Professional Documents
Culture Documents
T Ü R K D İ L K U R U M U Y A Y I N L A R I N D A N 340
KUTADGU BİLİG
İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
2. Baskı
T Ü R K T A R İ H K U R U M U B A S I M E V İ - A N K A R A
19 8 8
İ Ç İ N D E K İ L E R
İÇİNDEKİLER 5
ÖNSÖZ 7
AÇIKLAMA 9
I. " K U T A D G U B İ L İ C İ N A L T K A T M A N I ve B A L A S A G U N L U Y U S U F
1 . El yazmaları 38
2 . "Kutadgu Bilig" yazmalarıyle ilgili kişiler 40
3 . Yazmaların okunması 41
4 . Uygur alfabesi ve bu alfabe ile "Kutadgu Bilig" 47
5 . Karahanlı Türkçesi kılavuzu 50
3 . Ana konu:
I . b ö l ü m : X I I . - X X I I I . baplar 92
I I . b ö l ü m : X X I V . - X X X V I I I . baplar 107
III. b ö l ü m : X X X I X . - LXVII. baplar 115
Ö N S Ö Z
I V . b ö l ü m : LXVIII. - L X X X V . baplar 1 2 c
VI. S O N U Ç
yılı, 1972'de, ki aynı zamanda T D K ' n ı n kuruluşunun 40. yılı olacaktır. Bir üçüncü
mutluluğa da işaret etmem gerekiyor. T ü r k yazınının bu ilk anıtlarının üçü de Ata
"Kutadgu Bilig"de faydacılık, olumculuk yararcılık; "dmnitas"ın yanıbaşında türk'ün işaretiyle T ü r k Dil Kurumunun çalışma programına alınmış ve yayımları
"humanitas" r
birer birer gerçekleştirilmiştir. Bu arada bu dev yazı anıtlarını işleyip bugünkü
BİBLİYOGRAFYA 1
dilimize çeviren ve şimdi aramızdan ayrılmış bulunan üç emektar arkadaşımızı da
burada rahmetle anmak gerekir: Aynı sıra İle Hüseyin N a m ı k O r k u n (1901-1956),
Metin dışı: 1 . Karahanlı devletinin kronolojisi
Reşit Rahmeti Arat (1900-1964), ve A h m e t Besim Atalay (1882-1965).
2. Karahanlılar devletinin haritası
3 n i s a n 1969 g ü n ü , k u t l a m a t o p l a n t ı s ı n d a k i k o n u ş m a m ı n önsözü:
Şu anda, en geniş anlamıyle T ü r k yazınının ilk Müslüman verimi ve T ü r k dil
ve lehçelerinin dünya çapındaki ilk başyapıtı olan Kutadgu Bilig'in yazılışının 900.
yıldönümünü kutlamak ve bu yapıtı, önünde hiçbir Türkçe örnek bulunmadan, bir
A. D Î L Â Ç A R
8
çırpıda meydana getiren Balasagun'lu Yusuf Has Hacib'in yüce adını rahmetle ana
rak onun önünde sevgi ve övgü ile yükünmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz.
G e r e k Kutadgu Bı/ig'in gerek Balasagun'lu Yusuf'un yalnız duygusal olarak değil,
bilimsel gerçeklere göre de ulu ve yüce olduklarının tanıt ve kanıtlarını, bilgim ve
gücüm yettiği kadar önünüze sermeğe çalışacağım. Bu şerefli ve törensel görevi bana
emanet ettiklerinden dolayı kurumumuzun Y ü r ü t m e Kuruluna ve Genel Yazmanı
mız sayın Ömer Asım Aksoy'a teşekkürlerimi bir gönül borcu olarak burada bildir AÇIKLAMA
mek isterim.
B u k i t a b ı , başlıca, öğrencilerle geniş halk k a t m a n l a r ı için y a z d ı m . Kutadgu
Bilig'i açık bir dille, olduğu gibi t a n ı t m a k t a n b a ş k a bir ç a b a m yoktur. T u t u m ve
a n l a t ı m ı m ı b u amaca uygun k ı l a r a k güç anlaşılır bilimsel çözümlemelere dalmaktan
kaçındım.
" T ü r k D i l i " dergimizin 1969 y ı l ı nisan s a y ı s ı n d a çıkan "Kutadgu Bilig'in 900.
Y ı l d ö n ü m ü (1069-1969) ve Balasagunlu Y u s u f " başlıklı y a z ı m ı , 3 nisan 1969 g ü n ü
T ü r k D i l K u r u m u salonunda d ü z e n l e n e n kutlama t o p l a n t ı s ı n d a k i k o n u ş m a m ı ve
a y m y ı l ı n 21 a r a l ı k g ü n ü Ankara'da " M â n e v i C i h a z l a n m â Cemiyeti" nde a y n ı a m a ç l a
v e r d i ğ i m k o n f e r a n s ı birbiriyle k a t ı ş t ı r a r a k , b u n l a r ı ayni tutuma göre g e n i ş l e t t i m ve
Kutadgu Bilig metninden ç o k s a y ı d a ilginç beyitler (atasözleri, "Bahar Şiiri",
t ü r l ü konularda özdeyişler, lirik p a r ç a l a r v.b.) seçtim, çevirilerini de ekledim. H e r
ç e v i r i n i n a y r ı n t ı l ı sözlüğünü de vermeyi f a y d a l ı bir y ö n t e m bildim.
B a ş l ı c a a m a c ı m , T ü r k y a z ı n ı n ı n b u i l k b a ş y a p ı t ı n ı ve onun b ü y ü k y a z a r ı olan
Balsagunlu Y u s u f ' u , 900. y ı l d ö n ü m l e r i d o l a y ı s ı y l e o k u r l a r ı m ı z a t a n ı t m a k , sevdirmek
ve y a p ı t l a y a z a r ı n ı n b ü y ü k l ü k l e r i n i g ö s t e r m e k t i r .
Kutadgu BiZig'in bizdeki i l k ç e v r i y a z ı s ı n ı ve çevirisini rahmetli Prof. R .
R a h m e t i A r a t 1947 ve 1959 y ı l l a r m d a verdi. B u ç e v r i y a z ı , y a p ı t ı n elde bulunan ü ç
el y a z m a s ı n ı , d e n e ş t i r m e k yoluyle s a p t a n m ı ş t ı r . Gereksiz karışıklık yaratmamak
için, b u ç e v r i y a z ı y ı b ü y ü k bir değişiklik yapmadan, aşağı y u k a r ı olduğu gibi burada
k u l l a n m a y ı uygun buldum.* O k u n u ş f a r k l a r ı n ı , metin çevirilerinin sonuna ekledi-
d i ğ i m s ö z l ü k l e r d e gösterdim, e ~ i , o ~ u , ö/~u, d a l g a l a n m a l a r ı gibi: Örneğin,
* Çevriyazıda pratik amaçla yaptığım ufak değişiklikler, daha doğrusu yalınlaştırmalar, şunlar
dır:
1. Y a z ı ile gösterilmemiş sesleri işaretleyen a, e, ı, i , o, ö, u, ü gibi altları noktalı harfleri kul
lanmamam; e'(== kapalı e) karfine yer vermemem; y a b a n c ı sözcüklerde â, i , ö, ü gibi uzun vokalleri
a y ı r t etmemem. ' • . ' ' < '
2. ng ( = tfl^'fj ) "digraf'ını hep gerçek ses değeriyle y harfi ile göstermem.
3. Üstleri işaretli ğ (— kaim g) ve ğ ( = sızıcı g, y ) harflerini kullanmamam, ince g'yi (— S" ) 4°
bu araya katmam; k a l ı n k ( = . Jj ^ ile ince k'yi ( = Ç ) de hep k harf i ile karşılamam.
4. d h / z / S ( = i ) , w/v/B(= J ) , k / q ( = J ) , ş ( = ^ ) , d / z ( = J,), 0 t ( = i ). ? (=
Ji )» S (— th, 0^ ¿ 1 ) , * ( = . * . ) , ' ( = ^ ) gibi harflere yer vermemem.
Buna karşılık y a b a n c ı asıllı sözcüklerde geçen j ( — j ) l i ( ~ ^ ) v e h ( = ^ ) ses değerlerini
göstermeyi doğru buldum. B u sesbilgisi incelikleri, y a z ı m ı n " K a r a h a n l ı Türkçesi K ı l a v u z u " bölümünde
gösterilmiştir. •
10 A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B t L l G İNCELEMESİ 11
yelr^/yil ( = yel), etmekr^itmek (— d ü z e n l e m e k ) , termekr-^tirmek ( = dermek), odu- Birinci b ö l ü m d e K a r a h a n l ı devletinin coğrafyası, tarihi ve k ü l t ü r ü , Balasa-
makr^udumak ( = uyumak), todu^tudı ( = b ü t ü n ) , örün,—'ürün ( = ak), küvezr^ gunlu Yusufun kişiliği, k a y n a k l a r ı ve eski T ü r k l e r l e olan ilişkisi ele alınmıştır.
kövez ( = kurumlu, kibirli), yeg~yek ( = ş e y t a n ) gibi.
İkinci b ö l ü m d e Kutadgu Bilig'in el y a z m a l a r ı , ilk okuma denemeleri* ve U y
Metin çevirisinde, bunu a m a c ı m a uygun k ı l m a k z o r u n l u ğ u ile k a r ş ı l a ş t ı m . Prof. gur y a z ı s ı üzerine bilgi verildikten sonra, ilk T ü r k ç e deneme olarak, K a r a h a n l ı T ü r k -
Rahmeti her halde "edebî zevk" s a ğ l a m a k a m a c ı y l e , çevirisini bize "sözlüksel"den çesinin bir gramer özeti y a p ı l m ı ş t ı r . B u geniş özet, y a p ı t t a yer alan sözcük açıklama
(lûgavî) daha çok "anlamsal" (mealen) olarak v e r m i ş t i r . Elinizde bulunan bu y a p ı t t a larını destekleyip tamamlamak ve o k u r l a r ı n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i gereği gibi anla
ise öğretici bir a m a ç g ü d ü l d ü ğ ü için, ç e v i r i d e sözcüklerin t a m karşılığını vermeyi m a s ı n a y a r d ı m etmek a m a c ı y l e k o n m u ş t u r .
"edebî zevk"ten y e ğ s a y d ı m . Örneğin, 4967. beyttekiyarudı bu dünya iri hem kuzı sö
Ü ç ü n c ü b ö l ü m Kutadgu Bilig'in t a m çözümlenmesini ele almıştır. B a ş t a t ü r
z ü n ü s a y ı n profesör T ü r k i y e T ü r k ç e s i n e " d ü n y a n ı n her t a r a f ı ışıklara b o ğ u l d u "
lü konularla ilgili bulunan ve X I . bapa kadar s ü r e n öğretici p a r ç a l a r , özdeyişler
diye çevirmiş, benim ç e v i r i m d e ise "ışıdı d ü n y a , güneş gören y e r i de g ö r m e y e n i de"
seçilerek dilimize çevrilmiştir. Kutadgu Bilig'va. ana bölümü tartışmalı diyalog
denmiş, alttaki s ö z l ü k t e de "yarumak — ışımak, ir = g ü n e y , güneşli yer, kuz =
biçiminde olduğu için, h i k â y e n i n 3. ve 4. b ö l ü m l e r i n i sahne y a z ı s ı k a l ı b ı n a d ö k m e k
kuzey, güneş g ö r m e y e n yer" açıklaması y a p ı l m ı ş t ı r . B a ş k a bir yerde (552. beyt),
faydalı görülmüştür.
saya tegse beglik ulugluk oka, kiçiglik anuk tut örün bolguka s ö z ü n ü Prof. R a h m e t i
lehçemize şöyle ç e v i r m i ş : "sana beylik ve b ü y ü k l ü k erişirse, b u devlet i ç i n d e saç ve D ö r d ü n c ü b ö l ü m , Kutadgu Bilig'i d ü n y a e d e b i y a t ı çerçevesi içerisinde gereği
sakalının ağarması için, kendini k ü ç ü k tut ve m ü t e v a z ı ol." B e n ise ş ö y l e d e m i ş i m : gibi d e ğ e r l e n d i r m e k a m a c ı y l e a h l â k , hikmet, "pendname", ö z d e y i ş , "siyasetname",
"sana erişirse beylik, u l u l u ğ u anla; alçak g ö n ü l l ü k l e h a z ı r l a n a ğ a r m a ğ a " ; alttaki söz " d ü s t u r n a m e " , ü t o p y a l a r , devlet k u r a m ı ve felsefesi, yasa ve y ö n e t i m l e ilgili b a ş
l ü k t e de şu a ç ı k l a m a l a r ı y a p m ı ş ı m : tegmek = d e ğ m e k , e r i ş m e k , okmak /ukmak lıca y a b a n c ı y a p ı t l a r l a deneştirilmesine değinilmiştir. B u yolda bir k ı l a v u z olmak
= anlamak, kiçiklik — k ü ç ü k l ü k , alçak g ö n ü l l ü l ü k , anuk tutmak — h a z ı r l a n m a k , ü z e r e , birçok ü n l ü y a b a n c ı y a p ı t l a r ı n konusu özetlenmiş, b a ş k a l a r ı n ı n k o n u l a r ı k ı
örün /ürün -— ak, örün bolmak = a ğ a r m a k . Y i n e s a y ı n p r o f e s ö r 6531. beytteki saca açıklanmış, kimi y a p ı t l a r için de k ı s a bibliyografya bilgisi vermekle yetinilmiş-
hazânmu lüşüttüm'ü " h a z â n a m ı u ğ r a t t ı m " olarak T ü r k ç e m i z e ç e v i r m i ş , benim çevi tir.
rim ise ş ö y l e d i r : " s o n b a h a r ı m ı çiğnedim", a ç ı k l a m a m da ş ö y l e : "hazân ( F a r s ç a ) = A l t ı n c ı b ö l ü m d e Balasagunlu Y u s u f ' u n asıl a m a c ı n ı , onun, terimin klasik anla-
sonbahar, güz, k u r u m u ş , d ö k ü l m ü ş yaprak, tüşütmek = ü s t ü n e basmak, çiğnemek". m ı y l e bir h u m a n i z m a c ı o l d u ğ u n u b e l i r t m e ğ e çalışılmıştır.
Y a p ı t t a geçen gökbilim terimlerini Prof. R a h m e t i , T ü r k ç e m i z d e ş ö y l e k a r ş ı l a m ı ş t ı r :
5676 ve 6220. beyitlerde Yıldrıkh Y ı l d ı r ı k , Adgırh da A y g ı r , 6220. beytteki Yitiken'i Kutadgu Bilig'le ilgili özlü bir bibliyografya, harita ve bir Karahanlı devleti
1. " K u t a d g u B i l i g " ve K a r a h a ı ı h l a r : H u n
Türklerinden Karahanhlara
K a r a h a n l ı l a r ı n , A s y a T ü r k l e r i n i n X I V . y ü z y ı l a kadar k u r d u k l a r ı devletler
a r a s ı n d a k i yeri, şu tablodan kolayca a n l a ş ı l a b i l i r :
840 y ı l ı n d a U y g u r - K a r l u k birliğinin ç ö k m e s i ü z e r i n e i s l â m d a n ö n c e k i K a r a h a n
l ı l a r devletini kuran K ü l Bilge k a ğ a n d ı r . B u n u n a r d a s ı B a z i r k a ğ a n o l m u ş , bir süre
sonra t a h t ı A b d ü l k e r i m Satuk B u ğ r a K a r a h a n ' a g e ç m i ş t i r ( ö l m . 955). Satuk B u ğ r a
K a r a h a n ' d a n ç o k ö n c e , 705-715 y ı l l a r ı n d a , A r a p l a r ı n Horasan ( k u z e y d o ğ u I r a n )
valisi K u t e y b e ibn M ü s l i m , b a t ı T ü r k l e r i n i n On-Ok devletine s a l d ı r m ı ş , Mavera-
ü n n e h i r (Transoxiana)'e kadar s o k u l m u ş , sonra Araplar 75I'de T a l a ş savaşında
Çinlileri yenilgiye u ğ r a t m ı ş , 776'da İ l i ve Ç u ı r m a k l a r ı n ı n vadilerine g i r m i ş , 792'de
ve 806'da K a r a h a n l ı l a r l a ç a r p ı ş m ı ş , 960 s ı r a l a r ı n d a d a T ü r k l e r d e n ilk olarak K a r -
A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 15
14
n ü işitince gözleri p a r l a d ı , bize b a k t ı . Prof. R a g ı p H u l u s i , Kutadgu Bi/ig'de halk T u y r e , Çin. Tu-hu-la, H i n t . T u k h ü r a , Y u n . Tokharoi) ç o k daha d o ğ u d a , D o ğ u T ü r
r a m a n l a r ı a r a s ı n d a k i f a r k ı k ı s a c a şöyle a n l a t t ı m . " K a h r a m a n l a r ye K a h r a m a n
1047'deki b ö l ü n m e d e n sonra K a r a h a n h devleti c o ğ r a f y a s ı n ı n durumu şöyle
K ü l t ü " (İng. " O n Heroes, Hero-Worship, and the Heroic i n History", 1841; Reşat
i d i : Batı bölümü: M e v e r a ü n n e h i r bölgesi ve Fergana bölgesinin bir b ö l ü m ü ; A m u -
N u r i G ü n t e k i n bu y a p ı t ı Kahramanlar başlığıyle Türkçeye çevirmiştir, 1943)
d e r y a ' n ı n bir kolu olan Zerefşan ü z e r i n d e Buhara, Semerkand; A m u d e r y a ' n ı n y u
adlı k i t a b ı n d a I s k o ç y a l ı Cariyle, k a h r a m a n l a r ı n ı , k o y u n s ü r ü l e r i n e benzettiği, hal
k a r ı kesiminde T i r m i d h ; S ı r d e r y a ' n m orta kesiminde F a r a b (sonraki a d ı : O t r â r ) ;
kı g ü t m e k üzere g ö k t e n i n d i r i l m i ş birer aristokrat k a h r a m a n olarak şekillendirmiş
a y n ı ı r m a ğ ı n y u k a r ı kesiminde A n d i c a n , Oş, bunun d o ğ u s u n d a da Ö z k e n d y a da
tir. A m e r i k a l ı E m e r s o n ise Temsilci İnsanlar ( î h g . "Representative Men", 1850)
Uzgand. Devlet merkezi, önce Ö z k e n d , sonra Semerkand oldu; ikinci y a n i y a r d ı m
adlı k i t a b ı n d a k a h r a m a n l a r ı , bunalım g ü n l e r i n d e ulusun b ü t ü n gücünü bir odak
cı h a k a n da Buhara'da otururdu. Doğu bölümü: K u z e y d e Çu ile S ı r d e r y a ı r m a k l a r ı
gibi kendi ö z ü n d e toplayan ve b u güçle ş a h a k a l k a n , ulusun b a ğ r ı n d a n d o ğ m u ş
a r a s ı n d a k i Ş â ş y a d a Çâç (sonraki a d ı : T a ş k e n t ) , bunun d o ğ u s u n d a Talaş y a da T a
demokrat bir kahraman olarak t a n ı t m ı ş t ı r . Gerek S a m i h R i f a t B e y i n , gerek Prof.
raz, kuzeyinde de Isficab; Y e d i s u bölgesi, Fergana bölgesinin b ü y ü k bir b ö l ü m ü ,
R a g ı p Hulusi'nin a n l a t t ı k l a r ı K a r a h a n b u tipte bir k a h r a m a n olsa gerek" dedim.
K a r a - K ö l ' e ( K a r a g ö l ) d ö k ü l e n K a ş g a r suyu ü z e r i n d e Ordukend y a da K a ş g a r , bu
A t a t ü r k ' ü n gözleri yine p a r l a d ı , g e r ç e k t e kendisi de b u tipte ve anlamda bir K a f a -
n u n g ü n e y i n d e Y a r k e n d (ikisi de T a r ı m ı r m a ğ ı n ı n y u k a r ı kesiminde); Issık- K ö l ' ü n
handı.
(Isıkgöl) b a t ı s ı n d a n ç ı k a n Ç u ı r m a ğ ı ü z e r i n d e K u z - O r d u y a da K a r a - O r d u , bunun
y a k ı n ı n d a da Balasagun ( S û y â b ) ; I ş ı k - K ö l ' ü n k u z e y d o ğ u s u n d a , Balkaş gölüne
3. K a r a h a n l ı devletinin coğrafyası
d ö k ü l e n İli ı r m a ğ ı ü z e r i n d e A l m a l ı k ; K a ş g a r ile A l m a l ı k a r a s ı n d a , d o ğ u s ı n ı r ı n d a
Karahanh devletinin (932-1212) X - X I I I . yüzyıllarda egemenliği altında A k s u ; k u z e y d o ğ u d a Cungarya b o z k ı r l a r ı , A l a - K ö l ( A l a g ö l ) , I r t ı ş ı r m a ğ ı ; g ü n e y d o ğ u
bulunan topraklarda b u g ü n , R u s l a r d a n ve Ç i n l i l e r d e n b a ş k a , Karakalpak-, T ü r k da T a k l a Makan çölü ve s ı n ı r a y a k ı n Hotan şehri; g ü n e y sınıra y a k m , H i n d u k u ş
men, Özbek, K a z a k , K ı r g ı z ve Y e n i U y g u r ( T ü r k î y a da D o ğ u T ü r k l e r i denilen D o ile K a r a k o r u m d a ğ l a r ı a r a s ı n d a , Gilgit. B u b ö l ü m ü n merkezi Balasagun şehri i d i ,
ğu T ü r k i s t a n h l a r ) T ü r k l e r i , g ü n e y i n bir b ö l ü m ü n d e de İ r a n asıllı Tacikler y a ş a ikinci y a n i y a r d ı m c ı hakan da K a ş g a r ' d a kimi zaman d a T a l a s ' t a otururdu. Ku
maktadır. Eskiden doğuda, Karahanhlardan önce, Uygur Türklerinin yerleştikleri tadgu Bilig yazddığı yıllarda başkent Kaşgar'dı.
K u ç a , K a r a ş a h r , T u r f a n , K a r a - H o ç o , H o ç o , B e ş b a l ı k v.b. b u g ü n Çin devletinin
m a l ı olmuş, a d l a r ı bile d e ğ i ş m i ş t i r : K a r a ş a h r yerine Y e n ç ' i gibi. B u n l a r ı n da doğu B a t ı d a , K a r a h a n h devletinin d ı ş ı n d a olarak, A m u d e r y a üzerinde Gürgene,
sunda bulunan eski K ö k - T ü r k a l a n ı n d a , O r h o n ı r m a ğ ı k ı y ı l a r ı n d a k i Ordu-Balık bunun g ü n e y i n d e H i v e (Harezm), daha g ü n e y d e k i K a r a k u m bölgesinde Merv, gü
(Karakorum), K a r a - B a l g a s ü n , b u g ü n M o ğ o l i s t a n ' ı n k u z e y b ö l ü m l e r i n d e n d i r . T ü r k n e y b a t ı d a da B e l h şehirleri v a r d ı . O r t a ç a ğ ı n ü n l ü ipek yolu K a r a h a n l ı l a r y u r d u n u n
lerin kutsal Ö t ü k e n o r m a n ı ve d a ğ l a r ı ise, U b s a N o r ' u n (Moğol, nor = göl) kuzeyin g ü n e y kesimlerinden geçerdi ( K a ş g a r , Y a r k e n d v.b.).
de, Sovyetler B i r l i ğ i n d e k i T u v a T ü r k l e r i Ö z e r k Cumhuriyeti ile M o ğ o l i s t a n sını
rındadır. B u g ü n b u yerlerden A r a l gölü, G ü r g e n e (şimdi Urgenc) ve H i v e , K a r a k a l p a -
kistan'da; B u h a r a , Semerkand, Ş â ş ( T a ş k e n t ) , Fergana, Ö z b e k i s t a n ' d a ; Merv,
E s k i T ü r k devletlerinin t o p r a k l a r ı n ı d o ğ u d a n g ü n e y b a t ı y a d o ğ r u şöyle izleye
Türkmenistan'da; Otrâr (Fârâb), Türkmenistan-Özbekistan sınırında; Talaş ve
biliriz: K u z e y d o ğ u d a K ö k - T ü r k , b u n u n g ü n e y b a t ı s m d a U y g u r , b u n u n da b a t ı s ı n d a
Balasagun (Sûyâb) Kırgızistan'da; Kokand, Özbekistan-Tacikistan sınırında;
A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
18
20 A. D l L Â Ç A R
tir. 1130'da Balasagun, M ü s l ü m a n olmayan ve Moğol asıllı K a r a - H ı t a y ' l a r ı n eline
rinde ç sesi b u l u n m a d ı ğ ı için, Araplar bunu Şâş'a ç e v i r m i ş l e r d i . Çinliler de kendi geçmiş, Moğol a k ı n ı z a m a n ı n d a bu şehrin a d ı k a y b o l m u ş t u r ; son anı, 1210'da H a -
ç e v r i y a z ı l a r ı y l e bu adı Çö-çi, Çö-şi y a da sadece Ş i ş e k l i n d e k a y d e t m i ş l e r d i r . F a k a t rezmşahlar çağındadır.
ba«ı Y u s u f ' u do&ru yolda y e t i ş t i r m e ğ e çalıştılar. Çalışkan olduğu kadar a n l a y ı ş l ı Tiler men senindin duam bu sözün; tirig tutgıl ança yaşım kıl uzun.
da olan o ğ u l l a n , her şeye merak edip kısa bir süre i ç i n d e ansiklopedik bilgi t o p l a d ı : Dilerim ben senden, duam bu s ö z d ü r ; diri tut biraz, y a ş ı m ı k ı l uzun.
Ana dilinden, A r a p ç a d a n , Farsçadar. ve memleketinde h â l â k o n u ş u l m a k t a olan Orta
Senindin kolap küç bu söz başladım; tükel kılguka küç sen ök bir İdimi
iran dillerinden S o ğ d a k ç a d a n b a ş k a , geniş dil ve y a z ı bilgisi de elde etti, F i r d e v s f -
Senden isteyerek g ü ç , b u söze b a ş l a d ı m ; tamamlamak için güç sen akd
nin Şa/mrame'sini, Farabînin ve î b n i S i n a ' n ı n A r a p ç a felsefe k i t a p l a r ı m okudu,
ver T a n r ı m !
ofsa" elere merak etti, aruza, belagat s a n a t ı n a , k e l â m a , İ s l â m bilgilerine, T ü r k ata-
Kadııj teg bodum erdi, ok teg koni tuz; ya teg eğri boldı, eğildim tor/ittim.
Mizleriue. folkloruna, devlet ö r g ü t ü n e , felsefeye, B u d d h a c ı l ı ğ a , a h l â k a , toplumbili
K a y ı n (ağacı) gibi idi boyun, ok gibi d o ğ r u d ü z ; y a y gibi eğri
mi», m a t e m a t i ğ e , astronomiye, h e k i m l i ğ e , d ü ş yorumu s a n a t ı n a d a l d ı , a y r ı c a okçu
oldu, e ğ i l d i m b ü k ü l d ü m .
luk, avcılık, k u ş ç u l u k gibi T ü r k sporlarını da ö ğ r e n d i , s a t r a n ç ve çevgen ( İ n g . polo)
ovuıılarına da y a b a n c ı k a l m a d ı . B u gerçekleri Kutadgu Bilig'i okurken öğreni
SÖZLÜK
yoruz. G ö r ü ş ü , d ü ş ü n ü ş ü , usa v u r m a s ı çok keskin olan Y u s u f ' u n ö ğ r e n i m a y r ı n t ı
yandru almak = geri almak merjgü = bengi, ebedî
larını yalandan bilmiyorsak da, felsefe, a h l â k ve toplumbilim a l a n ı n d a aşağı y u k a r ı
negü kılgay = ne yapacağım tutçı — daimî
çağdaşı olan i k i T ü r k filozofunu a n l a y ı ş l a o k u d u ğ u n u , o n l a r ı n ö ğ r e t i l e r i n i benimse
tegürmek — değdirmek tirig = diri
diğini biliyoruz. Bunlardan biri, F a r a b î (870?-950), ikincisi de B u h a r a ' n m Efşene elig = 1. elli, 2. el törütmek = türetmek, yaratmak
k ö y ü n d e d o ğ m u ş olan İ b n i Sina (980-1037) idi. Y u s u f ' u n d o ğ u m u n d a n 50-60 y ı l erki = belki, sanki sansız = sayısız
önce Farabî bu d ü n y a d a n g ö ç m ü ş t ü , fakat İ b n i Sina h â l â y a ş a m a k t a olup Yusuf- nelük = niçin tilemek = dilemek
urı doğduğu zaman, y a n i 1018 yılı s ı r a l a r ı n d a Hazer denizinin g ü n e y d o ğ u köşesinde, t ü n n e k = dürmek, bağlamak senindin — senden
emdi = imdi, şimdi tutgıl = tut (emir kipi)
İran'ın Gürcan şehrinde bulunuyordu. Balasagun'lu Y u s u f d o ğ r u d a n d o ğ r u y a İ b n i
marja = bana ança = biraz
Sina'nın çömezi olup olmadığı bilinmiyorsak da, gerek onun gerek F a r a b î ' n i n y a z ı
tatığ = tat, zevk kolmak = dilemek, istemek
larını o k u m u ş ve onların görüşlerini b e n i m s e m i ş o l m a s ı n d a ş ü p h e yoktur. Başka barça = her k ü ç = güç
öğretmenlerin y a r d ı m ı ile kendini y e t i ş t i r d i k t e n sonra, Kutadgu Bilig'i yazdığı agu = ağı, zehir tükel = tamam
sıralarda, 1068-1069'da, kendini vaktinden önce y a ş l a n m ı ş , h a s t a m i z a ç bir kişi ola kişen = bağ, köstek tükel kılmak = tamamlamak
rak buluyoruz. K i t a b ı n d a v e r d i ğ i ö ğ ü t l e r d e sık sık "az yemek" ten söz a ç t ı ğ ı n a ve külünmek = eli ayağı zayıf olmak birmek — vermek
inanmak = adım atmak ök/ög — akıl
"boğazdan hem can girer hem h a s t a l ı k " d e d i ğ i n e göre, Y u s u f ' u n mide h a s t a l ı ğ ı
adak — ayak kılguka — kılmağa
çektiği sezilebilir. Doktorlardan da y a k ı n m a k t a d ı r Yusuf. O y ı l l a r d a y a ş ı ancak 50'
tünermek = kararmak kadın ~ k a y ı n (ağacı)
yi bulmuş olduğu halde, o kendini çok y a ş l a n m ı ş d u y m a k t a d ı r . "Otuzun t o p l a d ı yarumak — parlamak teg = gibi
ğını clü geri aldı, altmış elini değdirirse ne y a p a c a ğ ı m ? " , " g e n ç l i ğ i m d e ok gibi i d i m , körügli = görür bod = boy
şimdi yay gibi o l m u ş u m " diye d ü ş ü n m e k t e ve y a k ı n m a s ı n ı ş ö y l e devam ettirmek karak = gözbebeği ya ~ yay
tedir: munsuz = dertsiz törjitmek = eğmek, eğrilmek, b ü k ü l m e k .
İdi = sahip, Tanrı
Otuz yığmışın yandru aldı elig; negü kılgay altmış tegürse elig? Balasagun'lu Y u s u f Kutadgu Bilig'i Balasagun da yazmağa başladı, 1068
Otuzun yığdığını geri aldı elli; ne y a p a c a ğ ı m a l t m ı ş d e ğ d i r i r s e elini? y ı l ı n d a memleketinden aynlarak D o ğ u K a r a h a n l ı devletinin merkezi olan K a ş g a r ' a
Negü kıldım erki elig men sana; nelük türdün emdi bu öçke maya? gitti. Orada d a bir b u ç u k y ı l ç a l ı ş t ı k t a n sonra, 1069 (Hicrî 462) y ı l ı n d a bunu ta
Ne y a p t ı m sanki elli ben sana; n i ç i n b a ğ l a d ı n ş i m d i b u ö c ü b a n a ? mamlayarak, g ü n ü n h ü k ü m d a r ı olan, S ü l e y m a n Arslan H a n ' ı n oğlu H a k a n T a v g a ç
B u ğ r a K a r a H a n E b u A l i Hasan'a ( h ü k . 1056-1103) sundu. H a k a n y a z ı y ı b e ğ e n d i ,
Tatıg erdi barça yiğitlik işim; agu kıldı emdi marja yir aşını.
ö d ü l olarak da Balasagun'lu Y u s u f a has hâcib ("mabeyinci", sonraki yazarlara göre
Zevk i d i her gençlik i ş i m ; zehir etti ş i m d i bana y e d i ğ i m aşı.
ulug has hâcib, y a n i "baş mabeyinci", F r . grand chambellan, A l m . Oberhofmar¬
Kişensiz külündi manumaz adak; tünerdi yarumaz körügli karak. schall) a d ı n ı verdi. A r a p ç a olan bu s a n ı n T ü r k ç e s i tayan « ' d u r .
K ö s t e k s i z zayıfladı, a d ı m atamaz oldu a y a k ; k a r a r d ı , parlamaz oldu gö
Balasagun'lu Yusufun, çağdaşı olan ve o y ı l l a r d a K a ş g a r ' d a y a ş a m a k t a oldu
ren göz bebeği.
ğu akla gelen Kitabü Divanı lûgatih-Türk (1072-1074) yazarı, hakan ailesinden
Ay munsuz îdim mengü tutçı tirig; ölümke törüttüy bu sansız lirig.
Mahmut'u t a n ı m ı ş o l d u ğ u n u g ö s t e r i r bir belge yoktur. Ne Kutadgu Bi/ig'de ne de
E y dertsiz T a n r ı m , ebedî, d a i m î diri; ö l ü m e t ü r e t t i n b u s a y ı s ı z dirileri. Kitabü Divanı lûgati't-Türk'te Y u s u f ' l a Mahmut'un birbirinin y a p ı t ı n ı görmüş
24 A. D Î L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 25
o l d u k l a r ı m t a n ı t l a y a n bir bilgiye r a s t l a n a m a m a k t a d ı r ; b a ş k a kitaplarda da aranan adlı y a p ı t ı n d a b ü t ü n insanlık i ç i n ö r n e k olacak ideal bir toplum d ü z e n i n i n , bir
t a n ı t ı b u l a m ı y o r u z . K a ş g a r l ı Mahmut da Balasagun'lu Y u s u f gibi ansiklopedisi bir "devlet"in esaslarını a ç ı k l a m ı ş t ı r . K u r a m d a var olan bu devlet, adalet ve erdem
bilgindi. B u tipte bir sözlük olan Kitabii Divanı lûgati't-Türk, dil, lehçe bilgisi, üzerine k u r u l m u ş olup, toplumsal, sosyalist ilkelere d a y a n m a k t a d ı r . B u ilkelerin en
edebiyat, etnografya, folklor, tarih, coğrafya, mitoloji a l a n ı n d a n toplanan bilgi ö n e m l i s i olan ö ğ r e t i m i n b a ş r o l d e b u l u n m a s ı ve her ş e y i n ö ğ r e t i m ve bilgi ile ölçül
ile doludur. Türkçeci olduğu kadar T ü r k ç ü de i d i o. K i t a b ı n ı n i l k s a t ı r l a r ı n d a şöyle mesidir. B ö y l e bir devlette bilim a d a m l a r ı n a yer v e r i l d i ğ i halde, mitolojideki taıı-
demektedir: " Y ü c e Tanrı'nın devlet güneşini T ü r k b u r ç l a r ı n d a d o ğ d u r m u ş o l d u ğ u n u r d a r ı n ve k a h r a m a n l a r ı n ve b u n l a r ı y a p ı t l a r ı n a konu yapan şairlerin yeri yoktur.
ve onların mülkleri üzerinde göklerin b ü t ü n dairlerini d ö n d ü r m ü ş bulunduğunu Homeros da mitolojik k o n u l a r ı y l e gençlere şaşırtıcı ve y a n l ı ş fikirler aşıladığı ve
gördüm. Tanrı onlara T ü r k adını verdi ve onları y e r y ü z ü n e ilbay k d d ı . Z a m a n ı m ı a h l â k l a r ı n ı b o z d u ğ u için, ideal devletin y ö n e t i m i n d e a ç ı k t a b ı r a k ı l m ı ş t ı r .
zın H a k a n l a r ı m onlardan çıkardı; d ü n y a milletlerinin idare y u l a r ı n ı o n l a r ı n ellerine
Eflatun'un Kanunlar ya da Yasama Bilgisi adlı y a p ı t ı n d a , ideal devlet, gerçeğe
verdi... Derdini dinletebilmek ve Türklerin g ö n l ü n ü almak için o n l a r ı n dilleriyle ko
daha y a k l a ş t ı r d m ı ş b u l u n m a k t a d ı r . B i r önceki y a p ı t ı n d a , y a n i Devlethe, şairlere,
n u ş m a k t a n başka yol yoktur" (Besim Atalay çevirisi, cilt I , s. 3-4). 1072'de Kitabi!
aile h a y a t ı n a ve kişisel m ü l k i y e t e yer v e r m e d i ğ i halde, E f l a t u n , bu y a p ı t ı n d a , de
Divanı lûgati't-Türk'ü y a z m a ğ a b a ş l a y a n ve onu 1074'te bitirip B a ğ d a t ' t a A b b a s î
netleme ve sansür edilme k o ş u l u y l e , şairlere de, aile h a y a t ı n a da, kişisel m ü l k i y e t e
halifesi E b u l K a s ı m Abdullah'a sunan K a ş g a r l ı Mahmut'un, Balasagunlu Yusuf
de yer vermiştir.
1068'de ICaşgar'a vardığı zaman B a ğ d a t ' t a b u l u n m u ş olabilme olasdığı akla gele
bilir. Eflatun'da a h l â k şu ilkelere bağlı olarak belirmektedir: İ y i y i aramak insanlar
da bulunan d o ğ a l bir güçtür. E r d e m , bilgidir ve bilgiden d o ğ a r . İ n s a n i y i h u y l u ola
Kutadgu Biliğ'i Türk hakanına sunduğu zaman Balasagun'lu Y u s u f sağlığı rak y a r a t d m ı ş t ı r , kusurlu d a v r a n ı ş l a r ı istemeyerek yapar. R u h bedenden daha ö¬
sarsılmış, gözü zayıflamış, i h t i y a r l ı k t a n ve d e r m a n s ı z l ı k t a n y a k m a n , 50'sini h e n ü z nemlidir. R u h u n başlıca d ö r t erdemi v a r d ı r : bilgelik, adalet, pek g ö z l ü l ü k ve ılım
geçmiş bir a d a m d ı . Ondan sonra fazla y a ş a y a m a m ı ş olsa gerek. H a k a n H a s a n B u ğ r a lılık. K ı v a n ç , k ı v a n ç olarak ne i y i ne de k ö t ü d ü r . İ n s a n , t a b i a t ı n c a , sosyal bir can
H a n 1103 ydma kadar tahtta b u l u n d u ğ u n a göre, Balasagun'lu Y u s u f onun zama l ı d ı r . B i r t o p l u l u ğ u n içine düşebileceği en ağır h a s t a l ı k , akıl karışıklığı ve her işin
n ı n d a ö l m ü ş t ü r denebilir. K a ş g a r ' d a mı, yoksa memleketi olan Balasagun'da m ı ü s t ü n d e b u l u n m a s ı gereken a m a c ı n b u l u n m a m a s ı d ı r . Ö n e m l i toplum s o r u n l a r ı , bilgi,
g ö m ü l ü olduğu belli değildir. Her i k i şehir de 1130'da, M ü s l ü m a n olmayan K a r a
yetenek ve beceriye dayanılarak elde edilmelidir. U s , i n s a n ı n en y ü k s e k doğal
- H ı t a y ' I ı l a r m eline geçmişti.
yetişidir.
F a r a b î ' n i n k a y n a k l a r ı olan Eflatun'la Aristo, gerek a h l â k gerek siyaset a l a n ı n d a B a t ı n ı n , y a n i Eflatun'la Aristo'nun b u fikir ve ilkelerini F a r a b î ele almış ve
meydana getirdikleri y a p ı t l a r ve orada açıkladıkları ana fikirler ş u n l a r d ı r : B u alan M ü s l ü m a n bir filozof olarak İ s l â m ı n g ö r ü ş l e r i y l e b a ğ d a ş t ı r m a ğ a çalışmıştır. Farabî'
da Eflatun'un i k i b a ş y a p ı t ı v a r d ı r : "Devlet" (Politeia) ile " K a n u n l a r y a d a Y a s a m a nin b u alanda meydana getirdiği b a ş l ı c a y a p ı t l a r şunlardır: Ma'ani-Ü'l-akl (Ak
B i l i m i " (Nomoi e peri nomothesias). Ü l k ü c ü l ü ğ ü n b a b a s ı olan E f l a t u n , "Devlet" l ı n a n l a m ı ) , Risale fi ârâ-i ehlVl-medinetı'l fazıla (Erdemler ü l k e s i h a k k ı n d a ri-
26 A. DÎLÂÇAR KTJTADGU BİLİG İNCELEMESİ 27
sale), Kitabü'l cem beyne rayeyiı'l hakimeyn îflatunü'l ilâhî ve Aristatalis (İki tüH-medeniyye, İ b n i Sina da Kitabiıs-siyase adlı kitaplarında, (siyâset= atını
bilgenin, ilâhî Eflatun'la Aristo'nun o y l a r ı m d e n e ş t i r e r e k b i r l e ş t i r e n kitap), Es-si- idare, seyislik etme). Y a r a t a n ile y a r a t ı k a r a s ı n d a k i b a ğ ı n t ı y ı a y n ı yolda açıkla
yasetü'l-medeniyye (Devlet siyaseti h a k k ı n d a ) . mış, sâni '(yapan, Tanrı) ile masnû' ( y a p ı l m ı ş ) , mâlik (sahip) ile memlûk (kul), ve
sâyis (idare eden) ile messûs (idare edilen) a r a s ı n d a k i f a r k ı g ö s t e r m i ş , devlet b a ş k a
Farabî'nun us (akd) k u r a m ı n d a , a d ı akl olduğu halde, a k ı l demekle ruh, nefs
nının ulusa, ulusun da b a ş k a n a olan b o r ç l a r ı n ı b e l i r t m i ş , valilerle b ü y ü k l e r i n y ö
anlaşılmaktadır, çünkü Aristo'nun Kitabü'n-nefs'mde (Peri psykhës) de açıklan
netim k o ş u l l a r ı n ı , t u t u m l a r ı n ı ve e ğ i t i m i n ö n e m i n i açıkça a n l a t m ı ş t ı r .
dığı gibi, insanın tutulur, görülür v ü c u d u n u t ü m l ü ğ e e r i ş t i r e n ruh'tur (Aristo'da:
entelekheia). Daha doğrusu anlak'm (intellect) i k i y ü z ü (aspet) v a r d ı r : biri akıl, öbü İ b n i S i n a ' n ı n felsefesi, siyasetten b a ş k a , din, a h l â k , sudur, vahiy k a v r a m l a r ı
r ü m/j. Aristo'nun bu y a p ı t ı n ı derince incelemiş olan F a r a b î ' n i n " M a ' a n i ü ' l - a k l " - a l a n ı n d a da, Y u n a n filozoflarının ve F a r a b î ' n i n fikirlerine u y m a k t a ve İslâmm
mda us'un türleri şöyle sınıflandırılmıştır: 1. K ı l g ı s a l (amelî) us; 2. kuramsal (na i n a n ç l a r ı y l e b a ğ d a ş m a k t a d ı r . İ b n i Sina din a l a n ı n d a i m a n ı aklın y a n ı n d a onun ta
zarî) us ya da bilimsel us: iki a l t - b ö l ü m ü v a r d ı r : a. var s a y ı l ı (bilkuvve, m ü m k ü n ) m a m l a y ı c ı s ı ve kemali olarak kabul eder; bunlar birbiriyle b a ğ d a ş a m a y a n i k i a y r ı
us, b. var oluşlu (bilfiil) us; 3. asığlandmış (müstefâd) us; 4. etkin (faal) us. k a v r a m değildir. A h l â k konusunda İ b n i Sina " t a n r ı s a l a h l â k " ı ( Y u n . theodikia =
T a n r ı adaleti) "insanlık a h l â k ı " n d a n a y ı r ı r . B i r i n c i alanda, İ s l â m d a "hayrihi ve
Eflatun'un "devlet" inde olduğu gibi, F a r a b î "devlet" inde de, insanlar doğal
şerrihi min Allah ta ala" ( = i y i l i k ve k ö t ü l ü k y ü c e T a n r ı ' d a n d ı r ) i a n a n c ı v a r s a da ve
c
K U T A D G U B İ L i G İNCELEMESİ 29
çen "us insanın en y ü k s e k d o ğ a l y e t e n e ğ i d i r " sözün k d g ı s a l (pratik) a h l â k a ç e v r i l m i ş
şeklidir. İlerde göreceğimiz gibi, Kutadgu Bilig'de çok, hem de pek çok ö n e m l i bir " T ü r k ulusunun yurdunu, t ö r e s i n i y ö n e t m i ş , d ü z e n l e m i ş " ; b a ş k a bir yerde de üze
yer tutan bilgi görüşü, E f l a t u n ve Aristo'dan sonra I s l â m d a da ö n s ı r a y a alınmış teyri basmasar asra yir telinmeser Türk budun ilinin törünin kem artatı?, y a n i "yu
olan bir konudur, l s l â m a göre, bilgi toplamak ve ö ğ r e n m e k her M ü s l ü m a n m farzı
k a r ı d a gök çökmezse, aşağıda yer delinmezse, T ü r k ulusu, yurdunu, t ö r e n i k i m bo
dır. 1615'te B o t a n c ı z a d e Y a h y a Efendi'nin Tarih-i saf tuhfetü'l-ahbab (Saf tarih,
zabilir?" B u r a d a tuta birmek " y ö n e t m e k " , iti birmek " d ü z e n l e m e k " , törü de " t ü r e ,
ahbaplara a r m a ğ a n ) adh k i t a b ı n d a d e n d i ğ i gibi, "bilimle ilgili b u T a n r ı y a s a s ı bi
gelenek, y a s a " a n l a m m a d ı r l a r . Balasagun'lu Y u s u f da T ü r k l e r i n bu geleneğine uya
reylerin başı olanlar için çok daha kesindir. B i l i m p a d i ş a h l ı k t a n ü s t ü n d ü r . B ü t ü n
rak Kutadgu Bilig'ini bir t ö r ü ve y a s a k i t a b ı olarak y a z m ı ş t ı r .
beylerin, h a k a n l a r ı n , senin b u y r u ğ u n a girmelerini istersen, bilim ve k ü l t ü r yolunu
Kutadgu Bilig a y n ı zamanda, b a ş t a n b a ş a , eski ç a ğ l a r d a n kalma T ü r k ata
seç, bu yolda çaba göster (Necdet S a k a o ğ l u ç e v i r i s i , 1969). Ve g ü n ü m ü z d e de y ü c e
sözleri ve bilge sözleri ile y u ğ r u l m u ş t u r . B u sözleri şu ü ç sınıfa a y ı r a b i l i r i z : 1. Avıçga
A t a t ü r k ' ü n şu ö z d e y i ş i a y n ı d ü ş ü n c e n i n , inanışın ve ö ğ ü t ü n t e k r a r l a n ı p d o ğ r u l a n -
sözi (yaşlı insan, ata sözü) y a da öglüg sözi (akıllı kişi sözü) y a da ukuşlug sözi
m a s ı d ı r : "Hayatta en h a k i k î m ü r ş i t ilimdir." Balasagunlu Yusuf da Kutadgu
(anlayışlı kişi sözü) y a da karı sözi (yaşlı insan, ihtiyar s ö z ü ) ; 2. Biliglig sözi (bilge
Bilig'ini bu temel üzerine o t u r t m u ş t u r .
s ö z ü ) ; 3. Şair sözi.
Biliglig sözi çın sevüg can tuşı Ağış teg bu edgü agumaz kişi.
K o n a k yerinde çok kalmak olmaz, ö b ü r konaklar nerde? tirmek/termek — dermek, toplamak esürmek — sarhoş olmak
nelük — nelik, örneklik, g ö s t e r i aelik esrük = sarhoş
ükek = burç arakı — arası
SÖZLÜK
Kut ol beg budunka kutadgu kerek, Onun saadetinden herkese hisse ulaşır.
Y ı l l a r sonra, A v u s t u r y a l ı d o ğ u bilgini Joseph v o n Hammer-Purgstall (1774 t a n ı t d m ı ş t ı r . 1934 y ı l ı n d a Sovyet Bilimler Akademisi b u y a z m a n ı n fotokopisini
3. Y a z m a l a r ı n o k u n m a s ı
2. "Kutadgu B i l i g " y a z m a l a r ı y l e ilgili kişiler
im
•A
Çevriyazı:
Sözüm söyledim men bitidim bitig,
Sunup iki ajunnı tutgu elig.
Kitab atı urdum Kutadgu Bilig,
Kutadsu ohglıka tutsu elig.
Kişi iki ajunnı tutsa kutun,
Kutadmış bolur bu sözüm çın bütün.
Bu Kün-Togdı ilig tidim söz başı,
Yörügin, ay ayın ay edgü kişil
Çeviri:
S ö z ü m ü s ö y l e d i m ben, k i t a b ı y a z d ı m ,
U z a n ı p i k i d ü n y a y ı tutan bir eldir.
K i t a b ı n a d ı n ı koydum K u t a d g u Bilig,
K u t l u olsun okuyana, elini tutsun.
VILHELM THOMSEN SERGEY E . MAİOV K i ş i i k i d ü n y a y ı kutla tutarsa,
(1842-1927) (1880.1957) K u t l a n m ı ş olur, b u s ö z ü m d o ğ r u , b ü t ü n d ü r .
Önce K ü n - T o g d ı beyden söze b a ş l a d ı m ,
Y o r a r a k a ç ı k l a y ı m , ey i y i k i ş i !
42 A. DÎLÂÇAR
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
. . p H - m po*.
• ir^r,^ o—' J - ^ - -
2
A ^ - 1
O^A)
Sözün sözıetim men bititim bitik Cö3yK cöclâAİM MâH, »İAİAİM- nUİK,
sürüb iki agun ni tutsun ilik
CyHyn iri anyHHbi TyTcyH âlİK!
Kitab ati urdum Kudatku Bilik
kudat jku okik lifc tutfcı ilik a
KİTan aAfei y p A y M KyAaTky-nilİK,
W . Radloff'un ç e v r i y a z ı s ı : I I / I , s. 38-39.
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 45
44 A. DlLÂÇAR
giMB ugdatuK
Kut-ad-gu Bil-ig sözünün ç ö z ü m l e n m e s i :
kut — k u t , saadet
-ad- = " k ı l m a k " k a v r a m ı n ı k a t a n fiil eki
-gu = "kdan, k d ı c ı " k a v r a m ı n ı veren sıfat eki
2. A y n ı metnin Sergey E . Malov'un ("Pamyatniki Drevnetyurkskoy Pis'men- bil- = "bilmek" k a v r a m ı
-ig = fiilden isim yapan ek
nosti", Moskova-Leningrad 1951, s. 237) klasik U y g u r harfleriyle d ü z e n l e d i ğ i şekli
b ü t ü n ü n a n l a m ı : "kutlu kılıcı bilgi"
A. D İ L Â Ç A R
K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ
U Y G U R A L F A B E S İ
U Y G U R A L F A B E S İ
M, A +~ / >
1- ö. e
m
& e
~* <• J L ir n
* > J 4 A i
T) (gen/z n'sı,)
A 0, U, V
> A M Jf r
* ö, ü
¥ * V s. ?
tS -& • o b, p
> * As» t
£ n
f c, Ç = - 0- —-o- V
1 1 <3 <f, S
-* w, f
« s drh b (x) y
L \ •> <r g. h, k
z
•> n
0
« 4
y AA ;
i t t c
Sotır dolgusu
K U T A D G U B Î L İ G İNCELEMESİ 51
( = ö ğ ü t ) , namaz, cülap ( < gulab = gül suyu), A r a p ç a d a n hacib (= mabeynci, F r . pertinence, İ n g . relevance) d u r u m u n d a d ı r , y a n i anlam f a r k ı yaparlar; k r ş . lek,
T ü r k ç e s i : tayanu), halal ( = h e l â l ) , haram, hüccet, hile, hendese, dua, ömür, şair, y a n i k ı s a a ile at = at, beygir, aç- = a ç m a k , aş- = aşmak.
vefa, cefa gibi. F a k a t b u i k i dilden gelen a l ı n t ı l a r ı n s a y ı s ı , K a r a h a n h l a r ç a ğ ı n d a n
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e , genel olarak ve b ü y ü k ölçüde, k a p a l ı e (e) ile i a r a s ı n d a
sonra, hele Ç a ğ a t a y T ü r k ç e s i ç a ğ ı n d a , T ü r k ç e y i bozguna u ğ r a t ı r c a s m a kabaran y a
o y n a k l ı k v a r d ı r : Örneğin, "yemek" a n l a m ı n a yemek ~ yimek, "il, v i l â y e t " a n l a m ı n a
b a n c ı akını kadar b ü y ü k değildir. Kuladgu Bilig, b u b a k ı m d a n , r a h a t ç a okunabilen
Ü ~ il, " i ş i t m e k " anlamma işitmek ~ işitmek, " d ü z e l t m e k " a n l a m ı n a etmek ~
T ü r k ç e bir y a p ı t d u r u m u n d a d ı r .
itmek. K a p a l ı e ile açık e de, uzun ve k ı s a vokallerde o l d u ğ u gibi, y a p ı s a l "karşınlık'"
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i n sözcük hazinesi, E s k i T ü r k ç e n i n k i n e bakarak daha ge
(opposition) durumunda olup anlam f a r k ı yaparlar: Örneğin, k a p a l ı e ile yil/yil
linmiş, y a z ı t dilinden daha ç o k bir edebî y a z ı diline y a r a ş ı r , doyurucu b o l l u ğ a k a v u ş
yel, r ü z g â r , fakat açık e ile yel = cin, cin ç a r p m a s ı ; k a p a l ı 6 ile er- /ir- = utanmak
m u ş t u r . E s k i sözcük ve deyimlerden k i m i a r t ı k kullandmaz o l m u ş t u r : ö r n e ğ i n ,
("Divan"da: er ir boldu = adam u t a n d ı ) , fakat açık e ile er = er, adam. B u leh
"serseri" a n l a m ı n a bünteg jbüntüg, "dedeler, ecdat" anlamma ecit apa, " ö y l e " anla
çede teme ~ teve ~ tevey/tewey ~ tewi ~ tewi gibi çeşitlikler de dikkati çeker. D a h a
m ı n a ançulayu, " k a ğ a n oturup b ü t ü n yoksul h a l k ı t o p l a d ı m " anlamma kağan olu-
az ö l ç ü d e b ö y l e bir o y n a k l ı k o ~ i , a ~ e, a ~ ı ve ı ~ u vokalleri a r a s ı n d a da
rıp vok çıgay budunıg kop kubratdım. B u son c ü m l e d e k i oturmak Karahanlı Türkçe-
vardır. Örnekler: arınçu ~ erinçü ( = günah); aşaç ~ eşiç r*~> aşıç (= çömlek,
sinde olturmak ( > bizde ş i m d i oturmak) ş e k l i n d e d i r , "toplamak, toplatmak" an
tencere, aş pişirilecek kap; ahmga ~ ılımga ( = bir san); arkın ~ arktın ( = ge
l a m ı n a olan kubratmak jkobratmak ise y a l n ı z Kök—Türkçede k u l l a n d m ı ş olan bir söz
c ü k t ü r (eski T u n a Bulgar T ü r k l e r i n i n ilk k a ğ a n l a r ı n d a n birinin a d ı Kobrat idi, lecek y ı l ) ; 6 u / ı t ~ bulut ( = bulut); yorık ~ yoruk ( = g i d i ş , h u y ) . A y r ı c a ı ~~ t
ö l m . 642 sıraları). " E ş , zevce" a n l a m ı n a yutuzjyotuz, " b o ş u n a " anlamma yıta, a r a s ı n d a d a bir oynakhk g ö r ü l m e k t e d i r : Ö r n e k l e r , ış ~ iş ( = i ş ) ; tıl ~ lil ( = dil),
"sola, kuzeye" a n l a m ı n a yırgaru, "zengin, g ö n e n ç l i " a n l a m ı n a yılsıg, "kdavuz" an tıhkmak ( = k o n u ş m a k ) , lilemek ( = dilemek), tilek ( = dilek); ıs ~ ıs ( = ısı) k ö
l a m ı n a yerçi, "yine" a n l a m ı n a yiçe /yeçe, " y a r g ı y ı yerine getiren g ö r e v l i " a n l a m ı n a k ü n d e n isimek/isinmek/ısınmak ( = ı s ı n m a k ) ve isig/ısıg ( = s ı c a k ) ; biç- ( = biç
yorgan gibi sözcükler de a r t ı k kullandmaz olanlar a r a s ı n d a d ı r . K i m i s ö z c ü k l e r de mek) k ö k ü n d e n hem biçek ( = b ı ç a k ) , biçeklemek ( = b ı ç a k l a m a k ) , hem bıçmak
t ü r l ü değişikliklere u ğ r a m ı ş l a r d ı r : Örneğin, v o k a l konusunda ve yine y- s ı r a s ı n d a n , ( = b i ç m e k , kesmek), bıçgu ( = b ı ç k ı ) , bıçguç ( = makas); b ö y l e olmakla birlikte,
K ö k - T ü r k ç e yügerü, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yukaru /yokaru ( = y u k a r ı ) , K ö k - T ü r k ç e bu ı ~ i o y n a k l ı ğ ı ince-kalın vokal a y ı r t m a u y d u ğ u için, u y u m k u r a l ı n a dokunma
yımşak, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yumşak ( = y u m u ş a k ) , K ö k - T ü r k ç e yegirmi, K a r a h a n m a k t a d ı r . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i sözcük b a ş ı o'nun T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e yt' y a çev
lı T ü r k ç e s i yegirmi jyigirmi ( = y i r m i ) . B u n a k a r ş ı l ı k , K ö k - T ü r k ç e n i n sözcük h a z i rilmesi de g ö r ü l m ü ş t ü r , opratmak>yıpratmak, gibi.
nesinden b i r ç o k öğe, şekil ve anlam d e ğ i ş t i r m e d e n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de k u l
l a n ı l m a ğ a devam e t m i ş t i r : ö r n e ğ i n , "yas, matem" anlamma yog, " k o ş m a k " anla K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e , sözcük k ö k l e r i n d e k i "vokal durumu" ( F r . etat vocali-
m ı n a yilgürmek, "yine" a n l a m ı n a yeme, " s o ğ u k t a n h a y v a n l a r ı n k ı r d m a s ı " a n l a m ı que, Macar, hangrend) ile ek k a t ı l ı r k e n meydana gelen "vokal u y u m u " ( F r . h a r ı ı ı o -
n a yut, "misk" a n l a m ı n a yıpar, "inci" a n l a m ı n a yinçü, "ince" a n l a m ı n a yinçge, nie vocalique, Macar, hangrande illeszkedes) o l a y l a r ı n d a y a l n ı z ince-kalın (ya da
"dişi deve" a n l a m ı n a inen /inan ve tkir (erkek deve: buğra, iğdiş e d i l m i ş deve: ö n - a r k a , F r . palato-velaire; y a n i i, e, e, ö, ü ile o, ı, o, u dizileri a r a s ı n d a k i fark) far
atan), "fakir" a n l a m ı n a çıgay, " ş e y , m a l " a n l a m ı n a nerj, " h a y v a n " a n l a m ı n a yılkı, k ı g ö z e t i l e r e k i ş l e r ; bizdeki y u v a r l a k - d ü z (labial-dlabial), y a n i dudaksd ö, ii, u, u
"bitirmek, sona erdirmek" a n l a m ı n a yetürmek, "at" a n l a m ı n a K ö k - T ü r k ç e yunt, ile d ü z i, ğ, e, a, ı f a r k ı kesin bir kural değildir. B ü t ü n g ü n e y T ü r k l e h ç e l e r i n d e ol
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yund, K ö k - T ü r k ç e Tenri = Tanrı, gök; Karahanlı Türkçesi d u ğ u gibi, o ve ö vokaUeri aslî olarak y a l n ı z ilk hecede yer alabilir, örneğin bizde kol,
Tenri = T a n r ı , kalık, kök — g ö k ( Ş a m a r d ı k ve M ü s l ü m a n l ı k f a r k ı ) . koldan, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de kol, koldın, fakat Altay T ü r k ç e s i n d e kol, h,l-
* don; a y n ı ş e k i l d e , örneğin bizde özüne, sözüne, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e (onun) özüne/
Karahanlı Türkçesinin vokal ("-ünlü") düzeni ( A l m . Vokalbestand) o l d u k ç a zen özine, sözüne/sözirje (ö y a l n ı z birinci hecede, eklerde u y u m ö ile değil, ü, i, e ile). Ön-
gindir. Ortak T ü r k ç e d e k i 9'lu v o k a l dizisini, o l d u ğ u gibi K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de arka f a r k ı g ö z e t m e ilkesi bizdeki durumdan daha kesin o l m u ş t u r , örneğin inanmak
buluruz: Ö n d e n a r k a y a d o ğ r u i, $ ( k a p a l ı e), e (açık e), ö, ü, a, ı, o, u. B u n l a r ı n y a n ı (bizde i - a ile inanmak), alımla (bizde e - a ile elma), kardaş (bizde a - « de kardeş)
ltanında uzun vokaller de v a r d ı r . K a ş g a r i ı Mahmut, Divan iada, Arap harflerini
gibi. V o k a l durumu ve uyumu ö r n e k l e r i : tüp - tüpi ( = dip, dibi), tüpi ( = tipi),
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 55
54 A. DİLÂÇAR
tüpü ( = tepe), karşu ( = k a r ş ı ) , sözi ( = sözü), yüzi ( = y ü z ü ) , köki ( = kökü), Kök-Türkçe Karahanlı Türkçesi Türkiye Türkçesi
orgak orak şahitlik, tanuklug = tanıklı, şahitli; edgiilük — iyilik ("edgülük"), edgülüg =
tirig tirig diri i y i ("edgülü"); körklülük = g ö r k l ü l ü k , güzellik, körklüg — g ö r k l ü , güzel. K a r a h a n -
ulug ulug ulu lı T ü r k ç e s i n d e sözcük i ç i kimi -7c-/-g-'ler, bizde « ' y e ç e v r i l m i ş t i r , takagu > tavuk;
ölüg ölüg ölü kagrulmak > kavrulmak; sögmek /sökmek > sövmek (söğmek) gibi.
elig elig el
tarlag B u T ü r k lehçesinde ç ~ ş (s); z ~ s; z<—• r gibi ses d a l g a l a n m a l a r ı vardır.
tarlag tarla
katıg Ö r n e ğ i n : Ç ~ f (s) konusunda: yapçurmak/yawçurmak <~ yapşurmak ( = yapıştır
katıg katı
çerig mak), çagılamak •—• şagılamak ~ jagılamak ( = ç a ğ l a m a k ) , çöpik •—' şöpik ( = çör
çerig çeri
kışlag çöp), (diz) çökmek ~ sökmek, çökürmek ~ sökünmek ( = diz ç ö k m e k , ç ö k ü n m e k ) ;
kışlag kışla, kışlak
z r-^ s konusunda: bilmez ~ bilmes (— bilmez), yalyuz .—> yalyus ( = y ı l n ı z ) ; z>—> r
—— kapug kapu > kapı
konusunda: kız (— k ı z ) ~ kır-kın ( = cariye), Sekentiz ~ Sekentir ( = Z ü h a l ge
kıdıg kıyı
zegeni, Saturnus); -z- konusunda şu duruma da dikkat etmek gerekir: K a r a h a n h
ekşig ekşi
süyüg T ü r k ç e s i söz - sözlemek = s ö y l e m e k . K i m i yerlerde s ö z ü k içi -şt- bileşiği -ç-'ye
süyüg süngü
sürjük ç e v r i l m i ş t i r , örneğin "cennet" a n l a m ı n a S o ğ d a k asıllı uştmah m ,
uçmak'a çevrildiği
süyük (= kemik)
gibi, yine "cennet" a n l a m ı y l e .
