a ş b u ğ v a r d ı r . O, y u k a r d a Y e n i Eflatunculuk-Farabî-Balasa- bilgindir. Kutadgu Bilig'e göre, " Y u r d u alan onu kdıçla almıştır, yurdu tutan da
gunlu Y u s u f k a r ş d a ş t ı r m a s ı b ö l ü m ü n d e açıklandığı gibi, "feyz" (emanation) yoluyle, onu kalemle t u t m u ş t u r " . Devlet ö r g ü t ü n d e ve y ö n e t i m d e ilig'in t ü r l ü y a r d ı m c d a r ı
T a n r ı - Y a l a v a ç a ş a m a l a r ı n ı n hemen a l t ı n d a " y a l a v a ç h ı r k a s ı n ı g i y m i ş " olan ve en v a r d ı r ; y u k a r d a g ö r ü l d ü ğ ü gibi, alt a ş a m a l a r d a n b a ş l a y a r a k : h i l b a ş ı , on - ç a d ı r (on
y ü k s e k orunda bulunan y ö n e t i c i d i r . B a t ı ' d a , bu ç a ğ d a ve d a h a sonraları, k r a l , H z . otağ), sübaşı, ilbaşı, hacib (Türk. tayanu), agıcı, d ı m g a , öge, k ö k a y u k , m a n ç b e g , çag-
 d e m ' i n ardası ve " t a n r ı s a l hak" (İng. divine right) ile tahta o t u r m u ş s a y d ı r d ı . K a - rıbeg, tiginbeg, çavlıbeg, yavgu, y u ğ r u ş , ilbeg, er ögi, vezir. Vezirin giysisi ve k d ı -
rahanhlarda devlet b a ş k a n ı da buna benzer bir durumda idi. A v r u p a l ı d ü ş ü n ü r l e r i n ğı i k i yerde a n l a t d m ı ş t ı r ; A y - T o l d ı ' n m kılığı: Vezir giysisi, m ü h ü r , t u ğ , davul, k u ş a k ,
kimisi ( T h . Hobbes, J . J . Rousseau vb.), bir tarafta devlet ile y ö n e t e n , ö b ü r tarafta z ı r h ; Ögdülmiş'in kılığı: vezir giysisi, m ü h ü r , at, k o ş u m , hilat ( = değerli k u m a ş y a
da y ö n e t i l e n halk toplumu a r a s ı n d a , yazısız o l d u ğ u halde geçerli s a y ı l a n saymaca da k ü r k d e n y a p d m ı ş kaftan). İlig, şu üç işe seçkin kimseler a r a m a l ı d ı r : 1. Adalet ba­
bir "toplumsal a n l a ş m a " ( F r . contrat social) b u l u n d u ğ u n u s a n m ı ş l a r d ı r . Karahanh¬ k a n ı (kadı), 2. ilig'in ardası olacak kimse (halifet), 3. b a ş b a k a n (vezir). B u s ı n ı f l a m a y a
larm Uig'i de, y u r t t a ş l a r a b ö y l e bir a n l a ş m a ile b a ğ l ı bulunuyordu. Balasagunlu Y u ­ göre, devlet ö r g ü t ü n d e kamutay y a da parlamento ve senato (comitia, forum vb.)
suf bu a n l a ş m a y ı her i k i tarafa d ü ş e n üçer noktaya b a ğ l a m ı ş t ı r : O, ilkin h a l k ı a l ı y o r yoktur; a y r ı c a y a r g ı ç (tribunus, aedilis v.b.) sınıfından d a söz e d i l m e m i ş , k u r u m ad­
ve onun iliş'den ü ç ş e y beklediğini a ç ı k l ı y o r : 1. G ü m ü ş ü n a y a r ı n ı (kümiş lyan) dü­ ları da v e r i l m e m i ş t i r . B u n a karşılık kara budan ( Y u n . dsmos'un karşılığı o!=a gerek)
ş ü r m e m e k ; 2. doğru yasa {koni törü) ç ı k a r m a k ; 3. kervan yollarını güven altında a n d m ı ş t ı r . Y a p ı t m bir yerinde kara budun (kara 'am budun), toplumun alt k a t m a n ı
150 A. D İ L A Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 151

olarak t a n ı t ı l m ı ş , b a ş k a bir yerde de şu ü ç dilimden oluştuğu s ö y l e n m i ş t i r : 1. Boy'lar edilmektedir. B u yoldan T ü r k i s t a n ' a gelen e ş y a d a n : torku/turku — ipekli k u m a ş ,
( = zenginler), 2. orta kişPleı ( = orta halli kişiler), 2. çıgay'lar ( = fakirler). Devlete ed = ipekli dokuma, agı = epekli ve sırmalı k u m a ş , çit = nakışlı Çin ipeklisi,
f a y d a l ı olan üç t ü r insan v a r d ı r : 1. Alp ( = cesur) kişi, 2. bügü bilge ( = akıllı, bilge) kez = ipekli Çin k u m a ş ı , zümküm = Çin ipeklisi, yurun = ipekli k u m a ş , tülvir =
kişi, 3. tetig uz ( = a n l a y ı ş l ı ve becerikli) kişi. Y a p ı t t a yer, yer bulgak'tan da ( = k a ­ ipekli ö r t ü , perde, burçın — ipekli k u m a ş v.b. U l a ş ı m ı s a ğ l a y a n y ü k h a y v a n l a r ı :
rışıldık, fesat, ayaklanma) söz edilmiştir. Kutadgu BiZtg'te resmi çizüen devlet, at, a y g ı r , k ı s r a k , deve, k a t ı r . K a r a h a n l ı b a y a n l a r ı n bezenmesine yarayan e ş y a d a n :
kut ve gönenç arama ve b u n l a r ı s a ğ l a m a üzerine k u r u l m u ş t u r . Toprak sorunu ( F r . yinçü = inci, erdini = i r i inci, sata = mercan, yıpar ve kin = ikisi de misk,
question agraire) söz konusu değildir. Y u r d u n y ö n e t i m d ü z e n i n i şu üç. sınıf sağlar: yıd = hoş koku, kafur = k â f u r u , tiitsük = t ü t s ü , kedük = giysi, kör/lek = göm­
1. Bilge alimler, 2. muhtesWlex ( = b a ş t a ordu olmak ü z e r e , düzen g ü c ü n ü s a ğ l a y a n l a r ) , lek, kaftan, kürk, küjek — p e r ç e m , eğin = peçe, bilezük, tolgag — k ü p e , bagırdak
3. tapugçı'lar ( = y ö n e t i m görevlüeri). — k a d ı n göğüslüğü, bezek = nakış v.b. Tecimde: ülgü = terazi, asıg - yas = ka-
z a n ç - y i t i m , faiz v.b. E l s a n a t l a r ı uzları olarak: temürçi = demirci, etükçi = ayak­
K a r a h a n l ı devleti saray ö r g ü t ü n d e ilig'den sonra şu a ş a m a l a r b u l u n m a k t a d ı r :
kabıcı, kumaçı = derici, sırçı = cilâcı, bedizci = boyacı, töşekçi = döşekçi,
1. Vezir, 2. sübaşı ( = ordu k o m u t a n ı ) , 3. ulug hacib ( = mabeyinci), 4. kapugbaşçı
okçı yaçı = o k ç u y a y c ı , a y r ı c a aşçı, kuşçı, tafarçı = y ü k taşıyıcı v.b. H a y v a n c d ı k
( = saray b a ş k â h y a s ı ve teşrifatçısı), 5. y a l a v a ç ( = elçi), 6. bitigçi d ı m g a ( = sır
ü r ü n l e r i n d e n : kımız, süt, yün, yag, yoğurt, kurut = peynir, yadım = y a y g ı , kidiz =
k â t i b i ) , 7. agıcı ( = sayman), 8. aş-başçı ( = aşçıbaşı), 9. idişçi başı ( = içkici başı).
keçe, t a r ı m d a urug — tohum v.b. Y e m e k ve i ç k i d e : a ş , et, gül balı, gül şurubu,
Bunlardan k a p u g b a ş ç ı ( L a t . majordomus'un, ianitor ve ostiarius'un karşdığı), sa­
çerez (Arap. nukul), y e m i ş , simiş = semirmelik yiyecek, arpa suyu (Arap. fuka),
r a y ı n g ü v e n i y l e g ö r e v l e n d i r i l m i ş t i r ; a y n ı zamanda ordu k o m u t a n ı s ü b a ş ı n m da yar-
sofra suyu (Fars. m î z â b ) , bal suyu (Fars. c ü l e y b i n ) , gül suyu (Fars. c ü l â b ) , sindirim
dımcısıdır. K a p u g b a ş ı her sabah b ü t ü n görevlileri gözden geçirir, b u n l a r ı n dileklerini
içkisi, kuvvet içkisi, m ü s h i l içkisi, ş a r a p , baharat, otlar v.b. A ş ve şölen t ü r l e r i :
ilig'e bildirir; görevlilerin ödüllenme ve üstelenmelerini de ilig'e ö n e r i r ; görevlilerin
küdenke aş — d ü ğ ü n şöleni, sünnet aşı, at aşı — ad, san alma aşı, togum aşı = do­
dileklerini ilig'e bildirir. A y a k ç ı ' h k t a n ( = uşaklık), t a m g a ç ı ' l ı k t a n ( = damgacı)
ğ u m şöleni, koldaş aşı — a r k a d a ş l a r y e m e ğ i , yog aşı = cenaze aşı, boşug aşı = i -
y u k a r ı y a d o ğ r u g ö r e v d e ü s t e l e n m e geleneği v a r d ı r . Tapugçı'lar i k i sınıftır: 1. G ö r e v l i ­
zir l i aşı; yemekten sonra konuklara d a ğ ı t d a n tiş teri = diş kirası, biçeş = aş arma­
ler, 2. kullar. B i g b u n l a r ı giydirme, yedirip içirme ve b a r ı n d ı r m a z o r u n d a d ı r . A y r ı c a ,
ğanı v.b. Ve bu şölenler, aşlar, çağrılar sırasında gösterilmesi gereken sofra görgüsü
ilig'in bunlara k a r ş ı insaflı d a v r a n m a s ı , i y i çalışanları ö d ü l l e m e ve üst g ö r e v l e r e alma­
ve göreneği: E t i s ı y ı r m a , b ı ç a k kullanma, yeme b i ç i m i , k o n u ş m a v.b. A y r ı bir konu
sı beklenir, i n s a n l ı ğ a a y k ı r ı d a v r a n ı r s a , k a r ş ı s ı n d a T a n r ı ' y ı görecektir. T a p u g ç ı ' l a r d a n
olarak, d ü ş yorumu; d ü ş t ü r l e r i : Gece d ü ş ü , g ü n d ü z d ü ş ü , d ü ş ve mevsimler, düş ve
da ilig'e bağlılık, d o ğ r u l u k , çalışkanlık, görgü ve törü tolu ( = düzen bilgisi) beklenir.
d ü ş ü görenin y a ş ı , karışık düşler, yorumsuz düşler, iyiye yorma, düşe ve y a ş a göre
Yalavaç, y a n i elçi, d o ğ r u d a n d o ğ r u y a ilig'e bağlı olup, kendisinden geniş bilgi,
verilecek ilâçlar ve y a p ı l a c a k s a ğ a l t m a ç a b a l a r ı : Müshil, k a n alma, beyin y ı k a m a v.b.
görgü, a n l a y ı ş , akd u z l u ğ u ve toplum eğlenceleri bilgisi (cirit, çevgen, av, s a t r a n ç
v.b.) beklenir. G ö r e v i vezirinki kadar ö n e m l i olan bir y ü k s e k g ö r e v l i de ordu komu­ A y r ı bir konu olarak spor: T a v l a , s a t r a n ç , güreş, cirit, çevgen, okçuluk, k u ş ç u l u k ,

t a n ı d ı r , y a n i sübaşı. Balasagunlu Yusuf, s ü b a ş ı y ı a n l a t ı r k e n "sü s ü l e m e k " ( = stra­ av v.b. Eğitirn-öğretim konusunda: B a b a ö ğ ü t ü , çocuğu evde okutma ve o k u t m a ğ a

teji ve taktik) a l a n ı n d a k i geniş bilgisini de ortaya sermektedir; ordu ö r g ü t ü : piyade erken b a ş l a m a ; k â ğ ı t , divit, mektup v.b.

(Lat. pedites), s ü v a r i ( L a t . équités), okçu ( L a t . sagittarii), t ü r l ü silâhlar, mızrak, bal­


* *
ta, orduya at y e t i ş t i r e n i g d i ş ç i ' l e r v.b.; s a v a ş : ilerleme, gerileme, alan, d ü ş m a n ı aldat­
Önemli bir konu olarak, k a d ı n . D o ğ u d a , özellikle eski Y a k ı n d o ğ u d a olduğu gibi,
ma, "til" alma, tutsaklar, ordu a h l â k ı , askerleri k a y ı r m a ; a y r ı c a av.
K a r a h a n l ı T ü r k l e r i n d e de, d o ğ a n çocuğun erkek olması y e ğ s a y d ı r d ı . Ne var k i bunu
Balasagunlu Y u s u f , toplum k a t m a n l a r ı n ı ve t ü r l ü yolak ve u ğ r a ş l a r ı s a y m a y ı s ö y l e m e k l e birlikte Balasagunlu Y u s u f bir yerde kızların gönlünü o k ş a y a r a k şu beyte
da u n u t m a m ı ş t ı r : B a ş t a , yukarda anlatdan kara budun, sonra A l i o ğ u l l a r ı ( A l e v î ' l e r ) , yer v e r m i ş t i r :
bilginler, hekimler (ebçi, otaçı), efsuncular (muazzim'Ier), d ü ş y o r u c u l a r ı , müneccim­ Bu mundag kişiler bolur idi kız,
ler, şairler, t a r ı m c d a r , satıcılar, el s a n a t l a r ı u s t a l a r ı (uzlar) ve fakirler (çıgay'lar), her Bu kız kızlıkı kaldı kız atı kız.
sınıfın erdemleri ve olumsuz t a r a f l a r ı ile birlikte.
B ö y l e kişiler çok nadir olur,
* *
* B u d e ğ e r l i nadirlikten, nadirin a d ı kız k a l d ı .

Kutadgu Bi/ig'den K a r a h a n l ı devletinin tecimi ü z e r i n e de bir fikir edinmek K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e kız sözcüğü i k i anlama gelmekte i d i : biri "kız", ikincisi "de­

o l a n a ğ ı v a r d ı r . Y a p ı t t a Cinden, H i n t t e n , Bizanstan (fîurra) gelen tecim eşyası sayıl­ ğerli, p a h a l ı , nadir ş e y " : kızlık da "değerlilik, nadirlik" a n l a m ı n a idi. B u n a k a r ş d ı k ,

m a k t a d ı r , Ç i n - T ü r k i s t a n kervan (arkış) y o l l a r ı n d a n , özellikle ipek yolundan söz Balasagunlu Yusuf, k a d ı n ı n aslı et o l d u ğ u n u da bildirmekten ç e k i n m e m i ş ve erkek-
152 A. DİLÂÇAR KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ 153

leri s a k ı n d ı r m ı ş t ı r : Tişi aslı et ol, "dişinin aslı ettir" diye. K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e "ca­ "Kutadgu Bdig'de Ögdülmiş" başlıklı yazısı, Türk Kültürü dergisi, s a y ı 98, 1970,
riye" k a v r a m ı için 7-8 sözcük k u l l a n ı l m a k t a idi. K a d ı n konusunda Balasagunlu s. 95-111). S a y ı n Saadet Ç a ğ a t a y ' ı n her i k i sanısı da doğru olabilir. D a h a önceki say­
Yusuf'un tutumunu, d a v r a n ı ş ı n ı gereği gibi değerlendirebilmek için, K a r a h a n l ı Türk­ falarda belirtildiği gibi, Odgurmış sözcüğü " u y a n m ı ş " , odgurmak d a "düşünce so­
lerinin kendi islâmlıklarının ilk y ü z y ı l ı n ı y a ş a m a k t a o l d u ğ u n u unutmamak gerekir. nunda anlamak, dalgıdan uyanmak" a n l a m m a d ı r ; ögdülmiş, " ö v ü l m ü ş " , ögdül de
Yusuf, okurlarını " k a d ı n a saygı göster" [ağır tut tişig) diye öğütlemiş, olur olmaz "ödül" a n l a m ı n a gelir. Sanskrit dilinde buddha sözcüğü " a y d ı n , a y d ı n l a n m ı ş " demek­
erkekleri, anlamadan, denemeden eve s o k m a m a l a r ı n ı , evdeki hizmetçilere (elig as- tir. Ne var k i , Kutadgu Bilig'de Ögdülmiş, d a ğ d a Odgurmış'ı görmeğe gittiğinde,
rakı) de dikkat etmelerini i s t e m i ş t i r . O, b ü t ü n kızları, evlilikten önce hep silig kız her kez onu ibadette bulmakta, ilig de m e k t u p l a r ı n d a onu "cuma n a m a z ı n ı halkla
( = temiz k ı z , bakire) olarak g ö r m e y i arzulamıştır. Evlenme konusunda, erkeklere,
birlikte" şehirdeki camide k ı l m a ğ a ç a ğ ı r m a k t a d ı r . İlig, Odgurmış'ı ihtida etmeğe
sakınık tişi ( = iffetli k a d ı n ) a r a m a l a r ı n ı ve bu nitelikte olan uruglug tişi ( = soylu
değil, onun bir M ü s l ü m a n olarak b u dini yaymak, "kâfirlerle", y a n i B u d d h a ' c ı l a r l a
k a d ı n ) , bay tişi ( = zengin k a d ı n ) ve körklig tişi ( = güzel k a d ı n ) gibi k a d ı n t ü r l e r i n ­
s a v a ş m a k için şehre inmesini istiyor. Kutadgu JSi/sg'deki t a n ı m a göre, yek (şey­
den ü s t ü n t u t m a l a r ı n ı öğütlemiş, babalara da "kızınızı erken evlendirin" demiştir.
* tan), "din hırsızı" (din ogrısı), " k â f i r " de "din d ü ş m a n ı " dır. İlig'in b u çağrısı çok
yerinde i d i , ç ü n k ü 1212'de K a r a h a n l ı devletini y ı k a n l a r "kâfir", y a n i B u d d h a ' c ı
2. A h l â k ve din
Moğol boyu K a r a - H ı t a y ' l a r oldu.
Kııtadgu Bilig'in başlıca niteliklerinin biri de onun bir "öğüt kitabı"
(pendname) olmasıdır. D i n konusunda Balasagunlu Yusuf Sünnî bir Müslü­
man olup, bu dinin b ü t ü n T ü r k l e r d e ve Orta A s y a yurtlarmda y a y ı l m a s ı n ı dilemek­ 3. İ s l â m ve tasavvuf
tedir. 960 yılından önce Orta A s y a d a k i T ü r k l e r , Manicilik ve H r i s t i y a n l ı k sürelerini
İlig'in ağzıyle Balasagunlu Yusuf'un halkçı, f a y d a c ı (utilitaire) ve yararcı
geçirdikten sonra B u d d h a ' c ı l ı k t a d u r u l m u ş l a r d ı . Y u r t l a r m d a , Buddha'mn yurdu
Hint'in, Zarathustra'nııı yurdu İ r a n ' ı n , K u n g - f u - d z ı ' n m y u r d u Çin'in, Ş a m a n c ı (pragmatiste) olarak T ü r k t o p l u l u ğ u n a y a p t ı ğ ı genel çağrı şu sözle özetlenebilir:

K ö k - T ü r k l e r i n ve eski T ü r k mitolojisinin (Otüken o r m a n ı v.b.) etkileri v a r d ı . K a r a ­ Asıglıg bol, y a n i " f a y d a l ı ol!" Hristiyanlarm ünlü bir azizi v a r d ı : Suriye'de, d ü n y a ­

h a n l ı devletinin b a t ı b ö l ü m ü , alt-katman olarak, B u d d h a ' c ı S o ğ d a k ' l a r ı n ve Orta dan u z a k l a ş a r a k 3 (kimi yazarlara göre 9-20) metre y ü k s e k l i k t e bir s ü t u n ü z e r i n d e
İ r a n dillerinden biri olan S o ğ d a k ç a n m ü z e r i n d e oturuyordu. Öncülleri olan Uygur 40 y d , " m ü n z e v i bir zahit" olarak y a ş a y a n ve böylelikle ahirette cennete gideceğini
T ü r k l e r i , B u d d h a ' c ı olmuş, y a z ı l a r ı n ı Buddha'cı Soğdaklarm alfabesinden geliş­ uman S ü t u n c u Simeon ( Y u n . S y m e ö n Stylites, 390-459). B u a d a m ı n insanlığa ne
t i r m i ş t i . Balasagunlu Y u s u f da Kutadgu Bilig'ini Uygur harfleriyle y a z m ı ş ve bu f a y d a s ı d o k u n m u ş t u r ? F a y d a s ı z bir- bencil örneği. Kutadgu Bi/ig'de de Odgurmış
y a p ı t t a Buddha'cı alt-katmandan kalma Sanskrit ve S o ğ d a k asıllı birçok terimler bu umutla d a ğ d a " m ü n z e v i bir zahit" olarak y a ş ı y o r d u . İlig ona, ahiretin b u yolda
k u l l a n m ı ş t ı r : "cennet" a n l a m ı n a uştmah, " ş e y t a n " a n l a m ı n a yek, " d ü n y a " a n l a m ı n a k a z a n d a m a y a c a ğ m ı , b u iş için halka, M ü s l ü m a n l ı ğ a f a y d a l ı olmanın kesin bir koşul
ajun, "melek" a n l a m ı n a firişte/ferişte. "misafirhane, imarethane" a n l a m ı n a muyan o l d u ğ u n u söylemiştir. Kutadgu Be/ig'in " k ı y a m e t ve ahret bilgisi" ( F r . eschatolo¬
gibi. İ s l â m m Allah terimi Kutadgu Bitig'de, "bismillah" f o r m ü l ü n ü n dışında, h i ç geç­ gie) felsefesi budur: " F a y d a l ı ol!" B u görüş ve b u ö z e n d i r m e , bir taraftan Gazzalî
miyor; bunun yerine Tanrı, Ugan, İdi, Bayat terimleri, çok seyrek olarak da A r a p ç a (ölm. 1111), öbür taraftan T ü r k l e r d e de Ahmet Y e s e v î (ölm. 1166) t a r a f ı n d a n yeni
Rab kullanılmıştır; "Peygamber"e T ü r k ç e olarak Yalavaç, " D ö r t Sahabe" ye de yine f o r m ü l l e n m e k t e olan tasavvufa, d a l g ı y a , münzeviliğe ve zahitliğe k a r ş ı , k u r t u l u ş
T ü r k ç e olarak Tört Eş d e n m i ş t i r . A y - T o l d ı ilig'in b a ş k e n t i n e g i t t i ğ i n d e bir m u y a n l ı k ' - yolunu etkinlikte ve f a y d a c ı l ı k t a gösteren ilk tepkidir. Balasagunlu Y u s u f b u alan­
ta (Buddha'cı imareti) k a l m ı ş t ı r . Kut (saadet) terimi de mana denden saadet verici da "kaderci" de değildir; ödlek dediği "alın yazısı"nı erdemle y e n m e ğ i de d ü ş ü n m e k ­
"gizli güç" k a v r a m ı n a bağlı, B u d d h a ' c ı Uygur T ü r k l e r i n d e n k a l m a bir m i r a s t ı r ; eski
tedir: Asıglıg bol, edgülük kili ( = f a y d a l ı ol, iyilik yap). T a n r ı ' y a , ailemize (ana-baba,
T ü r k h a k a n l a r ı n a verilen îduk-kut ( = K u t sahibi) sanı da b u k a v r a m a bağlı bulun­
eş, çocuk), b a ş k a l a r ı n a karşı olan saygı ve ö d e v l e r i m i z i yapmakla kalmayarak, ken­
m a k t a d ı r (bu konuda daha geniş bilgi için bkz. A . İ n a n : " Y u s u f Has Hacib ve E s e r i
dimize k a r ş ı olan ö d e v i m i z d e de kusurda bulunmamak. Kendimize k a r ş ı olan b a ş ­
K u t a d g u Bilig Üzerine Notlar", Türk Kültürü dergisi, s a y ı 98, 1970, s. 112-126).
lıca ö d e v i m i z bilgi edinmektir: Okumakla, "ulumu aklî ve nakli" u l e m a l a r ı n ı , bil­
G e r ç e k t e n , Kutadgu Bilig'de yeni ihtida e t m i ş bir ulusun r u h belirtilerini sezmek
ginleri, bilgeleri dinlemekle. T a n r ı bizi h a y v a n olarak değil, insan olarak y a r a t m ı ş t ı r .
güç değildir. B u alanda Prof. Saadet Ç a ğ a t a y bir a d ı m daha ileri giderek, Kutadgu
Ö d e v i m i z bilgi edinmek, kendimizi y ü k s e l t m e k , ve ö l ü r k e n , ruhumuzu T a n r ı ' y a , v ü ­
Biliğ'in zahit k a h r a m a n ı Odgurmış'ın B u d d h a ' c ı o l d u ğ u n u ileri s ü r m ü ş t ü r (bkz.
cudumuzu da ana t o p r a ğ a teslim ederken, ruhumuz erdemle dolu olarak, v ü c u d u m u z
"Kutadgu Bi/ig'de Odgurmış'ın K i ş d i ğ i " adlı yazısı, Türk Dili Araştırmaları Yıl-
da "aşağdık toz"a ( L a t . pulvis inferior) değil, "üstün toz"a (Lat. pulvis superior)
hh•-- Belleten, 1967, s. 39-49), buna k a r ş ı l ı k Örrdülmiş'in de "hamd edilmiş- Mo¬
çevrilmeğe hak k a z a n m ı ş olarak d ü n y a d a n ayrdmaktır.
hammed" anlamma alarak, İ s l â m m peygamberini temsil ettiğini söylemiştir (bkz.
154 A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 155

4. Bilgi ve erdemler (dolan), uvutsızlık (utançsızlık), kovdaşlık (oburluk), yaıjsaklık (gevezelik); içkü
(içki), îiraa.
Balasagvmlu Y u s u f bize "bilgi edininiz, adam olunuz, kendinizi y ü k s e l t i n "
Kutadgu Biiig'den b ü t ü n bu k o n u l a r ı içine alan bir demet ö z d e y i ş : 1. Bilgiyi
(bilig bil, kişi bol, bediitgil özün) ö ğ ü t ü n ü v e r m i ş t i r . B u r a d a " y ü k s e l t m e k " k a v r a m ı
b ü y ü k , anlayışı da ulu bil; seçkin kulu bu i k i ş e y y ü k s e l t i r . 2. A n l a y ı ş ve bilgiyi an­
uygarlık (civilization, y a n i konut, yol, ışık, su, giysi, besin, süs, gönenç) a l a n ı n d a k i
latan dildir. 3. Bilgisizin sözü kendi başını yer. 4. S ö z , deve boynu gibi y u l a r h d ı r ,
nesnel k a l k ı n m a için değil, k ü l t ü r (culture) a l a n ı n d a tinsel (irub, us ve bilgi) k a l k ı n ­
nereye çekersen oraya gider. 5. Y a ş a m ı sermaye yap, bunun faizi iyiliktir. 6. K ö t ü sö­
ma, y ü k s e l m e a n l a m ı n a kullanılmıştır. İ n s a n nasd bilgi edinir, adam olur ve kendini
v ü l ü r , i y i ö v ü l ü r . 7. Eğer bir bilgine eşikte bir yer düşerse, o eşik baş k ö ş e d e n ü s t ü n
y ü k s e l t i r ? A m e r i k a l ı d ü ş ü n ü r , şair, denemeci ve filozof R a l p h Waldo Emerson (1803¬
olur. 8. İ k i t ü r l ü y ü c e insan v a r d ı r : B i r i bey, ö b ü r ü bilgin; üçüncüsü h a y v a n d ı r .
1888), "Denemeler"inde ("Essays", I , 1841, I I , 1844), bize bunun yolunu göstermiş­
9. Misk ve bilgi birbirine benzer, insan b u n l a r ı y a n ı n d a gizli tutamaz. 10. Ş u d ö r t
tir. İ l k iş olarak "kendine g ü v e n " (İng. self-reliance), y a n i "kişinin kendi yetenekle­
şeyin azını az g ö r m e : A t e ş , d ü ş m a n , hastalık, bilgi. 11. A k ı l k a r a n l ı k gecede bir meşa­
rini, y a r g ı ve 'iç sermaye'sini, ruh ve us g ü c ü n ü bilmesi, bunlara i n a n m a s ı , g ü v e n ­
le gibidir. 12. İ n s a n akıl ile y ü k s e l i r , bilgi ile b ü y ü r . 13. Hırsız ve dolandırıcının eli
mesi ve bu yolda k a z a n d ı ğ ı r u h bağımsızlığı". İ k i n c i iş olarak "üst ruh"a (İng. over¬
bilgiye erişemez ve onu alamaz. 14. S e v i n ç istersen, o k a y g ı ile birlikte gelir; huzur
soul) k a t ı l m a , y a n i "evrende b ü t ü n r u h l a r ı n b i r l e ş m e s i n d e n meydana gelen ve kişi­
istersen o zahmet ile birlikte bulunur. 15. İ n s a n kendisini sevdirirse, onun kusuru en
sel bilinçten aşkın bulunan canlı ruh, dirimsel t ö z ü , besin edinmek". B u duruma gel­
b ü y ü k erdem s a y d ı r . 16. İ n s a n o ğ l u bir kervana benzer, konak yerinde sürekli kala­
dikten sonra bilgi edinmek, sonsuz olarak bilgi biriktirmek, b u n l a r ı y o ğ u r m a k ve bir
maz. 17. A k l ı n süsü dil, dilin süsü söz, insanın süsü y ü z , y ü z ü n süsü de gözdür. 18.
"kültür hamuru" yapmak, sonunda da, nasd bir tohum t o p r a ğ a d ü ş ü p kendini "ger­
Nimet t a m olursa, insan yiyecek bulamaz. 19. Bilginin sözü bilgisiz için göz olur. 20.
çekleştirip" bitki oluyorsa, insan da canlı, ruldu ve d ü ş ü n ü r bir y a r a t ı k olarak "ken­
Soylu insan ölse de soyu k a l ı r . 21. Beylik çok i y i bir ş e y d i r , ne var k i daha i y i olanı
dini gerçekleştirme"lidir (İng. self-realisation), y a n i gelişmesini, sağlanabilen son
y a s a d ı r ve onu d o ğ r u uygulamak gerekir. 22. H a l k ı n y ü k ü n ü hafifleten kimse insan­
a ş a m a y a v a r d ı r m a h , insandaki gizil gücün t ü m gelişimini s a ğ l a y a b i l m e k y e t k i n l i ğ i n e
ların iyisidir. 23. Halkın içinden yükselip zenginliğe eren insanın dili ve sözü
erişmelidir. Emerson'm " t ü m a d a m " ı (İng. entire man) ve "gerçek a d a m " ı (İng.
tath olmalı, kendisi de alçak gönül göstermeli. 24. Saadetin a y a ğ ı k a y g a n d ı r .
genuine man) budur: K e n d i özüne inanan, gerçeği s ö y l e y e n , gerçeği d ü ş ü n e n ve
25. Saadeti kendine b a ğ l a m a k için 10 k o ş u l v a r d ı r : a. a l ç a k gönüllü ve tath dilli
gerçeği yapan bilgin adam. Bilgi erdemden d o ğ a r , erdem de bilgi d o ğ u r u r . Emer­
olmak, b. aşırılıktan s a k ı n m a k , c. k ö t ü işlere y a n a ş m a m a k , ç. t o p l a n m ı ş olan malı
son'm dediği gibi: "erdemin yerini tutan b a ş k a bir ş e y yoktur" ve en y ü k s e k
yerine harcamak, d. y a ş a m ı n ı , işini ve d a v r a n ı ş l a r ı n ı d ü z e n l e m e k , e. b ü y ü ğ e saygı
yasalar r u h yasalarıdır. İngdiz düşünürü Thomas Cariyle (1795-1881, Sartor
göstermek, k ü ç ü ğ e şefkatli olmak, f, kibirle b a ş k a l a r ı n ı incitmemek, g. kendini içki­
Resartus yapıtı, 1835) da buna benzer bir öğüt vermiştir: Ülküsel olma­
ye vermemek, h. eli ve dili ile oyuna k a r ı ş m a m a k , ı. d a v r a n ı ş l a r ı n d a d o ğ r u olmak.
yan işlere "sonsuz h a y ı r ! " (İng. everlasting no), "ruhu besleyen, y ü k s e l t e n işlere de
26. İnsan k ı t değil, k ı t olan insanlıktır. 27. H o ş l a n ı l m a y a n insanlar ş u n l a r d ı r : Y a l a n -
"sonsuz evet!" (İng. everlasting yea). B u n l a r ı n hepsi 1069'da Balasagunlu Y u s u f ' u n
cdar, aç gözlüler, aceleciler, her işte öfkelenenler, i ç k i y e d ü ş k ü n olanlar, hırsızlar.
K a r a h a n l ı T ü r k l e r e aşıladığı fikir ve ö ğ ü t l e r i n paralelindedir: Bilgi bil, adam ol,
28. İ y i insan hep iyilik eder, y a p t ı ğ ı n ı insanın b a ş ı n a kakmaz, kendi çıkarını düşün­
kendini y ü k s e l t . Balasagunlu Yusuf, B a t ı filozoflarının b u g ü n "oluşma ç a b a s ı " ( L a t .
mez ve bir k a r ş ı l ı k beklemez. 29. Doğru insan, g ö n l ü n ü çıkarıp avucuna koyarak b a ş ­
nisus formativus, A i m . Bildungstrieb) dedikleri r u h ve us gücüne i n a n m ı ş t ı .
k a l a r ı ö n ü n d e mahcup olmadan dolaşabilen i n s a n d ı r . 30. İ y i , y o k u ş t ı r m a n m a k gi­
İşte Y u s u f ' u n bizden istediği erdemler: köni (— d o ğ r u ) , edgü ( = iyi), biliglig bidir, g ü ç t ü r ; k ö t ü ş e y iniş gibidir, kolayca elde edilir. 31. E l d e n gelirse, k ö t ü l ü ğ ü n
( = bilgdi), ukuşlug ( = anlayışlı), bağırsak (= merhametli), serimlig ( = sabırlı), inadma iyilik yap. 32. Cimri kendi malmı kendisinden esirger, nasd olur da başkası­
akı ( = c ö m e r t ) , talu ( = seçkin), tüzün ( = soylu) olma; yedirme, i ç i r m e , giydirme, n ı n h a k k ı n ı verir? 33. K a r a başın d ü ş m a n ı k ı r m ı z ı dildir. 34. Bilgin kişinin sözü top­
para d a ğ ı t m a , i y i ad b ı r a k m a , h a l k ı g ü v e n ç , g ö n e n ç , sevinç içinde y a ş a t m a , fakirle­ rak için su gibidir, su verilince nimet çıkar. 35. V ü c u d u n besini ağızdan, ruhun besini
rin haccı olan cuma namazma k a t ı l m a , " d ü n y a n ı n a y ı p l a r ı " n d a n sakmma (3 zevk: ise kulaktan gelir. 36. Çok dinle fakat az k o n u ş , sözü akıl ile söyle ve b ü g i ile süsle.
1. y e m e k - i ç m e k , 2. erkeği avutan k a d ı n , 3. sağlıkla y a ş a m a ; buna karşılık 3 d ü ş ­ 37. Soluk alıp vermenin sayısı bellidir. 38. G ö z için ö r t ü olabilir, fakat gönül için
man: 1. d ü n y a , 2. g ö v d e , 3. ş e y t a n ) ; dilin erdem'ini (fazilet), mün'ünü (kusur, nakise), ö r t ü yoktur. 39. Dinlemek s ö y l e m e k t e n daha iyidir, insan dinlemekle b ü g i n olur.
asıg'mı (fayda) ve y o s ' ı n ı (zarar) bilme; d ö n e k saadete ve d ü n y a nimetlerine g ü v e n ­ 40. Ş a h i t nerede ise h ü c c e t de o r a d a d ı r . 41. Bilgisizin ibadete d a l m a s ı n d a n bügilinin
meme, gönül zevkini göz zevkinden ü s t ü n s a y m a ; b ü y ü k l e r e ve kadma saygı, çocuk­ u y u m a s ı n ı n s e v a b ı daha ç o k t u r . 42. Ö l d ü k t e n sonra çocuğu kalan bir baba için "ya­
lara sevgi, h i z m e t ç i l e r e de insaf g ö s t e r m e . V e şu k ö t ü l ü k l e r d e n de k a ç ı n m a : haram, ş a m ı y o r " denemez. 43. Sana k i m söverse sen onu ö v m e l i s i n . 44. Eğer zalim sana zul­
/.-üç k u l l a n m a (zulmetmek), yitiğim (yalan), ogrıhh (hırsızlık), nen sukı (mal t a m a h ı ) , mederse sen onu b a ğ ı ş l a , elin y o l u b u d u r . .15. Adalete dayanan yasa, b u g ö ğ ü n dire­
saranhk (cimrilik), küvezlik (kibir), kirtüçlük (kıskançlık) arkuk kılınç (inat), tevlik ğidir. 46. G ö n ü l k i m i severse, göz daima onu görür. 47. D ü n y a n ı n tepesi nimet ise,
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 157
156 A. D İ L Â Ç A R