K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e , sözcüğün ilk hecesinde n (9)'den ö n
K ö k - T ü r k ç e - K a r a h a n h T ü r k ç e s i - T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e y ' n i n özel bir du
ce gelen ş i m d i bizdeki 6 sesinin karşılığını m ş e k l i n d e buluruz. Ö r n e ğ i n :
rumu v a r d ı r . Y u k a r ı d a , sözcük i ç i k i m i -d- ve -<5-'lerin bizde -j-'ye ç e v r i l d i ğ i n i gör
Kök-Türkçe Karahanh Türkçesi Türkiye Türkçesi d ü k : adak /adak > ayak; kedmek jkeömek > giymek; odunmak /udunmak > uyan
mak, gibi. B u n d a n b a ş k a , anlam f a r k ı ile y : s'nin k a r ş ı l a ş m a s ı da v a r d ı r . Ö r n e ğ i n :
mana mana bana
K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n h T ü r k ç e s i yaz = bahar, yay = y a z ; bizde yaz = yaz;
men /ben men /ben ben
K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e yazmak = y a y m a k ; bizde yazmak = yazı
men ben ( y ü z d e k i )
yazmak ( E s k i ve Orta T ü r k ç e d e : bitimek = yazmak). Sözcük başlarında: "ağaç"
menigü /benigü jmenkü mengü/bengü bengi (ebedî)
a n l a m ı n a K ö k - T ü r k ç e ıgaç, K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e yıgaç, T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e ağaç.
meyiz /men giz beniz
Y i n e sözcük b a ş l a r ı n d a : K ö k - T ü r k ç e yürüy, Karahanh Türkçesinde ürüy/örüy
meyzemek benzemek
( = ak, açık renk); K ö k - T ü r k ç e ırak, K a r a h a n h T ü r k ç e s i yırak, Türkiye Türkçesi
mir; /biy miy bin ( = 1000)
ırak /yırak; "hayvan i n i " a n l a m ı n a K a r a h a n h T ü r k ç e s i yin jyın/in, Türkiye Türkçesi
minmek /binmek minmek /münmek binmek
in; K a r a h a n h T ü r k ç e s i yıpar ~ ıpar = i y i k o k u , misk; K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n h
monçuk /munçuk monçuk boncuk
T ü r k ç e s i yinçge fyinçke, T ü r k i y e T ü r k ç e s i ince; K a r a h a n h T ü r k ç e s i yinçü, yıp, yı-
mügüz müyüz boynuz
lımak, yılgın, yıglamak /ıglamak, yilig, T ü r k i y e T ü r k ç e s i a y n ı sıra ile inci, ip, ıhmak,
K a r a h a n h T ü r k ç e s i ile T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a sözcük i ç i -m- ^ -re- çeşit ılgın (ağacı), ağlamak, ilik. K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e k i opratmakhn bizde yıpratmak
lenmesi de v a r d ı r : yeme ~ yine, gibi. Tersine olarak -y- > -m- deği ş i m i de görül olduğuna yukarda işaret edilmişti.
m ü ş t ü r . Ö r n e ğ i n : köylek > gömlek.
K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e sözcük i ç i ses ve hece d ü ş m e l e r i v a r d ı r . Örneğin berk
K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e , yer yer, sözcük i ç i n d e -t- ~ -d- d a l g a l a n m a s ı v a r d ı r . > bek ( = pek, s a ğ l a m ) , birle > bile ( = bile, ile); k r ş . hamak (= bağlamak),
Ö r n e ğ i n : artuk ~ arduk ( = a r t ı k ) , yultuz ~ yulduz ( = y d d ı z ) , olturmak ~ otaıtr- bundan -g eki ile isim olarak bag (— b a ğ ) , bag'dan -la eki ile fiil bağlamak (= bağ
mak (— oturmak), körketmek ~ körkedmek ( = g ü z e l l e ş t i r m e k ) gibi. A y n ı ş e k i l d e , l a m a k ) ; yine k r ş . " y a v a ş " a n l a m ı n a Uygur T ü r k ç e s i akuru, Karahanh Türkçesi
sözcük i ç i n d e , yer yer de sonunda, -k- ~ -g- d a l g a l a n m a s ı n a da r a s t l a n m a k t a d ı r . akru/akrun. Ortada hece d ü ş m e s i ö r n e ğ i : kagadaş > kadaş {= arkadaş), sayış
Ö r n e ğ i n : yörkemek ~ yörgemek ( = sarmak), içkü ~ içgü ( = i ç k i ) , yelkitmek ~yel- > saş ( = ö d e m e , s a y ı ş ) . K a r a h a n h T ü r k ç e s i - T ü r k i y e T ü r k ç e s i k a r ş ı l a ş t ı r m a s ı
gitmek ( = d a l g a l a n d ı r m a k ) , ekirmek ~ eğirmek ( = e ğ i r m e k ) , sekirtmek ~ seğirt y a p ı l ı r s a , b i r ç o k sözcük i ç i hece d ü ş m e s i ö r n e k l e r i ortaya ç ı k a r . Ö r n e ğ i n : yapurgak
mek ( = seğir, k o ş m a k , k o ş t u r m a k ) . S ö z c ü k s o n l a r ı n d a bu -k ve -g çeşitlenmesi bir ( = bizde: yaprak), yogurkan (bizde-.yorgan), kurugsak ( = bizde: kursak), tavışgan
a y ı r t niteliği k a z a n m a k t a d ı r : -k sesi isimlik, -g sesi de s ı f a t l ı k g ö r e v i n d e , -lık ile-Zıg ( = bizde: tavşan). B u n a k a r ş ı l ı k K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e hece a r t m a s ı örneği olarak:
gibi (krş. bizde -hk ile -lı). Ö r n e k l e r : adaklık = a y a k l ı k (isim), adaklıg = ayaklı Ortak T ü r k ç e (Uygur v.b.) alma /olma /alma. bizde elma, fakat K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n
(sıfat); belgülük = belge, belirlilik, belüglüg — belli, belirli; tanukluk = tanıklık, de almıla/alımla. Özellikle s a y ı a d l a r ı n d a ikizleme (gemination) olayları: ikki
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 61
60 A. D l L Â Ç A R
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e ses benzeşmesi, ister uyarlama (accomodation), ister -den h a l i : Tilde çıkar edgü söz = dilden çıkar i y i söz, yaş közdin savruldı
ö z ü m l e m e (assimilation) derecesinde olsun, bizdekinden daha sınırlıdır. Örneğin: — y §> gözden savruldu.
a
-şd- genel olarak -sı-'ye ç e v r i l m e z , fiil ç e k i m i n d e bilişdi ( = bilişti, t a n ı ş t ı ) , öpüşdü -le h a l i : Yılkı otlap anın etlenür — h a y v a n otlar, onunla etlenir (not. anın
(= ö p ü ş t ü ) , ulaşdı ( = u l a ş t ı ) , fakat bunun y a n ı n d a , isim ç e k i m i n d e , ö r n e ğ i n taş = onun, anın = onun i ç i n , onunla); tokşıp anın keçtimiz — çarpıştık,
tın ( = d ı ş t a n ) ; •pd-'nin durumu da b ö y l e d i r , y a n i genel olarak -pd- > -pt- uyarla onun i ç i n geciktik; aşhg tarıg anın öner = yemeklik b u ğ d a y onunla bi
m a s ı yoktur: kap - kapdı ( = k a p t ı ) , öpdi ( = ö p t ü ) , fakat isim ç e k i m i n d e örneğin ter; tün/e bulu örtense — t a n l a y ı n bulut k ı z a r ı r s a ; tümle yerine tünle
kaptan ( = kap'tan). B u n a k a r ş ı l ı k -id- > -tt- ö z ü m l e m e s i v a r d ı r : katmak'tan katdı bile sözü de k u l l a n d ı r .
değil, kattı; kitmek'ten, kitdi değil, kitti ( = gitti); -çd- > -çt u y a r l a m a s ı k a r ı ş ı k t ı r :
-r h a l i : Tenrigerü tapgın öter = T a n r ı y a k a r ş ı t a p k ı s m ı ö d e r ; kış yaygaru
feeçmefe'ten keçdi değil, keçti (— geçti), saçmak'tan saçlım ( = s a ç t ı m ) , fakat saçdı
sövlenür — kış bahara d o ğ r u f ı s d d a y o r ; aşıg başra kakar = yemeği
( = s a ç t ı ) ; açma/c'tan açtımız ( = açtık) ve açdı ( = a ç t ı ) ; kaçmak'tan hem kaçtı hem
b a ş ı n a k a k a r ; içkerü kirmek = içeri girmek; yokaru = yukarı; taşırım
kaçdı ( = k a ç t ı ) gibi; -kd- > -kt- u y a r l a m a s ı da a y n ı k a r ı ş ı k d u r u m d a d ı r : Örneğin
= dışardan.
çaktı, çekti, fakat bakmak'tan hem baktı, hem bakdı ( = b a k t ı ) , içmefc'ten hem içti
hem içdi ( = i ç t i ) , isim ç e k i m i n d e keyikten (— geyikten), kılıktan ( = kdıktan). -ce h a l i : Tilekçe turu = dileğine göre (dilediği gibi); öküz adakı bolgınça buza-
gu başı bolsa yeg = ö k ü z a y a ğ ı o l a c a ğ ı n a b u z a ğ ı b a ş ı olmak yeğdir;
*
barça = v a r ı c a ( v a r ı kadar), solça = solca (sol taraftan),
Çekim bilgisi (Inflexion): -siz h a l i : Yiğit yazuksuz bolmas = genç g ü n a h s ı z olmaz; oğlak yiliksiz, oğlan
I . îsim çekimi (Déclinaison): Çoğul eki: -lar/-ler; eski çoğul ekleri: -t ve -ert, ör biligsiz = oğlak iliksiz, oğlan bilgisiz.
neğin oğul - oğlu = oğullar, tegin - tegit = prensler; er - eren — erler, îsîm tamlaması: öküz adakı = ö k ü z a y a ğ ı , buzagu başı = buzağı başı,
ört - örten = alevler.
taglar başı — d a ğ başı.
hal ekleri:
Sıfat tamlaması: Köni törü — d o ğ r u yasa, edgü kişi = i y i adam.
- i h a l i (accusativus) : -ni/-ni; -n; -g; -ıj-i
Sıfatlarda ölçüştürme: Ü s t ü n l ü k i ç i n -rak/-rek e k i : bedük — b ü y ü k - bedük-
-in hali (genitivus): -nın j-nirj /-nun /-nün
rek = daha büyük, edgü = i y i - edgürek = daha iyi, yakşı/yahşi
-e hali (dativus): -ka/-ke; -ga/-ge; -a/-e
= i y i , güzel - yakşırak — daha i y i , daha g ü z e l , az - azrak — daha az.
-de hali (locativus): -da/-de; -ta/-te
E n ü s t ü n l ü k derecesi: en e d a t ı : en yavlak = en k ö t ü , «g aZim = en
-den hali (ablativus): -da/-de; -den/-din/-dun/-dün; -tın/-tin
altta.
-le hali (instrumentalis) : -re; -la/-le
Sayı adları: Bir, iki (ikki), üç, tört, beş, altı, yeti (yetti), sekiz (sekkiz), tokuz, on,
-r hali (directivus): -garu/-geri/ -gerü; -karu/-kerü; ra/-re/-ru/-rü; -ar/-er;-r
yigirmi/yigirme, ottuz... yüz, mir/ (bin), tümen — on bin ( k r ş . Kök—Türk
-ce hali (aequativus) : -ça/-çe ç e : 62 i ç i n , iki yetmiş y a d a altmış artukı iki, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i : altmış
-siz hali (privativus) : -sız /-siz j-suz /-süz iki). S ı r a s a y ı s ı (ordinal): birinç, ilk, ör)di, ikinç/ikinçi /ikilenç, üçünç /
Ö r n e k (paradigma): y a k t ı h a l : ev; - i h a l i : evni/evin; -in h a l i : evnin; -e h a l i : üçüreçü, törtünç = birinci, ikinci v.b. Ü l e ş t i r m e s a y ı l a r ı (distributif):
evge; -de h a l i : evde; -den h a l i : evde /evdin /evden; -le h a l i : evin/evle; -r h a l i : ftirer, ikkişer v.b. Topluluk s a y d a r ı (collectif): biregü her biri, ikigü = her
evgerü; -ce h a l i : evçe; -siz hali: evsiz. ikisi, üçegü/üçegün — her ü ç ü . A y r ı c a : ikiz — îkiz;üçgil/üçgül = üçlü,
Cümle örnekleri: üçgen.
= o, onun evini y o k l a d ı ; 6 « er ol açıg todurgan = bu adam o açı doyu Kişi zamirleri: men, sen, ol; biz, siz (sizler), olar /anlar. Z a m i r çekim ö r n e ğ i :
r a n d ı r ; bulun bolup başı tığdı = tutsak olup b a ş eğdi. men = ben, meni/menig = beni, menin = benim, mana/manar
62 A. D Î L A Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 63
= bana, meniıj — benim, minde/meninde = bende, minde/meni din / geldim, geldin v.b. Olumsuz: Men kelmedim men, sen kelmedirj sen = gel
minin /menden = benden, menin = benim a r a c ı k ğ ı m l a , benle, mensiz/ medim, gelmediıı v.b. Soru: keldir/mü? = geldin m i ? Oğuz l e h ç e s i : Ben kel-
meninsiz = bensiz. dük, sen keldük = geldim, geldin v.b.
Kişi ek zamirleri: T e k i l -m/-im, -/-i, -si/-i; çoğul -miz/-imiz, -rjiz/-iniz, -lan/ 3. -miş'li geçmiş zaman: E k t a b a n ı : -m"ş: ben kelmiş (ben), sen kelmiş (sen),
-leri (hepsi v o k a l u y u m u ili). ol kelmiş (ol); biz kelmiş (biz), siz kelmiş (siz), olar kelmiş (olar); kelmiş turur
g e l m i ş t i r v.b., kelmiş bolmak = gelmiş olmak, kelmiş erdi = gelmişti,
İşaret zamirleri: bu, bular ( = b u n l a r ) , ol, olar ( = onlar).
kelmiş ermiş — gelmişmiş.
Soru zamirleri: kim?, ne?, koyusu? ( = h a n g i s i ? ) , ayu her marja sen, kayusu
4. Gelecek zaman: E k : -ga/-gay, -ge/-gey: kelge men, kelge sen, kelge/kelgey;
yarar? = s ö y l e y i ver bana hangisi y a r a r ? kelge biz, kelge siz, kelgeler /kelgeyler = geleceğim, geleceksin, gelecek v.b.
Ozedönüşlü zamirler: öz, kendü/kendi ( = kendi). 5. Koşul - dilek kipi: ek t a b a n ı : -s-: kelsem, kelsen, kelse; kelsebiz, kelseniz,
Belirsiz zamirler: kim: kimürjde ukus bolsa aslı bolur = kimde a n l a y ı ş olur kelseler = gelsem, gelsen v.b. kelmesem v.b. = gelmesem; kelseıje = gel-
sa soylu olur. ikindi /ekindi = ö b ü r ü , öteki. sene; kelse bolur — gelse olur, g e l e b ü i r ; keldi erse — geldi ise; kelmesem erdi
Bağıntı zamirler ( F a r s ç a d a n a l ı n t ı ) : kim ( = k i ) : Bu söz kim sen aydın = bu = gelmesemdi; kelse bolmaz — gelmek olmaz, gelinmez.
söz k i sen s ö y l e d i n ( = s ö y l e d i ğ i n s ö z ) ; ne teg kim tiledi-me boldı kamug 6. Buyruk kipi: ek: -gil/-gıl v.b.: Keli = gel!, kelgil = gel, kelsün = gel
= ne gibi ( ş e y l e r ) k i diledim, oldu hepsi ( = ne diledimse hepsi oldu; sin, kelmesün — gelmesin, kelelim — gelelim, keleyin = geleyim, kelme-
d i l e d i ğ i m ş e y l e r i n hepsi oldu). yin = gelmeyim, kelmen = gelmeyiniz.
II. Fiil çekimi (Conjugaison): Koşaç (copula): Olumlu: 0 (sıfır), ö r n e ğ i n : buki- 7. Kelmek fiilinin b a ş k a t ü r e v ve o r t a ç l a r ı n d a n : Kelmeli = gelmeli; keligi
tab asıglıg = h u kitap f a y d a l ı ( d ı r ) ; ol (— ...dır), örneğin: Ukuş körki til ol, = geleceği; kelgülük — gelecekli; kelesi = gelesi; kelmeksizin = gelmek
kişi körki yüz ol = a k l ı n s ü s ü dildir, i n s a n ı n süsü y ü z d ü r ; turur ( = ...dır), sizin; kelmegince = gelmeyince; kelmedin jkelmedip — gelmeden; kelgüsüz
ö r n e ğ i n : Bu kitab yakşı turur = bu kitap, i y i , güzeldir; bolmak ( = olmak), = geleceksiz (gelecek d e ğ i l ) ; ol kelirmü erki? — o gelir m i ? (dersin); erki
ö r n e ğ i n : Sen kim bolur sen? = sen k i m olursun? (sen k i m s i n ) ; 6ar ( = vaT), = ş ü p h e ve soru e d a t ı ; kele = gele; kelgeli = geleli; keliben = gelince;
ö r n e ğ i n : Kudugda suv bar = k u y u d a su var. Olumsuz: ermes ( = olmaz), kelgü = gelme zamanı; kelip/kelipen = gelip; kelgeç — gelir gelmez;
ö r n e ğ i n : Kamug kişi tüz ermes = her insan bir olmaz; yok ( = y o k ) ; ö r n e ğ i n : kelgen — gelen; yana kelmişde — yine g e l d i ğ i n d e ; kelmişindin berü — gel
aşıçta çig yok = tencerede y a ğ yok. Soru: mu?/mü?, ö r n e ğ i n : Sende yarmak d i ğ i n d e n beri; nelük kelmişin — n a s ı l geldiğini; kelmişi bar — geldiği (gel-
bar mu? = sende p a r a v a r m ı ? G e ç m i ş l i k : Erdim, erdin, erdi, erdimiz, erdiniz, mişliği) var; kelmiş kün = gelindiği g ü n ; kelmek kerek biz = gelmeliyiz, gel
erdiler ( = i d i m , i d i n , i d i v . b . ) , ö r n e ğ i n : Ben anda erdim, sen anda erdin, ol memiz gerek; kelür erken — gelirken; kelmiş er — gelmiş a d a m ; keldeçi er
anda erdi, biz anda erdimiz, siziler) anda erdiniz, olar anda erdiler = ben ora = gelici adam; ol kişi ol bizge kelegen = o adam bize çok gelendir; ol kişi ol
da i d i m , sen orada i d i n v . b . L e h ç e l e r d e : Olumsuz: Dag ol, tegül, ö r n e ğ i n : bizge keligrek = o adam bize gelmeyi k u r m u ş t u r ; ol kişi bizge kelgülük erdi
Argu l e h ç e s i n d e ol andag dag ol = o, ö y l e değil; Oğuz lehçesinde bu at tas = o adam bize gelmekte h a k l ı i d i ; men sizge keligli men = ben size gelmek
tegül = b u at k ö t ü d e ğ i l . B a ş k a ö r n e k l e r : Sen biligli (sen) = sen bilgilisin; ü z e r e y i m ; kelgüçi = çok gelen; kelegen = g e l m i ş ; kelig = geliş, gelme;
neçe eğri erse yol edgü = ne k a d a r eğri olsa y o l iyidir; bu turguyer ermes = bu o kelmek keldi = o, bir geliş geldi; keldügüm — g e l d i ğ i m ; keldüki kelmedüki
durulacak yer d e ğ i l d i r . = geldiği gelmediği, gelip g e l m e d i ğ i ; kelişlig = gelişli; kelişlig barışlıg ev
— gelişli gidişli ev; kelgelimet = gelmek i ç i n ; ol keldi erinç — belki g e l m i ş
Tam yüklemlik fiil ( î n g . finite verb of complete predication): Mastar eki: -mak/
tir; aparj kelmese — eğer gelmezse; kelgür — gelerek; keleyuk = geldi;
-mekl bar-mak, kel-mek — v a r m a k , gelmek.
kelmegü = gelmemeli; marja kelmedük = bana g e l m e d i ğ i n i ; marja kelmekin
Ö r n e k (paradigma): 1. Geniş zaman: E k t a b a n ı -r; menkelir men, sen kelir sen, ol = bana gelmeyi; kelü bermek = geli vermek; kelgili bolmk = gelecek olf-
kelir ol; biz kelir biz, siz(ler) kelir siz(ler), olar kelir olar = ben gelirim, sen ge m a k ; kelürtmek = getirtmek; kelirtmek; keçip kelirtmek = g e ç i r m e k ; ke-
lirsin v . b . O l u m s u z : men kelmes men v.b. = ben gelmem. Soru: sen kelirmü lürmek/kelirmek = getirmek; kele turmak = gele durmak; kelgirmek =
sen? = sen gelir m i s i n ? v . b . Oğuz l e h ç e s i : men kelen y a d a men kelirin = gele yazmak, gelmek istemek fakat gelememek; kelişmek = g e l i ş m e k ; kel-
gelirim v.b. türmek jkeldürmek — getirmek ( < * geltirmek); kelsemek = gelmek istemek;
2 . -dVli geçmiş zaman: E k t a b a n ı -d- (-di- v . b . ) : men keldim men, sen keldin keligsemek -— gelmek istemek; kelimsinmek = gelir görünmek; kelgin
sen, ol keldi ol; biz keldimiz biz, siz(ler) keldiniz siz(ler), olar keldiler olar — = gelgin (gelgit'teki medd); kelin = gelin ( g ü v e y i n i n eşi).
64 A. DİLÂÇAR
K U T A D G Ü BİLÎG İNCELEMESİ 65
neme = nasd?, neçün/nelük = niçin?; kaçan = ne zaman?, eğer; kah genel olarak isim eki, edgü — i y i - edgülük = iyilik; aç - açlık, fakat
= nasd?, eğer; kança = nereye?; kanda/kayda = nerede?; kanı = nere? kış - kışlık = kışlık, kış i ç i n h a z ı r l a n m ı ş ; 38. -m: tarım = tekinlere ve
kayu = bangi?, b i r k a ç ; ma, ok, kop, takı = pekitme e d a t l a r ı ; apan = hatunlara hitap; 39: -mukj-mük: karamuk = bir çiçek ve h a s t a l ı k ; kızlamuk
eğer; birle/bile = ile, ve; azu = y a d a ; hem ( F a r s ç a d a n ) = bem, ve; = k ı z a m ı k ; 40. -n: ne - nen = ş e y , m a l ; ot - otun = odun; 41. -ntij-ndi:
ya = ya; kerek — gerek; va ( A r a p ç a d a n ) = ve; takı = dahij de; ay/ ikinti/ikindi — ikinci, i k i n d i ; 42. -rak/-rek: sıfatlarda ölçüştürme eki,
aya = ey!; ya = y a ! ; hay = hey! edgü - edgürek — daha i y i ; az - azrak = daha az; 43. -sak/suk: bağır
= b a ğ ı r - bağırsak = merhametli; tavar - tavarsak — davar, zenginlik
* * seven; tan = şaşılacak ş e y - tarjsuk — ş a ş d a c a k , acayip; 44. -sıg: oğlan-
Sözcük yapısı: sıg = çocuk huylu; kulsıg = k u l a benzeyen; 45. -sız/-siz j-suz/-süz: yok-
sunlama eki, yazuksuz = günahsız; ög = ana - ögsüz = öksüz; ög =
I . İsimden isim ve sıfat yapan (dSnominal) ekler:
akd - ögsüz = akılsız; 46. -ş: bag — b a ğ - 6agış = parmak ve b a ş k a or
1. -aç/-eç: aş - aşaç = tencere, aş k a b ı ; 2. -agu/-egü: iki - iftegü = her
g a n l a r ı n ek yerleri, k a m ı ş ı n b o ğ u m l a r ı ; 47. -şın/-şin: kökşin = göğümsü;
i k i s i ; 3. -agut: alp - alpagut = s e ç k i n y i ğ i t , uragut — k a d ı n ; 4. -ak: baş
48. - i : eski çoğul eki, oğul - oght = o ğ l a n l a r ; tegin - tegit — t e g i n ' l e ı , prens
- başak — ok temreni, ok b a ş a ğ ı ; yol-yolak = keçi yolu; 5. -an/-en: oğul - oğ
ler; 49. -uk: ağır = ağır - agruk = ağırlık, y ü k ; 50. -zük: bilek - bilezük
lan = o ğ l a n ; 6. -ar/-er: bir - birer — birer; 7. -ç: o k ş a m a l ı k olarak ata
= bilezik.
- «Maç; oreo - anaç; 8. -ça/-çe: yetişmişince = y e t t i ğ i kadar; tilekçe — di
leğe g ö r e ; 6ar = var - 6arça = b ü t ü n ; . 9 . -çı/-çi: kapug - kapugçı = ka II. Fiilden isim ve sıfat yapan (déverbal) ekler:
p ı c ı ; kuş - Jiusçı = k u ş ç u ; yol - yolçu = yolcu; 10. -çık/-çik: baka =
1. -aç/-eç: kömmek = g ö m m e k - kömeç = g ö m e ç ; 2. -aganj-egen: baragan
k u r b a ğ a - bakaçuk — küçük kurbağa; oğul - ogulçuk — ana r a h m i ; sı-
= sık sık v a r a n ; kelegen — sık sık gelen; 3. -çı/-çi: akmak - akıncı = ak
gırçık = sığırcık k u ş u ; 11. -çın/-çin/-şın-/şin: kökçin/kökşin — g ö k ren
ıncı; ummak - umduçı — dilenci; 4. -çekj-çük: bürünmek - bütünçük —
ginde; 6a/ıi: - balıkçın = balıkçd k u ş ; 12. -çuk: kaya - kayaçuk — hoş
bürüncük; 5. -dı/-di/-du/-dü: ögmek — ö v m e k - ögdi = a l k ı ş ; ummak -
kokulu bir d a ğ otu; 13. -dam/-dem: er - erdem; bir - birtem = uzun s ü r e ;
umdu = dilek, istek; 6. -duk/-dük: barduk yerde = vardan yerde; uş kel-
14. -daş/-deş: karın • karındaş; adaş = a r k a d a ş ; karjdaş = babaları bir
düğüm bu = gelişim ş i m d i ; bilmiş yek bilmedük kişiden yeg — t a n ı n m ı ş
olan; 15. -dı/-di: ö = ö n - ör/di jöndü — b i r i n c i ; 16. -dıç/-diç: sag — s a ğ ,
ş e y t a n t a n ı n m a d ı k adamdan y e ğ d i r ; 7. -erjri: sözenri = s a ç m a sapan s ö y l e
gerçek - sağdıç = i y i dost, s a ğ d ı ç ; 17. -duruk/-dörük: boyunduruk, kümül-
y e n ; 8. -g/-k: batıg = batak, derin yer; yaruk — yerik; anumak = ha
düruk — at göğüslüğü; 18. -düz; kün - kündüz — g ü n d ü z ; 19. -e: ög —
z ı r l a n m a k - anuk — h a z ı r ; yazmak = ş a ş m a k , yandmak - yazuk — şaş-
a k d - öge — a k ı l l ı ; 20. -en: eski ç o ğ u l e k i , er - eren = adamlar; ört —
kı, suç, günah; bedümek — büyümek - bedük — b ü y ü k ; 9. gaç/-geçj
m
68 A. DİLÂÇAR
görmek. B a ş k a bir y e ğ i n l e m e eki de -ı-/-i-/-u-/-ü- sayılabilir. Örnekler: aşmak
( = a ş m a k , tepeyi ö b ü r y a n a geçmek) - aşumak = a ş m a k , k o ş m a k ; sanmak (=
itiraf etmek; ekmek - ekinmek = kendisi için ekmek; suvlamak - suvlanmak =
sanmak) - sanamak = saymak, ü s t ü n y e ğ i n l e n m i ş i sakmak — saymak (sak =
sulanmak, su haline gelmek; boğmak - bogunmak = b o ğ u l m a k ; korkmak - kor-
işte u y a n ı k ve zeyrek olan). D a h a b a ş k a y e ğ i n l e m e l e r : şaşmak - şaşurmak = şa
kunmak = korkmak ve korkusunu gizlemek; ekmek - ekilmek; kutgarmak - kur
ş ı r m a k ; savmak - savurmak. İsim k ö k ü n d e n y e ğ i n l e m e ö r n e ğ i : kölık = gölge -
tulmak /kutulmak = kurtulmak; örmek/örlenmek = belirmek; savmak - savıl
kölige = koyu gölge.
mak = savulmak; armak - arsıkmak = aldanmak; bir - birikmek = birikmek;
bilmek - bilge - bilgetmek = akdlanmak. *
D a h a sonraki ilk k a t m a l ı n ü s h a d a , ney yerine nik şerif (şerefli iyi), ukuş yerine 9 . Safta yili koptı karanfil yıdın,
hired (zekâ) akıbet yerine kanaat (ve afiyet); i k i n c i k a t m a l ı n ü s h a d a da ney yerine Ajun barça bütrü yıpar burdı kin.
ulıığ ağır ul ( b ü y ü k şerefli zemin), " d ö r t temel" s a y ı l a n allegorik ilkelerden koni 10 . Kaz, ördek, kuğu, kıl kalıkıg tudı,
törü yerine adalet; kut yerine devlet; ukuş yerine akıl; akıbet yerine de kanaat k u l l a n ı l Kakılayu kaynar yokaru kodı.
mıştır. 11. Kayusu kopar, kör, kayusu konar,
* * Kayusu çapar, kör, koyu suv içer.
*
12 . Kökiş, turna kökte ünün yaykular,
2. A n a konuya giriş:
Tizilmiş titir teg uçar yilkürer.
B u d ö r t k i ş i n i n h i k â y e s i , k i t a b ı n X I I . b a b ı y l e b a ş l a r , i l k 11 bapta Balasagun- 13 . Ular kuş ünin tüzdi, ünder işin,
lu Yusuf, İ s l â m d a k i t ü r l ü usul gereklerini yerine getirdikten sonra, genel görüşleri Silig kız okır teg köyül birmişin.
n i a ç ı k l a m ı ş t ı r . U s u l gereklikleri ş u n l a r d ı r : Allaha h a m d ü sena ( I . bap, beyt 1-33)
14 . Ünin ötti keklig, küler katgura,
H z . Peygambere ( I I . bap, beyt 34-48) ve D ö r t Sahabeye (ilk d ö r t halife: H z . E b u -
Kızıl ağzı kan teg kaşı kap kara.
bekir, H z . Ö m e r , H z . Osman, H z . Ali) s e l â t ü s e l â m ( I I I . bap, beyt 49-62). F a k a t
15. Kara çumguk ötti sıta tumşıkın,
Y u s u f koyu S ü n n î M ü s l ü m a n o l d u ğ u kadar k o y u T ü r k ç ü ve T ü r k ç e c i d i r de: k a l ı p l a ş
Üni oglagu kız, üni teg yakın.
mış bazı f o r m ü l l e r i n dışında Allah'a Teyri ( T a n r ı ) , H z . Peygambere Yalavaç
( K ö k - T ü r k ç e yalabaç = elçi) y a da Savcı ( K ö k - T ü r k ç e sabçı = haberci), D ö r t Sa 16 . Çiçeklikte sandvaç öter miy ünün,
habeye de Tört Eş der. Okır sun İbri tünün hem künün.
Hıtay arkışı yadtı Tavgaç edi. Biri küsi çavı ajunka yeter.
7 . Y a z ı , tag, kır, oprı löşendi yadıp, 26. Ajun tutu Tavgaç Ulug Buğra Han,
îtindi koli, kaşı kök, al kedip. Kutadsu atı birsü iki cihan.
8 . Tümen tü çiçekler yazıldı küle, 27. Ay din izzi, devletka naşir muini
Yıpar toldı, kafur ajun yıd bile. Ay milletka tac, ay yayıg kutka örkl
K U T A D G U B Î L l G İNCELEMESİ 75
74 A. D İ L Â Ç A R
28. Bayat birdi barça tilemiş tilek, 47. Bayat birdi devlet, ay terken kutı,
Anıy şükri kılgu okıp miy atı.
Bayat ok bolu birsü arka yülek.
29 . Ay dünya cemali, uluglukka körkl 48 . İdi kiçki söz ol meselde kelir,
Ay mülketka nur, ay yayıg kutka ör/c! Ata ornı atı ogulka kalır.
30 . Bolu birdi evren ilig birdi taht, 49. Ata ornı kaldı atı ma bile,
Tuta birsü Tenri bu taht birle baht. Adın ma takı bolsu miy miy ula.
31. Ajun tındı ornap bu hakan öze, 50 . Talu ney tayuk tultı miy miy elig,
Anın idtı dünya lanuklar tüze. Munu kıl tayukı Kutadgu Bilig.
Küvenç birle avnur sevinçke tuşup. Bitişe kalır söz ajun tezginür.
53 . Kitabka bitindi bu hakan atı,
34 . Bu türlüg çiçek yirde munça bediz,
Yazı, tag, kır, opn yaşıl kök meniz. Bu at meyü kaldı ay terken kutı.
35 . Kayusı yıdı birle tapnur tapug, 54. Ya Rab, üste devlet tükel kıl tilek,
Kayu körk meyiz birle açtı kapug. Kamug işte bolgıl sen arka yülek.
36. Kayusı elig sundı, tütsüg tutar, 55 . Severin esen tut yağısın kötür,
Kayu büvkirer kin ajun yıd kopar. Sevinçin tolu tut sakınçm kotur.
37. Kayusı togardın tutar mir/ tayuk, 56 . Yağa turşu yağmur yazılsa çiçek,
Kayusı batardın tapugçı anuk. Kunmuş yıgaçtm salınsu küjek.
38. Tapugka kelip kut kapugda turur, 57. Bolu birsü evren tuçı evrilü,
Kodı bolsu düşman başı kavrılu.
Kapugda turuglı tapugda turur.
39 . Bu yaylıg topugka itindi ajun, 58. Yağız yir bakır bolmagınça kızıl,
40. Ajunda çavı bardı hakan küsi, 59. Tirilsüni terken kutı miy kutun,
Körümegli közlerde kitti usı. Yahnsunı körmez karakı otun.
60. Takı ma negü erse arzu tilek,
41 . Ajun inçke tegdi tüzüldi törü,
Bayat ok bolu birsü arka yülek.
Törü birle atın kopurdı örü.
61 . Sevinçin, avınçın, küvençin ili,
42 . Akı süretin kim köreyin tise,
Aşasu yaşasunı Lukman yılı".
Kelip körsü hakan yüzini usa.
Çeviri: Parlak Bahar Faslı, Ulu Buğra Han Övgüsü
43 . Cefasız vefalıg tilese kutun,
1. D o ğ u d a n eserek geldi bahar yeli,
' Yüzi kör, kıhncı vefa ol bütün.
A c u n u bezeyerek açtı cennetin yolunu.
44. Asıg kolsa barça özüy yaşsızın, 2 . Y a ğ ı z yer miskle doldu, k â f u r gitti,
Berü kel tapug kıl köyül bir ısın. D ü n y a g ö r k e b ü r ü n e r e k bezenmek istiyor.
45 . Tözün kılkı alçak bağırsak köyül. 3 . Sefil kışı s ü r d ü g ö t ü r d ü bahar esintisi,
Köreyin tise kel mum kör, amul. A y d ı n bahar yine k u r d u saadet y a y ı n ı .
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 77
5 . K u r u m u ş ağaçlar d o n a n d ı y e ş i l l e ,
Bezendi mor, al, sarı, y e ş i l , k ı z d renklerle. 2 4 . B u l u t k ü k r e d i , v u r d u n ö b e t davulunu,
6 . Y a ğ ı z yer, y e ş i l i p e ğ i y ü z ü n e b ü r ü d ü , Şimşek çaktı, çekti hakanın tuğunu.
Orta Çin k e r v a n ı d a y a y d ı Ç i n k u m a ş ı n ı . 25 . B i r i k ı n ı n d a n çıkıp (ona) iller b a ş b u ğ l u ğ u n u sunar,
7 . O v a , d a ğ , k ı r , dere bunu y a y ı p d ü ş e n d i l e r , B i r i (onun) güzel ü n ü n ü acuna y e t i ş t i r i r .
S ü s l e n d i y a m a ç , k ı y ı yeşil, al giyerek. 2 6 . A c u n a egemen oldu T a v g a ç U l u ğ B u ğ r a H a n ,
8 . Onbinlerce çiçek, t ü r l ü t ü r l ü , g ü l e r e k açıldı, K u t l u olsun a d ı her i k i d ü n y a d a .
Misk ve k â f u r kokusuyle doldu acun. 27 . E y dinin izzeti, devletin n a s r - ı muini,
9. Saba yeliyle k a l k t ı karanfil kokusu, E y milletin t a c ı , ey d ö n e k k u t u n y u l a r ı .
B ü t ü n acuna b a ş t a n b a ş a misk kokusu s a ç d d ı . 28 . T a n r ı verdi d i l e d i ğ i n dileklerin b ü t ü n ü n ü ,
10. K a z , ördek, kuğu, yaban ördeği gökü kapladı, T a n r ı her zaman olu versin (sana) arka ve destek.
Ötüş b a ğ ı r t ı s ı y l e y u k a r ı aşağı kaynaşıyorlar. 2 9 . E y d ü n y a n ı n güzelliği, u l u l u ğ u n g ö r k ü ,
11. B a k , k i m i k a l k ı y o r , k i m i konuyor, E y s a l t a n a t ı n ışığı, ey d ö n e k huylu saadetin y u l a r ı n ı tutan,
B a k , k i m i y ü z ü y o r , k i m i su i ç i y o r . 30 . Olu verdi felek sana saltanat, taht verdi,
12 . Guguk, turna g ö k t e ses y a n k d a r ı b ı r a k ı y o r , S ü r e k l i etsin T a n r ı t a h t ı n l a b a h t ı n ı .
Dizümiş dişi develer gibi, u ç u p kanat ç ı r p ı y o r . 31. A c u n dindi, hakan (taht) ü z e r i n d e y e r l e ş i n c e ,
13. E r k e k keklik sesini d ü z e n l e y e r e k eşine sesleniyor, B u n d a n d o l a y ı b ü t ü n d ü n y a değerli a r m a ğ a n l a r g ö n d e r d i .
G ö n ü l v e r d i ğ i temiz kızı çağırır gibi onu ç a ğ ı r ı y o r . 32 . Esirden gelen g ö k k u ş l a r ı ,
14. Y ü k s e k sesle ö t t ü keklik, g ü l m e k t e n katılarak, K i m i Hindistandan k i m i Bizanstan.
K ı z d ağzı k a n gibi, k a ş ı kapkara. 33 . A d ı n ı ö v e r l e r , ü n ü n ü çağırıp y a r ı ş a r a k ,
15. K a r a karga (kuzgun) ö t ü y o r , güneş ışını g a g a s ı y l e , G ü v e n c e ve sevince k a v u ş u p avunarak.
Sesi nazik bir kızın sesi gibi (cana) y a k m . 3 4 . B u t ü r l ü çiçek, yerde bunca bezek,
16. Çiçeklikte b ü l b ü l ö t ü y o r b i n ezgi ile, O v a , d a ğ , k ı r , dere, m a v i gök, g ö r ü n ü ş .
Gece g ü n d ü z i b r a n i sureleri (Mezmur) okuyor. 35 . K i m i kokusu ile kulluk eder,
17. D i ş i karaca, erkek k a r a c a ç i ç e k l e r ü s t ü n d e oynuyor, K i m i güzel g ö r ü n ü ş ü ile k a p ı y ı a ç a r .
E r k e k geyik, dişi geyik debelenerek, y ü r ü y e r e k geziyor. 36 . K i m i elini u z a t ı p t ü t s ü tutar,
18 . G ö k kaşını ç a t t ı , gözü y a ş s a ç m a ğ a b a ş l a d ı , K i m i misk kokusu s a ç a r , acun kokularla dolar.
Çiçek açtı y ü z ü n ü , bak g ü l m e k t e n katıbyor. 37 . K i m i d o ğ u d a n bin a r m a ğ a n sunar,
19. B u zaman acun kendi kendine b a k t ı , K i m i b a t ı d a n k u l l u k ç u olmaya h a z ı r olur.
G ü v e n i p , sevinip m ü l k ü n e b a k t ı .
3 8 . K u E u ğ a gelen k u t (saadet) k a p ı d a durur,
20. (Gözü) bana ilişince, a ç t ı d ü n y a s ö z ü n ü , Kapıda duran kullukta durur.
Dedi: "Görmedin mi h a k a n ı n y ü z ü n ü ? 3 9 . B u gibi kulluk için h a z ı r l a n d ı acun,
21. U y u y o r d u n ise, kalk aç ş i m d i g ö z ü n ü , D ü ş m a n boyun eğdi, ö z ü n ü ortadan k a l d ı r d ı .
İ ş i t m e d i n ise, işit benden s ö z ü m ü . 4 0 . Acunda ü n ü y a y d d ı , h a k a n ı n h o ş kokusu,
2 2 . Binlerce y d d a n beri d u l i d i m , benzi soluk, (Onu) g ö r m e y e n gözlerden a k d k a ç t ı .
B u dul giysimi ç ı k a r ı p beyaz k a k ı m giydim. 41. A c u n erince k a v u ş t u , t ö r e düzeldi,
2 3 . Bezendim, beyim ulu h a k a n oldu, A d ı n ı t ö r e ile y ü k s e l t t i .
D i l e d i m : İsterse canım feda olsun. 42 . K i m c ö m e r d i n y ü z ü n ü g ö r e y i m derse,
Gelip h a k a n ı n y ü z ü n ü g ö r s ü n .
K U T A D G U B I L İ G İNCELEMESİ
78 A. D İ L Â Ç A R
lilcrdcn özür dilemektedir; y a n ı l m ı ş y a da şaşırmış olabilir; a n l a y ı ş h l a r bu sürçmeleri Bügü, bilge begler, budunka başı,
düzeltsinler; söz anlayan adam, söz eden için azizdir. B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş Kılıç birle itmiş biligsiz işi.
lerden: A k ı l l ı , bilgili beyler, halkın b a ş ı olanlar,
Budun tili yavlak sini sözlegey, K d ı ç l a görmüşlerdir bilgisizin işini.
Kişi kılkı kirliiç etirjni yigey.
H a l k ı n dili k ö t ü d ü r , seni çekiştirir, SÖZLLK
B u yandan (yarjluk) da insan (yalnuk) için oldu. kirtüç — kıskanç, çekemeyen ukuşlug = anlayışlı olma
yalnuk — insan kerek = gerek
Biligsiz biligligle boldı yağı,
yarjluk = yanılan basguk — egemen olma
Biligsiz biligligke kıldı çogı. unnak = vurmak, yapmak, takmak ög = akıl
Bilgisiz bilgiliye d ü ş m a n oldu, yağı = düşman artak s= kötü, bozulmuş
çogı — savaş bulgak — karışıklık
Bilgisiz bilgiliye s a v a ş y a p t ı .
burunduk yular, burunduruk itümek = yetmek
Burunduklug ol söz tive burnu teg, tive = deve ukuş = ayîayış, usa vurma, muhakeme
Barur kança yetse titir boynu teg. teg = gibi kodmak = bir tarafa bırakmak
k a n ç a = nereye tegürmek = değirmek
Y u l a r h d ı r söz deve burnu gibi,
yetmek — yedeğinde götürmek ötrü = sonra, hemen
Gider nereye yedekte g ö t ü r ü l ü r s e dişi devenin boynu gibi.
titir == dişi deve elig = el
Kamug edgülükler bilig asgı ol, kamug — bütün bügü = akıllı
Bilig birle buldı mesel kökke yol, edgülük = iyilik itmek = etmek, yapmak.
B ü t ü n iyilikler bilginin f a y d a s ı d ı r ,
Bilgi ile g ö k e bile (örneğin) y o l bulunur.
Biliglig çıkarmasa bilgin tilin, I X . bapta (beyt: 230-286), Balasagunlu Y u s u f iyilik etmenin (edgülük kılmak
Yarutmaz anın bilgi yatsa yalın. = h a y ı r işlemek) ö v g ü s ü n ü y a p m ı ş ve bu işin f a y d a l a r ı n ı açıklamıştır, i y i l i k etmek
Bilgili (ortaya) ç ı k a r m a z s a bilgin dilini, b ü y ü k bir erdemdir. H a y ı r işlemek, suç bağışlamak, verilen sözü tutmak b u erdeme
A y d ı n l a t m a z (etrafını) onun bilgisi, ydlarca yatsa bile. b a ğ l ı d ı r l a r . K i ş i ölür, y a p t ı ğ ı iyilik kalır, y a ş a r ve kişiyi tarihte y a ş a t ı r , T ü r k Leylerin
Ajun tutguka er ukuşlug kerek, den Torja Alp E r ' i n (Fars. Afrasiyab) kitaplarda h â l â y a ş a d ı ğ ı gibi. T o n a Alp Kr
seçkin bir kahraman olduğu kadar, y ü k s e k bilgi ve erdeme de sahipti. B u nitelikleri
Budun basguka ög kerek hem yürek.
göstermiş ve ö n e m l i k ı l g ı l a r d a b u l u n m u ş o l m a s a y d ı , şimdi onu k i m t a n ı y a c a k t ı i
Acunu t u t m a k için insana anlayış gerek,
B u baptaki önemli özdeyişlerden:
H a l k a egemen olmak için hem akd gerek, hem y ü r e k .
I Ukuş birle aslur kişi artakı, Tiriglikni mün kıl, asıg edgülük,
Bilig birle süzlür budun bulgakı. Yarın bolga edgü yigü, kedgülük.
Bu ikin itümese kodgıl bilig, Y a ş a m ı n ı sermaye yap, faizi iyiliktir,
Kıhçka tegürgil sen ötrü elig. Y a r ı n olur (sana) i y i yiyecek, giyecek.
A n l a y ı ş l a asılır kişinin k ö t ü s ü ,
tsizke söküş edgü ögdi bulur,
Bilgi ile süzülür h a l k ı n karışıklığı.
Özürjke baka kör, kayusın kolur?
B u ikisi yetmezse bilgiyi b ı r a k , K ö t ü y e sövgii; ivi alkış bulur.
K ı l ı c a değdir sen hemen elini. Özüne bak gör, hangisini ister?
86 A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 87
İlin itmiş ötrü bayumış kara, tör = odanm baş köşesi »1 = ...-dır, olur.
Kara baylıkın kılmış özke tura. Y a p ı t ı n X . b a b ı (beyt: 287-349), bilgi ile a k l ı n erdemi ve f a y d a l a r ı konusuna
A k ı l l ı bey k i m olmuşsa, bilgiye y a k m , a y r d m ı ş t ı r . D a h a önceki baplarda o l d u ğ u gibi, Balsagunlu Y u s u f bu konuyu da öz
B i l g d i kişileri kendisine y a k l a ş t ı r m ı ş t ı r . deyişlerle ele a l m ı ş , işlemiş, genişletmiş ve a ç ı k l a m ı ş t ı r . B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş
E l v u r d u ğ u işe b a k ı p işlemiş, lerden:
Ukuş körki til ol, bu til körki söz, Ö l ü m yoktur ona, ve zarar verilmez.
Kişi körki yüz ol, bu yüz körki köz. Ukuşka turur bu ağırlık itig,
D i k k a t edilirse, herkes (sırtına) giysi vurur, Ökünçlüg bolur tutşı övke işi,
A n l a y ı ş l ı , bilgili, giysi ile değil, aslı, özü (ile değerlidir). Yazuklug bolur işte buşsa kişi.
P i ş m a n l ı k olur k o m ş u s u öfkeli işin,
Yağız yir öze yalnuk ogh elig
Y a n ı l m a olur i ş t e kişi öfkelenirse.
Köıürdi, kamugka yetürdi bilig.
Y a ğ ı z yer üzerine insan oğlu elini Ukuşlug kerek ked ödürse kişig,
U z a t t ı ; her şeye bilgisi ile erişti. Biliglig kerek ked bütürse işig.
Bu iört nen azın azha tutma negü, A n l a y ı ş l ı olmak gerek, i y i seçmek isterse kişi,
Bügü sözlemiş söz eşügü, ögü. Bilgili olmak gerek, i y i b a ş a r m a k isterse kişi.
Ş u d ö r t şeyin azını az tutma hani, Bu bir kaç nen ol, kör, kişike yavuz,
SÖZLÜK
Balasagunlu Yusuf, yukarda ö n e m l i konu olarak ayırdığı bilgi, dil ve iyilik'teıı,
yula = meşale en çok bilgi üzerinde d u r m u ş t u r . B u y a z ı n ı n b a ş ı n d a belirtildiği gibi, bilgiye son de
çıgay = fakir
kararjku = karanlık
bolgusuz = olamaz rece ö n e m verme ilkesi Y u n a n filozoflarından Eflatun'dan, Aristo'dan, ve M ü s l ü
tün — gece m a n l ı k t a n T ü r k filozofu F a r a b i yolu ile K a r a h a n l ı yazarlara, bu arada Balasagun
tegmek = değmek, ele geçirmek
yarukluk = ışık, aydınlık ogn = hırsız lu Yusuf'a geçmiştir. Yusuf, en y ü k s e k erdem olarak tanıttığı ve uzun uzun
yaratmak = aydınlatmak tevlig = dolandırıcı
ü z e r i n d e d u r d u ğ u , ö v d ü ğ ü bilgiye, i n s a n l ı k niteliğini b a ğ l a y ı p , onu insanı h a y v a n
ağmak = yükselmek algusuz = alamaz
bedümek = büyümek dan a y ı r a n smır olarak t a n ı y o r . Kutadgu BiKg'in sonundaki ü ç ü n c ü , son ekte, bu
kişen = köstek
ağırlık = saygı, beğeni, alkış yaragsız = yakışıksız ilkeyi h a t ı r l a t ı p hem kendini ö ğ ü t l e m i ş , hem de bu gerçeği bize k o r k u n ç bir beyitle
kah = eğer öküş/üküş = çok özetlemiştir:
tilrc/telve = deli adın = başka
şişi = zarar Bilig bil, kişi bol, bedütgil özün,
tap == yeter, elverir
tetig/titik = çamur, balçık Ya yılkı atangıl, kişide yıra\
Çog = gürültü, kavga, rezalet
1
yakşı = iyi, yahşi tükel — tamam, bütün B i l g i bil, adam ol, y ü k s e l t kendini,
aymak = söylemek ton — giysi, don Y a da hayvan adını al, insanlardan ı r a k l a ş ! (beyt: 6611)
bedütmek = büyütmek, yükseltmek yavuz = k ö t ü
barsamak = varmak koldaş = arkadaş
körü barsa = görü varılırsa, dikkat edilirse ökünçlüg = pişmanlık B u gerçekleri, ilke ve erdemleri b ö y l e c e ö n ü m ü z e serdikten sonra, y a p ı t ı n X I .
kedük = giysi, elbise tutşı = komşu b a b ı n d a (beyt: 350-397), Balasagunlu Yusuf, k i t a b ı n adını, a n l a m ı n ı ve kendisinin
ked = pekitme edatı
yazuklug = yanılma, suç işleme
ök = kendi, özü sağlık durumunu açıklar. T a v g a ç H a s a n B u ğ r a H a n ' a s u n d u ğ u y a p ı t ı n a d ı Kutadgu
buşmak = öfkelenmek, sinirlenmek
öze = üzerinde, üstünde Bilig'Air; okuyana kutlu olsun, elinden tutup yol göstersin; "uzanıp i k i d ü n y a y ı ,
ödürmek — seçmek
yalrjuk oglı = insan oğlu b u r a s ı n ı ve ahreti elinde tutan bir y a p ı t t ı r ; kişi yer y ü z ü n d e iken bu i k i d ü n y a y ı
bütürmek = başarmak
elig = el
ö t r ü — sonra, sonunda elinde tutarsa kuta erişir." B u a ç ı k l a m a d a n sonra, yazar, k i t a b ı n allegorik konusunu
kötürmek = götürmek, yükseltmek
bışıg = olgun, pişmiş ve b u allegoriyi oynayan d ö r t k i ş i y i bize sunar: 1. Y u k a r d a belirtildiği gibi, 1. h ü k ü m
kamug — bütün, her şey
ılıkmak = ılunak
yetürmek = erişmek
dar, bey y a da ilig, Kün-Togdı, d o ğ r u y a s a y ı (köni törü), 2. vezir Ay-Toldı, saadeti
et öz/etüz = et ve öz, gövde
nen = şey, nesne (kut), 3. vezirin oğlu ve a r d a s ı Ögdülmiş, a n l a y ı ş ı (ukuş), 4. bunun k a r d e ş i , zahit Od-
yalgan = yalan
negü = nasıl, ne, niçin, hani
basa — sonra gurmış da d ü n y a işlerinin sonunu (akıbet) temsil eder. Kün-Togdı, "doğan g ü n e ş " tir;
kügü = akıllı Ay-Toldı, "dolunay" d ı r ; Ögdülmiş, " ö v ü l m ü ş " (ögmek = ö v m e k ) , Odgurmış da
kıymak = vazgeçmek
ögmek = övmek
kıygan = sözünden dönen " u y a n m ı ş " (odgurmak = uyanmak) a n l a m ı n ı t a ş ı r . Balasagunlu Y u s u f kendinden
ot = ateş, ot
takı = dahi, de
yağı = düşman
söz etmeden önce, gençliğe seslenerek şöyle der: " E y genç, gençliğini b o ş geçirme,
bor = şarap, içki
ig = hastalık faydalan, ç a b u k geçer, d o ğ r u l u k yolundan ş a ş m a . "
işçe/içse = içme
ag = ağ, tuzak Yusuf, otuzundan sonra sağlığı sarsılmış olan bir a d a m d ı r . K i t a b ı n ı y a z d ı ğ ı
siziksiz/seziksiz = sezmeden, şüphesiz
tiriglik = dirilik, y a ş a m
birtem = sürekli, biteviye zaman a l t m ı ş ı n a y a k l a ş m ı ş bulunuyordu. K e n d i a n l a t ı ş ı y l e , otuz y a ş ı n d a iken ok
basa = sonra, sonunda
yava = boşuna gibi dimdik, saçları da kuzgun t ü y ü gibi s i m s i y a h t ı ; fakat "otuzun g e t i r d i ğ i n i elli
bular — bunlar
erke = ere, adama
uçuz = değersiz götürmüş", ş i m d i a l t m ı ş a merdiven d a y a d ı ğ ı n d a , otuzundaki dimdik ok, k ı v r ı k ,
arkuk = aykırı
tutmak = »aymak b ü k ü k bir y a y a çevrilmiş, b a ş ı n d a k i kuzgun t ü y ü de k u ğ u l a r ı n ak t ü y ü n e b e n z e m i ş -
arkuk kıhnç = a y k ı r ı iş görme, inatçılık
tör = değer ti. B u b e n z e t i ş l e r , Yusuf'un öz kaleminden çıkmıştır. B a ğ r ı y a n ı k t ı r Y u s u f ' u n : A d ı m
yana = yine, de
yıpar = misk
arıgsız = yakışıksız, kirli a t a m ı y o r , gözü i y i g ö r m ü y o r . T a n r ı ' y a y a k a r ı y o r : " E y T a n r ı m , beni biraz daha y a
kizlemek = gizlemek
kıîk = huy ş a t , bu y a p ı t ı m ı tamamlayabilmem için bana g ü ç , kuvvet bağışla, Kutadgu Bilig'-
yıd = koku
otun/utun = ahlâksız, çirkin, k a b a
belgürmek = belirmek i m i t a m a m l a y ı m ; g ü n a h ı m ç o k t u r , kara t o p r a ğ a g i r d i ğ i m d e y a r l ı g a m a n ı bana u l a ş
kopurmak = yerinden kaldırmak, koparmak
ülgülemek = tartmak, terazi gibi aşağı yul t ı r , b ü t ü n i n a n ç sahiplerini de y a r l ı ğ a . "
:arı tütün = duman
oynamak
* *
buşı = kızgın, öfkeli *
bayhk = zenginlik
ulıtmak = bükmek. Bu genel giriş baplarından sonra, X I I . b a p l a (beyt 398) ' " K u t a d g u B i l i g "
n asd h i k â y e s i başlar ve LXXXV. babın o r t a s ı n a (beyt 6424) dek s ü r e r . B u
92 A. DİLÂÇAR KTJTADGTJ B I L Î G İ N C E L E M E S İ 93
geniş h i k â y e d e , yer yer t ü r l ü ansiklopedik bilgilere de yer v e r i l m i ş t i r : 1. Devletin n i adaleti onda bulanlara şeker verilecek; zorba olan ve d o ğ r u l u k t a n k a ç a n l a r a da acı
teliği, 2. Adaletin n i t e l i ğ i , 3. B a b a ö ğ ü t ü , 4. A l d ı n niteliği, 5. Devlet ve ordu öro-ütü H i n t otu i ç i r i l e c e k t i ; bu işte beyin y a r g ı bıçağı keskin ve amansız o l a c a k t ı . B e y i n
6. B a ş b u ğ - g ö r e v l i ilişkisi, 7. D o ğ r u y a s a ve h a k , 8. H a l k t a b a k a l a r ı n ı n sınıflanması a d ı , K ü n - T o g d ı , güneşten alınmıştı. G ü n e ş , A y gibi k ü ç ü l m e z , p a r l a k l ı ğ ı değişmez,
9. Ş e h i r l i görgüsü, 10. Devlet d ü z e l t i m i , 11. D ü n y a d a k i ö d e v l e r i m i z ve ahret. 12. G ö k a y d ı n l a t ı r fakat kendinden bir ş e y eksilmez, onun sıcaklığı ile çiçekler açdır. G ü n e ş i n
cisimleri, b u n l a r ı n devimi, d ü ş y o r u m u ; v.b. Y a p ı t t a k i K ü n - T o g d ı , A v - T o l d ı . Ö<>- burcu olan Arslan da güçlü ve ulu g ö n ü l l ü d ü r , evren ç a r k ı n d a yeri değişmez. A y ' ı n
d ü l m i ş ve O d g u r m ı ş h i k â y e s i , y a p ı b a k ı m ı n d a n d ö r t perdelik bir sahne yazısına ben burcu olan Akrep, insanı sokar, evren ç a r k ı n d a yeri oynar.
zer. Kesintisiz perdeler halinde olan devimleri, bilimsel t a r t ı ş m a l a r ı , gidiş gelişleri G ü n l e r geçtikçe beyle vezir t ü r l ü konular ü z e r i n d e durup t a r t ı ş m a l a r d a bulun
g r u p l a y ı p d ö r d e a y ı r a r a k , b u h i k â y e y i d ö r t perde halinde ele alacağız. H i ç bir d ü z dular: dilin erdemi, mutluluk (kut kıvhk) gibi. K ü n - T o g d ı , A y - T o l d ı ' n m d ü ş ü n c e
y a z ı parçası bulunmayan ve sonuna dek süreli olarak k o ş u l d u geçen bu y a p ı t , bastan lerini ve k o n u ş m a s ı n ı çok beğendi. Ona vezir giysisi ile, kdığını tamamlamak üzere,
b a ş a özdeyişlerle doludur. I . ve I I . b ö l ü m l e r i d ü z olarak a n l a t t ı k , ö n e m l i ö z d e v i s l e r i m ü h ü r , t u ğ , davul, k u ş a k ve zırh verdi. T ü z e l i , doğru ve erdemli bir y ö n e t i m d e n son
de sonda toplayarak asılları ile birlikte T ü r k i y e T ü r k ç e s i n i de verdik, sözlük de ekle ra, vezir y a ş l a n d ı , h a s t a l a n d ı ve y a t a ğ a d ü ş t ü . B e y ç o k ü z ü l d ü , vezirini görmeğe gel
dik. I I I . ve I V . b ö l ü m l e r i ö z e t l e y e r e k , ç o ğ u n l u k l a , asıllarına daima uygun olarak di, d u a etti, a l t ı n , gümüş t o p l a m ı ş t ı , p i ş m a n oldu, fakirlere d a ğ ı t t ı , ağladı, fakat he
sahne yazısı şekline koyduk; ö z d e y i ş l e r i s e r p i ş t i r d i k . İ l e r d e bu y a p ı t ı n t a m a m ı l e h ç e - kimler bir k u r t u l u ş yolu bulamaddar (Moliere gibi Y u s u f da otacı ve e&çi'lerden y a k ı n
mize çevrilerek ş a h n e y a z ı s ı b i ç i m i n e s o k u l m u ş o l d u ğ u n u g ö r m e k isteriz. m a k t a d ı r ) . D u r u m u ağırlaşmca A y - T o l d ı , oğlu Ögdülmiş'i ( ö v ü l m ü ş ) çağırdı, onun
anlayışını, anlağını denedi, gönlü k a n d ı , sevindi ve ona son baba ö ğ ü t l e r i n i verdi
3. A n a konu (aşağıya b a k ı n ı z ) . Beye de bir kumaru bitig (vasiyetname) y a z ı p ona adalet v e merha
metten a y r d m a m a s ı n ı vasiyet, öksüz kalacak oğlunu d a emanet ettikten sonra gözle
I. bölüm (bap XII - XXIII, beyt: 398-1547)
r i n i b u d ü n y a y a k a p a d ı . Ögdülmiş de yasa girdi ve bir süre bey vezirsiz k a l d ı .
Eskiden K ü n - T o g d ı ( g ü n d o ğ d u ) a d ı n d a b i r ilig (bey, b a ş b u ğ ) v a r d ı . K e n d
ısı Ö l ü m döşeğinde A y - T o l d ı ' n m Ögdülmiş'e v e r d i ğ i baba ö ğ ü t ü (ata pendi, beyt 1278¬
köni törü, yani "doğru y a s a " a d a m ı olduğu ve bilgili a d a m l a r ı k o r u d u ğ u için yurt,
1341; seçme p a r ç a l a r ) :
gerek adalet, gerek a h l â k ve gerek geçim, g ö n e n ç b a k ı m ı n d a n i y i bir durumda i d i .
1 . Könül, til köni tut, Bayatka tapın,
B e y i n b a ş b a k a n ı (vezir) o l m a d ı ğ ı için y ö n e t i m y ü k ü n ü n b ü t ü n ü kendi o m u z l a r ı n a
ç ö k m ü ş t ü . A y - T o l d ı (dolunay) a d ı n d a genç, a k d l ı ve bilgin bir y u r t t a ş , bevin ü n ü n ü Usanma, yarınlık işinni itin.
i ş i t e r e k ve ona y a r d ı m c ı bir adam g e r e k t i ğ i n i duyarak, g ö r e v almak üzere yerini yur G ö n l ü n ü , dilini i y i tut, T a n r ı y a t a p ı n ,
dunu b ı r a k ı p b a ş k e n t e geldi. U z u n bir süre gurbet a c d a r ı n ı ç e k t i , sonunda K ü s c m i ş Savsama, y a r ı n k i işini d ü z e n l e .
( = istekli) a d ı n d a bir a r k a d a ş buldu. B u adam A y - T o l d ı ' n ı n isteğini s a r a y ı n haci- 2 . Kamug edgü isiz Bayat hükmi bil,
biiıe (mabeynci) a n l a t t ı , onun a r a c d ı ğ ı y l e A y - T o l d ı saraya g ö t ü r ü l ü p beye t a n ı t d d ı Bayatka ınangıl, Anıy tapgı kıl.
ve uzun bir sorgu ve denemeden sonra v e z i r l i ğ e a t a n d ı , b ö y l e c e de A y - T o l d ı s a b r ı n B ü t ü n iyilik ve k ö t ü l ü k l e r i T a n r ı h ü k m ü bil,
ve nazik d a v r a n ı ş ı n ö d ü l ü n ü almış oldu. A y - T o l d ı , beye, bir h i z m e t ç i olarak geldi T a n r ı y a inan, Onun kulu ol.
ğini, hizmet etmenin bir erdem o l d u ğ u n u , kendisinin kut'u (saadet) temsil ettiğini
3 . Negü kim kerekin Anından tile,
kuta erişmek i ç i n , ç o k kez, k ı z m a m a k , göz y u m m a k g e r e k t i ğ i n i söyledi. A d ı olan
Anı da adın yok saya küç bile.
"ay-toldı"ya (dolunay) i ş a r e t ederek, saadetin a y a benzediğini, daima b ü y ü y ü p
Ne gibi gerekliğin varsa O n d a n dile,
k ü ç ü l d ü ğ ü n ü , talihe ve zenginliğe i n a n m a n ı n ve g ü v e n m e n i n d o ğ r u olmadığını d a
Ondan b a ş k a seninle olacak güç yoktur.
bildirdi. B i r t a r t ı ş m a sırasında A y - T o l d ı cebinden bir top ç ı k a r a r a k üzerine oturdu
ve temsil ettiği saadetin top gibi oynak o l d u ğ u n u , adını almış b u l u n d u ğ u A y ' ı n d a 4 . Ağır tut negü erse yarlıgların,
yerini, evini, hacmini, şeklini daima değiştirdiğinden d o l a y ı , saadetin g ü v e n i l i r bir Ağır kılga Tenri bu kün hem yarın.
ş e y olmadığını b u top denemesiyle göstermiş oldu. B u n a k a r ş d ı k , her g ü n süregelen Ne olursa olsun b u y r u k l a r ı n ı dinle,
bu t a r t ı ş m a l a r ı n birinde, bey de, temsil ettiği adaletin, d o ğ r u l u k , ö d ü l ve ceza üze Tanrı senin ö d ü l ü n ü verir b u g ü n de y a r ı n da.
rine k u r u l d u ğ u n u a n l a t t ı ve b u n l a r ı simgelerle göstermek için, birbirine b a l l a n 5 . Yorıkırj köni tut yanılma öşür/,
mış üç ayaklı ve dengesi t a m , gümüş bir taht ü s t ü n e oturarak, eline b ü y ü k bir Könül, til kiçig tut, bedütme sözün.
b ı ç a k a l d ı , soluna a c ı H i n t otu, s a ğ m a da şeker koydu. B ı ç a k , y a r g ı y ı ; H i n t otu D a v r a n ı ş l a r ı n d o ğ r u olsun, kendini y a n ı l t m a ,
c e z a y ı ; ş e k e r de ö d ü l ü simgeliyordu. Haksızlığa uğrayıp beyin k a p ı s ı n a s ı ğ m a n ve
G ö n l ü n ü , ddini a l ç a k tut, s ö z ü n ü obartma.
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 95
94 A. D İ L Â Ç A R
Boguzurj küdezgil, halal yigil, az. 17. Bolu birse devlet, küvezlenmegil,
Kız: Tutum:
Kişig satgamasa küvezlik bile,
Bu muniag kişiler bolur idi kız,
Basıtmasa özde kiçigke küle,
Bu kız kızhkı kaldı kız atı kız.
K i ş i l e r i kibirlikle tahkir etmemeli,
B ö y l e kişiler çok k ı t olur,
K e n d i n i çiğnetmemeli k ü ç ü k l e r i n gülüncüne.
B u değerli nadirlikten, nadirin a d ı k ı z kaldı. (Nadire)
Boşuna:
Yükselme: Yavahk bile borka baş sokmasa,
Tegimsiz tapug birle, törke tegir, Yavahkka boşlag neyin saçmasa.
Yaragsız yaratışa, kör ilke tegir. Boşuna içkiye baş sokmamalı,
i l e r l e m e m i ş kimse, g ö r e v i (çalışması) ile y ü k s e k oruna erişir, Boşu b o ş u n a malını s a ç m a m a h .
Elverişsiz, yaransa da, k a p ı eşiğine v a r ı r .
Oyun:
Akar suv, yorık lil, bu kut turmadı, Kânilik öze tutsa kılkı, yayın.
llig aydı: edgü bu kılkı yayı, llig aydı: edgü iki türlüg ol,
Tusulur bolur halkka asgı öyi. Munıyda biri çın tutar edgü yol.
B e y dedi: iyinin huyu, t a r z ı , Bey dedi: i y i iki t ü r l ü olur,
Y a r a r l ı , halka faydah olmak; budur rengi. Bunlardan biri d o ğ r u c a tutar iyilik yolunu.
Tözü halkka barça kilur edgülüg, Bir edgü bolur, kör, anadan togup,
Yana minnet urmaz kişike külük. Yorır ol köni çın, kör, edgü bolup,
B ü t ü n halka hep iyilik eder, B i r i i y i olur, bak!, anadan d o ğ m a ,
Y i n e de minnetini vurmaz kişiye (boşuna), soylu adam. Y ü r ü r o doğru d ü r ü s t , i y i olarak.
Öz asgın tilemez, kişike asıg, Takı biri edgü, kör, ötgünç bolur,
Birür ol, asıgdın bu kolmaz yanıg. İsizke ktılsa ol isiz kılur.
Taşı teg içi ol, içi teg taşı, D o ğ u ş t a n k ö t ü d ü r , bak!, bunlardan biri,
Dışı, i ç i gibi olur, içi de dışı gibi, Takı biri ötgünç bolur bu isiz,
B u insan d o ğ r u , gerçek kişi olur. İşi edgü bolsa, tüzer bu ma iz.
B i r i de taklit ederek k ö t ü olur,
Köyülin çıkarsa ayada urup,
A r k a d a ş ı i y i olursa, o da yolunu düzenler.
Yorısa uyadmasa, yalyuk körüp.
G ö n l ü n ü çıkarım a y a s ı n a koyarak, Toga edgüdin tutçı edgü kelir,
Y ü r ü m e l i d i r utanmadan, i n s a n l a r ı g ö r ü p . Ajun budnı andın asıglar alır.
D o ğ u ş t a n i y i olandan daima iyilik gelir,
Könilik kerek erke kopsa kutun,
D ü n y a h a l k ı ondan faydalar alır.
Könilik atı ol kişilik, bütün.
Toga isiz erse ayar yok otı,
D o ğ r u l u k gerek insana, y ü k s e l m e k için kuta,
Ajunka bela ol budunka yutı.
D o ğ r u l u ğ u n adıdır insanlık, inan!
D o ğ u ş t a n k ö t ü ise ona çare yoktur,
İnsan-lnsanhk: D ü n y a y a bela olur, halka da k ı r a n .
Kız ermez bu yalyuk, kişilik kız ol, Bu edgü ağış teg, ağır agguka,
Az ermez bu yalyuk, könilik az ol. Yavuz ney iniş ol, uçuz bulguka.
Kara karnı todsa, kör, ud teg yatur, Kah sözleyü bilmese til sözüg,
Yava sözke avnur, özin semritür. Yaşıl kökte erse, kör, indrür özüg.
Tanukluk birür bir Bayatıg tilin. irsel/ersel = değişken, dirişmez kız = 1. kız, 2. değerli, pahalı, nadir şey
yayıg = dönek kızlık = değerliklik, nadirlik
Dile s ö v m e k olmaz, ç o k t u r Ö v g ü s ü ,
kılk — huy, gidiş at = ad
S ö z ü n ö v g ü s ü de v a r , s ö v g ü s ü de. kurtga = kocakarı tegimsiz — ilerlememiş
erej/erinj/erinç = rahatlık, huzur tapug — hizmet, görev
B ü t ü n canlılar, b u sayısız kalabalık,
kolmak = istemek tapugçı = görevli, memur
T a n ı k l ı k verir, tek b i r T a n r ı d i l i y l e . tör ~ yüksek orun
emgek = emek, çaba
tutaşı = yakın, komşu yaragsız — işe yaramaz, elverişsiz
•Toldı'mn beye vasiyeti ( p a r ç a l a r ) : kadgu = kaygı il /el = kapı eşiği;
yonmak = yürümek suv — su
Bela? küç yirinde sen edgü kılın,
idi = sahip, bey, Tanrı yarık til = uz ve usta dil
Budunug sevindürgil? elgin? tilin. takı ~ daha tezginmek — dönmek
Bela, z u l ü m yerine sen i y i l i k y a p , edgürek = daha iyi tınmak = dinlemek
tüz = düz, doğru kodkı = uysal, y u m u ş a k
H a l k ı n ı sevindir, elinle, d i l i n l e .
yat = yabancı küdezmek/ködizmek = gözetmek
Törü tüz? yorıtgıl budunka koni? yigü/yegü = yedir a y ı = aşırı, çok
ümeg = yolcu ertmek — geçmek
Künün edgü bolgay könilik küni.
bügü = akıllı yavuz = kötü
Yasa d ü z e n l e , h a l k ı d o ğ r u yürüt yarjlıg = insan, adam yunçıg — yakışmaz, çirkin
K i , g ü n ü n i y i olsun, d o ğ r u l u k ( k ı y a m e t ) gününde yüdmek = yüklemek, yüklenmek, taşımak yakın t ur inak — yanaşmak
Iıaş kötürmek = başını yükseltmek ten =s denk
Kiivezlenme artuk? kötürme köyül, elig uzamak — el uzatmak, elde etmek teni birle = dengeli, ölçülü olarak
inanç kilgu ermez bu dünya? tönüL silig = temiz, a n tutmak = idare etmek, yönetmek
Çok kibirlenme, g ö n l ü n ü y ü k s e l t m e , tüzün /tözün = soylu tirilmek /terilmek — derilmek, toplanmak
usmak = düşünmek nerj = mal, şey
İ n a n m a k olmaz b u d ü n y a y a , d ö n ( v a z g e ç ) .
tegmek — değmek, erişmek york = uz, ustaca
okmak /ukmak — anlamak yorık tüzmek = ustaca düzenlemek
I Kişi neyi alma, yime tokme kan,
kiçiklik = küçüklük, alçakgönüllülük yarj = tarz (davranış)
1
Bu iki yazukka uhr çıksa can. anuk tutmak = hazırlanmak tapug kılmak — saygı göstermek
K i ş i l e r i n m a i m ı alma, k a n da d ö k m e , örürj /ürürj = ak süçig = tatlı
örürj bohnak = ağarmak satgamak = çiğnemek, hakaret etmek
B u i k i g ü n a h t a n inler (insan), cani ç ı k a r k e n .
kayu = hangi küvezlik = kibir
Saran bolma, ilig? akı bol? akı? ivmek /evmek = acele etmek basılmak = çiğnetmek, bastırmak
Kalır meyü ölmez akılık atı. kiç = geç külmek — gülmek
ökünç = pişmanlık yava = gereksiz, faydasız, boş
Cimri olma, bey, c ö m e r t o l , c ö m e r t , yavalık bile = boşuna
mundag = böyîe
L u a c r t l i k ebedidir, Öiıuez c ö m e r t l i ğ i n a d ı . idi/edi = çok bor = şarap, içki
106 A. DÎLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 107
boşlag = boşu boşuna iz — yol tüp = dip, asıl, kok k ü ç — güç kullanma
könilik = doğruluk tutçı = daima barça — hep törü = yasa, kanun
öze/öze = ü s t , üzeri budm = budunu, h a l k ı yıdıg = k ö t ü tüzmek = düzenlemek
yayıg — dönek, kaypak andın = ondan asgı bile = faydası ile, sayesinde yontmak = y ü r t m e k , y ö n e t m e k
t ur ur = ...dır (durur) a ğ a r = ona yoklamak = değmek, yoklamak, yükselmek bolgay = olsun
bu yarjhg = bu şekilde, böyle ot = ilâç, çare tör = odanın en önemli yeri, başköşe köniük künİ = • kıyamet günü (doğruluk günü)
basa = sonra yut — yıkım, kıran kah = eğer küvez/kövez = kurumlu,
taplaroak = kabul etmek, razı olmak ağış = " yükseliş, y o k u ş çıkma özügmek/öçükmek = çağırmak küvezlenmck = kibirlenmek
yalgan = yalan ağır = ağır, güç Öküş = çok artuk — fazla, çok, askın
ol = olur, ...dır agguk = y o k u ş çıkan telim — fazla kötürmek = yükseltmek
k ü ç — güç, zor, zulüm uçuz = ucuz, değersiz, kolay tizmek = dizmek, düzenlemek törjüLmek = dönmek, vazgeçmek
kılgan = kılan, yapan on = sağ taraf sökmek — sövmek yime = dalü, da
suk = açgözlü isîzlik = k ö t ü l ü k bolmaz — olmaz tökmek = dökmek
yig = olmamış, çiğ tamu = cehennem öggü = övgü yazuk = günah
ivek = aceleci orm = orunu, yeri bar = var ulımak = ulumak, inlemek
uvutsuz = utanmaz, gözü doymaz, yüzsüz uştmah = cennet teprenigli = deprenen, canlı saran = cimri
buşı — öfkeli, sinirli yağı = düşman sansız = sayısız akı — cömert
yime/yeme = dahi, de, yine tirig = diri, y a ş a y a n kaim = kalabalık öç = Öç, kin
borçı = içkici ök = hiç (onay ve o î u m s u z l a m a edatı) birmek = vermek oğul = oğul
kıygan = eğri, doğru olmayan muhal (Arap.) = olursuz, o l a n a k s ı z , imkânsız Bayat = T a n n
ayu birmek = söyleyi vermek agm = dilsiz
açuklug — açık olarak yirke = yere, yer için
II. bölüm [bap XXIV-XXXVIII, beyt: 1548-3186)
tusulmak = yaramak, faydalı olmak önmek = bitki, bitmek
asıg = fayda ögüz — ı r m a k
A y - T o l d ı ' n m y a s ı bitince, K ü n - T o g d ı onun oğlu Ö g d ü l m i ş ' i s a r a y a çağırıp te
ÖTJ = renk ap = olumsuzluk edatı
tözü barça = her, bütün, hep selli etti, ö ğ ü t verdi, sonra ona "ben sana b a b a l ı k edeyim, sen de b a n a oğul o l " dedi.
a y ı t m a k = söylemek, sormak
yana = yine de tişi = dişi Ö g d ü l m i ş t e ş e k k ü r etti ve b a b a s ı n ı n y a z d ı ğ ı mektubu beye verdi. B e y vasiyet-mek-
kiilük sa soylu, ünlü er — koca tubu okudu, g ö z l e r i n d e n y a ş a k t ı . Ö g d ü l m i ş de ü z ü l d ü , k a l k t ı evine gitti, b a b a s ı
yamg — karşılık u n — erkek e v l â t A y - T o l d ı i ç i n "cenaze a ş ı " (yog aşı) y a p t ı , fakirlere g ü m ü ş ve ipekli k u m a ş d a ğ ı t t ı .
kÖrgil = gör, bak kara (budan) — avam
Bey de eski vezirin vasiyetini okuduktan sonra, yurdu i ç i n d o ğ r u kanunlar (köni
birikmek = bir olmak todmak = doymak
taş = dış törü) y a p t ı , her t a r a f ı d ü z e n l e d i , h a l k ı z e n g i n l e ş t i r d i , halk da beye d u a etti.
ud = öküz
teg = gibi yava = boş
B i r süre sonra, bey kitap okurken Ö g d ü l m i ş a k l ı n a geldi ve onu s a r a y a ç a ğ ı r t
çın = doğru, gerçek semritmek = semirtmek
aya = a v u ç içi, aya yılkı = hayvan tı. Ö g d ü l m i ş huzura ç ı k t ı , bey ona "babadan sonra felek sana neler y a p t ı ? " diye
urmak = vurmak, koymak tikmek = saptamak, tespit etmek sordu. Ö g d ü l m i ş ü z ü n t ü i ç i n d e o l d u ğ u n u , fakat beyi g ö r ü n c e y ü z ü n ü n güldüğünü
yonmak = yürümek, dolaşmak et Öz/etöz = v ü c u t , gövde, et ve öz s ö y l e d i . B e y ona t ü r l ü sorular sordu, bilgisini denedi, Ö g d ü l m i ş hepsine uygun ce
uyadmak — utanmak y a v r ı t m a k = zayıflatmak, yıpratmak vaplar verdi, bey de genci hizmetine a l d ı ve onu y e t i ş t i r m e ğ e k a r a r verdi. O gün
kopmak — kopmak, kalkmak, yükselmek ülüg — pay, hisse, nasip
lerde bey ona f a y d a l ı ve k ö t ü ş e y l e r i n neler o l d u ğ u n u sordu. Ö g d ü l m i ş f a y d a l ı ş e y
bütünmek = inanmak boguz — boğaz
kız = azrak, nadir
1
kirmek = girmek lerin: 1. i y i l i k (edgülük), 2. u t a n ç (uvut), 3. d o ğ r u l u k (könilik); k ö t ü ş e y l e r i n de:
ermez = olmaz, değildir Çm =s doğru, gerçek 1. inat (arkuk kılınç), 2. y a l a n (yalgan), 3. cimrilik (saranlık) o l d u ğ u n u bildirdi. B e y
Ötgünç — Ödünç belgü = belge, alamet bu cevaplardan memnun oldu ve ona b a ş k a bir soru sordu: " İ n s a n anadan m ı bilgin
ötgütunek = taklit etmek, yansılamak kızıl erj urmak /en kızartmak = mutlu olmak, olarak d o ğ a r , yoksa y a ş ı i l e r l e d i k ç e m i ö ğ r e n i r ? " B u soruyu Ö g d ü l m i ş ş ö y l e cevap
isiz = k ö t ü fayda görmek
l a n d ı r d ı : " İ n s a n bilgisiz d o ğ a r ve y a ş l a n d ı k ç a öğrenir. Ç a l ı ş m a k l a elde edilemeyen
ikigü = ikisi basa tutmak = h â k i m olmak, sözünü geçirmek
samak — saymak orun = yer ş e y a k ı l d ı r : T a n r ı onu i n s a n ı n h a m u r u n a katar. İ n s a n a k ı l d a n b a ş k a b ü t ü n erdemleri
toga = doğuştan ülüg = parça, bölüm ö ğ r e n i r ve b ö y l e c e bilgisi g e l i ş i r . " B e y b u c e v a p l a r ı d a b e ğ e n d i ve genci y e t i ş t i r m e
iş = eş, arkadaş sözlegüsî = söyîenebilen ğe devam e t t i . Onu g ü n d e n g ü n e kendine yaklaştırdı, ona i n a n d ı ve b ü t ü n işleri
mg = da, dahi (pekitme edatı) iıdıg = , . ahkoyuhnuş, yasaklanmış onun eline verdi. Sonunda d a ona ü n , m ü h ü r , at, k o ş u m ve hilat vererek vezir y a p t ı .
108 A. D İ L Â Ç A B . K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ 109
A n l a y ı ş ı n belirtileri de ş u n l a r d ı r : "Akıllı adam d o ğ r u d u r , y u m u ş a k huyludur, dingindir ü n salması kendi kazancı o l a c a k t ı r . Ailesi basit o l m a l ı ; eş, çoluk çocuk, mal m ü l k
ve çok sabırlıdır." B a ş k a bir gün bey, vezirine şunu sordu: "Gönül k ı v a n c ı nedir, ikinci derecede k a l m a l ı , ç ü n k ü asıl işi cenktir. Ü s t ü n isteğini kılıçla bildirmeli, vur
göz k ı v a n c ı n e ? " Vezirin c e v a b ı : "Göz için, sevdiği y ü z ü g ö r m e k k ı v a n ç t ı r ; gönül mak, a l m a l ı ve ü n k a z a n m a l ı d ı r : "Gelin kızın sevinci d ü ğ ü n geceleridir; y i ğ i t , kahra
için arzusuna k a v u ş m a k k ı v a n ç t ı r . " B u n u n arkasmdan bey şu soruyu y e t i ş t i r d i : man erin ö v ü n c ü s a v a ş g ü n l e r i d i r " (Kelin kız sevinci kilden tünleri; kör, alp er küven-
"Sevgilinin belirtisi nedir?" Vezirin c e v a b ı : "Göz için, bakarken her ş e y ö r t ü l ü ola- çi çerig künleri). S i l â h a r k a d a ş l a r ı n a i y i b a k m a l ı , onları her b a k ı m d a n d o y u r m a h d ı r .
bdir, fakat gönül için ö r t ü yoktur. Seven insan y ü z ü n d e n bellidir." Ö l ü m d e n k o r k m a m a l ı , öcünü almadan d ü ş m a n d a n y ü z ç e v i r m e m e l i d i r . Asker şere
fine sahip olmalı, halka karşı d a alçak gönüllü olmah, k ö t ü dil k u l l a n m a m a l ı d ı r . H e y
B u anlayışla b ü g i ve gözle gönül konusundaki k o n u ş m a d a n sonra, devlet ve saray
betli, fakat kibirli o l m a m a l ı d ı r . Ordu siyasetini bilmelidir. O, d ü ş m a n a k a r ş ı domuz
ö r g ü t ü ele alınarak, beyden, y a n i h ü k ü m d a r d a n , b u y r u k ç u l a r d a n görevlilere (tapug-
gibi i n a t ç ı , kurt gibi güçlü, a y ı gibi azdı ve yaban sığırı gibi kinci, k ı r m ı z ı t i l k i gibi
çı) ve içkicibaşıya kadar b ü t ü n y ö n e t i c i ve görevlilerin durumu, onlarda aranan ni
hüeci olmah, deve aygırı gibi de öç g ü t m e l i d i r . S a k s a ğ a n d a n daha i h t i y a t l ı davran
telikler görüşüldü ve ülküsel bir saray g ö r e v l i l e r i ö r g ü t ü tablosu y a p d d ı . Kutadgu
malı, gözünü k a y a kuzgunu gibi uzaklara ç e v i r m e l i d i r . Aslan gibi alicenap olmalı,
Bilig'in d e v l e t ç i l i k b a k ı m ı n d a n en önemli b ö l ü m l e r i n d e n biri olan bu baplarm a y r ı n
b a y k u ş gibi, geceleri uykusuz k a l m a l ı d ı r . T u z u , ekmeği ve y e m e ğ i bol; a t ı , giysisi ve
tıları şunlardır:
silâhı da buna göre olmalıdır. D o ğ r u s ö y l e m e l i ve sözüne g ü v e n k a t m a l ı d ı r . D i r i ş k e n
1. Beg: Bey, d o ğ a r k e n beylikle d o ğ a r ; görerek öğrenir. T a n r ı kime beylik ve
ve kesin k a r a r l ı olmalı ve askerlerini tutabilmelidir; seçkin askere ve keşif k o l l a r ı n a
rirse, ona işi ile oranlı akıl ve gönül de verir. B e y cesur, kahraman, güçlü ve pek y ü
ö n e m vermelidir. K o n a k yerlerini ve n ö b e t işini düzenlemeli, sorguya ç e k m e k üzere
rekli olmalıdır. Bilgili, akıllı, c ö m e r t ve y u m u ş a k huylu, gözü tok, gönlü zengin ol
d ü ş m a n askeri (til) yakalamaya ve d ü ş m a n a til vermemeye çalışmalıdır. S a v a ş a ace
m a l ı ; iyiye el u z a t m a l ı , merhametli ve adil olmalı. G ü n a h t a n s a k ı n m a l ı ve temiz
le etmemeli, tedbir almalı, d ü ş m a n ı rahat b ı r a k m a m a l ı d ı r . E l ç i g ö n d e r e r e k b a r ı ş
olmalı. Y a n l ı ş hareket etmemek i ç i n daima titiz d a v r a n m a l ı . Sabırlı ve dingin ol
y a p m a ğ a çalışırken d ü ş m a n ı sözle o y a l a m a l ı ve asker toplayarak s a v a ş a girmelidir.
malı, aceleden k a ç ı n m a l ı , ölçülü davranan, s a k ı n g a n ve u y a n ı k olmalı ve sözünde
D ü ş m a n a y a l ı n h ü c u m etmeli, ağırlığını d ü ş m a n a b ı r a k m a m a l ı d ı r . Pusuya yatma
d u r m a l ı d ı r . Çıkardığı kanunlar d o ğ r u (köni törü) olmalı, kendi de zalim o l m a m a l ı ;
v e f a k â r olmalı, cefakâr o l m a m a l ı . Ş u d ö r t ş e y d e n k a ç ı n m a l ı : 1. A c e l e c ü i k , 2. cimrilik, sını, d ü ş m a n a y i ğ i t asker göstermesini b ü m e l i ; önce uzaktan okla, sonra y a k ı n d a n
3. öfke, 4. inat. A ğ z ı n d a n ç ı k a n söz şekerden daha t a t l ı olmalı. K e n d i , v ü c u t ç a güzel kılıç ve balta ile s a v a ş m a h d ı r . D ü ş m a n k a ç a r s a onu ölçülü olarak izlemeli, esir y a k a
y ü z l ü olmalı, saçı sakalı d ü z g ü n , y a k ı ş ı k l ı ve orta boylu olmalı; i y i ad ve ü n sahibi layan askeri ö v m e l i ve ona ö d ü l vermeli, yaralanan askerlerine i y i bakmah, y a r a sar
olmalı. B o y u çok uzun o l m a m a l ı (kısa boylu ve bodur kimseler h n ç ı n olur). İ ç k i malı, ölen varsa ailesine' b a k m a l ı d ı r . B ö y l e bir insan orduya b a ş olursa, bey, y u r t ve
i ç m e m e l i , vaktini oyuna vermemeli, kibirli o l m a m a l ı , gelenek, görenek ve y a s a y ı halk iç ve dış g ü v e n e erişir. Vezirle ordu b a ş k o m u t a n ı yurdun d ü z e n i n i ve dizginini
gözetmeli. Kısacası, b ü t ü n erdemleri herkesten ü s t ü n olmalı. İ n s a n l a r d o ğ u ş t a n bir ellerinde tutar, vezir kalemle, b a ş k o m u t a n da kılıçla. Y u r d u alan onu kılıçla a l m ı ş
dirler, fakat bilgi edinmekle er erden y ü k s e k ve b ü y ü k olur. t ı r . Y u r d u tutan d a onu kalemle t u t m u ş t u r (Kılıç birle aldı, kör, il alguçı; kalem birle
bastı ol il basguçı). G ö r ü l d ü ğ ü gibi, bu sü başı b ö l ü m ü n d e , Balasagunlu Y u s u f , y a ş a
2. Vezir: Vezir, beylerin eli demektir; vezir i y i olursa bey rahat eder ve temeli
dığı çağın bir genelkurmay b a ş k a n ı bilgisini ö n ü m ü z e sermiş b u l u n m a k t a d ı r : Ordu
sağlamlaşır. Vezir, halk a r a s ı n d a y ü k s e l m i ş , aklı gönlü eren ve işe candan b a ğ h bir
ö r g ü t ü , asker, s d â h l a r , s a v a ş , strateji, taktik, ordu a h l â k ı v.b., kendi ansiklopedik
insan olmalı. Bilgisi deniz gibi, kendi de çok becerikli olmalı. Soylu bir aileden gel
bilgisinin salt bir b ö l ü m ü olarak.
meli ve d ü r ü s t d a v r a n m a l ı . Y a s a a d a m ı olmalı, beyin y ü z ü n ü g ü l d ü r m e l i . E l i n i halk
üzerine sevgi ile u z a t m a l ı . N a m u s l u , t o k g ö z l ü ve nazik olmalı. Y ü z ü güzel ve d ü z g ü n , 4. Ulug hacib (ulu mabeyinci): G ü v e n i l i r , d o ğ r u ve i y i bir kişi o l m a l ı d ı r . Soyu
kendisi de heybetli, d o ğ r u , y u m u ş a k huylu ve adil olmalı. Hesap bilmeli, anlayışlı temiz, gözü tok, anlayışlı, bügisi geniş, yeyintiye k a r ş ı sert, ince d a v r a n ı ş l ı , u y a n ı k ,
olmah, y a z ı bilmeli, alçak g ö n ü l l ü , t a t l ı dilli, dingin d a v r a n ı ş l ı ve olgun olmalı. y a k ı ş ı k l ı , ü s t ü b a ş ı temiz, gönül sahibi, dili y u m u ş a k , güler y ü z l ü , alçak g ö n ü l l ü ,
Merhametli, u y a n ı k olmalı ve işe y a r a y a n ı yaramayandan a y ı r t edebilmelidir. E m a k u l a ğ ı delik, sabırlı, erdem ve kalem sahibi olmalıdır. K ı s a c a , kendisinde şu on erdem
nete k a r ş ı titiz, erdem sahibi olmah, kendi dengini kendisine a r k a d a ş seçmeli. Vezir, b u l u n m a l ı d ı r : 1. keskin göz (yiti köz), 2. delik kulak (sak kulgak), 3. geniş g ö n ü l (kirj
beyin danışmanıdır. V e z i r i y i olursa, hem beyin işi t a m olur. h e m y u r t d ü z e n e girer, körfül), 4. y a k ı ş ı k l ı y ü z , 5. sevimli gork, 6. orta boy, 7. uz dil, 8. anlayış (ukuş), 9.
halk da kuta k a v u ş u r . akd (ög), 10. bilgi (bilig), d a v r a n ı ş l a r ı da bunlara denk olmalıdır. Y a s a , usul ve t ö r e -
110 A. D İ L Â Ç A R KUTADGTJ BİLİG İNCELEMESİ m
ııin yerine getirilmesini bilmelidir. Devlet s a y m a n ı n a , görevlilere, gelen giden elçile 8. Agıcı (hazinedar): A l t ı n ve g ü m ü ş cana ilâç o l d u ğ u için, h a z i n e d a r ı n d o ğ r u ve
re, b u n l a r ı n k ı l a v u z l a r ı n a , t ö r e n l e r e , fakir f u k a r a n ı n dileklerine dikkat etmeli, hak- güvenilir bir adam olması gerekir. B u adam, altın g ö r d ü ğ ü zaman y ü r e ğ i y u m u ş a y ı p
sızbğm önüne geçmeli, uygunsuz kişilerin h a k k ı n d a n gelmeli, her i ş t e ihtiyath dav ahlâkı b o z u l m a m a l ı ; çok mal g ö r m ü ş , gözü d o y m u ş ve Allahtan korkar olmalı. He
r a n m a l ı , y a l a n c ı o l m a m a l ı , k ö t ü h u y l a r ı o l m a m a l ı , sır s a k l a m a s ı n ı bilmeli, görmemesi lâli haramdan a y ı r d etmeli. B u işe gönlü ile bağlı, u y a n ı k , ihtiyath ve a n l a y ı ş l ı bir
gereken şeyleri görmemiş gibi olmalı ve kendisine h â k i m olmahdır. Beyine k a r ş ı ge kişi olmalı. İ ç k i i ç m e m e l i , ç ü n k ü içkili insan c ö m e r t d a v r a n ı r , malı ş u n a buna dağı
reken s a y g ı y ı beslemeli ve onunla k o n u ş m a y o l ve y ö n t e m i bilmelidir. U l u hacib, t ı r . H a z i n e d a r ı n , bunun tersine, eli sıkı olması gerekir; o, beyini zengin etmeli, daima
vezirin y a r d ı m c ı s ı sayılır. u y a n ı k olmalı ve m a l ı hesaplı t u t m a l ı . A k ı l l ı ve zeki olması v a z g e ç i l m e z bir k o ş u l d u r ,
5. Kapug başçısı (kapı amiri ve t e ş r i f a t ç ı ) : S a d ı k olmalı, protokol y o l l a r ı n ı bil ç ü n k ü hesap akılla y a p ı l ı r . H a z i n e d a r ı n a y n ı zamanda i y i bir sayman ve hesap kay
meli; gece saray nöbetçilerini gereken yerlere dikmeli, nerden geldikleri belli olmayan dını i y i b ü e n bir adam olması gerekir. Y ı l ı n ı , a y ı n ı , g ü n ü n ü bilmeli, h e s a p l a r ı buna
y a b a n c ı l a r ı s o r u ş t u r m a k , sabahleyin de g ö r e v l i l e r i t o p l a y ı p beyin huzuruna ç ı k a r m a göre deftere geçirmeli; her ş e y k a y d a bağlı o l m a h d ı r ; söz ancak yazdmakla k a l ı r , yoksa
lı, sonra saray görevlilerinin dileklerini toplayarak beye bildirmeli, ö d ü l ve üstele uçar. Hazinedar y a l n ı z hesap bilmekle k a l m a m a l ı , hendese de bilmeli, derin hesap
meleri beyle görüşmeli, beyin b u y r u k l a r ı n ı gerekenlere bildirmeli; yemek tepsisini lar hendese ile y a p d ı r . Hazinedar, bilgili, akıllı, d a v r a n ı ş l a r ı da doğru o l m a l ı d ı r . G ö
şekçiyi, aşçıyı, t u ğ c u y u gözetlemeli, d o ğ a n c ı y ı , a v c ı ve o k ç u l a r ı da daima h a z ı r bulun sını bilmeli, savsaklamadan k a ç ı n m a l ı , para verilme emri çıkınca a l a c a k l ı y a hemen
karşdamalıdır. Disiplini sıkı tutmah, fakat her işte h a k t a n ı r , a l ç a k gönüEü, t a t l ı 9. Aş-başçı (aşçıbaşı): R u h u ve eli teiniz, g ü v e n i l i r ve olgun bir adam olması
dilli ve güler y ü z l ü olmalıdır. S a v a ş t a , avda, cirit oyununda ve yurt gezilerinde beyi gerekir; yoksa beyin yemesi içmesi tehlikeye girer. Yemekleri zevkle ve vaktinde ha
korumak, muhafız a l a y ı n ı n d ü z e n l e n m e s i n d e b a ş k o m u t a n a y a r d ı m etmelidir. Zaten zırlamak, ü ş e n m e m e l i ve emeğini esirgememelidir. Ö m ü r değil, yemek azizdir. Aşçı-
k a p ı amiri, b i r ç o k alanlarda, b a ş k o m u t a n ı n y a r d ı m c ı s ı s a y d ı r . b a ş ı m n y ü z ü , k ı y a f e t i temiz ve gözü tok olmalıdır. K i r d e n , pislikten k a ç ı n m a l ı . E l i
6. Yalavaç (elçi): D ı ş a gönderüecek elçi seçkin, a n l a y ı ş l ı , b i l g ü i , serin k a n l ı , ter daima temiz olmalıdır. Y a m a k l a r ı n ı n temizliğine de dikkat etmelidir. S a d ı k olmalı,
biyeli, görgülü, ince d a v r a n ı ş h , k o n u ş m a s ı n ı bilir, g ü v e n i l i r , doğru, devletine ve beyi beyini çok sevmeli, yemek vaktinde elini ç a b u k t u t m a l ı , sofra göreneğini i y i bilme
ne içten bağlı, ince d ü ş ü n ü ş l ü o l m a h d ı r . Çok kitap o k u m u ş , kafası dolu, söz s ö y l e m e l i ve kusurda b u l u n m a m a l ı d ı r .
sini bilen, şiirden de anlayan, kendisi de şair olan bir kişi olmalı, astronomiden, he 10. İdişçi başı (içkicibaşı): U z u n y ı l l a r d e n e n m i ş , g ü v e n k a z a n m ı ş , gözü, gönlü
kimlikten, d ü ş yorumundan, söz yorumundan, hesaptan, geometriden de a n l a m a l ı . tok, doğru bir adam olması gerekir. İ ç k i h a z ı r l a m a s ı n ı ve onu i y i muhafaza etmesini
T a v l a ve s a t r a n ç o y u n l a r ı n ı da bilmeli, usta c i r i t ç i , o k ç u , k u ş ç u ve a v c ı da olmak, bilen biri olmalı. Elinde ü ç t ü r l ü i ç k i b u l u n m a l ı : Sindirim içkisi, kuvvet içkisi, ve m ü s -
kısacası her alanda geniş bilgi ve edi sahabi olarak t a n ı n m ı ş ve s i v r i l m i ş b u l u n m a l ı hiliçkisi. K u r u y a da y a ş meyva, i ç k i ve ş a r a p hep onun elinden geçer. B u n d a n d o l a y ı
dır. B ö y l e bir adam hem devletinin hem beyinin y ü z ü n ü a ğ a r t ı r , değerini y ü k s e l t i r , aşçı ve içkicinin temiz ve g ü v e n i l i r kimseler olması gerekir; b u n l a r ı n bilgili ve akıllı
böyle olmazsa dış memleketlerde yurdun d e ğ e r i d ü ş e r . E l ç i sn- s a k l a m a s ı n ı bUmeli. o l m a l a r ı d a vazgeçilmez bir k o ş u l d u r . İçkicibaşı çok titiz olmalı, i ç k i y i kendi eli ile
İçki i ç m e m e l i ve özünü b a s k ı a l t ı n d a t u t m a l ı d ı r , ç ü n k ü " ş a r a p k a r ı n a girerse, sözü k a r ı ş t ı r m a k ve m i i h ü r l e y e r e k s a k l a m a l ı d ı r . İ ç k i y e k a r ı ş t ı r ı l a n o t l a r ı d a i y i seçmeli ve
dışarı çıkarır, bu çıkan söz de kendisini y a k a r " (Karınka süçig kirşe çıkrur sözüg, kendi eli ile k a t m a h d ı r . G ü l balını, gül ş u r u b u n u kendi y a p m a l ı d ı r . İ ç k i d a ğ ı t a n k a -
bu çıkmış söz ök yandru örter özüg; örtemek = y a k m a k ) . Elçi y a k ı ş ı k l ı , boylu boslu, dehçüeri (saki) güzel y ü z l ü gençlerden seçmeli, fidan boylu, beyaz tenli, k ı r m ı z ı ya
belleği güçlü, k o n u ş k a n , fakat sır saklama a l a n ı n d a ağzı sıkı o l m a h d ı r . n a l d ı bu gençlere renkli ipek elbiseler giydirmelidir; sunulan i ç k i l e r d e de k d , t ü y gibi
sır saklamasını bilmelidir. B u b a k ı m d a n y a z m a n , vezirin y a r d ı m c ı s ı saydabilir. D e v Saray g ö r e v l e r i n i n ülküsel nitelikleri b ö y l e c e uzun u z a d ı y a g ö r ü ş ü l d ü k t e n sonra,
letin ve s a r a y ı n b ü t ü n s ı r l a n bu i k i k i ş i d e bulunur; ağızları sıkı o l m a l ı d ı r , ç ü n k ü bu görevlilerin (tapugçi), beyler ü z e r i n d e k i h a k l a r ı da bu m ü n a z a r a s ı r a s ı n d a ele alın
"ağzını bir in say, sözün oradan ç ı k a r s a seher yeli gibi olur" ( B u ağzın misali ür/ür dı. Önce Ögdülmiş, beye, "kullar ü z e r i n d e beyin h a k k ı var da, beyler ü z e r i n d e kulla
sanı teg; sözün çıksa andın seher tanı teg; sabah, a k ş a m esen serin yel). Y a z m a n bil r ı n h a k k ı yok m u ? " diye sordu. B e y de, vezirinden, bu h a k l a r ı n neler o l d u ğ u n u söy
gili ve akıllı, yazısı güzel ve ü s l u p sahibi o l m a h d ı r . E l ç i k o n u ş m a s ı n ı bildiği gibi, lemesini istedi. B u buyruk üzerine Ögdülmiş bu h a k l a r ı birer birer s a y d ı : 1. B e y , gö
yazman da y a z m a s ı n ı bilmeli. G ö z ü tok o l m a l ı , tamah bilmemeli, a l t ı n ve g ü m ü ş e revliyi i$e koymadan önce ona giyecek vermeli, onun yiyecek ve içeceğini h a z ı r l a m a
k a p ı l m a m a l ı , g ö r e v i n e b a ğ l ı o l m a l ı . Y a z m a n da i ç k i i ç m e m e l i ; i ç k i i ç e n i n eline s ı r ve lıdır; 2. görevliler canla başla beyi koruduktan için, bey o n l a r ı n h a k k ı n ı ödemeli
y a z ı işi b ı r a k d m a z . onlara sevecen d a v r a n m a l ı ; g ö r e v l i k a p ı d a umut ile hizmet eder, bey onun u m d u ğ u -
112 A. DlLAÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 113
ııu vermezse iyiseverlik gider; 3. bey, g ö r e v l i y e , işe y a r a d ı ğ ı oranda b a ğ ı ş t a bulunma Tiri bildin altun, yiyü bilmedir/,
lı, bizmeti o r a n ı n d a da onun h a k k ı n ı vermelidir; 4. g ö r e v d e i k i t ü r l ü insan bulunur, Bu altun yığıp bir nelük birmedirj.
biri h ü r , biri kul. K u l , kendi isteği dışında hizmete a h n d ı ğ ı i ç i n , dayak yiyebilir, fa A l t m dermesini b ü d i n , yemesini bilmedin,
kat h ü r görevlilere iyilik yolunun daima açık t u t u l m a s ı gerekir; 5. f a y d a l ı insan, k u l B u altını y ı ğ ı p , bir (tanesini) niçin vermedin? (başkasına)
bile olsa, o ğ u l d a n daha y a k ı n olduğu i ç i n , bey, k u l a da merhamet g ö s t e r m e l i d i r ;
Ukuş ol anı yalnuk öğrenmedi,
6. Asker, beylerin kanat t ü y ü olduğu için, askerlere i y i bakmak gerekir; yurdu tutan
Tadu birle katlıp törütür idi.
som altm ile kılıçtır, orduyu daima memun etmeli.
A n l a y ı ş , insanın (çalışmakla) öğrenmediği ş e y d i r ,
Genel olarak da, halktan ve ordudan aldığı y a r d ı m a karşılık, beyin daima cö
T a b i a t ı ile k a r ı ş t ı r a r a k y a r a t ı r Tanrı.
mert olması gerekmektedir. D ü n y a n ı n her yerinde "cimri s ö v ü l ü r , c ö m e r t ö v ü l ü r "
(saranka söküş, akika ögdü). Köni, çın kişi bolsa közke süre.
D o ğ r u , d ü r ü s t kişi bulursan gözüne s ü r .
B u m ü n a z a r a ve t a r t ı ş m a l a r d a n sonra, bey, ukuş (anlayış) sahibi vezirin göster
diği yoldan y ü r ü y e r e k , g ö n l ü n ü d o ğ r u l t t u , i y i ve d o ğ r u kanunlar ç ı k a r t t ı , yurdunu Bu emgek neçe bogzı, eğni üçün,
k a l k ı n d ı r d ı , kurt ile k u z u eşit oldu. Vezir, can yakıcılığın ve kıyıcılığın nedenlerini Tir er nen, yimez, ölse emger küçün.
s a v s a m a - b o ş l a m a d a (usal bolmak), z a y ı f k i ş i l e r d e (basıncak er) ve tamahta (suk) bu B u nice emekler b o ğ a z ı , sırtı içindir,
larak, b u n l a r ı beye a n l a t t ı . B e y d ü ş ü n d ü , bu işleri yoluna koymak için Ogdülmiş'e Mal derler, yiyemez, ö l d ü ğ ü n d e z u l m ü n azabını çeker.
bir y a r d ı m c ı bulmak gerekliğini duydu, ve vezire, a k r a b a l a r ı a r a s ı n d a b ö y l e bir kim
Aya beg, işig iş biliglike bir,
senin bulunup b u l u n m a d ı ğ ı n ı sordu. O g d ü l m i ş , "var, a d ı Odgurmış'tır ( U y a n m ı ş ) ,
Yaraglıg köni, tüz yorıglıka bir.
akıllıdır, ama kendini ibadete v e r m i ş bir zahittir, d a ğ a ç ı k a r a k inzivaya çekilmiştir."
dedi. Bey, O d g u r m ı ş ' a mektup y a z ı p , ona vezirinin eliyle u l a ş t ı r d m a s m a karar verdi. E y bey, işi, iş bdene ver,
Atanı ananı sevindür, tapın, Kişi könli bag ol, yaşargu suvı,
Yanut birge tapgun, tümen min asıg. Bu begler sözi birle edgü savı.
Kimi emgek ıdsa sana belgülüg, Bağırsak Bayat, kör, ödürmiş kulın,
Unıtma ol emgekni, bolma ölüg. Kişide ukuş birle kılkm tilin.
• B i r i belli bir emek salarsa sana, A c ı y ı c ı T a n r ı , bak, seçtiği kulun
U n u t m a o emeği, ölü gibi olma. Gidişini ve dilini a n l a y ı ş l a kösteklemiştir.
Bitip kodmasa erdi bilge, bügü, kat b u ibadet uzun s ü r m ü ş . Gel burada y a ş a ; akraba akrabadan f a y d a l a n s ı n . Bilgi
edin. Bilgisiz olarak edilen ibadetten fayda gelmez. İ k i t ü r l ü insana insan derler:
Bizinde ozakıg kim erdi tigü?
biri öğreten, ö b ü r ü öğrenen. Ü ç ü n c ü t ü r ü h a y v a n d ı r , bundan k a ç ı n . Bilgisizin iba
Y a z ı p k o y m a s a l a r d ı bilgeler, hakimler,
detinden, bilgüinin u y u m a s ı n ı n s e v a b ı daha ç o k t u r . K ö y ve şehir içinde y a p ı l a c a k
Bizden öncekilerden k i m s ö z edebilirdi?