dibi de mihnettir. 48. Ş e y t a n din hırsızıdır. 49. Ö m r ü n t a m a m ı ü ç g ü n s ü r e r : Y a r ı n , 900 y d önce Balasagunlu Yusufun bize v e r d i ğ i mesajdaki öğütleri şöyle sıralayabili­

dün, bugün. 50. ister şeker, helva, ister arpa, d a r ı y e m i ş olsun, doyup yatan sabah riz: T a n r ı ' y a bağlı bulunma; ö l ü m ü ve ahireti unutmama; akda ve bilgiye değer ver­

yine aç kalkar. 51. T a n r ı kula i k i göz ve i k i kulak v e r m i ş , biri ile b u d ü n y a y a bakarsa, me; çocukları okutma; dinlemek ve okumakla bilgi edinme; her işte d o ğ r u l u k arama;
biri ile de ahrete b a k m a l ı d ı r . 52. Y a l n ı z ibadete g ü v e n e r e k ibadette aşırı gitmemeli. temiz düşünce sahibi olma; d ü n y a y a ve geçici zevklere d ü ş k ü n olmama; d ü e , boğaza,
53. F a y d a s ı z insan diriler a r a s ı n d a bir ölüdür. 54. Ü ç ş e y e y a k ı n olma: Y a n a r ateş, nefse hakim olma; zor kullanmaktan, hırsızlıktan, yalandan, i ç k i d e n , h a k s ı z l ı k t a n ,
akar su, beylerin ş a n ve şerefi. 55. Ü ç ş e y d e n uzak dur: B e y l i k taslama, yalan, cimri­ kaba sözden, dedikodudan, gevezelikten ve acelecilikten k a ç ı n m a ; sabırlı, c ö m e r t ,
lik. 56. T u z ekmek yedir ve güler y ü z göster, bu i k i d a v r a n ı ş insanı kendine ısındırır. h a y ı r s e v e r olma; yapdan bir iyiliğe karşılık beklememe; disiplin, d o ğ r u yasa, düzen
57. Ş u i k i t ü r l ü kimseden uzak dur: İftiracı, gammaz, ve i k i y ü z l ü çıkarcı. 58. K ı z ı ve adalet s a ğ l a m a ; iffet ve namusa sımsıkı bağlı olma; k ö t ü a r k a d a ş edinmeme ve
çabuk evlendir. 59. Evleneceksen kendinden aşağı derecede biri ile evlen, onda y ü z bozgunculara katdmama; b ü y ü ğ e ve k a d ı n a saygı, çocuklara şefkat, h i z m e t ç d e r e de
güzelliği değil, güzel huy ara. 60. Oğlunu ve kızını evde eğit, bu işi b a ş k a ellere bı­ insaf gösterme; gelenek ve göreneklere bağlı bulunma; her işte ılımlı davranma;
rakma. 61. Çocuklara b ü g i ve edep öğret. 62. K a d ı n ı n ash ettir. 63. H i z m e t ç d e r e ezi­ hesaplı iş g ö r m e ; daima ağır başlı, tok gözlü, alçak gönüllü olma; ö n e m l i l e r d e n biri
yet etme, güçlerinin ü s t ü n d e olan iş verme, T a n r ı ' y ı k a r ş ı n d a bulursun. 64. E l i n dar­ de, i y i ad b ı r a k m a ğ a ç a h ş m a .
da ise b a ş k a l a r ı n a sızlanma. 65. Hisseli işlere girişme ve b ö y l e işe mal y a t ı r m a . 66.
Y a p ı t m b a ş m d a önemle açıkladığı gibi, Yusuf, son eklerde de yine ele alıp üze­
Taşan ı r m a ğ a k o m ş u olma, hisara y a k ı n durma. 67. E v almak istersen k o m ş u s u n u sor,
rinde d u r d u ğ u bir konu v a r d ı r : Bilgi, insanı hayvandan a y ı r a n bilgi, k a r a n l ı k gecede
yer almak istersen suyunu sor. 68. B o ğ a z ı n a hakim ol, onun esiri olma. 69. İ n s a n gön­
meşale gibi bize ışık tutan bilgi, erdemin b a ş ı olan bilgi, Eflatun'un, F a r a b î ' n i n üze­
lü incedir, o bir s ı r ç a y a benzer, kaba söz s ö y l e m e , kırdır. 70. B o ğ a z d a n hem can hem
rinde d u r d u ğ u bilgi, erdemi d o ğ u r a n bilgi. İ s l a m a göre de bilgi toplamak ve öğren­
hastalık girer. 71. Sonunda, h a k a n ı n elinde de kalacak olan i k i bez parçasıdır. 72. İ n ­
mek her M ü s l ü m a n için bir farzdır. 1615'te B o s t a n c ı z a d e Y a h y a Efendi'nin dediği
san, işinde ancak d a n ı ş m a k l a b a ş a r ı y a ulaşır. 73. Ş u ü ç insana değer ver: a. gözü
gibi "bilim p a d i ş a h l ı k t a n ü s t ü n d ü r ; ilim ve k ü l t ü r yolunu seç, bu yolda ç a b a göster."
pek kişi, b. bilgin kişi, c. becerikli kişi. 74. H a l k a y ü k y ü k l e m e , y ü k ü kendin taşı.
Ve g ü n ü m ü z d e de y ü c e A t a t ü r k ' ü n " H a y a t t a en h a k i k î m ü r ş i t ü i m d i r " özdeyişi,
75. C ö m e r t , gümüş d a ğ ı t a n değildir; c ö m e r t , canını feda ederek insanın h a k k ı n ı ve­
a y n ı düşünüşü, inanışı ve ö ğ ü t ü d o ğ r u l a y ı p desteklemektedir. Balasagunlu Yusuf,
ren kişidir.
Kutadgu Bi/ig'ini i ş t e bu temel üzerinde o t u r t m u ş t u r .

Her dinde olduğu gibi, burada da b i r t a k ı m öğütlerle k a r ş ı k a r ş ı y a y ı z . Çoğu din­


lerde öğütler buyruk biçiminde v e r i l m i ş , b u y r u k l a r ı n çoğu d a yasaklama niteliğini
taşımıştır. Balasagunlu Y u s u f ' t a yasaklama varsa da, ö ğ ü t l e r i n çoğu, o k u y a n ı olum­
lu işlere özendirme, etkinliğe itme a m a c ı ile v e r i l m i ş t i r . K i m i dinlerde görülen misil­
leme, k ö t ü l ü ğ ü k ö t ü l ü k l e , zoru zorla k a r ş d a m a , "dişe k a r ş ı d i ş , göze karşı g ö z " ilkesi
Kutadgu BiKg'de yoktur. T a m tersine, InciVde de olduğu gibi, Balasagunlu Y u s u f
k ö t ü l ü ğ ü iyililde k a r ş d a m a insancd ilkesine bağlı k a l m ı ş t ı r . "Sana söveni ö v " , "sana
zulmedeni bağışla", gibi.

*
* *
5. Kutadgu Bilig'in m e s a j ı

Kutadgu Bilig, böylece, ansiklopedik, a y r ı n t ı l ı bir y a p ı t olmakla birlikte,


bir t ü m d ü r , b ü t ü n d ü r . B u b ü t ü n , bir ana temel üzerine o t u r t u l m u ş , çatısı d a b i r k a ç
ana direkle k u r u l m u ş t u r . B u n d a n 900 y d önce bu b i n a n ı n temeli, i n s a n ı n her i k i d ü n ­
yadaki saadetini s a ğ l a y a b i l m e s i i ç i n a t d m ı ş t ı r . A n a direkleri de, erişilecek mutlu­
luğa y ö n gösteren i ş a r e t l e r d i r . Kutadgu Bilig g ö r k e m l i bir şehre benzer. P ı r ı l p ı -
rd parlayan s o k a k l a r ı n ı onun kutsal beyitlerinde g ö r ü r ü z . Bunlardan k i m i T a n r ı
b u y r u ğ u , kimi uyarma, k i m i ö ğ ü t , k i m i s a k ı n d ı r m a , k i m i de y a s a k l a m a d ı r . B u n l a r ı n
başhealarmı, y a p ı t ı n t ü m ü n d e n seçerek, vukarda öbek öbek t o p l a d ı m . Bunlar,
y a p ı t ı n özetiyle birlikte göz ö n ü n d e bulundurulursa, d e ğ e r i bir k a t daha y ü k s e l i r .
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 159

kdmak, işitip de söz dinlemeyenlerikargdamak için k o n u ş u y o r : Bildiğinle b ü y ü k l e n -


me ve ona g ü v e n m e . Bdgdiden f a y d a l a n d ı ğ ı n gibi, bilgisizlerden de f a y d a l a n m a y ı
bil, ç ü n k ü bdgi ve s a n a t ı n smırı yoktur ve h i ç bir bilgin y a da sanatçı yetkin, ü s t ü n
ve eksiksiz s a y ı l a m a z . İ y i bir söz, değerli yeşil t a ş gibi gizlenmiştir; insan onu k ö l e bir
k a d ı n y a da fakirlerin fakiri olan bir kimsenin y a n ı n d a da bulabilir. - G e r ç e k her şey­
den ü s t ü n d ü r , onun erdemi de sonsuz, ölümsüz olup y a r a t ı l ı ş ı n d a n beri s a r s d m a m ı ş -
t ı r ; onu çiğnemek isteyen er geç cezasını bulur. O, d o ğ r u bir yol gibi ö n ü m ü z d e uzan­
V. Dünya Edebiyat Çevresi İçerisinde "Kutadgu Bilig"
m a k t a d ı r ; ondan sapmamak.- K o n u k olarak bir y e m e ğ e g i t t i ğ i n d e , ö n ü n e k o n u l a n ı
ye, b a ş k a l a r ı n önündekine bakma. E v sahibi seni s e l â m l a d ı k t a n sonra k o n u ş ; o gü­
Kutadgu Bilig eskiden y a l n ı z T ü r k i s t a n ' d a değil, b ü t ü n doğu y u r t l a r ı n d a ta­ lerse sen de g ü l . - Sana emanet edilen bir ş e y e , bir g ö r e v e , bir aracdığa ve genel olarak
nınmış ve sevilmişti. Sonradan yapdan eklerin a n l a t t ı ğ ı n a göre, t ü r l ü yurtlarda t ü r ­ g ü v e n e ihanet etme. Gerçeğe sıkı y a p ı ş , k ı z m a , ağzını bozma. B u işte b ü y ü k k ü ç ü k
lü adlarla t a n ı n ı y o r d u : Çin T ü r k l e r i n d e " E d e b ü ' l m ü l u k " , Maçin'de " E n i s ü ' l m e m a l i k " f a r k ı y o k t u r . - B u d ü n y a d a y ü k s e l m i ş olanları k ı s k a n m a , onları beğenip alkışla, y ü ­
y a da " E n i s ü ' l m e m l e k e " y a da " A y i n ü ' l m e m l e k e " , doğu ilinde " Z i y n e t ü ' l ü m e r a " , r e ğ i n d e n k ö t ü bir ş e y geçirme.- Oğluna T a n r ı korkusunu öğret ve onu doğruluk yo­
İ r a n ' d a " Ş a h n a m e i T ü r k î " y a da "Pendnamei m ü l u k " , Turan'da da öz adiyle " K u ­ lunda y e t i ş t i r . Gidişi i y i olursa beğeni göster, suç işlerse onu c e z a l a n d ı r . - K a d ı n l a r ­
tadgu Bilig". dan sakın. İster eşi ol, ister k a r d e ş i , ister k o m ş u s u , ister a r k a d a ş ı y a da tanıdığı,
ölçünü bil. Dış görünüş insanı çeker, değerli sandığın ş e y sırça çıkar. K ü ç ü k bir al­
Kutadgu Bilig'in her t ü r l ü y a y ı m ı ( t ı p k ı b a s ı m , ç e v r i y a z ı , çeviri, makale h a ­
beni sende bir d ü ş , boş kuruntu y a r a t ı r , sonra kendini ölüm k a p ı s ı n d a bulursun.
linde kısa incelemeler, değerlendirmeler v.b.) y a p d m ı ş t ı r . F a k a t en esaslı olanı, y a n i
- A ç gözlülük i y i l e ş m e y e n bir h a s t a l ı k t ı r . O, b a b a y ı , a n a y ı , eşi, kardeşi üzer, s ı k ı n t ı y a
d ü n y a e d e b i y a t ı çerçevesi içerisinde incelenmesi, y a z a r ı n ı bekliyor. Genel olarak
d ü ş ü r ü r . O, b ü t ü n k ö t ü l ü k l e r i içine toplamış olan bir b o h ç a d ı r . D o ğ r u l u ğ u k ı l a v u z
Kutadgu Bilig''de başlıca i k i kolda toplanabilen şu y a z ı s a n a t ı ve fikir yazısı t ü r ­
alan biri doğru y a ş a r , ölür, g ö m ü l ü r . F a k a t cimriliğinden d o l a y ı , aç gözlünün mezarı
leri k a r ş d a ş t ı r m a h olarak izlenip incelenebilir. B i r "pendname" (öğüt k i t a b ı ) ve " d ü s -
bile olmaz.- H a l i n i vaktini d ü z e l t t i k t e n sonra evlen ve bir y u v a kur. Eşini sev, onun
turname" (kural k i t a b ı ) olarak, birinci kolda, a h l â k a değgin öğretici k o n u ş m a l a r
yeri evdir, onu yedir, içir, giydir, h a s t a l ı ğ ı n d a ilâç ver. Onu süsle ve sevindir. O, sa­
(Alm. L e h r g e s p r â c h e ) , özdeyişler, hikmet öğretisi (Alm. Weisheitslehre) ve bilgi
hibi için i y i bir t a r l a d ı r . C ö m e r t ol, fakat onu evde b a ş a t k ı l m a . - A r k a d a ş seçeceğin
( Y u n . episteme, A l m . Kenntnis) ö v g ü s ü ; bir "siyasetname" ( y ö n e t i m bilgisi, F r . mi¬
kimseyi önce k o n u ş m a k l a dene, niteliğini yokla, sonra y a k l a ş ve ona y ü r e ğ i n i aç.-
roir de princes, A l m . Fürstenspiegel) olarak d a devlet k u r a m ı (Alm. Staatstheorie),
K o n u ş m a bir s a n a t t ı r , bunu b i l ve öğren. Güzel sözlere k a p ı l m a , i ş i t t i ğ i n i tart, doğ­
yasa felsefesi (Alm. Rechtsphilosophie), siyaset a h l â k ı (Alm. Politische E t h i k ) ve
r u y u eğriden a y ı r m a s ı n ı bil. Dinlemeyi de öğren. A k l ı k l a r d a n , bilginlerden faydalan.
ülküsel devlet (utopia) k u r a m ı . B u k ü ç ü k y a p ı t t a b u n l a r ı n hepsini gereği gibi yapa­
İ ş i t m e k , dinlemek, k o n u ş m a k t a n iyidir. Bilgi gözden ve kulaktan girer, a k d b u n l a r ı
m a y a c a ğ ı m ı z apaçık o r t a d a d ı r ; daha çok, tablolar ve serpiştirme örneklerle yetinme­
sindirir. B a b a n ı ve yaşlıları dinle, k ö t ü l e r d e n örnek a l m a . - S a ğ l a m ol ve firavuna hiz­
miz gerekmektedir. E s k i D o ğ u d a her ş e y b a ş l a n g ı ç t a olduğu için, b u t ü r l e r birbirin­
met et. E ğ e r b u sözlerimi dinlersen, doğru yolu b u l m u ş olacaksın. G e r ç e k t e n şaşma,
den kesin olarak a y ı r t e d i l m e m i ş , din k a v r a m ı d a bunlara karışmıştır. A ş a ğ ı d a çiz­
d o ğ r u l u k t a n sapma." B u ö ğ ü t l e r M . Ö. 2870 y ı l l a r ı n d a , y a n i Kutadgu Bilig'den
diğimiz tabloda, b u y ü z d e n , t ü r l ü kollar birbirine girişmiştir.
4000 y d önce v e r i l m i ş öğütlerdir. İ k i y a p ı t da a y n ı paraleldedirler. İkisi a r a s ı n d a daha
* * y a k ı n ve ince k a r ş ı l a ş t ı r m a l a r yapdabilir. B u y a p ı l ı r k e n , "Kutadgu B i l i g " i n Müslü­
*
man T ü r k l e r i n ilk ö ğ ü t k i t a b ı olduğu u n u t u l m a m a l ı d ı r .
E s k i Mısır'dan eski Mesopotamya'ya geçtiğimizde, b u alanda, Sumerlderin "ade
A . B i r "Pendname" ve " H i k m e t " olarak:
y a s a s ı " m (M. Ö. 3500), Akkadldarm da 1945-1947 k a z ı l a r ı n d a n 1948'de ortaya çı­
Ahlâk ve hikmet öğretisinin eskiliği M . Ö. 3000 y ı l l a r ı n a kadar çıkar. E s k i kardan E ş n u n n a (Teli Harmal) şehrinin 59 maddelik y a s a s m ı , az sonra da k r a l H a m -
Mısırhlar b u t ü r e sboyet derlerdi. B u yolda, hiyeratik harflerle y a z d ı y a p ı t l a r ı n sayısı murapi'nin (M. Ö. 1728-1686) 282 maddelik ü n l ü y a s a s m ı buluruz. E l d e bulunan
oldukça ç o k t u r . B u n l a r ı n en eskisi ve en ü n l ü s ü , firavun îssi'nin başbakanı Ptah S ü m e r y a s a s ı , eski bir t ü m ü n kalıntısı olup, "ana ittisu" denen b u dizinin 7. l e v h a s ı
-hotep'in M. Ö. 2870 s ı r a l a r ı n d a Mısır o k u l l a r ı n d a kullandmak üzere y a z d ı ğ ı y a p ı t t ı r . kişisel yasa p a r ç a l a r ı n d a n o l m a d ı r ve o l d u k ç a sert y a r g ı l a r l a doludur. E ş n u n n a y a ­
Burada, Kutadgu Bilig'de vefden öğütlerle d e n e ş t i r i l m e k üzere, ö r n e k olarak, b u sası, daha ç o k çarşı pazar, adam yaralama, ö l d ü r m e gibi k o n u l a r ı ele almıştır. A h l â k
y a p ı t t a n bir özet ç ı k a r ı y o r u m : "Tanrdarm sevgilisi prens ve b a ş b a k a n Ptah-hotep, konusunda, örneğin, S ü m e r y a s a s ı şövle der: " K a d ı n kocasına ihanet ederse ı r m a ğ a
bilgisizlere bilgi vermek, doğruluğu ö ğ r e t m e k , kendisini dinleyenleri k u t l u ve mutlu a t d ı p ö l d ü r ü l ü r ; erkek ihanet ederse ceza olarak para öder". H a m m u r a p i y a s a s ı
160 A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 161

(141. madde) şöyle y a r g ı l a r : "Eğer evli bir kadm zinada y a k a l a n ı r s a , k a d ı n , suç or­ rilmez; insan çıplak gelmiş, çıplak gidecektir. Y u r d u y ö n e t e n i n ödevi d o ğ r u l u ğ u ko­
tağına b a ğ l a n a r a k ı r m a ğ a atılır." H a m m u r a p i y a s a s ı n d a n 300 y ı l sonra, M. O. 1350 rumak, k ö t ü l ü ğ ü cezalandırıp k o v m a k t ı r . H ü k ü m d a r , aldığı vergiyi halk için kullan­
s ı r a l a r ı n d a E s k i Anadolu'da Suppiluliuma y a da oğlu Murşili z a m a n ı n d a meydana malıdır. Y ö n e t i m d e b a ş kdavuz yasa ve d o ğ r u l u k o l m a l ı d ı r " (Manu ve "Upanisad"-
getirilen 200 maddelik H i t i t y a s a s ı n a göre (197. madde), "eğer biri d a ğ d a r a s t l a d ı ğ ı lar). B u d d h a c ı l ı k t a n : "Dokuz g ü n a h v a r d ı r : 1. haksız olarak adam ö l d ü r m e k , 2. hır­
bir k a d ı n ı zorlarsa cezası ö l ü m d ü r ; eğer bu zorlama şehirde olursa kadm ölümle ce­ sızlık, 3. zina, 4. yalan, 5. açgözlülük, 6. bile bile y a n l ı ş t a r a f ı tutmak, 7. kinden do­
zalandırılır; k a d ı n ı n kocası zina işleyen bu çifti öldürürse ceza g ö r m e z . " l a y ı y a n l ı ş yola sapmak, 8. i y i d ü ş ü n m e d e n y a n l ı ş yola sapmak, 9. korkudan y a n l ı ş
yola sapmak. Hiç zor kullanma, k ö t ü a r k a d a ş edinme; herkesle iyi geçin; k a d m pe­
Eskiçağ Y a k ı n d o ğ u y a s a l a r ı n d a n U z a k d o ğ u ' y a geçtiğimizde, yine Kutadgu şinden k o ş m a ; isteklerini ölçülü tut; zenginliğe ö z e n m e ; bu d ü n y a y a b a ğ l ı olma;
Bi/ig'deki özdeyişlerle karşılaştırılabilen a h l â k görüşleri ve uzsözler buluruz. Çinli­ merhametli ol; bilgi edin. Y a ş a m ı n ı n kdavuzu ş u n l a r olsun: D o ğ r u görüş, d o ğ r u istek,
lerin üç b ü y ü k din önderi v a r d ı : L a o - d z ı (Lao-tse, M. Ö\ 604-531), K u n g F u - d z ı d o ğ r u söz, d o ğ r u d a v r a n ı ş , doğru y a ş a y ı ş , d o ğ r u çaba, d o ğ r u düşünüş, d o ğ r u öz he­
(Conficius, M. Ö. 551-479) ve Meng-dzı (Mencius, M. Ö. 372-289). B u n l a r ı n en ü n l ü s ü s a p l a ş m a s ı ve y a r g d a m a s ı " ("Lakhana suttanta", "Khaggavisana sutra", "Benares
olan K u n g - F u - d z ı ' d a n b i r k a ç ö z d e y i ş : "Düşünce k a t ı l m a m ı ş a r a ş t ı r m a ve inceleme v a ' z ı " ) . Hinduculuktan: " B ü t ü n insanlar ö z g ü r d ü r ; kaderlerine bu ö z g ü r l ü k yolun­
f a y d a s ı z , a r a ş t ı r m a ve inceleme k a t ı l m a m ı ş d ü ş ü n c e de tehlikelidir. Eğer biri eski bil­ dan giderler. E r d e m ö d ü l k a z a n ı r , k ö t ü l ü k ceza görür. A y n ı güneş, ışık ve sıcaklık
gisini yenilerse b a ş k a l a r ı n ı n ö ğ r e t m e n i olabilir. E r d e m hiç bir zaman ve hiç bir yerde herkesin b a ş ı n a d o ğ a r i n s a n l a r ı n bunlardan faydalanma yolu t ü r l ü t ü r l ü d ü r . D o ğ a ­
tek b a ş ı n a kalmaz, daima k o m ş u k a z a n ı r . E r d e m d ö r t ş e y d e n o l m a d ı r : 1 . D ı ş a r d a nın aldı y a r a t ı k a k l ı n d a n ü s t ü n d ü r . R u h hem bilgidir hem de bilen. İ n s a n kendi öl­
insanlarla olan ilişkin, evde birini k o n u k l ı y o r m u ş s u n gibi s a y g d ı olsun; 2. bu kişilerle çüsünde bilginin dış sınırına, öbür ucuna v a r m a ğ a çalışmalıdır. Bilgi güç ve g ü v e n d i r ;
k o n u ş m a ve d a v r a n ı ş ı n , bir sunakta T a n r ı ' y a adak s u n u y o r m u ş s u n gibi temiz ve p ü ­ o, v a r l ı ğ ı n başı, ortası ve sonudur" ("Vedanta sutra", "Purana" ve "Tantra"). B r a h -
rüzsüz olsun; 3. başkasının sana nasıl d a v r a n m a s ı n ı istiyorsan sen de ona ö y l e dav­ mâcdarm en kutsal yazdarmdan biri olan " B h a g a v a d - g î t â " d a n : " Ö l ü m d e n sonra
ran; 4. evinde ve yurtta h i ç b i r y a n l ı ş ş e y e y a n d a ş olma. B i r i bana devlet y ö n e t m e k v ü c u t yok olur, ruh ise y a ş a m a ğ a devam eder. B e n bilge kişileri çok sever, onlar d a
sanatının ne olduğunu sorarsa, şöyle c e v a p l a n d ı r ı r ı m : H a l k ı doyurmak, asker bulun­ beni severler. B e n yol, destek, b a ş b u ğ , t a n ı k , b a r ı n a k , s ı ğ m a k ve a r k a d a ş ı m . B a n a
durmak ve halktan yasalara itaat ve d o ğ r u l u k beklemek; yasalara itaattan ve doğ­ gerçek b a ğ l d ı k l a y ü k ü n e n l e r bendedirler, ben de onların i ç i n d e y i m . K e n d i d o ğ r u gi­
ruluktan hiç v a z g e ç i l e m e z . " Meng-dzı'dan bir i k i ö z d e y i ş : "Başarılı bir devlet b a ş k a n ı dişleri ile, her ş e y i n k a y n a ğ ı olana, uçsuz b u c a k s ı z bu evreni meydana getirene s a y g ı
halkın a r k a d a ş ı ve b a b a s ı d ı r ; o n l a r ı n sevincine k a t ı l ı r , acılarını p a y l a ş ı r . Y a n l ı ş ı n ı , ve iman gösterenler, Ü s t ü n Olgunluğa e r i ş e c e k l e r d i r . " Hintlilerin niti-sâstra denden
suçunu bilmek ve bunu açıkça s ö y l e m e k b ü y ü k bir erdemdir; en y ü k s e k a ş a m a d a ve a h l â k öğreten, bunun y a n ı n d a da artha-sâstra denden ve si} aset öğreten y a z ı t ü r ­
bulunan yöneticilerin ve devlet b a ş k a n l a r ı n ı n da y a p m a s ı gerekir. H a l k ı n g ö n l ü n d e leri v a r d ı r . Tek m ı s r a l a r y a da beyitler şeklinde ortaya konan bu y a p ı t l a r d a n en es­
artık yeri bulunmayan b a ş k a n l a r d ü ş ü r ü l ü r . Ö n e m d e halk birinci yeri, tanrdar ikinci kisinin C h â n a k y a adlı bir y a z a r ı n kaleminden çıkmış olduğu sanılır. B u n l a r ı n y a n ı -
yeri, krallar da son yeri tutarlar. A k d l ı bir k r a l yurdunun genişliğini değd hal­ b a ş m d a a h l â k öğreten h i k â y e l e r derlemesi olan " P a n c h a t a n t r a " n ı n ( = B e ş kitap)
kın gönencini, bilgiyi ve d o ğ r u l u ğ u sever." L a o - d z ı ' n m ö z d e y i ş l e r i n d e n : " Ş u üç ş e y i özeti " N â r â y a n a " n m ortaya k o y d u ğ u 4 ciltlik " H i t o p a l e s a " ( = F a y d a l ı bilgi) ge­
ü s t ü n t a n ı : Merhamet, p a r a y ı yerinde kullanma, alçak g ö n ü l l ü l ü k ; bunlardan önce lir. B u n d a "Yolcu ile K u ş " , "Brahman ile Ü ç Hırsız", " Y d a n ile K u r b a ğ a " gibi öğre­
d o ğ r u l u k gelir. Y a l a n d a n ve aldatmadan k a ç ı n . K e n d i n i y ü k s e k görme ve hizmet et­ tici h a y v a n m a s a l l a r ı n a r a s t l a n ı r . Hintliler B r a h m â c d ı k t a n B u d d h a c d ı ğ a geçince,
meği sev. Bilgiden daha ü s t ü n değerli bir ş e y yoktur; bunu bilmek bir erdemdir. ahlâkı y ü k s e l t m e a m a c ı y l e , Buddha'mn, d o ğ u m u n d a n önce girdiği t ü r l ü şekilleri an­
Bdgi i n s a n ı ç a l ı ş m a y a sürmeli; bilip o t u r m a n ı n f a y d a s ı yoktur (krş. T ü r k a t a s ö z ü : latan ve jdtaka (cataka okunur; P a l i dilinde == " d o ğ u m " ) ve avâdana (Sanskrit. =
" y a t a n ı n y ü r ü y e n e borcu v a r d ı r . " ) Çok k o n u ş m a k ruh dengesinin bozuk o l d u ğ u n u " b ü y ü k icraat") denilen h i k â y e l e r ortaya kondu. B u d d h a c ı Uygur T ü r k l e r i b u ede­
gösterir. Yeterin sınırını g e ç m e ; yetinmek duygusu başlı b a ş ı n a bir zenginliktir." biyattan geniş ölçüde çeviriler y a p t ı l a r ; bunlardan biri, biri akıllı ö b ü r ü akdsız olan
K a l y â n a m k a r a ve P â p a m k a r a adlı i k i k a r d e ş i n h i k â y e s i d i r (lehçemize ç e v i r i s i : T .
A y n ı a m a ç l a Çin'den Hindistan'a i n d i ğ i m i z d e V e d a c d ı k , B r a h m â c d ı k , B u d d h a -
D . K . , 1940). Bizdeki öğretici h i k â y e "Kelile ve Dinme", gerisin geri Farsça, S ü r y a n -
cıhk ve Hinduculuk i n a n ç l a r ı n d a geçen a h l â k l a ilgili sözler buluruz. Vedacdıktan ca, A r a p ç a ve Pehlevice yoluyle Sanskrit d ü i n d e k i " K a r a t a k a D a m a n a k a " h i k â y e ­
ö r n e k l e r : " T a n r ı sevdiği insana güç ve bilgi verir. T a n r ı ' n m gölgesi, insanın t u t t u ğ u sine d a y a n ı r . Hintliler öğretici şiirler de ortaya k o y m u ş t u r . B u alanda Bhartrihari
yola göre hem ö l ü m s ü z l ü k hem ö l ü m d ü r . C ö m e r t a d a m ı n zenginliği hiç t ü k e n m e z , ö n d e gelir, i ş t e bir ö r n e k : "Bdgi: B i r a z bir ş e y ö ğ r e n d i ğ i m d e , sevincimden g ö r m e z
cimri ise hiç teselli bulmaz. Zenginlik b u g ü n birine, y a r ı n ö b ü r ü n e gelir, bu ç a r k ı n olmuş a k l ı m kendini "alim-i k ü l " i l â n etti; fakat bilgim biraz daha ilerleyince, bey­
d ö n ü ş ü n ü kimse bilemez. E l l e r birbirine benzer, ama g ö r d ü k l e r i ve b a ş a r d ı k l a r ı iş nimdeki ateş t a v s a d ı ve bügisiz bir ahmak o l d u ğ u m u a n l a d ı m . " Ortaçağ g ü n e y H i n -
farklıdır." B r a h m â c ı l ı k t a n : "Öz v a r l ı k , bilgidir; her ş e y i n nedeni, bu bilgidir. Zen­ distanmda, Madras'ta, Tiruvalluvar (M. S. 600 sıraları) a d ı n d a ü n l ü bir ş a i r i n Tamij
ginlik, y ü k s e k orun, d ü n y a n ı m e r i e r i dış giysilerdir; bunlarla bengilik d ü n y a s ı n a gı-
162 A. DÎLÂÇAR K U T A D G U B I L İ G İNCELEMESİ

dilinde yazdığı " K u r a l " ( = beyt, mesnevi) başlıklı bir ö z d e y i ş k i t a b ı v a r d ı r . "Ar­ lemenin vakti var. İnsanın b ü t ü n e m e ğ i ağzı içindir, yine canı doymaz. İ y i ad lu>s
am" ( = erdem), "Porul" ( = mal) ve " İ n b a m " ( = aşk) şeklinde üçe b ö l ü n e n bu y a ­ kokulu y a ğ d a n iyidir. B i r adam için a k d s ı z l a r m şarkısını i ş i t m e k t e n s e , hikmetlinin
pıttan özdeyişler: " Ö l d ü r m e m e k iyiliğin d o r u ğ u d u r ; y a l a n s ö y l e m e m e k bundan he­ azarını i ş i t m e k iyidir. B i r ş e y i n sonu b a ş l a n g ı c ı n d a n iyidir. S a ğ k ö p e k ölü aslandan
men sonra gelir" ("Erdem). "İnsan eşerek k u m i ç i n d e n su ç ı k a r ı r ; a r a ş t ı r m a k l a da iyidir. E y genç, tazeliğinde sevinçli ol, ancak bil k i T a n r ı seni h ü k m e g ö t ü r e c e k t i r .
bilgi edinir" ("Mal"). " A ş k t a nazlanarak somurtmak tuza benzer; fazla tuz y e m e ğ i n Gençliğinin günlerinde seni Y a r a d a n ' ı h a t ı r l a ! "
tadını kaçırır" ("Aşk").
G ö r ü l d ü ğ ü gibi, İ b r a n i l e r i n hâhmâh'ı, y a n i "hikmet"i. T a n r ı korkusu, iyilik,
İran'da Z e r d ü ş t ç ü l ü ğ ü n kurucusu Zarathustra, a h l â k yolunda ş u n l a r ı söylemiş­ d o ğ r u l u k erdemleri e t r a f ı n d a t o p l a n m ı ş t ı r . Hele Vâiz'in sözleri, bizdeki Odgurmış'-
tir: "Evrende i y i , k ö t ü y l e ; ışık, k a r a n l ı k l a ; doğru da eğri ile ç a r p ı ş m a k t a d ı r . İ y i ve m sözlerini çok yalandan andırır. B u hikmeti, Milât s ı r a l a r ı n d a İ b r a n i ve Y u n a n fel­
doğru olan, bize bitkileri y a ğ m u r l a y e t i ş t i r i r , h a y v a n l a r ı besler. İ y i ve d o ğ r u olan d ü ­ sefeleri birbirine karıştığı günlerde Hellenleşmiş bir Y a h u d i , İ s k e n d e r i y e l i P h i l ö n
şünüş, söyleyiş, i s t e y i ş ve kılışları a l k ı ş l a m a k d ı r . D o ğ r u hayat y a ş a m a k borcumuz­ ( Y u n . P h i l ö n ho Aleksandreus e İ o u d a i o s , M. Ö. 25-M. S. 50), Y u n a n c a y a z d ı ğ ı y a ­
dur; böylece her iki d ü n y a y ı k a z a n m ı ş oluruz. Işığın, i y i n i n , d o ğ r u n u n izinden giden p ı t l a r l a , en çok onun y a z d ı ğ ı sandan " D ü ş ü n l ü bir Y a ş a n t ı Ü z e r i n e " ( Y u n . Peri biou
günah işlemez. R u h u m u z u bu niteliklere açık t u t m a l ı y ı z " ("Avesta"). İ r a n ' d a Sasan- t h e ö r e t i k o u , L a t . De v i t a contemplativa) a d l ı kitapla, b a t ı d ü n y a s ı n a , Y u n a n l ı l a r a
hlar çağında birçok "siyasetname" ve "pendname"ler v a r d ı . S a s a n l ı H ü s r e v A n u ş i r - aktardı.
van (531-579), Sanskrit dilinden Pehleviceye bir "pendname" ç e v i r t m i ş t i r . Arap y a ­
zarı el-Mukaffa Aînnâmeyi Sasanhlarm Pehlevicesinden ç e v i r d i . S a s a n l ı l a r m ilk Y u n a n l ı l a r çok erken bir ç a ğ d a , M. Ö. V I I . y ü z y ı l d a y a ş a m ı ş o l d u k l a r ı sanılan