çok ibadet v a r d ı r . Gel, halka f a y d a l ı ol. Y e t i m , dul, güçsüz, k ö r , k ö t ü r ü m , topallara
SÖZLÜK
y a r d ı m etmek, fakirlere para d a ğ ı t m a k da ibadettir. B a ş k a l a r ı n a faydan dokunsun,
gel! F a r z n a m a z l a r ı n ı da cemaatla k d . Gel, halk t o p l u l u ğ u n d a n uzak kalma". B e y ,
pend (Fars.) = öğüt uruglug — soylu y a z d ı ğ ı b u mektubu veziri Ogdülmiş'e verdi. O da onu alıp evine g ö t ü r d ü ve y a t t ı .
kabg = katı, sıkı urug — soy
tatıg = tat, ' Lezzet nerj = mal, ş e y Turna torku kalkan kötürdi usun,
tapınmak = hizmet etmek terj = denk, eşit, kendi; iyelik eki
Yaruk yüz küler teg yarudı ajun.
yanut = karşılık, y a n ı t bedümek — büyümek
tapug = hizmet tirmek ~ dermek (Güneşin) fışkıran k a l k a n ı ( y ü z ü n ü örten) ipek k u m a ş ı omuzuyla sıyırıp a t t ı ,
tümen = 10000 n e l ü k — niçin, neden
G ü l e r parlak y ü z gibi acun ışıdı.
tümen mirj = 10000 X 1000 yalrjuk = insan
asıg — fayda tadu = insanın tabiatı
törütmel = yaratmak SÖZLÜK
emgek = emek
ıdmak = salmak İdi = sahip, T a n r ı turna = fışkıran uşun = omuzun ucu
çm — doğru, dürüst torku — ipek kumaş
öliig — ölü boguz — boğaz kotiirmek = sıyırıp atmak yarumak — ışımak
116 A. D l L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 117
Sabah olunca Ö'gdülmiş k a l k t ı , atma binip d a ğ a çıktı, O d g u r m ı ş ' m k a p ı s m ı kendisini sana çok s e v d i r m i ş ; onun için bu a y ı p l a r sana erdem gibi görünmüş. Â d e m
çaldı. Odgurmış ibadetini b ı r a k a r a k geldi k a p ı y ı a ç t ı , Öğdülmiş'le kucaklaşarak cennette g ü n a h işleyince T a n r ı bu d ü n y a y ı ona zindan y a p t ı . B u d ü n y a n ı n saadeti
öpüştü, onu içeri aldı, a k r a b a l a r ı n ı sordu, niçin d a ğ a çıkıp y a n ı n a geldiğini anla insanı T a n r ı ' d a n uzaklaştırır. D i n için asıl y ı k ı m budur. A l ç a k gönüllülük ancak fa
mak istedi. Ogdülmiş onu özlediğini, onun d ü n y a d a n çekilmiş y a ş a m a s ı n ı a r t ı k is kirlikle sağlanabilir. D ü n y a malını toplamak neye y a r a r ? D ü n y a y a çıplak gelmiş
temediğini, şehre inmenin doğru olacağını bildirdi. B ö y l e c e m ü n a z a r a b a ş l a d ı : olan insan bu d ü n y a d a n yine çıplak gidecektir. D ü n y a y ı gönenince dini y ü z ü s t ü
Ö G D Ü L M İ Ş : İnsan kendi isteği ile yol y ü r ü r s e s ı k ı n t ı ç e k m e z . Niçin kendine b ı r a k ı r . B u d ü n y a malının üç niteliği v a r d ı r : O, y a helâl, y a şüpheli, ya da h a r a m d ı r .
böyle eziyet ediyorsun? H a y a t ı n ucu nimet ise, dibi mihnettir; başı mihnet ise, sonu nimet olur. Akıllı ve ağır
başlı insan, gelecek olanı hazırlar. B u d ü n y a misafirhanesinde çok fazla şey aranmaz.
O D G U R M I Ş : Dinimin esenliğini, kendimin k u r t u l u ş u n u b u yolda g ö r d ü ğ ü m
Y e r y ü z ü n d e k i b ü t ü n t a d ı m ve eğlence şu üç ş e y d e n o l m a d ı r : 1. Y e m e k - i ç m e k , 2. erkeği
için. Dünya işleriyle u ğ r a ş a n kimse ibadet ve ahiret işini yerine getiremez.
avutan kadm, 3. sağlıkla y a ş a m a k . B u n l a r ı n en gerekli olanı, sağlıkla y a ş a m a k t ı r .
Ö G D Ü L M İ Ş : İnsan, h a y a t ı n d a kendini y ü k s e l t m e k ve a d ı n ı y a ş a t m a k için Y e m e k - i ç m e k zevki üç p a r m a k l ı k boğaz içindir (bu tatgın üç emek boguzka turur).
başkalarına faydalı olmalıdır. Evlenmeli ve çoluk çocuk sahibi olmalıdır. Ö l d ü k t e n K a d m zevkini de sıkıntı izler. Y e r y ü z ü n d e insanı ü ç d ü ş m a n bekler: I . D ü n y a n ı n ken
sonra evlâdı kalan bir baba için " y a ş a m ı y o r " denemez. di, 2. g ö v d e , 3. ş e y t a n . Ş e y t a n din hırsızıdır. G ö v d e ise t a m bir av köpeğine benzer;
semirirse sahibinin h a k k ı n ı t a n ı m a z , azar. Y a ş a m ı n b ü t ü n ü tam üç gün s ü r e r : D ü n ,
O D G U R M I Ş : Eğer çoluk çocuk i y i ve h a y ı r l ı olursa, bu iş senin dediğin gibi
b u g ü n , y a r ı n ; bundan ötesi birkaç d ü ş ve gecedir. B u n d a n b a ş k a daha ne varsa onu
olur. Fakat evlât hayırsız çıkarsa, hayatta seni inletir. Çoluk çocuk insana d ü ş
y a ş a m sayma, ister şeker, helva,ister arpa, d a r ı , y e m i ş olsun, doyup yatan sabah yine
mandır, küçücük bir sineğin kocaman file d ü ş m a n o l d u ğ u gibi. D ü ş m a n k ü ç ü k t ü r
aç kalkar (şeker, helva yigli, ya arpa, ü r ü r , todup yatsa, tanda yana aç turur). Geçmiş
diye onu hiç küçümsememeli.
ile gelecek arasını bir d ü ş ü n , y a ş a r k e n sesini bu kadar y ü k s e l t m e (keçürmiş keç.ürgü
Ö G D Ü L M İ Ş : Doğru, insanı dalgı uykusundan u y a n d ı r a n d ü ş m a n d ı r . İ y i insa ara bir tüşün, tirilikke munça bedütme ünün). Y a ş a m l a ö l ü m a r a s ı n d a k i bir karış yolda
nın düşmanı belli olur. D ü ş m a n ile çarpışa çarpışa i n s a n ı n a d ı b ü y ü r . F a k a t unutma, k o p a r ı l a n bu g ü r ü l t ü değer m i ?
cefa edenlere karşı ses ç ı k a r m a d a n vefa g ö s t e r m e l i s i n ; sana k i m söverse onu ö v m e -
lisin. Can yakıcıları bağışlamalısın, din yolu budur. D a ğ d a n i n d ü n y a y a katd. T e k Ö G D Ü L M İ Ş : Y a z ı k l ı kulunu T a n r ı daima y a r l ı g a r . D a ğ a ç ı k m a k gerekmez.
başına burada kapanmaktan ne fayda umuyorsun? Sen erinci, isteği ve ergiyi gözün B ü t ü n halk işini b ı r a k ı p d a ğ a çekilirse, d ü n y a bozulur, insan soyu yok olurdu. Ahiret
le görmedin, gümüşe, altına sahip o l m a d ı n . Ne buldun k i sonra ondan v a z g e ç t i n ? d a ğ d a değil, d ü n y a d a , y e r y ü z ü n d e k a z a n d ı r , insanlar a r a s ı n d a y a ş a m a k l a . Tanrı
Erkek o kimsedir k i , bir isteğini bulur ve ondan m e r t ç e y ü z ç e v i r i r . b ü t ü n bu halk için i k i ev y a r a t m ı ş t ı r : B i r i cennet, ö b ü r ü cehennem. K u l a da i k i göz
ve i k i kulak v e r m i ş t i r ; biri ile d ü n y a y a bakarsa, ö b ü r ü ile ahirete b a k m a l ı d ı r . T a n r ı
O D G U R M I Ş : İsteğin nedir, ne y a p m a m ı istiyorsun?
kula iki de el v e r m i ş t i r ; birini bu d ü n y a için k u l l a n ı r s a n , ö b ü r ü n ü ahiret için kullan.
Ö G D Ü L M İ Ş : B e y seni gereksiyor. Çağrıcı olarak beni y o l l a d ı , (mektubu ve¬ İ k i "dünyayı da T a n r ı y a r a t t ı , birini bulunca k o ş , ö b ü r ü n ü de ara. T a n r ı , kulunu
rir). acıkan ve doyan y a r a t ı k olarak d ü n y a y a koydu; yemek ve giysi y a ş a n t ı ilâçlarıdır.
Helâl d ü n y a azığı bulmak gerek. Y a l n ı z ibadete g ü v e n e r e k , ibadette aşırılığa gitme
O D G U R M I Ş : (mektubu okuduktan ve bir süre d ü ş ü n d ü k t e n sonra) B a n a bir
meli. B u n l a r ı cevapla, kanarsam seni b ı r a k ı p geri d ö n e r i m .
akd öğret; ne y a p m a l ı ?
Ö G D Ü L M İ Ş : Bey, t ü z e l i ve h a k t a n ı r bir beydir. B ö y l e bir insanın y ü z ü n ü gö O D G U R M I Ş : (başını elleri a r a s ı n a alıp bir süre d ü ş ü n d ü k t e n sonra): E y kar
ren kutlu olur. Doğruluğa dayanan yasa bu g ö k ü n d i r e ğ i d i r . G ö n ü l k i m i severse, deş sana zahmet oldu ama gönlüm, a n l a t t ı ğ ı n işi b e ğ e n m e d i , ondan çekiniyor. G ö n
göz daima onu görür; göz nereye bakarsa, orada o u ç a r . B e y seni g ö r m e k istiyor; l ü n beğenmediği işe girmek tehlikelidir. Beni özürlü g ö r m e n i dilerim. K e n d i n i T a n r ı
"gidelim" demekten b a ş k a bir sözüm yoktur. B a n a d a n ı ş t m , fikrimi sordun. İ y i , k u l l u ğ u n a v e r m i ş bir kimsenin, insana kulluk etmesi y a k ı ş ı r m ı ? Sen şehre d ö n ,
ben bu işte kendi y a r a r ı m ı d ü ş ü n m ü y o r u m . D a n ı ş m a d a kendi y a r a r ı n ı düşünenlerle gerektiğinde ben seni arar bulurum.
görüşmek doğru değil. B e n h a l k ı d ü ş ü n ü y o r u m . K a l k , şehre inelim, insanlara k a r ı ş ,
Ö G D Ü L M İ Ş : B e n seni zorlamam. A m a , beye bir cevap yaz, beni u t a n d ı r m a .
onlar gibi y a ş a , M ü s l ü m a n l a r a f a y d a l ı ol, onların işini gör, cennette yerin olur.
O D G U R M I Ş : (divit, k â ğ ı t alarak beye mektup yazar): T a n r ı adiyle, ey bey!
O D G U R M I Ş : ( d ü n y a n ı n akıbetini temsil eden O d g u r m ı ş , d ü n y a n m a y ı p l a r ı n ı ,
T a n r ı ' y a ö v g ü olsun. O birdir ve v a r d ı r . Y e r i , göğü O y a r a t t ı . Y a r a t t ı ğ ı kubbe evin
yani kusurlarını uzun bir monologla a n l a t ı r : Odgurmış, d a l g ı d a n u v a n m ı ş , gerçeği
iç! b a l ç ı k t a n y a p ı l m ı ş t ı r ve k a r a n l ı k t ı r : valini i'."mm egı-mm gii>-ü bu çvi guucj ile
aıııaımş demektir, odgurmakjodgarmak = d ü ş ü n c e sonunda anlama): B u dünya
a y d ı n l a t t ı . A l t ı kara toprak ile mavi sudur, ü s t ü s ü z ü l m ü ş yel ile ateştir. Bey'e d u a c ı
118 A. DILAÇAR KUTADGÜ BILIG INCELEMESI 119
olarak bu mektubu y a z ı y o r u m ; ey tez anlar insan, sana s e l â m eder, sağlık d ü e r i m . B ö y l e olunca Ögdülmiş uyudu, sabaha k a r ş ı başını k a l d ı r d ı ,
B a n a b a ğ ı ş l a d ı ğ ı n mektubu okudum, f e r m a n ı n d a y a z d ı öğütleri ö ğ r e n d i m . F a k a t
Togardın butıklandı ot teg yalın,
d ü ş ü n d ü m , ben oraya gidersem, saydığınız iyiliklerin a r k a s ı n d a n k ö t ü l ü k l e r gelecek.
Yarudı yanı yüz açar teg kelin.
Ç ü n k ü , bir kere ben istediğiniz hizmet ve g ö r e v l e r i bilmiyorum. Bende görenek,
Kopa keldi örlep sıta kalkanı,
d ü z e n bilgisi (törü toku) yok; bu bilgiden yoksun olan görev alamaz. Sonra, şu ü z ü c ü
Ajun menzi boldı örün erdini.
d ü n y a beni ç o k üzecektir. K u l u n kula kulluk etmesi y a k ı ş m a z . E l i m d e olan şeyler,
D o ğ u d a n dal budak saldı ateş gibi alev,
yiyecek ve giyecek bana yeter. B u n l a r ı yaradan T a n r ı m bana eksik etmez. B e n ö-
A y d ı n l a d ı gelin, y ü z ü n ü yeni açmış gibi.
lümsiiz bir y a ş a m isterim, i h t i y a r l ı ğ ı olmayan bir gençlik isterim, daima diri ve sağ
olmak isterim, t ü k e n m e z bir zenginliğe sahip olmak isterim. B u d ö r t i s t e ğ i m i sağla K o p a geldi y ü k s e l e r e k güneşin ışınlı k a l k a n ı ,
y a c a k g ü c ü n ü z varsa, gelir size kulluk ederim. B u gidecek can bir emanettir, emanet D ü n y a n ı n benzi oldu ak cevher gibi.
olan bir ş e y b a ş k a s ı n a b ı r a k ı l m a z . E y beyim, d a l g ı d a olma, burada ben sana d u a c ı
o l a y ı m , sen kendine f a y d a l ı ol, sana ve bana insanlardan fayda yoktur. Beni kendi SÖZLÜK
halime b ı r a k (mektubu tamamlar, k a t l a y ı p b a ğ l a r , Ögdülmiş'e verir ve der): B a k , togar = doğu örü = cevher akı
s ö z ü m ü y a z d ı m , sana a n l a t t ı k l a r ı m ı da bunlara k a t a r s ı n , beni kendi halime b ı r a k . butıklanmak = dal budak salmak erdini = iri inci, cevher
ot = ateş rumî k ı z = mecaz olarak, batmakta olan gü-
Sen elçisin, elçi işittiği sözü olduğu gibi a n l a t ı r s a ona ö l ü m ve ceza yoktur.
yalın = alev n e ş , batı güneşi
Ö G D İ J L M T Ş : Söylediğin sözlerin hepsini i ş i t t i m . Ş i m d i bana izin ver, mektubu yarumak = ışımak, aydınlamak kırtış — y ü z rengi, beniz, deri
y a n ı = yine kalık = göle, hava
nu beye g ö t ü r e y i m , fakat, i y i biliyorsun, o beni buraya gönderecektir. Sen oraya git
örlemek = y ü k s e l m e k örj = renk
m e d i k ç e o rahat edemeyecektir.
sıta = güneş ışını, mızrak yün = yün, yün tüyü
O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , b ö y l e s ö y l e m e . Ben oraya gitmem. Zahmet edip yine Güneş b ö y l e d o ğ d u k t a n sonra Ö g d ü l m i ş k a l k t ı , giyindi, saraya gidip beyin hu
b u r a y a gelme. zuruna çıktı ve cevap-mektubu ona sundu. B e y , mektubu okuduktan ve Ögdülmiş'i
Ö G D Ü L M İ Ş : Sana söyleyecek b a ş k a sözüm yok. A r t ı k gidiyorum. dinledikten sonra, ü z ü n t ü s ü n ü bildirerek "ben ona ipek g ö n d e r d i m , o ise diken işle
miş" (ayar torku ıdıım, tiken çiknemiş; çiknemek = sıkı dikmek, teli sıkı işlemek)
O d g u r m ı ş k a r d e ş i n i uğurladı. O da atma binerek geri d ö n d ü . O a k ş a m evinde
dedi. V e hemen şunu ekledi: "Ama d o ğ r u s ö y l e m i ş , d o ğ r u söz sert ve kırıcı (irig)
dinlendi,
olur, z a r a r ı yok."
Yaşık yirke yandı, yüzin kizledi, A z sonra bey yine Odgurmış'ı g ö r m e k istedi ve bey olarak d a ğ a , onun y a n m a
Kalık menzi kiş teg bolup örledi. gitmeyi d ü ş ü n d ü . F a k a t Ögdülmiş bunu uygun bulmayarak, kendi gidebileceğini
bildirdi. B u n u n üzerine bey, O d g u r m ı ş ' a ikinci bir mektup y a z d ı : "Esirgeyen ve yar-
Acun türtti yüzke kömür teg bodug,
hgayan T a n r ı adiyle. E y olgun insan, bey seni çok ö v e r e k , sağlık dileyerek sana se
Körür köz yumuldı, udıdı odug.
l â m g ö n d e r i y o r . Mektubunu okudum, k a r d e ş i n i n a n l a t t ı k l a r ı n ı da dinledim. F a k a t
G ü n e ş yere d o ğ r u eğildi, y ü z ü n ü gizledi, benim s ö z ü m ü de dinle. K a l k buraya gel, halk a r a s ı n a k a r ı ş , helâl d ü n y a m a l ı kazan,
G ö k ü n benzi samur gibi belirdi. açları doyur, ç ı p l a k l a r ı giydir. T a n r ı ' n m k u l l a r ı n a f a y d a l ı ol. B e n seni M ü s l ü m a n l a r ı n
f a y d a l a n m a s ı için buraya ç a ğ ı r ı y o r u m , hem de ü s t e l e m e ve direnme ile, ç ü n k ü fay
D ü n y a y ü z ü n e k ö m ü r gibi boya s ü r d ü , dasız kimse diriler a r a s ı n d a bir ö l ü d ü r . B u sözü ş i m d i yeter say, akla ve bilgiye kar
G ö r ü r gözler yumuldu, u y a n ı k l a r da u y u d u . şı direnme. D a h a b a ş k a ne gibi s ö y l e y e c e ğ i m varsa, k a r d e ş i n e emanet ettim, ondan
işiteceksin" (mektubu m ü h ü r l e y i p katlar, b a ğ l a r , Ögdülmiş'e verir ve der:) Ög
SÖZLÜK. d ü l m i ş , bunu g ö t ü r k a r d e ş i n e ver, bildiklerini de ağızdan söyle, daha ne gerekiyorsa
yap, gayret et, onu şehre getirmeye çalış."
yaşık = güneş örlemek = belirmek
yanmak = yana dönmek, alçalmak türtmek = sürmek, sıvamak
Ögdülmiş mektubu aldı, evine gitti, a k ş a m oldu,
kalık — gök, bava bodug = boya
merdiz — beniz udımak — uyumak Yüzin kizledi yirke rumî kızı.
kiş = samur odug — dinç, u y a n ı k Ajun kırtışı boldı zengi rengi.
A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 121
120
Kalık bütrü tuttı kara kuş öni, lar. Birinci t ü r ü daha iyidir. T ö r e , yol ve y ö n t e m i bilmek gerekir, erken k a l k m a l ı ,
Ajun barça toldı kara kuş yürji. alçak gönüllü, kurumsuz olmalı; her işi ç a b u k ve vaktinde y a p m a l ı ; gözü, k u l a ğ ı
tetikte b u l u n m a l ı ; dilini tutak, akıllı ve doğru adam, iyi huylu olmalı. İ y i görevli
Y ü z ü n ü yere gizledi r u m î kızı,
ç a b u k y ü k s e l i r . U ş a k l ı k t a n (ayakçı) y ü k s e l m e k için alt a ş a m a l a r ş u n l a r d ı r : 1. İ y i
D ü n y a n ı n y ü z ü zenci rengi gibi oldu.
nişancı ve gözü pek ise görevli, o k ç u ve y a y c ı (ok yaçı). olur; 2. g ü v e n i l i r , d o ğ r u bir
H a v a t a m a m ı y l e tuttu k a r a k u ş rengini, kişi ise m ü h ü r d a r (tamgaçı) olur; 3. temiz ve güzel y ü z l ü ise içki d a ğ ı t a n (idişçi) olur;
B ü t ü n d ü n y a doldu k a r a k u ş t ü y ü y l e . 4. y a z ı ve hesap işlerinden anlarsa hazinedar (agıçı) olur; 5. anlayışlı ve kalem sahi
Ögdülnıiş y a t t ı , uyudu, sabaha k a r ş ı , bi biri ise yazman (bitigçi) olur. Genel olarak, g ö r ü l m e y e c e k şeylere bakmamak,
sözü kısa ve öz söylemeli, beyin ö n ü n d e elleri k a v u ş t u r m a l ı , a y a k l a r ı b i t i ş t i r m e k ,
Kara lün kötürmiş etekin örü,
sağ eli sol elin ü s t ü n e k o y m a l ı , k a p ı d a n girerken önce sağ a y a ğ ı a t m a l ı , bir ş e y sunar
Yaşık koptı yirdin kötürdi başın, ken elleri aşağı s a r k ı t m a k , i k i diz üzerine ç ö k m e k , sonra eli uzatıp sunmalı. B u yolda
Yaruk yüz küler teg yirişti tişin. i y i iş gören y ü k s e l i r . A ş a m a l a r ş u n l a r d ı r : 1. Hil-başı ( t a k ı m başı), 2. on-otag (on çadır
k o m u t a n ı ) , 3. sü-.başı (ordu k o m u t a n ı ) , 4. il-başı ( v i l â y e t , eyalet valisi), 5. hacib
K a r a r d ı k gece y u k a r ı k a l d ı r m ı ş t ı eteğini,
(mabeynci; T ü r k ç e s i : tayaıju), 6. agıçı (hazinedar), 7. ılımga (sır k â t i b i ) , 8. öge (saray
Güneş y ü k s e l d i yerden, başını k a l d ı r d ı ,
d a n ı ş m a n ı ) , 9. kök-ayuk (alçak g ö n ü l l ü ve ulu baş d a n ı ş m a n ) , 10. ınanç-beg (inal,
A y d ı n , güler y ü z gibi dişlerini gösterdi.
mutemet), 11. çagrı-beg (doğan beyi), 12. tigin-beg (köle beyi), 13. çavh-beg ( ü n l ü bey),
14. yavgu ( y ü k s e k idareci), 15. yugruş (bakandan bir a ş a m a aşağı), 16. il-beg (içişleri
SÖZLÜK
b a k a n ı ) , 17. er-ögi (vezirden bir a ş a m a aşağı, tek bir kişinin sanı), 18. vezir ( b a ş b a k a n ) .
tün = gece yirişmek = çıplak olarak göstermek
B a y a ğ ı tapugçülar da töşekçi (döşekçi), kuşçu (kuşçu), aşçı (aşçı) gibi a d a m l a r d ı r .
örü = y u k a r ı tiş = diş
yaruk = aydın
F a k a t k u l nekadar yükselirse y ü k s e l s i n , kulun a d ı yine kuldur. Ş u üç ş e y e dikkat
etmelidir: 1. Y a n a r ateş, 2. akar su, 3. beylerin ü n ü , sanı. Ş u üç ş e y d e n de uzak dur
Sabah olunca Ögdülmiş a t ı n a binip yine O d g u r m ı ş ' a gitti. Onun evine yakla
m a l ı : 1. beylik taslama, 2. yalan, 3. açgözlülük. Görevliler dedikodu y a p m a m a l ı ,
şınca a t ı n d a n indi ve y ü r ü y e r e k evine y a k l a ş t ı , k a p ı y ı çaldı. Odgurmış ibadetini
d o ğ r u y u gizlememeli, y ü k s e k sesle g ü l m e m e k , b a ş k a l a r ı bakarken t ı r n a k kesmemek.
b ı r a k a r a k hemen k a p ı y ı açıp k a r d e ş i n i içeri aldı.
Ş u ü ç ş e y g ö r e v l i n i n başını y i y e b ü i r : 1. Beylerin sözünü tutmamak, 2. g ü v e n i k ö t ü y e
O D G U R M I Ş : E y k a r d e ş i m , niye yine zahmet ettin? Sana son s ö z ü m ü s ö y l e kullanmak, 3. uygunsuz işler g ö r m e k . İ ş t e bey b ö y l e , g ö r e v l i de ö y l e olur. B e n söy
miştim. Niçin benu bu işe zorluyorsun? ledim, sen dinledin, görevde nasıl b u l u n a c a ğ ı n ı iyice öğrendin.
O D G U R M I Ş : E v e t , b u sözleri dinledim. Sana soracak bir sözüm daha var.
Ö G D Ü L M İ Ş : K a r d e ş i m , bana g ü c e n m e , beyin b u y r u ğ u ile geldim. Sana ondan
B e n beyin hizmetine girmek için şehre inersem her gün onun kapısına gitmek gereke
bir mektup var (mektubu verir).
cek. Orada i n s a n l a r ı n d o s t l u k l a r ı n ı nasıl t a n ı y a b i l e c e ğ i m ? Onlarla i l i ş k i m nasd ol-
O D G U R M I Ş (mektubu okuduktan sonra): K a r d e ş i m , senin ne eksiğin var k i m a k d ı r ? B u n u da anlatırmısın ?
bey bu kadar direniyor? Ö G D Ü L M İ Ş : K a p ı d a k i insanlarla i y i geçinmek, onlarla k a r d e ş , dost olmalı.
Oradaki insanlar ü ç sınıftır: 1. Senin b ü y ü k l e r i n ; bunlara saygı göster. 2. Sana denk
Ö G D Ü L M İ Ş : Şehir ve kasabalarda b i r ç o k iyilikler v a r d ı r . Orada da çalışarak
olanlar; bunlarla d o s t ç a geçin. 3. Senden sonra gelen k ü ç ü k l e r ; bunlarla ciddî ol,
Tanrı k a y r a s ı n a erişir ve ödüllenebilirsin. Gel şehire inelim.
d ü ş m a n l ı k kazanma. K a p ı d a k ö t ü a r k a d a ş edinme, ç ı k a r ı n için dostluk etme. Dost
O D G U R M I Ş : G ö r e v e girmek ve ö d e v alabilmek için gereken t ö r e y i , göreneği, y a da a r k a d a ş denen adam, sevinç ve k a y g ı d a , i y i ve k ö t ü zamanlarda insana fayda
yollan bilmem. lı olan kimsedir. T u z ve ekmek yedir ve g ü l e r y ü z göster; bu i k i d a v r a n ı ş i n s a n ı ken
O D G - U R M I Ş : B u sözleri dinledim, iyi. Ş e h r e gidersem halk a r a ş m a k a r ı ş m a k , h h e l â l olmalıdır. Zina işlemerneye de çalış, bozgunculuk e t r a f ı n d a da d o l a ş m a . Çift
onlarla ilişki kurmak nasd o l m a l ı ? B u n u da a n l a t ı r m ı s m ? çilerin elleri geniş olur, onlar T a n r ı n ı n v e r d i ğ i n d e n harcarlar. Bunlara k a t ı l , onlara
O G D U L M İ Ş : Kara budun (avam) denen alt toplumun niteliği ve huyu t a m a m ı y - g ü l e r y ü z göster. 9. Sofıcıiar (satıgçılar): Bunlar mal alıp satarlar, alışveriş yapar,
Ie başkadır. Görgüsüz olur. İlişkilerinde t ö r e ve görenek yoktur. Onlarla i y i davran, k a z a n ç peşindedirler. D o ğ u d a n b a t ı y a kadar d ü n y a y ı dolaşır, istediğini bulur sana
ama a r k a d a ş l ı k etme. B o ğ a z d a n b a ş k a bir k a y g d a r ı yoktur. B u alt toplumun k a r n ı getirkler: T ü r l ü ipekler, kara samur k ü r k ü gibi. Orta Çin ( H ı t a y ) k e r v a n l a r ı inci di
doyarsa, ileri geri k o n u ş m a ğ a b a ş l a r ; iyice sıkıya alınmazsa, baş k a l d ı r ı r , sözünü ge zileri getirir. S a t ı c d a r m k a z a n ç ve y i t i m (asıg-yas) h e s a p l a r ı çok incedir, dikkatli
çirmeye çalışır, kendini egemen g ö r m e k ister. Onların yiyecek içeceklerini eksik etme, ol. Bunlar çok yolculuk ettikleri için yolcularla, bunlarla, k e r v a n c ı l a r l a i y i geçin.
onlara karşı y u m u ş a k dil kullan ve çok k o n u ş m a . G ö r e v l i l e r d e n ve bey'in a d a m l a r ı n 10. Hayvan yetiştirenler (igdişçiler): Ordunun binek a t l a r ı n ı , a y g ı r l a r ı ve y ü k hayvan
dan başka, halk t o p l u l u ğ u n d a şu katmanlar bulunur (Balasagunlu Yusuf, önce açık l a r ı n ı bunlar y e t i ş t i r i r . A y r ı c a k ı m ı z , s ü t , y ü n , y a ğ , y o ğ u r t , peynir (kurul), yaygı
ladığı saray ve devlet örgütlerinden sonra, burada toplumun t ü r l ü k a t m a n l a r ı n ı say (yadım), keçe (kidiz) de bunlardan gelir. Bunlarda görgü ve bilgi aranmaz. Bilgisiz
m a k t a d ı r ) : 1. Ali oğulları (Alevî'ler), yani H z . Peygamberin soyu ve torunları. ve k a b a insanlardır, ama onlarla i y i geçinmeli, t a t l ı dil k u l l a n m a l ı . Onlara pek k a t ı l
Bunlara sevgi ve saygı göstermelisin, onların içini dışını a r a ş t ı r m a , kendilerine i y i ma. 11. El sanatları uzmanları (uzlar): Bunlar demirci (temürçi), ayakkabıcı (etükçı),
bak ve y a r d ı m d a bulun. 2. Bilginler (âlimler): b u n l a r ı n bügisi h a l k ı n yolunu a y d ı n derici (kumaçı), cilâcı (sırçı), b o y a c ı (bedizci) ve o k ç u - y a y c ı (okçı yaçı) gibi orta halli
latır. Onları pek çok sev ve kendilerine saygı göster. Bilgilerini öğrenmeğe çalış, çün insanlardır. B u y a ş a r a bir sermayedir, onurla iyi ad k a z a n m a ğ a çalışmalıdır. E l sanat
k ü onlar meşale gibidir, etraflarını a y d ı n l a t ı r l a r . K e n d i m a l ı n d a n onlara pay çıkar, l a r ı u s t a l a r ı ile tanış ve onlarla i y i geçin. 12. Fakirler ( ç ı g a y l a r ) : B u n l a r a dal ve iyi
onları yedir, içir. Onları dinle. Bunlar b a ş a geçip s ü r ü y ü d o ğ r u yola götürsünler. 3. lik et. Onları yedir, içir, giydir; sana dua ederler. K a r ş ı l ı k olarak mal bekleme; on
ife/cim/er(otaçdar): B ü t ü n h a s t a l ı k l a r a ve a ğ r d a r a b a k ı p i n s a n ı sağaltır, onulturlar. lara acı, ve i y i davran. İ ş t e , O d g u r m ı ş , şehre inersen, halk t o p l u l u ğ u n u n t ü r l ü kat
Gerekli kimselerdir. Y a ş a m ve sağlık işi onlarsız olmaz. Bunlarla i y i geçin, onları m a n l a r ı n a giren bu gibi insanlar göreceksin. Herkesle i y i geçinmen gerekir.
kendine y a k ı n tut ve h a k l a r ı n ı gözet. 4. Efsuncular (muazzimler): Cin ve perilerin Ö G D Ü L M İ Ş (devamla): E ğ e r orada evlenmek istersen, çok dikkatli ol ve i y i
çarpışmasından ileri gelen h a s t a h k l a r ı bunlar sağaltır. B u gibi h a s t a l ı k l a r ı bunlara kız ara. K i m i alacaksan, soyu sopu ve ailesi de i y i olsun. Alacaksan, el değmemiş ve
okutmak gerekir. Efsuncularla i y i d a v r a n m a l ı . H e k i m , efsuncunun s ö z ü n ü b e ğ e n m e z , senden başka erkek y ü z ü g ö r m e m i ş olan bir aile kızı a l m a ğ a çalış, i ş t e sana i k i k o ş u l :
efsuncu da hekime değer vermez. Birinin sözüne göre ilâç alınırsa h a s t a l ı ğ a i y i gelir, 1. Evleneceksen, kendinden aşağı derecede biri ile evlen; kendinden y ü k s e k ailelere
ö b ü r ü n ü n sözüne göre de muska t a ş ı r s a n cinler senden uzaklaşır. 5. Düş yoranlar y a k l a ş m a , sonra onun kölesi olursun; 2. onda y ü z güzelliği arama, güzel huy ara.
(tüş y o r g u ç d a r ) : D ü ş yormak bir bilimdir. D ü ş görünce, yoran kimse onu iyiye çe Ş u ü ç t ü r l ü k a d ı n l a evlenme: 1. zengin k a d ı n , 2. güzel k a d ı n , 3. y ü k s e k soylu (urug-
virir, düş b ö y l e c e i y i çıkar ve insan sevinir. D ü ş k ö t ü ise, fakirlere sadaka vermek, lug) kadm. Ç ü n k ü zengin k a d ı n , m a l ı n a g ü v e n e r e k , dilini u z a t ı r , b a ş ı n a kakar; güzel
v ü c u d u onun k ö t ü l ü ğ ü n d e n kurtarmak gerekir. K ö t ü düş görünce T a n r ı ' y a s ı ğ m m a h . k a d ı n baş belâsı olup seni maskara eder; y ü k s e k soylu k a d ı n y ü k s e k t e n k o n u ş u r .
E y düş yoran kimse d ü ş ü i y i incele ve iyiye yor. D ü ş yoranlarla da i y i geçinmelidir. Sen namuslu, temiz kız (sakmık tişi) ara. B ö y l e birini bulursan, ö b ü r üç şeyi - zen
6. Yıldız falcıları ( y u l d u z ç d a r ) : B u da bir bilim ve çok gerekli bir ş e y d i r , bu yd, ay, ginliği, güzelliği, soyluluğu - da onda bir arada b u l a c a k s ı n . K a d ı n ı n güzelliği onun
gün hesabı. Geometri (hendese) ve hesap (hesab) okumalısın, ç a r p m a (darb) ve b ö l m e h u y u ve d a v r a n ı ş ı d ı r (kılık). Sakmık tişi (sakıngan, iffet sahibi dişi) bulursan, ç a b u k
(taksim) o k u m a l ı ve kesirleri (kesir) öğrenmelisin. İ k i ile k a t l a m a y ı (tazif) ve ikiye davran ve onunla hemen evlen. B u evlilikten çocuk d o ğ a r s a , oğlunu ve kızını evde ye
b ö l m e y i (tansif) de bilmelisin. Sonra s a y ı k ö k ü n ü (aded cezri) ele al, bundan toplama t i ş t i r , eğit, öğret, eğitimci i y i bir adam tut; bu işi b a ş k a ellere b ı r a k m a ; s ü t ninesi de
ya (cemi), a y ı r m a y a (tefrik) ve ö l ç m e y e (misahat) geç, yedi kat feleği (yiti kat felek) tutabilirsin. Oğlun y e t i ş i n c e k ı z al, kızını da ere ver. Oğlunu başıboş d o l a ş m a y a bı
avucunda tut, cebir (cebr-ü mükabel) oku ve Eukleides'in (Oklides) kapısını çal. Y d - rakma. Kızını da ç a b u k evlendir. K a d ı n l a r ı daima evde koru; k a d ı n ı n içi, dışı gibi ol
dız falcısı b u n l a r ı bilir, b u ve gelecek d ü n y a y ı birbirinden hesap ile a y ı r a r a k elinde maz. Y a b a n c ı y ı eve sokma; k a d ı n ı çok d ı ş a r ı y a ç ı k a r m a , ç ü n k ü k a d ı n l a r ı sokakta gö
tutar. G ü n ve a y l a r ı n da kutlusu ve kutsuzu v a r d ı r . B u n u y ı l d ı z falcdarma sor, fakat ren göz onların gönlünü çeler; göz görmezse gönül arzu etmez. Yemekte, i ç m e k t e k a
dediklerine inanma. H e r ş e y i bden y a l n ı z T a n n ' d ı r . 7. Şairler (şairler): Bunlar söz d ı n l a r ı erkeklere katma, ç ü n k ü k a d ı n ı n aslı ettir (tişi aslı et ol). F a k a t k a d ı n a s a y g ı
dizen kimselerdir. İ n s a n l a r ı ö v e r l e r y a da yererler. B u n l a r ı n dili k ı l ı ç t a n daha keskin göster, ne isterse ver (ağır tut tişig sen, negü kolsa bir). E v i n k a p ı s ı n ı kilitli tut. K a d ı n
dir. Denizden, değerli t a ş , inci ve yakut ç ı k a r a n insanlara benzerler. B i r i n i överlerse zahmetle süren ve y e t i ş e n bir ağaca benzer; m e y v a s ı zehirdir, onlara k a r ş ı açlık duy
onun ü n ü b ü t ü n y e r y ü z ü n e y a y ı l ı r , yererlerse insanın adı k ö t ü k a i n . B u nedenle on ma (cefa birle önmiş, igidmiş yıgaç; yimisi agu ol, ayar bolma aç). Binlerce ü n l ü kişi
larla iyi geçin, ö v ü l m e k istersen b u n l a r ı sevindir, kendini b u n l a r ı n dilinden s a t ı n al. leri k a d ı n l a r diri olarak yere g ö m m ü ş l e r d i r (tişiler anıyirke kömdi tirig). E v d e k i hiz
8. Tarımcılar ( t a r ı g ç d a r ) : Gerekli insanlardır. H e r canlı bunlardan f a y d a l a n ı r . Sen m e t ç i l e r e (dig asrakı) yivecek, içecek ver. onlara i r i davran. G ü r l e r i n e göre onlara
de bunlara y a n a ş A e a r t ı k b c ğ a z ve yiyecek için k a y g n a n ı n a . Boğazının ve sırtının ma- iş ver; güçlerinden y u k a r ı iş verirsen T a n r ı ' y ı k a r ş ı n d a bulursun. Ü z m e , can y a k m a ,
KUTADGU BlLÎG İNCELEMESİ 125
124 A. D Î L Â Ç A B .
(ogı) ver; diş kirası (tiş teri) da ver, k i d ı r d t ı (çogı = gürültü) kesilsin. Y e m e ğ e adam
onlar da Tanrı'mn kuludur. A l ç a k gönüllü ol, b ü y ü ğ e alçak g ö n ü l l ü l ü k yakışır. Geliri
çağıran ve y e m e ğ e gidenler d ö r t t ü r l ü d ü r : 1. çağrddığı her y e m e ğ e gider, yer, fakat
ne göre giderini ayarla; doğru yoldan y ü r ü . E l i n darda ise b a ş k a l a r ı n a sızlanma. His
seli işlere girişme ve b ö y l e işe mal y a t ı r m a . E v i n b ü y ü k , işlek yollara y a k ı n olmasm, b a ş k a l a r ı n ı evine çağırmaz, 2. y e m e ğ e gider, yer, kendi de onu çağırır, 3. çağrıldığı
taşan ırmağa k o m ş u olma, hisara y a k ı n oturma. B u üç k o m ş u l u ğ u n sana z a r a r ı do halde gitmez, kendisi de y e m e ğ e kimse ç a ğ ı r m a z , 4. y e m e ğ e gitmez, ama başkasını
kunur. E v almak istersen k o m ş u n u sor, yer almak istersen suyunu sor. E y k a r d e ş i m y e m e ğ e çağırır. B u sonuncu en iyisidir. İ ş t e y e m e ğ e çağrı konusu budur, O d g u r m ı ş .
Odgurmış, alt toplum dediğim işte budur, d a v r a n ı ş ı da b ö y l e d i r . B u n l a r ı anladmsa, E ğ e r insanlar arasına k a r ı ş m a k istersen b ö y l e davranman gerekir.
artık soracak bir şeyin k a l m a m ı ş t ı r . O D G U R M I Ş (uzun monolog halinde): B u d ü n y a d a uzun süre k a l m a y a c a ğ ı
O D G U R M I Ş : B u n l a r ı dinledim. F a k a t sana soracak bir ş e y i m daha var. Ben mıza göre, insanı bu kadar zahmetlere sokmak, mal toplatmak neye y a r a r ? insan
şehre inip insanlara k a r ı ş ı r s a m , onlara gidip gelirsem, beni y e m e ğ e çağırırlarsa, ben d ü n y a peşinden koşarsa ibadeti bir tarafa b ı r a k ı r . Ben şehre inersem daima insan
de onları çağnırsam, yol ve görenek nedir, nasd gidilir, yemek yenir, nasıl çağırdır, larla u ğ r a ş a c a ğ ı m , ibadete v a k i t b u l a m a y a c a ğ ı m , D ü n y a y a y ü z ç e v i r i p , olanla ye
şölene gitme töresi (aşka barma töresi) nedir? tinmeli. A r t ı k y a ş l a n m ı ş ı m , i h t i y a r l ı k t a y a p ı l a c a k işleri gençken y a p m a ğ a çalışmalı.
E y bey, sonunda elinde kalacak olan i k i bez parçasıdır. S ı c a k t a bu kadar terleyecek,
O G D U L M İ Ş : Y e m e k şöleni t ü r l e r i ş u n l a r d ı r : 1. D ü ğ ü n y e m e ğ i (küdenke aş),
s o ğ u k t a da bu kadar titreyecek ve sonunda i k i istek elde edeceksin. Bunlardan biri
2. sünnet yemeği (sünnet aşı), 3. ad, san alma aşı (at aşı), 4. d o ğ u m y e m e ğ i (togum
mal, ikincisi yurtta sözü geçen bir adam olmak. D ü n y a y ı yenen iskender, denizi
aşı), 5. arkadaş y e m e ğ i (koldaş aşı), 6. cenaze aşı (yog aşı)*. E ş , dost, a r k a d a ş y e m e ğ i n
y a r ı p aşan Musa, ölüleri dirilten İsa ş i m d i nerede? Y o k l a r ! B e n g ö n l ü m ü kurtara
den başka şölenlere gitme. G ö n l ü n y a r a l a n ı r , k a l a b a l ı k olur, sarhoş olurlar, kavga
rak T a n r ı ' y a u l a ş t ı r d ı m . Y a l n ı z Onu istiyorum. Beni bırakın. T a n r ı m bana yeter
çıkar, yediğin içine sinmez. B o ğ a z n u sıkı tut, onun kölesi olma. Yemekte göreneğe
bir destektir. Giymek için koyun y ü n ü , yemek için de arpa aşı bana yeter. B u d ü n
göre davran. Senden b ü y ü k kişi y e m e ğ e b a ş l a d ı k t a n sonra elini uzat; ö n ü n d e ne var
y a işini b ı r a k m a d ı k ç a insan ahiret işini yapamaz. B u h a y a t ı b o ş u n a harcama. B e y
sa sağ elinle al, ye, b a ş k a l a r ı n ı n l o k m a s ı n a dokunma. Sofrada b ı ç a k ç ı k a r m a ve ke
benden hiç y a r a r l a n a m a y a c a k t ı r . Sevgili k a r d e ş i m Ögdülmiş, benim için kendini ü z
mik sıyırma. Obur (kovdaş) olma, yemeği ısır ve azar azar çiğne, yerken sofra üzerine
me.
sürünme. Ne kadar tok olursan ol, sana sunulan ş e y i al ve s u n a n ı memnun ederek
iştah ile ye, ev h a n ı m ı da seni görerek memnun olsun. İ n s a n gönlü incedir, o bir sır Ö G D Ü L M İ Ş : E v e t , şimdi ben gerçeğin yolunu a n l a d ı m , diyecek s ö z ü m kalma
çaya benzer, kaba söz s ö y l e m e , kırılır. Y e m e ğ i ölçü ile ye; unutma, hastalık b o ğ a z dı. Gerçeğe boyun e ğ i y o r u m ve oyunu b ı r a k ı y o r u m . Ş i m d i ben gideyim. B e n i m için
dan girer. Sana uygun olmayan şeyleri yeme. Gençsen soğuk şeyler kullan, k a n ı n bun
T a n r ı ' y a dua et.
ları ısıtır. Yaşın kırkı geçmişse y e m e ğ i n i sıcak şeylerle ayarla. A l t m ı ş ı n ı aşmışsan,
soğuk şeylere y a n a ş m a . K u r u l u k ve s o ğ u k l u k artarsa, sıcak ve y a ş şeyleri hazırla. İ n Ögdülmiş sözünü kesti, v e d a l a ş t ı , atma binerek şehre doğru yola çıktı. E v e va
sanın doğal özelliği (tab = tabiat) kızıl, sarı, ak y a d a kara olur; b u n l a r ı n her biri ö b ü r r ı n c a yedi, i ç t i ve d ü ş ü n c e y e daldı. Sonra,
lerine düşmandır. A z yemeli! " A z " adlı ilâcı al ve ö y l e y a ş a . R a h a t y a ş a m a k istersen
dil" adh eti ye. Y a ş l a n d ı ğ ı halde b u n l a r ı öğrenip olgun kişi (bügü) o l a m a m ı ş y a r a t ı k Yaşık badı yüzke kara yüz bağı,
lara "insan " (kişi) değil, "hayvan" (yılkı) demelidir. B u s ö y l e d i k l e r i m yemek çağrısına Ajun toldı bütrü kara yir togı.
gitmek (aşka barmak) içindir. B i r de b a ş k a l a r ı n ı y e m e ğ e ç a ğ ı r m a (aşka okımak) ve bu
Küjek yazdı rumi kızı örtti yüz,
nun yolları vardır. Y e m e ğ e konuk ç a ğ ı r m a k istersen, ev bark, sofra, tabak, minder,
Kara saç bodugı ajun toldı tüz.
yiyecek, içecek temiz (silig) olmalıdır. Sen çağrını geniş tut, gelen gelir, gelmeyen
gelmez. Kimsenin h a t ı r ı kalmaz. Herkese yiyecek, içecek y e t i ş t i r . İster arpa suyu Tükel zengi yüzi urundı kalık,
(Arap. fuka'), ister sofra suyu (Fars. mîzâb), ister bal suyu (Fars. cüleybin), ister gül Uçar tındı kodtı yorıglı yorık.
suyu (cülâb < Fars. gulâb) ver. B ü y ü k l e r sofradan k a l k t ı k t a n sonra, k ü ç ü k l e r e y i Güneş b a ğ l a d ı y ü z ü n e kara y ü z b a ğ m ı ,
yecek, içecek verilmelidir. Sonra, yemek sonu çerezi (Arap. nukul, nukl) ve meyva B ü t ü n d ü n y a doldu kara yer tozu ile.
(yımış) ver; kuru ve y a ş y e m i ş y a n ı n d a biraz d a semirten yiyecek simiş /semiş) bu
lunsun. Sofrada bulunanlara a r m a ğ a n (bıçış) d a ğ ı t , gücün yeterse ipekli k u m a n P e r ç e m l e r i n i y ü z ü n e y a y d ı r u m î kızı (batı güneşi),
K a r a saç b o y a s ı y l e doldu d ü n y a d ü p e d ü z .
* Kaşgarh Mahmut'un Kitabü Divanı Lûgati't-Türk'ünde boşlug aşı (izin aşı) diye bir aş da aml-
Tarnamryle zenci y ü z ü y l e ö r t ü n d ü g ö k .
maktadır: bm/ug "irin" demektir. H ı s ı m d a n b i r i u z a k t ı m M m i > H i j H zaman, d ö n ü ş ü n d e hep birlikte
boşug üjit yenirdi. U ç a n l a r dindi, y ü r ü y ü ş t e o l a n l a r ı n devimi durdu.
126
A. D l L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 127
SÖZLÜK
Ögdülmiş bunu uygun b u l m a d ı , bey t a r a f ı n d a n ü ç ü n c ü kez O d g u r m ı ş ' a gidebilece
bamak = bağlamak
ğini bildirdi. B u kez mektup y a z m a ğ a da gereklik yoktu, ç ü n k ü , eski bir sözdür,
t ü z = d ü z
bütrii = b ü t ü n ,
urnnmak = örtünmek "elçi g ü v e n i l i r kimse olursa, ona mekiup vermek gerekmez." K a l d ı k i Ögdülmiş
tog _ toz tınmak = dinmek k a r d e ş i n i h a k l ı ç ı k a r a r a k ona ş u n u s ö y l e y e c e k t i : "Senin temelli olarak şehirde otur
kujek — perçem kodmak = durdurmak, bırakmak
yazmak = yavmak ı / . m a n ı istemiyoruz. Y a l n ı z b i r k a ç g ü n için bizi g ö r m e ğ e gel, bey seni bir g ö r m e k isti
. , ' ' yonglı/yonglıg = yürüyen, devinen yor." Ögdülmiş, beyle anlaştı, k a l k t ı evine gitti ve,
bodug = boya y o ^ n k = d e m
Y a t t ı , az sonra k a l k t ı , Mars gezegeni (Bakır sokma) tepeden y a n a y a t m ı ş t ı Kızıl yüz öni oıjdı, boldı sarig,
Y i n e b a k t ı , Ü l k e r yıldızının başı alçalnnş, Akrep (Cadan) y ü k s e l m i ş t i . Y i n e b a k t ı Ajun boldı altım öıji teg arıg.
sonunda: ' Yaşık türtti yüzke sarig zafaran,
Özin kıldı mina öıji teg cihan.
Kalık kın ışı tuttı kafur bodug,
Abir bürkirer teg, tünerdi kalık, Kalık bütrü tuttı sevügler kaşı,
f/) j
! S l t a k
°pn yirdin, yadıldı butik. Ajun boldı zengi habeş kırlısı.
(Güneşin) kızd y ü z ü soldu, oldu sarı,
Yaşık örledi, yirde koptı togı,
D ü n y a oldu a r ı altın rengi gibi.
Yaka keldi aşnu tokuz al tugı.
Güneş s ü r d ü y ü z ü n e sarı safran,
G ö k k a b u ğ u n u n y ü z ü tuttu k â f u r rengini,
Kendine mine rengi (çaldı) cihan.
Güzel koku s e r p ü i r gibi, a l a c a l a n d ı gök,
B ü t ü n g ö k ü âşık k a ş l a r ı doldurdu,
G ü n e ş ışınları y ü k s e l d i yerden, y a y ı l d ı dalları.
D ü n y a oldu zenci h a b e ş teni (gibi).
G ü n e ş y ü k s e l d i , yerden koptu toz,
SÖZLÜK
Y a k l a ş m a ğ a b a ş l a d ı dokuz al t u ğ u .
örj = renk mina = mine
SÖZLÜK onmak = solmak kalık = gök
kalık = gök j ı ı , , sarig = sarı bütrü = bütün
° yauıhnak = yayılmak
k ı r t ı , = y ü z , kabuk b u ^ h k = ^ teg = gibi tutmak = tutmak, kaplamak, doldurmak
bodug = boya, renk y a | l k = g f c ı e ş y a ş ı k = güneş sevüg = sevgili, âşık
abir (Arap. <abîr) = hoş koku 3 r ı e n ı n e t = b e l i r m e k ; türtmek = dürtmek, sürmek kırtıs = beniz, ten
biukırmek = serpmek t o g l = ^
teg _ gibi y a J ; a i e l m e t _ yaklaşık B ö y l e olunca, Ögdülmiş y a t t ı , uyudu. B i r ara u y a n d ı , b ü l b ü l seslerini işitti,
tunermek = alacalanmak gümüş rengini almak aşnu = erken, başlangıçta yine y a t t ı , sonra,
sıta = güneş ışını
Kalık yırttı kedmiş kara könlekin,
Açıkdı yaruk yüz, kötürdi eğin.
Ögdülmiş, "kalkan, m ı z r a k l a r ı y l e ufuktan g ö z ü k ü r k e n " k a l k t ı , saraya gitti ve
Küle baktı, örlep talu kız yüzi,
beyin yanma çıktı. O d g u r m ı ş ' l a y a p t ı ğ ı k o n u ş m a y ı beye a n l a t t ı . B e y b u n l a r ı işi
tince gözleri y a ş a r d ı . D ü ş ü n d ü , Odgurmış'ı h a k l ı buldu ve "biz ona kıyıcılık ediyo Yarudı bu dünya iri hem kuzı.
ruz ' dedi, "onu b u r a y a getiremeyiz. K a r d e ş i n i , burada bana yol göstermesi için Toga keldi, örlep çıkardı yüzin,
buraya ç a ğ ı r d ı m . F a k a t s ö y l e d i k l e r i doğru olduğu için, onu zorlamak d o ğ r u olmaz Yaruk kıldı dünya kolin hem özin.
D ü n y a n ı n h u y u b ö y l e d i r , peşine düşersen senden k a ç a r , vazgeçersen sana y a k l a ş ı r G ö k y ı r t t ı g i y m i ş o l d u ğ u k a r a gömleği,
Biraz bekleyelim."
A ç d d ı parlak y ü z ü , beri aldı bezi (peçeyi).
G ü l e r e k b a k t ı , y ü k s e l d i kızın seçkin y ü z ü ,
IV. bölüm (bap LXIII - LXXXV, beyt: 4934-F6520)
Işıdı bu d ü n y a , güneş gören yeri de, g ö r m e y e n i de.
B i r k a ç p i n sonra bey ö g d n l m i f i çağırdı. Odgnrrnıs'm y ü z ü n ü g ö r m e k i s t e d i ğ i - Doğu verdi, y ü k s e l d i , ç ı k a r d ı y ü z ü n ü ,
nı, fakat o şehre inmemekte direndiği için, kendisi g i t m e ğ i d ü ş ü n d ü ğ ü n ü söyledi. Parlak k d d ı d ü n y a , vadisini de, deresini dc.
A. DÎLÂÇAR K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ 129
128
B ü t ü n k ı m d d a y a n l a r dindi, yumdular gözlerini, k ö t ü olur. A l t m , g ü m ü ş , tahd, ipekli ve sırmalı işlemeler, sincap, samur k ü r k l e r i , Çin
ve Bizans (Rumî) k u m a ş l a r ı , at, dişi deve, koyun, kul, cariye, geyik, k u ğ u , Arap mal
• G ü r ü l t ü , ses, dmlerin sözü kesildi.
ları (tazî) bunlar b o ş şeylerdir. E y bey, benim b i l d i ğ i m bu kadar. S ö z ü m ü tutarsan
SÖZLÜK y a r ı n f a y d a s ı n ı g ö r ü r s ü n . E ğ e r tutmassan g ü n a h ı sende kalır.
tügmek = düğümlemek, çatmak tirig — diri B E Y : Biraz daha otur. A ç s ı n , b i ı ş e y i e r ye (yiyecek ve içecek getirtir).
130 A. D Î L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 131
O D G U R M I Ş : (birkaç lokma a l d ı k t a n ve b i r k a ç y u d u m su i ç t i k t e n sonra): b u n l a r ı birbirinden a y r ı tut, fakat zorlama. Zenginlerin y ü k ü n ü orta hallilere, orta
T a n r ı y a ş ü k ü r . ( K a l k a r a k ) : T a n r ı beraberince olsun! hanilerin y ü k ü n ü de fakirlere y ü k l e m e . Y ö n e t i m i n i n a l t ı n d a bulunan (raiyyet) hal
Odgurmış, Ögdülmiş'le saraydan ayrdarak bir süre birlikte y ü r ü d ü l e r , sonra k ı n senin üzerinde üç h a k k ı v a r d ı r : 1. G ü m ü ş a y a r ı n ı n (kümiş lyarı) k o r u n m a s ı , 2.
Odgurmış k a r d e ş i n i b ı r a k t ı ve tek b a ş m a d a ğ a çıktı. Ö g d ü l m i ş , üzgün ve bitkin, h a l k ı n d o ğ r u yasa de (köni törii) y ö n e t i l m e s i , 3. ulaşım y o l l a r ı n ı n güven a l t ı n a alın
eve döndü, y a t t ı fakat u y u y a m a d ı . ması. Senin de halk üzerinde ü ç h a k k ı n v a r d ı r : 1. Buyruklara saygı, 2. vergderi vak
tinde ö d e m e , 3. senin dostunu dost, d ü ş m a n ı n ı da d ü ş m a n t a n ı m a . D a i m a ş u n u d ü
Togardın yaşik baş kötürdi örü,
ş ü n : kendim ö l e y i m , adım i y i kalsın.
Kuğu kırlışı boldı dünya tolu.
Yaşık koptı kögsin kötürdi örü, B E Y : Sözlerini, öğütlerini i ş i t t i m ve sevindim, alkış sana. T a n r ı yardımcım
Ajun toldı kafur saçar teg tolu. olsun, b u n l a r ı yerine getireceğim. Y a l n ı z , sen de bana bağlı olarak y a r d ı m et b u işte.
Firişte yüzi teg yarudı ajun, Ö g d ü l m i ş söz verdi ve saraydan a y r d d ı . B e y de, veziri de sözlerinde durdu
Kalık boldı kafur saçar teg yüzün. lar ve y u r d u gönenç içinde y ö n e t t i l e r . F a k a t bir süre sonra Ögdülmiş g ö n l ü n ü yok
D o ğ u d a n güneş başını y u k a r ı k a l d ı r d ı , l a d ı . V i c d a n ı n a danıştı, günlerini gerektiği gibi geçirmediğini anladı. İçinin t a m a m ı y -
togar = doğu kögüs = göğüs E r t e s i sabah Ögdülmiş önce saraya gitti ve niyetini bildirerek beyden izin is
yaşık = güneş firişte (Fars.) = melek tedi. B e y i n iznini s a ğ l a d ı k t a n ve selâm g ö t ü r m e ö d e v i n i de üzerine a l d ı k t a n sonra,
kötürmek = götürmek, kaldırmak yaramak = parlamak
evine d ö n d ü ve düşünceler içinde- u y u m a ğ a çahştı. F a k a t u y u y a m ı y o r d u , d ı ş a r ı y a
örü = yukarı kalık = gök
baktı,
kırlıs = dış görünüş
Böylece sabah olunca Ögdülmiş k a l k t ı , saraya gitti. B e y , Odgurmış'ın ne yap Baka kördi öndün Karakuş togup
Kopa keldi, yirdin yalın teg bolup.
tığını, ne olduğunu sordu. Ögdülmiş de olanı a n l a t t ı . B e y , d ü n y a n ı n , bir h ü k ü m d a r
olarak kendisine a r t ı k zehir o l d u ğ u n u , b u y ü k ü a r t ı k t a ş ı y a m a y a c a ğ ı n ı söyledi. Yarudı basa Yıldrık, Adgır bile,
Ögdülmiş onu avundurmaya çalışarak, yurdunu d ü z e n e koymak yolunda şöyle ko Tizildi Erentir. Özin belgüle.
nuştu :
Sükiç koptı örlep kalikka ağıp,
Ö G D Ü L M İ Ş : T a n r ı ' y a kulluk, halka d a hizmet et. Onlara k a r ş ı k a t ı y ü r e k l e
Ünün sumlıdı suri Ibri okup.
davranma, sevgi göster. A ş ı r ı isteklerini akd ile yenerek, i ç i n d e kabaran öz v a r l ı
ğının başını bilgi ile ez. A d a m l a r ı n ı önce memnun et, sonra ODİardan iş iste. K â f i r Kötürdi yaşık baktı meşrik tapa,
lerle savaş. İslâmlığı y a y m a ğ a çalış. B ö y l e yaparsan i k i d ü n y a d a senin olur. Körür ağdı yirdin yokaru kopa.
Ö G D Ü L M İ Ş : A l ı n yazısı (ödlek) beni okla v u r d u , beni u y a n d ı r d ı . B e n t ö v b e kodmak — koymak tigi = sincap, tiğin
ıdmak = salmak kiş = samur
ederek T a n r ı ' y a y a k a r ı p beni y a r k g a m a s m ı dilemeliyim. S ö y l e , bu durumda ne yap
kesme = zülüf odurunak /udunmak = uyanmak
mak gerek?
tumak = kapatmak, örtmek kötürmek = götürmek, kaldırmak
kahk = gök külmek = gülmek
O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , i y i bir ş e y e niyet etmişsin. F a k a t senin sarayda bulun
tul = dul \ yirişmek = dudakları, dişleri aralamak, gülüm-
man daha i y i olacaktır. B u r a s ı d a benim i ç i n iyidir. Y u r t senden f a y d a l a n a c a k t ı r ,
ton — giysi, don semek
halk senin iyiliğin için dua edecektir. G ö r e v i n d e n çekilirsen, senin yerine k ö t ü bir kedmek = giymek tiş = diş
adam geçebilir. Y a p t ı ğ ı n iydikleri bozma ve b o z u l m a s ı n a fırsat verme. B e n d ü n y a ve bamak = bağlamak yarjı = yine
Ögdülmiş k a l k t ı , k a h v a l t ı s ı n ı y a p t ı , atma hinip saraya gitti, beyin huzuruna Ö G D Ü L M İ Ş : Çok güzel bir d ü ş . Y ü k s e l m e k iyidir, saygınlığa erişmek demektir.
Merdiven onurdur; her basamak d a bir öz s a y g ı y a y ü k s e l m e y i gösterir; k a p t a k i su
çıktı.
B E Y : O ol^un insanın, O d g u r m ı ş ' m sağlığı n a s d d ı r ? B e n i m için dua ediyor mu ? y u alıp i ç m e k , kendin ve t o r u n l a r ı n uzun y a ş a m a erecektir demektir; göklere u ç m a k
k a l m ı ş , haram k a p ı ş ı l ı y o r , buna d o y a n y o k . G ü v e n i l i r kimse k a l m a m ı ş , vefa yerini Temam erguvan teg kızıl merjzim erdi,
B u nitelik nereye gitti?, a r d ı n d a n ben gideyim. nelük = neden? yime/yeme = yine, dahi, bir de
Nelük artadı halk, negü ön di kodtı? Ü ç ü n c ü ve son ekten (beyt: 6505-6645) beyitler:
Koyu ödke tuştum, ya kayda turayı? Biligsiz yürek, til negüke yarar?
Neden bozuldu halk, n i ç i n göreneği b ı r a k t ı ? Bilig birle, suv teg kamugka yara.
H a n g i ç a ğ a r a s t l a d ı m , y a nerede d u r a y ı m ? BUgisiz y ü r e k , dd neye y a r a r ?
Kamug edgü bardı, törü örjdi iltti, Bdgi ile, su gibi, k a m u y a yara.
Kişi sonı kaldı, ne edgü bulayı? Neçe bildin erse takı bir tile,
Genel amacı ülküsel ve t ü k e l bir kişinin, ülküsel bir devletin ve başbuğun nasd
olmak gerektiğini, yurt b a ş b u ğ u n a ve y u r t t a ş l a r a düşen ö d e v l e r i ve a h l â k k u r a l l a r ı
n ı b ü d i r m e k ise de, Balasagunlu Y u s u f yukarda s ı r a l a n a n k o n u l a r ı n a y r m t d a r ı n a da
girmiştir. B u ansiklopedik y a p ı t t a serpdi, yer yer de düzenli ve toplu olarak bulunan
bu bilgi p a r ç a l a r ı n ı şöyle özetleyebiliriz:
B u alanda Rum ( = Bizans), İran, Hind, Maçin ( = y u k a r ı Çin), Hıtay ( = orta Çin) dem, L a t . sanguis) sıcak t a b i a t l ı o l m a n ı n , 4. balgam ( L a t . phlegma) da soğuk ta-
y u r t l a r ı n a d a d e ğ i n m i ş , Çin-Tiirkistan ipek yolunun ve arfas'larrn ( = kervan) öne biath o l m a n ı n k a y n a ğ ı d ı r ; bu d ö r t temel öğenin, insan v ü c u d u n d a k i çokluğu
mini de b i l m i ş t i r . y a d a azlığı, h a s t a l ı k d o ğ u r u r . O çağın hekimliğine göre, Y u s u f bunları çok iyi
Matematik a l a n ı n d a , y u k a r d a g ö r d ü ğ ü m ü z gibi, y d d ı z f a l c d a r m ı ( Y u l d u z ç d a r ) biliyordu (bap L X X - V I : Ogdülmiş'in Odgurmış'a düş yorumunu a n l a t m a s ı ) .
a n l a t ı r k e n , bu bilimin başlıca b ö l ü m l e r i n i ve işlemlerini ö n ü m ü z e s e r m i ş t i r : Oklides Balasagunlu Yusuf, bilgi ve bilgi k u r a m ı n ı da ele almıştır. Önce, kendi terimle
( = Eukleides), hendese, hesap, darb, taksim, tefrik, kesir, tazif (— 2 ile ç a r p m a ) , rine göre, us, " a k ı l " d ı r ( L a t . mens), ukuş da " a n l a y ı ş " ( L a t . intellectus). Y u s u f ' u n
tansif ( = 2 ile b ö l m e ) , cezir ( = k ö k ) , misahat ( = ölçme), ceor-ü mukabel ( = cebir) ö z d e y i ş l e r i n d e n biri "anlayışı bir m e ş a l e " y e benzetir (yula ol ukuş) ve " k ö r için bir
v.b. R e n k a d l a r ı Kuladgu Biliğ'âe çok boldur: "renk, boya" a n l a m ı n a : tu, bodug, g ö z " (karaguka köz) o l d u ğ u n u söyler. Y u n a n l d a r d a n Homëros da "ışık" dernek olan
çüvüt, ön; sonra al, kızıl, kızgul ( = boz ile k ı r arası), çal (— alaca ile k ı r arası), arsal phös sözcüğünü "insan" a n l a m ı n a da kullanmıştır.' E f l a t u n , gözü, içimize konmuş,
( = kumral), yaşıl ( = y e ş i l ) , kök (= mavi), sarig (= sarı), yağız, kara, ak, örüıj y a n ı p bitmeyen ve d ı ş a r ı y a yansdayan bir t a n r ı s a l ateş diye t a n ı r . Iç ye diş ışınların
( = açık renk, ak), yipün jyepün ( = lotus çiçeğinin rengi, parlak kızd, firfiri) v.b. b i r l e ş m e s i n d e n de d u y u ve bilgi doğar. Sanskrit d ü i n d e 'veda, "bilgi" demek olduğu
gibi, a y n ı k ö k t e n Latince video sözcüğü de " g ö r m e k " a n l a m ı n a gelir. Y u s u f a göre
Y a p ı t ı n I V . b a b ı n d a imrendirici "Bahar Ş i i r i " , a y n ı zamanda zooloji terimleri
(bap: X X V I , X X V I I ) , insan bilgisiz d o ğ a r . T a n r ı ona akd.(us) ve a n l a y ı ş (ukuş) ve
k i t a b ı n d a n k o p a r ı l m ı ş bir sayfa gibi geliyor okuyana: Art arda kozı ( = kuzu), kıl (=
rir, b u yolla da insan bilgi edinir. B u konu B a t ı d a da. John Locke'dan (1632-1704;
yaban ördeği), kökiş ( = guguk), titir ( = dişi deve), ular ( = erkek keklik), kara
Essay Concerning Human Understanding, 1690) David Hume'a (1711-1776;
çumguk ( = k a r a karga, kuzgun), sandvaç ( = b ü l b ü l ) , elik ( = dişi karaca), külmiz
Enquiry Concerning Human Understanding, 1748), Immanuel K a n t ' a (1724-1804;
( = erkek karaca), sıgun ( = erkek geyik), muygak ( = dişi geyik), as ( = k a k ı m )
Kritik der reinen Vernunft, 1781-1787, Kritik der praktischen Vernunft, 1790)
v.b. Y a p ı t ı n b a ş k a yerlerinde de k u ş l a r d a n kuğu y a da ürün kuş ( = k u ğ u ) , kara kuş
ve g ü n ü m ü z e dek filozofları ve psikologları u ğ r a ş t ı r m ı ş , "insanoğlunun anlayış
( = k a y a k a r t a l ı , t a v ş a n c d ) , çavlı (= ş a h i n ) , turna, kaz, ördek/ödirek, ügi ( = bay
yetisi", bunun ölçüsü ve niteliği tartışdmıştır. Balasagunlu Yusuf'un ileri sür
k u ş ) , semürgük ( = semgür, " b ü k , b ü k " ö t e n , serçeye benzer k ü ç ü k k u ş ) , yugak
düğü gibi, görgücülüğü (İng. empiricism) kuran Locke'a göre de bilgi "innate"
(— kaz'a benzer bir su kuşu) v.b.*
(vehbî, d o ğ u ş t a var olan) değil, sonra beş duyu, y a n i algı (idrak, perception)
Balsagunlu Yusuf, genç denecek bir y a ş t a sağlığı sarsılmış olduğu i ç i n h a s t a l ı
yoluyle edinilir. Locke'un bu yargısını izleyen D a v i d Hume, algıların bizi alda
ğın, hekimlerin (emçi, otaçi) ve i l â ç l a r ı n y a b a n c ı s ı k a l m a m ı ş t ı r . O çağın i n a n ç l a r ı n a
t a b i l e c e ğ i m ileri s ü r m ü ş ve bu y ü z d e n , algı yoluyle elde edilen bilgiye güvenile
göre Y u s u f da Aristo'dan k a l m a 4 b a ş h c a " k a r ş ı t l ı k " ilkesini (sıcak, soğuk, k u r u , y a ş )
m e y e c e ğ i n i s ö y l e y e r e k şüpheciliği (scepticism) d o ğ u r m u ş t u r . D a h a sonra K a n t da
b e n i m s e m i ş , Hippokrates'in ortaya k o y d u ğ u 4 "hdt" ( Y u n . khole, melankhole, aima,
"insanın a n l a y ı ş ı " nı ele alarak onun sınırlı o l d u ğ u n u b i l d i r m i ş , bu sınırları çizmiş ve
phlegma) g ö r ü ş ü n e de k a t ı l m ı ş t ı r . B u n a göre, insandaki 4 "hdt" ( = temel sıvı, L a t .
k u r a l l a r ı n ı formüllemiştr> Balasagunlu Y u s u f ne belirli bir görgücü ne de belirli bir
humor) ve o ç a ğ d a k i hekimlerin i n a n d ı ğ ı n a göre, b u n l a r ı n etkileri ş ö y l e d i r : 1. sarig
şüphecidir. O n a göre, insan y a l n ı z algı yoluyle değil, akd ve anlayışla ve hele bilgin
( = sarı safra, ö d , L a t . biliş) ters, aksi t a b i a t l ı o l m a n ı n , 2. sevda ( = k a r a safra,
leri dinlemekle, işittiğini usa vurmakla öğrenir. B u nedenle Balasagunlu Yusufta
manihulya, Lat. melancholia) ü z g ü n , neşesiz t a b i a t l ı o l m a n ı n , 3. kan (Arap. şüphecilik a r a m a n ı n yeri yoktur. Aristo'ya ve K a n t ' a göre, bilgi, "ulam" (kategori)
* Kitabü Divan-ı Lügati'-t-Türk ele alındığında, bu listeye kuş adlarından birçok katmalar ya denilen genel k a v r a m k a l ı p l a r ı n a d ö k ü l d ü k t e n sonra edinilir (Aristo'ya göre 10, K a n t ' -
pılabilir: imi kuş ( = devekuşu), korday ( = kaşıkçıkuşu), yun kuş ( = tavus), huburga /kaburga ( = bay a göre 5 ulam). K a n t ' a göre biricik s a l t ı k (mutlak, absolute) k a v r a m , d o ğ u ş t a var
kuş), us ( = akbaba), laçm ( = doğan), karkuy jkırkuy ( = atmaca), turumtay ( = şakin), süglin olan T a n r ı k a v r a m ı d ı r . Balasagunlu Yusuf, K a n t ' m y a da Aristo'nun "ulam" l a r ı n a
( = sülün), çuhk ( = çulluk), luruga \torıga (== çayırkuşu), übgük ( = ibibik), sığırçuk ( = sığırcık),
b a ş v u r m a m ı ş s a da, genel ve saltık k a v r a m olarak, T a n r ı k a v r a m ı n ı , doğal ve imana
karlıgaç ( = kırlangıç), kökürçken Ikökürçkün ( = güvercin), lofcıgu jtakagu ( = tavuk), erkek takıgu
bağlı bir k a v r a m diye kabul e t m i ş t i r . Bilgi konusunda Balasagunlu Y u s u f saltıkçı
( = horoz), t ü r ü saptanamayanlardan on, yanan ( = bir karga türü), tartar ( = kumruya benzer bir
kuş) v.b. K a r a h a n l ı Türkçesinde hayvan adlan pek çeşitli ve boldur. Örneğin, "deve" için şu karşılıklar (absolutist) ve y a n d m a z c ı (infallibilist) değildir. O n a göre insanın bilgisi sınırlı ola
var: tive/teve = deve, 6ugro = deve aygırı, atan = iğdiş edilmiş deve, titir = dişi deve, botuk = bilir, fakat bilgi, bize göre, b ü g i d i r . İ n s a n , insan ölçüşünce b ü i n e n bilgi ile yetinme
ana sütünden kesilmiş deve yavrusu, torum = genç deve. Bitki adları da çeşitlidir, sünük = çınar, lidir. Bilgi bir g ü ç , bir erdemdir. Bilgisiz insanm hayvandan f a r k ı yoktur; bu gibi
söküt = söğüt, ketırik = gürgen, tograk = kavak, kadın = kayın, tavüguç = kızıl söğüt; kebez = insanlar yer y ü z ü n d e hayvan gibi yer ( F r . v é g é t e r ) , içer, eğlenir, ölür, giderler. Bdgi
pamuk, yogafe = ceviz, kasık = fındık, şekirtük = fıstık; sarig erük — kayısı, tülüg erük = şeftali,
ve y a n l ı ş konusunda bkz. E r n s t Mach: Erkenntnis und Irrtum (1905, 5. bas. 1926;
kara erük = erik; vurma = turp, sarig — h a v u ç , çamgur = şalgam, bütürge = patlıcan; buğday,
F r . dan ç e v i r i : S a b r i E s a t Ander [ S i y a v u ş g i l ] : "Bilgi ve H a t a " , 1935). B ü i m i n sınır
arpa, yügür/ügür = dan, murç = karabiber, adrtfc . = a y r ı k otu, azgan = kuşburnu, artuç = ardıç,
yitim = ketentohumu, yorınçga = yonca; kagun = kavun, arbuz = karpuz, yigde = iğde, kabak, l a r ı için bkz. R . K u r t h : Von den Grenzendes Wissenschafts, M ü n c h e n 1953. Bilmek,
alma 'ulunla — olma, armut, üzüm, nıya = ayva, soğun [soğan ~ s o ğ a n , samursck jsarmusak =^ sa- inanmak ve ş ü p h e l e n m e k konusu için bk. K.'Vv. Lowitii: JVissen, glauben und Skep-
rımısak, v.b.
148 A. DİLÂÇAR
KUTADGU BlLİG İNCELEMESİ 149
olarak t a n ı t ı l m ı ş , b a ş k a bir yerde de şu ü ç dilimden oluştuğu s ö y l e n m i ş t i r : 1. Boy'lar edilmektedir. B u yoldan T ü r k i s t a n ' a gelen e ş y a d a n : torku/turku — ipekli k u m a ş ,
( = zenginler), 2. orta kişPleı ( = orta halli kişiler), 2. çıgay'lar ( = fakirler). Devlete ed = ipekli dokuma, agı = epekli ve sırmalı k u m a ş , çit = nakışlı Çin ipeklisi,
f a y d a l ı olan üç t ü r insan v a r d ı r : 1. Alp ( = cesur) kişi, 2. bügü bilge ( = akıllı, bilge) kez = ipekli Çin k u m a ş ı , zümküm = Çin ipeklisi, yurun = ipekli k u m a ş , tülvir =
kişi, 3. tetig uz ( = a n l a y ı ş l ı ve becerikli) kişi. Y a p ı t t a yer, yer bulgak'tan da ( = k a ipekli ö r t ü , perde, burçın — ipekli k u m a ş v.b. U l a ş ı m ı s a ğ l a y a n y ü k h a y v a n l a r ı :
rışıldık, fesat, ayaklanma) söz edilmiştir. Kutadgu BiZtg'te resmi çizüen devlet, at, a y g ı r , k ı s r a k , deve, k a t ı r . K a r a h a n l ı b a y a n l a r ı n bezenmesine yarayan e ş y a d a n :
kut ve gönenç arama ve b u n l a r ı s a ğ l a m a üzerine k u r u l m u ş t u r . Toprak sorunu ( F r . yinçü = inci, erdini = i r i inci, sata = mercan, yıpar ve kin = ikisi de misk,
question agraire) söz konusu değildir. Y u r d u n y ö n e t i m d ü z e n i n i şu üç. sınıf sağlar: yıd = hoş koku, kafur = k â f u r u , tiitsük = t ü t s ü , kedük = giysi, kör/lek = göm
1. Bilge alimler, 2. muhtesWlex ( = b a ş t a ordu olmak ü z e r e , düzen g ü c ü n ü s a ğ l a y a n l a r ) , lek, kaftan, kürk, küjek — p e r ç e m , eğin = peçe, bilezük, tolgag — k ü p e , bagırdak
3. tapugçı'lar ( = y ö n e t i m görevlüeri). — k a d ı n göğüslüğü, bezek = nakış v.b. Tecimde: ülgü = terazi, asıg - yas = ka-
z a n ç - y i t i m , faiz v.b. E l s a n a t l a r ı uzları olarak: temürçi = demirci, etükçi = ayak
K a r a h a n l ı devleti saray ö r g ü t ü n d e ilig'den sonra şu a ş a m a l a r b u l u n m a k t a d ı r :
kabıcı, kumaçı = derici, sırçı = cilâcı, bedizci = boyacı, töşekçi = döşekçi,
1. Vezir, 2. sübaşı ( = ordu k o m u t a n ı ) , 3. ulug hacib ( = mabeyinci), 4. kapugbaşçı
okçı yaçı = o k ç u y a y c ı , a y r ı c a aşçı, kuşçı, tafarçı = y ü k taşıyıcı v.b. H a y v a n c d ı k
( = saray b a ş k â h y a s ı ve teşrifatçısı), 5. y a l a v a ç ( = elçi), 6. bitigçi d ı m g a ( = sır
ü r ü n l e r i n d e n : kımız, süt, yün, yag, yoğurt, kurut = peynir, yadım = y a y g ı , kidiz =
k â t i b i ) , 7. agıcı ( = sayman), 8. aş-başçı ( = aşçıbaşı), 9. idişçi başı ( = içkici başı).
keçe, t a r ı m d a urug — tohum v.b. Y e m e k ve i ç k i d e : a ş , et, gül balı, gül şurubu,
Bunlardan k a p u g b a ş ç ı ( L a t . majordomus'un, ianitor ve ostiarius'un karşdığı), sa
çerez (Arap. nukul), y e m i ş , simiş = semirmelik yiyecek, arpa suyu (Arap. fuka),
r a y ı n g ü v e n i y l e g ö r e v l e n d i r i l m i ş t i r ; a y n ı zamanda ordu k o m u t a n ı s ü b a ş ı n m da yar-
sofra suyu (Fars. m î z â b ) , bal suyu (Fars. c ü l e y b i n ) , gül suyu (Fars. c ü l â b ) , sindirim
dımcısıdır. K a p u g b a ş ı her sabah b ü t ü n görevlileri gözden geçirir, b u n l a r ı n dileklerini
içkisi, kuvvet içkisi, m ü s h i l içkisi, ş a r a p , baharat, otlar v.b. A ş ve şölen t ü r l e r i :
ilig'e bildirir; görevlilerin ödüllenme ve üstelenmelerini de ilig'e ö n e r i r ; görevlilerin
küdenke aş — d ü ğ ü n şöleni, sünnet aşı, at aşı — ad, san alma aşı, togum aşı = do
dileklerini ilig'e bildirir. A y a k ç ı ' h k t a n ( = uşaklık), t a m g a ç ı ' l ı k t a n ( = damgacı)
ğ u m şöleni, koldaş aşı — a r k a d a ş l a r y e m e ğ i , yog aşı = cenaze aşı, boşug aşı = i -
y u k a r ı y a d o ğ r u g ö r e v d e ü s t e l e n m e geleneği v a r d ı r . Tapugçı'lar i k i sınıftır: 1. G ö r e v l i
zir l i aşı; yemekten sonra konuklara d a ğ ı t d a n tiş teri = diş kirası, biçeş = aş arma
ler, 2. kullar. B i g b u n l a r ı giydirme, yedirip içirme ve b a r ı n d ı r m a z o r u n d a d ı r . A y r ı c a ,
ğanı v.b. Ve bu şölenler, aşlar, çağrılar sırasında gösterilmesi gereken sofra görgüsü
ilig'in bunlara k a r ş ı insaflı d a v r a n m a s ı , i y i çalışanları ö d ü l l e m e ve üst g ö r e v l e r e alma
ve göreneği: E t i s ı y ı r m a , b ı ç a k kullanma, yeme b i ç i m i , k o n u ş m a v.b. A y r ı bir konu
sı beklenir, i n s a n l ı ğ a a y k ı r ı d a v r a n ı r s a , k a r ş ı s ı n d a T a n r ı ' y ı görecektir. T a p u g ç ı ' l a r d a n
olarak, d ü ş yorumu; d ü ş t ü r l e r i : Gece d ü ş ü , g ü n d ü z d ü ş ü , d ü ş ve mevsimler, düş ve
da ilig'e bağlılık, d o ğ r u l u k , çalışkanlık, görgü ve törü tolu ( = düzen bilgisi) beklenir.
d ü ş ü görenin y a ş ı , karışık düşler, yorumsuz düşler, iyiye yorma, düşe ve y a ş a göre
Yalavaç, y a n i elçi, d o ğ r u d a n d o ğ r u y a ilig'e bağlı olup, kendisinden geniş bilgi,
verilecek ilâçlar ve y a p ı l a c a k s a ğ a l t m a ç a b a l a r ı : Müshil, k a n alma, beyin y ı k a m a v.b.
görgü, a n l a y ı ş , akd u z l u ğ u ve toplum eğlenceleri bilgisi (cirit, çevgen, av, s a t r a n ç
v.b.) beklenir. G ö r e v i vezirinki kadar ö n e m l i olan bir y ü k s e k g ö r e v l i de ordu komu A y r ı bir konu olarak spor: T a v l a , s a t r a n ç , güreş, cirit, çevgen, okçuluk, k u ş ç u l u k ,
t a n ı d ı r , y a n i sübaşı. Balasagunlu Yusuf, s ü b a ş ı y ı a n l a t ı r k e n "sü s ü l e m e k " ( = stra av v.b. Eğitirn-öğretim konusunda: B a b a ö ğ ü t ü , çocuğu evde okutma ve o k u t m a ğ a
teji ve taktik) a l a n ı n d a k i geniş bilgisini de ortaya sermektedir; ordu ö r g ü t ü : piyade erken b a ş l a m a ; k â ğ ı t , divit, mektup v.b.
Kutadgu Bi/ig'den K a r a h a n l ı devletinin tecimi ü z e r i n e de bir fikir edinmek K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e kız sözcüğü i k i anlama gelmekte i d i : biri "kız", ikincisi "de
o l a n a ğ ı v a r d ı r . Y a p ı t t a Cinden, H i n t t e n , Bizanstan (fîurra) gelen tecim eşyası sayıl ğerli, p a h a l ı , nadir ş e y " : kızlık da "değerlilik, nadirlik" a n l a m ı n a idi. B u n a k a r ş d ı k ,
m a k t a d ı r , Ç i n - T ü r k i s t a n kervan (arkış) y o l l a r ı n d a n , özellikle ipek yolundan söz Balasagunlu Yusuf, k a d ı n ı n aslı et o l d u ğ u n u da bildirmekten ç e k i n m e m i ş ve erkek-
152 A. DİLÂÇAR KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ 153
leri s a k ı n d ı r m ı ş t ı r : Tişi aslı et ol, "dişinin aslı ettir" diye. K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e "ca "Kutadgu Bdig'de Ögdülmiş" başlıklı yazısı, Türk Kültürü dergisi, s a y ı 98, 1970,
riye" k a v r a m ı için 7-8 sözcük k u l l a n ı l m a k t a idi. K a d ı n konusunda Balasagunlu s. 95-111). S a y ı n Saadet Ç a ğ a t a y ' ı n her i k i sanısı da doğru olabilir. D a h a önceki say
Yusuf'un tutumunu, d a v r a n ı ş ı n ı gereği gibi değerlendirebilmek için, K a r a h a n l ı Türk falarda belirtildiği gibi, Odgurmış sözcüğü " u y a n m ı ş " , odgurmak d a "düşünce so
lerinin kendi islâmlıklarının ilk y ü z y ı l ı n ı y a ş a m a k t a o l d u ğ u n u unutmamak gerekir. nunda anlamak, dalgıdan uyanmak" a n l a m m a d ı r ; ögdülmiş, " ö v ü l m ü ş " , ögdül de
Yusuf, okurlarını " k a d ı n a saygı göster" [ağır tut tişig) diye öğütlemiş, olur olmaz "ödül" a n l a m ı n a gelir. Sanskrit dilinde buddha sözcüğü " a y d ı n , a y d ı n l a n m ı ş " demek
erkekleri, anlamadan, denemeden eve s o k m a m a l a r ı n ı , evdeki hizmetçilere (elig as- tir. Ne var k i , Kutadgu Bilig'de Ögdülmiş, d a ğ d a Odgurmış'ı görmeğe gittiğinde,
rakı) de dikkat etmelerini i s t e m i ş t i r . O, b ü t ü n kızları, evlilikten önce hep silig kız her kez onu ibadette bulmakta, ilig de m e k t u p l a r ı n d a onu "cuma n a m a z ı n ı halkla
( = temiz k ı z , bakire) olarak g ö r m e y i arzulamıştır. Evlenme konusunda, erkeklere,
birlikte" şehirdeki camide k ı l m a ğ a ç a ğ ı r m a k t a d ı r . İlig, Odgurmış'ı ihtida etmeğe
sakınık tişi ( = iffetli k a d ı n ) a r a m a l a r ı n ı ve bu nitelikte olan uruglug tişi ( = soylu
değil, onun bir M ü s l ü m a n olarak b u dini yaymak, "kâfirlerle", y a n i B u d d h a ' c ı l a r l a
k a d ı n ) , bay tişi ( = zengin k a d ı n ) ve körklig tişi ( = güzel k a d ı n ) gibi k a d ı n t ü r l e r i n
s a v a ş m a k için şehre inmesini istiyor. Kutadgu JSi/sg'deki t a n ı m a göre, yek (şey
den ü s t ü n t u t m a l a r ı n ı öğütlemiş, babalara da "kızınızı erken evlendirin" demiştir.
* tan), "din hırsızı" (din ogrısı), " k â f i r " de "din d ü ş m a n ı " dır. İlig'in b u çağrısı çok
yerinde i d i , ç ü n k ü 1212'de K a r a h a n l ı devletini y ı k a n l a r "kâfir", y a n i B u d d h a ' c ı
2. A h l â k ve din
Moğol boyu K a r a - H ı t a y ' l a r oldu.
Kııtadgu Bilig'in başlıca niteliklerinin biri de onun bir "öğüt kitabı"
(pendname) olmasıdır. D i n konusunda Balasagunlu Yusuf Sünnî bir Müslü
man olup, bu dinin b ü t ü n T ü r k l e r d e ve Orta A s y a yurtlarmda y a y ı l m a s ı n ı dilemek 3. İ s l â m ve tasavvuf
tedir. 960 yılından önce Orta A s y a d a k i T ü r k l e r , Manicilik ve H r i s t i y a n l ı k sürelerini
İlig'in ağzıyle Balasagunlu Yusuf'un halkçı, f a y d a c ı (utilitaire) ve yararcı
geçirdikten sonra B u d d h a ' c ı l ı k t a d u r u l m u ş l a r d ı . Y u r t l a r m d a , Buddha'mn yurdu
Hint'in, Zarathustra'nııı yurdu İ r a n ' ı n , K u n g - f u - d z ı ' n m y u r d u Çin'in, Ş a m a n c ı (pragmatiste) olarak T ü r k t o p l u l u ğ u n a y a p t ı ğ ı genel çağrı şu sözle özetlenebilir:
K ö k - T ü r k l e r i n ve eski T ü r k mitolojisinin (Otüken o r m a n ı v.b.) etkileri v a r d ı . K a r a Asıglıg bol, y a n i " f a y d a l ı ol!" Hristiyanlarm ünlü bir azizi v a r d ı : Suriye'de, d ü n y a
h a n l ı devletinin b a t ı b ö l ü m ü , alt-katman olarak, B u d d h a ' c ı S o ğ d a k ' l a r ı n ve Orta dan u z a k l a ş a r a k 3 (kimi yazarlara göre 9-20) metre y ü k s e k l i k t e bir s ü t u n ü z e r i n d e
İ r a n dillerinden biri olan S o ğ d a k ç a n m ü z e r i n d e oturuyordu. Öncülleri olan Uygur 40 y d , " m ü n z e v i bir zahit" olarak y a ş a y a n ve böylelikle ahirette cennete gideceğini
T ü r k l e r i , B u d d h a ' c ı olmuş, y a z ı l a r ı n ı Buddha'cı Soğdaklarm alfabesinden geliş uman S ü t u n c u Simeon ( Y u n . S y m e ö n Stylites, 390-459). B u a d a m ı n insanlığa ne
t i r m i ş t i . Balasagunlu Y u s u f da Kutadgu Bilig'ini Uygur harfleriyle y a z m ı ş ve bu f a y d a s ı d o k u n m u ş t u r ? F a y d a s ı z bir- bencil örneği. Kutadgu Bi/ig'de de Odgurmış
y a p ı t t a Buddha'cı alt-katmandan kalma Sanskrit ve S o ğ d a k asıllı birçok terimler bu umutla d a ğ d a " m ü n z e v i bir zahit" olarak y a ş ı y o r d u . İlig ona, ahiretin b u yolda
k u l l a n m ı ş t ı r : "cennet" a n l a m ı n a uştmah, " ş e y t a n " a n l a m ı n a yek, " d ü n y a " a n l a m ı n a k a z a n d a m a y a c a ğ m ı , b u iş için halka, M ü s l ü m a n l ı ğ a f a y d a l ı olmanın kesin bir koşul
ajun, "melek" a n l a m ı n a firişte/ferişte. "misafirhane, imarethane" a n l a m ı n a muyan o l d u ğ u n u söylemiştir. Kutadgu Be/ig'in " k ı y a m e t ve ahret bilgisi" ( F r . eschatolo¬
gibi. İ s l â m m Allah terimi Kutadgu Bitig'de, "bismillah" f o r m ü l ü n ü n dışında, h i ç geç gie) felsefesi budur: " F a y d a l ı ol!" B u görüş ve b u ö z e n d i r m e , bir taraftan Gazzalî
miyor; bunun yerine Tanrı, Ugan, İdi, Bayat terimleri, çok seyrek olarak da A r a p ç a (ölm. 1111), öbür taraftan T ü r k l e r d e de Ahmet Y e s e v î (ölm. 1166) t a r a f ı n d a n yeni
Rab kullanılmıştır; "Peygamber"e T ü r k ç e olarak Yalavaç, " D ö r t Sahabe" ye de yine f o r m ü l l e n m e k t e olan tasavvufa, d a l g ı y a , münzeviliğe ve zahitliğe k a r ş ı , k u r t u l u ş
T ü r k ç e olarak Tört Eş d e n m i ş t i r . A y - T o l d ı ilig'in b a ş k e n t i n e g i t t i ğ i n d e bir m u y a n l ı k ' - yolunu etkinlikte ve f a y d a c ı l ı k t a gösteren ilk tepkidir. Balasagunlu Y u s u f b u alan
ta (Buddha'cı imareti) k a l m ı ş t ı r . Kut (saadet) terimi de mana denden saadet verici da "kaderci" de değildir; ödlek dediği "alın yazısı"nı erdemle y e n m e ğ i de d ü ş ü n m e k
"gizli güç" k a v r a m ı n a bağlı, B u d d h a ' c ı Uygur T ü r k l e r i n d e n k a l m a bir m i r a s t ı r ; eski
tedir: Asıglıg bol, edgülük kili ( = f a y d a l ı ol, iyilik yap). T a n r ı ' y a , ailemize (ana-baba,
T ü r k h a k a n l a r ı n a verilen îduk-kut ( = K u t sahibi) sanı da b u k a v r a m a bağlı bulun
eş, çocuk), b a ş k a l a r ı n a karşı olan saygı ve ö d e v l e r i m i z i yapmakla kalmayarak, ken
m a k t a d ı r (bu konuda daha geniş bilgi için bkz. A . İ n a n : " Y u s u f Has Hacib ve E s e r i
dimize k a r ş ı olan ö d e v i m i z d e de kusurda bulunmamak. Kendimize k a r ş ı olan b a ş
K u t a d g u Bilig Üzerine Notlar", Türk Kültürü dergisi, s a y ı 98, 1970, s. 112-126).
lıca ö d e v i m i z bilgi edinmektir: Okumakla, "ulumu aklî ve nakli" u l e m a l a r ı n ı , bil
G e r ç e k t e n , Kutadgu Bilig'de yeni ihtida e t m i ş bir ulusun r u h belirtilerini sezmek
ginleri, bilgeleri dinlemekle. T a n r ı bizi h a y v a n olarak değil, insan olarak y a r a t m ı ş t ı r .
güç değildir. B u alanda Prof. Saadet Ç a ğ a t a y bir a d ı m daha ileri giderek, Kutadgu
Ö d e v i m i z bilgi edinmek, kendimizi y ü k s e l t m e k , ve ö l ü r k e n , ruhumuzu T a n r ı ' y a , v ü
Biliğ'in zahit k a h r a m a n ı Odgurmış'ın B u d d h a ' c ı o l d u ğ u n u ileri s ü r m ü ş t ü r (bkz.
cudumuzu da ana t o p r a ğ a teslim ederken, ruhumuz erdemle dolu olarak, v ü c u d u m u z
"Kutadgu Bi/ig'de Odgurmış'ın K i ş d i ğ i " adlı yazısı, Türk Dili Araştırmaları Yıl-
da "aşağdık toz"a ( L a t . pulvis inferior) değil, "üstün toz"a (Lat. pulvis superior)
hh•-- Belleten, 1967, s. 39-49), buna k a r ş ı l ı k Örrdülmiş'in de "hamd edilmiş- Mo¬
çevrilmeğe hak k a z a n m ı ş olarak d ü n y a d a n ayrdmaktır.
hammed" anlamma alarak, İ s l â m m peygamberini temsil ettiğini söylemiştir (bkz.
154 A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 155
4. Bilgi ve erdemler (dolan), uvutsızlık (utançsızlık), kovdaşlık (oburluk), yaıjsaklık (gevezelik); içkü
(içki), îiraa.
Balasagvmlu Y u s u f bize "bilgi edininiz, adam olunuz, kendinizi y ü k s e l t i n "
Kutadgu Biiig'den b ü t ü n bu k o n u l a r ı içine alan bir demet ö z d e y i ş : 1. Bilgiyi
(bilig bil, kişi bol, bediitgil özün) ö ğ ü t ü n ü v e r m i ş t i r . B u r a d a " y ü k s e l t m e k " k a v r a m ı
b ü y ü k , anlayışı da ulu bil; seçkin kulu bu i k i ş e y y ü k s e l t i r . 2. A n l a y ı ş ve bilgiyi an
uygarlık (civilization, y a n i konut, yol, ışık, su, giysi, besin, süs, gönenç) a l a n ı n d a k i
latan dildir. 3. Bilgisizin sözü kendi başını yer. 4. S ö z , deve boynu gibi y u l a r h d ı r ,
nesnel k a l k ı n m a için değil, k ü l t ü r (culture) a l a n ı n d a tinsel (irub, us ve bilgi) k a l k ı n
nereye çekersen oraya gider. 5. Y a ş a m ı sermaye yap, bunun faizi iyiliktir. 6. K ö t ü sö
ma, y ü k s e l m e a n l a m ı n a kullanılmıştır. İ n s a n nasd bilgi edinir, adam olur ve kendini
v ü l ü r , i y i ö v ü l ü r . 7. Eğer bir bilgine eşikte bir yer düşerse, o eşik baş k ö ş e d e n ü s t ü n
y ü k s e l t i r ? A m e r i k a l ı d ü ş ü n ü r , şair, denemeci ve filozof R a l p h Waldo Emerson (1803¬
olur. 8. İ k i t ü r l ü y ü c e insan v a r d ı r : B i r i bey, ö b ü r ü bilgin; üçüncüsü h a y v a n d ı r .
1888), "Denemeler"inde ("Essays", I , 1841, I I , 1844), bize bunun yolunu göstermiş
9. Misk ve bilgi birbirine benzer, insan b u n l a r ı y a n ı n d a gizli tutamaz. 10. Ş u d ö r t
tir. İ l k iş olarak "kendine g ü v e n " (İng. self-reliance), y a n i "kişinin kendi yetenekle
şeyin azını az g ö r m e : A t e ş , d ü ş m a n , hastalık, bilgi. 11. A k ı l k a r a n l ı k gecede bir meşa
rini, y a r g ı ve 'iç sermaye'sini, ruh ve us g ü c ü n ü bilmesi, bunlara i n a n m a s ı , g ü v e n
le gibidir. 12. İ n s a n akıl ile y ü k s e l i r , bilgi ile b ü y ü r . 13. Hırsız ve dolandırıcının eli
mesi ve bu yolda k a z a n d ı ğ ı r u h bağımsızlığı". İ k i n c i iş olarak "üst ruh"a (İng. over¬
bilgiye erişemez ve onu alamaz. 14. S e v i n ç istersen, o k a y g ı ile birlikte gelir; huzur
soul) k a t ı l m a , y a n i "evrende b ü t ü n r u h l a r ı n b i r l e ş m e s i n d e n meydana gelen ve kişi
istersen o zahmet ile birlikte bulunur. 15. İ n s a n kendisini sevdirirse, onun kusuru en
sel bilinçten aşkın bulunan canlı ruh, dirimsel t ö z ü , besin edinmek". B u duruma gel
b ü y ü k erdem s a y d ı r . 16. İ n s a n o ğ l u bir kervana benzer, konak yerinde sürekli kala
dikten sonra bilgi edinmek, sonsuz olarak bilgi biriktirmek, b u n l a r ı y o ğ u r m a k ve bir
maz. 17. A k l ı n süsü dil, dilin süsü söz, insanın süsü y ü z , y ü z ü n süsü de gözdür. 18.
"kültür hamuru" yapmak, sonunda da, nasd bir tohum t o p r a ğ a d ü ş ü p kendini "ger
Nimet t a m olursa, insan yiyecek bulamaz. 19. Bilginin sözü bilgisiz için göz olur. 20.
çekleştirip" bitki oluyorsa, insan da canlı, ruldu ve d ü ş ü n ü r bir y a r a t ı k olarak "ken
Soylu insan ölse de soyu k a l ı r . 21. Beylik çok i y i bir ş e y d i r , ne var k i daha i y i olanı
dini gerçekleştirme"lidir (İng. self-realisation), y a n i gelişmesini, sağlanabilen son
y a s a d ı r ve onu d o ğ r u uygulamak gerekir. 22. H a l k ı n y ü k ü n ü hafifleten kimse insan
a ş a m a y a v a r d ı r m a h , insandaki gizil gücün t ü m gelişimini s a ğ l a y a b i l m e k y e t k i n l i ğ i n e
ların iyisidir. 23. Halkın içinden yükselip zenginliğe eren insanın dili ve sözü
erişmelidir. Emerson'm " t ü m a d a m " ı (İng. entire man) ve "gerçek a d a m " ı (İng.
tath olmalı, kendisi de alçak gönül göstermeli. 24. Saadetin a y a ğ ı k a y g a n d ı r .
genuine man) budur: K e n d i özüne inanan, gerçeği s ö y l e y e n , gerçeği d ü ş ü n e n ve
25. Saadeti kendine b a ğ l a m a k için 10 k o ş u l v a r d ı r : a. a l ç a k gönüllü ve tath dilli
gerçeği yapan bilgin adam. Bilgi erdemden d o ğ a r , erdem de bilgi d o ğ u r u r . Emer
olmak, b. aşırılıktan s a k ı n m a k , c. k ö t ü işlere y a n a ş m a m a k , ç. t o p l a n m ı ş olan malı
son'm dediği gibi: "erdemin yerini tutan b a ş k a bir ş e y yoktur" ve en y ü k s e k
yerine harcamak, d. y a ş a m ı n ı , işini ve d a v r a n ı ş l a r ı n ı d ü z e n l e m e k , e. b ü y ü ğ e saygı
yasalar r u h yasalarıdır. İngdiz düşünürü Thomas Cariyle (1795-1881, Sartor
göstermek, k ü ç ü ğ e şefkatli olmak, f, kibirle b a ş k a l a r ı n ı incitmemek, g. kendini içki
Resartus yapıtı, 1835) da buna benzer bir öğüt vermiştir: Ülküsel olma
ye vermemek, h. eli ve dili ile oyuna k a r ı ş m a m a k , ı. d a v r a n ı ş l a r ı n d a d o ğ r u olmak.
yan işlere "sonsuz h a y ı r ! " (İng. everlasting no), "ruhu besleyen, y ü k s e l t e n işlere de
26. İnsan k ı t değil, k ı t olan insanlıktır. 27. H o ş l a n ı l m a y a n insanlar ş u n l a r d ı r : Y a l a n -
"sonsuz evet!" (İng. everlasting yea). B u n l a r ı n hepsi 1069'da Balasagunlu Y u s u f ' u n
cdar, aç gözlüler, aceleciler, her işte öfkelenenler, i ç k i y e d ü ş k ü n olanlar, hırsızlar.
K a r a h a n l ı T ü r k l e r e aşıladığı fikir ve ö ğ ü t l e r i n paralelindedir: Bilgi bil, adam ol,
28. İ y i insan hep iyilik eder, y a p t ı ğ ı n ı insanın b a ş ı n a kakmaz, kendi çıkarını düşün
kendini y ü k s e l t . Balasagunlu Yusuf, B a t ı filozoflarının b u g ü n "oluşma ç a b a s ı " ( L a t .
mez ve bir k a r ş ı l ı k beklemez. 29. Doğru insan, g ö n l ü n ü çıkarıp avucuna koyarak b a ş
nisus formativus, A i m . Bildungstrieb) dedikleri r u h ve us gücüne i n a n m ı ş t ı .
k a l a r ı ö n ü n d e mahcup olmadan dolaşabilen i n s a n d ı r . 30. İ y i , y o k u ş t ı r m a n m a k gi
İşte Y u s u f ' u n bizden istediği erdemler: köni (— d o ğ r u ) , edgü ( = iyi), biliglig bidir, g ü ç t ü r ; k ö t ü ş e y iniş gibidir, kolayca elde edilir. 31. E l d e n gelirse, k ö t ü l ü ğ ü n
( = bilgdi), ukuşlug ( = anlayışlı), bağırsak (= merhametli), serimlig ( = sabırlı), inadma iyilik yap. 32. Cimri kendi malmı kendisinden esirger, nasd olur da başkası
akı ( = c ö m e r t ) , talu ( = seçkin), tüzün ( = soylu) olma; yedirme, i ç i r m e , giydirme, n ı n h a k k ı n ı verir? 33. K a r a başın d ü ş m a n ı k ı r m ı z ı dildir. 34. Bilgin kişinin sözü top
para d a ğ ı t m a , i y i ad b ı r a k m a , h a l k ı g ü v e n ç , g ö n e n ç , sevinç içinde y a ş a t m a , fakirle rak için su gibidir, su verilince nimet çıkar. 35. V ü c u d u n besini ağızdan, ruhun besini
rin haccı olan cuma namazma k a t ı l m a , " d ü n y a n ı n a y ı p l a r ı " n d a n sakmma (3 zevk: ise kulaktan gelir. 36. Çok dinle fakat az k o n u ş , sözü akıl ile söyle ve b ü g i ile süsle.
1. y e m e k - i ç m e k , 2. erkeği avutan k a d ı n , 3. sağlıkla y a ş a m a ; buna karşılık 3 d ü ş 37. Soluk alıp vermenin sayısı bellidir. 38. G ö z için ö r t ü olabilir, fakat gönül için
man: 1. d ü n y a , 2. g ö v d e , 3. ş e y t a n ) ; dilin erdem'ini (fazilet), mün'ünü (kusur, nakise), ö r t ü yoktur. 39. Dinlemek s ö y l e m e k t e n daha iyidir, insan dinlemekle b ü g i n olur.
asıg'mı (fayda) ve y o s ' ı n ı (zarar) bilme; d ö n e k saadete ve d ü n y a nimetlerine g ü v e n 40. Ş a h i t nerede ise h ü c c e t de o r a d a d ı r . 41. Bilgisizin ibadete d a l m a s ı n d a n bügilinin
meme, gönül zevkini göz zevkinden ü s t ü n s a y m a ; b ü y ü k l e r e ve kadma saygı, çocuk u y u m a s ı n ı n s e v a b ı daha ç o k t u r . 42. Ö l d ü k t e n sonra çocuğu kalan bir baba için "ya
lara sevgi, h i z m e t ç i l e r e de insaf g ö s t e r m e . V e şu k ö t ü l ü k l e r d e n de k a ç ı n m a : haram, ş a m ı y o r " denemez. 43. Sana k i m söverse sen onu ö v m e l i s i n . 44. Eğer zalim sana zul
/.-üç k u l l a n m a (zulmetmek), yitiğim (yalan), ogrıhh (hırsızlık), nen sukı (mal t a m a h ı ) , mederse sen onu b a ğ ı ş l a , elin y o l u b u d u r . .15. Adalete dayanan yasa, b u g ö ğ ü n dire
saranhk (cimrilik), küvezlik (kibir), kirtüçlük (kıskançlık) arkuk kılınç (inat), tevlik ğidir. 46. G ö n ü l k i m i severse, göz daima onu görür. 47. D ü n y a n ı n tepesi nimet ise,
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 157
156 A. D İ L Â Ç A R
dibi de mihnettir. 48. Ş e y t a n din hırsızıdır. 49. Ö m r ü n t a m a m ı ü ç g ü n s ü r e r : Y a r ı n , 900 y d önce Balasagunlu Yusufun bize v e r d i ğ i mesajdaki öğütleri şöyle sıralayabili
dün, bugün. 50. ister şeker, helva, ister arpa, d a r ı y e m i ş olsun, doyup yatan sabah riz: T a n r ı ' y a bağlı bulunma; ö l ü m ü ve ahireti unutmama; akda ve bilgiye değer ver
yine aç kalkar. 51. T a n r ı kula i k i göz ve i k i kulak v e r m i ş , biri ile b u d ü n y a y a bakarsa, me; çocukları okutma; dinlemek ve okumakla bilgi edinme; her işte d o ğ r u l u k arama;
biri ile de ahrete b a k m a l ı d ı r . 52. Y a l n ı z ibadete g ü v e n e r e k ibadette aşırı gitmemeli. temiz düşünce sahibi olma; d ü n y a y a ve geçici zevklere d ü ş k ü n olmama; d ü e , boğaza,
53. F a y d a s ı z insan diriler a r a s ı n d a bir ölüdür. 54. Ü ç ş e y e y a k ı n olma: Y a n a r ateş, nefse hakim olma; zor kullanmaktan, hırsızlıktan, yalandan, i ç k i d e n , h a k s ı z l ı k t a n ,
akar su, beylerin ş a n ve şerefi. 55. Ü ç ş e y d e n uzak dur: B e y l i k taslama, yalan, cimri kaba sözden, dedikodudan, gevezelikten ve acelecilikten k a ç ı n m a ; sabırlı, c ö m e r t ,
lik. 56. T u z ekmek yedir ve güler y ü z göster, bu i k i d a v r a n ı ş insanı kendine ısındırır. h a y ı r s e v e r olma; yapdan bir iyiliğe karşılık beklememe; disiplin, d o ğ r u yasa, düzen
57. Ş u i k i t ü r l ü kimseden uzak dur: İftiracı, gammaz, ve i k i y ü z l ü çıkarcı. 58. K ı z ı ve adalet s a ğ l a m a ; iffet ve namusa sımsıkı bağlı olma; k ö t ü a r k a d a ş edinmeme ve
çabuk evlendir. 59. Evleneceksen kendinden aşağı derecede biri ile evlen, onda y ü z bozgunculara katdmama; b ü y ü ğ e ve k a d ı n a saygı, çocuklara şefkat, h i z m e t ç d e r e de
güzelliği değil, güzel huy ara. 60. Oğlunu ve kızını evde eğit, bu işi b a ş k a ellere bı insaf gösterme; gelenek ve göreneklere bağlı bulunma; her işte ılımlı davranma;
rakma. 61. Çocuklara b ü g i ve edep öğret. 62. K a d ı n ı n ash ettir. 63. H i z m e t ç d e r e ezi hesaplı iş g ö r m e ; daima ağır başlı, tok gözlü, alçak gönüllü olma; ö n e m l i l e r d e n biri
yet etme, güçlerinin ü s t ü n d e olan iş verme, T a n r ı ' y ı k a r ş ı n d a bulursun. 64. E l i n dar de, i y i ad b ı r a k m a ğ a ç a h ş m a .
da ise b a ş k a l a r ı n a sızlanma. 65. Hisseli işlere girişme ve b ö y l e işe mal y a t ı r m a . 66.
Y a p ı t m b a ş m d a önemle açıkladığı gibi, Yusuf, son eklerde de yine ele alıp üze
Taşan ı r m a ğ a k o m ş u olma, hisara y a k ı n durma. 67. E v almak istersen k o m ş u s u n u sor,
rinde d u r d u ğ u bir konu v a r d ı r : Bilgi, insanı hayvandan a y ı r a n bilgi, k a r a n l ı k gecede
yer almak istersen suyunu sor. 68. B o ğ a z ı n a hakim ol, onun esiri olma. 69. İ n s a n gön
meşale gibi bize ışık tutan bilgi, erdemin b a ş ı olan bilgi, Eflatun'un, F a r a b î ' n i n üze
lü incedir, o bir s ı r ç a y a benzer, kaba söz s ö y l e m e , kırdır. 70. B o ğ a z d a n hem can hem
rinde d u r d u ğ u bilgi, erdemi d o ğ u r a n bilgi. İ s l a m a göre de bilgi toplamak ve öğren
hastalık girer. 71. Sonunda, h a k a n ı n elinde de kalacak olan i k i bez parçasıdır. 72. İ n
mek her M ü s l ü m a n için bir farzdır. 1615'te B o s t a n c ı z a d e Y a h y a Efendi'nin dediği
san, işinde ancak d a n ı ş m a k l a b a ş a r ı y a ulaşır. 73. Ş u ü ç insana değer ver: a. gözü
gibi "bilim p a d i ş a h l ı k t a n ü s t ü n d ü r ; ilim ve k ü l t ü r yolunu seç, bu yolda ç a b a göster."
pek kişi, b. bilgin kişi, c. becerikli kişi. 74. H a l k a y ü k y ü k l e m e , y ü k ü kendin taşı.
Ve g ü n ü m ü z d e de y ü c e A t a t ü r k ' ü n " H a y a t t a en h a k i k î m ü r ş i t ü i m d i r " özdeyişi,
75. C ö m e r t , gümüş d a ğ ı t a n değildir; c ö m e r t , canını feda ederek insanın h a k k ı n ı ve
a y n ı düşünüşü, inanışı ve ö ğ ü t ü d o ğ r u l a y ı p desteklemektedir. Balasagunlu Yusuf,
ren kişidir.
Kutadgu Bi/ig'ini i ş t e bu temel üzerinde o t u r t m u ş t u r .