nazırı Geyhanî, halife ve emirler için KitabÜ'l-âin'i yazdı. " Y e d i Bilgeler"den ( Y u n . H e p t a Sophoi) kalma atasözlerine sahiptiler. B u sözler­
den birkaçı, örneğin "Kendini t a n ı " ( Y u n . g n ö t h i sauton) özdeyişi, Delphoi'deki
İbraniler y a z ı n d a b i r ç o k t ü r ve fikirleri S ü m e r , A s u r - B a b i l ve E s k i Mısır kay­ A p o l l ö n t a p m a ğ ı n ı n d u v a r ı n a k a z d m ı ş t ı . B u n d a n sonra S o l ö n (M. Ö. V I I - V I . yy.;
naklarından almışlardır. " E s k i A h i t " teki " E y ü p " ( İ b r . İ y y ö b h , Y u n . İ ö b , L a t . Job), "Logos parainetikos" = Ö z d e y i ş l e r ) , Theognis (M. Ö. V I . y y . ) , Miletos'lu Phoky-
"Süleymanın Meselleri" ( İ b r . Mişlö, Y u n . Paroimiai S o l o m ö n t o s , L a t . Proverbia) ve lides (M. O. V I . yy., Özdeyişler), P y t h a goras (M. Ö. V I , yy.; " K h r y s a epe" ~ A l t ı n
"Vâiz" (İbr. K ö h e l e t h , Y u n . E k k l e s i a s t é s , L a t . Ecclesiastes) k i t a p l a r ı İ b r a n i l e r i n mısralar) gibi h u k u k ç u , şair ve bilginlerden de hikmet sözleri k a l m ı ş t ı r . Eflatun'la
hâhmâh'm ( = hikmet) içine alır. İşte bunlardan b i r k a ç ö r n e k : " E y u p " t a n : "O za­ Aristo'nun konumuzla ilgili görüşlerini, y a p ı t ı m ı z ı n b a ş ı n d a F a r a b î ile BalasagunJu
man Rab kasırganın i ç i n d e n E y u b ' a cevap verip dedi: Bilgisizce sözlerle takdiri ka­ Y u s u f ' u ele a l ı r k e n g ö r d ü k : Eflatun'dan Şölen (To symposion), Yasa ve Yasama,
rartan bu adam k i m ? Ş i m d i kuşağını beline vur, erkek gibi; sana s o r a y ı m da, baria (Nomoi e peri nomothesias), Siyaset ve Kral (Politikos e peri basileias) Cumhuriyet
anlat. Ben d ü n y a n ı n temellerini atarken sen nerede i d i n ? B i l d i r , eğer sende a n l a y ı ş ya da Devlet (Politeia e peri tés dikés), Erdem (Peri tés a r e t é s ) ; Aristo'dan Atina
varsa. Mademki biliyorsun, onun ölçülerini k i m k o y d u ? Y a da denizi k a p ı l a r l a k i m Anayasası (Politeia t ö n Athénaion), Eudemos'a Ahlâk (Ethika Euderneia),
kapadı, m a ğ r u r d a l g a l a r ı n burada duracak, d e d i ğ i m z a m a n ? Sen ö m r ü n d e sabaha Nikamakhos'a Ahlâk ( E t h i k a Nikomakheia), Büyük Ahlâk (Ethika raegala).
emrettin mi, fecrin yerini kendisine ö ğ r e t t i n m i ? K a d i r i n i ş i n i k ö t ü gören onunla çe­
kişir mi? Tanrı ile d a v a l a ş a n cevap versin. O zaman E y ü p , R a b b a cevap verip dedi: * *
İşte ben değersiz bir ş e y i m ; Sana ne cevap vereyim ? Sen her ş e y i yapabilirsin, bili­
rim. A n l a m a d ı ğ ı m şeyleri s ö y l e d i m . Ş i m d i ise seni g ö z ü m g ö r d ü . Tozda ve k ü l d e t ö v ­ B . A t a s ö z ü ve Ö z d e y i ş t ü r ü olarak:
be eylemekteyim." - " S ü l e y m a n ı n Meselleri"nden: " R a b korkusu bilginin b a ş l a n g ı ­
cıdır. Gümüş kazanmaktansa hikmet kazanmak iyidir ve onun k â r ı halis a l t ı n d ı r . E s k i Yunanhlarda "hikmet", "mesel" , y a da " a t a s ö z ü " , " ö z d e y i ş " a n l a m ı n a
Zorba adama imrenme, hikmet kazan, a n l a y ı ş kazan. E y tembel, k a r ı n c a y a git, onun paroimia teriminin kullandığını, şiirde de bunun için özel bir k o ş u k türünün
yollarına bak da hikmetli ol! Y a z ı n e k m e ğ i n i h a z ı r l a r , b i ç i m z a m a n ı n d a y i y e c e ğ i n i geliştirilmiş o l d u ğ u n u g ö r ü r ü z : paroimiakon metron, y a n i w w =r/=r =r /=: =r ^
toplar. Basiretli adam bilgi toplar ve saklar. A l ç a k g ö n ü l l ü l ü k izzetten önce gelir. (krş. Kutadgu Bilig'âe kullandan m ü t e k a r i b vezni: F a u l ü n , f a u l ü n , faulün, faul,
Kendini ağzın değil, b a ş k a l a r ı ö v s ü n . B a r ı ş ı k l ı k l a k u r u bir lokma, kavga ile ziyafet — — / — — / w — / — - ) . B u konuda Yunanlı Epiktetos'tan (50?-138; Epiktétou
dolu evden iyidir. Z e v k i seven yoksul olur. İ y i ad b ü y ü k zenginlikten ü s t ü n tutulma­ Diatribai ve Egkheiridion = Elkitabı) örnekler: "Usu olan bir kimsenin
lıdır. Açık azarlama ö r t ü l ü sevgiden iyidir. A t a k a m ç ı , eşeğe gem ve akılsızların s ı r t ı n a yalnız usa aykırı gelen şeylere k a t l a n m a m a s ı gerekir; usa uygun olan şeyler
değnek. Çukuru kazan içine düşer. S ü t ü s ı k m a k y a ğ ç ı k a r ı r , burunu s ı k m a k k a n çıka­ çekilir. İ s t e m i n i ucuza satma, f i y a t ı n ı y ü k s e k tut. H a y v a n da yer, içer, uyur,
rır, öfkeyi sıkmak kavga ç ı k a r ı r . " - " V â i z " den: " R o ş l a r m boşu. V â i z diyor, her ş e y oynar, yaşamı ve doğayı g ö n e n i r ; fakat insan b a ş k a d ı r , T a n r ı ' d a n ona v ü k s e k
boş. Her şeyin z a m a n ı ve gökler a l t ı n d a her işin v a k t i v a r : S u s m a n ı n v a k t i var, söy- bir ş e y k a t ı l m ı ş t ı r : B u n u bil ve kendini hayvandan a y ı r m a s ı n ı öğren. Sen d ü n y a n ı n
164 A. D i X A Ç A R K U T A D G U B İ L l G İNCELEMESİ 165

önemsiz bir harcı değil, y e r y ü z ü n d e onun efendisisin; bunu da bil. Y a ş a m ı gönen, Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü'ne göre, "proverbe"e (darbı mesel)
onu boşuna harcama, özgür y a ş a ve ulu g ö n ü l l ü ol. T a n r ı ' n m y ü z ü n ü görmeğe atasözü, "adage"a eski söz, "maxime"e (hikmet) uz söz, "aphorisme"e (vecize)
hazırlan. Hayatta etkin ol; k ö ş e d e oturup sütnineni bekleme. Kendinden k ö t ü ­ öz söz, "sentence"a sağ söz, "devise"e (şiar) ülkülük, "epigramme"a iğneleme, "sa-
lüğü, cimriliği, kıskançhğı, korkuyu, uyuşukluğu, ölçüsüzlüğü, çapkınlığı uzak tire"e (hiciv) yergi, "dicton"a demece, "fable"a d a hayvan masalı diyoruz. A t a s ö z ü
tut. Kadere karşı gelme, fakat sen de kusurda bulunma. Söylenenleri kötüye bilgisine, genel olarak, F r a n s ı z c a d a parémiologie ( < Y u n . paroimia) denir.
yorma, fikir ve kanış özgürlüğünü t a n ı . Y a s a l a r a uy, k a r ş ı gelme. A k l a , bdgiye önem
ver. Sokrat her sorunu usa vurmakla ç ö z m ü ş t ü r . " X V - X V I . y ü z y ı l l a r d a Avrupa'da " a h l â k o y u n l a r ı " (İng. morality plays) denen
allegorik piyesler o y n a n m ı ş ; 1420'de Kempe'li Thomas (Thomas a Kempis) a d l ı A l ­
Roma'da Iulius Caesar gerek askerlerini gerek h a l k ı d ü ş m a n l a ç a r p ı ş m a y a özen­
man Imitatio Christi başlıklı Latince y a p ı t ı y l e h a l k ı iç a r ı n m a y a , iç y a ş a m a ve iç
dirmek için özdeyişler t o p l a m ı ş t ı ("Ad agentis"). B u ve daha sonraki ç a ğ l a r d a , Roma¬
teselliye çağırmış; 1473'te Beauvais'li Vincent'm Latince Speculum Ma/ıts'unda
da yaşayan Y u n a n l ı filozof Zenobios, Karadeniz Ereğlisinden (Herakleia) Dioge'-
yer àlan " A h l â k A y n a s ı " (Speculum morale), erdemleri ö v m ü ş , öfke, cimrilik gibi k u ­
neianos (M. S. I I . yy.) atasözleri t o p l a d ı l a r , A i s ö p o s da hikmeti hayvan m a s a l l a r ı y l e
surları da y e r m i ş t i r . B u y ü z y ı l ı n s o n l a r ı n d a , Latince y a z a n Y u n a n l ı Michel Manille
anlattı. Latin e d e b i y a t ı n d a Marcus Valerius Martialis'in (40-104) Epigrammata''sı
Tarchaniote'un "iğneleme"leri y a y ı m l a n m ı ş t ı r (1497). X V I . y ü z y d m b a ş ı n d a , Hol­
("İğnelemeler", 1557 tane) ile Decimus Junius Juvenalis'in (55-135) Satyroe'si
l a n d a l ı b ü y ü k humanist Desiderius Erasmus (1467-1536), Adagiorum Chiliades
("Yergiler", elde bulunanlar 16 tane) bu a l a n ı n ön s ı r a s ı n d a yer alırlar. Martialis'-
("Binlerce E s k i S ö z " , 1500), Enchiridion ("Elkitabı", 1504), Encomium Moriae
teıı örnekler: " D u l Erkekle D u l K a d m " d a n : "Fabius b ü t ü n k a r ı l a r ı n ı g ö m e r , Chres-
("Deliliğe Ö v g ü " , 1509), Colloquia Familiaria ("Teklifsiz Söyleşiler, 1518) a d l ı L a ­
tilla bütün kocalarım eritip yok eder, gerdekte yanan meşaleler ç a r ç a b u k ö l ü döşek­
tince k i t a p l a r ı n d a ince alayla eskiyi y ı k m ı ş , y e n i y i k u r m a ğ a çalışmıştır. Deliliğe Öv­
lerini aydınlatır; ey V e n ü s , bu i k i k a h r a m a n ı b i r l e ş t i r , d ö l döş bereketli olacak, tehli­
gü adlı b a ş y a p ı t ı , a r k a d a ş ı , İ n g d i z h ü m a n i s t i Sir Thomas More'un ( L a t . morus =
keli bu iki kişiye de tek bir cenaze a l a y ı yetecek." - " H e k i m ile H a s t a " d a n : "Hasta­
"deli") şerefinedir. Y a p ı t t a , "Deldik T a n r ı ç a s ı " k o n u ş m a k t a d ı r . "Mutlu adalar" de­
lığımda, ey hekim, acele geldin, beraberinde y ü z öğrenci de getirdin; ç o k ilginç bu
nen yerde, b ü t ü n i n s a n l a r ı n ve t a n r ı l a r ı n gerçek b a b a s ı olan ve gençlik p e ş i n d e n ko­
olguyu görmek için, y ü z kişinin elleri beni y o k l a d ı , poyraz s o ğ u ğ u n d a n buz kesilmiş
ş a n Plutus ( L a t . = zenginlik tanrısı) adlı b a ş t a n r ı n ı n kızı olarak d o ğ m u ş t u r . A r k a ­
ellerle; önce bende ateş yoktu, ş i m d i ateşler i ç i n d e y i m , sağ ol usta hekimim." Juve-
d a ş l a r ı a r a s ı n d a S a r h o ş l u k , Bilgisizlik, Bencillik, İ k i Y ü z l ü l ü k , U n u t k a n l ı k , Tembel­
nalis'ten: "Yükseliş": "Baş köşelere ö z e n i y o r s a n k ö t ü l ü ğ e h a z n l a n , cezası ö l ü m , ha­
lik, Eğlence, Taşkınlık, Sapıklık, Derin U y k u adlı kişiler b u l u n m a k t a d ı r . Delilik tan­
pis ya da sürgün olan sunturlu bir cinayet işle; erdem para etmez, geçer akçe değildir,
rısal bir niteliktir. " B a y a ğ ı deliler" a r a s ı n d a a v c ı l a r , mucitler, oyuncular, soylular,
insanı aç bırakır; insanlar c ü r ü m ve k ı y ı c ı l ı k l a konak, k â ş a n e ve devlete sahip o l m u ş ­
s a n a t ç d a r gibi t a k ı m l a r v a r d ı r . " B a ş deliler" t a k ı m ı n ı ise öğretmenler, profesörler,
lardır. Söyle, bir oğulun karısı para t a m a h ı ile namussuz bir y a t a ğ a yatarsa, k a r ı ,
şairler, k o n u ş m a c d a r , y a s a c ı l a r , teologlar, krallar ve papalar meydana getirir. K a d ı n ­
kız ve gelin satılık olursa, y a s a ve toplum d ü z e n i de bunu önleyemezse, hangi erkek
lar, erkeklerden daha "deli" o l d u k l a r ı için y a k ı ş ı k l ı d ı r l a r ; erkeklere biraz akıl b u l a ş ­
post döşeğinde gözlerini yumup rahat uyuyabilir ? İşte o zaman bu s a t ı r l a r öfke ve
tığı için daha kaba y a p ı l ı d ı r l a r . Y a p ı t t a her ş e y semboliktir. S a v a ş , maddecilik, ü s -
gazap fışkırır." Roma'da I I I . y ü z y d d a L a t i n y a z a r ı Dionysius Cato'nun meydana ge­
t ü n k ö r ü l ü k , "akıllı geçinme", bozuk gelenek ve görenekler k ı y a s ı y a y e r i l m i ş , k ı n a n ­
tirdiği atasözleri k i t a b ı Ortaçağ Avrupasmda en çok okunan bir y a p ı t oldu. V . y ü z ­
mış, R ö n e s a n s a d o ğ r u yol açılmıştır.
ydda St. Augustinus'un (354, 430) ortaya k o y d u ğ u ü n l ü De civitate Dei ( = T a n ­
rı şehri) adlı kitap, tarih felsefesi y a p ı t l a r ı n ı n en eskisi olup, " T a n r ı ş e h r i " n i " d ü n y a
X V I I . y ü z y d d a François de Sale'm F r a n s ı z c a Introduction à la vie dêvote'u
şehri" ile karşdaştırmış, her ikisinin doğuş ve gelişimini izlemiş ve "adillerin a k ı b e t i " -
(1609), Jeremy Taylor'm İngilizce Holy Living (1650) ve Holy Dying (1951)
ni incelemiştir. İğneleme t ü r ü a l a n ı n d a B i z a n s l ı Theodöros ho Stoudites (759-826)
adlı y a p ı t l a r ı halkı dindarlığa çağırmış (son i k i kitaba göre üç başlıca erdem:
ile İoannes Mauropous ( X I . yy.) birer E pigrammata meydana getirmişler, Ortaçağ
ağır başlılık, adalet, d i n d a r l ı k ) , John B ü n y a n ' ı n ü n l ü Pilgrim's Progressai (1678)
sonlarında öğretici mesel ve h i k â y e l e r derlemesi olan Latince, anonim Gesta Roma¬
de bir d i n d a r ı n bu d ü n y a d a n ö b ü r d ü n y a y a y a p t ı ğ ı allegolrik y o l c u l u ğ u r o m a n l a ş -
norum ( = R o m a n l a r ı n K d g ı l a r ı , X I I I . yy.) ile İ t a l y a n Leone d'Assise'nin Latince
t ı r m ı ş t ı r . B u y ü z y d a h l â k a l a n ı n d a söylenip yazdan özdeyişlerin parlak çağıdır:
Speculum perfectionis ( = M ü k e m m e l i ğ i n a y n a s ı , 1227) adlı y a p ı t ı bizi Humaniz-
Fransızlardan François L a Rochefoucauld dukası (1613-1780): Réflexions ou
ma ve Rönesans çağma u l a ş t ı r m ı ş t ı r . O r t a ç a ğ ve R ö n e s a n s y ü z y ı l l a r ı n d a E r a s m u s ve
Sentences Morales et Maximes (1664; 541 ö z d e y i ş ) , Marquise de Sablé'nin, abbé
başkaları aynı alanda ç a h ş t d a r , Rabelais, Cervantes, Shakespeare gibi ü n l ü yazarlar
Jacques Esprit'nin, Jean Domat'nm "maxime" leri, Antoine Méré'nin de Règles
da kendi yapıtlarını bu gibi sözlerle süslediler. Latincede bu nitelikte olan sözlere
de vie qui doivent guider l'honnête homme'u ( H a y a t t a namuslu insana yol göste­
genel olarak proverbium d e n m i ş t i . F a k a t bu t ü r işlene işlene a l t - t ü r l e r de d o ğ u r d u .
recek kurallar). A y n ı y ü z y d d a Çekli J a n Amos Komensky (Comenius, 1592-1670),
İ948'de T . D . K.'nda i k i a r k a d a ş l a (Mehmet A l i A ğ a k a y , A l i U l v i E l ö v e ) işlediğimiz
Labyrynt svëta a râj srdce ( D ü n y a n ı n iabirenti ve gönlün cenneti, 1622) adlı ünlü
166 A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 167

y a p ı t ı ile d ü n y a k a r g a ş a l ı k l a r ı n ı y e r m i ş ve selameti iç y a ş a m d a , gönlün cennetinde devlet, ülküsel devlet b a ş k a n ı , ülküsel yasa ve ülküsel y ö n e t i m d i r . B u konuya giriş
b u l m u ş t u r . B u çağın "öz söz ve sağ s ö z " ustası olan L a Rochefoucauld'dan ö r n e k l e r : olarak da onun felsefesi gelir, y a n i h ü k ü m e t i n k u r u l u ş u , amacı, nitliği ve görevi.
"İki y ü z l ü l ü k , erdemsizin erdemliye s u n d u ğ u saygıdır. Dalkavukluk, kendini beğen­
B u konunun u z m a n l a r ı n d a n kimine göre, h ü k ü m e t i n en eski esası "oymak"
mişliğin geçer a k ç e y e çevirdiği kalp p a r a d ı r . E r d e m , ı r m a k sularının denize d ö k ü ­
(tribus) değil, a k r a b a l ı k t ı (baba t a r a f ı akrabalığı: agnatio, ana-baba t a r a f ı akraba­
lüp karıştığı gibi, kişisel çıkarlar içinde yok olabilir. Erdemlerimizin çoğu, maskelen­
lığı: cognatio); y a n i anaerkine y a da ataerkine dayanan ve çok kocalı y a da çok karılı
miş erdemsizliklerdir; istediklerimizi özgürce ve ceza g ö r m e d e n yapabilmemiz için
esastan tek k a r ı l ı ataerkine doğru gelişen "aile" (familia). B a b a a y n ı zamanda hem
biz hımlara birer okşayıcı ve namuslu ad t a k a r ı z . A l ç a k gönüllülük, çoğunca, b a ş k a ­
"bey" (princeps), y a n i "aile b a ş k a m " (pater familias), "baba otoritesi" (patria po-
larını b a s k ı y a alabilmek için geçici olarak boyun e ğ m e k t i r . K i m i insanlara k ö t ü l ü k
testas) ile "şef", hem de "papaz" d ı (sacerdos). Aile genişledikçe " h a n e d a n " ı y l e bir­
etmek, onlara iyilik etmekten daha az tehlikelidir. V ü c u t y o r g u n l u ğ u akıl yorgunlu­
likte "hane" (gens), b u n l a r ı n birikiminden de "oymak" (tribus), "klan" (elan) mey­
ğuna vakit b ı r a k m a z ; fakir de m u t l u l u ğ u n u bunda bulur. İ n s a n l a r ı incelemek kitap
dana geldi ve "yurt" (patria, A l m . L a n d ) k a v r a m ı yerleşti. D a h a ileri a ş a m a l a r d a ,
okumaktan y e ğ d i r . Y ü k s e k niteliklere sahip olmak yetmez, onları yerinde kullan­
Y u n a n l ı l a r d a "fratri" (phratria), "fili" (phyle), "asilzade" (eupatrides) " h ü k ü m d a r
masını da bilmelidir. H a y r a n o l d u ğ u m u z kişilerden daha ç o k , bize hayran olanları
kral" (arkhön basileus), R o m a l ı l a r d a da curia, comitia, "kral" (rex), " h ü k ü m d a r erki
severiz. Gerçek a r k a d a ş l ı k gerçek a ş k t a n daha k ı t t ı r . A ş k süresince b a ğ ı ş l a m a d a sü­
ve otoritesi" (imperium), "imparator" (imperator), "yasa" (ius, lex; R o m a l ı l a r d a
rüp gider. A ş k t a n tutkuya geçilir, fakat tutkudan aşka geçilmez. K a d ı n l a r ilk aşk­
ü n l ü "12 levha y a s a s ı " [Duodecim T a b u l a e ] "decemvir"ler zamanından, M. O.
l a r ı n d a âşıklarını, ondan sonrakilerde ise aşkı severler. B ü t ü n k a d ı n l a r f l ö r t ç ü d ü r ;
451-450 y ı l ı n d a n k a l m a d ı r ) , " y a r g ı ç " (judex), "din işleri b a ş k a n ı " (pontifex maxi¬
kimini k o r k a k l ı k , kimini de akıl frenler. A ş k ı n en b ü y ü k mucizesi, d ü ş m ü ş bir
mus), halk a r a s ı n d a da tabakalanma ("patris"ler: patricii; "pleb"ler: plebii; "pro-
kadının aşk yolu ile k u r t a r ı l m a s ı d ı r . K a d ı n l a r ı n cehennemi i h t i y a r l ı k t ı r . İ k i ş e y e
letar"lar: proletarii; "işçiler": aerarii; "konuklar, y a b a n c ı l a r " : peregrini; "kara bu­
dik b a k ı l m a z , biri güneş, ö b ü r ü ö l ü m . "
dun": vulgus; "hür y u r t t a ş " : civitas libertas) v.b. kavramlar y e r l e ş t i .

X V I I I . y ü z y ı l d a İngilizlerden William L a w 1729'da A Serious Call to a. De­


Eskiden ilkel çağlarda insan, toplumun içine bir "durum"la (status), y a n i ba­
vout and Holy Life adlı y a p ı t ı y l e , h a l k ı d u a y a ve h a y ı r işlemeğe çağırmış ve k u ­
basının, ailesinin "durum"uyle d o ğ a r d ı ( k r ş . Kutadgu Bilig de: atası beg erse
ta bu yoldan erişileceğini b i l d i r m i ş t i r . 1758'de İsveçli mistik Emanuel Swedenborg
oğul togdı beg; oğul togsa beg hem ataları beg = babası bey ise oğul da bey olarak do­
(1680 1772) De coelo et inferno ex auditis et visis (İşitildiğine ve görüldüğüne göre
ğar; oğul bey doğarsa ataları da beydir). D o ğ a n , bu "durum"da y a ş a r , b u "durum"-
gök ve cehennem) adlı Latince y a p ı t ı y l e g ö k ü ve cehennemi birbiriyle k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş
da ö l ü r d ü ; y ü k s e l m e yoktu. B u bir "kast" (caste) durumu idi. Belli bir kastta bulun­
ve ruh y a ş a m ı n ı n buna göre a y a r l a n m a s ı n ı i s t e m i ş t i r . X I X . y ü z y ı l d a da İngiliz
makla hem itibar k a z a n ı r , hem de y a s a n ı n koruma ve s a v u n m a s ı a l t ı n d a bulunurdu.
filozofu Herbert Spencer (1820-1903) The Principles of Ethics (Ahlâkın İlkeleri,
Bireyler d u r u m l a r ı n ı değiştirmek, y ü k s e l m e k için bir devrimi, bir k ö k l ü değişikliği
1892-1893) yapıtıyle, insan y a ş a m ı n ı n ve gidişinin evrimini ele almış, kutun ve
beklerlerdi. B u değişiklik, bireylerin y ü k s e k yetenek k a z a n m a s ı y l e meydana gelebilir­
mutun niteliğini a n l a t m ı ş , bencillikle i n s a n s e v e r l i ğ i k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş , salt ve b a ğ m l ı
di. B u kurama karşı b a ş k a bir kuram ileri s ü r ü l m ü ş t ü r : "Toplumsal a n l a ş m a " (cont¬
ahlâk farkını göstermiş, devletin ö d e v l e r i n i b i l d i r m i ş , gelecek için de t a s ı m l a r öner­
rat social) k u r a m ı . B u n a göre, bireyler, a r a l a r ı n d a bir a n l a ş m a yaparak kendi bi­
miştir. Bilginin değeri konusunda, Alman filozofu J . G . Fichte (1762-1814) 1800 reysel h a k l a r ı n ı n bir b ö l ü m ü n d e n v a z g e ç e r e k , onu, kendi seçtikleri "ortak otorite"ye,
yılında Bestimmung des Menschen (İnsan Ne İçin Yaratdmıştır) adlı yapıtında y a n i bir b a ş k a s ı n a , bir " h ü k ü m e t " e b ı r a k ı r l a r . "Herkesin herkese k a r ş ı s a v a ş m a s ı n ­
başlıca şu n o k t a l a r ı b e l i r t m i ş t i r : 1. İ n s a n d a " b i l e c e ğ i m ! " diye bir güdek ve ç a b a dan, y a n i anarşiden k a ç ı n m a n ı n tek yolu b ö y l e bir a n l a ş m a ile önlenebilirdi. B u fikir­
v a r d ı r , 2. D o ğ a ile ilgili bir de " ş ü p h e " v a r d ı r , 3. Bilgi her şeye yetmez, 4. İ m a n de olan başlıca d ü ş ü n ü r l e r ş u n l a r o l m u ş t u r : İngilizlerden R i c h a r d Hooker (Laws
güdek ve y a z g ı y ı tamamlar. of Ecclesiastical Polity adlı y a p ı t ı n d a , 1594), Thomas Hobbes (The Leviathan or
the Matter, Form and Power of a Commonwealth, Ecclesiasitcal and Civil adlı y a ­
A h l â k konusunda yukardan beri özetlenen fikir, ö ğ r e t i ve özdeyişler, Kutadgu
p ı t ı n d a , 1651; buna göre, bir zorunluluk olan "saltık y ö n e t i m " [absolutism] esası,
BiZig'deki paralelleri ile k a r ş d a ş t ı r d m a k üzere buraya kondu.
h ü k ü m d a r ı n "tanrısal h a k " k ı d ı r , bunu kabul etmek gerekir. "Leviathan", y a p m a c ı k
* insanların "toplumsal a n l a ş m a " ile k u r d u k l a r ı doğal cumhuriyet [commonwealth]
• * *
y a da devlettir) ve John Locke (Essays on Civil Government, 1685 ve 1690; ilk
C. B i r "Siyasetname" olarak: yazısıyle Locke, k r a l l a r ı n "tanrısal h a k " k ı k a v r a m ı n ı b a l t a l a m a ğ a ve b u n l a r ı n H z .

Kutadgu Bilig b u nitellikleriyle olarak ele a l ı n d ı ğ ı n d a , onunla deneştiril- Â d e m ' i n t o r u n l a r ı o l d u k l a r ı n a değgin i n a n c ı y ı k m a ğ a çalışmış ve b ö y l e c e özgürlüğü
s a v u n m u ş ; ikinci yazısı ile de, tam aksine "saltık y ö ı ı e t i m " i ö v m ü ş ve b u alanda
uıck üzere yine bir k i t a p l ı k dolusu y a p ı t l a karşılaşırız. Başlıca konu ülküsel (ideal)
168 A. DÎLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 169

"toplumsal a n l a ş m a " i s t e m i ş t i r ) . B u üç Ingilizden 100 y ı l sonra, F r a n s ı z l a r d a n J . J . e p ö n y m o s ) oldu, bir b a ş k a s ı da yine "süel arkhön" g ö r e v i n d e bulundu, din işleri de
Rousseau, Toplumsal Anlaşma (Le Contrat social, 1762) adlı y a p ı t ı ile, insaıdarı geri­ "arkhön k r a l " ( a r k h ö n basileus) sanını taşıyan bir a r k h ö n ' a b ı r a k ı l d ı . Y ö n e t i m işle­
sin geri "doğa y a s a s ı " n a çevirebileceğini sanmış ve d a y a n a k s ı z kuramlar ortaya koy­ rine y a r d ı m c ı olarak da 6 "yasacı y a r g ı ç " (thesmothetes) alındı. B u y a s a c ı l a r d a n D r a ­
m u ş t u r . Y a p ı t ı şu sözlerle b a ş l a r : "İnsan özgür doğar, ama her yerde ona kelepçe ve k ö n , M. O. 621 y d ı n d a hemen her suçluyu y a ölüme y a da köleliğe g ö n d e r e n insafsız
a y a k b a ğ ı v u r u l m u ş t u r . Y ö n e t ü i r ve b i r t a k ı m yasalara itaat etmek z o r u n d a d ı r . " bir yasa meydana getirdi. B u y a s a y ı M. Ö. 594'te S o l ö n ' u n y a s a s ı izledi. D r a k ö n za­
Sonra şu a ç ı k l a m a l a r y a p ı l ı r : Devletin esası güç değd, irade, istektir; hukuk devleti m a n ı n d a 401 kişiden olma bir "meclis" (boule) v a r d ı ; aristokrat (eupatrides) toprak
bu genel isteğe d a y a n m a l ı d ı r . D ö r t b ö l ü m d e şu konular ele a l ı n m ı ş t ı r : 1. A n l a ş m a sahiplerinin t a r l a l a r ı n ı i ş l e y i p ÜTÜnün 1 /6'ini ücret olarak alan " a l t ı c ı ' l a r (hekte-
(mukavele) y o h ı y l e meydana gelen s i v ü t o p l u l u ğ u n t ü r e y i ş i ; 2. Egemenlik k u r a m ı ve moroi) yeni kanunla ç o k sıkıştırddılar. Y e n i "yasacı" (nomothetes) olarak iş b a ş ı n a
genel irade; 3. Devletin a n a y a s a s ı ; 4. Sivil din. Rousseau, siyasal erke hak k a z a n d ı ­ gelen S o l ö n , Atina y a s a s ı n ı "geleneksel yasa" (patrios politeia) haline getirdi, " y ü k ­
ran niteliğin zenginlik ve soyluluk olduğunu ileri süren eski g ö r ü ş ü y ı k m a k ve dev­ leri hafifletti" (seisakhtheia), v a r l ı ğ a ve vergiye göre şehir h a l k ı n ı d ö r t sınıfa a y ı r d ı :
letin y ö n e t i m i n e bu devleti kendi üretici emeği ile ayakta tutan emekçilerin katdroa- 1. "pentakosiomedimnon" (500 Ölçek [medimnos] tahıl, y a ğ y a da ş a r a b ı olanlar,
sını istemiştir. F a k a t esasında, "toplumsal a n l a ş m a " k u r a m ı , önce şu k u r a m ı kabul y a n i zenginler), 2. "hippeis" ("athlar", 300 ölçeği olanlar), 3. "zeugitai" (çiftçiler, 200
etmekle b a ş l a r : K i ş i o ğ l u n u n y a p t ı ğ ı y a s a l a r ı n dışında, onun ü s t ü n d e ve onun öncülü ölçeği olanlar), 4. "tentes", ı r g a t l a r ) . Solön, bu d ö r d ü n c ü sınıfı da şehrin b ü y ü k kuru­
olarak, "doğa y a s a s ı " v a r d ı r . Hobbes'a göre, insan y a p ı s ı "adalet" ten daha çok lu olan "ekklesia"ya aldı. A r k h ö n ' l a r birleşik olarak g ö r e v g ö r m e y e başladı. Y a s a m a
T a n r ı vergisi "hakkaniyet"e (İng. equity) dayanan "doğa y a s a s ı " y a d a "doğal o r g a n ı olan "boule"de değişiklik y a p d d ı , bu kurula getirilecek her iş önce "400'ler
y a s a " şunu der: D o ğ r u ol, alçak gönüllü ol, merhametli ol, b a ş k a l a r ı n ı n sana ne yap­ K u r u l u " ndan, a r k h ö n ' l a r ı n y a r g d a r ı da yeni kurulan ve "heliaia" denilen demok­
masını istersen sen de onlara ö y l e y a p ; y a n i bir çeşit "gentlemen's agreement", centil­ ratik bir genel kuruldan geçirilmeğe başlandı. "400'ler K u r u l u " n a yasa işleri için
menler anlaşması. A h l â k b a k ı m ı n d a n kabul edilebilir bir k u r a m sayılabÜirse de, "prytaneis" denilen y a r d ı m c ı bir yarkurul eklendi; "areis pagos" bir anayasa y ü k s e k
"toplumsal a n l a ş m a " , tarihte, ö n - t a r i h t e h i ç g ö r ü l m e m i ş t i r ; b ö y l e bir k u r u l u ş ve denetim kurulu şeklini aldı. "Demos" denüen halk t o p l u l u ğ u n u n k a t m a n l a r ı şunlar­
ö r g ü t e r a s t l a n m a m ı ş t ı r . B u n u n aksine, Aristo'nun dediği gibi, "insan politik bir d ı : 1. "pedieis" (zenginler), 2. "paralioi" (orta halliler), 3. "diakrioi" (fakirler); k r ş .
h a y v a n " olarak, "doğal y a s a " yerine "ulusal yasa"larla ö r g ü t l e n m i ş ve eski çağlar­ Kutadgu Bilig'de 1. "baylar" (zenginler), 2. "orta kişiler" (orta halliler), 3. "çı-
dan beri devletin t a n r ı s a l bir kaynaktan çıktığına i n a n m ı ş , k r a l l a r ı n "tanrısal hak"- gaylar" (fakirler).
kını da tanımıştır. Kutadgu Bilig'de bu esası b e n i m s e m i ş t i r : Y u k a r d a açıklandığı
gibi, Y e n i Eflatunculuk (Plötinos) - F a r a b î - "feyz" k u r a m ı - T a n r ı - Y a l a v a ç -
Ç. "Devlet Bilgisi" olarak:
ve " y a l a v a ç hırkasını g i y m i ş " sanılan ilig (bey).

Y e r y ü z ü n d e meydana gelen ilk uygar topluluklara yasa verenler de bu esastan Atina Anayasası (Politeia ton A t h e n a i ö n ) adlı y a p ı t ı n d a Atina'ya değgin bu
a y r ı l m a m ı ş l a r d ı r : E s k i Mısır'da Menes, Girit'te Minos, Hindistan'da Manu, I s r a ü ' d e bilgiyi veren Aristo'ya göre üç tÜT h ü k ü m e t şekli v a r d ı r : 1. K r a l erki ( m o n a r ş i ,
Musa, Atinaldar'da D r a k ö n ile Solon, S p a r t a l ı l a r ' d a Lykourgos, Romaldar'da da Numa Y u n . monarkhia), 2. Beyler erki (aristokrasi, Y u n . aristokratla) y a da, bunun bir de­
Pompilius. Bunlardan D r a k ö n , y a s a c ı olarak "zalim" s a y d m ı ş t ı r . Atina ve Sparta ğişiği olarak: Değerliler erki (zenginler ve şerefi sevenler, Y u n , timokratia) 3. Toplum
y a s a l a r ı " ş e h i r - d e v l e t " (poleis) y a s a l a r ı idi. Sparta'da y u r t t a ş l a r "eşitler"di (homoioi), erki (demokrasi, Y u n . demokratla). Bunlar kimi vakit çığırından ç ı k a r a k y o z l a ş ı r ,
alt k a t m a n ı "helot"lar (heilotes) meydana getirirdi, köle sayısı azdı, Y u n a n l ı y a ­ 1. K r a l erki, zorba erki (tiranlık, Y u n . tyrannis) olur, 2. Beyler erki, t a k ı m erkine
b a n c ı k o m ş u l a r (perioikoi) a y r ı s a y d ı r d ı . B i r süre sonra "eşitler" ikiye b ö l ü n e r e k (oligarşi, Y u n . oligarkhia) ç e v r i l i r , 3. Toplum erki de a y a k t a k ı m ı erki (oklokrasi,
"alt a ş a m a " (hypomeiones) sınıf ortaya çıktı. Ş e h i r - d e v l e t t e i k i kral (basileus) v a r d ı . Y u n . okhlokratia) y a da b ü s b ü t ü n y o z l a ş a r a k , erksizlik (anarşi, Y u n . anarkhia) şek­
"Apella" denilen geniş ve t ü m halk t o p l a n t ı s ı y a p d ı r , parlamento ve senato niteli­ line girer. J . J . Rousseau da bu şekilde d ü ş ü n m ü ş t ü r . 1919'dan bu yana, t e k n i k l e ş e n
ğinde olan 28 kişilik "ihtiyar meclisi" (gerousia) seçilirdi. Y ö n e t i m ve y a r g ı , k r a l l a r ı n d ü n y a n ı n y ö n e t i m i için "teknikçiler erki" (İng. technocracy, W . H . Smyth) de isten­
temsilcisi olan ve "gerousia" t a r a f ı n d a n da onaylanan 5 "bakan"a (ephoreia) bırakı­ m i ş t i r ; kapitalizmin ü s t ü n olduğu yerlerdeki h ü k ü m e t l e r e de yer yer "zenginler erki'
lır, 7-30 y a ş a r a s ı n d a her erkek asker disipliniyle d e v l e t ç e eğitilir, g ö r e v l e r d e k u l l a n ı ­ (İng. plutocracy, Y u n . ploutus = zengin) denmektedir. Ne de olsa " y ö n e t i m " (ida­
lır, 30 y a ş m a geldiğinde zorunlu olarak evlenir, yine asker disipliniyle y a ş a r , "toplu re, L a t . administratio) "hizmet" k a v r a m ı n a bağhdır; "eskiden "nazır", şimdi
yemek"lere (syssition) k a t ı l ı r ve 60'ına kadar devlete vergi ö d e r d i . Atina b a ş k a idi. "bakan": "bakan"m Latincesi minister = h i z m e t ç i , g ö r e v l i , bakan, L a t . ministro,
M.O. 752'den sonra orada a r t ı k kral yoktu; i k i k r a l ı n yerini, seçimle gelen 9 " b a ş b u ğ " ministrare = hizmet etmek. Kutadgu Bilig'de T a n r ı ' n ı n feyzinin feyzi olan ilig
(arkhön) almıştı. E s k i d e n k r a l ( a r k h ö n basileus), süel yetkisini "süel b a ş b u ğ " a (pole- v a r d ı r , parlamento, senato ve herhangi bir halk t o p l u l u ğ u , ö r g ü t ü , kurulu, k u r u m u ,
m a r k l ı ö s ) bırakırdı. M . Ö. 752'den sonra 9 " a r k h ö n " dan biri "baş a r k h ö n " (arkhön d e r n e ğ i n d e n söz e d d m e m i ş t i r ; ilig'in b a ş d a n ı ş m a n ı (er ögi), b a ş b a k a n ı (vezir), ba-
170 A. D Î L Â Ç A R K U T A D G ü B İ L Î G İNCELEMESİ 171

k a n l a r ı ve atadığı görevliler v a r d ı r . " Â l i m " l e r (bilgeler) sınıfı ber halde "ulema'yı, Bluntschli: Allgemeine Staatslehre (Genel Devlet Bilgisi, 1875), G. ve E . Kücheııhoff:
"aklî ve nakli" bilim b ü y ü k l e r i n i de içine almıştı. Y ö n e t i m i n i n başlıca amacı, sık Allgemeine Staatslehre (Genel Devlet Bilgisi, 5. bas. 1967), Ch. H . Macfiwain:
sık belirtildiği gibi, h a l k ı n gönenci idi. The Growth of Political Thought in the West ( B a t ı d a Siyasî Düşüncenin Gelişmesi,
13. bas. 1963), G. Möbius - O. H . von der Gabelentz: Politische Theorien (Siyasî
Devlet ve h ü k ü m e t konusunda klasik yazarlardan Montesquieu, Yasaların
K u r u m l a r T a r i h i , 3. bas. 1963), L . Strauss - J . Cropsey: History of Political Philoso­
Ruhu (De l ' E s p r i t des Lois, 1748) adlı y a p ı t ı n d a , cumhuriyeti, aristokrasiyi, monar­
phy (Siyasî Felsefe Tarihi, 1963), G. Salomon - Delatour: Moderne Staatslehren
ş i y i , despotluk-tiranlığı gözden geçirmiş, en i y i h ü k ü m e t şeklini ingiltere krallık ti­
(Modern Devlet Bilgileri, 1965), F . W. Foerster: Politische Ethik (Siyaset Ahlâkı,
pinde b u l m u ş t u r : "şartlanmış krallık", 1215'te k r a l ı n yetkilerini Magna Charta ile
4. bas. 1956), N . L u h m a n n : Theorie der Verwaltungswissenschaft (Yönetim Bilgisi
kısan, 1628'de I . Charles'a "Haklar Dilekçesi"ni (Petition of Rights) veren, 1629'da
K u r a m ı , 1966), W . Thieme: Verwaltungslehre ( Y ö n e t i m Bilgisi, 1967), K . C. Whe-
ona " B ü y ü k Sitem" i (Great Remonstrance) okuyan, 1649'da onu ölümle cezalandı­
are: Modern Constitutions (Modern Anayasalar, 2. bas. 1966), ve 1913-1914 y ı ­
ran, 1689'da I I . Charles'a karşı y u r t t a ş ı n yasal h a k k ı n ı korumak için, ona "Habeas
lında ders k i t a b ı olarak o k u d u ğ u m şu y a p ı t : Woodrow Wilson: The State - Ele­
Corpus" y a s a s ı n ı kabul ettiren özgür İngiliz h ü k ü m e t i . B u n d a n b i r k a ç y ı l sonra,
ments of Historical and Practical Politics (Devlet - Tarihsel ve Kılgısal Siyasetin
İngilizlerden Jeremy B e n t l ı a m , Hükümet Üzerine Bir Yazı (Fragment on Govern­
A n a Öğeleri; Son K o n u l a r ı : Özet: Anayasal ve Y ö n e t i m s e l Gelişmeler; H ü k ü m e t l e r i n
ment, 1776) ile Ahlâk ve Yasama İlkeleri (Principles of Morals and Legislation, 1789)
Niteliği ve Şekilleri; Yasa: Niteliği ve Gelişimi; H ü k ü m e t i n G ö r e v i ; Hükümetin
adlı y a p ı t l a r ı y l e , h ü k ü m e t i n , f a y d a c ı l (utilitarian) ilkeler üzerine k u r u l m a s ı n ı iste­
A m a c ı , New Y o r k , 1889 ve son b a s k ı l a r ) . A y r ı c a bkz. E . A . Westermarck: The
miştir, yani "en b ü y ü k halk çoğunluğunun en b ü y ü k ölçüde kut ve gönenci". B u n a
Origin and Development of Moral Ideas (Ahlâkla İlgili Fikirlerin Doğuşu ve
göre de a h l â k ve siyaseti ayarlama, h ü k ü m e t şeklini saptama, zevk ve acıyı hesapla­
Gelişimi) 2 cilt, 1906-1908.
ma, insanın etkinliğini inceleme, suç ve cezaları d e ğ e r l e n d i r m e . Y i n e a y n ı y ı l l a r d a ,
A m e r i k a l ı l a ş m ı ş İngilizlerden Thomas Paine, İnsan Hakları (The Rights of Man, Devlet konusunu burada kapatmadan önce, bu kapsama bağlı bulunan A t a t ü r k ­
1790-1792) adlı y a p ı t ı n d a , doğal h a k l a r ı h ü k ü m e t i n v e r d i ğ i haklarla k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş , çülüğe ve A t a t ü r k devletçiliğine de kısaca d e ğ i n m e k yerinde olacaktır. A t a t ü r k , si­
ileri fikirler ö n e r m i ş , yeni sistemleri ve F r a n s ı z Devrimini tutumcu ingiltere'ye karşı yasal, toplumsal, ekonomik ve k ü l t ü r e l y ö n l e r i bulunan ilkelerini y a l n ı z kuramsal,
s a v u n m u ş t u r . X I X . y ü z y ı l o r t a s ı n d a F r a n s ı z l a r d a n Auguste Comte, Olgucul Siya­ ülküsel olarak değil, kılgısal, uygusal olarak da ortaya k o y m u ş , gerçekleştirmiş ve
set Sistemi ( S y s t è m e de Politique positive, 1851-1854) adlı y a p ı t ı n d a , felsefede kur­ y a ş a t m ı ş t ı r : Egemenlik ulusundur; devlet işlerine din k a r ı ş m a z ; eğitim-öğretim bil­
duğu "olguculuk"u (positivisme) siyasete de u y g u l a m ı ş t ı r : İnsanlıkla (humanité) giyi, yeni harflerle, k ö y e kadar g ö t ü r m ü ş t ü r ; halkevleri k u r u l m u ş t u r ; y a ş a m d a en
ilgili yeni kavramlar, b u açıdan insanlık, toplumsal sorunlar, ö d e v l e r ve haklar; in­ gerçek k ı l a v u z bilimdir; acunda b a r ı ş , yurtta b a r ı ş ; toplumda sınıf ve ayrıcalık yok­
sanlığa tapma, "olgucul takvim", yani insanlığa hizmet e t m i ş olanları takvime geçi­ tur; y u r t t a ş l ı k h a k l a r ı n d a erkek ve k a d ı n e ş i t t i r l e r ; T ü r k olarak b a t ı y a y ö n e l m i ş i z ­
rerek, belli günlerde onları anmak, şereflendirmek. İngilizlerden Stuart Mill, Özgür­ dir; u y g a r l ı k y a s a s ı gelmiş y e r l e ş m i ş t i r ; ilerlemede herkes için fırsat eşitliği sağlan­
lük Üzerine Bir Deneme (Essay on Liberty, 1859) ile Faydacılık (Utilitarianism, mıştır; iş y a s a s ı v a r d ı r ; s ö m ü r ü c ü l ü k y a s a k t ı r ; devlet, emek ve e m e k ç i y i korur, bu
1863) adlı y a p ı t l a r ı n d a , düşünüş ve t a r t ı ş m a ö z g ü r l ü ğ ü n ü s a v u n m u ş ; bireyciliğin alanda her şeyi d ü z e n l e r ; T ü r k , ö v ü n , çalış, g ü v e n ( A t a t ü r k ç ü l ü k için son olarak bkz.
(individualism), insanlar için gönencin bir koşulu o l d u ğ u n u s ö y l e m i ş ; bireyler üzerin­ Prof. D r . Suna K i l i : Kemalism, Robert K o l e j , istanbul, 1969).
de toplum yetkisinin sınırlandırılmasını i s t e m i ş ; adaletin, f a y d a c ı l ı ğ a göre ayarlan­ * *
*
masını önermiştir. Y i n e İngilizlerden Herbert Spencer, Toplumbilim Araştırmaları
(The Study of Sociology, 1876) ile Toplumbilim İlkeleri (The Principles of So­
D . B i r "Utopia", "Devlet R o m a n ı " ve "Prenslerin A y n a s ı " olarak:
ciology, 1876-1896) adlı y a p ı t l a r ı n d a , "evrimci" (evolutionist) bir tutumla, çağdaş
u y g a r l ı k için toplumbilimin önemini b e l i r t m i ş , özgür d ü ş ü n c e ile birlikte disiplin de B u alanda ele alınacak son konular, yine Kutadgu Bilig'le karşılaştırılmak
istemiş, a y r ı c a aile toplumbilimini, siyasal ö r g ü t l e n m e y i , y a s a y ı , m ü l k ü , toplumun üzere ş u n l a r d ı r : "utopia" lar, "devlet r o m a n l a r ı " (Alm. Staatsromane) ve "prenslerin
sanayileşmesini, "betimlemeli toplumbilim" (descriptive sociology) şeklinde incele­ a y n a s ı " ( F r . miroir des princes, Alm. Fürstenspiegel).
miştir.
a. Utopia: Utopia, adını İngilizlerden Sir Thomas More'un 1516'da y a y ı m ­
Devlet bilgisi (Aim. Staatslehre), yasama bilgisi (Alın. Verfassungslehre), yasa ladığı "Utopia"dan almışsa da, ondan önce bu nitelikte olan i k i b a ş y a p ı t y a z d m ı ş -
felsefesi (Aim. Reclıtsphilosophie), devlet felsefesi (Aim. Staatsphilosophie), devlet t ı r , biri E f l a t u n , ö b ü r ü Cicero t a r a f ı n d a n . B i z burada, en önemli u t o p i a l a r ı biraz
k u r a m ı (Aim. Staatstheorie), siyaset a h l â k ı (Aim. Politische E t h i k ) alanlarında, a y r ı n t ı l ı olarak t a n ı t a c a k , öbür başlıca y a p ı t l a r ı d a bir i k i satırla nitelemekle yeti­
Kutadgu Bilig daha birçok modern y a p ı t l a r l a k a r ş ı l a ş t ı ı d a b i l ı r : Ö r n e ğ i n , J . C. neceğiz.
172 A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 173

1. Eflatun (Platon, M. Ö. 427-347: "He Politeia e peri tés dikés" = Devlet y a da Utopia'nm yazdmasmda, Eflatun'un Politeia sı, ,
1498'de Amerika'nm ortaya çıka-
adalet üzerine, M . Ö. 389 ile 369 a r a s ı n d a y a z ı l m ı ş t ı r ) : Genel olarak "Devlet" y a da r d m a s ı , Thomas More'un Avrupa işlerinin gidişi üzerindeki gözetimleri ve düşünce­
"Cumhuriyet" adiyle t a n ı n a n , yukarda da söz konusu olan, 10 b ö l ü m l ü bu diyalogun leri de rol o y n a m ı ş olabilir. K i t a p t a k i Utopia, düşünsel bir a d a d ı r ve yeni bir aya
ö n e m l i k o n u l a r ı , başlıca k o n u ş a n Sokrat olmak ü z e r e , ş u n l a r d ı r : A h l â k l a siyaset benzer. S ö z d e , oradan Raphael Hythloday a d ı n d a biri ingiltere'ye d ö n m ü ş ve Thomas
birbirinden a y r ı l a m a z ; y a l n ı z erdemliler gerçek saadete erişme yolunu bilir; insan More'a adadaki durum üzerine bilgi vermektedir. Verilen b u bilgiye göre, ülküsel bir
kendini erdeme z o r l a m a l ı d ı r ; devletin ö d e v i erdemli kişi y e t i ş t i r m e k t i r ; birey devle­ cumhuriyet olan bu adada 54 b ü y ü k ve a y n ı tipte y a p ı l m ı ş , güzel şehir v a r d ı r . Ge­
tin bir öğesidir; r u h t a ü ç b ö l ü m b u l u n d u ğ u gibi, ş e h i r d e de ü ç sınıf v a r d ı r : E l sanatçı­ lenek, görenek, kurum, ö r g ü t ve y a s a l a r ı birdir. Önder ve b a ş k a n l a r ı , en orta boylu­
ları ile ı r g a t l a r , asker, h u k u k ç u l a r l a filozoflar; birinci smıfta ılımlılık, ikincide y i ğ i t ­ ları olan Amaurote adh bir kimsedir. Her şehrin a y n ı s a y ı d a ç i f d i k l e r i ve orada çalı­
lik, ü ç ü n c ü d e de bilgelik b u l u n m a l ı ; bireysel adalette olduğu gibi, toplumsal adalet şan t a r ı m c ı l a r ı v a r d ı r . B u n l a r ı n y a r ı s ı her y d şehre döner, şehirden de a y n ı s a y ı d a
de bu ü ç sınıfın birbiriyle u y u ş m a s ı yolu ile s a ğ l a n m a l ı d ı r ; b u işi k o l a y l a ş t ı r m a k için yurttaş çiftliklere gider. Her 30 aile, "siphogrant" denilen bir görevli seçer; her 10
bireylerin bencilliğini, kişisel çıkarları yenmek gerekir; bunun için de mal, m ü l k , "siphogrant", "tranibore" denilen daha y ü k s e k aşamalı bir g ö r e v l i y e bağlıdır. Cani­
çocuk ve k a d ı n , toplumun ortak m a l ı haline getirilmeli, erkekli, kadınlı, çocuklu ola­ ler, köle olarak çalıştırılır. Toplumcu k a v r a m l a r ı olan More, bu y a p ı t ı n d a ingiltere'­
rak birlikte y a ş a m a l ı , çalışmalı, yemeli, i ç m e l i , y a t m a l ı ; devlet, evlenmeleri denet­ deki yolsuzluklara i ş a r e t etmiş, hırsızların i d a m edilmesini, topraktan alman y ü k s e k
lemeli; çocuk d e v l e t ç e y e t i ş t i r i l m e l i ; ü r e t i c i l e r e , işçilere ve k ö y l ü l e r e yeteri kadar k i r a l a r ı , toprakların^ s ü r m e y e n toprak sahiplerini, t a r ı m c d ı ğ m gerilemesini, y a ş a m
mal h a k k ı t a n ı n m a l ı ; herkesin toplumdaki y e r i ve a ş a m a s ı , anıklık ve y e t e n e ğ i n e pahalılığını, ahlâksızlığı, p i y a s a y ı tekelleri a l t ı n a almış olan açgözlü zenginleri hep k ı ­
göre o l m a l ı ; g ö r e v l e r e yetenekli kişiler a t a n m a l ı ; devlet, d ü z e n ve uygulu, bilgili, n a m ı ş t ı r . Utopia'da yasam t o p l u m s a l d ı r ; t e m b e l l i ğ e hiç göz yumulmaz, fakat zorun­
güçlü, akıllı, adil ve d o ğ r u olmalı; y ö n e t i m , bilginliğe d a y a n m a l ı ; askerler akıncı de­ lu çalışma kısa t u t u l m u ş t u r ; fabrikalar genel gönenci sağlayabilecek kadar çalışır.
ğil, savunucu ve koruyucu o l m a l ı ; gereksiz incelik ve k a b a l ı k t a n s a k ı n m a l ı ; v ü c u d u Herkesin öğrenimi t a m d ı r , herkes k ü l t ü r l ü , f a y d a l ı edebiyatla ilgilenir. Herkes toplu
jimnastikle, ruhu da müzikle eğitmeli; devleti y ö n e t m e k için y a yöneticiler filozof, halde (communal) y a ş a d ı ğ ı için, ç a l ı ş m a d a n , ü r e t i m d e n , t ü k e t i m d e n geniş ölçüde ta­
y a da filozoflar y ö n e t i c i olmalı; filozof, t ü m bilgiye s u s a m ı ş , b u bilgiyi, yandan k a m u ­ sarruf edilmektedir. F a k i r yoktur, fazla m a l biriktirmek kimsenin a k l ı n a gelmez.
oyuna k a r ş ı koyan k i ş i d i r ; "adalet devletin o l d u ğ u gibi bireylerin de erdemidir", A l t ı n ve gümüş h e r g ü n l ü k kaplar, kelepçe ve a y a k b a ğ ı v.b. şeyler için k u l l a n d ı r ,
"bir erdemin çoğunu devlette b u l m a m ı z , azını bireylerde b u l m a m ı z a y a r d ı m eder"; demir, b a k ı r gibi; altının b a ş k a bir değeri yoktur. E n y ü k s e k ü l k ü , genel saadetin ve
i n s a n l a r ı n çoğu, k a r a n l ı k bir m a ğ a r a y a g i t m i ş olan ve d ı ş a r d a yanan ateşin b a ş k a gönencin sağlanmasıdır. Genel görevlüer bireylerden ü s t ü n tutulur; y a s a y a a y k ı r ı
insanların mağaranın içine y a n s ı t t ı ğ ı gölgeleri g ö r ü p gölgeyi gerçek v a r l ı k sanan d a v r a n a n l a r ı n cezası köleliktir. Y a s a l a r m sayısı pek azdır, ç ü n k ü insanları b i r ç o k y a ­
ahmaklara benzer; filozof y ö n e t i c i , b u y a n l ı ş ı halka gösterip d ü z e l t m e y e çalışmalı­
salara b a ğ l a m a k , b u n l a r ı n ezberlenmesini zorunlu tutmak, bireyleri gereksiz olarak
dır. Eflatun, Şölen (Symposion) adlı y a p ı t ı n d a d a benzer k o n u l a r ı t a r t ı ş m ı ş t ı r .
uğraştırır, yorar y e özgürlüklerini kısıtlar. S a v a ş ı kimse sevmez. B o ş k a l m ı ş olan top­
r a ğ ı işlemek isteyenleri engelleyenlere k a r ş ı s a v a ş d ı r . Utopia'da t ü r l ü dinler v a r d ı r ,
2. Marcus Tullius Cicero (M. Ö. 106-43: D e república — Cumhuriyet ü z e r i n e ,
fakat put ve suret y a s a k t ı r . Herkes, bağışladığı nimetler için T a n r ı y a dua ve t e ş e k k ü r
M. Ö . 5 1 ) : A l t ı b ö l ü m l ü b u diyalogla Cicero, E f l a t u n d a n esinlenmiştir. Y a p ı t , Dev­
eder.
let ten daha ılımlı ve gerçeğe daha y a k ı n d ı r . R o m a ' n ı n tarihi ve o çağdaki durumu
esas alınmıştır. E l e alman ü ç konu ş u n l a r d ı r : Devlet şekli, anayasa, adalet. Önce 4. F r a n ç o i s Rabelais (1494-1553: Gargantua et Pantagruel ( = Gargantua ile
m o n a r ş i , aristokrasi, demokrasi t a r t ı ş d m ı ş , b u n l a r ı n a y r ı a y r ı tek b a ş l a r ı n a değerli Pantagruel, 5 b ö l ü m , 1533-1567): A l a y l ı bir k a h r a m a n l ı k r o m a n ı b i ç i m i n d e y a z ı l ­
olmadığı s ö y l e n m i ş , Roma'da olduğu gibi, her ü ç şeklin k a t ı ş t r r d a r a k düzgün bir b ü ­ mış bir u t o p i a ' d ı r . Sir Thomas More'un "Utopia" s ı n d a n e t k i l e n m i ş olabilir. Başlıca
t ü n haline-getirilmesi uygun g ö r ü l m ü ş t ü r . A n a y a s a n ı n tek bir kişi tarafmdan değil, k a h r a m a n l a r ı ş u n l a r d ı r : Dev bir kral olan Grangosier, ( = İ r i boğaz) oğlu dev Gar­
y ü z y ı l l a r ı n t e c r ü b e s i göz ö n ü n d e bulundurularak, halk t a r a f ı n d a n y a p ı l m a s ı öneril­ gantua, torunu dev Pantagruel, bunun açıkgöz ve ç a p k ı n a r k a d a ş ı Panurge, dinç
miştir. Toplum y a s a l a r ı , gereklikten ve g ü ç t e n d o ğ a r , buna d a adalet denir. Y a p ı t ı n ve etkin bir d i n a d a m ı olan F r è r e Jean. R ö n e s a n s çağında yazdan b u utopia'da
sonunda Scipio Aemilianus bir d ü ş görür, b a b a l ı ğ ı Scipio Africanus ona g ö r ü n ü r ve Rabelais, o r t a ç a ğ ı n skolastik tutumunu yermekte, b ü g i y i ve y a ş a m ı onun dar
vatana iyilik edenlere ö l ü m s ü z l ü k v a a t eder. görüşlerinden ve b a s k ı s ı n d a n k u r t a r ı p , geniş ç e v r e n l e r e , n e ş e y e , gönence, ansiklo­
pedik etraf h öğrenime k a v u ş t u r m a k istemektedir: D i n ve mezhep a y r ı l ı k l a r ı nedeni
3. Sir Thomas More ( L a t . Morus, 1478-1535: De optimus rei publicae statü sive
ile yapdan s a v a ş l a r g ü l ü n ç t ü r , rahip ve rahibeler erkin y a ş a m a l ı , evlenmeli, insanlar
de nova Ínsula U-topia ( = E n i y i cumhuriyet d u r u m u y a da "Hiç-bir yer" adlı y e n i
yemeli, içmeli, borçlanman, çalışıp ö d e m e l i ve b u güzel d ü n y a y ı g ö n e n m e l i d i r .
ada, 1516): Latince bu y a p ı t ı yazarken More, ö r n e k olarak Ksenophön'un Kyrou
Y a ş a m ı n ı n belgileri ş u n l a r d ı r : "Dilediğini y a p " ( F a y ce que vouldras) ve " İ ç "
paideia'smı önünde bulundurmuş y a da ondan genel olarak esinlenmiş olabilir.
174 A. D l L Â Ç A R KUTADGü BİLİG İNCELEMESİ 175

(Trinck!), ç ü n k ü insan g ü l m e k için y a r a t ı l m ı ş t ı r . 1


Rabelais gençliğinde rakiplikten utopia'sıdır. X I X . y ü z y ı l ı n ilk y a r ı s ı n d a F r a n s ı z i k t i s a t ç ı l a r ı n d a n Charles Fourier
çekilerek Montpellier Üniversitesin'de o k u m u ş ve hekim o l m u ş t u . ile Etienne Cabet'de, İngilizlerden de Robert Owen'de bunun etkisi görülür.

5. John Valentin Andrea (1586-1654: Rei publico, Christianopolitanaè''descrip- 12. Bernard de Mandeville (1670-1733: The Fable of the Bees = Ardarm Ma­
tio (— Christianopolis - "Hristiyan ş e h r i " - cumhuriyetinin betimlemesi,^ 1619): salı, 1714). A l t - b a ş l ı ğ m d a "ya da kişisel erdemsizikler, toplumsal yararlar" (pri­
Dinsel bir utopia'dır, "pietist" ye "mistik". vate vices, public benefits) denmektedir. Şiir olarak 1705 teki ilk y a y ı m ı n d a başlık
j

"Homurdayan arı k o v a n ı y a da namuslu kişilere çevrilen hileciler" (The Grumbling


6. Tommaso Campanella (1568-1637: Civitas solis ( — G ü n e ş şehri, 1623):
Hive, or Knaves Turn'd Honest) idi. 1714'teki b a s k ı d a d ü z y a z ı bir önsöz v a r d ı r ,
B i r italyan filozof t a r a f ı n d a n Latince olarak y a z ı l a n bu Utopia, K s e n o p h ö n ' u n
ingiltere'ye yerleşmiş olan H o l l a n d a l ı bu hekimin y a p ı t ı n d a ingiltere'nin 1705'teki
Kyrou paideia'sından, Eflatun'un d a Politeia'smdan esinlenmiştir. B u n a göre,
durumu (Yedi Y ı l Harbi) yerilmektedir. A y r ı c a , doğal olarak insanın alçak bir yara­
Güneş b ü y ü k bir şehirdir; Güneşlilerin ö r g ü t ü ve y a ş a m ı , E f l a t u n d a ve Thomas Mo-
t ı k olduğu s ö y l e n m e k t e , toplum ve devlet birbirini sokup yok etmeğe çalışan arılar
re'da açıklanan toplumsal bir düzen üzerine k u r u l m u ş t u r . Zenginlik, yönetim,_ diri,
k o v a n ı n a benzetilmektedir. Y a z a r a göre insanın d a v r a n ı ş l a r ı i y i ve k ö t ü y a da değer­
çalışma, s a v a ş hep toplumsal kavramlara uygun olarak gösterilmiştir.
l i ve değersiz, alçak ve y ü k s e k b i ç i m i n d e ikiye a y r ı l a m a z ; her erdemin k ö k ü n d e ben­
7. Sir Francis Bacon (1561-1626: Nova Atlantis = Yeni Atlantis, 1626): cillik bulunur. İnsan d o ğ u ş t a n k ö t ü d ü r . Filozoflarla devlet a d a m l a r ı , y ö n e t i m i ve
B ü y ü k filozof Bacon da bu y a p ı t ı Latince olarak y a z m ı ş ve utopia'sını bir adada k u ­ toplumun d a y a n ı ş m a s ı n ı y a l m l a ş t ı r m a k a m a c ı y l e " y ü k s e k y a ş a m " k a v r a m ı n ı yarat­
r u l m u ş ülküsel bir topluluk olarak b e t i m l e m i ş t i r . Sözde, Pasifik Okyanusunda bulunan mışlardır, k i gerçekte bir hayaldir. D ü n y a y ı y ö n e t e n güç, erdemsizlik, zenginlik ve
Bensalem a d ı n d a k i bu a d a y ı gezen bir kimse orada H r i s t i y a n l ı k , bilimsel a r a ş t ı r m a g ü n ü n ü gün etme isteği ve çabasıdır, insan daima bunun için çalışır ve y a ş a r . B u ni­
ve felsefe üzerinde k u r u l m u ş bir devlete rastlar. A r a ş t ı r m a özeğinin a d ı " S ü l e y m a n ' ı n telikte, yani olumsuz olan bir utopia'ya "anti-utopia" (Alm. Gegenutopie) denir.
E v i " dir (Solomon's House). B u adadan kimse ayrdmaz. Y a l n ı z , arada bir "Işık T ü c ­
c a r l a r ı " (Merchants of Light) denilen kimseler gidip d ü n y a y ı dolaşır, y e n i b u l u ş l a r ı 13. Daniel Defoe (1660—1731: Robinson Crusoe, 1719). B i r gezi ve macera ro­

ve yeni fikirleri öğrenip adaya haber getirirler. "Atlantis", tarihten önce Atlas Okya­ m a n ı , hatta çocuk ve gençlik h i k â y e l e r i n i n b a ş y a p ı t l a r ı n d a n biri sayılan bu roman,

nusunda b a t m ı ş olduğu sanılan bir karaya verilen a d d ı r . Bacon'a göre " Y e n i Atlan­ gerçekte, k ö k l ü bir siyasal r o m a n d ı r . Y a z a r ı Daniel Defoe siyasetle de u ğ r a ş a n bir
a d a m d ı . Partisi h ü k ü m e t erkini yitirince, Defoe, özünü bu r o m a n ı yazmakla doyurdu:
tis", bunun, Pasifik Okyanusunda b u l u n m u ş olan bir benzeridir.
"Siyasette yenildim, ama y a r a t t ı ğ ı m a d a n ı n k r a l ı oldum." demek istedi. U y r u ğ u da
8. S. Golt: Nova Solyma ( = Y e n i K u d ü s , 1648). Teokrasi ilkesi ü z e r i n e kurul­ v a r d ı , bir cuma günü yaband k ı y ı c ı l a r d a n k u r t a r d ı ğ ı ve Cuma (Friday) adını v e r d i ğ i
muş bir din utopia'sıdır. adam. Adada Robinson egemendir, u y r u ğ u n u n kendine kesin boyun eğmesini ister

9. James Harrington (1611-1677: The Commonwealth of Oceana = Oceana ve onu yere y a t ı r a r a k ayağını başının ü s t ü n e koyar. B u tutum, Defoe'nun otoriter,

Cumhuriyeti, 1656). B u ingiliz devlet k u r a m c ı s ı n ı n y a p ı t m d a yine Okyanusya'da bireycil (individualiste), uygar ve disiplini sever olduğunu gösterir. "Robinson

Oceana adı verilen h a y a l î bir a d a d a y ı z . Adada Olphaus Megaletor admda biri ülküsel Crusoe" bir roman tipi olmuş, fırtına sonunda b ö y l e ıssız adalara düşme olayını konu

bir cumhuriyet k u r m u ş t u r . B u n a göre cumhuriyet en i y i devlet rejimidir. Adada m ü l ­ alan romanlara "röbinsonade" d e n m i ş , J . J . Rousseau "doğal h a y a t " ı bundan esinle­

k ü n dengesi, hangi smıfm y ö n e t m e n olacağını bildirir; m ü l k ç o ğ u n l u k l a t o p r a k t ı r ; nerek ileri s ü r m ü ş (Emile r o m a n ı , 1762), bu yolda 1813'te i s v i ç r e l i Alman yazarı

toprak daima çoğunluğun elinde k a l m a l ı , azınlığın eline g e ç m e m e l i d i r ; h ü k ü m e t gö­ Johann Rudolf Wyss, isviçreli Robinson (Der schweizerische Robinson) adlı bir

revlileri daima belli bir süre için oyla seçilmelidir. roman y a z m ı ş t ı r .