*
* *
5. Kutadgu Bilig'in m e s a j ı
(141. madde) şöyle y a r g ı l a r : "Eğer evli bir kadm zinada y a k a l a n ı r s a , k a d ı n , suç or rilmez; insan çıplak gelmiş, çıplak gidecektir. Y u r d u y ö n e t e n i n ödevi d o ğ r u l u ğ u ko
tağına b a ğ l a n a r a k ı r m a ğ a atılır." H a m m u r a p i y a s a s ı n d a n 300 y ı l sonra, M. O. 1350 rumak, k ö t ü l ü ğ ü cezalandırıp k o v m a k t ı r . H ü k ü m d a r , aldığı vergiyi halk için kullan
s ı r a l a r ı n d a E s k i Anadolu'da Suppiluliuma y a da oğlu Murşili z a m a n ı n d a meydana malıdır. Y ö n e t i m d e b a ş kdavuz yasa ve d o ğ r u l u k o l m a l ı d ı r " (Manu ve "Upanisad"-
getirilen 200 maddelik H i t i t y a s a s ı n a göre (197. madde), "eğer biri d a ğ d a r a s t l a d ı ğ ı lar). B u d d h a c ı l ı k t a n : "Dokuz g ü n a h v a r d ı r : 1. haksız olarak adam ö l d ü r m e k , 2. hır
bir k a d ı n ı zorlarsa cezası ö l ü m d ü r ; eğer bu zorlama şehirde olursa kadm ölümle ce sızlık, 3. zina, 4. yalan, 5. açgözlülük, 6. bile bile y a n l ı ş t a r a f ı tutmak, 7. kinden do
zalandırılır; k a d ı n ı n kocası zina işleyen bu çifti öldürürse ceza g ö r m e z . " l a y ı y a n l ı ş yola sapmak, 8. i y i d ü ş ü n m e d e n y a n l ı ş yola sapmak, 9. korkudan y a n l ı ş
yola sapmak. Hiç zor kullanma, k ö t ü a r k a d a ş edinme; herkesle iyi geçin; k a d m pe
Eskiçağ Y a k ı n d o ğ u y a s a l a r ı n d a n U z a k d o ğ u ' y a geçtiğimizde, yine Kutadgu şinden k o ş m a ; isteklerini ölçülü tut; zenginliğe ö z e n m e ; bu d ü n y a y a b a ğ l ı olma;
Bi/ig'deki özdeyişlerle karşılaştırılabilen a h l â k görüşleri ve uzsözler buluruz. Çinli merhametli ol; bilgi edin. Y a ş a m ı n ı n kdavuzu ş u n l a r olsun: D o ğ r u görüş, d o ğ r u istek,
lerin üç b ü y ü k din önderi v a r d ı : L a o - d z ı (Lao-tse, M. Ö\ 604-531), K u n g F u - d z ı d o ğ r u söz, d o ğ r u d a v r a n ı ş , doğru y a ş a y ı ş , d o ğ r u çaba, d o ğ r u düşünüş, d o ğ r u öz he
(Conficius, M. Ö. 551-479) ve Meng-dzı (Mencius, M. Ö. 372-289). B u n l a r ı n en ü n l ü s ü s a p l a ş m a s ı ve y a r g d a m a s ı " ("Lakhana suttanta", "Khaggavisana sutra", "Benares
olan K u n g - F u - d z ı ' d a n b i r k a ç ö z d e y i ş : "Düşünce k a t ı l m a m ı ş a r a ş t ı r m a ve inceleme v a ' z ı " ) . Hinduculuktan: " B ü t ü n insanlar ö z g ü r d ü r ; kaderlerine bu ö z g ü r l ü k yolun
f a y d a s ı z , a r a ş t ı r m a ve inceleme k a t ı l m a m ı ş d ü ş ü n c e de tehlikelidir. Eğer biri eski bil dan giderler. E r d e m ö d ü l k a z a n ı r , k ö t ü l ü k ceza görür. A y n ı güneş, ışık ve sıcaklık
gisini yenilerse b a ş k a l a r ı n ı n ö ğ r e t m e n i olabilir. E r d e m hiç bir zaman ve hiç bir yerde herkesin b a ş ı n a d o ğ a r i n s a n l a r ı n bunlardan faydalanma yolu t ü r l ü t ü r l ü d ü r . D o ğ a
tek b a ş ı n a kalmaz, daima k o m ş u k a z a n ı r . E r d e m d ö r t ş e y d e n o l m a d ı r : 1 . D ı ş a r d a nın aldı y a r a t ı k a k l ı n d a n ü s t ü n d ü r . R u h hem bilgidir hem de bilen. İ n s a n kendi öl
insanlarla olan ilişkin, evde birini k o n u k l ı y o r m u ş s u n gibi s a y g d ı olsun; 2. bu kişilerle çüsünde bilginin dış sınırına, öbür ucuna v a r m a ğ a çalışmalıdır. Bilgi güç ve g ü v e n d i r ;
k o n u ş m a ve d a v r a n ı ş ı n , bir sunakta T a n r ı ' y a adak s u n u y o r m u ş s u n gibi temiz ve p ü o, v a r l ı ğ ı n başı, ortası ve sonudur" ("Vedanta sutra", "Purana" ve "Tantra"). B r a h -
rüzsüz olsun; 3. başkasının sana nasıl d a v r a n m a s ı n ı istiyorsan sen de ona ö y l e dav mâcdarm en kutsal yazdarmdan biri olan " B h a g a v a d - g î t â " d a n : " Ö l ü m d e n sonra
ran; 4. evinde ve yurtta h i ç b i r y a n l ı ş ş e y e y a n d a ş olma. B i r i bana devlet y ö n e t m e k v ü c u t yok olur, ruh ise y a ş a m a ğ a devam eder. B e n bilge kişileri çok sever, onlar d a
sanatının ne olduğunu sorarsa, şöyle c e v a p l a n d ı r ı r ı m : H a l k ı doyurmak, asker bulun beni severler. B e n yol, destek, b a ş b u ğ , t a n ı k , b a r ı n a k , s ı ğ m a k ve a r k a d a ş ı m . B a n a
durmak ve halktan yasalara itaat ve d o ğ r u l u k beklemek; yasalara itaattan ve doğ gerçek b a ğ l d ı k l a y ü k ü n e n l e r bendedirler, ben de onların i ç i n d e y i m . K e n d i d o ğ r u gi
ruluktan hiç v a z g e ç i l e m e z . " Meng-dzı'dan bir i k i ö z d e y i ş : "Başarılı bir devlet b a ş k a n ı dişleri ile, her ş e y i n k a y n a ğ ı olana, uçsuz b u c a k s ı z bu evreni meydana getirene s a y g ı
halkın a r k a d a ş ı ve b a b a s ı d ı r ; o n l a r ı n sevincine k a t ı l ı r , acılarını p a y l a ş ı r . Y a n l ı ş ı n ı , ve iman gösterenler, Ü s t ü n Olgunluğa e r i ş e c e k l e r d i r . " Hintlilerin niti-sâstra denden
suçunu bilmek ve bunu açıkça s ö y l e m e k b ü y ü k bir erdemdir; en y ü k s e k a ş a m a d a ve a h l â k öğreten, bunun y a n ı n d a da artha-sâstra denden ve si} aset öğreten y a z ı t ü r
bulunan yöneticilerin ve devlet b a ş k a n l a r ı n ı n da y a p m a s ı gerekir. H a l k ı n g ö n l ü n d e leri v a r d ı r . Tek m ı s r a l a r y a da beyitler şeklinde ortaya konan bu y a p ı t l a r d a n en es
artık yeri bulunmayan b a ş k a n l a r d ü ş ü r ü l ü r . Ö n e m d e halk birinci yeri, tanrdar ikinci kisinin C h â n a k y a adlı bir y a z a r ı n kaleminden çıkmış olduğu sanılır. B u n l a r ı n y a n ı -
yeri, krallar da son yeri tutarlar. A k d l ı bir k r a l yurdunun genişliğini değd hal b a ş m d a a h l â k öğreten h i k â y e l e r derlemesi olan " P a n c h a t a n t r a " n ı n ( = B e ş kitap)
kın gönencini, bilgiyi ve d o ğ r u l u ğ u sever." L a o - d z ı ' n m ö z d e y i ş l e r i n d e n : " Ş u üç ş e y i özeti " N â r â y a n a " n m ortaya k o y d u ğ u 4 ciltlik " H i t o p a l e s a " ( = F a y d a l ı bilgi) ge
ü s t ü n t a n ı : Merhamet, p a r a y ı yerinde kullanma, alçak g ö n ü l l ü l ü k ; bunlardan önce lir. B u n d a "Yolcu ile K u ş " , "Brahman ile Ü ç Hırsız", " Y d a n ile K u r b a ğ a " gibi öğre
d o ğ r u l u k gelir. Y a l a n d a n ve aldatmadan k a ç ı n . K e n d i n i y ü k s e k görme ve hizmet et tici h a y v a n m a s a l l a r ı n a r a s t l a n ı r . Hintliler B r a h m â c d ı k t a n B u d d h a c d ı ğ a geçince,
meği sev. Bilgiden daha ü s t ü n değerli bir ş e y yoktur; bunu bilmek bir erdemdir. ahlâkı y ü k s e l t m e a m a c ı y l e , Buddha'mn, d o ğ u m u n d a n önce girdiği t ü r l ü şekilleri an
Bdgi i n s a n ı ç a l ı ş m a y a sürmeli; bilip o t u r m a n ı n f a y d a s ı yoktur (krş. T ü r k a t a s ö z ü : latan ve jdtaka (cataka okunur; P a l i dilinde == " d o ğ u m " ) ve avâdana (Sanskrit. =
" y a t a n ı n y ü r ü y e n e borcu v a r d ı r . " ) Çok k o n u ş m a k ruh dengesinin bozuk o l d u ğ u n u " b ü y ü k icraat") denilen h i k â y e l e r ortaya kondu. B u d d h a c ı Uygur T ü r k l e r i b u ede
gösterir. Yeterin sınırını g e ç m e ; yetinmek duygusu başlı b a ş ı n a bir zenginliktir." biyattan geniş ölçüde çeviriler y a p t ı l a r ; bunlardan biri, biri akıllı ö b ü r ü akdsız olan
K a l y â n a m k a r a ve P â p a m k a r a adlı i k i k a r d e ş i n h i k â y e s i d i r (lehçemize ç e v i r i s i : T .
A y n ı a m a ç l a Çin'den Hindistan'a i n d i ğ i m i z d e V e d a c d ı k , B r a h m â c d ı k , B u d d h a -
D . K . , 1940). Bizdeki öğretici h i k â y e "Kelile ve Dinme", gerisin geri Farsça, S ü r y a n -
cıhk ve Hinduculuk i n a n ç l a r ı n d a geçen a h l â k l a ilgili sözler buluruz. Vedacdıktan ca, A r a p ç a ve Pehlevice yoluyle Sanskrit d ü i n d e k i " K a r a t a k a D a m a n a k a " h i k â y e
ö r n e k l e r : " T a n r ı sevdiği insana güç ve bilgi verir. T a n r ı ' n m gölgesi, insanın t u t t u ğ u sine d a y a n ı r . Hintliler öğretici şiirler de ortaya k o y m u ş t u r . B u alanda Bhartrihari
yola göre hem ö l ü m s ü z l ü k hem ö l ü m d ü r . C ö m e r t a d a m ı n zenginliği hiç t ü k e n m e z , ö n d e gelir, i ş t e bir ö r n e k : "Bdgi: B i r a z bir ş e y ö ğ r e n d i ğ i m d e , sevincimden g ö r m e z
cimri ise hiç teselli bulmaz. Zenginlik b u g ü n birine, y a r ı n ö b ü r ü n e gelir, bu ç a r k ı n olmuş a k l ı m kendini "alim-i k ü l " i l â n etti; fakat bilgim biraz daha ilerleyince, bey
d ö n ü ş ü n ü kimse bilemez. E l l e r birbirine benzer, ama g ö r d ü k l e r i ve b a ş a r d ı k l a r ı iş nimdeki ateş t a v s a d ı ve bügisiz bir ahmak o l d u ğ u m u a n l a d ı m . " Ortaçağ g ü n e y H i n -
farklıdır." B r a h m â c ı l ı k t a n : "Öz v a r l ı k , bilgidir; her ş e y i n nedeni, bu bilgidir. Zen distanmda, Madras'ta, Tiruvalluvar (M. S. 600 sıraları) a d ı n d a ü n l ü bir ş a i r i n Tamij
ginlik, y ü k s e k orun, d ü n y a n ı m e r i e r i dış giysilerdir; bunlarla bengilik d ü n y a s ı n a gı-
162 A. DÎLÂÇAR K U T A D G U B I L İ G İNCELEMESİ
dilinde yazdığı " K u r a l " ( = beyt, mesnevi) başlıklı bir ö z d e y i ş k i t a b ı v a r d ı r . "Ar lemenin vakti var. İnsanın b ü t ü n e m e ğ i ağzı içindir, yine canı doymaz. İ y i ad lu>s
am" ( = erdem), "Porul" ( = mal) ve " İ n b a m " ( = aşk) şeklinde üçe b ö l ü n e n bu y a kokulu y a ğ d a n iyidir. B i r adam için a k d s ı z l a r m şarkısını i ş i t m e k t e n s e , hikmetlinin
pıttan özdeyişler: " Ö l d ü r m e m e k iyiliğin d o r u ğ u d u r ; y a l a n s ö y l e m e m e k bundan he azarını i ş i t m e k iyidir. B i r ş e y i n sonu b a ş l a n g ı c ı n d a n iyidir. S a ğ k ö p e k ölü aslandan
men sonra gelir" ("Erdem). "İnsan eşerek k u m i ç i n d e n su ç ı k a r ı r ; a r a ş t ı r m a k l a da iyidir. E y genç, tazeliğinde sevinçli ol, ancak bil k i T a n r ı seni h ü k m e g ö t ü r e c e k t i r .
bilgi edinir" ("Mal"). " A ş k t a nazlanarak somurtmak tuza benzer; fazla tuz y e m e ğ i n Gençliğinin günlerinde seni Y a r a d a n ' ı h a t ı r l a ! "
tadını kaçırır" ("Aşk").
G ö r ü l d ü ğ ü gibi, İ b r a n i l e r i n hâhmâh'ı, y a n i "hikmet"i. T a n r ı korkusu, iyilik,
İran'da Z e r d ü ş t ç ü l ü ğ ü n kurucusu Zarathustra, a h l â k yolunda ş u n l a r ı söylemiş d o ğ r u l u k erdemleri e t r a f ı n d a t o p l a n m ı ş t ı r . Hele Vâiz'in sözleri, bizdeki Odgurmış'-
tir: "Evrende i y i , k ö t ü y l e ; ışık, k a r a n l ı k l a ; doğru da eğri ile ç a r p ı ş m a k t a d ı r . İ y i ve m sözlerini çok yalandan andırır. B u hikmeti, Milât s ı r a l a r ı n d a İ b r a n i ve Y u n a n fel
doğru olan, bize bitkileri y a ğ m u r l a y e t i ş t i r i r , h a y v a n l a r ı besler. İ y i ve d o ğ r u olan d ü sefeleri birbirine karıştığı günlerde Hellenleşmiş bir Y a h u d i , İ s k e n d e r i y e l i P h i l ö n
şünüş, söyleyiş, i s t e y i ş ve kılışları a l k ı ş l a m a k d ı r . D o ğ r u hayat y a ş a m a k borcumuz ( Y u n . P h i l ö n ho Aleksandreus e İ o u d a i o s , M. Ö. 25-M. S. 50), Y u n a n c a y a z d ı ğ ı y a
dur; böylece her iki d ü n y a y ı k a z a n m ı ş oluruz. Işığın, i y i n i n , d o ğ r u n u n izinden giden p ı t l a r l a , en çok onun y a z d ı ğ ı sandan " D ü ş ü n l ü bir Y a ş a n t ı Ü z e r i n e " ( Y u n . Peri biou
günah işlemez. R u h u m u z u bu niteliklere açık t u t m a l ı y ı z " ("Avesta"). İ r a n ' d a Sasan- t h e ö r e t i k o u , L a t . De v i t a contemplativa) a d l ı kitapla, b a t ı d ü n y a s ı n a , Y u n a n l ı l a r a
hlar çağında birçok "siyasetname" ve "pendname"ler v a r d ı . S a s a n l ı H ü s r e v A n u ş i r - aktardı.
van (531-579), Sanskrit dilinden Pehleviceye bir "pendname" ç e v i r t m i ş t i r . Arap y a
zarı el-Mukaffa Aînnâmeyi Sasanhlarm Pehlevicesinden ç e v i r d i . S a s a n l ı l a r m ilk Y u n a n l ı l a r çok erken bir ç a ğ d a , M. Ö. V I I . y ü z y ı l d a y a ş a m ı ş o l d u k l a r ı sanılan
nazırı Geyhanî, halife ve emirler için KitabÜ'l-âin'i yazdı. " Y e d i Bilgeler"den ( Y u n . H e p t a Sophoi) kalma atasözlerine sahiptiler. B u sözler
den birkaçı, örneğin "Kendini t a n ı " ( Y u n . g n ö t h i sauton) özdeyişi, Delphoi'deki
İbraniler y a z ı n d a b i r ç o k t ü r ve fikirleri S ü m e r , A s u r - B a b i l ve E s k i Mısır kay A p o l l ö n t a p m a ğ ı n ı n d u v a r ı n a k a z d m ı ş t ı . B u n d a n sonra S o l ö n (M. Ö. V I I - V I . yy.;
naklarından almışlardır. " E s k i A h i t " teki " E y ü p " ( İ b r . İ y y ö b h , Y u n . İ ö b , L a t . Job), "Logos parainetikos" = Ö z d e y i ş l e r ) , Theognis (M. Ö. V I . y y . ) , Miletos'lu Phoky-
"Süleymanın Meselleri" ( İ b r . Mişlö, Y u n . Paroimiai S o l o m ö n t o s , L a t . Proverbia) ve lides (M. O. V I . yy., Özdeyişler), P y t h a goras (M. Ö. V I , yy.; " K h r y s a epe" ~ A l t ı n
"Vâiz" (İbr. K ö h e l e t h , Y u n . E k k l e s i a s t é s , L a t . Ecclesiastes) k i t a p l a r ı İ b r a n i l e r i n mısralar) gibi h u k u k ç u , şair ve bilginlerden de hikmet sözleri k a l m ı ş t ı r . Eflatun'la
hâhmâh'm ( = hikmet) içine alır. İşte bunlardan b i r k a ç ö r n e k : " E y u p " t a n : "O za Aristo'nun konumuzla ilgili görüşlerini, y a p ı t ı m ı z ı n b a ş ı n d a F a r a b î ile BalasagunJu
man Rab kasırganın i ç i n d e n E y u b ' a cevap verip dedi: Bilgisizce sözlerle takdiri ka Y u s u f ' u ele a l ı r k e n g ö r d ü k : Eflatun'dan Şölen (To symposion), Yasa ve Yasama,
rartan bu adam k i m ? Ş i m d i kuşağını beline vur, erkek gibi; sana s o r a y ı m da, baria (Nomoi e peri nomothesias), Siyaset ve Kral (Politikos e peri basileias) Cumhuriyet
anlat. Ben d ü n y a n ı n temellerini atarken sen nerede i d i n ? B i l d i r , eğer sende a n l a y ı ş ya da Devlet (Politeia e peri tés dikés), Erdem (Peri tés a r e t é s ) ; Aristo'dan Atina
varsa. Mademki biliyorsun, onun ölçülerini k i m k o y d u ? Y a da denizi k a p ı l a r l a k i m Anayasası (Politeia t ö n Athénaion), Eudemos'a Ahlâk (Ethika Euderneia),
kapadı, m a ğ r u r d a l g a l a r ı n burada duracak, d e d i ğ i m z a m a n ? Sen ö m r ü n d e sabaha Nikamakhos'a Ahlâk ( E t h i k a Nikomakheia), Büyük Ahlâk (Ethika raegala).
emrettin mi, fecrin yerini kendisine ö ğ r e t t i n m i ? K a d i r i n i ş i n i k ö t ü gören onunla çe
kişir mi? Tanrı ile d a v a l a ş a n cevap versin. O zaman E y ü p , R a b b a cevap verip dedi: * *
İşte ben değersiz bir ş e y i m ; Sana ne cevap vereyim ? Sen her ş e y i yapabilirsin, bili
rim. A n l a m a d ı ğ ı m şeyleri s ö y l e d i m . Ş i m d i ise seni g ö z ü m g ö r d ü . Tozda ve k ü l d e t ö v B . A t a s ö z ü ve Ö z d e y i ş t ü r ü olarak:
be eylemekteyim." - " S ü l e y m a n ı n Meselleri"nden: " R a b korkusu bilginin b a ş l a n g ı
cıdır. Gümüş kazanmaktansa hikmet kazanmak iyidir ve onun k â r ı halis a l t ı n d ı r . E s k i Yunanhlarda "hikmet", "mesel" , y a da " a t a s ö z ü " , " ö z d e y i ş " a n l a m ı n a
Zorba adama imrenme, hikmet kazan, a n l a y ı ş kazan. E y tembel, k a r ı n c a y a git, onun paroimia teriminin kullandığını, şiirde de bunun için özel bir k o ş u k türünün
yollarına bak da hikmetli ol! Y a z ı n e k m e ğ i n i h a z ı r l a r , b i ç i m z a m a n ı n d a y i y e c e ğ i n i geliştirilmiş o l d u ğ u n u g ö r ü r ü z : paroimiakon metron, y a n i w w =r/=r =r /=: =r ^
toplar. Basiretli adam bilgi toplar ve saklar. A l ç a k g ö n ü l l ü l ü k izzetten önce gelir. (krş. Kutadgu Bilig'âe kullandan m ü t e k a r i b vezni: F a u l ü n , f a u l ü n , faulün, faul,
Kendini ağzın değil, b a ş k a l a r ı ö v s ü n . B a r ı ş ı k l ı k l a k u r u bir lokma, kavga ile ziyafet — — / — — / w — / — - ) . B u konuda Yunanlı Epiktetos'tan (50?-138; Epiktétou
dolu evden iyidir. Z e v k i seven yoksul olur. İ y i ad b ü y ü k zenginlikten ü s t ü n tutulma Diatribai ve Egkheiridion = Elkitabı) örnekler: "Usu olan bir kimsenin
lıdır. Açık azarlama ö r t ü l ü sevgiden iyidir. A t a k a m ç ı , eşeğe gem ve akılsızların s ı r t ı n a yalnız usa aykırı gelen şeylere k a t l a n m a m a s ı gerekir; usa uygun olan şeyler
değnek. Çukuru kazan içine düşer. S ü t ü s ı k m a k y a ğ ç ı k a r ı r , burunu s ı k m a k k a n çıka çekilir. İ s t e m i n i ucuza satma, f i y a t ı n ı y ü k s e k tut. H a y v a n da yer, içer, uyur,
rır, öfkeyi sıkmak kavga ç ı k a r ı r . " - " V â i z " den: " R o ş l a r m boşu. V â i z diyor, her ş e y oynar, yaşamı ve doğayı g ö n e n i r ; fakat insan b a ş k a d ı r , T a n r ı ' d a n ona v ü k s e k
boş. Her şeyin z a m a n ı ve gökler a l t ı n d a her işin v a k t i v a r : S u s m a n ı n v a k t i var, söy- bir ş e y k a t ı l m ı ş t ı r : B u n u bil ve kendini hayvandan a y ı r m a s ı n ı öğren. Sen d ü n y a n ı n
164 A. D i X A Ç A R K U T A D G U B İ L l G İNCELEMESİ 165
önemsiz bir harcı değil, y e r y ü z ü n d e onun efendisisin; bunu da bil. Y a ş a m ı gönen, Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü'ne göre, "proverbe"e (darbı mesel)
onu boşuna harcama, özgür y a ş a ve ulu g ö n ü l l ü ol. T a n r ı ' n m y ü z ü n ü görmeğe atasözü, "adage"a eski söz, "maxime"e (hikmet) uz söz, "aphorisme"e (vecize)
hazırlan. Hayatta etkin ol; k ö ş e d e oturup sütnineni bekleme. Kendinden k ö t ü öz söz, "sentence"a sağ söz, "devise"e (şiar) ülkülük, "epigramme"a iğneleme, "sa-
lüğü, cimriliği, kıskançhğı, korkuyu, uyuşukluğu, ölçüsüzlüğü, çapkınlığı uzak tire"e (hiciv) yergi, "dicton"a demece, "fable"a d a hayvan masalı diyoruz. A t a s ö z ü
tut. Kadere karşı gelme, fakat sen de kusurda bulunma. Söylenenleri kötüye bilgisine, genel olarak, F r a n s ı z c a d a parémiologie ( < Y u n . paroimia) denir.
yorma, fikir ve kanış özgürlüğünü t a n ı . Y a s a l a r a uy, k a r ş ı gelme. A k l a , bdgiye önem
ver. Sokrat her sorunu usa vurmakla ç ö z m ü ş t ü r . " X V - X V I . y ü z y ı l l a r d a Avrupa'da " a h l â k o y u n l a r ı " (İng. morality plays) denen
allegorik piyesler o y n a n m ı ş ; 1420'de Kempe'li Thomas (Thomas a Kempis) a d l ı A l
Roma'da Iulius Caesar gerek askerlerini gerek h a l k ı d ü ş m a n l a ç a r p ı ş m a y a özen
man Imitatio Christi başlıklı Latince y a p ı t ı y l e h a l k ı iç a r ı n m a y a , iç y a ş a m a ve iç
dirmek için özdeyişler t o p l a m ı ş t ı ("Ad agentis"). B u ve daha sonraki ç a ğ l a r d a , Roma¬
teselliye çağırmış; 1473'te Beauvais'li Vincent'm Latince Speculum Ma/ıts'unda
da yaşayan Y u n a n l ı filozof Zenobios, Karadeniz Ereğlisinden (Herakleia) Dioge'-
yer àlan " A h l â k A y n a s ı " (Speculum morale), erdemleri ö v m ü ş , öfke, cimrilik gibi k u
neianos (M. S. I I . yy.) atasözleri t o p l a d ı l a r , A i s ö p o s da hikmeti hayvan m a s a l l a r ı y l e
surları da y e r m i ş t i r . B u y ü z y ı l ı n s o n l a r ı n d a , Latince y a z a n Y u n a n l ı Michel Manille
anlattı. Latin e d e b i y a t ı n d a Marcus Valerius Martialis'in (40-104) Epigrammata''sı
Tarchaniote'un "iğneleme"leri y a y ı m l a n m ı ş t ı r (1497). X V I . y ü z y d m b a ş ı n d a , Hol
("İğnelemeler", 1557 tane) ile Decimus Junius Juvenalis'in (55-135) Satyroe'si
l a n d a l ı b ü y ü k humanist Desiderius Erasmus (1467-1536), Adagiorum Chiliades
("Yergiler", elde bulunanlar 16 tane) bu a l a n ı n ön s ı r a s ı n d a yer alırlar. Martialis'-
("Binlerce E s k i S ö z " , 1500), Enchiridion ("Elkitabı", 1504), Encomium Moriae
teıı örnekler: " D u l Erkekle D u l K a d m " d a n : "Fabius b ü t ü n k a r ı l a r ı n ı g ö m e r , Chres-
("Deliliğe Ö v g ü " , 1509), Colloquia Familiaria ("Teklifsiz Söyleşiler, 1518) a d l ı L a
tilla bütün kocalarım eritip yok eder, gerdekte yanan meşaleler ç a r ç a b u k ö l ü döşek
tince k i t a p l a r ı n d a ince alayla eskiyi y ı k m ı ş , y e n i y i k u r m a ğ a çalışmıştır. Deliliğe Öv
lerini aydınlatır; ey V e n ü s , bu i k i k a h r a m a n ı b i r l e ş t i r , d ö l döş bereketli olacak, tehli
gü adlı b a ş y a p ı t ı , a r k a d a ş ı , İ n g d i z h ü m a n i s t i Sir Thomas More'un ( L a t . morus =
keli bu iki kişiye de tek bir cenaze a l a y ı yetecek." - " H e k i m ile H a s t a " d a n : "Hasta
"deli") şerefinedir. Y a p ı t t a , "Deldik T a n r ı ç a s ı " k o n u ş m a k t a d ı r . "Mutlu adalar" de
lığımda, ey hekim, acele geldin, beraberinde y ü z öğrenci de getirdin; ç o k ilginç bu
nen yerde, b ü t ü n i n s a n l a r ı n ve t a n r ı l a r ı n gerçek b a b a s ı olan ve gençlik p e ş i n d e n ko
olguyu görmek için, y ü z kişinin elleri beni y o k l a d ı , poyraz s o ğ u ğ u n d a n buz kesilmiş
ş a n Plutus ( L a t . = zenginlik tanrısı) adlı b a ş t a n r ı n ı n kızı olarak d o ğ m u ş t u r . A r k a
ellerle; önce bende ateş yoktu, ş i m d i ateşler i ç i n d e y i m , sağ ol usta hekimim." Juve-
d a ş l a r ı a r a s ı n d a S a r h o ş l u k , Bilgisizlik, Bencillik, İ k i Y ü z l ü l ü k , U n u t k a n l ı k , Tembel
nalis'ten: "Yükseliş": "Baş köşelere ö z e n i y o r s a n k ö t ü l ü ğ e h a z n l a n , cezası ö l ü m , ha
lik, Eğlence, Taşkınlık, Sapıklık, Derin U y k u adlı kişiler b u l u n m a k t a d ı r . Delilik tan
pis ya da sürgün olan sunturlu bir cinayet işle; erdem para etmez, geçer akçe değildir,
rısal bir niteliktir. " B a y a ğ ı deliler" a r a s ı n d a a v c ı l a r , mucitler, oyuncular, soylular,
insanı aç bırakır; insanlar c ü r ü m ve k ı y ı c ı l ı k l a konak, k â ş a n e ve devlete sahip o l m u ş
s a n a t ç d a r gibi t a k ı m l a r v a r d ı r . " B a ş deliler" t a k ı m ı n ı ise öğretmenler, profesörler,
lardır. Söyle, bir oğulun karısı para t a m a h ı ile namussuz bir y a t a ğ a yatarsa, k a r ı ,
şairler, k o n u ş m a c d a r , y a s a c ı l a r , teologlar, krallar ve papalar meydana getirir. K a d ı n
kız ve gelin satılık olursa, y a s a ve toplum d ü z e n i de bunu önleyemezse, hangi erkek
lar, erkeklerden daha "deli" o l d u k l a r ı için y a k ı ş ı k l ı d ı r l a r ; erkeklere biraz akıl b u l a ş
post döşeğinde gözlerini yumup rahat uyuyabilir ? İşte o zaman bu s a t ı r l a r öfke ve
tığı için daha kaba y a p ı l ı d ı r l a r . Y a p ı t t a her ş e y semboliktir. S a v a ş , maddecilik, ü s -
gazap fışkırır." Roma'da I I I . y ü z y d d a L a t i n y a z a r ı Dionysius Cato'nun meydana ge
t ü n k ö r ü l ü k , "akıllı geçinme", bozuk gelenek ve görenekler k ı y a s ı y a y e r i l m i ş , k ı n a n
tirdiği atasözleri k i t a b ı Ortaçağ Avrupasmda en çok okunan bir y a p ı t oldu. V . y ü z
mış, R ö n e s a n s a d o ğ r u yol açılmıştır.
ydda St. Augustinus'un (354, 430) ortaya k o y d u ğ u ü n l ü De civitate Dei ( = T a n
rı şehri) adlı kitap, tarih felsefesi y a p ı t l a r ı n ı n en eskisi olup, " T a n r ı ş e h r i " n i " d ü n y a
X V I I . y ü z y d d a François de Sale'm F r a n s ı z c a Introduction à la vie dêvote'u
şehri" ile karşdaştırmış, her ikisinin doğuş ve gelişimini izlemiş ve "adillerin a k ı b e t i " -
(1609), Jeremy Taylor'm İngilizce Holy Living (1650) ve Holy Dying (1951)
ni incelemiştir. İğneleme t ü r ü a l a n ı n d a B i z a n s l ı Theodöros ho Stoudites (759-826)
adlı y a p ı t l a r ı halkı dindarlığa çağırmış (son i k i kitaba göre üç başlıca erdem:
ile İoannes Mauropous ( X I . yy.) birer E pigrammata meydana getirmişler, Ortaçağ
ağır başlılık, adalet, d i n d a r l ı k ) , John B ü n y a n ' ı n ü n l ü Pilgrim's Progressai (1678)
sonlarında öğretici mesel ve h i k â y e l e r derlemesi olan Latince, anonim Gesta Roma¬
de bir d i n d a r ı n bu d ü n y a d a n ö b ü r d ü n y a y a y a p t ı ğ ı allegolrik y o l c u l u ğ u r o m a n l a ş -
norum ( = R o m a n l a r ı n K d g ı l a r ı , X I I I . yy.) ile İ t a l y a n Leone d'Assise'nin Latince
t ı r m ı ş t ı r . B u y ü z y d a h l â k a l a n ı n d a söylenip yazdan özdeyişlerin parlak çağıdır:
Speculum perfectionis ( = M ü k e m m e l i ğ i n a y n a s ı , 1227) adlı y a p ı t ı bizi Humaniz-
Fransızlardan François L a Rochefoucauld dukası (1613-1780): Réflexions ou
ma ve Rönesans çağma u l a ş t ı r m ı ş t ı r . O r t a ç a ğ ve R ö n e s a n s y ü z y ı l l a r ı n d a E r a s m u s ve
Sentences Morales et Maximes (1664; 541 ö z d e y i ş ) , Marquise de Sablé'nin, abbé
başkaları aynı alanda ç a h ş t d a r , Rabelais, Cervantes, Shakespeare gibi ü n l ü yazarlar
Jacques Esprit'nin, Jean Domat'nm "maxime" leri, Antoine Méré'nin de Règles
da kendi yapıtlarını bu gibi sözlerle süslediler. Latincede bu nitelikte olan sözlere
de vie qui doivent guider l'honnête homme'u ( H a y a t t a namuslu insana yol göste
genel olarak proverbium d e n m i ş t i . F a k a t bu t ü r işlene işlene a l t - t ü r l e r de d o ğ u r d u .
recek kurallar). A y n ı y ü z y d d a Çekli J a n Amos Komensky (Comenius, 1592-1670),
İ948'de T . D . K.'nda i k i a r k a d a ş l a (Mehmet A l i A ğ a k a y , A l i U l v i E l ö v e ) işlediğimiz
Labyrynt svëta a râj srdce ( D ü n y a n ı n iabirenti ve gönlün cenneti, 1622) adlı ünlü
166 A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 167
y a p ı t ı ile d ü n y a k a r g a ş a l ı k l a r ı n ı y e r m i ş ve selameti iç y a ş a m d a , gönlün cennetinde devlet, ülküsel devlet b a ş k a n ı , ülküsel yasa ve ülküsel y ö n e t i m d i r . B u konuya giriş
b u l m u ş t u r . B u çağın "öz söz ve sağ s ö z " ustası olan L a Rochefoucauld'dan ö r n e k l e r : olarak da onun felsefesi gelir, y a n i h ü k ü m e t i n k u r u l u ş u , amacı, nitliği ve görevi.
"İki y ü z l ü l ü k , erdemsizin erdemliye s u n d u ğ u saygıdır. Dalkavukluk, kendini beğen
B u konunun u z m a n l a r ı n d a n kimine göre, h ü k ü m e t i n en eski esası "oymak"
mişliğin geçer a k ç e y e çevirdiği kalp p a r a d ı r . E r d e m , ı r m a k sularının denize d ö k ü
(tribus) değil, a k r a b a l ı k t ı (baba t a r a f ı akrabalığı: agnatio, ana-baba t a r a f ı akraba
lüp karıştığı gibi, kişisel çıkarlar içinde yok olabilir. Erdemlerimizin çoğu, maskelen
lığı: cognatio); y a n i anaerkine y a da ataerkine dayanan ve çok kocalı y a da çok karılı
miş erdemsizliklerdir; istediklerimizi özgürce ve ceza g ö r m e d e n yapabilmemiz için
esastan tek k a r ı l ı ataerkine doğru gelişen "aile" (familia). B a b a a y n ı zamanda hem
biz hımlara birer okşayıcı ve namuslu ad t a k a r ı z . A l ç a k gönüllülük, çoğunca, b a ş k a
"bey" (princeps), y a n i "aile b a ş k a m " (pater familias), "baba otoritesi" (patria po-
larını b a s k ı y a alabilmek için geçici olarak boyun e ğ m e k t i r . K i m i insanlara k ö t ü l ü k
testas) ile "şef", hem de "papaz" d ı (sacerdos). Aile genişledikçe " h a n e d a n " ı y l e bir
etmek, onlara iyilik etmekten daha az tehlikelidir. V ü c u t y o r g u n l u ğ u akıl yorgunlu
likte "hane" (gens), b u n l a r ı n birikiminden de "oymak" (tribus), "klan" (elan) mey
ğuna vakit b ı r a k m a z ; fakir de m u t l u l u ğ u n u bunda bulur. İ n s a n l a r ı incelemek kitap
dana geldi ve "yurt" (patria, A l m . L a n d ) k a v r a m ı yerleşti. D a h a ileri a ş a m a l a r d a ,
okumaktan y e ğ d i r . Y ü k s e k niteliklere sahip olmak yetmez, onları yerinde kullan
Y u n a n l ı l a r d a "fratri" (phratria), "fili" (phyle), "asilzade" (eupatrides) " h ü k ü m d a r
masını da bilmelidir. H a y r a n o l d u ğ u m u z kişilerden daha ç o k , bize hayran olanları
kral" (arkhön basileus), R o m a l ı l a r d a da curia, comitia, "kral" (rex), " h ü k ü m d a r erki
severiz. Gerçek a r k a d a ş l ı k gerçek a ş k t a n daha k ı t t ı r . A ş k süresince b a ğ ı ş l a m a d a sü
ve otoritesi" (imperium), "imparator" (imperator), "yasa" (ius, lex; R o m a l ı l a r d a
rüp gider. A ş k t a n tutkuya geçilir, fakat tutkudan aşka geçilmez. K a d ı n l a r ilk aşk
ü n l ü "12 levha y a s a s ı " [Duodecim T a b u l a e ] "decemvir"ler zamanından, M. O.
l a r ı n d a âşıklarını, ondan sonrakilerde ise aşkı severler. B ü t ü n k a d ı n l a r f l ö r t ç ü d ü r ;
451-450 y ı l ı n d a n k a l m a d ı r ) , " y a r g ı ç " (judex), "din işleri b a ş k a n ı " (pontifex maxi¬
kimini k o r k a k l ı k , kimini de akıl frenler. A ş k ı n en b ü y ü k mucizesi, d ü ş m ü ş bir
mus), halk a r a s ı n d a da tabakalanma ("patris"ler: patricii; "pleb"ler: plebii; "pro-
kadının aşk yolu ile k u r t a r ı l m a s ı d ı r . K a d ı n l a r ı n cehennemi i h t i y a r l ı k t ı r . İ k i ş e y e
letar"lar: proletarii; "işçiler": aerarii; "konuklar, y a b a n c ı l a r " : peregrini; "kara bu
dik b a k ı l m a z , biri güneş, ö b ü r ü ö l ü m . "
dun": vulgus; "hür y u r t t a ş " : civitas libertas) v.b. kavramlar y e r l e ş t i .
Kutadgu Bilig b u nitellikleriyle olarak ele a l ı n d ı ğ ı n d a , onunla deneştiril- Â d e m ' i n t o r u n l a r ı o l d u k l a r ı n a değgin i n a n c ı y ı k m a ğ a çalışmış ve b ö y l e c e özgürlüğü
s a v u n m u ş ; ikinci yazısı ile de, tam aksine "saltık y ö ı ı e t i m " i ö v m ü ş ve b u alanda
uıck üzere yine bir k i t a p l ı k dolusu y a p ı t l a karşılaşırız. Başlıca konu ülküsel (ideal)
168 A. DÎLÂÇAR K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 169
"toplumsal a n l a ş m a " i s t e m i ş t i r ) . B u üç Ingilizden 100 y ı l sonra, F r a n s ı z l a r d a n J . J . e p ö n y m o s ) oldu, bir b a ş k a s ı da yine "süel arkhön" g ö r e v i n d e bulundu, din işleri de
Rousseau, Toplumsal Anlaşma (Le Contrat social, 1762) adlı y a p ı t ı ile, insaıdarı geri "arkhön k r a l " ( a r k h ö n basileus) sanını taşıyan bir a r k h ö n ' a b ı r a k ı l d ı . Y ö n e t i m işle
sin geri "doğa y a s a s ı " n a çevirebileceğini sanmış ve d a y a n a k s ı z kuramlar ortaya koy rine y a r d ı m c ı olarak da 6 "yasacı y a r g ı ç " (thesmothetes) alındı. B u y a s a c ı l a r d a n D r a
m u ş t u r . Y a p ı t ı şu sözlerle b a ş l a r : "İnsan özgür doğar, ama her yerde ona kelepçe ve k ö n , M. O. 621 y d ı n d a hemen her suçluyu y a ölüme y a da köleliğe g ö n d e r e n insafsız
a y a k b a ğ ı v u r u l m u ş t u r . Y ö n e t ü i r ve b i r t a k ı m yasalara itaat etmek z o r u n d a d ı r . " bir yasa meydana getirdi. B u y a s a y ı M. Ö. 594'te S o l ö n ' u n y a s a s ı izledi. D r a k ö n za
Sonra şu a ç ı k l a m a l a r y a p ı l ı r : Devletin esası güç değd, irade, istektir; hukuk devleti m a n ı n d a 401 kişiden olma bir "meclis" (boule) v a r d ı ; aristokrat (eupatrides) toprak
bu genel isteğe d a y a n m a l ı d ı r . D ö r t b ö l ü m d e şu konular ele a l ı n m ı ş t ı r : 1. A n l a ş m a sahiplerinin t a r l a l a r ı n ı i ş l e y i p ÜTÜnün 1 /6'ini ücret olarak alan " a l t ı c ı ' l a r (hekte-
(mukavele) y o h ı y l e meydana gelen s i v ü t o p l u l u ğ u n t ü r e y i ş i ; 2. Egemenlik k u r a m ı ve moroi) yeni kanunla ç o k sıkıştırddılar. Y e n i "yasacı" (nomothetes) olarak iş b a ş ı n a
genel irade; 3. Devletin a n a y a s a s ı ; 4. Sivil din. Rousseau, siyasal erke hak k a z a n d ı gelen S o l ö n , Atina y a s a s ı n ı "geleneksel yasa" (patrios politeia) haline getirdi, " y ü k
ran niteliğin zenginlik ve soyluluk olduğunu ileri süren eski g ö r ü ş ü y ı k m a k ve dev leri hafifletti" (seisakhtheia), v a r l ı ğ a ve vergiye göre şehir h a l k ı n ı d ö r t sınıfa a y ı r d ı :
letin y ö n e t i m i n e bu devleti kendi üretici emeği ile ayakta tutan emekçilerin katdroa- 1. "pentakosiomedimnon" (500 Ölçek [medimnos] tahıl, y a ğ y a da ş a r a b ı olanlar,
sını istemiştir. F a k a t esasında, "toplumsal a n l a ş m a " k u r a m ı , önce şu k u r a m ı kabul y a n i zenginler), 2. "hippeis" ("athlar", 300 ölçeği olanlar), 3. "zeugitai" (çiftçiler, 200
etmekle b a ş l a r : K i ş i o ğ l u n u n y a p t ı ğ ı y a s a l a r ı n dışında, onun ü s t ü n d e ve onun öncülü ölçeği olanlar), 4. "tentes", ı r g a t l a r ) . Solön, bu d ö r d ü n c ü sınıfı da şehrin b ü y ü k kuru
olarak, "doğa y a s a s ı " v a r d ı r . Hobbes'a göre, insan y a p ı s ı "adalet" ten daha çok lu olan "ekklesia"ya aldı. A r k h ö n ' l a r birleşik olarak g ö r e v g ö r m e y e başladı. Y a s a m a
T a n r ı vergisi "hakkaniyet"e (İng. equity) dayanan "doğa y a s a s ı " y a d a "doğal o r g a n ı olan "boule"de değişiklik y a p d d ı , bu kurula getirilecek her iş önce "400'ler
y a s a " şunu der: D o ğ r u ol, alçak gönüllü ol, merhametli ol, b a ş k a l a r ı n ı n sana ne yap K u r u l u " ndan, a r k h ö n ' l a r ı n y a r g d a r ı da yeni kurulan ve "heliaia" denilen demok
masını istersen sen de onlara ö y l e y a p ; y a n i bir çeşit "gentlemen's agreement", centil ratik bir genel kuruldan geçirilmeğe başlandı. "400'ler K u r u l u " n a yasa işleri için
menler anlaşması. A h l â k b a k ı m ı n d a n kabul edilebilir bir k u r a m sayılabÜirse de, "prytaneis" denilen y a r d ı m c ı bir yarkurul eklendi; "areis pagos" bir anayasa y ü k s e k
"toplumsal a n l a ş m a " , tarihte, ö n - t a r i h t e h i ç g ö r ü l m e m i ş t i r ; b ö y l e bir k u r u l u ş ve denetim kurulu şeklini aldı. "Demos" denüen halk t o p l u l u ğ u n u n k a t m a n l a r ı şunlar
ö r g ü t e r a s t l a n m a m ı ş t ı r . B u n u n aksine, Aristo'nun dediği gibi, "insan politik bir d ı : 1. "pedieis" (zenginler), 2. "paralioi" (orta halliler), 3. "diakrioi" (fakirler); k r ş .
h a y v a n " olarak, "doğal y a s a " yerine "ulusal yasa"larla ö r g ü t l e n m i ş ve eski çağlar Kutadgu Bilig'de 1. "baylar" (zenginler), 2. "orta kişiler" (orta halliler), 3. "çı-
dan beri devletin t a n r ı s a l bir kaynaktan çıktığına i n a n m ı ş , k r a l l a r ı n "tanrısal hak"- gaylar" (fakirler).
kını da tanımıştır. Kutadgu Bilig'de bu esası b e n i m s e m i ş t i r : Y u k a r d a açıklandığı
gibi, Y e n i Eflatunculuk (Plötinos) - F a r a b î - "feyz" k u r a m ı - T a n r ı - Y a l a v a ç -
Ç. "Devlet Bilgisi" olarak:
ve " y a l a v a ç hırkasını g i y m i ş " sanılan ilig (bey).
Y e r y ü z ü n d e meydana gelen ilk uygar topluluklara yasa verenler de bu esastan Atina Anayasası (Politeia ton A t h e n a i ö n ) adlı y a p ı t ı n d a Atina'ya değgin bu
a y r ı l m a m ı ş l a r d ı r : E s k i Mısır'da Menes, Girit'te Minos, Hindistan'da Manu, I s r a ü ' d e bilgiyi veren Aristo'ya göre üç tÜT h ü k ü m e t şekli v a r d ı r : 1. K r a l erki ( m o n a r ş i ,
Musa, Atinaldar'da D r a k ö n ile Solon, S p a r t a l ı l a r ' d a Lykourgos, Romaldar'da da Numa Y u n . monarkhia), 2. Beyler erki (aristokrasi, Y u n . aristokratla) y a da, bunun bir de
Pompilius. Bunlardan D r a k ö n , y a s a c ı olarak "zalim" s a y d m ı ş t ı r . Atina ve Sparta ğişiği olarak: Değerliler erki (zenginler ve şerefi sevenler, Y u n , timokratia) 3. Toplum
y a s a l a r ı " ş e h i r - d e v l e t " (poleis) y a s a l a r ı idi. Sparta'da y u r t t a ş l a r "eşitler"di (homoioi), erki (demokrasi, Y u n . demokratla). Bunlar kimi vakit çığırından ç ı k a r a k y o z l a ş ı r ,
alt k a t m a n ı "helot"lar (heilotes) meydana getirirdi, köle sayısı azdı, Y u n a n l ı y a 1. K r a l erki, zorba erki (tiranlık, Y u n . tyrannis) olur, 2. Beyler erki, t a k ı m erkine
b a n c ı k o m ş u l a r (perioikoi) a y r ı s a y d ı r d ı . B i r süre sonra "eşitler" ikiye b ö l ü n e r e k (oligarşi, Y u n . oligarkhia) ç e v r i l i r , 3. Toplum erki de a y a k t a k ı m ı erki (oklokrasi,
"alt a ş a m a " (hypomeiones) sınıf ortaya çıktı. Ş e h i r - d e v l e t t e i k i kral (basileus) v a r d ı . Y u n . okhlokratia) y a da b ü s b ü t ü n y o z l a ş a r a k , erksizlik (anarşi, Y u n . anarkhia) şek
"Apella" denilen geniş ve t ü m halk t o p l a n t ı s ı y a p d ı r , parlamento ve senato niteli line girer. J . J . Rousseau da bu şekilde d ü ş ü n m ü ş t ü r . 1919'dan bu yana, t e k n i k l e ş e n
ğinde olan 28 kişilik "ihtiyar meclisi" (gerousia) seçilirdi. Y ö n e t i m ve y a r g ı , k r a l l a r ı n d ü n y a n ı n y ö n e t i m i için "teknikçiler erki" (İng. technocracy, W . H . Smyth) de isten
temsilcisi olan ve "gerousia" t a r a f ı n d a n da onaylanan 5 "bakan"a (ephoreia) bırakı m i ş t i r ; kapitalizmin ü s t ü n olduğu yerlerdeki h ü k ü m e t l e r e de yer yer "zenginler erki'
lır, 7-30 y a ş a r a s ı n d a her erkek asker disipliniyle d e v l e t ç e eğitilir, g ö r e v l e r d e k u l l a n ı (İng. plutocracy, Y u n . ploutus = zengin) denmektedir. Ne de olsa " y ö n e t i m " (ida
lır, 30 y a ş m a geldiğinde zorunlu olarak evlenir, yine asker disipliniyle y a ş a r , "toplu re, L a t . administratio) "hizmet" k a v r a m ı n a bağhdır; "eskiden "nazır", şimdi
yemek"lere (syssition) k a t ı l ı r ve 60'ına kadar devlete vergi ö d e r d i . Atina b a ş k a idi. "bakan": "bakan"m Latincesi minister = h i z m e t ç i , g ö r e v l i , bakan, L a t . ministro,
M.O. 752'den sonra orada a r t ı k kral yoktu; i k i k r a l ı n yerini, seçimle gelen 9 " b a ş b u ğ " ministrare = hizmet etmek. Kutadgu Bilig'de T a n r ı ' n ı n feyzinin feyzi olan ilig
(arkhön) almıştı. E s k i d e n k r a l ( a r k h ö n basileus), süel yetkisini "süel b a ş b u ğ " a (pole- v a r d ı r , parlamento, senato ve herhangi bir halk t o p l u l u ğ u , ö r g ü t ü , kurulu, k u r u m u ,
m a r k l ı ö s ) bırakırdı. M . Ö. 752'den sonra 9 " a r k h ö n " dan biri "baş a r k h ö n " (arkhön d e r n e ğ i n d e n söz e d d m e m i ş t i r ; ilig'in b a ş d a n ı ş m a n ı (er ögi), b a ş b a k a n ı (vezir), ba-
170 A. D Î L Â Ç A R K U T A D G ü B İ L Î G İNCELEMESİ 171
k a n l a r ı ve atadığı görevliler v a r d ı r . " Â l i m " l e r (bilgeler) sınıfı ber halde "ulema'yı, Bluntschli: Allgemeine Staatslehre (Genel Devlet Bilgisi, 1875), G. ve E . Kücheııhoff:
"aklî ve nakli" bilim b ü y ü k l e r i n i de içine almıştı. Y ö n e t i m i n i n başlıca amacı, sık Allgemeine Staatslehre (Genel Devlet Bilgisi, 5. bas. 1967), Ch. H . Macfiwain:
sık belirtildiği gibi, h a l k ı n gönenci idi. The Growth of Political Thought in the West ( B a t ı d a Siyasî Düşüncenin Gelişmesi,
13. bas. 1963), G. Möbius - O. H . von der Gabelentz: Politische Theorien (Siyasî
Devlet ve h ü k ü m e t konusunda klasik yazarlardan Montesquieu, Yasaların
K u r u m l a r T a r i h i , 3. bas. 1963), L . Strauss - J . Cropsey: History of Political Philoso
Ruhu (De l ' E s p r i t des Lois, 1748) adlı y a p ı t ı n d a , cumhuriyeti, aristokrasiyi, monar
phy (Siyasî Felsefe Tarihi, 1963), G. Salomon - Delatour: Moderne Staatslehren
ş i y i , despotluk-tiranlığı gözden geçirmiş, en i y i h ü k ü m e t şeklini ingiltere krallık ti
(Modern Devlet Bilgileri, 1965), F . W. Foerster: Politische Ethik (Siyaset Ahlâkı,
pinde b u l m u ş t u r : "şartlanmış krallık", 1215'te k r a l ı n yetkilerini Magna Charta ile
4. bas. 1956), N . L u h m a n n : Theorie der Verwaltungswissenschaft (Yönetim Bilgisi
kısan, 1628'de I . Charles'a "Haklar Dilekçesi"ni (Petition of Rights) veren, 1629'da
K u r a m ı , 1966), W . Thieme: Verwaltungslehre ( Y ö n e t i m Bilgisi, 1967), K . C. Whe-
ona " B ü y ü k Sitem" i (Great Remonstrance) okuyan, 1649'da onu ölümle cezalandı
are: Modern Constitutions (Modern Anayasalar, 2. bas. 1966), ve 1913-1914 y ı
ran, 1689'da I I . Charles'a karşı y u r t t a ş ı n yasal h a k k ı n ı korumak için, ona "Habeas
lında ders k i t a b ı olarak o k u d u ğ u m şu y a p ı t : Woodrow Wilson: The State - Ele
Corpus" y a s a s ı n ı kabul ettiren özgür İngiliz h ü k ü m e t i . B u n d a n b i r k a ç y ı l sonra,
ments of Historical and Practical Politics (Devlet - Tarihsel ve Kılgısal Siyasetin
İngilizlerden Jeremy B e n t l ı a m , Hükümet Üzerine Bir Yazı (Fragment on Govern
A n a Öğeleri; Son K o n u l a r ı : Özet: Anayasal ve Y ö n e t i m s e l Gelişmeler; H ü k ü m e t l e r i n
ment, 1776) ile Ahlâk ve Yasama İlkeleri (Principles of Morals and Legislation, 1789)
Niteliği ve Şekilleri; Yasa: Niteliği ve Gelişimi; H ü k ü m e t i n G ö r e v i ; Hükümetin
adlı y a p ı t l a r ı y l e , h ü k ü m e t i n , f a y d a c ı l (utilitarian) ilkeler üzerine k u r u l m a s ı n ı iste
A m a c ı , New Y o r k , 1889 ve son b a s k ı l a r ) . A y r ı c a bkz. E . A . Westermarck: The
miştir, yani "en b ü y ü k halk çoğunluğunun en b ü y ü k ölçüde kut ve gönenci". B u n a
Origin and Development of Moral Ideas (Ahlâkla İlgili Fikirlerin Doğuşu ve
göre de a h l â k ve siyaseti ayarlama, h ü k ü m e t şeklini saptama, zevk ve acıyı hesapla
Gelişimi) 2 cilt, 1906-1908.
ma, insanın etkinliğini inceleme, suç ve cezaları d e ğ e r l e n d i r m e . Y i n e a y n ı y ı l l a r d a ,
A m e r i k a l ı l a ş m ı ş İngilizlerden Thomas Paine, İnsan Hakları (The Rights of Man, Devlet konusunu burada kapatmadan önce, bu kapsama bağlı bulunan A t a t ü r k
1790-1792) adlı y a p ı t ı n d a , doğal h a k l a r ı h ü k ü m e t i n v e r d i ğ i haklarla k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş , çülüğe ve A t a t ü r k devletçiliğine de kısaca d e ğ i n m e k yerinde olacaktır. A t a t ü r k , si
ileri fikirler ö n e r m i ş , yeni sistemleri ve F r a n s ı z Devrimini tutumcu ingiltere'ye karşı yasal, toplumsal, ekonomik ve k ü l t ü r e l y ö n l e r i bulunan ilkelerini y a l n ı z kuramsal,
s a v u n m u ş t u r . X I X . y ü z y ı l o r t a s ı n d a F r a n s ı z l a r d a n Auguste Comte, Olgucul Siya ülküsel olarak değil, kılgısal, uygusal olarak da ortaya k o y m u ş , gerçekleştirmiş ve
set Sistemi ( S y s t è m e de Politique positive, 1851-1854) adlı y a p ı t ı n d a , felsefede kur y a ş a t m ı ş t ı r : Egemenlik ulusundur; devlet işlerine din k a r ı ş m a z ; eğitim-öğretim bil
duğu "olguculuk"u (positivisme) siyasete de u y g u l a m ı ş t ı r : İnsanlıkla (humanité) giyi, yeni harflerle, k ö y e kadar g ö t ü r m ü ş t ü r ; halkevleri k u r u l m u ş t u r ; y a ş a m d a en
ilgili yeni kavramlar, b u açıdan insanlık, toplumsal sorunlar, ö d e v l e r ve haklar; in gerçek k ı l a v u z bilimdir; acunda b a r ı ş , yurtta b a r ı ş ; toplumda sınıf ve ayrıcalık yok
sanlığa tapma, "olgucul takvim", yani insanlığa hizmet e t m i ş olanları takvime geçi tur; y u r t t a ş l ı k h a k l a r ı n d a erkek ve k a d ı n e ş i t t i r l e r ; T ü r k olarak b a t ı y a y ö n e l m i ş i z
rerek, belli günlerde onları anmak, şereflendirmek. İngilizlerden Stuart Mill, Özgür dir; u y g a r l ı k y a s a s ı gelmiş y e r l e ş m i ş t i r ; ilerlemede herkes için fırsat eşitliği sağlan
lük Üzerine Bir Deneme (Essay on Liberty, 1859) ile Faydacılık (Utilitarianism, mıştır; iş y a s a s ı v a r d ı r ; s ö m ü r ü c ü l ü k y a s a k t ı r ; devlet, emek ve e m e k ç i y i korur, bu
1863) adlı y a p ı t l a r ı n d a , düşünüş ve t a r t ı ş m a ö z g ü r l ü ğ ü n ü s a v u n m u ş ; bireyciliğin alanda her şeyi d ü z e n l e r ; T ü r k , ö v ü n , çalış, g ü v e n ( A t a t ü r k ç ü l ü k için son olarak bkz.
(individualism), insanlar için gönencin bir koşulu o l d u ğ u n u s ö y l e m i ş ; bireyler üzerin Prof. D r . Suna K i l i : Kemalism, Robert K o l e j , istanbul, 1969).
de toplum yetkisinin sınırlandırılmasını i s t e m i ş ; adaletin, f a y d a c ı l ı ğ a göre ayarlan * *
*
masını önermiştir. Y i n e İngilizlerden Herbert Spencer, Toplumbilim Araştırmaları
(The Study of Sociology, 1876) ile Toplumbilim İlkeleri (The Principles of So
D . B i r "Utopia", "Devlet R o m a n ı " ve "Prenslerin A y n a s ı " olarak:
ciology, 1876-1896) adlı y a p ı t l a r ı n d a , "evrimci" (evolutionist) bir tutumla, çağdaş
u y g a r l ı k için toplumbilimin önemini b e l i r t m i ş , özgür d ü ş ü n c e ile birlikte disiplin de B u alanda ele alınacak son konular, yine Kutadgu Bilig'le karşılaştırılmak
istemiş, a y r ı c a aile toplumbilimini, siyasal ö r g ü t l e n m e y i , y a s a y ı , m ü l k ü , toplumun üzere ş u n l a r d ı r : "utopia" lar, "devlet r o m a n l a r ı " (Alm. Staatsromane) ve "prenslerin
sanayileşmesini, "betimlemeli toplumbilim" (descriptive sociology) şeklinde incele a y n a s ı " ( F r . miroir des princes, Alm. Fürstenspiegel).
miştir.
a. Utopia: Utopia, adını İngilizlerden Sir Thomas More'un 1516'da y a y ı m
Devlet bilgisi (Aim. Staatslehre), yasama bilgisi (Alın. Verfassungslehre), yasa ladığı "Utopia"dan almışsa da, ondan önce bu nitelikte olan i k i b a ş y a p ı t y a z d m ı ş -
felsefesi (Aim. Reclıtsphilosophie), devlet felsefesi (Aim. Staatsphilosophie), devlet t ı r , biri E f l a t u n , ö b ü r ü Cicero t a r a f ı n d a n . B i z burada, en önemli u t o p i a l a r ı biraz
k u r a m ı (Aim. Staatstheorie), siyaset a h l â k ı (Aim. Politische E t h i k ) alanlarında, a y r ı n t ı l ı olarak t a n ı t a c a k , öbür başlıca y a p ı t l a r ı d a bir i k i satırla nitelemekle yeti
Kutadgu Bilig daha birçok modern y a p ı t l a r l a k a r ş ı l a ş t ı ı d a b i l ı r : Ö r n e ğ i n , J . C. neceğiz.