10. Gabriel de Foigny (1630-1692: La terre australe inconnue: les aventures 14. Jonathan Swift (1667-1745: Gulliver's Travels into Several Distant Re­
de Jacques Sadeur = Bilimeyen g ü n e y k a r a s ı : Jacques Sadeur'ün maceraları, mote Nations of the World = Gulliver'm, y e r y ü z ü n d e k i birçok uzak uluslara yap­
1676) . S ı r a d a n bir keşiş olan yazar, Orta Avrupa'da kısa bir geziden sonra m a n a s t ı ­ tığı geziler, 1726). B u y a p ı t da, esasında, cüceler ve devlet y u r t l a r ı n ı anlatan bir ço­
r ı n a k a p a n m ı ş ve h a y a l î bir d ü n y a gezisinin h i k â y e s i n i ü t o p i k bir b i ç i m d e y a z m ı ş t ı r . cuk r o m a n ı o l m a y ı p , felsefî b ü y ü k ve eşsiz yergidir, acı bir " k a r ş ı t - u t o p i a " (anti-
K i t a b ı n k a h r a m a n ı Jacques Sadeur, Thomas More'a uyarak ü l k ü s e l bir d ü n y a y ı be­ utopia). R o m a n ı n k a h r a m a n ı Lemuel Gulliver, cerrah, kaptan ve gezgin olarak gördü­
timlemeye çalışmış,, m ü l k ü toplumun m a l ı olarak göstermiş, dinin de öğretişiz, pa- ğü yerleri ve i n s a n l a r ı a n l a t ı r : Lilliput'taki cüceler, Brobdingnag'daki devler, L a -
pazsız ve ayinsiz "doğal bir d i n " olmasını istemiştir. puta'daki "soyut a y d ı n l a r " , Balnibarbi'deki " Y ü c e Akademi", Glubbdubdrib'deki
11. D . Vairasse: L'histoire des Sevarambes (= Sevarambe'larm hikâyesi, sihirbazlar, Luggnagg'daki Struldbrug denilen "ölümsüzler", adsız bir adada Yahoo
1677) . ü r e t i m d e o r t a k l a ş a c a l ı k (collectivisme) ilkesi üzerine k u r u l m u ş bir toplumun denilen aptal insanları y ö n e t e n Houyhnhnm adlı a k d l ı atlar, kişioğiunu, d ü n y a k ü l -
176 A. D İ L Â Ç A R KUTADGTJ BİLİG İNCELEMESİ 177

t ü r ü n ü , u y g a r l ı k denen durumu k ö k ü n e kadar yeren k o r k u n ç bir tablodur; önemsiz 20. D r . Samuel Johnson (1709-1784: Rasselas, Prince of Abyssinia = Ras¬
şeylere ölçüsüz değer veren, pireyi deve yapan insanlar (devler) gerçekte çok önemli selas, Ethiopia Prensi, 1759). Ü n l ü İngiliz y a z a r ı n ı n felsefî bir kısa r o m a n ı d ı r . Esas
olan şeyleri, k ü ç ü k gören, ö n e m s e m e y e n insanlar (cüceler) v.b. konu, k u t (saadet) a r a m a k t ı r . E s k i Ethiopia'da (Habeşistan), kral ardası saptanm-
1 5 . Johann Gottfried Schnabel (1692-1752: Die Insel Felsenburg: wunderliche caya kadar, prens ve prensesler uzak bir yerde k a p a t ı l ı r d ı . Prens Rasselas d a k a r d e ş
Fata einiger Seefahrer = Felsenburg - k a y a şehri - a d a s ı : B i r k a ç denizcinin yal­ ve k ı z k a r d e ş l e r i y l e birlikte bu duruma düşer. K a p a t ı l d ı k l a r ı yer güzel ve verimli bir
gını, 4 cilt, 1731-1743). B i r p a p a z ı n oğlu olan yazar, bir ara berberlik, c e r r a h l ı k yap­ vadidir. Rasselas bir süre sonra b ı k a r ve k ı z k a r d e ş i Nekayah, nedimesi P e k u a h ve
t ı k t a n , askere de gittikten sonra, gezgin olarak ş u r a y ı b u r a y ı dolaşmış ve bu "robin- şair I m l a c ile birlikte, kutun ne o l d u ğ u n u anlayabilmek için kutlu insan a r a m a ğ a çı­
sonade"ı meydana getirmiştir. Albert Julius a d ı n d a biri f ı r t ı n a sonunda d ü ş t ü ğ ü gü­ karlar. B i r ara kut, us ve anlayışın ö n e m i n i , isteklerin de dizginini ç e k m e y i bilen bir
zel ve verimli bir adada, ülküsel bir ş e h i r - d e v l e t kurar: " K a y a ş e h r i " (Felsenburg). filozofata b u l u n d u ğ u sandır, fakat bu adam y ı k ı m a u ğ r a y ı n c a bu öğretinin iflas etti­
B u , "Robinson Crusoe" da da olduğu gibi, u y g a r l ı k t a n bir " s ü r g ü n " değil, bir "sı- ği anlaşılır. Rasselas ve y a n ı n d a k d e r her yerde kuta acı ve tasa karıştığını görürler.
ğ m m a " d ı r . Y a p ı t t a , X V I I . , X V I I I . y ü z y ı l A l m a n y a s ı ' n d a k i durum, adadaki ülküsel, Sonunda Pekuah bir m a n a s t ı r a girmeğe, Nekayah ö ğ r e t m e n , Rasselas da bdgin ve
ü t o p i k durumla k a r ş ı l a ş t ı r d m ı ş ve eleştirdmiştir. kral olmaya, Imlac ise y a ş a m ı n ı gelişi güzel sürmeğe karar verirler. Hepsi y u r t l a r ı n ı
arzularlar ve y e r y ü z ü n d e en i y i yerin orası o l d u ğ u n u kabul ederler.
1 6 . L u d v i g Holberg (1684-1754: Nicolai Klimii iter subterraneum ( = Niels
Klim'in Y e r a l t ı n a İnişi, 1741). D a n i m a r k a l ı b ü y ü k sahne y a z a r ı n ı n Latince y a z d ı ğ ı 21. Louis Sébastien Mercier (1740-1814 : L'an 2440: rêve s'il en fut jamais
bu yergili utopia'sı, M o n t e s q u i e u ' n ü n Fars Mektupları (Lettres persanes, 1721) = 2 4 4 0 Y ı l ı , Eğer Gerçekten Olmuşsa, B i r D ü ş , 1770). B i r hayal ve önceleme (antici­
k a l ı b ı n d a , toplumsal alışkıları, yanlış ö ğ r e t i ve i n a n ç l a r ı , dinsel ö n y a r g d a r m ı , si­ pation), y a n i y ı l l a r sonra olacak, olması beklenen, sanılan, umulan ve dilenen şey­
yasal y a ş a m ı , aşk ilişkilerini, k a d ı n l a r ı , ç a p k ı n l a r ı , zenginleri k ı n a m a k t a d ı r . Hikâ­ lerin hayalini kurma utopia'sıdır. Y a z a r 1770 y ı l ı n d a , 1670 y d sonra Fransa'da gö­
yede, Niels K l i m , bir g ü n k u y u y a indiğinde ip kopar, K l i m sonsuz olarak düşer, önce r ü l m e s i istenen güzel şeyleri düşlemiş, ruhundaki istek ve dilekleri cisimleştirerek,
Nazar gezegenine ulaşır, sonra Martinia'ya geçer ve oralarda g ö r d ü k l e r i n i , b a ş ı n d a n b u n l a r ı bir d ü ş olarak a n l a t m ı ş t ı r .
geçenleri anlatır. Y a y ı m l a n ı r y a y ı m l a n m a z b ü y ü k t a r t ı ş m a l a r a yol a ç a n bu ya­ 22. James B u r g u : Account of Cessares, İngilizce bir "robinsonade" utopia'sı.
p ı t az sonra "Niels K l i m s underjordiske Rejse" başlığıyle D a n c a y a da ç e v r i l m i ş ­
23. Nicolas E d m e Restif de la Bretonne (1734-1806: La découverte australe
tir. Holberg'm a y n ı nitelikte olan Sganarels Rejse til det philosophiske Land
par un homme volant = U ç a n B i r A d a m ı n G ü n e y d e k i B u l u ş u , 1784). Ü n l ü F r a n s ı z
(Sganarelle'in felsefe yurduna y a p t ı ğ ı yolculuk, 1754) adlı bir y a p ı t ı da v a r d ı r .
r o m a n c ı s ı n ı n "robinsonade" utopia'sı.
Sganarelle, Molière'in y a r a t t ı ğ ı , "halkın s a ğ d u y u s u " n u temsil eden bir tiptir.
24. Johann Jacob Wihielm Heinse (1746-1803: Ardinghello und die glückseeli¬
17. S. Berington: Denkwürdigkeiten Gaudentios von Lucca (= Lucca'h
gen Inseln = Ardinghello y a da K u t l u Adalar, 2 cilt, 1787). A l t başlığına göre,
Gaudentios'un andan, 1753). Almanca bir "robinsonade" d ı r .
X V I . y ü z y d d a n bir İ t a l y a n h i k â y e s i olup Alman e d e b i y a t ı n ı n " F ı r t ı n a ve D ü r t ü "
18. Morelly (öz a d ı ve d o ğ u m , ö l ü m y ı l l a r ı belli d e ğ i l d i r ; X V I I I . y ü z y d : Nauf­ (Sturm und Drang) çağındaki "estetik ahlâksızlık" ve "güzellik k ü l t ü " n ü n b i ürü­
rage des îles flottantes ou la Basiliade du célèbre Pilpai = Yüzer Adalardaki n ü d ü r . Mektuplar şeklinde y a z ı l m ı ş t ı r . Özgürlüğü, güzelliği ve gücü seven Ardin­
Deniz Faciası y a d a Ü n l ü Pilpay'm [ = ü n l ü H i n t l i brahmin bilgini, "Kelile ve D i m - ghello admda bir İ t a l y a n genci Floransa'da, Garda'da, Cenova'da, Roma'da ve Vene­
ne"deki Beydeba ] Ş a h n a m e s i , 1753). X V I I I . y ü z y ı l ı n bu F r a n s ı z filozofu ve "Babeuf'- dik'te aşkı y a ş a r , Atina'daki Pantheon'da y a p ı l a n bir görüşmede Sokrat öncesi doğa
çülük'ün (babouvisme) öncüsü, bu utopia " r o b i n s o n a d e " ı n d a , toplumun kuruluş felsefesi ve kozmik Eros ululanır, " B ü t ü n ' e b a t ı p g ö m ü l m e k " istenir. Sonunda, Pa¬
ilkelerine ve "doğa y a s a s ı " n a değinmiş, "eşitlerin bddirisi" (Manifeste des E g a u x ) ros ve Naksos a d a l a r ı n d a Özgürlük-Güç-Güzellik ü ç l ü s ü n ü n temeli üzerinde ü t o p i k
niteliğinde olan fikirleri s a v u n m u ş t u r . A y n ı y a z a r ı n Code de la nature ou la véri­ bir cumhuriyet k u r u l m a s ı k a r a r l a ş t ı r ı l ı r . Nietzsche öncülerinden bir y a p ı t t ı r .
table esprit de ses lois (Doğa kodu y a da d o ğ a y a s a s ı n ı n gerçek r u h u , 1755) a d h bir
25. Friedrich Leopold von Stolberg-Stolberg (1750-1819: Die Insel = Ada,
y a p ı t ı da v a r d ı r .
1788). Goethe ve Herder'm a r k a d a ş ı olan bu Alman şairi ve d i p l o m a t ı da " F ı r t ı n a
19. Stanislas Leszczynski (Polca: StanisZaw Leszcynski, 1677-1766: Entre­ ve D ü r t ü " (Sturm und Drang) çağının bir a d a m ı , Rousseau'nun özgürlük ilkesinin
tiens d'un Européen avec un insulaire du royaume de Dumocala — B i r A v r u p a h ' n ı n ve çağın hastalığı olan "ruh erksizliği"nin bir y o l d a ş ı o l m u ş t u r . K o ş u k ve d ü z y a z ı
Dumocala A d a s ı K ı r a l l ı ğ ı Y u r t t a ş ı İle G ö r ü ş m e s i , 1756). Polonya k r a l ı n ı n F r a n s ı z ­ k a t ı ş ı m ı olan Ada, b u etkinin a l t ı n d a y a z d m ı ş romntik bir "robinsonade" d ı r .
ca olarak y a z d ı ğ ı bir u t o p i a ' d ı r , b u t ü r ü n bir k r a l t a r a f ı n d a n yazdan biricik örneği. 26. Jean-Baptiste Say (1767—1832: Olbie ou Essai sur les moyens de réformer
A y d ı n krallık devlet şekli s a v u n u l m u ş t u r . les moeurs d'une nation = Olbie y a d a iiix uiusuu T ö r e s i n i Düzeltine Çareiori C^eii-
178 A. DÏLÂÇAR K U T A D G Ü B İ L Î G İNCELEMESİ 179

ne B i r Deneme, 1800). A d a m Smith tarafçısı olan h u yazar, f a y d a c ı (utditaire) ü- i n a n d ı r . B u y e r a l t ı d ü n y a s ı n ı bulan bir New York'ludur. O, Amerikan demokrasisiy­
keleri ortaya koymakta, makine ve sermaye etmenlerinin düzene k o n m a s ı n ı istemek­ le ö v ü n ü r , fakat V r i l y a dilinde buna Koom-Bosh ( = Bilgisizler h ü k ü m e t i ) denmekte­
tedir. dir. Y e r a l t ı d ü n y a s ı güneşi d ü n y a d a n daha ilerdedir. Orada roman, şiir, m ü z i k gibi
* şeyler yoktur; ne canilere r a s t l a n ı r ne de kahramanlara. Y a ş a m , k ö t ü l ü k l e r d e n arın­

Fransız Devrimi sırasında Paris'te arka arkaya " İ n s a n ve Y u r t t a ş H a k l a r ı B ü - mıştır, harp yoktur, para p e ş i n d e n k o ş u l m a z , fakirliğin ne olduğu bilinmez. Orada

dirisi" (Déclaration des droits de l'homme et du citoyen, 1789) ile " İ n s a n ve Y u r t ­ herkes ve her ş e y eski Y u n a n felsefesinin "ataraksia"sı (ruhun t ü m rahatlığı)) için­
dedir.
t a ş BUdirisi" (Déclaration de l'homme et du citoyen, 1793 ve 1795) y a y ı m l a n m ı ş ,
1898'de de "İnsan H a k l a r ı B i r l i ğ i " (Ligue des droits de l'homme) k u r u l m u ş , X I X . 30. Samuel Butler (1835-1902: Erewhon = H i ç B i r Y e r , 1872, ve Erewhon
y ü z y ı l o r t a l a r ı n a d o ğ r u doğal bilimlerde ilerlemeler olmuş, toplumsal gelişmeler gö­ Revisited = Erewhon'u Yeniden Ziyaret, 1901). Erewhon, İngilizcede "hiç bir yer"
r ü l m ü ş , t e k n i k l e ş m e gelişmiş, buna göre y a ş a m ı d a k ö l d ü olarak yeniden düzenle­ demek olan nowhere'm çevriği'dir (tersine yazış, F r . palindrome). T a n ı n m ı ş İngiliz
mek ve toplumsal güçlükleri yenmek gerekmiştir. r o m a n c ı s ı n ı n İngiliz topluluk y a ş a m ı n ı , gelenek ve göreneklerini yeren b u utopia'-
1863'te Amerika B i r l e ş i k Devletleri B a ş k a n ı Abraham Lincoln, modern demok­ Iarda, h i k â y e n i n k a h r a m a n ı George Higgs iş bulmak için Y e n i Zelandaya gider, ora­
rasinin temeli olan " h a l k ı n h ü k ü m e t i , h a l k ı n eliyle ve halk y a r a r ı n a " ilkesini or­ da Chowbock a d ı n d a bir yerli onu devler ülkesi olan Erewhon'a g ö t ü r ü r . Orada baş­
taya koymuştur. lıca çaba sağlık durumunu b o z m a m a k t ı r . Nezle olan ağır cezaya ç a r p t ı r ı l ı r k e n , ah­
*
l â k k u r a l l a r ı n ı çiğnemek doğal bir h a s t a l ı k s a y d ı r ve ceza görmez. Verem olan ö m ü r
27. Etienne Cabet (1788-1856: Le voyage en Icarie = İkaria'da gezi, 1845). boyunca hapsedilir, y ı l d a 20000 sterlin kazanan kişi ü s t - a d a m saydarak vergi ödemez.
Sanayide işbirliği (coopération) t a r a f t a r ı olan İngiliz Robert Owèn'in yolunu tu­ Orada "Mantıksızlık Koleji", " T u t m a z l ı k l a r Okulu", " K a ç a m a k Okulu" gibi kuru­
tan b u toplumcul filozof, b u y a p ı t m d a Lord Carisdall a d ı n d a bir İngiliz'i sözde Y u ­ l u ş l a r v a r d ı r . B u n l a r a göre m a n t ı k l ı ve t u t a r l ı d a v r a n ı ş l a r insanı hayvanlaştıran
nanistan'daki İ k a r i a bölgesinde gezdirir. Orada, b u tezini t a n ı t l a m a k için, sözde E f l a ­ alçaklıklardır. Sonunda Higgs sevdiği bir kızla birlikte balonla İ n g i l t e r e ' y e k a ç a r .
tun, İsa, Rousseau, Montesquieu, Robespierre, N a p o l é o n ile lordu g ö r ü ş t ü r ü r , bunlar­ R o m a n ı n d e v a m ı olan 1901'deki y a p ı t t a , Higgs 20 y ı l sonra yine b u y u r d a gelir ve
da toplumsal ilerleme fikirleri bulur: Toplum, her ş e y i n sahibidir; kişi, d o ğ a d a n y a ­ b ü y ü k değişiklikler görür. E s k i k ı l a v u z u Chowbock, adını d e ğ i n t i r e r e k Piskopos
bancılaşmıştır; b ö y l e olunca kişi kişiden de y a b a n c d a ş ı r . K a h a b u k a o l m u ş t u r . Yerliler Higgs'i, 20 y d önce balonla kaçtığı için, güneş tanrısı

28. 1863-1897 arası, Jules Verne'in (1828-1905) ü t o p i k fikirler de kapsayan sanıp onun a d ı n a bir ana kilise y a p m ı ş , "güneş oğulculuğu" (Sunchildrenism) adında

"geleceklik r o m a n l a r ı " (Alm. Zukunftromane) y ı l l a r ı d ı r : Balonda beş hafta (Cinq y e n i bir din k u r m u ş l a r d ı r . K d i s e b a b a l a r ı dinsel h o k k a b a z l ı k l a r l a u ğ r a ş m a k t a d ı r .

semaines en ballon, 1863), Yerin Merkezine Yolculuk (Voyage au centre de l a ter­ Higgs, kendini y a n h ş a n l a d ı k l a r ı n ı görür, fakat onları k a n d ı r a m a z . Sonunda yerliler

re, 1864), Yerden Aya (De la terre à l a lune, 1865), Kaptan Hatteràs'nm Macera­ onu gizlice yurttan u z a k l a ş t ı r ı r l a r .

ları (Les aventures du capitaine Hatteras, 1866), Kaplan Granfm Çocukları (Les 31. E d w a r d Bellamy (1850-1898: Looking Backward: 2000 - 1887 = Ge­
enfants du capitaine G-rant, 1867-1868), Denizlerin Altında 20000 Fersah (Vingt riye B a k ı ş : 2000 - 1888; ve Equality = Eşitlik, 1897). Amerika d ü n y a düzen­
mille lieux sous les mers, 1870), Ay etrafında (Autour de l a lune, 1870), Buz Çölü leyicisi ve iktisat devrimcisi Bellamy'nin bir utopia'sıdır. H i k â y e y e göre, Julian West
(Le désert de glace, 1870), Yüzen Bir Şehir (Une ville flottante, 1871), Seksen a d ı n d a bir adam Boston'da bir gece u y k u ilâcı alır, 113 y d , 3 ay ve 11 g ü n u y u y a ka­
Günde Dünya Turu ( L e tour d u monde en quatre-vingts jours, 1873), Esrarlı Ada lır. 2000 y ı l ı n d a h â l â 30 y a ş ı n d a bir genç gibi yataktan kalkar, k a r ş ı s ı n d a D r . Leete'i
(L'île mystérieuse, 1874), Michel Strogoff, 1876; İki Yıllık Tatil (Deux ans de ve eski nişanlısının adını t a ş ı y a n genç E d i t h ' i görür. Boston değişmiştir, X I X . y ü z -
vacances, 1888), César Cascabel, 1890; Aynalar Sfenksi ( L e sphinx des glaces, 1897). y d k a n l ı işçi k a v g a l a r ı b i t m i ş , kansız bir devrim o l m u ş , insanlar k u t ve gönenç için­
29. E d w a r d George B u l w e r - L y t t o n (1803-1873: The Comming Race = Ge­ de y a ş a m a k t a d ı r . P a r a d e n ü e n ş e y yoktur; herkesin d e v l e t ç e verilen bir geliri v a r d ı r
lecek I r k , 1871). Ü n l ü İngiliz r o m a n c ı n ı n bir utopia'sıdır. Gizemli bir y e r a l t ı d ü n y a ­ ve o para ile idare etmek z o r u n d a d ı r . M a ğ a z a l a r d a y a l n ı z birer tane ö r n e k e ş y a var;
s ı n d a V r i l y a y a da A n a denilen h a y a l î bir ı r k y a ş a m a k t a d ı r . Bunlar b ü t ü n güçlerin isteyen b u örneklere bakar, birini seçer, siparişini verir, kendisi daha eve varmadan
k a y n a ğ ı olan "vril" g ü c ü n ü ve t ü k e n m e z sonsuz ışığı b u l m u ş l a r d ı r ; uçabilirler de. mal teslim edilir. Herkes 21 y a ş m a kadar öğretim g ö r ü r ; gereksiz şeyler programdan
Bunlarda işçi sınıfı yoktur; makine, b u n l a r ı n yerini almıştır. T a m bir "toplumsal k a l d ı r d m ı ş t ı r . 21 y a ş m a erişenler 3 y d devlet hizmetinde bulunur; 3 y d sonra s ı n a v l a
eşitlik" ve adalet v a r d ı r ; zekâ, gücün yerini almıştır. K a d ı n l a r , i ç l e r i n d e bulunan devlet meslek o k u l l a r ı n a alınır. Smavda kazanamayanlar i ş alanına atılır, kendilerine
"vriı"den d o l a y ı , erkeklerden ü s t ü n d ü r ; a ş k t a k a d ı n l a r ö n d e r l i k ederler; erkekler uygun bir iş buluncaya kadar yer değiştirebilirler. Doktor da d u v a r c ı d a a y n ı ücreti
y a l n ı z teknikte ö n d e r d i r l e r . Felsefe ve dm g ö r ü ş i e r i n d e . i i k i r birliği var, tek l a ı ı r ı ' y a alır. Cinayet, bir akıi h a s t a l ı ğ ı sayiiir; canüer hastanlere y a t m i ı r ; para denilen şey
180 A. DILAĞA!! KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ 181

ortadan k a l k t ı ğ ı n d a n beri cinayet azalmıştır; hırsızlık da a r t ı k gereksiz o l m u ş t u r , olduğu şeylere i n a n m a m ı ş ; adam ikinci kez y o l c u l u ğ a çıkmış ve a r t ı k d ö n m e m i ş .
ç ü n k ü herkes her şeyi edinebilir. H ü k ü m e t i n b a ş ı n d a bir B a ş k a n v a r d ı r , bunu Congress Yabansı Bir Ziyarefte bir melek y e r y ü z ü n e inip dolaşır ve gördüklerini yorumla­
denetler; öğretim ve hekimlik, B a ş k a n ı n seçtiği bir kurulca denetlenir. K a d ı n hakla­ yarak a n l a t ı r . Dr. Moreau'nun Adasında, "yaradan" olarak t a n r d a ş m a k isteyen
rını, k a d ı n l a r ı n seçtiği bir k a d ı n b a ş k a n savunur. Y u r t t a h o ş n u t s u z l u k ve sızdtı yok­ bu doktor ve y a r d ı m c ı s ı Montgomery'yi g ö r ü r ü z . Prendick a d ı n d a bir adam Pasifik-
tur. Her evde telefonla m ü z i k dinlenilir; halk k i t a p l ı k l a r ı da v a r d ı r ; bunlar k ü l t ü r ü teki b u adaya gider, orada bu i k i a d a m ı n h a y v a n l a r ı i n s a n l a ş t ı r m a k , aşı ve ameliyat­
yaymakta, sanat y a p ı t l a r ı a n l a y ı ş l a b e ğ e n i l m e k t e d i r . Julian West, yurdun 113 y d larla onları d ü ş ü n d ü r m e k ve k o n u ş t u r m a k istediklerini görür. V a r l ı k l a r ı n y a p ı s ı bu
önceki tarihini bildiği için profesörlüğe a t a n ı r , eski nişanlısının torununun torunu kadar esnek olmadığı için bu deneyler başarısız kalır, ameliyata giren v a r l ı k l a r y a r ı
olan E d i t h Leete'le evlenir. insan-hayvan y a da y a r ı h a y v a n - i n s a ı ı olurlar. Sonunda güçlü bir y ı r t ı c ı hayvan dok­
toru ve y a r d ı m c ı s ı n ı p a r ç a l a r , hayvan-insanlar baş k a l d ı r ı r , evi de y a n d ı k t a n sonra
32. Bertha von Suttner (1843-1914: Das Maschinenzeitalter = Makine Çağı,
Prendick k ü ç ü k bir k a y ı k l a adadan k a ç a r . Dünyaların HarbVnde Mars gezegenin­
1899). Die Waffen nieder (Silâhlar Aşağı, 2 cilt, 1889) adh r o m a n ı y l e 1905 Nobel
den insanlar Yer'imize akın ederler. B u n l a r ı n gelişmiş çarpışma makineleri ve öldü­
Barış Ö d ü l ü n ü kazanan, 1891'de de "Avusturya B a r ı ş s e v e r l e r K u r u m u " n u kuran
r ü c ü ısı ışınları v a r d ı r . Yer'deki askerler jurılır, fakat bir süre sonra, Yer'deki mikrop­
A v u s t u r y a l ı bir k a d ı n , Makine ÇagVnda toplum s o r u n l a r m ı b a r ı ş ç ı a ç ı s ı n d a n ele
lara k a r ş ı korunamayan Mars askerleri yok olur. B i r denemeler k i t a b ı olan Gelecekliği
almış ve bu yolda bir utopia ileri s ü r m ü ş t ü r .
Önceleme, y a p ı c ı toplumbilim yolunda ilerisi için b i r t a k ı m oranlamalar, aşılama­
33. Theodor Hertzke (1845-1924: Freiland, ein soziales Zukunftsbild = Öz­ lar ve istekler ortaya k o y m u ş t u r . Modern bir Utopia'da, "üstünlük, elde bulunan
gür Y u r t , B i r Toplumsal Geleceldik Tablosu, 1890; Eine Reise nach Freiland = ü s t ü n alet ve makinelerle elde edilir" s a v ı ele alınmış ve s a v u n u l m u ş t u r . B u Utopia,
Özgür Y u r d a B i r Yolculuk, 1893; Entrückt in die Zukunft = Geleceğin İçine U z a ­ bizim güneşin değil, A k y d d ı z ' ı n (Sirius) ötesinde bulunan bir güneşin e t r a f ı n d a d ö ­
nış, 1895). Y a h u d i asıllı A v u s t u r y a l ı bu i k t i s a t ç ı ve gazeteci, başlıca para ve toprak nen bir gezegende b u l u n m a k t a d ı r . Orada h i ç bir şey b o ş u n a harcanmaz, her şey ma­
reformu ile uğraşmış, toprak t ü m ü n ü n d e v l e t l e ş t i r i l m e s i n i , kişisel m ü l k ü n k a l d ı r d - k i n e l e ş m i ş t i r , elektrikle işler; kişisel m ü l k k a l k m a m ı ş t ı r ama k â r l a satış y a p ı l m a z ;
masını ve çiftçilerin ü r e t i m k u r u l u ş l a r ı n a dağılmasını i s t e m i ş t i r . Y a p ı t l a r ı n d a n Öz­ ü r e t i c i , e m e k ç i , t ü k e t i c i işbirliği yaparlar, u ş a k h k k a l k m ı ş t ı r , namuslu y a ş a n ı r , tem­
gür ülkeye bir yolculuk, Orta Afrika'da bir toplumu ele almıştır. bellik yok; ölçüsüz yemek yenmemesi için, i ş t a h açıcı içkiler yok; aşkta, dalıp kalma
yok, k a d ı n l a r namuslu kalır, ç a b u k evlenir ve çocuk doğurur. Y ö n e t i m i "samurai"
34. William Morris (1834-1896: News from Nowhere = Hiç Bir Yerden H a ­
denen görevliler denetir, bunlar Eflatun'un "bekçi"lerine benzer. D i n , "insanlık
ber, 1891 ve A Dream of John Bull = John Bull'ın bir d ü ş ü , 1888). Ü n l ü İngiliz
kültü"dür, herkes y ı l d a bir hafta y a p a y a l n ı z yabana çekilip d o ğ a d a v a h ş i gibi ya­
şairi bu otopik y a p ı t l a r ı y l e İ n g i l t e r e ' y i toplumsal bir "commonwealth" olarak gör­
şar. Eski Dünyalar Yerine Yeniler'de şu düşünceler ortaya k o n m u ş t u r : Devlet sa­
mek istemiştir. Y a z a r , bizi Ortaçağ A v r u p a s ı ' n d a k i y a l ı n , uyumlu, sevgi ve güzellikle
n a y i i denetim altına almalı, toplumsal adaleti devrimle değil, y a v a ş y a v a ş gerçek­
dolu y a ş a m a ve ü l k ü c ü l ü ğ e çağırmaktadır.
l e ş t i r m e l i ; devlet halkçı olmalı, halka hizmet edecek her şeyi y ö n e t i m i a l t ı n a a l m a l ı ;
35. Herbert George Wells (1866-1946): The Time Machine = Z a m a n Makine­ b ü y ü k zenginlik ve gelirlere y ü k s e k vergi k o n m a l ı ; ü c r e t i n en aşağı derecesi saptan­
si, 1895; The Wonderful Visit = Y a b a n s ı B i r Ziyaret, 1895; The Island of Doc­ mak; çocuk bakımını, eğitim-öğretimini devlet üzerine a l m a l ı ; meslek o k u l l a r ı a ç d m a -
tor Moreau = Doktor Moreau'nun adası, 1896; The War of the Worlds = Dün­ h ; hamile k a d ı n l a r , y a ş l d a r ve hastalar k o r u n m a l ı ; aileyi ve kişisel m ü l k ü ortadan
y a l a r ı n Harbi, 1898; When the Sleeper Awakes = Uyuyan Uyanınca, 1899; An­ k a l d ı r m a m a k ; yukarda açıklanan y ö n t e m l e , t ü r l ü y u r t t a ş l a r ı n gönenç derecelerini
ticipations — Gelecekliği Ö'nceleme, 1901; The First Men in the Moon = Ay­ birbirine y a k l a ş t ı r m a l ı .
daki ilk insanlar, 1901; Mankind in the Making = Oluşan İnsanlık, 1903; The
36. Paolo Mantegazza (1831-1910: Vanno 3000: sogno — Y ı l 3000: B i r D ü ş ,
Food of the Gods = Tanrdarın Besini, 1904; A Modern Utopie = Modern B i r
1897). i t a l y a n fizyoloji,patoloji, antropoloji ve sağlık bilimi profesörlerinden Mante-
Utopia, 1905; In the Days of the Comet — K u y r u k l u y d d i z m G ü n l e r i n d e , 1906;
gazza'nm bu y a p ı t ı bir "geleceklik r o m a n ı " d ı r (Zukunftsroman). D a h a önce "Sinir­
New Worlds for Old = Eski Dünyalar Yerine Yeniler 1908; Men Like Gods
lilik y ü z y d ı " ( I I secolo neurotico, 1887) ve " İ k i y ü z l ü l ü k y ü z y d ı " (II secolo tartufo,
= T a n r ı l a r a Benzeyen İ n s a n l a r , 1923. Toplumbilimci, dirilbilimci, "bilim r o m a n c ı ­
1888) gibi konular üzerinde de d u r m u ş olan yazar, M. S. 3000 y ı l ı n ı erek alarak, d ü ş
sı" (science fiction), u t o p i a ' c ı olarak beliren bu ü n l ü İngiliz r o m a n c ı n ı n ilk önemli
görme b i ç i m i n d e y a z d m ı ş bu geleceklik u t o p i a ' s m ı , u z m a n ı b u l u n d u ğ u bilimler üze­
y a p ı t ı olan Zaman MaZcirtesi'nde, z a m a n ı d ö r d ü n c ü boyut s a y m ı ş , "zaman yolcu­
rinde k u r m u ş t u r .
su" nu (Time Traveller) "zaman makinesi"ne bindirerek M. S. 802701 y d m a v a r d ı r ­
mış; Weena adlı bir k ı z ı n k d a v u z l u ğ u ile, Morlock denilen t a n s ı k s ı bir insan ı r k ı n ı n 37. Theodor Herzl (1860-1904: Altneuland = Eski yeni yurt, 1902). Siyo-
yaşadığı yurdu gezmiş, sonra gerisin geri bizim d ü n y a y a d ö n m ü ş , halk onun g ö r m ü ş nizmin kurucusu olan Yahudi aslından A v u s t u r y a l ı yazar, bu y a p ı t ı n d a , ti-
182 A. D İ L Â Ç A R K Ü T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 183