172 A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 173
1. Eflatun (Platon, M. Ö. 427-347: "He Politeia e peri tés dikés" = Devlet y a da Utopia'nm yazdmasmda, Eflatun'un Politeia sı, ,
1498'de Amerika'nm ortaya çıka-
adalet üzerine, M . Ö. 389 ile 369 a r a s ı n d a y a z ı l m ı ş t ı r ) : Genel olarak "Devlet" y a da r d m a s ı , Thomas More'un Avrupa işlerinin gidişi üzerindeki gözetimleri ve düşünce
"Cumhuriyet" adiyle t a n ı n a n , yukarda da söz konusu olan, 10 b ö l ü m l ü bu diyalogun leri de rol o y n a m ı ş olabilir. K i t a p t a k i Utopia, düşünsel bir a d a d ı r ve yeni bir aya
ö n e m l i k o n u l a r ı , başlıca k o n u ş a n Sokrat olmak ü z e r e , ş u n l a r d ı r : A h l â k l a siyaset benzer. S ö z d e , oradan Raphael Hythloday a d ı n d a biri ingiltere'ye d ö n m ü ş ve Thomas
birbirinden a y r ı l a m a z ; y a l n ı z erdemliler gerçek saadete erişme yolunu bilir; insan More'a adadaki durum üzerine bilgi vermektedir. Verilen b u bilgiye göre, ülküsel bir
kendini erdeme z o r l a m a l ı d ı r ; devletin ö d e v i erdemli kişi y e t i ş t i r m e k t i r ; birey devle cumhuriyet olan bu adada 54 b ü y ü k ve a y n ı tipte y a p ı l m ı ş , güzel şehir v a r d ı r . Ge
tin bir öğesidir; r u h t a ü ç b ö l ü m b u l u n d u ğ u gibi, ş e h i r d e de ü ç sınıf v a r d ı r : E l sanatçı lenek, görenek, kurum, ö r g ü t ve y a s a l a r ı birdir. Önder ve b a ş k a n l a r ı , en orta boylu
ları ile ı r g a t l a r , asker, h u k u k ç u l a r l a filozoflar; birinci smıfta ılımlılık, ikincide y i ğ i t ları olan Amaurote adh bir kimsedir. Her şehrin a y n ı s a y ı d a ç i f d i k l e r i ve orada çalı
lik, ü ç ü n c ü d e de bilgelik b u l u n m a l ı ; bireysel adalette olduğu gibi, toplumsal adalet şan t a r ı m c ı l a r ı v a r d ı r . B u n l a r ı n y a r ı s ı her y d şehre döner, şehirden de a y n ı s a y ı d a
de bu ü ç sınıfın birbiriyle u y u ş m a s ı yolu ile s a ğ l a n m a l ı d ı r ; b u işi k o l a y l a ş t ı r m a k için yurttaş çiftliklere gider. Her 30 aile, "siphogrant" denilen bir görevli seçer; her 10
bireylerin bencilliğini, kişisel çıkarları yenmek gerekir; bunun için de mal, m ü l k , "siphogrant", "tranibore" denilen daha y ü k s e k aşamalı bir g ö r e v l i y e bağlıdır. Cani
çocuk ve k a d ı n , toplumun ortak m a l ı haline getirilmeli, erkekli, kadınlı, çocuklu ola ler, köle olarak çalıştırılır. Toplumcu k a v r a m l a r ı olan More, bu y a p ı t ı n d a ingiltere'
rak birlikte y a ş a m a l ı , çalışmalı, yemeli, i ç m e l i , y a t m a l ı ; devlet, evlenmeleri denet deki yolsuzluklara i ş a r e t etmiş, hırsızların i d a m edilmesini, topraktan alman y ü k s e k
lemeli; çocuk d e v l e t ç e y e t i ş t i r i l m e l i ; ü r e t i c i l e r e , işçilere ve k ö y l ü l e r e yeteri kadar k i r a l a r ı , toprakların^ s ü r m e y e n toprak sahiplerini, t a r ı m c d ı ğ m gerilemesini, y a ş a m
mal h a k k ı t a n ı n m a l ı ; herkesin toplumdaki y e r i ve a ş a m a s ı , anıklık ve y e t e n e ğ i n e pahalılığını, ahlâksızlığı, p i y a s a y ı tekelleri a l t ı n a almış olan açgözlü zenginleri hep k ı
göre o l m a l ı ; g ö r e v l e r e yetenekli kişiler a t a n m a l ı ; devlet, d ü z e n ve uygulu, bilgili, n a m ı ş t ı r . Utopia'da yasam t o p l u m s a l d ı r ; t e m b e l l i ğ e hiç göz yumulmaz, fakat zorun
güçlü, akıllı, adil ve d o ğ r u olmalı; y ö n e t i m , bilginliğe d a y a n m a l ı ; askerler akıncı de lu çalışma kısa t u t u l m u ş t u r ; fabrikalar genel gönenci sağlayabilecek kadar çalışır.
ğil, savunucu ve koruyucu o l m a l ı ; gereksiz incelik ve k a b a l ı k t a n s a k ı n m a l ı ; v ü c u d u Herkesin öğrenimi t a m d ı r , herkes k ü l t ü r l ü , f a y d a l ı edebiyatla ilgilenir. Herkes toplu
jimnastikle, ruhu da müzikle eğitmeli; devleti y ö n e t m e k için y a yöneticiler filozof, halde (communal) y a ş a d ı ğ ı için, ç a l ı ş m a d a n , ü r e t i m d e n , t ü k e t i m d e n geniş ölçüde ta
y a da filozoflar y ö n e t i c i olmalı; filozof, t ü m bilgiye s u s a m ı ş , b u bilgiyi, yandan k a m u sarruf edilmektedir. F a k i r yoktur, fazla m a l biriktirmek kimsenin a k l ı n a gelmez.
oyuna k a r ş ı koyan k i ş i d i r ; "adalet devletin o l d u ğ u gibi bireylerin de erdemidir", A l t ı n ve gümüş h e r g ü n l ü k kaplar, kelepçe ve a y a k b a ğ ı v.b. şeyler için k u l l a n d ı r ,
"bir erdemin çoğunu devlette b u l m a m ı z , azını bireylerde b u l m a m ı z a y a r d ı m eder"; demir, b a k ı r gibi; altının b a ş k a bir değeri yoktur. E n y ü k s e k ü l k ü , genel saadetin ve
i n s a n l a r ı n çoğu, k a r a n l ı k bir m a ğ a r a y a g i t m i ş olan ve d ı ş a r d a yanan ateşin b a ş k a gönencin sağlanmasıdır. Genel görevlüer bireylerden ü s t ü n tutulur; y a s a y a a y k ı r ı
insanların mağaranın içine y a n s ı t t ı ğ ı gölgeleri g ö r ü p gölgeyi gerçek v a r l ı k sanan d a v r a n a n l a r ı n cezası köleliktir. Y a s a l a r m sayısı pek azdır, ç ü n k ü insanları b i r ç o k y a
ahmaklara benzer; filozof y ö n e t i c i , b u y a n l ı ş ı halka gösterip d ü z e l t m e y e çalışmalı
salara b a ğ l a m a k , b u n l a r ı n ezberlenmesini zorunlu tutmak, bireyleri gereksiz olarak
dır. Eflatun, Şölen (Symposion) adlı y a p ı t ı n d a d a benzer k o n u l a r ı t a r t ı ş m ı ş t ı r .
uğraştırır, yorar y e özgürlüklerini kısıtlar. S a v a ş ı kimse sevmez. B o ş k a l m ı ş olan top
r a ğ ı işlemek isteyenleri engelleyenlere k a r ş ı s a v a ş d ı r . Utopia'da t ü r l ü dinler v a r d ı r ,
2. Marcus Tullius Cicero (M. Ö. 106-43: D e república — Cumhuriyet ü z e r i n e ,
fakat put ve suret y a s a k t ı r . Herkes, bağışladığı nimetler için T a n r ı y a dua ve t e ş e k k ü r
M. Ö . 5 1 ) : A l t ı b ö l ü m l ü b u diyalogla Cicero, E f l a t u n d a n esinlenmiştir. Y a p ı t , Dev
eder.
let ten daha ılımlı ve gerçeğe daha y a k ı n d ı r . R o m a ' n ı n tarihi ve o çağdaki durumu
esas alınmıştır. E l e alman ü ç konu ş u n l a r d ı r : Devlet şekli, anayasa, adalet. Önce 4. F r a n ç o i s Rabelais (1494-1553: Gargantua et Pantagruel ( = Gargantua ile
m o n a r ş i , aristokrasi, demokrasi t a r t ı ş d m ı ş , b u n l a r ı n a y r ı a y r ı tek b a ş l a r ı n a değerli Pantagruel, 5 b ö l ü m , 1533-1567): A l a y l ı bir k a h r a m a n l ı k r o m a n ı b i ç i m i n d e y a z ı l
olmadığı s ö y l e n m i ş , Roma'da olduğu gibi, her ü ç şeklin k a t ı ş t r r d a r a k düzgün bir b ü mış bir u t o p i a ' d ı r . Sir Thomas More'un "Utopia" s ı n d a n e t k i l e n m i ş olabilir. Başlıca
t ü n haline-getirilmesi uygun g ö r ü l m ü ş t ü r . A n a y a s a n ı n tek bir kişi tarafmdan değil, k a h r a m a n l a r ı ş u n l a r d ı r : Dev bir kral olan Grangosier, ( = İ r i boğaz) oğlu dev Gar
y ü z y ı l l a r ı n t e c r ü b e s i göz ö n ü n d e bulundurularak, halk t a r a f ı n d a n y a p ı l m a s ı öneril gantua, torunu dev Pantagruel, bunun açıkgöz ve ç a p k ı n a r k a d a ş ı Panurge, dinç
miştir. Toplum y a s a l a r ı , gereklikten ve g ü ç t e n d o ğ a r , buna d a adalet denir. Y a p ı t ı n ve etkin bir d i n a d a m ı olan F r è r e Jean. R ö n e s a n s çağında yazdan b u utopia'da
sonunda Scipio Aemilianus bir d ü ş görür, b a b a l ı ğ ı Scipio Africanus ona g ö r ü n ü r ve Rabelais, o r t a ç a ğ ı n skolastik tutumunu yermekte, b ü g i y i ve y a ş a m ı onun dar
vatana iyilik edenlere ö l ü m s ü z l ü k v a a t eder. görüşlerinden ve b a s k ı s ı n d a n k u r t a r ı p , geniş ç e v r e n l e r e , n e ş e y e , gönence, ansiklo
pedik etraf h öğrenime k a v u ş t u r m a k istemektedir: D i n ve mezhep a y r ı l ı k l a r ı nedeni
3. Sir Thomas More ( L a t . Morus, 1478-1535: De optimus rei publicae statü sive
ile yapdan s a v a ş l a r g ü l ü n ç t ü r , rahip ve rahibeler erkin y a ş a m a l ı , evlenmeli, insanlar
de nova Ínsula U-topia ( = E n i y i cumhuriyet d u r u m u y a da "Hiç-bir yer" adlı y e n i
yemeli, içmeli, borçlanman, çalışıp ö d e m e l i ve b u güzel d ü n y a y ı g ö n e n m e l i d i r .
ada, 1516): Latince bu y a p ı t ı yazarken More, ö r n e k olarak Ksenophön'un Kyrou
Y a ş a m ı n ı n belgileri ş u n l a r d ı r : "Dilediğini y a p " ( F a y ce que vouldras) ve " İ ç "
paideia'smı önünde bulundurmuş y a da ondan genel olarak esinlenmiş olabilir.
174 A. D l L Â Ç A R KUTADGü BİLİG İNCELEMESİ 175
5. John Valentin Andrea (1586-1654: Rei publico, Christianopolitanaè''descrip- 12. Bernard de Mandeville (1670-1733: The Fable of the Bees = Ardarm Ma
tio (— Christianopolis - "Hristiyan ş e h r i " - cumhuriyetinin betimlemesi,^ 1619): salı, 1714). A l t - b a ş l ı ğ m d a "ya da kişisel erdemsizikler, toplumsal yararlar" (pri
Dinsel bir utopia'dır, "pietist" ye "mistik". vate vices, public benefits) denmektedir. Şiir olarak 1705 teki ilk y a y ı m ı n d a başlık
j
ve yeni fikirleri öğrenip adaya haber getirirler. "Atlantis", tarihten önce Atlas Okya m a n ı , hatta çocuk ve gençlik h i k â y e l e r i n i n b a ş y a p ı t l a r ı n d a n biri sayılan bu roman,
nusunda b a t m ı ş olduğu sanılan bir karaya verilen a d d ı r . Bacon'a göre " Y e n i Atlan gerçekte, k ö k l ü bir siyasal r o m a n d ı r . Y a z a r ı Daniel Defoe siyasetle de u ğ r a ş a n bir
a d a m d ı . Partisi h ü k ü m e t erkini yitirince, Defoe, özünü bu r o m a n ı yazmakla doyurdu:
tis", bunun, Pasifik Okyanusunda b u l u n m u ş olan bir benzeridir.
"Siyasette yenildim, ama y a r a t t ı ğ ı m a d a n ı n k r a l ı oldum." demek istedi. U y r u ğ u da
8. S. Golt: Nova Solyma ( = Y e n i K u d ü s , 1648). Teokrasi ilkesi ü z e r i n e kurul v a r d ı , bir cuma günü yaband k ı y ı c ı l a r d a n k u r t a r d ı ğ ı ve Cuma (Friday) adını v e r d i ğ i
muş bir din utopia'sıdır. adam. Adada Robinson egemendir, u y r u ğ u n u n kendine kesin boyun eğmesini ister
9. James Harrington (1611-1677: The Commonwealth of Oceana = Oceana ve onu yere y a t ı r a r a k ayağını başının ü s t ü n e koyar. B u tutum, Defoe'nun otoriter,
Cumhuriyeti, 1656). B u ingiliz devlet k u r a m c ı s ı n ı n y a p ı t m d a yine Okyanusya'da bireycil (individualiste), uygar ve disiplini sever olduğunu gösterir. "Robinson
Oceana adı verilen h a y a l î bir a d a d a y ı z . Adada Olphaus Megaletor admda biri ülküsel Crusoe" bir roman tipi olmuş, fırtına sonunda b ö y l e ıssız adalara düşme olayını konu
bir cumhuriyet k u r m u ş t u r . B u n a göre cumhuriyet en i y i devlet rejimidir. Adada m ü l alan romanlara "röbinsonade" d e n m i ş , J . J . Rousseau "doğal h a y a t " ı bundan esinle
k ü n dengesi, hangi smıfm y ö n e t m e n olacağını bildirir; m ü l k ç o ğ u n l u k l a t o p r a k t ı r ; nerek ileri s ü r m ü ş (Emile r o m a n ı , 1762), bu yolda 1813'te i s v i ç r e l i Alman yazarı
toprak daima çoğunluğun elinde k a l m a l ı , azınlığın eline g e ç m e m e l i d i r ; h ü k ü m e t gö Johann Rudolf Wyss, isviçreli Robinson (Der schweizerische Robinson) adlı bir
10. Gabriel de Foigny (1630-1692: La terre australe inconnue: les aventures 14. Jonathan Swift (1667-1745: Gulliver's Travels into Several Distant Re
de Jacques Sadeur = Bilimeyen g ü n e y k a r a s ı : Jacques Sadeur'ün maceraları, mote Nations of the World = Gulliver'm, y e r y ü z ü n d e k i birçok uzak uluslara yap
1676) . S ı r a d a n bir keşiş olan yazar, Orta Avrupa'da kısa bir geziden sonra m a n a s t ı tığı geziler, 1726). B u y a p ı t da, esasında, cüceler ve devlet y u r t l a r ı n ı anlatan bir ço
r ı n a k a p a n m ı ş ve h a y a l î bir d ü n y a gezisinin h i k â y e s i n i ü t o p i k bir b i ç i m d e y a z m ı ş t ı r . cuk r o m a n ı o l m a y ı p , felsefî b ü y ü k ve eşsiz yergidir, acı bir " k a r ş ı t - u t o p i a " (anti-
K i t a b ı n k a h r a m a n ı Jacques Sadeur, Thomas More'a uyarak ü l k ü s e l bir d ü n y a y ı be utopia). R o m a n ı n k a h r a m a n ı Lemuel Gulliver, cerrah, kaptan ve gezgin olarak gördü
timlemeye çalışmış,, m ü l k ü toplumun m a l ı olarak göstermiş, dinin de öğretişiz, pa- ğü yerleri ve i n s a n l a r ı a n l a t ı r : Lilliput'taki cüceler, Brobdingnag'daki devler, L a -
pazsız ve ayinsiz "doğal bir d i n " olmasını istemiştir. puta'daki "soyut a y d ı n l a r " , Balnibarbi'deki " Y ü c e Akademi", Glubbdubdrib'deki
11. D . Vairasse: L'histoire des Sevarambes (= Sevarambe'larm hikâyesi, sihirbazlar, Luggnagg'daki Struldbrug denilen "ölümsüzler", adsız bir adada Yahoo
1677) . ü r e t i m d e o r t a k l a ş a c a l ı k (collectivisme) ilkesi üzerine k u r u l m u ş bir toplumun denilen aptal insanları y ö n e t e n Houyhnhnm adlı a k d l ı atlar, kişioğiunu, d ü n y a k ü l -
176 A. D İ L Â Ç A R KUTADGTJ BİLİG İNCELEMESİ 177
t ü r ü n ü , u y g a r l ı k denen durumu k ö k ü n e kadar yeren k o r k u n ç bir tablodur; önemsiz 20. D r . Samuel Johnson (1709-1784: Rasselas, Prince of Abyssinia = Ras¬
şeylere ölçüsüz değer veren, pireyi deve yapan insanlar (devler) gerçekte çok önemli selas, Ethiopia Prensi, 1759). Ü n l ü İngiliz y a z a r ı n ı n felsefî bir kısa r o m a n ı d ı r . Esas
olan şeyleri, k ü ç ü k gören, ö n e m s e m e y e n insanlar (cüceler) v.b. konu, k u t (saadet) a r a m a k t ı r . E s k i Ethiopia'da (Habeşistan), kral ardası saptanm-
1 5 . Johann Gottfried Schnabel (1692-1752: Die Insel Felsenburg: wunderliche caya kadar, prens ve prensesler uzak bir yerde k a p a t ı l ı r d ı . Prens Rasselas d a k a r d e ş
Fata einiger Seefahrer = Felsenburg - k a y a şehri - a d a s ı : B i r k a ç denizcinin yal ve k ı z k a r d e ş l e r i y l e birlikte bu duruma düşer. K a p a t ı l d ı k l a r ı yer güzel ve verimli bir
gını, 4 cilt, 1731-1743). B i r p a p a z ı n oğlu olan yazar, bir ara berberlik, c e r r a h l ı k yap vadidir. Rasselas bir süre sonra b ı k a r ve k ı z k a r d e ş i Nekayah, nedimesi P e k u a h ve
t ı k t a n , askere de gittikten sonra, gezgin olarak ş u r a y ı b u r a y ı dolaşmış ve bu "robin- şair I m l a c ile birlikte, kutun ne o l d u ğ u n u anlayabilmek için kutlu insan a r a m a ğ a çı
sonade"ı meydana getirmiştir. Albert Julius a d ı n d a biri f ı r t ı n a sonunda d ü ş t ü ğ ü gü karlar. B i r ara kut, us ve anlayışın ö n e m i n i , isteklerin de dizginini ç e k m e y i bilen bir
zel ve verimli bir adada, ülküsel bir ş e h i r - d e v l e t kurar: " K a y a ş e h r i " (Felsenburg). filozofata b u l u n d u ğ u sandır, fakat bu adam y ı k ı m a u ğ r a y ı n c a bu öğretinin iflas etti
B u , "Robinson Crusoe" da da olduğu gibi, u y g a r l ı k t a n bir " s ü r g ü n " değil, bir "sı- ği anlaşılır. Rasselas ve y a n ı n d a k d e r her yerde kuta acı ve tasa karıştığını görürler.
ğ m m a " d ı r . Y a p ı t t a , X V I I . , X V I I I . y ü z y ı l A l m a n y a s ı ' n d a k i durum, adadaki ülküsel, Sonunda Pekuah bir m a n a s t ı r a girmeğe, Nekayah ö ğ r e t m e n , Rasselas da bdgin ve
ü t o p i k durumla k a r ş ı l a ş t ı r d m ı ş ve eleştirdmiştir. kral olmaya, Imlac ise y a ş a m ı n ı gelişi güzel sürmeğe karar verirler. Hepsi y u r t l a r ı n ı
arzularlar ve y e r y ü z ü n d e en i y i yerin orası o l d u ğ u n u kabul ederler.
1 6 . L u d v i g Holberg (1684-1754: Nicolai Klimii iter subterraneum ( = Niels
Klim'in Y e r a l t ı n a İnişi, 1741). D a n i m a r k a l ı b ü y ü k sahne y a z a r ı n ı n Latince y a z d ı ğ ı 21. Louis Sébastien Mercier (1740-1814 : L'an 2440: rêve s'il en fut jamais
bu yergili utopia'sı, M o n t e s q u i e u ' n ü n Fars Mektupları (Lettres persanes, 1721) = 2 4 4 0 Y ı l ı , Eğer Gerçekten Olmuşsa, B i r D ü ş , 1770). B i r hayal ve önceleme (antici
k a l ı b ı n d a , toplumsal alışkıları, yanlış ö ğ r e t i ve i n a n ç l a r ı , dinsel ö n y a r g d a r m ı , si pation), y a n i y ı l l a r sonra olacak, olması beklenen, sanılan, umulan ve dilenen şey
yasal y a ş a m ı , aşk ilişkilerini, k a d ı n l a r ı , ç a p k ı n l a r ı , zenginleri k ı n a m a k t a d ı r . Hikâ lerin hayalini kurma utopia'sıdır. Y a z a r 1770 y ı l ı n d a , 1670 y d sonra Fransa'da gö
yede, Niels K l i m , bir g ü n k u y u y a indiğinde ip kopar, K l i m sonsuz olarak düşer, önce r ü l m e s i istenen güzel şeyleri düşlemiş, ruhundaki istek ve dilekleri cisimleştirerek,
Nazar gezegenine ulaşır, sonra Martinia'ya geçer ve oralarda g ö r d ü k l e r i n i , b a ş ı n d a n b u n l a r ı bir d ü ş olarak a n l a t m ı ş t ı r .
geçenleri anlatır. Y a y ı m l a n ı r y a y ı m l a n m a z b ü y ü k t a r t ı ş m a l a r a yol a ç a n bu ya 22. James B u r g u : Account of Cessares, İngilizce bir "robinsonade" utopia'sı.
p ı t az sonra "Niels K l i m s underjordiske Rejse" başlığıyle D a n c a y a da ç e v r i l m i ş
23. Nicolas E d m e Restif de la Bretonne (1734-1806: La découverte australe
tir. Holberg'm a y n ı nitelikte olan Sganarels Rejse til det philosophiske Land
par un homme volant = U ç a n B i r A d a m ı n G ü n e y d e k i B u l u ş u , 1784). Ü n l ü F r a n s ı z
(Sganarelle'in felsefe yurduna y a p t ı ğ ı yolculuk, 1754) adlı bir y a p ı t ı da v a r d ı r .
r o m a n c ı s ı n ı n "robinsonade" utopia'sı.
Sganarelle, Molière'in y a r a t t ı ğ ı , "halkın s a ğ d u y u s u " n u temsil eden bir tiptir.
24. Johann Jacob Wihielm Heinse (1746-1803: Ardinghello und die glückseeli¬
17. S. Berington: Denkwürdigkeiten Gaudentios von Lucca (= Lucca'h
gen Inseln = Ardinghello y a da K u t l u Adalar, 2 cilt, 1787). A l t başlığına göre,
Gaudentios'un andan, 1753). Almanca bir "robinsonade" d ı r .
X V I . y ü z y d d a n bir İ t a l y a n h i k â y e s i olup Alman e d e b i y a t ı n ı n " F ı r t ı n a ve D ü r t ü "
18. Morelly (öz a d ı ve d o ğ u m , ö l ü m y ı l l a r ı belli d e ğ i l d i r ; X V I I I . y ü z y d : Nauf (Sturm und Drang) çağındaki "estetik ahlâksızlık" ve "güzellik k ü l t ü " n ü n b i ürü
rage des îles flottantes ou la Basiliade du célèbre Pilpai = Yüzer Adalardaki n ü d ü r . Mektuplar şeklinde y a z ı l m ı ş t ı r . Özgürlüğü, güzelliği ve gücü seven Ardin
Deniz Faciası y a d a Ü n l ü Pilpay'm [ = ü n l ü H i n t l i brahmin bilgini, "Kelile ve D i m - ghello admda bir İ t a l y a n genci Floransa'da, Garda'da, Cenova'da, Roma'da ve Vene
ne"deki Beydeba ] Ş a h n a m e s i , 1753). X V I I I . y ü z y ı l ı n bu F r a n s ı z filozofu ve "Babeuf'- dik'te aşkı y a ş a r , Atina'daki Pantheon'da y a p ı l a n bir görüşmede Sokrat öncesi doğa
çülük'ün (babouvisme) öncüsü, bu utopia " r o b i n s o n a d e " ı n d a , toplumun kuruluş felsefesi ve kozmik Eros ululanır, " B ü t ü n ' e b a t ı p g ö m ü l m e k " istenir. Sonunda, Pa¬
ilkelerine ve "doğa y a s a s ı " n a değinmiş, "eşitlerin bddirisi" (Manifeste des E g a u x ) ros ve Naksos a d a l a r ı n d a Özgürlük-Güç-Güzellik ü ç l ü s ü n ü n temeli üzerinde ü t o p i k
niteliğinde olan fikirleri s a v u n m u ş t u r . A y n ı y a z a r ı n Code de la nature ou la véri bir cumhuriyet k u r u l m a s ı k a r a r l a ş t ı r ı l ı r . Nietzsche öncülerinden bir y a p ı t t ı r .
table esprit de ses lois (Doğa kodu y a da d o ğ a y a s a s ı n ı n gerçek r u h u , 1755) a d h bir
25. Friedrich Leopold von Stolberg-Stolberg (1750-1819: Die Insel = Ada,
y a p ı t ı da v a r d ı r .
1788). Goethe ve Herder'm a r k a d a ş ı olan bu Alman şairi ve d i p l o m a t ı da " F ı r t ı n a
19. Stanislas Leszczynski (Polca: StanisZaw Leszcynski, 1677-1766: Entre ve D ü r t ü " (Sturm und Drang) çağının bir a d a m ı , Rousseau'nun özgürlük ilkesinin
tiens d'un Européen avec un insulaire du royaume de Dumocala — B i r A v r u p a h ' n ı n ve çağın hastalığı olan "ruh erksizliği"nin bir y o l d a ş ı o l m u ş t u r . K o ş u k ve d ü z y a z ı
Dumocala A d a s ı K ı r a l l ı ğ ı Y u r t t a ş ı İle G ö r ü ş m e s i , 1756). Polonya k r a l ı n ı n F r a n s ı z k a t ı ş ı m ı olan Ada, b u etkinin a l t ı n d a y a z d m ı ş romntik bir "robinsonade" d ı r .
ca olarak y a z d ı ğ ı bir u t o p i a ' d ı r , b u t ü r ü n bir k r a l t a r a f ı n d a n yazdan biricik örneği. 26. Jean-Baptiste Say (1767—1832: Olbie ou Essai sur les moyens de réformer
A y d ı n krallık devlet şekli s a v u n u l m u ş t u r . les moeurs d'une nation = Olbie y a d a iiix uiusuu T ö r e s i n i Düzeltine Çareiori C^eii-
178 A. DÏLÂÇAR K U T A D G Ü B İ L Î G İNCELEMESİ 179
ne B i r Deneme, 1800). A d a m Smith tarafçısı olan h u yazar, f a y d a c ı (utditaire) ü- i n a n d ı r . B u y e r a l t ı d ü n y a s ı n ı bulan bir New York'ludur. O, Amerikan demokrasisiy
keleri ortaya koymakta, makine ve sermaye etmenlerinin düzene k o n m a s ı n ı istemek le ö v ü n ü r , fakat V r i l y a dilinde buna Koom-Bosh ( = Bilgisizler h ü k ü m e t i ) denmekte
tedir. dir. Y e r a l t ı d ü n y a s ı güneşi d ü n y a d a n daha ilerdedir. Orada roman, şiir, m ü z i k gibi
* şeyler yoktur; ne canilere r a s t l a n ı r ne de kahramanlara. Y a ş a m , k ö t ü l ü k l e r d e n arın
Fransız Devrimi sırasında Paris'te arka arkaya " İ n s a n ve Y u r t t a ş H a k l a r ı B ü - mıştır, harp yoktur, para p e ş i n d e n k o ş u l m a z , fakirliğin ne olduğu bilinmez. Orada
dirisi" (Déclaration des droits de l'homme et du citoyen, 1789) ile " İ n s a n ve Y u r t herkes ve her ş e y eski Y u n a n felsefesinin "ataraksia"sı (ruhun t ü m rahatlığı)) için
dedir.
t a ş BUdirisi" (Déclaration de l'homme et du citoyen, 1793 ve 1795) y a y ı m l a n m ı ş ,
1898'de de "İnsan H a k l a r ı B i r l i ğ i " (Ligue des droits de l'homme) k u r u l m u ş , X I X . 30. Samuel Butler (1835-1902: Erewhon = H i ç B i r Y e r , 1872, ve Erewhon
y ü z y ı l o r t a l a r ı n a d o ğ r u doğal bilimlerde ilerlemeler olmuş, toplumsal gelişmeler gö Revisited = Erewhon'u Yeniden Ziyaret, 1901). Erewhon, İngilizcede "hiç bir yer"
r ü l m ü ş , t e k n i k l e ş m e gelişmiş, buna göre y a ş a m ı d a k ö l d ü olarak yeniden düzenle demek olan nowhere'm çevriği'dir (tersine yazış, F r . palindrome). T a n ı n m ı ş İngiliz
mek ve toplumsal güçlükleri yenmek gerekmiştir. r o m a n c ı s ı n ı n İngiliz topluluk y a ş a m ı n ı , gelenek ve göreneklerini yeren b u utopia'-
1863'te Amerika B i r l e ş i k Devletleri B a ş k a n ı Abraham Lincoln, modern demok Iarda, h i k â y e n i n k a h r a m a n ı George Higgs iş bulmak için Y e n i Zelandaya gider, ora
rasinin temeli olan " h a l k ı n h ü k ü m e t i , h a l k ı n eliyle ve halk y a r a r ı n a " ilkesini or da Chowbock a d ı n d a bir yerli onu devler ülkesi olan Erewhon'a g ö t ü r ü r . Orada baş
taya koymuştur. lıca çaba sağlık durumunu b o z m a m a k t ı r . Nezle olan ağır cezaya ç a r p t ı r ı l ı r k e n , ah
*
l â k k u r a l l a r ı n ı çiğnemek doğal bir h a s t a l ı k s a y d ı r ve ceza görmez. Verem olan ö m ü r
27. Etienne Cabet (1788-1856: Le voyage en Icarie = İkaria'da gezi, 1845). boyunca hapsedilir, y ı l d a 20000 sterlin kazanan kişi ü s t - a d a m saydarak vergi ödemez.
Sanayide işbirliği (coopération) t a r a f t a r ı olan İngiliz Robert Owèn'in yolunu tu Orada "Mantıksızlık Koleji", " T u t m a z l ı k l a r Okulu", " K a ç a m a k Okulu" gibi kuru
tan b u toplumcul filozof, b u y a p ı t m d a Lord Carisdall a d ı n d a bir İngiliz'i sözde Y u l u ş l a r v a r d ı r . B u n l a r a göre m a n t ı k l ı ve t u t a r l ı d a v r a n ı ş l a r insanı hayvanlaştıran
nanistan'daki İ k a r i a bölgesinde gezdirir. Orada, b u tezini t a n ı t l a m a k için, sözde E f l a alçaklıklardır. Sonunda Higgs sevdiği bir kızla birlikte balonla İ n g i l t e r e ' y e k a ç a r .
tun, İsa, Rousseau, Montesquieu, Robespierre, N a p o l é o n ile lordu g ö r ü ş t ü r ü r , bunlar R o m a n ı n d e v a m ı olan 1901'deki y a p ı t t a , Higgs 20 y ı l sonra yine b u y u r d a gelir ve
da toplumsal ilerleme fikirleri bulur: Toplum, her ş e y i n sahibidir; kişi, d o ğ a d a n y a b ü y ü k değişiklikler görür. E s k i k ı l a v u z u Chowbock, adını d e ğ i n t i r e r e k Piskopos
bancılaşmıştır; b ö y l e olunca kişi kişiden de y a b a n c d a ş ı r . K a h a b u k a o l m u ş t u r . Yerliler Higgs'i, 20 y d önce balonla kaçtığı için, güneş tanrısı
28. 1863-1897 arası, Jules Verne'in (1828-1905) ü t o p i k fikirler de kapsayan sanıp onun a d ı n a bir ana kilise y a p m ı ş , "güneş oğulculuğu" (Sunchildrenism) adında
"geleceklik r o m a n l a r ı " (Alm. Zukunftromane) y ı l l a r ı d ı r : Balonda beş hafta (Cinq y e n i bir din k u r m u ş l a r d ı r . K d i s e b a b a l a r ı dinsel h o k k a b a z l ı k l a r l a u ğ r a ş m a k t a d ı r .
semaines en ballon, 1863), Yerin Merkezine Yolculuk (Voyage au centre de l a ter Higgs, kendini y a n h ş a n l a d ı k l a r ı n ı görür, fakat onları k a n d ı r a m a z . Sonunda yerliler
re, 1864), Yerden Aya (De la terre à l a lune, 1865), Kaptan Hatteràs'nm Macera onu gizlice yurttan u z a k l a ş t ı r ı r l a r .
ları (Les aventures du capitaine Hatteras, 1866), Kaplan Granfm Çocukları (Les 31. E d w a r d Bellamy (1850-1898: Looking Backward: 2000 - 1887 = Ge
enfants du capitaine G-rant, 1867-1868), Denizlerin Altında 20000 Fersah (Vingt riye B a k ı ş : 2000 - 1888; ve Equality = Eşitlik, 1897). Amerika d ü n y a düzen
mille lieux sous les mers, 1870), Ay etrafında (Autour de l a lune, 1870), Buz Çölü leyicisi ve iktisat devrimcisi Bellamy'nin bir utopia'sıdır. H i k â y e y e göre, Julian West
(Le désert de glace, 1870), Yüzen Bir Şehir (Une ville flottante, 1871), Seksen a d ı n d a bir adam Boston'da bir gece u y k u ilâcı alır, 113 y d , 3 ay ve 11 g ü n u y u y a ka
Günde Dünya Turu ( L e tour d u monde en quatre-vingts jours, 1873), Esrarlı Ada lır. 2000 y ı l ı n d a h â l â 30 y a ş ı n d a bir genç gibi yataktan kalkar, k a r ş ı s ı n d a D r . Leete'i
(L'île mystérieuse, 1874), Michel Strogoff, 1876; İki Yıllık Tatil (Deux ans de ve eski nişanlısının adını t a ş ı y a n genç E d i t h ' i görür. Boston değişmiştir, X I X . y ü z -
vacances, 1888), César Cascabel, 1890; Aynalar Sfenksi ( L e sphinx des glaces, 1897). y d k a n l ı işçi k a v g a l a r ı b i t m i ş , kansız bir devrim o l m u ş , insanlar k u t ve gönenç için
29. E d w a r d George B u l w e r - L y t t o n (1803-1873: The Comming Race = Ge de y a ş a m a k t a d ı r . P a r a d e n ü e n ş e y yoktur; herkesin d e v l e t ç e verilen bir geliri v a r d ı r
lecek I r k , 1871). Ü n l ü İngiliz r o m a n c ı n ı n bir utopia'sıdır. Gizemli bir y e r a l t ı d ü n y a ve o para ile idare etmek z o r u n d a d ı r . M a ğ a z a l a r d a y a l n ı z birer tane ö r n e k e ş y a var;
s ı n d a V r i l y a y a da A n a denilen h a y a l î bir ı r k y a ş a m a k t a d ı r . Bunlar b ü t ü n güçlerin isteyen b u örneklere bakar, birini seçer, siparişini verir, kendisi daha eve varmadan
k a y n a ğ ı olan "vril" g ü c ü n ü ve t ü k e n m e z sonsuz ışığı b u l m u ş l a r d ı r ; uçabilirler de. mal teslim edilir. Herkes 21 y a ş m a kadar öğretim g ö r ü r ; gereksiz şeyler programdan
Bunlarda işçi sınıfı yoktur; makine, b u n l a r ı n yerini almıştır. T a m bir "toplumsal k a l d ı r d m ı ş t ı r . 21 y a ş m a erişenler 3 y d devlet hizmetinde bulunur; 3 y d sonra s ı n a v l a
eşitlik" ve adalet v a r d ı r ; zekâ, gücün yerini almıştır. K a d ı n l a r , i ç l e r i n d e bulunan devlet meslek o k u l l a r ı n a alınır. Smavda kazanamayanlar i ş alanına atılır, kendilerine
"vriı"den d o l a y ı , erkeklerden ü s t ü n d ü r ; a ş k t a k a d ı n l a r ö n d e r l i k ederler; erkekler uygun bir iş buluncaya kadar yer değiştirebilirler. Doktor da d u v a r c ı d a a y n ı ücreti
y a l n ı z teknikte ö n d e r d i r l e r . Felsefe ve dm g ö r ü ş i e r i n d e . i i k i r birliği var, tek l a ı ı r ı ' y a alır. Cinayet, bir akıi h a s t a l ı ğ ı sayiiir; canüer hastanlere y a t m i ı r ; para denilen şey
180 A. DILAĞA!! KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ 181
ortadan k a l k t ı ğ ı n d a n beri cinayet azalmıştır; hırsızlık da a r t ı k gereksiz o l m u ş t u r , olduğu şeylere i n a n m a m ı ş ; adam ikinci kez y o l c u l u ğ a çıkmış ve a r t ı k d ö n m e m i ş .
ç ü n k ü herkes her şeyi edinebilir. H ü k ü m e t i n b a ş ı n d a bir B a ş k a n v a r d ı r , bunu Congress Yabansı Bir Ziyarefte bir melek y e r y ü z ü n e inip dolaşır ve gördüklerini yorumla
denetler; öğretim ve hekimlik, B a ş k a n ı n seçtiği bir kurulca denetlenir. K a d ı n hakla yarak a n l a t ı r . Dr. Moreau'nun Adasında, "yaradan" olarak t a n r d a ş m a k isteyen
rını, k a d ı n l a r ı n seçtiği bir k a d ı n b a ş k a n savunur. Y u r t t a h o ş n u t s u z l u k ve sızdtı yok bu doktor ve y a r d ı m c ı s ı Montgomery'yi g ö r ü r ü z . Prendick a d ı n d a bir adam Pasifik-
tur. Her evde telefonla m ü z i k dinlenilir; halk k i t a p l ı k l a r ı da v a r d ı r ; bunlar k ü l t ü r ü teki b u adaya gider, orada bu i k i a d a m ı n h a y v a n l a r ı i n s a n l a ş t ı r m a k , aşı ve ameliyat
yaymakta, sanat y a p ı t l a r ı a n l a y ı ş l a b e ğ e n i l m e k t e d i r . Julian West, yurdun 113 y d larla onları d ü ş ü n d ü r m e k ve k o n u ş t u r m a k istediklerini görür. V a r l ı k l a r ı n y a p ı s ı bu
önceki tarihini bildiği için profesörlüğe a t a n ı r , eski nişanlısının torununun torunu kadar esnek olmadığı için bu deneyler başarısız kalır, ameliyata giren v a r l ı k l a r y a r ı
olan E d i t h Leete'le evlenir. insan-hayvan y a da y a r ı h a y v a n - i n s a ı ı olurlar. Sonunda güçlü bir y ı r t ı c ı hayvan dok
toru ve y a r d ı m c ı s ı n ı p a r ç a l a r , hayvan-insanlar baş k a l d ı r ı r , evi de y a n d ı k t a n sonra
32. Bertha von Suttner (1843-1914: Das Maschinenzeitalter = Makine Çağı,
Prendick k ü ç ü k bir k a y ı k l a adadan k a ç a r . Dünyaların HarbVnde Mars gezegenin
1899). Die Waffen nieder (Silâhlar Aşağı, 2 cilt, 1889) adh r o m a n ı y l e 1905 Nobel
den insanlar Yer'imize akın ederler. B u n l a r ı n gelişmiş çarpışma makineleri ve öldü
Barış Ö d ü l ü n ü kazanan, 1891'de de "Avusturya B a r ı ş s e v e r l e r K u r u m u " n u kuran
r ü c ü ısı ışınları v a r d ı r . Yer'deki askerler jurılır, fakat bir süre sonra, Yer'deki mikrop
A v u s t u r y a l ı bir k a d ı n , Makine ÇagVnda toplum s o r u n l a r m ı b a r ı ş ç ı a ç ı s ı n d a n ele
lara k a r ş ı korunamayan Mars askerleri yok olur. B i r denemeler k i t a b ı olan Gelecekliği
almış ve bu yolda bir utopia ileri s ü r m ü ş t ü r .
Önceleme, y a p ı c ı toplumbilim yolunda ilerisi için b i r t a k ı m oranlamalar, aşılama
33. Theodor Hertzke (1845-1924: Freiland, ein soziales Zukunftsbild = Öz lar ve istekler ortaya k o y m u ş t u r . Modern bir Utopia'da, "üstünlük, elde bulunan
gür Y u r t , B i r Toplumsal Geleceldik Tablosu, 1890; Eine Reise nach Freiland = ü s t ü n alet ve makinelerle elde edilir" s a v ı ele alınmış ve s a v u n u l m u ş t u r . B u Utopia,
Özgür Y u r d a B i r Yolculuk, 1893; Entrückt in die Zukunft = Geleceğin İçine U z a bizim güneşin değil, A k y d d ı z ' ı n (Sirius) ötesinde bulunan bir güneşin e t r a f ı n d a d ö
nış, 1895). Y a h u d i asıllı A v u s t u r y a l ı bu i k t i s a t ç ı ve gazeteci, başlıca para ve toprak nen bir gezegende b u l u n m a k t a d ı r . Orada h i ç bir şey b o ş u n a harcanmaz, her şey ma
reformu ile uğraşmış, toprak t ü m ü n ü n d e v l e t l e ş t i r i l m e s i n i , kişisel m ü l k ü n k a l d ı r d - k i n e l e ş m i ş t i r , elektrikle işler; kişisel m ü l k k a l k m a m ı ş t ı r ama k â r l a satış y a p ı l m a z ;
masını ve çiftçilerin ü r e t i m k u r u l u ş l a r ı n a dağılmasını i s t e m i ş t i r . Y a p ı t l a r ı n d a n Öz ü r e t i c i , e m e k ç i , t ü k e t i c i işbirliği yaparlar, u ş a k h k k a l k m ı ş t ı r , namuslu y a ş a n ı r , tem
gür ülkeye bir yolculuk, Orta Afrika'da bir toplumu ele almıştır. bellik yok; ölçüsüz yemek yenmemesi için, i ş t a h açıcı içkiler yok; aşkta, dalıp kalma
yok, k a d ı n l a r namuslu kalır, ç a b u k evlenir ve çocuk doğurur. Y ö n e t i m i "samurai"
34. William Morris (1834-1896: News from Nowhere = Hiç Bir Yerden H a
denen görevliler denetir, bunlar Eflatun'un "bekçi"lerine benzer. D i n , "insanlık
ber, 1891 ve A Dream of John Bull = John Bull'ın bir d ü ş ü , 1888). Ü n l ü İngiliz
kültü"dür, herkes y ı l d a bir hafta y a p a y a l n ı z yabana çekilip d o ğ a d a v a h ş i gibi ya
şairi bu otopik y a p ı t l a r ı y l e İ n g i l t e r e ' y i toplumsal bir "commonwealth" olarak gör
şar. Eski Dünyalar Yerine Yeniler'de şu düşünceler ortaya k o n m u ş t u r : Devlet sa
mek istemiştir. Y a z a r , bizi Ortaçağ A v r u p a s ı ' n d a k i y a l ı n , uyumlu, sevgi ve güzellikle
n a y i i denetim altına almalı, toplumsal adaleti devrimle değil, y a v a ş y a v a ş gerçek
dolu y a ş a m a ve ü l k ü c ü l ü ğ e çağırmaktadır.
l e ş t i r m e l i ; devlet halkçı olmalı, halka hizmet edecek her şeyi y ö n e t i m i a l t ı n a a l m a l ı ;
35. Herbert George Wells (1866-1946): The Time Machine = Z a m a n Makine b ü y ü k zenginlik ve gelirlere y ü k s e k vergi k o n m a l ı ; ü c r e t i n en aşağı derecesi saptan
si, 1895; The Wonderful Visit = Y a b a n s ı B i r Ziyaret, 1895; The Island of Doc mak; çocuk bakımını, eğitim-öğretimini devlet üzerine a l m a l ı ; meslek o k u l l a r ı a ç d m a -
tor Moreau = Doktor Moreau'nun adası, 1896; The War of the Worlds = Dün h ; hamile k a d ı n l a r , y a ş l d a r ve hastalar k o r u n m a l ı ; aileyi ve kişisel m ü l k ü ortadan
y a l a r ı n Harbi, 1898; When the Sleeper Awakes = Uyuyan Uyanınca, 1899; An k a l d ı r m a m a k ; yukarda açıklanan y ö n t e m l e , t ü r l ü y u r t t a ş l a r ı n gönenç derecelerini
ticipations — Gelecekliği Ö'nceleme, 1901; The First Men in the Moon = Ay birbirine y a k l a ş t ı r m a l ı .
daki ilk insanlar, 1901; Mankind in the Making = Oluşan İnsanlık, 1903; The
36. Paolo Mantegazza (1831-1910: Vanno 3000: sogno — Y ı l 3000: B i r D ü ş ,
Food of the Gods = Tanrdarın Besini, 1904; A Modern Utopie = Modern B i r
1897). i t a l y a n fizyoloji,patoloji, antropoloji ve sağlık bilimi profesörlerinden Mante-
Utopia, 1905; In the Days of the Comet — K u y r u k l u y d d i z m G ü n l e r i n d e , 1906;
gazza'nm bu y a p ı t ı bir "geleceklik r o m a n ı " d ı r (Zukunftsroman). D a h a önce "Sinir
New Worlds for Old = Eski Dünyalar Yerine Yeniler 1908; Men Like Gods
lilik y ü z y d ı " ( I I secolo neurotico, 1887) ve " İ k i y ü z l ü l ü k y ü z y d ı " (II secolo tartufo,
= T a n r ı l a r a Benzeyen İ n s a n l a r , 1923. Toplumbilimci, dirilbilimci, "bilim r o m a n c ı
1888) gibi konular üzerinde de d u r m u ş olan yazar, M. S. 3000 y ı l ı n ı erek alarak, d ü ş
sı" (science fiction), u t o p i a ' c ı olarak beliren bu ü n l ü İngiliz r o m a n c ı n ı n ilk önemli
görme b i ç i m i n d e y a z d m ı ş bu geleceklik u t o p i a ' s m ı , u z m a n ı b u l u n d u ğ u bilimler üze
y a p ı t ı olan Zaman MaZcirtesi'nde, z a m a n ı d ö r d ü n c ü boyut s a y m ı ş , "zaman yolcu
rinde k u r m u ş t u r .
su" nu (Time Traveller) "zaman makinesi"ne bindirerek M. S. 802701 y d m a v a r d ı r
mış; Weena adlı bir k ı z ı n k d a v u z l u ğ u ile, Morlock denilen t a n s ı k s ı bir insan ı r k ı n ı n 37. Theodor Herzl (1860-1904: Altneuland = Eski yeni yurt, 1902). Siyo-
yaşadığı yurdu gezmiş, sonra gerisin geri bizim d ü n y a y a d ö n m ü ş , halk onun g ö r m ü ş nizmin kurucusu olan Yahudi aslından A v u s t u r y a l ı yazar, bu y a p ı t ı n d a , ti-
182 A. D İ L Â Ç A R K Ü T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 183
iistinde iler'de kurulacağına inandığı ve bunun için çalıştığı Y a h u d i devletinin tab ci k a d ı n l a r alınmıştır. C u m h u r b a ş k a n ı , önceki L u b i n ve Burge'm t o r u n l a r m d a n d ı r ,
losunu bir utopia halinde çizmiştir. Roman y a z ı l d ı ğ ı n d a Filistinde bir "Siyonist ko Barnabas'larm bir torunu da cumhuriyetin " y a ş a m a süresi işleri" dairesinin başsay-
lonisi" k u r u l m u ş bulunuyordu. m a n l ı ğ m d a b u l u n m a k t a d ı r . Ü ç perdelik I V . b ö l ü m d e , y ı l M. S. 3000, İngiltere y ö n e -
* ticderinin k o r k t u ğ u gibi, uzun y a ş a n d ı , genç y e n i ı r k ayaklanarak "eski"leri adadan
D ü n y a 1914-1918 yıllarında Birinci D ü n y a Harbini g ö r m ü ş , 1917'de R u s Dev k o v m u ş t u r . İ n g ü t e r e a r t ı k Mesopotamya'da, B a ğ d a t b a ş k e n t olmak üzere, bir Com-
rimi k o p m u ş , harbin sonuna doğru, 1918 y d ı b a ş ı n d a Amerika C u m h u r b a ş k a n ı monwealth'tir. "Turania" i m p a r a t o r l u ğ u da en y a k ı n komşularıdır. B a ğ d a t t a n y a ş l ı
Woodrow Wilson, ünlü "14 nokta"smı ilân etmiş (gizli diplomasi olmayacak, silâh
bir bay, d a m a d ı b a ş b a k a n Mr. Badger Bluebin, kızı ve torunu ile İ r l a n d a ' y ı ve uzun
lanma kısılacak, denizler daima özgür olacak, sömürgecilik son bulacak v.b.), 1919'da
yaşamhlarm kâhinini görmeğe gelmiştir. Beraberlerinde, "Turania" imparatoru,
Versailles Barış Antlaşmasıyle "Uluslar K u r u m u " (Société des Nations) k u r u l m u ş ;
ünlü asker ve "kader a d a m ı " Cain Adamson Charles Napoleon da v a r d ı r . S a v a ş ç d
1923'te de, Y u n a n l ı bir kadının torunu olan, b a b a s ı F l a m a n , anası Japonlu, kendisi
de Amerika Birleşik Devletleri y u r t t a ş ı bulunan R i c h a r d Koudenhove-Kalergi, "Pa¬ tutumu işi bozar, ona telsizle işten el ç e k t i r i r l e r . İ r l a n d a ' d a Falstaff adma bir
neuropa" a d ı altında b ü t ü n Avrupa halk ve devletlerinin birleşmesini t a s a r l a m ı ş t ı r . "Korkaklık A n ı t ı " dikilmiştir, bir de k a d ı n kâhin vardır. Konukların "İngiliz
* uygarlığının sonu ne olacak, hangi parti kazanacak ?" sorusunu, k â h i n kadın
38. George Bernard Shaw (1856-1950: Back to Metuselah = Metuşelah'a " H a y d i , defolun, budalalar." şeklinde c e v a p l a n d ı r ı r . A n l a ş a m a z l a r , kâhinin sert
Doğru Gerisin Geri, 1921; Metuşelah, " E s k i Ahit"e göre, en uzun ö m ü r l ü kişi olup bir bakışı y a ş l ı b a y ı ö l d ü r ü r . V . b ö l ü m d e y d M . S. 31920. Bilinen insan ırkı
187 y a ş ı n d a baba olmuş, 969 y ı l yaşamıştır). Ü n l ü İngiliz oyun y a z a r ı n ı n geçmişi ve yok olmuştur. Çocuklar 17 y a ş ı n d a olarak, yumurtadan d o ğ a r ve sonsuz
geleceği içine alan 5 bölümlü b ü y ü k bir utopia oyunudur. A y r ı c a 100 s a y f a l ı k bir yaşarlar. Bunlar d ö r t y ı l ivedili gelişim ve e ğ i t i m g ö r d ü k t e n sonra, oynar, dans
iııceleme-açıklaması da bulunan bu oyunun b ö l ü m l e r i ş u n l a r d ı r : 1. " B a ş l a n g ı ç t a , eder; doğurduktan sonra "eski ı r k ' a döner ve yemek i ç m e k t e n d o y m u ş olarak,
M. Ö. 4004 (Aden bahçesinde)"; 2. " G ü n ü m ü z d e : Barnabas k a r d e ş l e r i n İncili"; "cisimsiz a r ı d ü ş ü n c e " y e çevrilirler. Oyunun sonunda genç bir Pygmalion, bir
3. "Olan oluyor, M. S. 2170"; 4. "Yaşlı bir b a y ı n faciası, M. S. 3000"; 5. "Düşüncenin k a d ı n bir de erkek heykelini birleştirir, bir k i m y a c ı d a bunlara can ve y a ş a m
erişebileceği kadar uzak, M. S. 31920". Oyunun "Metabiyolojik Beş B a p l ı bir T e v r a t " bağışlar. Â d e m ve H a v v a ' n ı n anneleri L i l i t h sahnede görülür ve b u sistemin
şeklinde bir alt-başlık taşımaktadır. (A Metabiological Pentateuch). Oyunun özeği sürüp gideceğini söyler.