iistinde iler'de kurulacağına inandığı ve bunun için çalıştığı Y a h u d i devletinin tab­ ci k a d ı n l a r alınmıştır. C u m h u r b a ş k a n ı , önceki L u b i n ve Burge'm t o r u n l a r m d a n d ı r ,
losunu bir utopia halinde çizmiştir. Roman y a z ı l d ı ğ ı n d a Filistinde bir "Siyonist ko­ Barnabas'larm bir torunu da cumhuriyetin " y a ş a m a süresi işleri" dairesinin başsay-
lonisi" k u r u l m u ş bulunuyordu. m a n l ı ğ m d a b u l u n m a k t a d ı r . Ü ç perdelik I V . b ö l ü m d e , y ı l M. S. 3000, İngiltere y ö n e -
* ticderinin k o r k t u ğ u gibi, uzun y a ş a n d ı , genç y e n i ı r k ayaklanarak "eski"leri adadan
D ü n y a 1914-1918 yıllarında Birinci D ü n y a Harbini g ö r m ü ş , 1917'de R u s Dev­ k o v m u ş t u r . İ n g ü t e r e a r t ı k Mesopotamya'da, B a ğ d a t b a ş k e n t olmak üzere, bir Com-
rimi k o p m u ş , harbin sonuna doğru, 1918 y d ı b a ş ı n d a Amerika C u m h u r b a ş k a n ı monwealth'tir. "Turania" i m p a r a t o r l u ğ u da en y a k ı n komşularıdır. B a ğ d a t t a n y a ş l ı
Woodrow Wilson, ünlü "14 nokta"smı ilân etmiş (gizli diplomasi olmayacak, silâh­
bir bay, d a m a d ı b a ş b a k a n Mr. Badger Bluebin, kızı ve torunu ile İ r l a n d a ' y ı ve uzun
lanma kısılacak, denizler daima özgür olacak, sömürgecilik son bulacak v.b.), 1919'da
yaşamhlarm kâhinini görmeğe gelmiştir. Beraberlerinde, "Turania" imparatoru,
Versailles Barış Antlaşmasıyle "Uluslar K u r u m u " (Société des Nations) k u r u l m u ş ;
ünlü asker ve "kader a d a m ı " Cain Adamson Charles Napoleon da v a r d ı r . S a v a ş ç d
1923'te de, Y u n a n l ı bir kadının torunu olan, b a b a s ı F l a m a n , anası Japonlu, kendisi
de Amerika Birleşik Devletleri y u r t t a ş ı bulunan R i c h a r d Koudenhove-Kalergi, "Pa¬ tutumu işi bozar, ona telsizle işten el ç e k t i r i r l e r . İ r l a n d a ' d a Falstaff adma bir
neuropa" a d ı altında b ü t ü n Avrupa halk ve devletlerinin birleşmesini t a s a r l a m ı ş t ı r . "Korkaklık A n ı t ı " dikilmiştir, bir de k a d ı n kâhin vardır. Konukların "İngiliz
* uygarlığının sonu ne olacak, hangi parti kazanacak ?" sorusunu, k â h i n kadın
38. George Bernard Shaw (1856-1950: Back to Metuselah = Metuşelah'a " H a y d i , defolun, budalalar." şeklinde c e v a p l a n d ı r ı r . A n l a ş a m a z l a r , kâhinin sert
Doğru Gerisin Geri, 1921; Metuşelah, " E s k i Ahit"e göre, en uzun ö m ü r l ü kişi olup bir bakışı y a ş l ı b a y ı ö l d ü r ü r . V . b ö l ü m d e y d M . S. 31920. Bilinen insan ırkı
187 y a ş ı n d a baba olmuş, 969 y ı l yaşamıştır). Ü n l ü İngiliz oyun y a z a r ı n ı n geçmişi ve yok olmuştur. Çocuklar 17 y a ş ı n d a olarak, yumurtadan d o ğ a r ve sonsuz
geleceği içine alan 5 bölümlü b ü y ü k bir utopia oyunudur. A y r ı c a 100 s a y f a l ı k bir yaşarlar. Bunlar d ö r t y ı l ivedili gelişim ve e ğ i t i m g ö r d ü k t e n sonra, oynar, dans
iııceleme-açıklaması da bulunan bu oyunun b ö l ü m l e r i ş u n l a r d ı r : 1. " B a ş l a n g ı ç t a , eder; doğurduktan sonra "eski ı r k ' a döner ve yemek i ç m e k t e n d o y m u ş olarak,
M. Ö. 4004 (Aden bahçesinde)"; 2. " G ü n ü m ü z d e : Barnabas k a r d e ş l e r i n İncili"; "cisimsiz a r ı d ü ş ü n c e " y e çevrilirler. Oyunun sonunda genç bir Pygmalion, bir
3. "Olan oluyor, M. S. 2170"; 4. "Yaşlı bir b a y ı n faciası, M. S. 3000"; 5. "Düşüncenin k a d ı n bir de erkek heykelini birleştirir, bir k i m y a c ı d a bunlara can ve y a ş a m
erişebileceği kadar uzak, M. S. 31920". Oyunun "Metabiyolojik Beş B a p l ı bir T e v r a t " bağışlar. Â d e m ve H a v v a ' n ı n anneleri L i l i t h sahnede görülür ve b u sistemin
şeklinde bir alt-başlık taşımaktadır. (A Metabiological Pentateuch). Oyunun özeği sürüp gideceğini söyler.
"yaratıcı evrim" (créative evolution)dir. B u n a göre, i n s a n ı n y a ş a m ı kısadır, t a m 39. K a r e l Capek (1887-1945: R. U. R. 1921; Krakit, 1924; R . U . R . , "Ros-
erişkin olduğu zaman ölür; bu y a ş a m ı u z a t m a l ı d ı r ; insan b u duyguyu gerekser ve sum's Universal Robots"m, y a n i Rossum'un Evrensel R o b o t l a r ı ' n m kısaltmasıdır;
üzerinde direnirse, i ç d ü r t ü y a ş a m ı uzatabilir. İ k i perdeli I . b ö l ü m d e , Â d e m , H a v v a Rossum, kişi adıdır, Tozum, Çekçede "akıl", robota da a y n ı d ü d e "çalışma" anlamı-
ve Ş e y t a n ile birlikte cennetteyiz. Genç bir geyik yavrusunun cesedi, H a v v a ' d a ö l ü m n a d ı r ; " K r a k i t " de bir madde adıdır). Bunlardan birincisi ü ç perdelik bir oyundur.
korkusunu doğurur, Â d e m de usandırıcı t e k - d ü z e n l i k t e n bıkmış, fakat y e n i l e ş m e Avrupa'dan ç o k uzakta bulunan bir adada R o s s u m bir formül bulur, bununla seri
k o ş u l u j l e y a ş a m a k ister. Ş e y t a n , d o ğ u r m a n ı n ne o l d u ğ u n u , kendisinin ve  d e m ' i n halinde makine adam (robot) yapar. Bunlar t a m makineleşmiştir, d u y g u l a r ı yoktur.
de Lilith adlı bir k a d ı n d a n doğmuş b u l u n d u ğ u n u bildirmekle sorunu çözümler. B u Ü r e t i m boldur; Rossum bir t a n r ı olmak isteğindedir, oğlu da m ü h e n d i s t i r . Robot
b ö l ü m ü n ikinci perdesinde, birkaç y ü z y ı l sonra, d ü n y a n ı n i l k kıyıcısı K a i n , ana ba­ fabrikasının genel m ü d ü r ü H a r r y Domin, işletme m ü d ü r ü de Alquist a d ı n d a biridir.
basını görmeğe gelir, Habil'i öldürdükten bu y a n a bir kahraman asker o l m u ş t u r ; Rossum'un kızı ve "İnsanlık B i r l i ğ i " ü y e s i Helena Glory bu a d a y ı gezip denetlemeye
çobanlık y a ş a m ı y l e alay eder. H a v v a , insanın k ı y ı c ı l ı k t a n daha ü s t ü n şeylere özen­ gelir. R o b o t l a r ı görür, b u n l a r ı makine gibi y a ş a m a k köleliğinden kurtarmak ister.
mesini ister. I I . bölümde, bizim y a ş a m a k t a o l d u ğ u m u z ç a ğ d a y ı z , I . D ü n y a Harbin­ H a r r y Domin işin t e k n i ğ i n i anlatır ve r o b o t l a r ı n gerçek insan olmadığını, duygunun
den hemen sonra, 1919. K a i n yengi k a z a n m ı ş t ı r , mdyonlarca insan ö l m ü ş t ü r . Con­ ne o l d u ğ u n u bilmediklerini söyler. Domin, b ü t ü n d ü n y a y ı r o b o t l a ş m a yoluyle aris­
rad ve F r a n k l y n Barnabas adında biyolog ve teolog k a r d e ş l e r , y a ş a m ı çok kısalmış tokrat yapmak, Helena ile de evlenmek niyetindedir. B i r süre sonra Helena, fizyolog
buluyorlar; toplum sıkıntısı ve tedirginliği b u n d a n d ı r ; h i ç olmazsa 300 y d y a ş a m a l ı . k i m y a c ı D r . Gall'ı k a n d ı r ı r ve r o b o t l a r ı n y a p ı m ı n d a onlara bir az duygu ve ruh k a ­
L u b i n ve B ü r g e adında i k i başbakan bu k a r d e ş l e r i görmeğe gelirler; y a ş a m ı uzatmak rıştırılır, y a p ı m f o r m ü l ü de y a k ı l ı r . Robotlar b a ş k a l d ı r ı r , her şeyi y ı k a r , herkesi öl­
için bir ilâcın bulunduğunu s a n m a k t a d ı r l a r ; bunu politikada seçimlere gidildiği za­ d ü r ü r , y a l n ı z Alquist kurtulur. Sonunda, duygu ve r u h k a z a n m ı ş olan robot Primus
man k i m i insanların uzun yaşamasını uygun bulmuyorlar; ne var k i ortada daha bir ile robot k a d ı n l a r d a n Helena sevişip y e r y ü z ü n d e yeni  d e m ve H a v v a olurlar.
buluş yoktur. I I I . bölümde, y d 2170, İngiltere a r t ı k bir cumhuriyettir. Barnabas kar­ - K r a k i t maddesi, K r a k a t a y a n a r d a ğ ı n d a n a l ı n m a bir maden olup en güçlü p a t l a y ı c ı
deşlerden birinin d a m a d ı , Haslanı, 283 y d y a ş a m ı ş şimdi bir başpiskopos, eski k a ­ maddedir. Mucidi Prokop a d ı n d a biridir. Romanda, Almanlar b u maddeyi ele geçir­
dın hizmetçileri de 274 y d yaşamış, İçişleri B a k a n ı Mrs. Luterstring o l m u ş t u r . B r i ­ mek için Praha'ya ajan gönderirler. Prokop vermez, Almanlar da onu esir ederler.
tanya A d a l a r ı Cumhuriyetini Çinliler y ö n e t m e k t e , y a z m a n l ı k l a r a da Afrika'daki zen- F a k a t Prokop metresi olan k a d ı n l a k a ç a r . Daimon a d ı n d a bir ajan onu yine ele geçi-
184 A. DİLÂÇAR KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ 185

rip bir anarşist merkezine g ö t ü r ü r . Daimon'da o gizli elektrik dalgası ile 3000 km.ye verimli işçilere "Alpha A r t ı F i k i r A d a m ı " , en verimsiz olanına da "Epsilon E k s i
saçdabilen krakitten bir p a r ç a vardn. K a v g a çıkar, Daimon k a ç a r , Prokopu ve onun Moron" denir. D ü n y a Denetçisi, Mustapha Mond a d ı n d a biridir. Toplumun belgisi
metresini birlikte g ö t ü r ü r , k r a k i t i p a t l a t ı r ve eski a n a r ş i s t a r k a d a ş l a r ı n ı yok eder. "Birliktelik, Özdeşlik, Dengelilik" olarak kabul edilmiştir. Y u r t t a ş l a r a r a s ı n d a Ber­
Prokopa d ü n y a y ı bu ş e k d d e ele g e ç i r m e y i önerir, Prokop kabul etmez ve k a ç a r . So­ nard Marx ile sevgilisi Lenina Crowne göze çarpar. B u t o p l u l u ğ u n Amerika'daki New
nunda Prokop bir ihtiyarla karşdaşır. İ h t i y a r ona şöyle der: "Çok b ü y ü k şeylere Mexico eyaletinde "Vahşiler K a m p ı " denen bir deneme merkezi b u l u n m a k t a d ı r . B u ­
özenmişsin, insanlara faydah olan k ü ç ü k şeyler yap." B u söz ona T a n r ı l ı m sesi gibi rada eski y a ş a m d a n kalma kişiler m ü z e y e k o n m u ş t u r . Beyaz tenli v a h ş i l e r d e n John,

gelir ve onu doğru yola d ö n d ü r ü r . - Ğapek'in bu yolda y a z d m ı ş Makropulos Şeyi bu müzelik kişilerden biridir. Bernard ile Lenina bir roketle buraya gelirler, John on­

(Vëc Makropulos, 1922) ve Yaradan Âdem ( A d a m Stroritel, 1927) adlı o y u n l a r ı lara "anne" ile "baba"smdan söz e t t i ğ i n d e , şaşarlar, ç ü n k ü kendileri yumurtadan

da v a r d ı r . çıkmıştır. John'un andığı Shakespeare'i de t a n ı m a z l a r . John'u Londra'ya g ö t ü r d ü k ­


lerinde adam şaşırır; her taraf eski a n l a y ı ş a göre ahlâksızlık içinde. John, Lenina'nın
40. İ l ' y a G-. Erenburg (1891-1967: Neobıçaynıe pohojdeniya Holio Hurenito
aşk önerilerini geri iter, D ü n y a Denetçileri Mustapha ile John u y g a r l ı k konusunda
i ego uçenikov — Julio Jurenito'nun ve M ü r i t l e r i n i n G ö r ü l m e d i k Maceraları, 1922).
t a r t ı ş ı r ; Mustapha, güzellik dert ve dengesizlik y a r a t t ı ğ ı için s a n a t ı n aforoz edildi­
A l a y l ı ve yergili bir Sovyet r o m a n ı d ı r . Meksikalı devrimci Julio Jurenito'nun ve ğini, bilim ve t e k n i ğ e önem v e r i l d i ğ i n i , dinin de kısıtlandığını söyler. John bunlara
onun R u s , Amerikan, Senegal, İ t a l y a n , Fransız ve A l m a n asıllı yedi m ü r i t i n i n 1913 inanmaz, eski a n l a y ı ş l a r a bağlı kalır. L o n d r a ' n ı n d ı ş ı n d a oturur, herkes bu acayip
-1921 k a r g a ş a l ı k l a r ı s ı r a s ı n d a k i y a ş a m ı n ı anlatır. T ü r l ü uluslardan olan b u m ü r i t l e r y a r a t ı ğ ı görmeğe gelir, gazeteciler, televizyoncular v.b. Lenina da John'u görmeğe
kendi ulusal niteliklerini de y a n s ı t ı r l a r , d ü n y a n ı n gidişini k ö t ü m s e r l i k l e eleştirirler, geldiğinde, John kendinden geçer, onu k a m ç d a y a r a k ö l d ü r ü r , kendini de asar.
ü t o p i k bir d ü n y a , ü t o p i k bir u y g a r l ı k için ç a l ı ş t ı k l a r ı n a i n a n ı r l a r .
*
41. E v g e n i y İ. Z a m y a t i n (1884-1937: Mı = B i z , 1922; R u s ç a metin tam
olarak: 1952). Y d 3000. Geleceğin utopia'sı olarak b ü t ü n d ü n y a tek bir devlet duru­ 1939-1945 y d l a r ı n d a İkinci D ü n y a H a r b i olur; 1945'te Birleşmiş Milletler Örgü­
muna getirilmiştir. B a ş m a t e m a t i k ç i D-503, bu d ü n y a n ı n betimlenmesini güncesinin t ü (United Nations Organisation) kurulur; 10 aralık 1948'de "Birleşmiş Milletler İ n ­
40 s a y f a s ı n a geçirir. Devlet babasının a d ı " İ y i l i k B a b a s ı " d ı r . D ü n y a , matematik san H a k l a r ı U l u s l a r a r a s ı Bildirisi" (United Nations Universal Declaration of H u m a n
inceliğiyle çalışan, kusursuz bir makine ö r g ü t ü olarak i ş l e m e k t e d i r . İ n s a n l a r birer Rights) i l â n edilir. Yığdış ve bireysizleşme tehlikesi k a r ş ı s ı n d a yeni utopia'lar y a z ı ­
" n u m a r a " d ı r ; numara da y u r t t a ş demektir. B u n l a r ı n beyinleri denetlenerek a y n ı lır.
d ü z e y e göre ayarlanabilir. E v l e r c a m d a n d ı r , gizli t a r a f l a r ı yoktur. Devlet surlarla *
çevrilidir, kimse k a ç a m a z . Özgürlük v a h ş i bir durum s a y d ı r . " M ü y o n l a r arabası"-
n ı n bekçisi ve k o r u y u c u l a r ı v a r d ı r . H a s t a l ı k kişisel bir istektir; bunlar beyindeki 43. K a r i n Maria Boye (1900-1941: Kalocain, 1940). Genç y a ş t a intihar eden
hayal kurma özeklerinin r ö n t g e n ışınlarıyle yok edilmesi yoluyle sağaltdır. H e r şeyin İsveçli bu k a d ı n yazar bu utopia'sıyle geleceği h a y a l l e m i ş , kusursuz, insancıl, k ü l t ü r ­
v a k t i v a r d ı r , yemek, içmek, a ş k v.b. A ş k ı herkes ancak pembe bonolar k a r ş d ı ğ ı n d a l ü bir totaliter devletin tablosunu çizmiştir.

seks b ü r o s u n d a n elde edebilir. K i m i k a d ı n "numara"lar büinçsizlikle devleti tehlike­


44. Stefan Andres (doğ. 1906: Wir sind Utopia = Biz Utopia'yız, 1943;
ye sokar; bunlar " İ y i l i k B a b a s ı " n m arabası a l t ı n d a ezilir. B u r a d a arzu, a c ı m a gibi
Die Sintflut: I. Das Tier aus der Tiefe, II. Die Arche, III. Der graue Regen­
duygular yoktur. İ n s a n ı n hayal kurma yetkisi, a ş k duygusu, söz v e r m i ş olma bdin-
bogen — Tufan: 1. Derinden Çıkan H a y v a n , 1949,2. Nuhun Gemisi, 1951, 3. Boz Gök­
ci yok edümiştir. K u t , köle olmakla elde edilir. E s k i "cennet" k a v r a m ve hayalinin
kuşağı, 1959). Teoloji, sanat tarihi ve felsefe o k u m u ş olan bu Alman y a z a r ı n ı n "Biz
gerçekleşmesidir bu devlet.
U t o p i a ' y ı z " ı ü l k ü c ü kısa bir r o m a n d ı r . İkinci y a p ı t t a ise yergi-allegori şeklinde mo­
42. Aldous H u x l e y (1894-1963: Brave New World — İşte Güzel Y e n i Dünya, dern bir d ü n y a c a n l a n d ı r d m ı ş t ı r : g ü n e y İ t a l y a d a cittâ morta ( = ölü şehir). Orada
1932). Toplumu yeren bir r o m a n d ı r . Henry Ford'dan 632 y d sonra Londra'da k u r u ­ Nietzsche'ci Leo Olclı, etrafında b i r i k m i ş gençlerle yeni d ü n y a , yeni adam ve yeni
lan bu yeni d ü n y a d a bir laboratuvar v a r d ı r , orada insan k a d ı n d a n d o ğ m a k l a de­ t ö r e y i "norma"a sokmak ister. Trilojinin birinci b ö l ü m ü n d e , derinden çıkan hayvan
ğil, yumurtadan ç ı k m a k l a d ü n y a y a girer. Bokanovsky eylemiyle, sistemli olarak, y a ­ eski d ü n y a y ı y ı k a r , ikincide yeni d ü n y a görünmeğe b a ş l a r , ü ç ü n c ü d e de g ö k t e barış
şamın her t ü r ü ve k a t m a n ı n a uygun insanlar meydana getirdir. İ n s a n f a b r i k a s ı n ı n kuşağı g ö r ü l ü r .
a"dı "Londra K u l u ç k a l a m a ve Ayarlama Merkezi"dir. T a k v i m F . Ö. ( = Ford'dan
45. H e r m a n n Hesse (1877-1962: Das Glasperlenspiel = Boncuk oyunu,
önce) ve F . S.'e ( = Ford'dan sonra) göre hesaplanır. F o r d sözcüğü arasıra F r e u d bi­
1943). Ü n l ü A l m a n y a z a r ı bu r o m a n ı n a alt-başlık olarak ş u n u k o y m u ş t u r : Oyun
çimine kayar. Ü r e t i m ve t ü k e t i m , y a ş a m ı n tek a m a c ı d ı r . E d e b i y a t , sanat, felsefe y a ­
ö ğ r e t m e n i Josef Knecht'in b i y o g r a f y a s m ı yazma denemesi ve onun b ı r a k t ı ğ ı yazdar
saktır. Her şey standardize e d ü m i ş t i r . î ş ç ü e r d u r u m l a r ı n d a n memnunudur; en y ü k s e k
186 A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 187

(Versuch einer Lebensbeschreibung des Magister L u d i Josef Knecht samt Knechtes devrimden sonra Okyanusya'da Oceania a d ı n d a totaliter bir topluluk-devlet kurul­
hinterlassenen Schriften). Y a z a r , 1933-1945 y ı l l a r ı n ı Hitler A l m a n y a s ı ' n d a n k a ç a r a k m u ş t u r . D ü ş m a n ı olan eski Eurasia (Avrasya) devleti ile s a v a ş m a k t a d ı r . Devlet dili
İsviçre'de geçirmiş, bu k i t a b ı y a z m ı ş ve i s v i ç r e ' d e y a y ı m l a m ı ş t ı r : Politikaya k a r ş ı "Newspeak" ( = yeni k o n u ş m a , yeni dil) denen dildir. Orada b ü y ü k bir yalan ege­
ruh direnişi. Y a p ı t t a üst-gerçek (sürrealiste) ü t o p i k , allegorik bir t u t u m v a r d ı r ; bu mendir: H e r ş e y içtensizlikle yapılır, herkes birbirinin kuyusunu kazar, birbi­
y ü z d e n , y a z ı d a geçen b i r ç o k a d l a r ı n k i m o l d u k l a r ı daha a n l a ş d a m a m ı ş t ı r . Hikâye rinden k u ş k u l a n ı r , herkes casusluk yapar, "telescreen"le her ş e y gözetlenir, izlenir,
M. S. 2000 ydma kadar uzar. Harpten sonra, sözde, d ü n y a n ı n ruh durumunu düzelt­ fikirler kontrol edilir, b e ğ e n i l m e y e n kişiler ortadan yok edilir. B i r "Sekse K a r ş ı Sa­
mek için "Kastalien" denilen ilde, m a n a s t ı r ö r g ü t ü n e benzer, "Boncuk oyunu" a- v a ş " kurumu varsa da, gizli aşk, kara borsa, s a h t e k â r l ı k da almış y ü r ü m ü ş t ü r . Dev­
dmda bir k u r u m meydana getirilir. B u oyunu y ö n e t e n de Josef Knecht a d ı n d a biri­ let ve parti b a ş k a n ı n a "Big Brother" ( = b ü y ü k k a r d e ş , ağabey) denir; ö n e m l i bir dev­
dir. Oyun, bir ayine benzer ve tutumu o l d u k ç a k a r a n l ı k t ı r . Genel olarak, insanın bi­ let b a k a n l ı ğ ı da "Gerçek B a k a n l ı ğ ı " d ı r (Ministry of Truth). Goldstein a d ı n d a biri
lim a l a n ı n d a k i b ü t ü n verimleri renk renk boncuklarla sembolleştirilmiştir. O y u n devlete k a r ş ı bir y a z ı y a z m ı ş olduğu için "parti d ü ş m a n ı " ilân edilmiştir; her gün i ş ­
öğretmeni b u b o n c u k l a r ı elektronik a r a ç l a r l a o y n a t ı p yeni değerler ve gerçekler elde lere i k i dakika ara verilerek herkes b u haini lânetler. Charrington a d ı n d a birinin iş­
ediyor. "Kastalien", Goethe'nin ü t o p i k " E ğ i t i m ili"ni (Pädagogische Provinz) ha­ l e t t i ğ i a n t i k a c ı d ü k k â n ı n d a , yasak y a z ı l a r da gizlice satılır. Partinin bir de "Iç-Par-
tırlatır. E ğ i t i m i , öğretimi ve k ü l t ü r ü d ü z e n l e m e a m a c ı ile yazdan b u romanda geçen ti" b ö l ü m ü v a r d ı r ; O'Brien bunu y ö n e t m e k t e d i r . Parti görevlilerinden Winston
kişilerden Pater Jakobus, Burckhardt olsa gerek, Thomas von der Trave de Thomas Smith, J u l i a adında bir g ö r e v l i kızla yasak aşk yaşamaktadır. Charrington'm
Mann. Y a p ı t t a , Josef Knecht'in ç o c u k l u k t a n oyun öğretmenliğine, ondan da "arı d ü k k â n ı n d a n da gizli yazdar almaktadır. F a k a t Charrington hafiye olduğu için
ruh"a k a v u ş m a k için v e r d i ğ i karara kadar b ü t ü n y a ş a m a y r m t d a r ı v a r d ı r . Sonun­ Winston yakalanarak "temizlenir".
da, basit bir çocuk öğretmenliği y a p t ı k t a n sonra, Josef Knecht bir d a ğ gölünde bo­
49. Constantin Virgil Gheorghiu (doğ. 1916: Ora 25, 1947, F r . " L a vingt-cin­
ğulur,
quième heure", 1949 = Y i r m i Beşinci Saat). R u m a n y a h y a z a r ı n karamsar bir uto-
46. F r a n z Werfel (1890-1945: Stern der Ungeborenen: ein Reiseroman = pia'sıdır. " Y i r m i beşinci saat", "günün 24 saati geçmiş, gün t a m a m l a n m ı ş , geç kalın­
Doğmamışların Y d d ı z ı : B i r Gezi R o m a n ı , 1946). Y a h u d i aslından olan t a n ı n m ı ş Avus­ mış, I s a dahi d ü n y a y ı kurtaramaz" demektir. Y a p ı t t a b a t ı d ü n y a s ı ve b a t ı k ü l t ü r ü
t u r y a l ı şair ve r o m a n c ı , Hitler A l m a n y a s ı ' n d a n k a ç a r a k 1943-1945 ydlannda, yurt yerilmektedir. R o m a n ı n k a h r a m a n ı T r a j a n K o r u ğ a a d ı n d a a y d ı n bir R u m e n , esir
dışında b u r o m a n ı hazırlamış ve i s v e ç ' t e y a y ı m l a m ı ş t ı r . Ü ç b ö l ü m l ü ü t o p i k bir ro­ k a m p ı ve b ü r o k r a t l a r b ü r o s u haline getirilen d ü n y a d a n ancak intiharla kurtulur.
m a n d ı r ; h i k â y e d e yazar k o n u ş u r . Ü ç b ö l ü m , gelecek ü t o p i k d ü n y a d a , " d o ğ m a m ı ş l a ­ Makineleşmiş i n s a n l ı k t a n b ı k a n ikinci bir kahraman da Johan Moritz'tir. On ü ç y ı l
rın yıldızı"nda geçirilen ü ç g ü n d ü r . Werfel, bu ü ç g ü n l ü k ziyaretinde, " a k l î " insan­ esir k a l d ı k t a n sonra, I I I . D ü n y a H a r b i sırasında B a t ı d ü n y a s ı n ı n Doğu d ü n y a s ı n a
lık çağındaki d ü n y a d a g ö r d ü k l e r i n i a n l a t ı r : Birey, aile, devlet, u y g a r l ı k , k ü l t ü r v.b. k a r ş ı açtığı harbe istemeyerek gönüllü yazdmakla kurtulur.
Gelecek çağ "teknik sonrası çağı" olacak; bir limonlukta yapdan bitki "retrogenese"i
50. H . Gohde: Der achle Tag ( = Sekizinci g ü n , 1950.) Dinsel bir u t o p i a ' d ı r .
(gerisin geri doğuş) gibi, y ü k s e k ilkeler, u n u t u l m u ş , y o z l a ş m ı ş erdemler yeniden ege­
H a f t a n ı n yedi gününe bir g ü n ekleme.
men olacaktır.
47. E r n s t J ü n g e r (doğ. 1895): Heliopolis: Rückblick auf eine Stadt ( = Heli- 51. Rudolf Henz (doğ. 1897: Der Turm der Welt = D ü n y a Kulesi, 1951).

opolis: Geriye Doğru B i r Ş e h r e B a k ı ş , 1949). B u ü t o p i k roman i k i b ö l ü m l ü d ü r . Birin­ Dinsel bir utopia'dır. Avusturya Katolikleri halk k ü l t ü r ü derneğinin b a ş k a n ı bu uto-

cisi y a z a r ı n genel görüşünü kapsar; daha ö n e m l i olan ikinci b ö l ü m d e diyalog, mono­ p i a ' y ı epik şiir olarak y a z m ı ş t ı r : Babil kulesi yerine d ü n y a kulesine y ü k s e l i ş .

log biçiminde günlük andar, denemeler ve h i k â y e l e r v e r i l m i ş t i r . K o n u , evren, T a n r ı , 52. Jean François R e v e l : Sons Marx ni Jésus — Marx'siz ve Isa'sız, 1971.
insan, bunun süresiz bir oyuna alet olması ve insanlığın kaderidir. D ü n y a bir model­ Gazeteci utopia'sıdır. Eğer insanlık y a ş a y a c a k s a , ancak bir devrim sonunda y a ş a y a ­
dir, sentetik bir resim; çağlar d ö n e r ve yenilenir, erksizlik güçleri d ü z e n güçleriyle bilir. B u devrim için en uygun yer Amerika Birleşik Devletleri'dir. Siyasal bir "geçiş­
çarpışır. Sahne, geçmişlikten gelecekliğe kadar uzar. H i k â y e n i n özeğinde H a r p O k u ­ me" (osmose) gereklidir.. B u "geçişme"den y e n i " d ü n y a h ü k ü m e t i " ve "yeni adam"
lu k o m u t a n ı Lucius von Geer'i, halk k a r g a ş a l ı k l a r ı n d a n k u r t a r d ı ğ ı P a r s i k ı z ı Budur (Homo novus) çıkmalıdır.
Peri'yi buluruz. Sonu y ı k d ı ş değil, y ü k s e l i ş ve yersel m a d d î devletten yukardaki
53. Burrhus Frédéric Skinner: Walden Two = ikinci Walden, 1971; Be¬
tinsel devlete erişmek, "güneş şehri"ne (Heliopolis) girmek olur. E v r e n (Kosmos)
yond Freedom and Dignity = Özgürlük ve Ağırbaşlılığın Ötesi, 1971. Walden,
Tanrı'nm r o m a n ı d ı r .
or Life in the Woods (Alm. Walden — ormanlar), y a n i özgür, doğal y a ş a m ı anla­
48. George Orwell (1903-1950: Nineteen Eiglıty-Four = B i n Dokuz Y ü z Sek­ t a n kitap, A m e r i k a l ı d ü ş ü n ü r H e n r y D a v i d Thoreau'nun (1817-1862) 1854 y d ı n d a
sen D ö r t , 1949), İngiliz y a z a r ı n siyasal yergi r o m a n ı d ı r : 1984 y ı l ı n d a k i durum. B i r y a y ı m l a d ı ğ ı k i t a b ı n adıdır. Ş i m d i , H a r v a r d Ü n i v e r s i t e s i psikoloji profesörü Skinner,
188 A. DÏLAÇAR KUTADGU BtLİG İNCELEMESİ 189

bu "İkinci Walden"la "koşulsuz özgür y a ş a m " ı istemektedir, y a n i ü t o p i k bir top­ rdan özgür bir bölgede toplumsal denemelerini s ü r d ü r m ü ş t ü r (1848); b u tutumun
lum, " d a v r a n ı ş " (behavior) k u r a m ı n ı çiğneyerek, denetlemesiz i y i niyet, g ü v e n ve adı, kendi deyimi ile " K u t s a l K i t a p K o m ü n i s t l i ğ i " (Bible Communism adlı kitabı,
uygu içinde y a ş a m a k , çalışmak, s e v i ş m e k ; yeteri kadar yiyecek, içecek, giyecek; 1848) o l m u ş t u r . D i n alanında X V I . y ü z y d d a Anabaptist'lerin (çocuk vaftizini kabul

temiz hava, temiz ortam; nüldeer s i l â h l a r d a n korunma, o r t a k l a ş a toprak ve konut; etmeyenler), X V I I I . y ü z y d d a Memnon'istlerin (şafağa tapanlar), Moravia K a r d e ş ­

erkek-kadm eşitliği; sanat, müzik ve edebiyat sevgisi; y a p ı c ı işler ve çalışmalar için lerin (Moravia P r o t e s t a n l a r ı ) ve Shaker'larm (evlenmeyen, T a n r ı ' y ı hem erkek hem

ödül; kıskançlık, dedikodu gibi erdemsizliklerin k a l d ı r ı l m a s ı ve ülküsel özgürlük. dişi t a n ı y a n l a r ; Quaker bozuntusu), X I X . y ü z y ı l d a da Mormon'larm (Amerika'da,
Joseph Smith t a r a f ı n d a n 1830'da y a y ı m l a n a n Mormon Kitabı'nm buyruklarına
"Özgürlük ve Ağırbaşlılığın Ötesi" adlı kitap, "İkinci Walden"m, roman olmayan
göre çokkarılı y a ş a y a n ve Salt L a k e C i t y ' y i merkez alarak U t a h b ö l ü m ü n d e oturan
şeklidir.
t a r i k a t ç d a r ) ü t o p i k birlikleri de meydana gelmiştir. Bunlardan yalnız Mormon'lar,
*
Y a h u d i utopistlerden de Siyonist'ler (Zionist) t u t u n a b i l m i ş l e r d i r .

Utopia'ların sayısı burada görülen s a y ı d a n ç o k k a b a r ı k t ı r . B u t ü r l e r d e n , "dev­


* *
let romaııları"ndan (Alm. Staatsromane) ve "siyasetname'lerden b a ş k a konu y a da b. Devlet Romanı: Utopia'lardan "devlet romanları"na (Staatsromane)
t u t u m l a r ı utopia'ya benzer birçok fikir önermeleri, özeniş ve k ı m ı l t ı l a r o l m u ş t u r . geçtiğimizde, b a ş t a Yunanlı K s e n o p h ö n ' u n (M. Ö. 434-355) Kyrou paideia'sını
Örneğin, İngiliz siyasal yazar ve r o m a n c ı l a r ı n d a n William Godwin (1756-1836), ( K ü r u ş ' u n E ğ i t i m i ) buluruz. Sekiz b a p l ı k tarihsel bir roman da saydabilen b u y a p ı t ,
An Enquiry Concerning political Justice and its Influence on General Virtue and A h a m a n i ş soyundan Pers kralı K ü r u ş ' u n (Kyros, h ü k . M. Ö. 424-401) y a l n ı z eği­
Happiness (Siyasal Adalet Üzerine B i r A r a ş t ı r m a ve B u n u n Genel E r d e m ve K u t l u l u k timini değil, b ü t ü n y a ş a m ı n ı ele alarak ülküsel bir duruma getirmiştir. Burada
Üzerine Etkisi, 1793) adlı y a p ı t ı n d a , Rousseau'nun etkisi a l t ı n d a olarak, g ü n ü n d e var K ü r u ş , gerçek dışı da olsa, Sokrat ilkelerine göre y e t i ş t i r i l m i ş ülküsel bir kral ve
olan b ü t ü n h ü k ü m e t , din, aile ve kişisel zenginliği t a m a m ı y l e ortadan k a l d ı r m a y ı model bir insan olarak t a n ı t d m a k t a d ı r . Eflatun'dan a l ı n m a b i r ç o k düşünce ve ilkeler
önermiştir. Jean-Jacques Rousseau (1812-1778), Emile ou de l'éducation (Émile de b u y a z ı y a k a t ı l m ı ş t ı r . E ğ i t i m d ü z e n i olarak toplu eğitim ö v ü l m e k t e ve ö ğ ü t ola­
ya da Öğretim Üzerine, 1762) adlı y a p ı t ı n d a "doğal öğretim"i ortaya koymakla, rak da oğullara, birbirlerini sevmenin, d o ğ r u o l m a n ı n ve b a r ı ş içinde y a ş a m a n ı n
"olumlu eğitim" i "olumsuz ö ğ r e t i m " den a y ı r m a k l a , genel ö ğ r e t i m i n ilk süresini ü s t ü n erdemler sırasında b u l u n d u ğ u n u n a n l a t d m a s ı istenmektedir.
1-5 yaşlarına, ikinci süresini 5-12 y a ş l a r ı n a , ü ç ü n ü süresini 12-15 y a ş l a r ı n a , d ö r d ü n ­ B u b ö l ü m e Dante'nin (1265-1321) De monarchia (Monarşi Üzerine) adlı L a ­
cü süresini de 15-20 y a ş l a r ı n a b a ğ l a m a k l a ve daima d o ğ a y a bağlı k a l m a y ı kesin bir tince y a p ı t ı da alınabilir. Burada Dante siyasal k u r a m ı n ı anlatmakta, papa ile impa­
koşul saymakla, bir "öğretim utopia"sı f o r m ü l l e m i ş t i r . İngiliz şairlerinden Samuel rator ilişkilerine d e ğ i n m e k t e ve imparatorun sıkı d a v r a n m a s ı n ı ö ğ ü t l e m e k t e d i r .
T . Coleridge (1772-1834) ile Robert Southey (1774-1843) gençliklerinde, Rousseau
X V I . y ü z y d d a b u alanda i k i İ t a l y a n buluruz: Baldassare Castiglione (1478¬
ile Godwin'den esinlenerek, 1794'te, A m e r i k a n ı n Pennsylvania bölgesindeki Susque­
1529) ile Niccolö Machiavelli'yi (1468-1527). Diplomat kont Castiglione, Milano ve
hanna ırmağı k ı y ı l a r ı n d a "Pantisocracy" ( Y u n . pan = hep, b ü t ü n + isokratia
Urbino s a r a y l a r ı n d a edindiği g ö r g ü y ü de katarak II cortegiano (Saray Görevlisi,
= eşitlik erki) adında herkesin birbirine eşit olduğu ve eşit erk sahibi b u l u n d u ğ u bir
1528) adlı ü n l ü y a p ı t ı ortaya k o y m u ş t u r . B u n d a ülküsel saray y a ş a m m ı ve saray gör­
"toplumsal örgüt" k u r m a ğ ı ve "aspheterism"i ( Y u n . a- — y o k s u n l a y ı c ı ek + sphe-
güsünü en k ü ç ü k inceliklerine kadar a n l a t m ı ş t ı r . D ö r t b ö l ü m l ü bir diyalog olan b u
teros = mülk sahibi olma), u y g u l a m a y ı , y a n i kişisel m ü l k ü y a s a k l a m a y ı tasarla­
y a p ı t , gereç b a k ı m ı n d a n Aristo, Plutarkhos, Horatius, Ovidius, Quintilianus gibi eski
mıştır. İngüiz d ü ş ü n ü r ü Thomas Carlyle'm (1795-1881), Sartor Resartus (Giydi­
yazarlara ve özellikle Cicero'nun Orator ve De oratore adlı y a z ı l a r ı n a da borçlu­
rilmiş Terzi, 1836) adlı y a p ı t ı n ı n k a h r a m a n ı Herr Diogenes T e u f e l s d r ö c k h , bir utopia'-
dur. A m a ç , kusursuz, ülküsel bir saray görevlisinde b u l u n m a s ı gereken nitelikleri
da y a ş a r ; yerin adı "Weissnichtwo"dur (Alın. = nere o l d u ğ u n u bilmiyorum) ve
t a m t m a k t ı r . Diyaloga çağın t a n ı n m ı ş edipleri ve siyaset ve saray a d a m l a r ı d a katılır.
"Genel Ş e y l e r " (Things in General) p r o f e s ö r ü d ü r (İskoç İngilizcesinde bu kavrama
Kutadgu Bilig'de ülküsel bir elçiden tavla, cirit, çevgen ve av bilgisine kadar bir­
"Kennaquhair" [İng. I know not where = u-topia] denir, y a n i " b ü i n m e y e n haya­
çok şey b e k l e n d i ğ i gibi, Castiglione'nin saray görevlisinde de çeşitli yeteneklerin bu­
lî bir yer). Yine, İngiliz parlamenteri James Silk Buckingham (1786-1855). Nation­
l u n m a s ı istenmektedir: Soylu olmak; askerlikten anlamak; güçlü, anlayışlı, kurnaz
al Evils and Practical Remedies (Ulusal K ö t ü l ü k l e r ve K d g d ı Çareler, 1848) adlı y a ­
ve d a v r a n ı ş l a r ı n d a - özellikle k a d ı n l a r a k a r ş ı - nazik olmak; k ü l t ü r l ü ve i y i k o n u ş u r
pıtında ütopik niteliğe y a k l a ş a n toplumsal o n a r ı m l a r ö n e r m i ş t i r . A m e r i k a l ı toplum
olmak; Y u n a n c a , Latince bilmek, m ü z i k ve resimden anlamak.
onarıcısı John Humphrey Noyes (1811-1886) önce, İncil'den esinlenerek i l k Hristi-
yanlarda görülen " o r t a k l a ş a " (communal) y a ş a m ı diriltmek istemiş (1836), sonra E f - F l o r a n s a l ı bir devlet adamı ve siyaset filozofu olan Machiavelli, k ü ç ü k İ t a l y a n
latun'un etkisi altında, "özgür aşk"a ve ç o k k a r ı h h ğ a (polygamie) özenmiş ve Putney'- devletlerinde, Fransa'da ve Almanya'da siyasal hizmetler g ö r d ü k t e n sonra, S a n Cas-
de böyle bir topluluk k u r m u ş t u r (1846). D a h a sonra Oneida b ö l ü m ü n d e kendine ay- ciano y a k ı n ı n d a k i şatosuna çekilerek II prinçipe (Prens, bas. 1532) adh ü n l ü y a p ı -
190 A. DİLÂÇAR RUTADGU BİLİG İNCELEMESİ 191

t m ı yazmıştır. Kendisinin devlet y ö n e t i m i k u r a m ı n ı , ve kılgdı devlet bügisine değ­ ile, Troia harbinde kaybolan b a b a s ı Ulysses'i ( Y u n . Odysseus) bulmak için d ü n y a y ı
gin birçok özdeyişleri koynunda t o p l a m ı ş olan 26 b ö l ü m l ü b u y a p ı t ı n genel konusu, d o l a ş ı r : Fenike, Mısır, Girit, K ı b r ı s , Odysseus'a gönül verip onu on y ı l y a n ı n d a tut­
devlet başkanının niteliği, t ü r l e r i , bu başkanlığın nasd elde edildiği ve nasd elde tu- m u ş olan deniz kızı K a l y p s ö ' n u n y a ş a d ı ğ ı Ögygia adası, hatta cehennem. Buralarda
tulabilmesidir. Y a p ı t ı n ilk dokuz b a b ı n d a , k a ç t ü r devlet başkanlığı b u l u n d u ğ u ve T é l é m a q u e birçok s a v a ş l a r , deniz a ç m a k l a r ı , k ı y ı m l a r , t ü r l ü insanlar, t ü c c a r l a r ve
bunların nasıl elde edildiği konusu ele alınmıştır. Onuncu bap, devletin bir d ü ş m a n ­ eğitici nesneler, olaylar, yerler görür. Sonunda Mentor, gizlemini atar ve Minerva
la nasıl savaşabilmesi; 11. bapta "kilise devlet"; 12-14. baplarda devletin içişleri olarak ortaya çıkar, T é l é m a q u e ' a da b a b a s ı n ı b u l a c a ğ ı n a söz verir ve ayrılır. Féne­
ve ordu ele alınmış, ücretli y a b a n c ı asker yerine ulusal ordu k u l l a n d m a s ı önerilmiştir. lon, okuyana erdem, sevgi ve iyilik duygusu a ş d a y a n bu h i k â y e y e kral ve devlet ida­
On beşinci baptan 23. bapa kadar olan b ö l ü m d e asıl "prens" ele alınmış ve bu sorun resine değgin kendi düşüncelerini de katarak y a p ı t ı n ı bir "siyasetname" ve "utopia"
b ü y ü k gerçeklikle ve titizlikle incelenmiştir. B u konuda söz söylemiş olan filozof ve durumuna da getirmiştir. Siyaset a h l â k ı n ı ve k r a l l ı k g ö r e v i n i a n l a t ı r k e n aşırı eleştirici
yazarlar eleştirilmiş, bunlar geçerli gerçek s a y ı l m a m ı ş ve hayallere kapdmamak öğü- olduğundan dolayı kralın gözünden düşmüştür.
t ü verilmiştir. Prens, para işlerinde tutumlu olmalı; h a l k ı vergilerle ezmemeli; gerek­
tiği zaman sıkı d a v r a n m a l ı ; yerine göre hem tilki hem aslan olmasını bilmeli; v e r d i ğ i X V I I I . y ü z y d d a yine F r a n s ı z l a r d a n , yazar ve siyaset filozofu Charles de Montes­
sözü, gerekirse, tutmamaktan k a ç ı n m a m a l ı ; y u m u ş a k y ü r e k l i , d o ğ r u , insancd, can­ quieu (1689-1755), Lettres persanes (Fars M e k t u p l a r ı , 1721) adlı y a p ı t ı n d a Usbek
dan, dindar görünmeli, fakat gerektiğinde tutumunu d e ğ i ş t i r m e l i ; bununla birlikte, ve R i c a a d ı n d a i k i İranlı gezgini ortaya koyarak, onların ağzıyle, Avrupa'daki, özel­
ölçüsüne göre, iyilikten ş a ş m a m a l ı ; her ş e y "gereklik"e bağlı olduğu için, b ü t ü n d ü ­ likle Fransa'daki toplum u y g a r l ı ğ ı n ı , e v l e n m e y i , b o ş a m a y ı , p a p a y ı , teolojiyi, h ü k ü m e ­
şünce ve kılışlar bu "gereklik"e (Ital. necessitato) bağlı b u l u n m a l ı d ı r ; ç ü n k ü ö n e m l i ti, adaleti, vergderi, sömürgeciliği, y a s a y ı , toplum b o z u l d u ğ u n u ince alayla y e r m i ş ­
olan sonuçtur, devlet ancak bu yolda y ü r ü m e k l e ayakta tutulabilir: E r e k , tutulan yol tir. Y a p ı t 160 mektup b i ç i m i n d e y a z d m ı ş t ı r . B u n d a n bir süre sonra İngiliz y a z a r ı
ne olursa olsun, yolu h a k l ı çıkarır. Son 24 - 26. baplarda, İ t a l y a ' n ı n o g ü n l e r d e k i du­ Oliver Goldsmith (1728-1774), Montesquieu'den esinlenerek, The Citizen of the
rumu ele alınmış ve İ t a l y a n devletlerini "barbar" l a r ı n , F r a n s ı z l a r ı n ve İ s p a n y o l l a ­ World ( D ü n y a Y u r t t a ş ı , 1762) adlı ve 126 mektuptan olma bir y a p ı t yayımlamış­
rın akınlarına karşı koruma y o l l a r ı gösterilmiştir. Y a p ı t , Petrarca'nm "Italia m i a " tır. B u n d a da, sözde Londra'ya gelmiş olan L i e n C h i Altangi a d ı n d a Çinli bir filo­
(Benim İ t a l y a m ) şiiri ile sona ermektedir. B u n u n son dizesi ş ö y l e d i r : "Nell'italici zof, İngiliz toplum y a ş a m ı n ı , gelenek ve göreneklerini, t ü r l ü a h l â k ve y a z ı n özel­
cor non è ancor morto" ( İ t a l y a n l a r ı n y ü r e ğ i daha ö l m e m i ş t i r ) . Tarihte ve siyasette liklerini (örneğin, obartmah atıp tutucu Beau Tipps ile eli sıkı "Man i n B l a c k " -
"Maolıiavellüik" (Maclıiavellisme) denen g ü d e k budur. İ s p a n y a ' d a Aragon ve Cas¬ siyah elbiseli kimse) y e r m i ş ve insanın "dünya yurttaşı" olmakla birlikte ana
tilla kralı Fernando el Catôlico, İ t a l y a d a ' d a Francesco Sforza ile Cesare Borgia bu yurduna bağlı kalmasını i s t e m i ş t i r . B u alanda İskoç asıllı F r a n s ı z ve Fénelon'un
yoldan yürümüşlerdir. Prusya k r a l ı B ü y ü k Friedrich, d o ğ r u l u k üzerine k u r u l m u ş t a k l i t ç i s i A n d r é Michel de R a m s a y (1686-1743) Les voyages de Cyrus'ü (Küruş'-
olan kendi görkemli gücüne g ü v e n e r e k , 1739'da Machiavelliliği baltalamak ü z e r e , un Gezileri, 1727), Akademi ü y e s i J e a n Terrasson (1670-1750) da Séthos (1731)
Antimachiavelli adlı bir y a p ı t y a y ı m l a m ı ş t ı r . adlı felsefî r o m a n ı ortaya koyarak baskı y ö n e t i m i n i ve s a v a ş ı k ö t ü l e m i ş l e r d i r .

B u y ü z y d ı n bu alandaki b a ş y a p ı t ı n ı ü n l ü F r a n s ı z yazar ve filozofu F r a n ç o i s -


İngiliz şairi ve yergicisi John Barclay (1582-1621), yurdundaki siyasal y a ş a m ı ,
Marie Arouet Voltaire (1694-1778), Zadig ou la destinée, = Zadig y a da Kader.
düzensizlikleri ve k ı y m ç t a s a r l a y a n l a r ı allegorik bir şekilde yeren ve i y i öğütler ve­
1747) adlı r o m a n ı y l e v e r m i ş t i r . Y a p ı t , d ü n y a görüşü olarak, saflıkla kurnazlığı
ren Argensis (1622) adlı Latince bir y a p ı t y a y ı m l a m ı ş t ı r . A y n ı y ü z y ı l d a Almanlar­
k a r ş ı k a r ş ı y a k o y m u ş ve rastlantdarm sık sık adamlara y a r d ı m ettiğini, bir toplum
dan Anton Ulrich von Braunschweig'm Octavia (1677) adlı "devlet r o m a n ı " da
yergisi olarak, belirtmek i s t e m i ş t i r . R o m a n a göre, eskiden Babil k r a l ı Moabdar'm
çıkmıştır.
g ü n ü n d e Zadig a d ı n d a zengin ve o k u m u ş bir genç v a r m ı ş . Genç, bu niteliklerine gü­
X V I . yüzyılın bu alandaki b a ş y a p ı t ı F r a n s ı z l a r d a n F r a n ç o i s de Salignac de L a venerek kut a r a m a ğ a çıkar. S é m i r e a d ı n d a bir kızı, adam k a ç ı r a n l a r d a n k u r t a r d ı ğ ı
Mothe-Fénelon'un (1651-1715) ü n l ü Les aventures de Télémaque (Télémaque'in s ı r a d a bir gözünü yitirir, fakat nişanlısı saydan bu kız bu y ü z d e n onu b ı r a k ı p bir baş­
Başından Geçenler, 1699) adlı r o m a n d ı r . D a h a önce " T r a i t é de l'éducation des filles" k a s ı n a k a ç a r . B u n u n ü s t ü n e Zadig de şehrin en akıllı kızı olan Azor ile evlenir. Az
(Kızların öğrenimi üzerine inceleme, 1689), "Maximes" (Özdeyişler, 1696) ve " F a b ­ sonra bu k a d ı n da onu a l d a t ı r . G ü n ü n birinde k r a l i ç e n i n k ö p e ğ i ile k r a l ı n a t ı ortadan
les" (Hayvan masalları, 1701) gibi ö ğ r e t i m l e ilgili yazdar y a z m ı ş olan F é n e l o n , 24 yok olur, Zadig i k i h a y v a n ı g ö r m e d e n , birine b u n l a r ı n nasd o l d u k l a r ı n ı a n l a t t ı ğ ı için
bölümlü bir eğitim r o m a n ı b i ç i m i n d e k i bu u t o p i a - r o m a n ı , X I V . Louis'nin torunu ve hapse atdır. B i r tutuklunun kaçtığını görüp de b e k ç d e r e haber v e r m e d i ğ i ve pence­
Fénelon'un öğrencisi genç Bourgogne d u k a s ı için y a z m ı ş t ı r . H o m ê r o s ' u n Odysseia'- reye b a k t ı ğ ı için para cezasına çarptırılır. Arimaz a d ı n d a k ı s k a n ç bir k o m ş u s u , Z a -
smdan esinlenmiş olan bu romanda, T é l é m a q u e ( Y u n . T ë l e m a k h o s ) , Mentor a d ı n ı dig'in y a z d ı ğ ı bir şiirin y a r ı s ı n ı bularak ve onda k r a l ı n eleştirddiğini görerek Zadig'i
alarak ihtiyar kdığma giren bilgelik t a n r ı ç a s ı Minerva'nm ( Y u n . A t h ê n a ) k d a v u z l u ğ u ele verir, fakat bir p a p a ğ a n şiirin öbür y a r ı s ı n ı k r a l ı n k u c a ğ ı n a d ü ş ü r ü r , bunda ö v g ü
192 A. DİLÂÇAR K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ 193

görülür, Zadig de b a ş b a k a n olur. Zadig k r a l i ç e Astarte'ye âşık olur. Sonunda Mısıra ç a ğ d a başlamış ve çoğunca din a d a m l a r ı t a r a f ı n d a n işlenmiştir. Başlıca örnekleri
k a ç m a k zorunda kalır. Orada istemeyerek bir Mısırlının ö l ü m ü n e sebep olduğu için ş u n l a r d ı r : İ n g i l t e r e d e Salisbury'li John'un (John of Salisbury, ö l m . 1180) 1159'da
köleliğe düşüp tüccar Setoc'un evine g ö t ü r ü l ü r . Zadig, bilgisiyle, efendisini bir dava­ yazdığı Policraticus; burada saray erdemleri ve siyaset k u r a l l a r ı ele alınmıştır.
da k a z a n d n ı r , o da ödül olarak Zadig'i azat edip Serendib'e (Seylan) gönderir. Zadig, "Melek doktor" (Doctor angelicus) sanıyle anılan b ü y ü k İ t a l y a n teolog filozofo Aqui-
Astarye'yi bulmak için d o l a ş m a y a b a ş l a r ve Arbogad a d ı n d a bir hayduttan Astar- no'lu Thomas (Thomas Aquinas, İ t a l . Tommaso d'Aquino, 1225-1274). B u n u n De
te'nin, bir ayaklanma y ü z ü n d e n tahttan düşüp a r t ı k köle haline geldiğini ve Oğul regimine principum (Prenslerin y ö n e t i m i ) y a da De regno (Hükümdarlık üze­
a d ı n d a bir zengine satıldığını öğrenir. A ğ ı r hasta olan Ogul'u s a ğ a l t a r a k Astarte'yi rine, 1265) adlı y a p ı t ı n d a "halk için y ö n e t i c i bir ilke" (aliquod regitivum) bulun­
kazanır, i k i genç Babil'e d ö n e r e k tahta otururlar. Voltaire'in vermek istediği ders: masının gerektiğini, bunun da kral o l d u ğ u n u ileri s ü r m e k t e , y ö n e t i m d e de toplu­
İnsan b u d ü n y a d a kaderin t ü r l ü o y u n l a r ı n a , toplumsal h a k s ı z l ı k l a r a , t ü r l ü deliliklere mun esenliği, birlik (unitas) ve b a r ı ş (pax) siyasetinin güdülmesini istemektedir.
ve beklenmedik şeylere, y o k s u l l u ğ a h a z ı r olmalıdır, ç ü n k ü b u n l a r ı n k a r ı ş ı m ı k u t a T a n r ı d ü n y a y ı y ö n e t t i ğ i gibi, kral da devleti " d o ğ r u l u k " l a y ö n e t i r . B u felsefeye
götürür ve genel uyumu s a ğ l a m a k için i y i ve k ö t ü sandan şeyler işbirliği yaparlar. göre demokrasi ve oligarşi k ö t ü ş e y l e r d i r , m o n a r ş i y i tutmak gerekir, fakat zorba
X V I I I . y ü z y ı l ı n son y a r ı s ı n d a b u alanda ü n l ü Alman y a z a r l a r ı n d a n Albrecht krallar (tyran) ö l d ü r ü l ü r . Fransada I V . Henri ö l d ü r ü l d ü ğ ü zaman Aquino'lu T h o -
von Haller'la (1708-1777) Christoph Matin W i e l a n d ' ı (1733-1813) da buluruz. Haller mas'm bu öğretisi k a r g d a n m ı ş t ı r . Thomas'm öğrencisi Tholomeus de L u c c a (İtal.
Usoııg adlı bir triloji y a z m ı ş (1. d e s p o t l u ğ u ele alan Despotie, 1771; 2. sınırlı Tolomèo da L u c c a ) , b a ş k a bir adla Bartolomeo Fiadoni (1240-1327), ö ğ r e t m e n i n i n
m o n a r ş i y i ele alan AIfred, 1773; 3. demokrasiyi ele alan Fabius und Cato, 1774). fikirlerini Exaemeron (Yaratılışın altı g ü n ü , 1272) adlı y a p ı t ı n d a y a n s ı t m ı ş t ı r .
Wieland da, Der Goldene Spiegel oder die Koniğe von Scheschian ( A l t ı n A y n a y a da
Almanyada bir m a n a s t ı r m b a ş keşişi olan A d m o n t ' h ı Engelbert (Engelbert von
Ş e ş i y a n K r a l l a r ı , 1772) adlı y a p ı t ı n d a Çin imparatoru Ş a h Gebal ile filozof Danisch-
Admont, 1250-1331), De regimine principum (Prenslerin Y ö n e t i m i , bas. 1725) adlı
mend'in (Danişmend) devlet y ö n e t i m i y l e ilgili k o n u ş m a l a r ı n ı r o m a n l a ş t ı r m r ş t ı r .
y a p ı t m d a k r a l - p a p a k a v g a l a r ı n ı ele alarak, y ö n e t i m d e eşitlik i s t e m i ş , yer yer de
* papa yetkilerinin kısıtlanmasını ö n e r m i ş t i r . B u arada Romada Iustitia fundamentum
* *
c. Prenslerin aynası: "Devlet r o m a n l a r ı " (Staatsromane) sırasında, Kutadgu regnorum ( S a l t a n a t ı n Temel Adaleti) a d ı n d a bir y a p ı t da y a y ı m l a n m ı ş t ı r . İtal­
Bilig'la karşdaştırılması gereken bir t ü r de "Prenslerin a y n a s ı " ( L a t . Speculum yanlardan Thomas Aquinas'in öğrencisi ve F r a n s a k r a l ı "Güzel" Philippe'in (PhUippe
principorum, F r . Miroir des princes A l m . Fürstenspiegel) y a da "Prenslerin D ü m e n i " le B e l , 1268-1314, tahta çıkış : 1285) ö ğ r e t m e n i Aegidus Romanus y a da Colonna (İtal.
(Fr. Gouvernail des princes) denilen t ü r d ü r . D o ğ u d a bu t ü r e " A î n n â m e " ve " S i y â s e t - Egidio Romano, F r . Gille de Romane, 1246-1316) siyasal öğrenim için De regimine
n a ı n e " demişlerdir. Bunlar üzerinde burada d u r m a y a c a ğ ı m , ç ü n k ü Doğu bizde işlen­ principum (Prenslerin öğrenimi, 1290) adlı bir "siyasetname" y a z m ı ş , bunda prensin
m i ş t i r : Doğudaki y a p ı t l a r d a n k a r ş ı l a ş t ı r m a y a girmesi gereken ü k " p e ı ı d n a m e " l e r d e n kendine (erdem edinme v.b.) ailesine (ana-baba, eş, çocuk) ve devlete (başlıca doğru­
biri, T a b e r i s t a n - K û h i s t a n hükümdarı Kâbus ( K e y k â v u s ) ibn Vaşmgîr'in, oğlu luk) k a r ş ı olan g ö r e v ve b o r ç l a r m neler o l d u ğ u n u b i l d i r m i ş t i r . B u y a p ı t sonra Mirouer
Giylânşah için 1082'de F a r s ç a olarak y a z d ı ğ ı , 1400 s ı r a l a r ı n d a A k k a d ı o ğ l u tara­ exemplaire ou gouvernement des princes (Örnek ayna y a da prenslerin y ö n e t i m i ,
fından ağdalı olarak T ü r k ç e m i z e a k t a r ı l d d c t a n sonra I I . M u r a t ' ı n isteği üzerine X I V . y ü z y d ) başlığıyle F r a n s ı z c a y a ç e v r i l m i ş t i r .
Mercimek Ahmet'in 1431'de yeniden Türkçemize çevirdiği Kabusnâme''âir.
B u t ü r R ö n e s a n s ve Klasik ç a ğ l a r ı n d a da süregelmiştir. F r a n s ı z l a r d a n h u k u k ç u ,
44 b ö l ü m l ü bu y a p ı t a h l â k , görgü, toplumbilim, oyun, a ş k , zenginlik, evlilik,
filozof ve i k t i s a t ç ı Jean Bodin (1530-1596) Six livres de la République (Altı ki­
eğitim, ticaret, hekimlik, sanat, g ö k b i l i m , şiir, m ü z i k , av, saray y a ş a m ı ve y ö ­
tapta cumhuriyet, 1576) adlı y a p ı t m d a Katoliklik - P r o t e s t a n l ı k din k a v g a l a r ı n ı
netim bilimi konusunda f a y d a l ı ö ğ ü t l e r vermekte, uyardar yapmakta, fıkralar
ele alarak karşılıklı hoşgörü i s t e m i ş ; din, a h l â k ve adalet sorunlarını, y ö n e t i m esası
anlatmakta ve Pythagoras'tau, Sokrat'tan, Eflatun'dan, Aristo'dan, Hippok-
olan "aile i ç g ü d ü s ü " n ü n önemini b e l i r t m i ş , "yurt ve halk k r a l ı n malı d e ğ ü d i r , kamu
rates'ten sözler a k t a r m a k t a d ı r . Nasihatnâme y a da Kabusnâme denen b u y a ­
oyuna d a y a n m a l ı d ı r " demiştir. İ s p a n y o l Jesuit'i J u a n de Mariana (1535-1624)
pıt X I X . y ü z y d d a Mehmet Rıza  g a h î ' n i n (1809-1874) eliyle Ç a ğ a t a y Türk-
De rege et regis institutione ( K r a l ve K u r u l u ş Olarak K ı r a l h k Üzerine, 1599) adlı
çesiııe de ç e v r i l m i ş t i r . Kabusnâme için son olarak b k z . Orhan Ş a i k Gökyay:
y a p ı t ı n d a , b ü t ü n h a l k ı n h a k k ı n ı t a n ı m a k l a birlikte, kdiseyi b a ş t a t u t m u ş t u r . Alman­
Kabusnâme\ önsöz, sözlük ve notlar, Millî Eğitim Bakanlığı yaymı, 1944.
lardan Johannes Althusius (1557-1638), yine Latince olarak Politico metodice de-
D o ğ u d a k i " s i y a s e t n â m e " I e r için de b k z . A g â h S ı r r ı L e v e n d : "Siyaset-nameler",
gestes exemplis sacris et profanis illustrata ( D i n î ve d ü n y e v î örneklerle gösteril­
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten, 1962 y d ı s. 167-194.
miş metodlu siyaset, 1603) adlı y a p ı t ı n d a y a s a y ı , monarşii ele a l m ı ş ; egemenliğin,
B a t ı d a , Eflatun'un Politikos e peri basileias (Siyasetçi y a da K r a l l ı k Üzerine) "sembolik bir topluluk" (corpus şyrnbolicum) olan ulusun o l d u ğ u n u , y ö n e t m e yetki­
adlı y a p ı t ı n d a n ve Aristo'nun PoKiifeo'sından sonra, b u t ü r Latince olarak orta- sinin krala "emanet" olarak v e r i l d i ğ i n i b ü d i r m i ş , bunun yazısız bir a n l a ş m a sayd-
194 A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLiG İNCELEMESİ 195

m a s ı , halkın da "doğal duygu" l a r ı n m (naturlis affectio) d o y u r u l m a s ı gerektiğini be­ h ı k " (The Pilgrim's Progress from this World to that which is to Come, 1678)de; alle-
l i r t m i ş t i r . Ü n l ü ispanyol y a z a r ı Francisco Quevedo y Villegas'ın (1580-1648) siya­ gorik olarak erdemleri ele aldığın göre, E d m u n d Spenser'm (1552-1599) "Periler kra­
set alanında da bir y a p ı t ı v a r d ı r : La politica de Dios (Tanrının Siyaseti, 1626). liçesi" si ile (The Faerie Queene;; erdemler: Mutluluk, Ölçülülük, Siliklik, Bağhlık,
B u n d a , devlet siyasetini Tanrı'nın tutumuna uydurmak gerektiği s ö y l e n m i ş , b ü t ü n D o ğ r u l u k , S a y g d d ı k , 1590, 1596);yine a h l â k allegorisi olması b a k ı m ı n d a n , Jean de
krallarla h ü k ü m e t yetkililerini bu yola ve ö d e v e çağırılmış, m o n a r ş i ve i s p a n y a k r a l ı Meung (1250-1305) ve Guillaume de Lorris'in F r a n s ı z c a Gülün romanı ile (Le ro­
ö v ü l m ü ş t ü r . Fransada ü n l ü din a d a m ı ve yazar J a c q u e s - B é n i g n e Boss j e t (1627-1704 man dé la rose, 1230-1240 a r a s ı ; a ş k ile us karşınlığı; gül, aşkın simgesi; k r ş . d o ğ u d a k i
X I V . Louis'nin oğlu Dauphin'in ö ğ r e t m e n i olduğu zaman y a z d ı ğ ı Politique tirée des "gül ve b ü l b ü l " motifi); bir b a b a n ı n , oğluna v e r d i ğ i öğüt t ü r ü b a k ı m ı n d a n William
propres paroles du l'Ecriture sainte ( K u t s a l kitaptan alman sözlere göre siyaset, Shakespeare'in (1564-1616) HaroZet'indeki (1601) "baba Polonius Ve oğul Laertes ile;
1678-1679) adlı on b a p l ı k kitapta, ders olarak, T a n r ı ' y a bağlılığı, insanlar a r a s ı n d a yine a y n ı b a k ı m d a n Philip Stanhope, L o r d Chesterfield'in (1694-1773) "Oğluna ve
k a r d e ş l i k duygusunu, d o ğ r u l u ğ u , y a r d ı m l a ş m a y ı gerekli g ö s t e r m i ş , sonra harp, para vaftiz oğluna m e k t u p l a r ı " (Letters to his Son and to his Godson, 1774 ve 1777-1778)
işleri, vergi gibi k o n u l a r ı ele almıştır. ile; k ö t ü m s e r l i k ve ü r k ü r ü k l ü k b a k ı m ı n d a n Shakespeare'in " A t i n a l ı T i m o n " u ( T i ­
mon of Athens, 1623) ile; ö l ü m e çare a r a n m a s ı b a k ı m ı n d a n Sumer'lilerin Gilgameş
B a t ı d ü n y a s ı n d a siyasetin toplumsal bir bilim olarak ele alındığı çağa kadar bu
d e s t a n ı ile (M. Ö. 3500); erdemlerin sınıflanması b a k ı m ı n d a n H r i s t i y a n l a r ı n "yedi
alanda dine, a h l â k a y a da doğal duyguya göre y a z ı l a n "siyasetname" lerin sayısı pek
başlıca erdem" i ile (Seven Cardinal Virtues: i n a n ç , umut, silildik, öngörü, d o ğ r u l u k ,
ç o k t u r . Y a l n ı z I n g ü t e r e d e X V - X V I . y ü z y ı l l a r d a t a n ı n m ı ş şair ve yazarlar tarafın­
d a y a n ı m , d ı m l d ı k ) : çağdaşı olduğu toplumdaki h ' l k k a t m a n l a r ı n ı n toplu tablosunu
dan ortaya k o n m u ş olan y a p ı t l a r d a n seçtiğimiz şu ö r n e k l e r bu gerçeği t a n ı t l a r : Tho­
çizmesi b a k ı m ı n d a n Geoffrey Chaucer'ın (1340-1400) "Canterbury m a s a l l a r ı " (The
mas Occleve y a da Hoccleve: "De regimine principum" (Prenslerin y ö n e t i m i , veliaht
Canterbury Tales; Prologue, 1387-1400) ile; vezin b a k ı m ı n d a n Firdevsi'nin (940¬
H e n r y için, Aegidus Romanus'un y a p ı t ı esas a l ı n a r a k y a z ı l m ı ş 2000 m ı s r a l ı k bir şiir,
1020) " Ş a h n a m e " si (980-1010) ve T ü r k hece vezni (parmak hesabı) nin l l ' l i s i ile
1411-1412); John Lydgate: "The F a l l of Princes" (Prenslerin düşüşü, h i k â y e l i şiir,
v.b., v.b.
1430); Sir Thomas E l y o t : "The Governour" ( Y ö n e t m e n , V I I I . Henry'ye sunulan
siyaset öğretimi, d ü z y a z ı , 1531); I s k o ç y a l ı Sir D a v i d L y n d s a y y a da L i n d s e y : "Com­
plaint to K i n g " ( K r a l a s ı z l a n m a , t o p l u m y a ş a m ı n ı n d ü z e l m e s i n i d ü e y e n şiir, 1529),
"Testament and Complaynt of our Sovrane Lordis Papyngo" ( H ü k ü m d a r efendimiz
Papyngo'nun vasiyeti ve sızlanması; bir p a p a ğ a n ı n ağzıyle krala s ı z l a n m a ve onu
ö ğ ü t l e m e , 1530), "Ane Plesant Satyre of the Three Estaites" ( Ü ç sınıfın [ = soylu­
lar, din a d a m l a r ı , halk toplumu] hoş yergisi; devlet ve kilisedeki y o l s u z l u k l a r ı n yer­
gisi; sahne yazısı, 1540); ve "The Monarchie" (Monarşi; bir saray görevlisi ile görmüş
geçirmiş bir kişi a r a s ı n d a geçen bir diyalog b i ç i m i n d e uzun şiir, 1554); George Gas-
coigne: "The Glasse of Government" ( Y ö n e t i m a y n a s ı ; " m ü s r i f çocuk ve b a ğ ı ş l a y a n
baba" konusunda bir oyun, 1575), "The Steel Glas" (Çelik a y n a ; k r a l ı n , g ö r e v l i l e r i n ,
askerlerin, t ü c c a r l a r ı n ve p a p a z l a r ı n y o l s u z l u k l a r ı n ı gösteren ve çiftçiyi erdemli bu­
lan çelik bir a y n a y ı konu alan bir yergi şiiri, 1576); William B a l d w i n ile George Fer­
rers: "Mirror for Magistrates" (Yöneticiler için ayna; tarihte y a n l ı ş y ö n e t i m y ü z ü n ­
den ölüme giden 19 y ö n e t i c i üzerine y a z ı l m ı ş sahne yazısı y a d a biyografya, 1559).

*
Kutadgu Bilig y a l n ı z bu t ü r l e r l e değil, daha b i r ç o k b a t ı y a p ı t l a r ı y l e karşdaş-
tırılabilir. B i r allegori o l d u ğ u n a , " i y ü i k y a p m a " konusunu ele aldığına ve ahretle
de ilgili b u l u n d u ğ u n a göre, her ş e y d e n önce ve çok k o l a y l ı k l a . O r t a ç a ğ d a Flamanca
yazdan "Elckerlijk" (Her hangi bir kişi, 1495), sonra Ingilizceye adapte edilen " E v e ­
r y m a n " (1509) " a h l â k piyesi" (morality) ile (ahrette i n s a n ı n en s a d ı k şefaatçisi:
y e r y ü z ü n d e y a p t ı ğ ı iyilikler) ; yine d ü n y a ve ahret konusu b a k ı m ı n d a n , ingiliz y a z a n
John B ü n y a n ' ı n (1628-1688) "Hacının bu d ü n y a d a n gelecek d ü n y a y a y a p t ı ğ ı yolcu-
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 197

y a yılkı atangd, k i ş i d e yıra) sözü bunun en güçlü a n l a t ı m ı d ı r . " K e n d i n i y ü k s e l t "