"yaratıcı evrim" (créative evolution)dir. B u n a göre, i n s a n ı n y a ş a m ı kısadır, t a m 39. K a r e l Capek (1887-1945: R. U. R. 1921; Krakit, 1924; R . U . R . , "Ros-
erişkin olduğu zaman ölür; bu y a ş a m ı u z a t m a l ı d ı r ; insan b u duyguyu gerekser ve sum's Universal Robots"m, y a n i Rossum'un Evrensel R o b o t l a r ı ' n m kısaltmasıdır;
üzerinde direnirse, i ç d ü r t ü y a ş a m ı uzatabilir. İ k i perdeli I . b ö l ü m d e , Â d e m , H a v v a Rossum, kişi adıdır, Tozum, Çekçede "akıl", robota da a y n ı d ü d e "çalışma" anlamı-
ve Ş e y t a n ile birlikte cennetteyiz. Genç bir geyik yavrusunun cesedi, H a v v a ' d a ö l ü m n a d ı r ; " K r a k i t " de bir madde adıdır). Bunlardan birincisi ü ç perdelik bir oyundur.
korkusunu doğurur, Â d e m de usandırıcı t e k - d ü z e n l i k t e n bıkmış, fakat y e n i l e ş m e Avrupa'dan ç o k uzakta bulunan bir adada R o s s u m bir formül bulur, bununla seri
k o ş u l u j l e y a ş a m a k ister. Ş e y t a n , d o ğ u r m a n ı n ne o l d u ğ u n u , kendisinin ve  d e m ' i n halinde makine adam (robot) yapar. Bunlar t a m makineleşmiştir, d u y g u l a r ı yoktur.
de Lilith adlı bir k a d ı n d a n doğmuş b u l u n d u ğ u n u bildirmekle sorunu çözümler. B u Ü r e t i m boldur; Rossum bir t a n r ı olmak isteğindedir, oğlu da m ü h e n d i s t i r . Robot
b ö l ü m ü n ikinci perdesinde, birkaç y ü z y ı l sonra, d ü n y a n ı n i l k kıyıcısı K a i n , ana ba fabrikasının genel m ü d ü r ü H a r r y Domin, işletme m ü d ü r ü de Alquist a d ı n d a biridir.
basını görmeğe gelir, Habil'i öldürdükten bu y a n a bir kahraman asker o l m u ş t u r ; Rossum'un kızı ve "İnsanlık B i r l i ğ i " ü y e s i Helena Glory bu a d a y ı gezip denetlemeye
çobanlık y a ş a m ı y l e alay eder. H a v v a , insanın k ı y ı c ı l ı k t a n daha ü s t ü n şeylere özen gelir. R o b o t l a r ı görür, b u n l a r ı makine gibi y a ş a m a k köleliğinden kurtarmak ister.
mesini ister. I I . bölümde, bizim y a ş a m a k t a o l d u ğ u m u z ç a ğ d a y ı z , I . D ü n y a Harbin H a r r y Domin işin t e k n i ğ i n i anlatır ve r o b o t l a r ı n gerçek insan olmadığını, duygunun
den hemen sonra, 1919. K a i n yengi k a z a n m ı ş t ı r , mdyonlarca insan ö l m ü ş t ü r . Con ne o l d u ğ u n u bilmediklerini söyler. Domin, b ü t ü n d ü n y a y ı r o b o t l a ş m a yoluyle aris
rad ve F r a n k l y n Barnabas adında biyolog ve teolog k a r d e ş l e r , y a ş a m ı çok kısalmış tokrat yapmak, Helena ile de evlenmek niyetindedir. B i r süre sonra Helena, fizyolog
buluyorlar; toplum sıkıntısı ve tedirginliği b u n d a n d ı r ; h i ç olmazsa 300 y d y a ş a m a l ı . k i m y a c ı D r . Gall'ı k a n d ı r ı r ve r o b o t l a r ı n y a p ı m ı n d a onlara bir az duygu ve ruh k a
L u b i n ve B ü r g e adında i k i başbakan bu k a r d e ş l e r i görmeğe gelirler; y a ş a m ı uzatmak rıştırılır, y a p ı m f o r m ü l ü de y a k ı l ı r . Robotlar b a ş k a l d ı r ı r , her şeyi y ı k a r , herkesi öl
için bir ilâcın bulunduğunu s a n m a k t a d ı r l a r ; bunu politikada seçimlere gidildiği za d ü r ü r , y a l n ı z Alquist kurtulur. Sonunda, duygu ve r u h k a z a n m ı ş olan robot Primus
man k i m i insanların uzun yaşamasını uygun bulmuyorlar; ne var k i ortada daha bir ile robot k a d ı n l a r d a n Helena sevişip y e r y ü z ü n d e yeni  d e m ve H a v v a olurlar.
buluş yoktur. I I I . bölümde, y d 2170, İngiltere a r t ı k bir cumhuriyettir. Barnabas kar - K r a k i t maddesi, K r a k a t a y a n a r d a ğ ı n d a n a l ı n m a bir maden olup en güçlü p a t l a y ı c ı
deşlerden birinin d a m a d ı , Haslanı, 283 y d y a ş a m ı ş şimdi bir başpiskopos, eski k a maddedir. Mucidi Prokop a d ı n d a biridir. Romanda, Almanlar b u maddeyi ele geçir
dın hizmetçileri de 274 y d yaşamış, İçişleri B a k a n ı Mrs. Luterstring o l m u ş t u r . B r i mek için Praha'ya ajan gönderirler. Prokop vermez, Almanlar da onu esir ederler.
tanya A d a l a r ı Cumhuriyetini Çinliler y ö n e t m e k t e , y a z m a n l ı k l a r a da Afrika'daki zen- F a k a t Prokop metresi olan k a d ı n l a k a ç a r . Daimon a d ı n d a bir ajan onu yine ele geçi-
184 A. DİLÂÇAR KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ 185
rip bir anarşist merkezine g ö t ü r ü r . Daimon'da o gizli elektrik dalgası ile 3000 km.ye verimli işçilere "Alpha A r t ı F i k i r A d a m ı " , en verimsiz olanına da "Epsilon E k s i
saçdabilen krakitten bir p a r ç a vardn. K a v g a çıkar, Daimon k a ç a r , Prokopu ve onun Moron" denir. D ü n y a Denetçisi, Mustapha Mond a d ı n d a biridir. Toplumun belgisi
metresini birlikte g ö t ü r ü r , k r a k i t i p a t l a t ı r ve eski a n a r ş i s t a r k a d a ş l a r ı n ı yok eder. "Birliktelik, Özdeşlik, Dengelilik" olarak kabul edilmiştir. Y u r t t a ş l a r a r a s ı n d a Ber
Prokopa d ü n y a y ı bu ş e k d d e ele g e ç i r m e y i önerir, Prokop kabul etmez ve k a ç a r . So nard Marx ile sevgilisi Lenina Crowne göze çarpar. B u t o p l u l u ğ u n Amerika'daki New
nunda Prokop bir ihtiyarla karşdaşır. İ h t i y a r ona şöyle der: "Çok b ü y ü k şeylere Mexico eyaletinde "Vahşiler K a m p ı " denen bir deneme merkezi b u l u n m a k t a d ı r . B u
özenmişsin, insanlara faydah olan k ü ç ü k şeyler yap." B u söz ona T a n r ı l ı m sesi gibi rada eski y a ş a m d a n kalma kişiler m ü z e y e k o n m u ş t u r . Beyaz tenli v a h ş i l e r d e n John,
gelir ve onu doğru yola d ö n d ü r ü r . - Ğapek'in bu yolda y a z d m ı ş Makropulos Şeyi bu müzelik kişilerden biridir. Bernard ile Lenina bir roketle buraya gelirler, John on
(Vëc Makropulos, 1922) ve Yaradan Âdem ( A d a m Stroritel, 1927) adlı o y u n l a r ı lara "anne" ile "baba"smdan söz e t t i ğ i n d e , şaşarlar, ç ü n k ü kendileri yumurtadan
(Versuch einer Lebensbeschreibung des Magister L u d i Josef Knecht samt Knechtes devrimden sonra Okyanusya'da Oceania a d ı n d a totaliter bir topluluk-devlet kurul
hinterlassenen Schriften). Y a z a r , 1933-1945 y ı l l a r ı n ı Hitler A l m a n y a s ı ' n d a n k a ç a r a k m u ş t u r . D ü ş m a n ı olan eski Eurasia (Avrasya) devleti ile s a v a ş m a k t a d ı r . Devlet dili
İsviçre'de geçirmiş, bu k i t a b ı y a z m ı ş ve i s v i ç r e ' d e y a y ı m l a m ı ş t ı r : Politikaya k a r ş ı "Newspeak" ( = yeni k o n u ş m a , yeni dil) denen dildir. Orada b ü y ü k bir yalan ege
ruh direnişi. Y a p ı t t a üst-gerçek (sürrealiste) ü t o p i k , allegorik bir t u t u m v a r d ı r ; bu mendir: H e r ş e y içtensizlikle yapılır, herkes birbirinin kuyusunu kazar, birbi
y ü z d e n , y a z ı d a geçen b i r ç o k a d l a r ı n k i m o l d u k l a r ı daha a n l a ş d a m a m ı ş t ı r . Hikâye rinden k u ş k u l a n ı r , herkes casusluk yapar, "telescreen"le her ş e y gözetlenir, izlenir,
M. S. 2000 ydma kadar uzar. Harpten sonra, sözde, d ü n y a n ı n ruh durumunu düzelt fikirler kontrol edilir, b e ğ e n i l m e y e n kişiler ortadan yok edilir. B i r "Sekse K a r ş ı Sa
mek için "Kastalien" denilen ilde, m a n a s t ı r ö r g ü t ü n e benzer, "Boncuk oyunu" a- v a ş " kurumu varsa da, gizli aşk, kara borsa, s a h t e k â r l ı k da almış y ü r ü m ü ş t ü r . Dev
dmda bir k u r u m meydana getirilir. B u oyunu y ö n e t e n de Josef Knecht a d ı n d a biri let ve parti b a ş k a n ı n a "Big Brother" ( = b ü y ü k k a r d e ş , ağabey) denir; ö n e m l i bir dev
dir. Oyun, bir ayine benzer ve tutumu o l d u k ç a k a r a n l ı k t ı r . Genel olarak, insanın bi let b a k a n l ı ğ ı da "Gerçek B a k a n l ı ğ ı " d ı r (Ministry of Truth). Goldstein a d ı n d a biri
lim a l a n ı n d a k i b ü t ü n verimleri renk renk boncuklarla sembolleştirilmiştir. O y u n devlete k a r ş ı bir y a z ı y a z m ı ş olduğu için "parti d ü ş m a n ı " ilân edilmiştir; her gün i ş
öğretmeni b u b o n c u k l a r ı elektronik a r a ç l a r l a o y n a t ı p yeni değerler ve gerçekler elde lere i k i dakika ara verilerek herkes b u haini lânetler. Charrington a d ı n d a birinin iş
ediyor. "Kastalien", Goethe'nin ü t o p i k " E ğ i t i m ili"ni (Pädagogische Provinz) ha l e t t i ğ i a n t i k a c ı d ü k k â n ı n d a , yasak y a z ı l a r da gizlice satılır. Partinin bir de "Iç-Par-
tırlatır. E ğ i t i m i , öğretimi ve k ü l t ü r ü d ü z e n l e m e a m a c ı ile yazdan b u romanda geçen ti" b ö l ü m ü v a r d ı r ; O'Brien bunu y ö n e t m e k t e d i r . Parti görevlilerinden Winston
kişilerden Pater Jakobus, Burckhardt olsa gerek, Thomas von der Trave de Thomas Smith, J u l i a adında bir g ö r e v l i kızla yasak aşk yaşamaktadır. Charrington'm
Mann. Y a p ı t t a , Josef Knecht'in ç o c u k l u k t a n oyun öğretmenliğine, ondan da "arı d ü k k â n ı n d a n da gizli yazdar almaktadır. F a k a t Charrington hafiye olduğu için
ruh"a k a v u ş m a k için v e r d i ğ i karara kadar b ü t ü n y a ş a m a y r m t d a r ı v a r d ı r . Sonun Winston yakalanarak "temizlenir".
da, basit bir çocuk öğretmenliği y a p t ı k t a n sonra, Josef Knecht bir d a ğ gölünde bo
49. Constantin Virgil Gheorghiu (doğ. 1916: Ora 25, 1947, F r . " L a vingt-cin
ğulur,
quième heure", 1949 = Y i r m i Beşinci Saat). R u m a n y a h y a z a r ı n karamsar bir uto-
46. F r a n z Werfel (1890-1945: Stern der Ungeborenen: ein Reiseroman = pia'sıdır. " Y i r m i beşinci saat", "günün 24 saati geçmiş, gün t a m a m l a n m ı ş , geç kalın
Doğmamışların Y d d ı z ı : B i r Gezi R o m a n ı , 1946). Y a h u d i aslından olan t a n ı n m ı ş Avus mış, I s a dahi d ü n y a y ı kurtaramaz" demektir. Y a p ı t t a b a t ı d ü n y a s ı ve b a t ı k ü l t ü r ü
t u r y a l ı şair ve r o m a n c ı , Hitler A l m a n y a s ı ' n d a n k a ç a r a k 1943-1945 ydlannda, yurt yerilmektedir. R o m a n ı n k a h r a m a n ı T r a j a n K o r u ğ a a d ı n d a a y d ı n bir R u m e n , esir
dışında b u r o m a n ı hazırlamış ve i s v e ç ' t e y a y ı m l a m ı ş t ı r . Ü ç b ö l ü m l ü ü t o p i k bir ro k a m p ı ve b ü r o k r a t l a r b ü r o s u haline getirilen d ü n y a d a n ancak intiharla kurtulur.
m a n d ı r ; h i k â y e d e yazar k o n u ş u r . Ü ç b ö l ü m , gelecek ü t o p i k d ü n y a d a , " d o ğ m a m ı ş l a Makineleşmiş i n s a n l ı k t a n b ı k a n ikinci bir kahraman da Johan Moritz'tir. On ü ç y ı l
rın yıldızı"nda geçirilen ü ç g ü n d ü r . Werfel, bu ü ç g ü n l ü k ziyaretinde, " a k l î " insan esir k a l d ı k t a n sonra, I I I . D ü n y a H a r b i sırasında B a t ı d ü n y a s ı n ı n Doğu d ü n y a s ı n a
lık çağındaki d ü n y a d a g ö r d ü k l e r i n i a n l a t ı r : Birey, aile, devlet, u y g a r l ı k , k ü l t ü r v.b. k a r ş ı açtığı harbe istemeyerek gönüllü yazdmakla kurtulur.
Gelecek çağ "teknik sonrası çağı" olacak; bir limonlukta yapdan bitki "retrogenese"i
50. H . Gohde: Der achle Tag ( = Sekizinci g ü n , 1950.) Dinsel bir u t o p i a ' d ı r .
(gerisin geri doğuş) gibi, y ü k s e k ilkeler, u n u t u l m u ş , y o z l a ş m ı ş erdemler yeniden ege
H a f t a n ı n yedi gününe bir g ü n ekleme.
men olacaktır.
47. E r n s t J ü n g e r (doğ. 1895): Heliopolis: Rückblick auf eine Stadt ( = Heli- 51. Rudolf Henz (doğ. 1897: Der Turm der Welt = D ü n y a Kulesi, 1951).
opolis: Geriye Doğru B i r Ş e h r e B a k ı ş , 1949). B u ü t o p i k roman i k i b ö l ü m l ü d ü r . Birin Dinsel bir utopia'dır. Avusturya Katolikleri halk k ü l t ü r ü derneğinin b a ş k a n ı bu uto-
cisi y a z a r ı n genel görüşünü kapsar; daha ö n e m l i olan ikinci b ö l ü m d e diyalog, mono p i a ' y ı epik şiir olarak y a z m ı ş t ı r : Babil kulesi yerine d ü n y a kulesine y ü k s e l i ş .
log biçiminde günlük andar, denemeler ve h i k â y e l e r v e r i l m i ş t i r . K o n u , evren, T a n r ı , 52. Jean François R e v e l : Sons Marx ni Jésus — Marx'siz ve Isa'sız, 1971.
insan, bunun süresiz bir oyuna alet olması ve insanlığın kaderidir. D ü n y a bir model Gazeteci utopia'sıdır. Eğer insanlık y a ş a y a c a k s a , ancak bir devrim sonunda y a ş a y a
dir, sentetik bir resim; çağlar d ö n e r ve yenilenir, erksizlik güçleri d ü z e n güçleriyle bilir. B u devrim için en uygun yer Amerika Birleşik Devletleri'dir. Siyasal bir "geçiş
çarpışır. Sahne, geçmişlikten gelecekliğe kadar uzar. H i k â y e n i n özeğinde H a r p O k u me" (osmose) gereklidir.. B u "geçişme"den y e n i " d ü n y a h ü k ü m e t i " ve "yeni adam"
lu k o m u t a n ı Lucius von Geer'i, halk k a r g a ş a l ı k l a r ı n d a n k u r t a r d ı ğ ı P a r s i k ı z ı Budur (Homo novus) çıkmalıdır.
Peri'yi buluruz. Sonu y ı k d ı ş değil, y ü k s e l i ş ve yersel m a d d î devletten yukardaki
53. Burrhus Frédéric Skinner: Walden Two = ikinci Walden, 1971; Be¬
tinsel devlete erişmek, "güneş şehri"ne (Heliopolis) girmek olur. E v r e n (Kosmos)
yond Freedom and Dignity = Özgürlük ve Ağırbaşlılığın Ötesi, 1971. Walden,
Tanrı'nm r o m a n ı d ı r .
or Life in the Woods (Alm. Walden — ormanlar), y a n i özgür, doğal y a ş a m ı anla
48. George Orwell (1903-1950: Nineteen Eiglıty-Four = B i n Dokuz Y ü z Sek t a n kitap, A m e r i k a l ı d ü ş ü n ü r H e n r y D a v i d Thoreau'nun (1817-1862) 1854 y d ı n d a
sen D ö r t , 1949), İngiliz y a z a r ı n siyasal yergi r o m a n ı d ı r : 1984 y ı l ı n d a k i durum. B i r y a y ı m l a d ı ğ ı k i t a b ı n adıdır. Ş i m d i , H a r v a r d Ü n i v e r s i t e s i psikoloji profesörü Skinner,
188 A. DÏLAÇAR KUTADGU BtLİG İNCELEMESİ 189
bu "İkinci Walden"la "koşulsuz özgür y a ş a m " ı istemektedir, y a n i ü t o p i k bir top rdan özgür bir bölgede toplumsal denemelerini s ü r d ü r m ü ş t ü r (1848); b u tutumun
lum, " d a v r a n ı ş " (behavior) k u r a m ı n ı çiğneyerek, denetlemesiz i y i niyet, g ü v e n ve adı, kendi deyimi ile " K u t s a l K i t a p K o m ü n i s t l i ğ i " (Bible Communism adlı kitabı,
uygu içinde y a ş a m a k , çalışmak, s e v i ş m e k ; yeteri kadar yiyecek, içecek, giyecek; 1848) o l m u ş t u r . D i n alanında X V I . y ü z y d d a Anabaptist'lerin (çocuk vaftizini kabul
temiz hava, temiz ortam; nüldeer s i l â h l a r d a n korunma, o r t a k l a ş a toprak ve konut; etmeyenler), X V I I I . y ü z y d d a Memnon'istlerin (şafağa tapanlar), Moravia K a r d e ş
erkek-kadm eşitliği; sanat, müzik ve edebiyat sevgisi; y a p ı c ı işler ve çalışmalar için lerin (Moravia P r o t e s t a n l a r ı ) ve Shaker'larm (evlenmeyen, T a n r ı ' y ı hem erkek hem
ödül; kıskançlık, dedikodu gibi erdemsizliklerin k a l d ı r ı l m a s ı ve ülküsel özgürlük. dişi t a n ı y a n l a r ; Quaker bozuntusu), X I X . y ü z y ı l d a da Mormon'larm (Amerika'da,
Joseph Smith t a r a f ı n d a n 1830'da y a y ı m l a n a n Mormon Kitabı'nm buyruklarına
"Özgürlük ve Ağırbaşlılığın Ötesi" adlı kitap, "İkinci Walden"m, roman olmayan
göre çokkarılı y a ş a y a n ve Salt L a k e C i t y ' y i merkez alarak U t a h b ö l ü m ü n d e oturan
şeklidir.
t a r i k a t ç d a r ) ü t o p i k birlikleri de meydana gelmiştir. Bunlardan yalnız Mormon'lar,
*
Y a h u d i utopistlerden de Siyonist'ler (Zionist) t u t u n a b i l m i ş l e r d i r .
t m ı yazmıştır. Kendisinin devlet y ö n e t i m i k u r a m ı n ı , ve kılgdı devlet bügisine değ ile, Troia harbinde kaybolan b a b a s ı Ulysses'i ( Y u n . Odysseus) bulmak için d ü n y a y ı
gin birçok özdeyişleri koynunda t o p l a m ı ş olan 26 b ö l ü m l ü b u y a p ı t ı n genel konusu, d o l a ş ı r : Fenike, Mısır, Girit, K ı b r ı s , Odysseus'a gönül verip onu on y ı l y a n ı n d a tut
devlet başkanının niteliği, t ü r l e r i , bu başkanlığın nasd elde edildiği ve nasd elde tu- m u ş olan deniz kızı K a l y p s ö ' n u n y a ş a d ı ğ ı Ögygia adası, hatta cehennem. Buralarda
tulabilmesidir. Y a p ı t ı n ilk dokuz b a b ı n d a , k a ç t ü r devlet başkanlığı b u l u n d u ğ u ve T é l é m a q u e birçok s a v a ş l a r , deniz a ç m a k l a r ı , k ı y ı m l a r , t ü r l ü insanlar, t ü c c a r l a r ve
bunların nasıl elde edildiği konusu ele alınmıştır. Onuncu bap, devletin bir d ü ş m a n eğitici nesneler, olaylar, yerler görür. Sonunda Mentor, gizlemini atar ve Minerva
la nasıl savaşabilmesi; 11. bapta "kilise devlet"; 12-14. baplarda devletin içişleri olarak ortaya çıkar, T é l é m a q u e ' a da b a b a s ı n ı b u l a c a ğ ı n a söz verir ve ayrılır. Féne
ve ordu ele alınmış, ücretli y a b a n c ı asker yerine ulusal ordu k u l l a n d m a s ı önerilmiştir. lon, okuyana erdem, sevgi ve iyilik duygusu a ş d a y a n bu h i k â y e y e kral ve devlet ida
On beşinci baptan 23. bapa kadar olan b ö l ü m d e asıl "prens" ele alınmış ve bu sorun resine değgin kendi düşüncelerini de katarak y a p ı t ı n ı bir "siyasetname" ve "utopia"
b ü y ü k gerçeklikle ve titizlikle incelenmiştir. B u konuda söz söylemiş olan filozof ve durumuna da getirmiştir. Siyaset a h l â k ı n ı ve k r a l l ı k g ö r e v i n i a n l a t ı r k e n aşırı eleştirici
yazarlar eleştirilmiş, bunlar geçerli gerçek s a y ı l m a m ı ş ve hayallere kapdmamak öğü- olduğundan dolayı kralın gözünden düşmüştür.
t ü verilmiştir. Prens, para işlerinde tutumlu olmalı; h a l k ı vergilerle ezmemeli; gerek
tiği zaman sıkı d a v r a n m a l ı ; yerine göre hem tilki hem aslan olmasını bilmeli; v e r d i ğ i X V I I I . y ü z y d d a yine F r a n s ı z l a r d a n , yazar ve siyaset filozofu Charles de Montes
sözü, gerekirse, tutmamaktan k a ç ı n m a m a l ı ; y u m u ş a k y ü r e k l i , d o ğ r u , insancd, can quieu (1689-1755), Lettres persanes (Fars M e k t u p l a r ı , 1721) adlı y a p ı t ı n d a Usbek
dan, dindar görünmeli, fakat gerektiğinde tutumunu d e ğ i ş t i r m e l i ; bununla birlikte, ve R i c a a d ı n d a i k i İranlı gezgini ortaya koyarak, onların ağzıyle, Avrupa'daki, özel
ölçüsüne göre, iyilikten ş a ş m a m a l ı ; her ş e y "gereklik"e bağlı olduğu için, b ü t ü n d ü likle Fransa'daki toplum u y g a r l ı ğ ı n ı , e v l e n m e y i , b o ş a m a y ı , p a p a y ı , teolojiyi, h ü k ü m e
şünce ve kılışlar bu "gereklik"e (Ital. necessitato) bağlı b u l u n m a l ı d ı r ; ç ü n k ü ö n e m l i ti, adaleti, vergderi, sömürgeciliği, y a s a y ı , toplum b o z u l d u ğ u n u ince alayla y e r m i ş
olan sonuçtur, devlet ancak bu yolda y ü r ü m e k l e ayakta tutulabilir: E r e k , tutulan yol tir. Y a p ı t 160 mektup b i ç i m i n d e y a z d m ı ş t ı r . B u n d a n bir süre sonra İngiliz y a z a r ı
ne olursa olsun, yolu h a k l ı çıkarır. Son 24 - 26. baplarda, İ t a l y a ' n ı n o g ü n l e r d e k i du Oliver Goldsmith (1728-1774), Montesquieu'den esinlenerek, The Citizen of the
rumu ele alınmış ve İ t a l y a n devletlerini "barbar" l a r ı n , F r a n s ı z l a r ı n ve İ s p a n y o l l a World ( D ü n y a Y u r t t a ş ı , 1762) adlı ve 126 mektuptan olma bir y a p ı t yayımlamış
rın akınlarına karşı koruma y o l l a r ı gösterilmiştir. Y a p ı t , Petrarca'nm "Italia m i a " tır. B u n d a da, sözde Londra'ya gelmiş olan L i e n C h i Altangi a d ı n d a Çinli bir filo
(Benim İ t a l y a m ) şiiri ile sona ermektedir. B u n u n son dizesi ş ö y l e d i r : "Nell'italici zof, İngiliz toplum y a ş a m ı n ı , gelenek ve göreneklerini, t ü r l ü a h l â k ve y a z ı n özel
cor non è ancor morto" ( İ t a l y a n l a r ı n y ü r e ğ i daha ö l m e m i ş t i r ) . Tarihte ve siyasette liklerini (örneğin, obartmah atıp tutucu Beau Tipps ile eli sıkı "Man i n B l a c k " -
"Maolıiavellüik" (Maclıiavellisme) denen g ü d e k budur. İ s p a n y a ' d a Aragon ve Cas¬ siyah elbiseli kimse) y e r m i ş ve insanın "dünya yurttaşı" olmakla birlikte ana
tilla kralı Fernando el Catôlico, İ t a l y a d a ' d a Francesco Sforza ile Cesare Borgia bu yurduna bağlı kalmasını i s t e m i ş t i r . B u alanda İskoç asıllı F r a n s ı z ve Fénelon'un
yoldan yürümüşlerdir. Prusya k r a l ı B ü y ü k Friedrich, d o ğ r u l u k üzerine k u r u l m u ş t a k l i t ç i s i A n d r é Michel de R a m s a y (1686-1743) Les voyages de Cyrus'ü (Küruş'-
olan kendi görkemli gücüne g ü v e n e r e k , 1739'da Machiavelliliği baltalamak ü z e r e , un Gezileri, 1727), Akademi ü y e s i J e a n Terrasson (1670-1750) da Séthos (1731)
Antimachiavelli adlı bir y a p ı t y a y ı m l a m ı ş t ı r . adlı felsefî r o m a n ı ortaya koyarak baskı y ö n e t i m i n i ve s a v a ş ı k ö t ü l e m i ş l e r d i r .
görülür, Zadig de b a ş b a k a n olur. Zadig k r a l i ç e Astarte'ye âşık olur. Sonunda Mısıra ç a ğ d a başlamış ve çoğunca din a d a m l a r ı t a r a f ı n d a n işlenmiştir. Başlıca örnekleri
k a ç m a k zorunda kalır. Orada istemeyerek bir Mısırlının ö l ü m ü n e sebep olduğu için ş u n l a r d ı r : İ n g i l t e r e d e Salisbury'li John'un (John of Salisbury, ö l m . 1180) 1159'da
köleliğe düşüp tüccar Setoc'un evine g ö t ü r ü l ü r . Zadig, bilgisiyle, efendisini bir dava yazdığı Policraticus; burada saray erdemleri ve siyaset k u r a l l a r ı ele alınmıştır.
da k a z a n d n ı r , o da ödül olarak Zadig'i azat edip Serendib'e (Seylan) gönderir. Zadig, "Melek doktor" (Doctor angelicus) sanıyle anılan b ü y ü k İ t a l y a n teolog filozofo Aqui-
Astarye'yi bulmak için d o l a ş m a y a b a ş l a r ve Arbogad a d ı n d a bir hayduttan Astar- no'lu Thomas (Thomas Aquinas, İ t a l . Tommaso d'Aquino, 1225-1274). B u n u n De
te'nin, bir ayaklanma y ü z ü n d e n tahttan düşüp a r t ı k köle haline geldiğini ve Oğul regimine principum (Prenslerin y ö n e t i m i ) y a da De regno (Hükümdarlık üze
a d ı n d a bir zengine satıldığını öğrenir. A ğ ı r hasta olan Ogul'u s a ğ a l t a r a k Astarte'yi rine, 1265) adlı y a p ı t ı n d a "halk için y ö n e t i c i bir ilke" (aliquod regitivum) bulun
kazanır, i k i genç Babil'e d ö n e r e k tahta otururlar. Voltaire'in vermek istediği ders: masının gerektiğini, bunun da kral o l d u ğ u n u ileri s ü r m e k t e , y ö n e t i m d e de toplu
İnsan b u d ü n y a d a kaderin t ü r l ü o y u n l a r ı n a , toplumsal h a k s ı z l ı k l a r a , t ü r l ü deliliklere mun esenliği, birlik (unitas) ve b a r ı ş (pax) siyasetinin güdülmesini istemektedir.
ve beklenmedik şeylere, y o k s u l l u ğ a h a z ı r olmalıdır, ç ü n k ü b u n l a r ı n k a r ı ş ı m ı k u t a T a n r ı d ü n y a y ı y ö n e t t i ğ i gibi, kral da devleti " d o ğ r u l u k " l a y ö n e t i r . B u felsefeye
götürür ve genel uyumu s a ğ l a m a k için i y i ve k ö t ü sandan şeyler işbirliği yaparlar. göre demokrasi ve oligarşi k ö t ü ş e y l e r d i r , m o n a r ş i y i tutmak gerekir, fakat zorba
X V I I I . y ü z y ı l ı n son y a r ı s ı n d a b u alanda ü n l ü Alman y a z a r l a r ı n d a n Albrecht krallar (tyran) ö l d ü r ü l ü r . Fransada I V . Henri ö l d ü r ü l d ü ğ ü zaman Aquino'lu T h o -
von Haller'la (1708-1777) Christoph Matin W i e l a n d ' ı (1733-1813) da buluruz. Haller mas'm bu öğretisi k a r g d a n m ı ş t ı r . Thomas'm öğrencisi Tholomeus de L u c c a (İtal.
Usoııg adlı bir triloji y a z m ı ş (1. d e s p o t l u ğ u ele alan Despotie, 1771; 2. sınırlı Tolomèo da L u c c a ) , b a ş k a bir adla Bartolomeo Fiadoni (1240-1327), ö ğ r e t m e n i n i n
m o n a r ş i y i ele alan AIfred, 1773; 3. demokrasiyi ele alan Fabius und Cato, 1774). fikirlerini Exaemeron (Yaratılışın altı g ü n ü , 1272) adlı y a p ı t ı n d a y a n s ı t m ı ş t ı r .
Wieland da, Der Goldene Spiegel oder die Koniğe von Scheschian ( A l t ı n A y n a y a da
Almanyada bir m a n a s t ı r m b a ş keşişi olan A d m o n t ' h ı Engelbert (Engelbert von
Ş e ş i y a n K r a l l a r ı , 1772) adlı y a p ı t ı n d a Çin imparatoru Ş a h Gebal ile filozof Danisch-
Admont, 1250-1331), De regimine principum (Prenslerin Y ö n e t i m i , bas. 1725) adlı
mend'in (Danişmend) devlet y ö n e t i m i y l e ilgili k o n u ş m a l a r ı n ı r o m a n l a ş t ı r m r ş t ı r .
y a p ı t m d a k r a l - p a p a k a v g a l a r ı n ı ele alarak, y ö n e t i m d e eşitlik i s t e m i ş , yer yer de
* papa yetkilerinin kısıtlanmasını ö n e r m i ş t i r . B u arada Romada Iustitia fundamentum
* *
c. Prenslerin aynası: "Devlet r o m a n l a r ı " (Staatsromane) sırasında, Kutadgu regnorum ( S a l t a n a t ı n Temel Adaleti) a d ı n d a bir y a p ı t da y a y ı m l a n m ı ş t ı r . İtal
Bilig'la karşdaştırılması gereken bir t ü r de "Prenslerin a y n a s ı " ( L a t . Speculum yanlardan Thomas Aquinas'in öğrencisi ve F r a n s a k r a l ı "Güzel" Philippe'in (PhUippe
principorum, F r . Miroir des princes A l m . Fürstenspiegel) y a da "Prenslerin D ü m e n i " le B e l , 1268-1314, tahta çıkış : 1285) ö ğ r e t m e n i Aegidus Romanus y a da Colonna (İtal.
(Fr. Gouvernail des princes) denilen t ü r d ü r . D o ğ u d a bu t ü r e " A î n n â m e " ve " S i y â s e t - Egidio Romano, F r . Gille de Romane, 1246-1316) siyasal öğrenim için De regimine
n a ı n e " demişlerdir. Bunlar üzerinde burada d u r m a y a c a ğ ı m , ç ü n k ü Doğu bizde işlen principum (Prenslerin öğrenimi, 1290) adlı bir "siyasetname" y a z m ı ş , bunda prensin
m i ş t i r : Doğudaki y a p ı t l a r d a n k a r ş ı l a ş t ı r m a y a girmesi gereken ü k " p e ı ı d n a m e " l e r d e n kendine (erdem edinme v.b.) ailesine (ana-baba, eş, çocuk) ve devlete (başlıca doğru
biri, T a b e r i s t a n - K û h i s t a n hükümdarı Kâbus ( K e y k â v u s ) ibn Vaşmgîr'in, oğlu luk) k a r ş ı olan g ö r e v ve b o r ç l a r m neler o l d u ğ u n u b i l d i r m i ş t i r . B u y a p ı t sonra Mirouer
Giylânşah için 1082'de F a r s ç a olarak y a z d ı ğ ı , 1400 s ı r a l a r ı n d a A k k a d ı o ğ l u tara exemplaire ou gouvernement des princes (Örnek ayna y a da prenslerin y ö n e t i m i ,
fından ağdalı olarak T ü r k ç e m i z e a k t a r ı l d d c t a n sonra I I . M u r a t ' ı n isteği üzerine X I V . y ü z y d ) başlığıyle F r a n s ı z c a y a ç e v r i l m i ş t i r .
Mercimek Ahmet'in 1431'de yeniden Türkçemize çevirdiği Kabusnâme''âir.
B u t ü r R ö n e s a n s ve Klasik ç a ğ l a r ı n d a da süregelmiştir. F r a n s ı z l a r d a n h u k u k ç u ,
44 b ö l ü m l ü bu y a p ı t a h l â k , görgü, toplumbilim, oyun, a ş k , zenginlik, evlilik,
filozof ve i k t i s a t ç ı Jean Bodin (1530-1596) Six livres de la République (Altı ki
eğitim, ticaret, hekimlik, sanat, g ö k b i l i m , şiir, m ü z i k , av, saray y a ş a m ı ve y ö
tapta cumhuriyet, 1576) adlı y a p ı t m d a Katoliklik - P r o t e s t a n l ı k din k a v g a l a r ı n ı
netim bilimi konusunda f a y d a l ı ö ğ ü t l e r vermekte, uyardar yapmakta, fıkralar
ele alarak karşılıklı hoşgörü i s t e m i ş ; din, a h l â k ve adalet sorunlarını, y ö n e t i m esası
anlatmakta ve Pythagoras'tau, Sokrat'tan, Eflatun'dan, Aristo'dan, Hippok-
olan "aile i ç g ü d ü s ü " n ü n önemini b e l i r t m i ş , "yurt ve halk k r a l ı n malı d e ğ ü d i r , kamu
rates'ten sözler a k t a r m a k t a d ı r . Nasihatnâme y a da Kabusnâme denen b u y a
oyuna d a y a n m a l ı d ı r " demiştir. İ s p a n y o l Jesuit'i J u a n de Mariana (1535-1624)
pıt X I X . y ü z y d d a Mehmet Rıza  g a h î ' n i n (1809-1874) eliyle Ç a ğ a t a y Türk-
De rege et regis institutione ( K r a l ve K u r u l u ş Olarak K ı r a l h k Üzerine, 1599) adlı
çesiııe de ç e v r i l m i ş t i r . Kabusnâme için son olarak b k z . Orhan Ş a i k Gökyay:
y a p ı t ı n d a , b ü t ü n h a l k ı n h a k k ı n ı t a n ı m a k l a birlikte, kdiseyi b a ş t a t u t m u ş t u r . Alman
Kabusnâme\ önsöz, sözlük ve notlar, Millî Eğitim Bakanlığı yaymı, 1944.
lardan Johannes Althusius (1557-1638), yine Latince olarak Politico metodice de-
D o ğ u d a k i " s i y a s e t n â m e " I e r için de b k z . A g â h S ı r r ı L e v e n d : "Siyaset-nameler",
gestes exemplis sacris et profanis illustrata ( D i n î ve d ü n y e v î örneklerle gösteril
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten, 1962 y d ı s. 167-194.
miş metodlu siyaset, 1603) adlı y a p ı t ı n d a y a s a y ı , monarşii ele a l m ı ş ; egemenliğin,
B a t ı d a , Eflatun'un Politikos e peri basileias (Siyasetçi y a da K r a l l ı k Üzerine) "sembolik bir topluluk" (corpus şyrnbolicum) olan ulusun o l d u ğ u n u , y ö n e t m e yetki
adlı y a p ı t ı n d a n ve Aristo'nun PoKiifeo'sından sonra, b u t ü r Latince olarak orta- sinin krala "emanet" olarak v e r i l d i ğ i n i b ü d i r m i ş , bunun yazısız bir a n l a ş m a sayd-
194 A. DİLÂÇAR K U T A D G U BİLiG İNCELEMESİ 195
m a s ı , halkın da "doğal duygu" l a r ı n m (naturlis affectio) d o y u r u l m a s ı gerektiğini be h ı k " (The Pilgrim's Progress from this World to that which is to Come, 1678)de; alle-
l i r t m i ş t i r . Ü n l ü ispanyol y a z a r ı Francisco Quevedo y Villegas'ın (1580-1648) siya gorik olarak erdemleri ele aldığın göre, E d m u n d Spenser'm (1552-1599) "Periler kra
set alanında da bir y a p ı t ı v a r d ı r : La politica de Dios (Tanrının Siyaseti, 1626). liçesi" si ile (The Faerie Queene;; erdemler: Mutluluk, Ölçülülük, Siliklik, Bağhlık,
B u n d a , devlet siyasetini Tanrı'nın tutumuna uydurmak gerektiği s ö y l e n m i ş , b ü t ü n D o ğ r u l u k , S a y g d d ı k , 1590, 1596);yine a h l â k allegorisi olması b a k ı m ı n d a n , Jean de
krallarla h ü k ü m e t yetkililerini bu yola ve ö d e v e çağırılmış, m o n a r ş i ve i s p a n y a k r a l ı Meung (1250-1305) ve Guillaume de Lorris'in F r a n s ı z c a Gülün romanı ile (Le ro
ö v ü l m ü ş t ü r . Fransada ü n l ü din a d a m ı ve yazar J a c q u e s - B é n i g n e Boss j e t (1627-1704 man dé la rose, 1230-1240 a r a s ı ; a ş k ile us karşınlığı; gül, aşkın simgesi; k r ş . d o ğ u d a k i
X I V . Louis'nin oğlu Dauphin'in ö ğ r e t m e n i olduğu zaman y a z d ı ğ ı Politique tirée des "gül ve b ü l b ü l " motifi); bir b a b a n ı n , oğluna v e r d i ğ i öğüt t ü r ü b a k ı m ı n d a n William
propres paroles du l'Ecriture sainte ( K u t s a l kitaptan alman sözlere göre siyaset, Shakespeare'in (1564-1616) HaroZet'indeki (1601) "baba Polonius Ve oğul Laertes ile;
1678-1679) adlı on b a p l ı k kitapta, ders olarak, T a n r ı ' y a bağlılığı, insanlar a r a s ı n d a yine a y n ı b a k ı m d a n Philip Stanhope, L o r d Chesterfield'in (1694-1773) "Oğluna ve
k a r d e ş l i k duygusunu, d o ğ r u l u ğ u , y a r d ı m l a ş m a y ı gerekli g ö s t e r m i ş , sonra harp, para vaftiz oğluna m e k t u p l a r ı " (Letters to his Son and to his Godson, 1774 ve 1777-1778)
işleri, vergi gibi k o n u l a r ı ele almıştır. ile; k ö t ü m s e r l i k ve ü r k ü r ü k l ü k b a k ı m ı n d a n Shakespeare'in " A t i n a l ı T i m o n " u ( T i
mon of Athens, 1623) ile; ö l ü m e çare a r a n m a s ı b a k ı m ı n d a n Sumer'lilerin Gilgameş
B a t ı d ü n y a s ı n d a siyasetin toplumsal bir bilim olarak ele alındığı çağa kadar bu
d e s t a n ı ile (M. Ö. 3500); erdemlerin sınıflanması b a k ı m ı n d a n H r i s t i y a n l a r ı n "yedi
alanda dine, a h l â k a y a da doğal duyguya göre y a z ı l a n "siyasetname" lerin sayısı pek
başlıca erdem" i ile (Seven Cardinal Virtues: i n a n ç , umut, silildik, öngörü, d o ğ r u l u k ,
ç o k t u r . Y a l n ı z I n g ü t e r e d e X V - X V I . y ü z y ı l l a r d a t a n ı n m ı ş şair ve yazarlar tarafın
d a y a n ı m , d ı m l d ı k ) : çağdaşı olduğu toplumdaki h ' l k k a t m a n l a r ı n ı n toplu tablosunu
dan ortaya k o n m u ş olan y a p ı t l a r d a n seçtiğimiz şu ö r n e k l e r bu gerçeği t a n ı t l a r : Tho
çizmesi b a k ı m ı n d a n Geoffrey Chaucer'ın (1340-1400) "Canterbury m a s a l l a r ı " (The
mas Occleve y a da Hoccleve: "De regimine principum" (Prenslerin y ö n e t i m i , veliaht
Canterbury Tales; Prologue, 1387-1400) ile; vezin b a k ı m ı n d a n Firdevsi'nin (940¬
H e n r y için, Aegidus Romanus'un y a p ı t ı esas a l ı n a r a k y a z ı l m ı ş 2000 m ı s r a l ı k bir şiir,
1020) " Ş a h n a m e " si (980-1010) ve T ü r k hece vezni (parmak hesabı) nin l l ' l i s i ile
1411-1412); John Lydgate: "The F a l l of Princes" (Prenslerin düşüşü, h i k â y e l i şiir,
v.b., v.b.
1430); Sir Thomas E l y o t : "The Governour" ( Y ö n e t m e n , V I I I . Henry'ye sunulan
siyaset öğretimi, d ü z y a z ı , 1531); I s k o ç y a l ı Sir D a v i d L y n d s a y y a da L i n d s e y : "Com
plaint to K i n g " ( K r a l a s ı z l a n m a , t o p l u m y a ş a m ı n ı n d ü z e l m e s i n i d ü e y e n şiir, 1529),
"Testament and Complaynt of our Sovrane Lordis Papyngo" ( H ü k ü m d a r efendimiz
Papyngo'nun vasiyeti ve sızlanması; bir p a p a ğ a n ı n ağzıyle krala s ı z l a n m a ve onu
ö ğ ü t l e m e , 1530), "Ane Plesant Satyre of the Three Estaites" ( Ü ç sınıfın [ = soylu
lar, din a d a m l a r ı , halk toplumu] hoş yergisi; devlet ve kilisedeki y o l s u z l u k l a r ı n yer
gisi; sahne yazısı, 1540); ve "The Monarchie" (Monarşi; bir saray görevlisi ile görmüş
geçirmiş bir kişi a r a s ı n d a geçen bir diyalog b i ç i m i n d e uzun şiir, 1554); George Gas-
coigne: "The Glasse of Government" ( Y ö n e t i m a y n a s ı ; " m ü s r i f çocuk ve b a ğ ı ş l a y a n
baba" konusunda bir oyun, 1575), "The Steel Glas" (Çelik a y n a ; k r a l ı n , g ö r e v l i l e r i n ,
askerlerin, t ü c c a r l a r ı n ve p a p a z l a r ı n y o l s u z l u k l a r ı n ı gösteren ve çiftçiyi erdemli bu
lan çelik bir a y n a y ı konu alan bir yergi şiiri, 1576); William B a l d w i n ile George Fer
rers: "Mirror for Magistrates" (Yöneticiler için ayna; tarihte y a n l ı ş y ö n e t i m y ü z ü n
den ölüme giden 19 y ö n e t i c i üzerine y a z ı l m ı ş sahne yazısı y a d a biyografya, 1559).
*
Kutadgu Bilig y a l n ı z bu t ü r l e r l e değil, daha b i r ç o k b a t ı y a p ı t l a r ı y l e karşdaş-
tırılabilir. B i r allegori o l d u ğ u n a , " i y ü i k y a p m a " konusunu ele aldığına ve ahretle
de ilgili b u l u n d u ğ u n a göre, her ş e y d e n önce ve çok k o l a y l ı k l a . O r t a ç a ğ d a Flamanca
yazdan "Elckerlijk" (Her hangi bir kişi, 1495), sonra Ingilizceye adapte edilen " E v e
r y m a n " (1509) " a h l â k piyesi" (morality) ile (ahrette i n s a n ı n en s a d ı k şefaatçisi:
y e r y ü z ü n d e y a p t ı ğ ı iyilikler) ; yine d ü n y a ve ahret konusu b a k ı m ı n d a n , ingiliz y a z a n
John B ü n y a n ' ı n (1628-1688) "Hacının bu d ü n y a d a n gelecek d ü n y a y a y a p t ı ğ ı yolcu-
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ 197
bulunduğunuzu bilin." Balasagunlu Y u s u f ' u n ve Kutadgu Bilig'inin 900. y d d ö - tadgu Bilig" ("Literaturnaya Gazeta", 10 mart 1945, Moskova).
n ü m ü dolayısıyle y a y ı m l a d ı ğ ı m bu y a z ı m ı bitirirken, 900. y d ı sonsuz alkış ve ö v g ü B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Kutadgu Bilig - faksimile" ("Sovetskoe Vostokove-
ile kutlar, yukardaki sözü de o k u r l a r ı m a yinelemek isterim. denie", cilt V , Moskova 1948, s. 327-328).
200 A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ 201
B O M B A C I , Alessio: "Kutadgu Bilig Hakkında Bazı Mülâhazalar" ("Fuad K ö p J A U B E R T , A m é d é e : "Notice d'un manuscrit ture en caracteres ouigours envoyé
rülü A r m a ğ a n ı " , istanbul, 1953). par M. de Hammer â Abel Rémusat" ("Journal Asiatique" dergisi, cilt V I , s. 39-52;
B O M B A C I , Alessio: "Storia della letteratura turca", s, 83-96, Milano 1956 ve 78-95, Paris 1825).
"Histoire de la l i t t é r a t u r e turque", s. 76-87, Paris 1968. JETTMAR, K . - H A U S S I G , H . W . - S P U L E R , B . - P E T E C H , L . : "Geschich¬
B O N E L L I , L u i g i : "Del Kııtadku Bilik, poema turco deW XI secolo" ("Annali te Miltelasiens" "Handbuch der Oricntalistik" adlı dizide, cilt V , b ö l ü m 5,
del R . Istituto Orientale d i Napoli" dergisi, cilt V I , 1933, s. 3-38). L e i d e n / K ö l n 1966).
B R O C K E L M A N N , Carl: "Yûsuf Hâşş Hädjib" ("Encyclopédie de l'Islam", K Ö P R Ü L Ü Z A D E , Mehmed F u a d : "Türk Edebiyatı Tarihi", s. 198-199, istan
cilt I V , s. 1277, Leiden 1933). bul 1928.
C A F E R O Ğ L U , Ahmet: "Türk Dili Tarihi Notları, I I , s. 58-75, istanbul, 1943. K Ö S E R A İ F P A Ş A O Ğ L U , Mehmet F u a t : "Kudatgu Bilik" ("Öz Dilimize
C A F E R O Ğ L U , Ahmet: "La littérature turque de l'époque des Karakhanides" D o ğ r u " dergisi, s a y ı 10, s. 171-173, istanbul 1933).
("Philologiae Turcicae Fundamenta", I I , s. 267-275, Wiesbaden 1964). L E V E N D , A g â h S ı r r ı : "Siyaset-nameler" ("Türk D i l i A r a ş t ı r m a l a r ı Yıllığı -
C L A T J S O N , Sir Gerard: '•'•Etymological. Dictionary of Pre-Thirteenth Century Belleten", 1962 y ı l ı sayısı, s. 167-194, A n k a r a 1963).
Turkish" (Oxford, 1972 y ı l ı n d a yayımlanacak). L E V E N D , A g â h S ı r r ı : "Yazılışının 900. Yıldönümünde Kutadgu Bilig" ("Türk
C L E R M O N T - G A N N E A U , Charles: "Note sur un passage du Kudatku Bilik" D i l i " dergisi, s a y ı 211, s. 1-5, Ankara 1969, T . D . K . )
("Journal Asiatique" dergisi, cilt 9, X I , s. 334-335, Paris, 1898). M A L O V , S e r g e y E . : "İz tret'ey rukopisi Kutadgu Bilig" ("Izvestiya Akademii
Ç A Ğ A T A Y , Saadet: "Kutadgu Bilig"de Odgurmış'ın Kişiliği" ("Türk D i l i A r a ş Nauk S S R R , otdel. guman. nauk., sayı 9, s. 737-754, Moskova 1929).
t ı r m a l a r ı Yıllığı - Belleten", 1967 y d ı sayısı, s. 39^.9, Ankara 1968). M A L O V , Sergey E . : "Kutadgu Bilig - faksimile" ("Sovetskoe Vostokovedenie"
ÇAĞATAY, Saadet: "Kutadgu Bilig'de Ögdülmiş" ("Türk K ü l t ü r ü " dergisi, cilt V , s. 327-328, Moskova-Leningrad 1948).
F I N D I K O Ğ L U , Ziyaeddin F a h r i : "XI. asırda bir Türk mütefekkiri ve ah MIYANBEZERK (Türkistanlı): "Türkiyat Haberleri: Türkistanda Kutadgu
lâki düşünceleri" (Cumhuriyet Halk Partisi y a y ı n l a r ı . Konferanslar serisi, 2, Bilig" ( " T ü r k i y a t Mecmuası", cilt I , s. 343-347; N e m e n g â h ' t a bulunan bu y a z m a ile
K i t a p 7, A n k a r a 1938). ilgili bilgi, T a ş k e n t t e Özbek Türkçesiyle ç ı k a n "Maarif ve O k u t g u ç ı " dergisinden alın
FİTRÂT-RACHMETl: "Qutadyu Bilig" ("Ungarische Jahrbücher" dergisi, mıştır, s a y ı 2, 1925, s. 68-74. B k . yukarda F i t r â t - R a c h m e t i ) .
cilt V I , s, 154-158, Berlin-Leipzig 1927). T a ş k e n t ' t e k i "Maarif ve O k u t g u ç ı " adlı N E C M Í (Dümen) İ b r a h i m : "Kutadgu Bilig'in Vezni" ( " Y a r ı n " dergisi, istan
dergiden alınmıştır, s a y ı 2, s. 68-74, 1925. bul 1921, s a y ı 5, s. 3).
H A R T M Â N N , Martin: "Zur metrischen Form des Kutadgu Bilik" ("Keleti N É M E T H j G y u l a : "Körösi Csoma Sándor célja" ("Elöadâsok K ö r ö s i Csoma S â n -
Szemle" dergisi, cilt I I I , s. 141-153, Budapest 1902). dor E m l é k e z e t é r e " adlı konferanslar, s a y ı 10, s. 13-16, Budapest 1935).
HARTMANN, Martin: "Die metrische Form des Qudatqu Bilik" ("Orientalis O R K U N , H ü s e y i n N a m ı k : Kutadgu
íí
Bilig hakkında" ("Varlık" dergisi,
tische Litteraturzeitung" dergisi, e û t V , s. 349-351, Leipzig 1902). s a y ı 177, s. 196-197, A n k a r a 1940).
İ N A N , A b d ü l k a d i r : Kutadgu Bilig Viyana nüshasının tıpkıbasımındaki "Giriş" PRITSAK, Omeljan: "Kara-hanlılar [840-1212J" ("İslâm Ansiklopedisi"
bölümü, s. 11-134, istanbul 1942, T . D . K . cilt V I . s. 251-173, i s t a n b u l 1952).
İ N A N , A b d ü l k a d i r : "Yusuf Hâs Hâcib ve Eseri Kutadgu Bilig Üzerine Notlar" R A D L O F F , Wilhelm: "Kutadgu Bilik, Facsímile der Uigurischer Handschrift
("Türk K ü l t ü r ü " dergisi, s a y ı 98, s. 44-58, A n k a r a 1970). der K. K. Hofbibliothek in Wien", St. Petersburg 1890.
202 A. DÎLÂÇAR K U T A D G U B l L İ G İNCELEMESİ 203
R A D L O F F , Wilhelm: "Das Kutadku Bilik des Jusuf Chasshadschib aus Bäla- T Ü R K D İ L K U R U M U : "Kutadgu Bilig. Kahire nüshası. T ı p k ı b a s ı m " , 392
sagun, Theil I. Der Text in Transcription", St. Petersburg 1891. s., istanbul 1943.
R A D L O F F , Wilhelm: "Zum Kutadku Bilik" ("Zeitschrift der Deutschen Mor T Ü R K D İ L K U R U M U : '•'•Kutadgu Bilig. Fergana nüshası. T ı p k ı b a s ı m , 445 s.,
genländischen Gesellschaft" dergisi, cilt L H , s. 152 ve 289, Leipzig 1898). istanbul 1943.
R A D L O F F , Wilhelm: "Uber eine in Kairo aufgefundene zweite Handschrift des " T Ü R K K Ü L T Ü R Ü " dergisi: "Kutadgu Bilig Sayısı", y d I X , s a y ı 98, Ankara
Kutadgu Bilik" ( " î z v e s t i y a Akademii Nauk", e û t I X , s a y ı 4, s. 309-319, St. Peters 1970; yazarlar: Ahmet Temir, R e ş i t Rahmeti Arat, M . Ş a k i r Ü l k ü t a ş ı r , Saadet Ça
burg 1898). ğ a t a y , A b d ü l k a d i r İ n a n , A l i F . K a r a m a n h o ğ l u , E m e l E s i n , Tuncer G ü l e n s o y , Nade
R A D L O F F , Wilhelm: "Das Kutadku Bilik des Jusuf Chasshadschib aus Bäla- Binak.
sagun, Theil II, Text und Übersetzung nach den Handschriften von Wien und Kairo",
' VALİDİ (Togan), Ahmet Z e k i : "Vostoçnıye rukopisi v Ferganskoy ob'lasti"
St. Petersburg 1900-1910. "Zapiski Vostoçnago Otdeleniya Russkago Arheologiçeskago O b ş ç e s t v a " dergisi,
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "Sredneaziatskiya nadpisi na glinyannom kuv- cilt X X I I , s. 312-313, St. Petersburg 1914.
sine iz Sarayçıka" ("Zapiski V o s t o ç n a g o O t d e l ë n i y a Russkago Arheologiçeskago Ob-
V A L İ T O V A , A . A . : "iv voprosu o klassovoy prirode Karahanidskogo gosudarst-
şçestva", cilt X X I , s. 038-047, St. Petersburg 1912).
va" ("Trudı Kirgisskogo f ü i a l e Akademii Nauk S S S R " , cilt 1/1, s. 127-136, Frunze
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "Dopolnenie k predloj. Radlovem i Tomsonem 1943).
perevodam odnogo stiha Kutadgu Bilig" ("Dokladi Akademii Nauk", 1928 yılı, s. 23*¬
V A L İ T O V A , A . A . : "K voprosu o fol'klornıh motivah v poeme Kutadgu Bilig"
25, Moskova).
("Sovetskoe Vostokovedenie" dergisi, cilt X V , s. 89-102, Moskova 1958).
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "İz popravok k izdaniyu i perevoda Kutadgu Bi
V A M B E R Y , Hermann: "Uigurische Sprachmonumente und das Kudatku Bilik",
lig" ("Dokladi Akademii N a u k " 1942 y d i , s. 148-151, Moskova).
Innsbruck 1870.
S C H O T T , Wilhelm: "H. Vambéry: Uigurische Sprachmonumente und das Ku-
datku Bilik" ("Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft" dergisi,
cilt X X V , s. 288-294, Leipzig 1871).
840 : K ı r g ı z T ü r k l e r i n i n Uygur T ü r k devletini y ı k m a s ı üzerine, K a r l u k l a - 1026 : Yusuf K a d i r H a n ' ı n Balsagun'u alıp K a ş g a r ' d a k i merkezine b a ğ l a
ması.
nn Karahanlı kolundan K ü l Bilge k a ğ a n ı n önderliğiyle Sûyab'da
(Balasagun) K a r a h a n l ı devletinin k u r u l m a s ı . 1031 : G a z n e l i Mesut'un Kaşgar'a elçi göndermesi.
960 - 970 : İslâmlaşmanın, A b d ü l k e r i m Satuk B u ğ r a Han'ın oğlu Baytaş 1058 : Kaşgarlı Mecdeddin M e h m e d ' i n , İ b r a h i m Han'a, şimdi yitik olan
Musa H a n z a m a n ı n d a tamamlanması. " T a r i h - i T ü r k i s t a n ve H ı t a y " adlı yapıtını sunması.
975 : Şafiî bilgini E b u b e k i r e l - K a f f a l ü ' ş - Ş â ş î ' n i n Şâş'ta (Taşkent) ölmesi. 1068 : B u h a r a ve Semerkand H a m İ b r a h i m Böri-Tigin'in ölümü.
980 : B ü y ü k T ü r k filozofu İ b n i S i n a ' n ı n , B u h a r a ' n ı n E f ş e n e k ö y ü n d e do 1069 : B a l a s a g u n ' l u Y u s u f ' u n , Kutadgu Bilig'i bitirip Hasan Buğra Han'a
ğumu. sunması.
992 : Harun Buğra Han'ın, Buhara'yı Samanlıoğlu N u h ' u n elinden geri 1072 - 1074 : K a ş g a r ' l ı M a h m u t ' u n Kitab-ü Divan-ı Lûgati't-Türk'ü yazıp,
alması. B a ğ d a t ' t a A b b a s î halifesi E b ü l K a s ı m A b d u l l a h ' a s u n m a s ı .
993 : Harun Buğra Han'ın ölümü.
1074 : Mahmut Buğra Han'ın ölümü.
996 : Şaş'ın (Çaç, T a ş k e n t ) , S a m a n l ı o ğ u l l a r ı ' n d a n Karahanlılara geçmesi.
1074 : Özkend hakanı Tuğrul Han'ın ölümü.
996 : K a r a h a n l ı îlig Nasır Han'la Gazneli Sevük-Tigin'in M a v e r a ü n n e h i r ' e
girerek b i r a n t l a ş m a y a p m a l a r ı : S ı r - D e r y a b ö l g e s i K a r a h a n l ı l a r a , Amu 1083 : Tarih-i Kaşgarî yazarı E b ü l - F u t u h el-Asma'î'nin ölümü.
- Derya bölgesi Gaznelilere. 1095 - 1097 sıraları : Mehmet Semerkandî'nin "Agrâzu's-siyase fi ilmi'r-
999 : Karahanlı îlig Nasır Han'ın B u h a r a ' y ı alıp, Samanlıoğulları salta r i y a s e " a d l ı y a p ı t ı y a z ı p K a ş g a r ' l ı Mesut H a n ' a sunması.
n a t ı n a son vermesi.
1001 : G a z n e l i M a h m u t ' u n K a r a h a n l ı Î l i g N a s ı r H a n ' ı n k ı z ı ile e v l e n m e s i .
1102 : Karahanlı Arslan Han'ın Semerkand'ı Selçuklulara Lırakmak zorun
da kalması.
1103 : Karahanlılarm büyük başbuğu Hasan Buğra Han'ın ölümü; yerine
oğlu Ahmet Harun Han'ın geçmesi.
1103 : Özkend hakanı Harun Han'ın ölümü.
1105 : Ahmet Han'ın Mahmut bin Abdülcelilü'l-Kaşgarî'yi halife Müstaz-
hir'e elçi olarak göndermesi.
1128 - 1133 : Ahmet Han'ın, Moğol asıllı Kara-Hıtay'larla (Çince: K/itan)
Doğu Türkistan'da çarpışması.
1130 : Kaşgar'la Balasagun'un Kara-Hıtay'lara geçerek Doğu Karahanlı
devletinin çökmesi.
1137 : Batı Karahanlılardan Mahmut Han'ın Hocert'te Kara-Hıtay'lara ye
nilmesi.
1166 : Doğuda tasavvufu ve tekke edebiyatını kuran Ahmet Yesevî'nin
ölümü.
1182 : Orta Karahanlı devletinin (Fergana) son hakanı Mehmet Han'ın
ölümü.
1209 : Semerkand'm Harezmşahlara geçmesi.
1211 : Doğu Karahanlı devletinin son hakanı I I I . Mehmet Han'ın ölümü.
1212 : Batı Karahanlı devletinin son hakanı Osman Han'ın ölümü.
1212 : Karahanlı devletinin, Müslüman olmayan, Moğol asıllı Kara-Hıtay'-
lar (Çince: K'itan) tarafından tamamıyle yıkılması.
*9îır m a / a r j
K A R A H A N L I L A R D E V L E T İ