ö ğ ü t ü de burada önemlidir. Y u k a r d a belirtildiği gibi, A m e r i k a l ı ünlü d ü ş ü n ü r Ralph
Waldo Emerson (1803-1882), H r i s t i y a n l ı ğ m "teslis"ini y a d l a d ı k t a n , vaizlikten çekil­
dikten, acunun ve evrenin B ü y ü k R u h u n a sığıntıktan sonra, insanın y e r y ü z ü n d e k i
başlıca ö d e v i n i n , bilgi edinmek, kendini y ü k s e l t m e k , i ç i n d e k i ruhu son soluğunda
evrenin B ü y ü k R u h u n a , gelişmiş, bügi ile d o l m u ş , y ü k s e l m i ş bir ruh olarak teslim et­
mek olduğunu söylemiştir. B u b a k ı m d a n Balasagunlu Yusuf, X I X . y ü z y ı l sonların­
VI. SONUÇ da Amerika'da Emerson'm etrafında t o p l a n m ı ş olan Concord grubundaki "aşkıncı"
(transcendentalist) d ü ş ü n ü r l e r i n bir öncüsü sayılır.
Kutadgu Bilig bu siyasal y a p ı t l a r ı n arasından teokratik bir "siyasetname"
"Kutadgu Bilig"de faydacılık, olumculuk, y a r a r c ı l ı k : « d i v i n i t a s " ı n y a m başında
olarak belirir. Teokratik olduğu halde "halife" den ve " h i l â f e t " ten söz edilmemiş,
"humanitas".
" Y a l a v a ç " ve " T ö r t E ş " le y e t m i l m i ş t i r . Y u k a r d a belirtildiği gibi F a r a b î ' y e ve İ b n i
Sina'ya g°ıe, "feyz" ve "sudur" yoluyle "nebi" (peygamber), " m ü t e a l î bir Vahdet" Balasagunlu Y u s u f , f a y d a c ı (utilitarian), olumcu (positivist) ve y a r a r c ı (prag­
ve "Akh evvel" saydan T a n n ' d a n y e r y ü z ü n e i n m i ş , "vahiy", "tecelli" ve "ilham" ile matist) b i r d ü ş ü n ü r ve y a z a r d ı . A k l ı ve fikri daima göklerde ve bulutlarda d o l a ş -
T a n r ı ' y a bağlanmıştır. F a r a b î ' y e göre, "devlet" in başı olan " h ü k ü m d a r " sanki "ya- mazdı, y e r y ü z ü n e de bağlı idi, ama d ü n y a zevklerine değil, insanlara, insanlığa, on-
l a v a ç h k h ı r k a s ı " n ı (hırka-i n ü b ü v v e t ) g i y m i ş olan bir b a ş k a n olarak, ulusunu güden larm i y d i ğ i n e bağlı bulunuyordu: bilgi edinerek kendini y ü k s e l t m e k , sonra bu bil­
bir ü s t ü n kişidir. Balasagunlu Y u s u f da F a r a b î ' n i n öğrencisi o l d u ğ u için bu alanda ginin kazandırdığı erdemle insanları k a y ı r m a k , açı doyurmak, susamışı k a n d ı r m a k ,
b a ş k a biçimde d ü ş ü n e m e z d i . D ü ş ü n ü ş ü b u yolda y ü r ü t e r e k , y a n i Kutadgu Bilig'- çıplağı giydirmek, onlara iyilik, d o ğ r u l u k ö ğ r e t m e k . Shakespeare'in dediği gibi,
deki "ilig" e (bey) y a l a v a ç h ı r k a s ı n ı giydirmek, ulusal M ü s l ü m a n l ı k t a n b a ş k a bir ş e y "kendi özüne, doğru ve gerçek ol, b ö y l e olursan, b a ş k a l a r ı n a h i ç bir zaman eğri ve y a ­
değildir. K a r a h a r d ı T ü r k l e r i her ş e y d e n önce u l u s ç u ve T ü r k ç ü olmuşlardır. K a r a - lancı olamazsın", y a n i Kutadgu Bilig'in. herkesten istediği " k ö n i " lik, d o ğ r u l u k .
hanlı bir prens olan K a ş g a r h Mahmut, Kitab-ü Divan-ı Lûgati't-Türk'ü Doğu T ü r -
Balasagunlu Yusuf, a y n ı zamanda, T ü r k düşüncesi tarihinde bizim i l k ve b ü y ü k
kistanda y a z d ı k t a n sonra, A b b a s î halifelerin en g ö r k e m l i bir çağında, A r a p ç a n ı n da
h u m a n i z m a e ı m ı z o l a T a k belirir. B u sözcüğü b a y a ğ ı l a ş m a m ı ş klasik d e ğ e r i y l e ve insan-
b ü t ü n İslâm d ü n y a s ı n ı n din ve b ü i m dili s a y d d ı ğ ı bir sırada, 1072-1074 y ı l l a r ı n d a
sever (humanitaire) niteliğiyle k u l l a n ı y o r u m . Onu burada önce, Birinci D ü n y a H a r ­
K a ş g a r ' d a n k a l k ı p , h i l â f e t merkezine, B a ğ d a t ' a gitmiş ve y a p ı t ı n ı halife E b u l K a ­
binden sonra y e r y ü z ü n d e gelişmiş ve yerleşmiş olan "insanlık dışı" (brutalitaire) kav­
sım Abdullah'a sunarak, " T a n r ı y e r y ü z ü n d e k i erki T ü r k l e r e v e r m i ş t i r , b u n l a r ı n di­
r a y ı ş ve d a v r a n ı ş l a r a z ı t a n l a m olarak k u l l a n ı y o r , sonra "divinitaire" ( i l â h i v a t l a i l ­
lini öğrenmekte fayda v a r d ı r ; b u k i t a b ı Araplara T ü r k ç e ö ğ r e t m e k için y a z d ı m , bu­
gili) k a v r a m ı ile k a r ş ı l a ş t ı r ı y o r u m . Avrupada humanizma Latincede "insan, insancıl"
yurun" demiştir. B u y i ğ i t l i ğ i gösteren Karahanldar M ü s l ü m a n l ı k t a ulusçuluktan
a n l a m ı n a gelen humanus sözcüğünün k ö k a n l a m ı n a bağlı olarak doğdu. O çağa ka­
başka bir yol izleyemezlerdi. Balasagunlu Y u s u f da, Kutadgu Bilig'mi Arapça ya
dar y ü k s e k okullar hep "Tanrı bilgisi", "ilahiyat, théologie", " d i v i n i t é , divinity"
da F a r s ç a değil, T ü r k ç e olarak y a z m ı ş ve onu i s l â m l ı ğ a giren T ü r k l e r e i l k b a ş y a p ı t
( L a t . divinitas) denen " a k l i " bilimlerle uğraşırlardı. F a k a t bir zaman geldi k i , insan­
(koşuldu 6645 beyt) olarak tarihe geçirmiş ve b a ş k ö ş e y e o t u r t m u ş t u r .
lar Divinitas'm y a n ı b a ş ı n d a "insan bilgisi", Humanitas'la da u ğ r a ş m a k istediler,
y a n i i l â h i y a t m dışında olan i n s a n , insanlık, insanlıkla ilgili h e r ş e y , i n s a n l a r ı n düzen­
Kutadgu Bilig'in bize b e t i m l e d i ğ i ü t o p y a , teokratik ise de, ilig ne bir d i k t a t ö r
lediği eski ve yeni bilgi ve bilimler v.b. H u m a n i z m a n m gerçek anlamı budur.
ne de bir Machiavelli prototipidir. T ü r l ü a ş a m a l a r d a bulunan b i r ç o k d a n ı ş m a n l a r ı
P a s c a ı ' m dediği gibi. "İnsan bir k a m ı ş parçasıdır, d o ğ a d a en zayıf nesne,
v a r d ı r . O t a m a m ı y l e ulusçu ve toplumcu demokratik bir beğ'dir; ulusunu güden bir
ama düşünen bir k a m ı ş . " B u alanda Balasagunlu Yusuf'un kavrayışı şöyle
ü s t ü n ve bilgin k ı l a v u z , ulus - beğ d a y a n ı ş m a s ı n a inanan bir önder, h a l k ı n u m u t l a r ı n ı
o l m u ş t u r : Gazzalî (ölm. 1111) ve Ahmet Y e s e v î (ölm. 1166) ile yeni d ü z e n l e n ­
kendisinde t o p l a m ı ş olan bir y ö n e t m e n , o n l a r ı k u t ve gönenç i ç i n d e y a ş a t m a y a çalı­ mekte olan tasavvufun ( < Y u n . theosophia = T a n r ı hikmeti bilgisi) karşısında,
şan bir b a b a d ı r . O, "köni t ö r ü " (doğru yasa) yapar, adil ve merhametlidir, halka Yusuf, T a n r ı d a n ayrdmamak, Onu k ü ç ü m s e m e m e k , ibadette kusur etmemek
doğru yolu gösterir, erdemleri öğretir, b ü g i y i her şeyin ü s t ü n d e tutar. Y ü z y ı l l a r sonra koşuluyle, insan'ı da düşündü. Yaşamımızın, çabalarımızın ve iç g ü c ü m ü z ü n
B a t ı d a "aydın h ü k ü m d a r " d e n ü e n k r a l l a r ı n tipindedir. Eflatun'un, Aristo'nun, tümü yalnız ve y a l n ı z Tanrı'ya ayrılması m ı doğru olacaktı, yoksa insan'ı
F a r a b î ' n i n k a v r a y ı ş ı n a göre, bilgi en b ü y ü k erdem olduğu gibi, Balasagunlu Y u s u f ' a da düşünmek gerekiyordu? Yusuf, bir tarafa m ü n z e v î zahit O d g u r m ı ş ' ı , ö b ü r
göre de b ü t ü n erdemler bdgiden doğar, insan ahrette nasibini y e r y ü z ü n d e k a z a n d ı ğ ı tarafa da K ü n - T o g d ı ile Ögdülmiş'i koyarak, her i k i t a r a f ı n da s a v u n m a s ı n ı y a p t ı k ­
bilgiye göre alır. Bügisizin, hayvandan f a r k ı yoktur. "Bilgi b ü , insan ol, kendini y ü k ­ tan sonra sıra y a r g ı y a gelince, insancı'Iarın t a r a f ı n ı tuttu. " H a l k ı d ü ş ü n , onu kalkın-
selt, yoksa hayvan a d ı n ı al, insanlardan ı r a k l a ş " (Bilig bil, kişi bol, b e d ü t g d özün.
198 A. D Î L Â Ç A R

d ı r " düşüncesi ve ö ğ ü t ü onundur, "Tanrı sana nasd iyilik ettiyse sen de b a ş k a l a r ı n a


eyilik ederek gözetle". Ve ahsin kemâ ahsen Allahu ileyke (Kasas suresi, ayet 77)
b u y r u ğ u T a n r ı ve Kur'an b u y r u ğ u d u r . B u b a k ı m d a n divinitas X humanitas k a r ş d a ş -
m a s m ı n bizdeki ilk k a h r a m a n ı Balasagunlu Yusuf'tur. Eğer deyim o z a m a n ı n töre­
sine uygun görülürse, T ü r k t o p l u l u ğ u n u n ilk layik'i de odur. İnsancd İ n g ü i z şairi,
Pope'un verdiği öğüt ö n ü m ü z d e d i r : " K e n d i n i b ü T a n r ı y ı ö l ç ü ş t ü r m e y e kalkma, in­
sanlığa y a r a ş a n a r a ş t ı r m a insanın kendisidir" (Know thou thyself, presume not
BİBLİYOGRAFYA
God to scan, the proper study of Mankind is man, "Essay, on Man").

Balasagunlu Yusuf, kaderci, k ö t ü m s e r ve kader i n a n c ı ö n ü n d e devimsiz kalan,


A L B E R T S , Otto: "Zur Textkritik des Kudatku Bilik" (Zeitschrift der Deu­
işleri olacağına b ı r a k a n bir d ü ş ü n ü r d e ğ ü d i r . Kutadgu BiKg'in sonunda, dig K ü n -
tschen Morgenländischen Gesellschaft dergisi, cilt L I , Leipzig 1897, s. 715-717).
Togdı ile vezir Ögdülmiş, y u r t l a r ı n ı ve y ö n e t i m l e r i n i i y i yola getirmiş, h a l k ı kal-
k m d ı r a r a k onlara kut ve mut yolunu açmış bulunuyorlar. B ö y l e olmakla, birlikte, B a ­ A L B E R T S , Otto: "Der Dichter des in uigurisch-türkischem geschriebenen Kud­
atku Bilik (1069-1070) ein Schüler des Avicenna" ("Archiv für Phdosophie" dergisi,
lasagunlu Yusuf, y a ş a d ı ğ ı çağı b e ğ e n m i y o r , onu her b a k ı m d a n bozuk buluyor; en
cilt V I I , Berlin 1901, s. 319-336).
çok, bilgiye değer v e r i l m e d i ğ i için ü z ü l ü y o r .
A B A N , Mahmut S a d ı k : "Türkün Altın Kitabı Kutadgu Bilig", istanbul, 1944.
Ü l k ü s ü ve mesajı "bilig bil, koni bol, asıglıg bol" (bilgi bil, doğru ol, f a y d a l ı ol)
olan Balasagunlu Yusuf, Ankara'da G ü v e n l i k A n ı t ı n ı süsleyen "Türk, ö v ü n , çalış, A R A T , R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu Bilig'de Tabibler ve Efsuncularla Münasebet
g ü v e n " şeklindeki y a z ı t ı n " ö v ü n " sözünün ve a n l a m ı n ı n en eski ve en güçlü t a n ı t ı n ı Hakkında" ("Ülkü" dergisi, s a y ı 46, s. 292-293, Ankara, 1936).
yaratan kişidir. B u a n ı t y a p d d ı k t a n az sonra, A t a t ü r k ' ü n sofrasında bu y a z ı t t a yer A R A T , R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu Bilig, I. Metin", V I I 4- X X V I I I Giriş 4¬
alan sözcüklerin sırasını eleştirenler oldu. Her kezinde de A t a t ü r k bu sözcük sırası­ 656 s., istanbul 1947, T ü r k D i l K u r u m u y a y ı n ı .
nın s a v u n m a s ı n ı şöyle y a p t ı : " A k l ı m d a övün, çalış, güven sözcüklerini b u s ı r a y a göre
ARAT, R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu Bilig" ( " i s l â m Ansiklopedisi," cilt V I , s.
dizen T ü r k tarihi kendisidir. T a r i h a l a n ı n d a derinlere i n i l d i k ç e atalarımızın g ö r k e m ­ 1038 - 1047, istanbul, 1952).
li kılışları ile karşılaşırız. B u n l a r ı n k a r ş ı s ı n d a d a ö v g ü k e n d i l i ğ i n d e n d o ğ a r . B u , ger­
A R A T , R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu Bilig, II. Tercüme", XXXVIII + 477 s.,
çekten T ü r k ü n h a k k ı d ı r . Ö v g ü , ö v ü n m e , bir işe b a ş l a r k e n i ç i m i z d e bir gizli güç gibi,
Ankara 1959, T ü r k T a r i h K u r u m u y a y ı n ı .
çalışacak olana hız aldırır. B u hızla da çalışdır, b a ş a r d ı r ve g ü v e n i l i r . " A t a t ü r k bu söz­
cükleri bu s ı r a y a göre dizerken, y a l n ı z T ü r k b a ş b u ğ l a r ı n ı , T ü r k ordusunu ve askerlerini B A R T O L ' D , Vasiliy V . : "Turkestan v epohu mongol'skago naşestviya", 2 cilt,
değil, fikir ve sanat a l a n ı n d a b a ş a r ı ve yengi k a z a n m ı ş olan T ü r k b ü y ü k l e r i n i de d ü ­ St. Petersburg 1898-1900. B u n u n Ing. çevirisi: "Turkestan Down to the Mongol I n ­
ş ü n m ü ş t ü r . A t a t ü r k , tanığı o l d u ğ u m a göre, 1932 y ı l ı n d a toplanan Birinci T ü r k D i l vasion", Oxford, 2. bas. 1928, R u s ç a 2. bas. 1963.
K u r u l t a y ı n d a Kutadgu Bilig'i biliyordu. 1934'teki i k i n c i K u r u l t a y d a da yapıtın B A R T O L ' D , V a s ü i y V . : "The Bughra Khan, mentioned in the Qudatqu Bilik"
Fergana nüshasının fotokopisini gördü. Kutadgu Bilig'in Kitab-ü Divan-ı Lû- ("Bulletin of the School of Oriental Studies", cdt I I I , s, 151-158, L o n d r a 1923).
gatVt-Türk" ü n ve " E s k i T ü r k Y a z ı t l a r ı " n m b a s d m a s ı n ı istedi. T ü r k ç e y e çevirisi, Ragıp Hulusi (Özdem): "Kutadgu Bilig'in Z i k r e t t i ğ i B u ğ r a H a n
Kutadgu Bilig bizim için gerçekten sonsuz övünülecek, t ü k e n m e z bir iç güç K i m d i r ? " ( " T ü r k i y a t M e c m u a s ı " I , s. 221-226, istanbul 1925).
k a y n a ğ ı d ı r . Balasagunlu Yusuf'un çalışması bize ö v ü n m e k h a k k ı n ı k a z a n d ı r m ı ş t ı r . B A R T O L ' D Vasiliy V . : "Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler", Türkiyat
O, T ü r k ç ü , Türkçeci, i s l a m c ı , ü l k ü c ü , d e v l e t ç i , toplumcu b ü y ü k bir filozof, a h l â k ç ı , Enstitüsü, istanbul 1927; Almancaya çevirisi: "Zwölf Vorlesungen über die
şair, tarihçi, yasacı, toplumbilimci, budunbdimci ve urukbilimcidir. T ü k e n m e z bir Geschichte der T ü r k e n Mittelasiens" (Theodor Menzel), Berlin 1935.
gömeç olan Kutadgu Bilig'i, bilimsel ve k a r ş ı l a ş t ı r m a l ı incelemelerle dünya ede­
B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Uygurskaya poema Kutadgu Bilig i ego znaçenie"
b i y a t ı çerçevesi içinde y ü k s e k l e r e ç ı k a r m a k başlıca ö d e v l e r i m i z d e n biridir. Shake­
("Şark H a k i k a t i " , s a y ı 1-2 [ 4 - 5 ] , s. 14-15, T a ş k e n t 1944).
spearean toplu y a z ı l a r ı n ı n ilk y a y ı m ı n ı yapan y a y ı m c ı , k i t a b ı n b a ş ı n d a şöyle d e m i ş t i :
"Onu okuyunuz, okuyunuz, seveceksiniz, ve eğer b e ğ e n m e z s e n i z , b ü y ü k bir tehlikede B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Podgotovka k izdaniyu Namanganskoy rukopisi Ku­

bulunduğunuzu bilin." Balasagunlu Y u s u f ' u n ve Kutadgu Bilig'inin 900. y d d ö - tadgu Bilig" ("Literaturnaya Gazeta", 10 mart 1945, Moskova).

n ü m ü dolayısıyle y a y ı m l a d ı ğ ı m bu y a z ı m ı bitirirken, 900. y d ı sonsuz alkış ve ö v g ü B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Kutadgu Bilig - faksimile" ("Sovetskoe Vostokove-
ile kutlar, yukardaki sözü de o k u r l a r ı m a yinelemek isterim. denie", cilt V , Moskova 1948, s. 327-328).
200 A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 201

B O M B A C I , Alessio: "Kutadgu Bilig Hakkında Bazı Mülâhazalar" ("Fuad K ö p ­ J A U B E R T , A m é d é e : "Notice d'un manuscrit ture en caracteres ouigours envoyé
rülü A r m a ğ a n ı " , istanbul, 1953). par M. de Hammer â Abel Rémusat" ("Journal Asiatique" dergisi, cilt V I , s. 39-52;
B O M B A C I , Alessio: "Storia della letteratura turca", s, 83-96, Milano 1956 ve 78-95, Paris 1825).
"Histoire de la l i t t é r a t u r e turque", s. 76-87, Paris 1968. JETTMAR, K . - H A U S S I G , H . W . - S P U L E R , B . - P E T E C H , L . : "Geschich¬
B O N E L L I , L u i g i : "Del Kııtadku Bilik, poema turco deW XI secolo" ("Annali te Miltelasiens" "Handbuch der Oricntalistik" adlı dizide, cilt V , b ö l ü m 5,
del R . Istituto Orientale d i Napoli" dergisi, cilt V I , 1933, s. 3-38). L e i d e n / K ö l n 1966).
B R O C K E L M A N N , Carl: "Yûsuf Hâşş Hädjib" ("Encyclopédie de l'Islam", K Ö P R Ü L Ü Z A D E , Mehmed F u a d : "Türk Edebiyatı Tarihi", s. 198-199, istan­
cilt I V , s. 1277, Leiden 1933). bul 1928.
C A F E R O Ğ L U , Ahmet: "Türk Dili Tarihi Notları, I I , s. 58-75, istanbul, 1943. K Ö S E R A İ F P A Ş A O Ğ L U , Mehmet F u a t : "Kudatgu Bilik" ("Öz Dilimize
C A F E R O Ğ L U , Ahmet: "La littérature turque de l'époque des Karakhanides" D o ğ r u " dergisi, s a y ı 10, s. 171-173, istanbul 1933).
("Philologiae Turcicae Fundamenta", I I , s. 267-275, Wiesbaden 1964). L E V E N D , A g â h S ı r r ı : "Siyaset-nameler" ("Türk D i l i A r a ş t ı r m a l a r ı Yıllığı -
C L A T J S O N , Sir Gerard: '•'•Etymological. Dictionary of Pre-Thirteenth Century Belleten", 1962 y ı l ı sayısı, s. 167-194, A n k a r a 1963).

Turkish" (Oxford, 1972 y ı l ı n d a yayımlanacak). L E V E N D , A g â h S ı r r ı : "Yazılışının 900. Yıldönümünde Kutadgu Bilig" ("Türk
C L E R M O N T - G A N N E A U , Charles: "Note sur un passage du Kudatku Bilik" D i l i " dergisi, s a y ı 211, s. 1-5, Ankara 1969, T . D . K . )

("Journal Asiatique" dergisi, cilt 9, X I , s. 334-335, Paris, 1898). M A L O V , S e r g e y E . : "İz tret'ey rukopisi Kutadgu Bilig" ("Izvestiya Akademii
Ç A Ğ A T A Y , Saadet: "Kutadgu Bilig"de Odgurmış'ın Kişiliği" ("Türk D i l i A r a ş ­ Nauk S S R R , otdel. guman. nauk., sayı 9, s. 737-754, Moskova 1929).
t ı r m a l a r ı Yıllığı - Belleten", 1967 y d ı sayısı, s. 39^.9, Ankara 1968). M A L O V , Sergey E . : "Kutadgu Bilig - faksimile" ("Sovetskoe Vostokovedenie"
ÇAĞATAY, Saadet: "Kutadgu Bilig'de Ögdülmiş" ("Türk K ü l t ü r ü " dergisi, cilt V , s. 327-328, Moskova-Leningrad 1948).

s a y ı 98, s. 27-43, Ankara 1970). M A L O V , Sergey E . : "Pamyatniki drevnetyurkskoy pis'mennosti", s. 221-304,


D A V I D S , Arthur L u m l e y : "Grammar of the Turkish Language", L o n d r a 1832, Leningrad 1959.
F r a n s ı z c a y a çevirisi: "Grammaire T ü r k e " , L o n d r a 1836, önsöz, s. X X X I I - X X X V I . M A N S U R O Ğ L U , Mecdut: "Das Karakhanidische" ("Philologiae Turcicae F u n ­
D İ L A Ç Â R , A . : "Kutadgu BiligHn 900. Yıldönümü (1069-1969) ve Balasagunlu damenta", I , s. 87-112, Wiesbaden 1959).
Yusuf" ("Türk D i l i " dergisi, sayı 211, s. 6-17, Ankara 1969, T . D . K . ) . MELİORANSKlY, Platon M . : "O Kutadku Biliké Çingiz Hana" ("Zapiski
D İ L A Ç Â R , A . : "Bise Mânevi Cihazlanmayı Öğreten Kutadgu Bilig" (Konferans V o s t o ç n a g o O t d e l é n i y a Russkago Arheologiçeskago O b ş ç e s t v a " dergisi, cilt XIII,
özeti, 12 s. rnimeograf, M a n e v î Cihazlauma Cemiyeti, Ankara 1969). s, 015-023, St. Petersburg 19 00-1901).

F I N D I K O Ğ L U , Ziyaeddin F a h r i : "XI. asırda bir Türk mütefekkiri ve ah­ MIYANBEZERK (Türkistanlı): "Türkiyat Haberleri: Türkistanda Kutadgu
lâki düşünceleri" (Cumhuriyet Halk Partisi y a y ı n l a r ı . Konferanslar serisi, 2, Bilig" ( " T ü r k i y a t Mecmuası", cilt I , s. 343-347; N e m e n g â h ' t a bulunan bu y a z m a ile
K i t a p 7, A n k a r a 1938). ilgili bilgi, T a ş k e n t t e Özbek Türkçesiyle ç ı k a n "Maarif ve O k u t g u ç ı " dergisinden alın­
FİTRÂT-RACHMETl: "Qutadyu Bilig" ("Ungarische Jahrbücher" dergisi, mıştır, s a y ı 2, 1925, s. 68-74. B k . yukarda F i t r â t - R a c h m e t i ) .

cilt V I , s, 154-158, Berlin-Leipzig 1927). T a ş k e n t ' t e k i "Maarif ve O k u t g u ç ı " adlı N E C M Í (Dümen) İ b r a h i m : "Kutadgu Bilig'in Vezni" ( " Y a r ı n " dergisi, istan­
dergiden alınmıştır, s a y ı 2, s. 68-74, 1925. bul 1921, s a y ı 5, s. 3).

H A R T M Â N N , Martin: "Zur metrischen Form des Kutadgu Bilik" ("Keleti N É M E T H j G y u l a : "Körösi Csoma Sándor célja" ("Elöadâsok K ö r ö s i Csoma S â n -
Szemle" dergisi, cilt I I I , s. 141-153, Budapest 1902). dor E m l é k e z e t é r e " adlı konferanslar, s a y ı 10, s. 13-16, Budapest 1935).

HARTMANN, Martin: "Die metrische Form des Qudatqu Bilik" ("Orientalis­ O R K U N , H ü s e y i n N a m ı k : Kutadgu
íí
Bilig hakkında" ("Varlık" dergisi,
tische Litteraturzeitung" dergisi, e û t V , s. 349-351, Leipzig 1902). s a y ı 177, s. 196-197, A n k a r a 1940).
İ N A N , A b d ü l k a d i r : Kutadgu Bilig Viyana nüshasının tıpkıbasımındaki "Giriş" PRITSAK, Omeljan: "Kara-hanlılar [840-1212J" ("İslâm Ansiklopedisi"
bölümü, s. 11-134, istanbul 1942, T . D . K . cilt V I . s. 251-173, i s t a n b u l 1952).
İ N A N , A b d ü l k a d i r : "Yusuf Hâs Hâcib ve Eseri Kutadgu Bilig Üzerine Notlar" R A D L O F F , Wilhelm: "Kutadgu Bilik, Facsímile der Uigurischer Handschrift
("Türk K ü l t ü r ü " dergisi, s a y ı 98, s. 44-58, A n k a r a 1970). der K. K. Hofbibliothek in Wien", St. Petersburg 1890.
202 A. DÎLÂÇAR K U T A D G U B l L İ G İNCELEMESİ 203

R A D L O F F , Wilhelm: "Das Kutadku Bilik des Jusuf Chasshadschib aus Bäla- T Ü R K D İ L K U R U M U : "Kutadgu Bilig. Kahire nüshası. T ı p k ı b a s ı m " , 392
sagun, Theil I. Der Text in Transcription", St. Petersburg 1891. s., istanbul 1943.

R A D L O F F , Wilhelm: "Zum Kutadku Bilik" ("Zeitschrift der Deutschen Mor­ T Ü R K D İ L K U R U M U : '•'•Kutadgu Bilig. Fergana nüshası. T ı p k ı b a s ı m , 445 s.,
genländischen Gesellschaft" dergisi, cilt L H , s. 152 ve 289, Leipzig 1898). istanbul 1943.
R A D L O F F , Wilhelm: "Uber eine in Kairo aufgefundene zweite Handschrift des " T Ü R K K Ü L T Ü R Ü " dergisi: "Kutadgu Bilig Sayısı", y d I X , s a y ı 98, Ankara
Kutadgu Bilik" ( " î z v e s t i y a Akademii Nauk", e û t I X , s a y ı 4, s. 309-319, St. Peters­ 1970; yazarlar: Ahmet Temir, R e ş i t Rahmeti Arat, M . Ş a k i r Ü l k ü t a ş ı r , Saadet Ça­
burg 1898). ğ a t a y , A b d ü l k a d i r İ n a n , A l i F . K a r a m a n h o ğ l u , E m e l E s i n , Tuncer G ü l e n s o y , Nade
R A D L O F F , Wilhelm: "Das Kutadku Bilik des Jusuf Chasshadschib aus Bäla- Binak.
sagun, Theil II, Text und Übersetzung nach den Handschriften von Wien und Kairo",
' VALİDİ (Togan), Ahmet Z e k i : "Vostoçnıye rukopisi v Ferganskoy ob'lasti"
St. Petersburg 1900-1910. "Zapiski Vostoçnago Otdeleniya Russkago Arheologiçeskago O b ş ç e s t v a " dergisi,
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "Sredneaziatskiya nadpisi na glinyannom kuv- cilt X X I I , s. 312-313, St. Petersburg 1914.
sine iz Sarayçıka" ("Zapiski V o s t o ç n a g o O t d e l ë n i y a Russkago Arheologiçeskago Ob-
V A L İ T O V A , A . A . : "iv voprosu o klassovoy prirode Karahanidskogo gosudarst-
şçestva", cilt X X I , s. 038-047, St. Petersburg 1912).
va" ("Trudı Kirgisskogo f ü i a l e Akademii Nauk S S S R " , cilt 1/1, s. 127-136, Frunze
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "Dopolnenie k predloj. Radlovem i Tomsonem 1943).
perevodam odnogo stiha Kutadgu Bilig" ("Dokladi Akademii Nauk", 1928 yılı, s. 23*¬
V A L İ T O V A , A . A . : "K voprosu o fol'klornıh motivah v poeme Kutadgu Bilig"
25, Moskova).
("Sovetskoe Vostokovedenie" dergisi, cilt X V , s. 89-102, Moskova 1958).
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "İz popravok k izdaniyu i perevoda Kutadgu Bi­
V A M B E R Y , Hermann: "Uigurische Sprachmonumente und das Kudatku Bilik",
lig" ("Dokladi Akademii N a u k " 1942 y d i , s. 148-151, Moskova).
Innsbruck 1870.
S C H O T T , Wilhelm: "H. Vambéry: Uigurische Sprachmonumente und das Ku-
datku Bilik" ("Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft" dergisi,
cilt X X V , s. 288-294, Leipzig 1871).

S O V Y E T B İ L İ M L E R A K A D E M İ S İ : "Drevnetyurkskiy Slovar'", Leningrad


1969.

SPULER, Bertold: "Geschichte Mittelasiens" ("Geschichte Asiens" adlı kol-


lektif y a p ı t t a , s. 309-360, M ü n c h e n 1950).

T E N İ Ş E V , E t h e m R . : "Kutadgu Bilig va Oltın Erik" ("Uzbek T i l i v a Adabieti"


dergisi, s a y ı 1970/6, s. 29-36, T a ş k e n t ) .

THOMSEN, Vilhelm: önce U l u s l a r a r a s ı Doğu Bilginlerinin 1897'de Paris'te


toplanan X I . Kongresinde bilimsel bildiri olarak o k u n m u ş , sonra: "Sur le système des
consonnes dans la langue ouigoure" başlığıyle "Keleti Szemle" dergisinde basılmış­
tır, cilt I I , s. 241-151, Budapest 1901. D a n c a s ı : "Samlede Afhandlinger", cilt I I I ,
s. 269-292, Kopenhag 1922.

T H Ü R Y , Jözsef: "Török nyelvemlékek a XIV szâzad vêgêig" (Macar B ü i m l e r


Akademisi, s. 12-13, Budapest 1903); T ü r k ç e y e Ragıp H u l u s i (Ozdem) çevirisi:
"On d ö r d ü n c ü asır sonlarına kadar T ü r k dili y a d i g â r l a r ı " ("Millî T e t e b b ü l e r Mecmua­
sı", sayı 2, s. 81-133, "Kutadgu Bilig" b ö l ü m ü : s. 89-91, istanbul 1915).

T Ü R K D İ L K U R U M U : "Kutadgu Bilig. V i y a n a nüshası. T ı p k ı b a s ı m " , 190


s., istanbul 1942.
K A R A H A N L I DEVLETİNİN
KRONOLOJİSİ
(840-1212)
1006 : K a r a h a n l ı İlig Nasır H a n ' ı n N i ş a p u r ' u , T u s ' u ve Belh'i alması.

1007 - 1008 : Y e n i bir K a r a h a n l ı a k ı n ı n ı n yapılması.

1011 - 1012 : İ l i g N a s ı r H a n ile K a ş g a r l ı T u g a n H a n ' ı n barışmaları.

1014 : K a ş g a r ' d a Y a k u p K a d i r Han'ın saltanata başlaması.

1016 : Karahanlılarda iç s a v a ş ; H a r e z m l i l e r i n a r a c ı l ı k yapması.

1018 sıraları : Balasagun'lu Y u s u f ' u n doğumu.

1019 : S ü l e y m a n A r s l a n H a n ' l a Y a k u p K a d i r H a n ' ı n Gazneliler y u r d u n a a k ı ­


nı.

840 : K ı r g ı z T ü r k l e r i n i n Uygur T ü r k devletini y ı k m a s ı üzerine, K a r l u k l a - 1026 : Yusuf K a d i r H a n ' ı n Balsagun'u alıp K a ş g a r ' d a k i merkezine b a ğ l a ­
ması.
nn Karahanlı kolundan K ü l Bilge k a ğ a n ı n önderliğiyle Sûyab'da
(Balasagun) K a r a h a n l ı devletinin k u r u l m a s ı . 1031 : G a z n e l i Mesut'un Kaşgar'a elçi göndermesi.

870 : B ü y ü k T ü r k filozofu F a r a b f n i n , F a r a b b ö l g e s i n d e k i W a s i c b u c a ğ ı n ­ 1032 : Yusuf Kadir Han'ın ölümü.


da doğumu.
1037 : Büyük T ü r k filozofu İbni Sina'nın ölümü.
875 : Buhara'nın, İran'daki Samanlıoğullarına geçmesi.
1039 : Nasır Han'ın oğlu İ b r a h i m Böri-Tigin'in, M a v e r a ü n n e h i r ' i egemenli­
893 : Oğulcak kağanın Kaşgar'ı Karahanlı devletinin b a ş k e n t i yapması. ği a l t ı n a alması.
942 : S û y a b ' m yine Karahanlılara geçmesi.
1047 : Karahanlı devletinin üçe bölünmesi: Doğuda (Kaşgar) Süleyman
950 : B ü y ü k T ü r k filozofu F a r a b f n i n ölümü. Arslan H a n ; ortada (Fergana) Mahmut B u ğ r a Han; batıda (önce

955 : K a r a h a n l ı A b d ü l k e r i m S a t u k B u ğ r a H a n ' ı n ö l ü m ü ve A r t i ş ' t e g ö m ü l ­ Ö z k e n d , sonra S e m e r k a n d ) T u ğ r u l ile H a r u n Hanlar.

mesi. 1056 : S ü l e y m a n Arslan H a n ' ı n - ö l ü m ü ve oğlu H a s a n B u ğ r a H a n ' ı n tahta


960 : Cedisuv'daki (Yedisu) Türklerin İslâmlığı kabul etmesi. oturması.

960 : Harun Musa B u ğ r a Han'ın Balasagun'u b a ş k e n t y a p m a s ı . 1058 - 1111 : H o r a s a n l ı b ü y ü k filozof ve i l â h i y a t ç ı Gazzalî.

960 - 970 : İslâmlaşmanın, A b d ü l k e r i m Satuk B u ğ r a Han'ın oğlu Baytaş 1058 : Kaşgarlı Mecdeddin M e h m e d ' i n , İ b r a h i m Han'a, şimdi yitik olan
Musa H a n z a m a n ı n d a tamamlanması. " T a r i h - i T ü r k i s t a n ve H ı t a y " adlı yapıtını sunması.

975 : Şafiî bilgini E b u b e k i r e l - K a f f a l ü ' ş - Ş â ş î ' n i n Şâş'ta (Taşkent) ölmesi. 1068 : B u h a r a ve Semerkand H a m İ b r a h i m Böri-Tigin'in ölümü.

980 : B ü y ü k T ü r k filozofu İ b n i S i n a ' n ı n , B u h a r a ' n ı n E f ş e n e k ö y ü n d e do­ 1069 : B a l a s a g u n ' l u Y u s u f ' u n , Kutadgu Bilig'i bitirip Hasan Buğra Han'a
ğumu. sunması.
992 : Harun Buğra Han'ın, Buhara'yı Samanlıoğlu N u h ' u n elinden geri 1072 - 1074 : K a ş g a r ' l ı M a h m u t ' u n Kitab-ü Divan-ı Lûgati't-Türk'ü yazıp,
alması. B a ğ d a t ' t a A b b a s î halifesi E b ü l K a s ı m A b d u l l a h ' a s u n m a s ı .
993 : Harun Buğra Han'ın ölümü.
1074 : Mahmut Buğra Han'ın ölümü.
996 : Şaş'ın (Çaç, T a ş k e n t ) , S a m a n l ı o ğ u l l a r ı ' n d a n Karahanlılara geçmesi.
1074 : Özkend hakanı Tuğrul Han'ın ölümü.
996 : K a r a h a n l ı îlig Nasır Han'la Gazneli Sevük-Tigin'in M a v e r a ü n n e h i r ' e
girerek b i r a n t l a ş m a y a p m a l a r ı : S ı r - D e r y a b ö l g e s i K a r a h a n l ı l a r a , Amu 1083 : Tarih-i Kaşgarî yazarı E b ü l - F u t u h el-Asma'î'nin ölümü.

- Derya bölgesi Gaznelilere. 1095 - 1097 sıraları : Mehmet Semerkandî'nin "Agrâzu's-siyase fi ilmi'r-
999 : Karahanlı îlig Nasır Han'ın B u h a r a ' y ı alıp, Samanlıoğulları salta­ r i y a s e " a d l ı y a p ı t ı y a z ı p K a ş g a r ' l ı Mesut H a n ' a sunması.
n a t ı n a son vermesi.
1001 : G a z n e l i M a h m u t ' u n K a r a h a n l ı Î l i g N a s ı r H a n ' ı n k ı z ı ile e v l e n m e s i .
1102 : Karahanlı Arslan Han'ın Semerkand'ı Selçuklulara Lırakmak zorun­
da kalması.
1103 : Karahanlılarm büyük başbuğu Hasan Buğra Han'ın ölümü; yerine
oğlu Ahmet Harun Han'ın geçmesi.
1103 : Özkend hakanı Harun Han'ın ölümü.
1105 : Ahmet Han'ın Mahmut bin Abdülcelilü'l-Kaşgarî'yi halife Müstaz-
hir'e elçi olarak göndermesi.
1128 - 1133 : Ahmet Han'ın, Moğol asıllı Kara-Hıtay'larla (Çince: K/itan)
Doğu Türkistan'da çarpışması.
1130 : Kaşgar'la Balasagun'un Kara-Hıtay'lara geçerek Doğu Karahanlı
devletinin çökmesi.
1137 : Batı Karahanlılardan Mahmut Han'ın Hocert'te Kara-Hıtay'lara ye­
nilmesi.
1166 : Doğuda tasavvufu ve tekke edebiyatını kuran Ahmet Yesevî'nin
ölümü.
1182 : Orta Karahanlı devletinin (Fergana) son hakanı Mehmet Han'ın
ölümü.
1209 : Semerkand'm Harezmşahlara geçmesi.
1211 : Doğu Karahanlı devletinin son hakanı I I I . Mehmet Han'ın ölümü.
1212 : Batı Karahanlı devletinin son hakanı Osman Han'ın ölümü.
1212 : Karahanlı devletinin, Müslüman olmayan, Moğol asıllı Kara-Hıtay'-
lar (Çince: K'itan) tarafından tamamıyle yıkılması.

*9îır m a / a r j
K A R A H A N L I L A R D E V L E T İ

You might also like